MAKRO İKTİSAT Dersi KLASİK VE KEYNESTEN İKTİSAT soru cevapları:

Toplam 41 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Ekonomiyi açıklamaya yönelik modellerden hangileri referans modeller bilinir?


CEVAP: Günümüz iktisat yazınında iktisatçılar arasındaki çeşitli konulara ilişkin tartışmalarda iki gelenek söz konusudur: Klasik ve Keynesyen gelenek. Makro iktisadın temel tartışma alanları ile konularını anlayabilmemiz için, bu iki geleneğin kökenleri ile konuları ve olayları analiz biçimlerini iyi anlamamız gerekir. Bu nedenle de ekonomiyi açıklamaya yönelik modellerden Klasik ve Keynesyen Modellere referans modeller olarak bakılır. Günümüzde ekonomiyi açıklamada kullanılan modeller, bu referans modeller üzerine inşa edilmiştir.

#2

SORU: Klasik iktisadın öncüleri kimlerdir ve temel savundukları tezler nelerdir?


CEVAP: Klasik iktisatçılar; Adam Smith, J. B. Say, D. Ricardo, J. S. Mill, T. Malthus, A. C. Pigou vd., 1770’lerden 1930’lara kadar olan 150 yılı aşkın sürede yayımladıkları eserlerde, ücretlerin ve fiyatların esnek olduğunu ve ekonomide rekabetçi piyasaların varolduğunu iddia etmişlerdir. Klasikler tam istihdam denge düzeyini savunmuşlardır.

#3

SORU: Klasikler, merkantilistlerin hangi iki temel düşüncelerine karşı çıkmışlardır?


CEVAP: Metalizm olarak adlandırılabilecek olan bir ulusun zenginliğinin sahip olduğu değerli metal miktarına bağlı olduğu görüşü, Kapitalist sistemin gelişmesi için devlet müdahalesinin zorunluluğuna olan inançtır.

#4

SORU: Paranın nötr olması ne demektir?


CEVAP: Klasik iktisatçılar parayı bir peçe olarak görmektedirler; yani paranın mübadele (değişim) ilişkilerini kolaylaştırmak dışında bir rolü olmadığını ve reel değişkenler üzerinde bir etki yapmadığını varsaymaktadırlar. Ekonomideki fiyat düzeyi ise tamamen piyasadaki para miktarı tarafından belirlenmektedir. Paranın bu şekilde reel değişkenler üzerinde etkisi olmaması durumuna paranın yansızlığı ya da nötrlüğü denir.

#5

SORU: Paranın Miktar Teorisi nedir?


CEVAP: Klasik iktisadın para arzı ile fiyat düzeyini ilişkilendiren yaklaşımı, Paranın Miktar Teorisi olarak bilinmektedir. Amerikalı iktisatçı Irving Fisher tarafından geliştirilen Miktar Teorisi, değişim (mübadele) denklemini kullanmaktadır. Buna göre ekonomide gerçekleşen tüm mübadelelerin parasal değeri para arzı ile paranın kaç kez el değiştirdiğini gösteren dolaşım hızının çarpımına eşittir.

#6

SORU: Klasik model nasıl bir dünyayı ele alır?


CEVAP: Klasik modelde, fiyatlar ve ücretlerin tam esnek olduğu, işçilerin istedikleri anda iş bulabildikleri, firmaların istihdam ettikleri iş gücünün miktarını herhangi bir maliyete katlanmadan diledikleri gibi değiştirebildikleri, firmaların rekabetçi davrandığı ve mevcut fiyatlarla ürettikleri tüm malları satmayı bekledikleri ideal bir dünya ele alınmaktadır. Böylesi bir dünyada emek piyasası için önce emek talebi, daha sonra emek arzı ortaya konacak, iş gücü piyasasındaki dengenin oluşumu ve değişimi tartışılacaktır.

#7

SORU: Fiyat düzeyinin değişmesi ve emek piyasasında denge nasıl şekillenir?


CEVAP: Emek piyasasında dengeyi belirleyen iki eğrinin, emek talebi ve emek arzı eğrilerinin değişmesi hâlinde piyasada oluşan denge de değişecektir. Klasik yaklaşımın taraftarları değişme nereden kaynaklanırsa kaynaklansın ekonominin yeniden iş gücünün tam istihdamını sağlayacak bir dengeye ulaşacağını öne sürmektedirler. Emek arz eğrisi fiyat düzeyinin değişmesi gibi bir nedenle kayabilir. Fiyat düzeyinin değişmesi benzer biçimde emek talebini de etkileyecektir. Ancak bu etki emek arzının tersi yönde olacaktır.

#8

SORU: Klasik modelde mal piyasası ve faiz oranı nasıl şekillenir?


CEVAP: Mal piyasasında denge, toplam harcamalarla toplam gelirin ex-ante (planlanan) olarak eşitliğini ifade eder. Klasik modelde üretim miktarını iş gücü piyasasında oluşan istihdam düzeyi belirlemektedir. Klasik iktisatta bu mekanizma her arzın kendi talebini yarattığını ifade eden Say Yasası ve faiz oranlarının tasarruflarla yatırımları dengelediğini ifade eden Klasik faiz teorisi ile ortaya konulmaktadır.

#9

SORU: Say yasası nedir? Kısaca bilgi veriniz.


CEVAP: Klasik iktisatçılar tam istihdam konusundaki görüşlerini Say Yasası olarak bilinen bir ilke üzerine inşa etmişlerdir. 1776-1832 yılları arasında yaşamış Fransız iktisatçı Jean Baptiste Say tarafından geliştirilen kuramda, bir piyasa ekonomisinin daima tam istihdama neden yöneldiği açıklanır. Say Yasası’na göre her arz kendi talebini yaratır. Bir başka anlatımla, ekonomide bir şey üretildiğinde karşılığında gelir elde edilir, bu gelir mal ve hizmet alımları için kullanılır. Bunun anlamı; eğer ekonomi 600 milyar dolarlık nihai mal ve hizmet üretiyorsa aynı zamanda bu mal ve hizmeti alacak 600 milyar dolarlık geliri de eş anlı olarak yaratacaktır. Bu muhasebe anlamında özdeşliktir. Gerçekleşen toplam çıktı daima gerçekleşen toplam gelire eşittir. Say Yasası’na göre belirli malların arzı aslında diğer mallar için taleptir. Çünkü insanlar diğer mallarla değiştirmek istediklerinde kendi kullanımlarından daha fazla mal üretirler. Yani birisi bir şey arz ediyorsa bunu başka bir şey talep ettiği için yapıyordur. Say Yasası’na göre piyasada fazla üretim de söz konusu değildir. Bu bir açıdan da emek piyasası ya da diğer piyasalar için ekonomide tam istihdamın varlığını vurgular. J. B. Say’a göre, belirli piyasalarda bazı mallar için arz fazlalığı ile karşılaşılabilir. Ancak bu arz fazlalığı fiyatların düşmesine ve ekonomide ayarlanma gerçekleşinceye kadar üretimin azalmasına yol açar. Benzer şekilde ekonomide talep fazlalığı var ise fiyatlar yükselebilir. İşte bu esneklik sayesinde ekonomi daima tam istihdama yönelir.

#10

SORU: Klasik faiz teorisinde tasarruf ve yatırımların eşitlenmesi nasıl gerçekleşir?


CEVAP: Eğer hane halkları kazançlarının belirli bir oranını tasarrufa ayırmaya karar verirse firmalar tarafından yaratılan gelirin tümü harcama biçiminde geri dönmeyecektir. Böylece mal ve hizmetler için talep arzdan daha düşük olacaktır, yani bazı ürünler satılmayacaktır. Böyle bir durumda firmalar üretimlerini kısarak ve çalışanlarını işten çıkararak tepki gösterecek, böylece işsizlik ortaya çıkacaktır. Ancak Klasik iktisatçılar tasarrufu bir sorun olarak görmediler. Tasarruf harcamalarda azalmaya yol açmaz. Çünkü firmalar tasarruf edilen tüm parayı yatırım için ödünç alırlar. Klasik modelde faiz oranları ödünç verilebilir fonların arzı (kısaca tasarruflar) ve talebi (yani yatırımlar) tarafından belirlenir. Klasik iktisatçılara göre faiz, bugünkü tüketimden vazgeçmenin, yani tasarrufta bulunmanın bedeli olarak değerlendirilmektedir. Bireyler gelirlerini bugünkü ve gelecekteki tüketimleri arasında faydalarını maksimize edecek biçimde dağıtmaktadırlar. Pozitif bir faiz oranı bireylere gelecekte bugünkünden daha fazla tüketim yapma olanağı sağlayacaktır. Faiz oranının yükselmesi durumunda bireyler daha fazla tasarrufa yönelecek, yani gelecekteki daha fazla tüketimi tercih edeceklerdir. Aynı şekilde faiz oranı düşerse tasarruf miktarı da azalacaktır. Bu durumda tasarruf faiz oranının doğrusal bir fonksiyonudur. Firmaların amacı kârlarını maksimize etmek olduğundan, bunu yatırımlar içinde uygularlar. Firmalar, bir yatırımdan bekledikleri getiri, bu yatırımın maliyetini aştığı müddetçe yatırım yaparlar. Yatırımın maliyeti ise faiz oranına bağlıdır. Ancak yatırımın faiz oranı ile ilişkisi ters yönlüdür, yani faiz oranı yükseldikçe firmalar daha az yatırım yapmayı tercih etmektedirler. Tasarrufların yatırımlara eşit olduğu noktada ödünç verilebilir fon piyasası dengededir.

#11

SORU: Klasik modelde toplam arz eğrisi nasıl elde edilir?


CEVAP: Ekonomi daima tam istihdam düzeyinde varsayıldığı için, Klasik toplam arz eğrisi, tam istihdam ya da doğal GSYİH düzeyinde düşey bir doğrudur. Toplam arz eğrisi iş gücü piyasası dengesi ve üretim fonksiyonu kullanılarak elde edilir.

#12

SORU: Klasik modelde toplam talepteki bir azalma ücretlerde nasıl bir değişime sebep olur?


CEVAP: Klasik modelde toplam talepteki bir azalma derhal ücretlerde ve fiyatlarda bir düşüşe neden olur, böylece istihdam düzeyinde ve reel GSYİH düzeyinde bir düşme olmaz.

#13

SORU: Keynesyen makro iktisat hangi dönemde ortaya çıkmıştır?


CEVAP: Keynesyen makro iktisadın ortaya çıkışı, 1930’larda yaşanan Büyük Buhranın hemen ardından gerçekleşmiş ve bir anlamda bu büyük krizden kurtulmanın yollarını ortaya koymuştur. Keynes’in girişimi, Klasik iktisat modelinin yerine kendi geliştirdiği modeli koymaya yöneliktir. Keynes’in görüşleri yalnızca Klasik modelin zaaflarını ortaya koymakla kalmamış; kendinden sonraki makroekonomik teorilerinde iskeletini oluşturmuştur. 1960’lardan sonra Keynesyen modeller de yoğun eleştirilere uğramış olmakla birlikte, Keynes’in görüşleri bugün bile çoğu tartışmanın merkezinde yer almaktadır.

#14

SORU: Keynesyen modelde denge çıktı düzeyi neyi ifade eder?


CEVAP: Keynesyen modeli anlamak için denge çıktı düzeyinin anlamını bilmek gerekir. Bildiğiniz gibi denge istikrarlı bir durumu ve hareketsizliği ya da sağlıklı ve tutarlı bir durumu ifade eder. Mikroekonomide öğrendiğiniz denge fiyatı istikrarlı bir fiyattır. Eğer arz ve talep koşullarında bir değişme olmazsa bu fiyat değişmeyecektir. Makroekonomide ise fiyatlar genel düzeyinin dengede olması ne enflasyon ne de deflasyonun yaşanmamasıdır. Yine makroekonomide denge çıktı düzeyi ne genişleyen ne de daralan istikrarlı bir çıktı düzeyidir. Denge çıktı düzeyi Keynesyen yaklaşımda harcama-gelir modeli ya da buna alternatif bir yöntem olan yatırım tasarruf eşitliği yöntemine göre belirlenir.

#15

SORU: Çoğaltan nedir?


CEVAP: Planlanan otonom harcamalarda ortaya çıkan bir birimlik bir artış denge gelir düzeyini ne kadar artırır. İlk bakışta cevap çok basit gibi görünmektedir. Dengede gelir düzeyi planlanan toplam harcamalara eşit olduğuna göre, (otonom) talepteki bir birimlik artış, denge gelirini de bir birim artırmalıdır, diye düşünülebilir. Ama bu cevap yanlıştır. Otonom harcamalardaki bir birim artışın, üretim düzeyini bir birim artıracağı doğrudur. Ancak üretimdeki artış da marjinal tüketim eğilimine bağlı olarak tüketim talebini artıracaktır. Tüketimin bu gelire bağlı kısmına uyarılmış tüketim denir. Tüketimin artan gelir düzeyi tarafından uyarılması ile toplam harcamalar da artacak ve bu yeniden üretimi artıracaktır... Bu sürecin sonunda, otonom harcamalardaki bir birim artışın, denge gelir ve üretim düzeyini bir birimden fazla artırdığı görülecektir. Bu artışın ne kadar olacağı ise marjinal tüketim eğilimine bağlıdır. Otonom harcamalardaki bir birim artışın denge gelir düzeyinde yol açtığı artışa çoğaltan ya da çarpan denir.

#16

SORU: Çoğaltanın pratikte etkin olması için hangi şartların oluşması gerekir?


CEVAP: • Gelir akımlarının doğduğu her aşamada, üretimi artırabilmek için yeterli atıl iş gücü bulunmalıdır. • Üretimin artırılmasını ve iş gücünün istihdamını sağlayacak yeterli atıl sermaye ve toprak bulunmalıdır. • Ham madde temininde güçlükler olmamalıdır.

#17

SORU:

Klasik iktisat için klasik nitelemesi ilk kim tarafından yapılmıştır?


CEVAP:

Klasik iktisat için klasik nitelemesini ilk Keynes yapmıştır. 


#18

SORU:

Klasiklerin özellikle karşı çıktığı merkantalist düşünceler nelerdir?


CEVAP:

Klasikler, merkantilistlerin özellikle iki temel düşüncelerine karşı çıkmışlardır. Bunlar;
• Metalizm olarak adlandırılabilecek olan bir ulusun zenginliğinin sahip olduğu değerli metal miktarına bağlı olduğu görüşü,
• Kapitalist sistemin gelişmesi için devlet müdahalesinin zorunluluğuna olan inançtır.


#19

SORU:

Merkantalistler ve Klasiklerin paraya bakış açılarındaki farklılık nedir?


CEVAP:

Klasik analiz, genel olarak reel bir analizdir. Paranın ekonomideki rolü pek azdır, ekonominin büyümesi, üretim faktörleri stokunun büyümesine ve teknolojik gelişmeye bağlıdır. Paranın kendiliğinden bir değeri yoktur, para ancak mal ve hizmetlerin mübadelesinde bir araç olarak önemlidir. Merkantilistler, parayı toplam talebi etkileyen önemli bir faktör olarak görürlerken Klasikler “her arzın kendi talebini yaratacağını”nı savunarak, paranın kısa dönemde bile toplam talep miktarı açısından pek bir öneminin olmayacağını, başka bir deyişle istihdam düzeyinin devlet müdahalesini gerektirir bir sorun oluşturmayacağını iddia etmişlerdir.


#20

SORU:

Klasik iktisatın temel varsayımları nelerdir?


CEVAP:

Klasik iktisadın beş temel varsayımı vardır. Bunlar:
• Klasik modelin temelinde ekonomik birimlerin rasyonel davrandıkları varsayımı vardır. Yani insanlar tamamen homo-economicus olarak davranmakta; tüketiciler faydalarını, firmalar da kârlarını maksimize etmeye çalışmaktadır.
• İkinci varsayım; tüm mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşulları geçerlidir.
• Üçüncü varsayım, ekonomi tam istihdamı kendiliğinden sağlar ve bu denge süreklilik arz eder. Bunun bir diğer ifadesi; ekonomideki tüm fiyatların esnek olmasıdır. Fiyat esnekliğini de piyasaların sürekli temizlenmesi biçiminde ele almak mümkündür.
• Dördüncü varsayım; insanlar için para aldanımı söz konusu değildir. Alıcılar ve satıcılar nisbi fiyatlardaki değişmelere göre davranırlar, para aldanımı olayına kapılmazlar. Paranın nötr olduğu varsayılmaktadır. Yani ekonomik birimler davranışlarını nominal değil, reel değişkenleri esas alarak gerçekleştirirler. Böylece ekonomideki reel değişkenler ile fiyat düzeyi birbirinden bağımsız olmaktadır.
• Son varsayım ise ekonomide devletin rolünün minimum düzeyde olması biçimindedir.


#21

SORU:

Paranın nötr olması ne anlama gelir?


CEVAP:

Paranın nötr olması reel ekonomik değişkenler üzerinde bir etkisinin bulunmaması anlamına gelir. 


#22

SORU:

Reel değişenlerin para arzından bağımsız olarak belirlenmesi ne olarak adlandırılır?


CEVAP:

Reel değişenlerin para arzından bağımsız olarak belirlenmesi klasik dikotomi olarak adlandırılır


#23

SORU:

Amerikalı iktisatçı Irving Fisher tarafından geliştirilen Miktar Teorisi'ni açıklamada kullanılan mübadele denklemi neyi ifade eder?


CEVAP:

Mübadele denklemine göre ekonomide gerçekleşen tüm mübadelelerin parasal değeri para arzı ile paranın kaç kez el değiştirdiğini gösteren dolaşım hızının çarpımına eşittir. Belli bir dönemde bir ekonomideki bütün mübadelelerin sayısı (T), bu mübadelelerin ortalama fiyatı (P), para miktarı (M) ve paranın dolaşım hızı (V) olmak üzere şu özdeşlik geçerli olmaktadır:

Bu özdeşlikte yer alan ve ekonomideki bütün mübadeleleri ifade eden (T) yerine yalnızca reel milli hasılanın hesabına giren değişimleri (Y) ve mübadelelerin ortalama fiyatı yerine de ekonomideki ortalama fiyat düzeyini gösteren indeksi (P) aldığımızda özdeşliğin sağ tarafı nominal milli hasılayı verir.

Bu ikinci özdeşlikte yer alan (V) paranın gelir dolaşım hızı olarak adlandırılır ve Klasik iktisatçılarca sabit kabul edilir. Reel gelir (Y)’de kısa dönemde tam istihdamda sabit kabul edildiği için; bu özdeşlik doğrudan fiyat düzeyini para miktarına bağlamaktadır. Buna göre ekonomide para miktarı hangi oranda artarsa fiyat düzeyi de aynı oranda artacaktır.


#24

SORU:

İlave emeğin hasılaya katkısına ne ad verilir?


CEVAP:

İlave emeğin hasılaya katkısına emeğin marjinal verimi denir. Bu, rekabetçi piyasadaki emek talep eğrisidir.


#25

SORU:

Klasiklere göre optimum istihdam düzeyi hangi noktada gerçekleşir?


CEVAP:

Optimum istihdam düzeyi, emeğin marjinal ürününün reel ücrete eşit olduğu noktada gerçekleşir:


#26

SORU:

Bireyin boş zaman yerine çalışmayı tercih etmesine ne denir?


CEVAP:

Buna ikame etkisi denir.


#27

SORU:

Bireysel emek arz eğrisinin eğimi genel olarak nasıldır?


CEVAP:

Ücret arttıkça, birey için boş zamanın bedeli artacaktır. Bu durumda birey boş zaman yerine çalışmayı tercih edecektir. Buna ikame etkisi denir. Ücret artışının bir de diğer yönü vardır. Şöyle ki ücret artışı aynı zamanda gelir artışı demektir. Boş zaman normal bir mal olduğuna göre, gelir arttığında boş zaman için talep artacaktır. Bu ise gelir etkisi olarak açıklanır ve arz edilen emek miktarının azalmasına neden olur. ‹kame ve gelir etkileri ters yönde çalışmakla beraber genelde ikame etkisinin daha güçlü olduğu ampirik çalışmalarla desteklenmektedir. Bu nedenle bireyin emek arz eğrisi genelde pozitif eğimlidir


#28

SORU:

Say Yasası neyi ifade eder?


CEVAP:

1776-1832 yılları arasında yaşamış Fransız iktisatçı Jean Baptiste Say tarafından geliştirilen kuramda, bir piyasa ekonomisinin daima tam istihdama neden yöneldiği açıklanır. Say Yasası’na göre “her arz kendi talebini yaratır”. Bir başka anlatımla, ekonomide bir şey üretildiğinde karşılığında gelir elde edilir, bu gelir mal ve hizmet alımları için kullanılır. Bunun anlamı; eğer ekonomi 600 milyar dolarlık nihai mal ve hizmet üretiyorsa aynı zamanda bu mal ve hizmeti alacak 600 milyar dolarlık geliri de eş anlı olarak yaratacaktır. Bu muhasebe anlamında özdeşliktir. Gerçekleşen toplam çıktı daima gerçekleşen toplam gelire eşittir. Say Yasası’na göre belirli malların arzı aslında diğer mallar için taleptir. Çünkü insanlar diğer mallarla değiştirmek istediklerinde kendi kullanımlarından daha fazla mal üretirler. Yani birisi bir şey arz ediyorsa bunu başka bir şey talep ettiği için yapıyordur. Say Yasası’na göre piyasada fazla üretim de söz konusu değildir. Bu bir açıdan da emek piyasası ya da diğer piyasalar için ekonomide tam istihdamın varlığını vurgular..


#29

SORU:

Say Yasası hangi tür ekonomilerde geçerlidir?


CEVAP:

Takas ekonomilerinde geçerlidir. 


#30

SORU:

Klasik modelde faiz oranları hangi değişkenler tarafından belirlenir?


CEVAP:

Klasik modelde faiz oranları ödünç verilebilir fonların arzı (kısaca tasarruflar) ve talebi (yani yatırımlar) tarafından belirlenir.


#31

SORU:

Yatırımın faiz oranı ile ilişkisi hangi yönlüdür?


CEVAP:

Yatırımın faiz oranı ile ilişkisi ters yönlüdür, yani faiz oranı yükseldikçe firmalar daha az yatırım yapmayı tercih etmektedirler. Bunun nedenini şöyle açıklayabiliriz: Firmaların programladığı belli yatırımlar vardır ve her bir yatırımdan beklenen bir getiri oranı vardır. Firmalar yatırımlarını getiri oranlarına göre sıralarlar ve bunları gerçekleştirmeye en yüksek getiri oranına sahip olandan başlarlar. Faiz oranı yükseldikçe, bir yatırım için kullanılabilecek fonların maliyeti de yükselecektir. Bu durumda, faiz oranının üzerinde bir getiri sağlayabilen yatırım projelerinin sayısı azalacaktır. Bu da firmaların daha az yatırım yapması anlamına gelir.


#32

SORU:

Klasik modelde toplam arz eğrisi nasıl bir şekle sahiptir?


CEVAP:

Klasik toplam arz eğrisi, tam istihdam ya da doğal GSYİH düzeyinde düşey bir doğrudur.


#33

SORU:

Klasiklere göre ekonomide fiyat düzeyi neye bağlı olarak oluşur?


CEVAP:

Klasiklere göre ekonomide fiyat düzeyinin yalnızca toplam talebe bağlı olarak oluşur.


#34

SORU:

Klasiklere göre ekonomide kalıcı işsizlik söz konusu mudur?


CEVAP:

Klasik ekonomi kuramının öngördüğü işsizlik geçici işsizliktir. Ekonomi fiyat ve ücret esnekliği sayesinde kendi kendine bu sorunu kısa sürede çözmektedir. Ancak piyasalara dışarıdan bir müdahale olursa uzun süreli işsizlikle karşılaşılır. Örneğin güçlü sendikalar denge ücret düzeyi üzerinde bir ücret uygulatırlarsa ya da devletin asgari ücret uygulaması gibi nedenler kalıcı işsizliğe yol açar. Bunun dışında uzun süreli işsizlik imkansız görülmektedir.


#35

SORU:

Keynes'e göre Say Yasası geçerli midir?


CEVAP:

Klasik iktisatçılar her arzın kendi talebini yarattığına inanıyorlardı. Oysa Keynes neden sonuç ilişkisine diğer yönden, yani talepten arza doğru bakılması gerektiğini ileri sürmüştür. Keynes’e göre firmalar üretim kararlarını beklenen talep düzeyine ya da beklenen toplam harcamalara bağlı olarak alırlar. Tüketiciler, yatırımcılar ve diğerlerinin daha fazla harcama yapmayı planlamaları hâlinde firmalar da daha fazla satış yapacaklarını umacaklar, dolayısıyla daha fazla üretim yapacaklardır. Bir başka ifadeyle, Klasik iktisatçıların önerdiğinin aksine arz talebe cevap verir. Kısaca talep arzı yaratır.


#36

SORU:

Denge çıktı düzeyi Keynesyen yaklaşımda nasıl belirlenir?


CEVAP:

Denge çıktı düzeyi Keynesyen yaklaşımda harcama-gelir modeli ya da buna alternatif bir yöntem olan yatırım tasarruf eşitliği yöntemine göre belirlenir. İktisada giriş derslerinden hatırlanacağı üzere, ekonominin tüm çıktısını satın alacak yeterli düzeyde harcama yapılırsa ekonomi dengede olacaktır. Burada en geniş tanımıyla, planlanan toplam harcamalar (tüketim + yatırım + kamu harcamaları + net dış alem harcamaları; kısaca AE = C + I + G + NX) ile hasılanın eşitliğini sağlayan gelir düzeyi, denge çıktı düzeyidir.


#37

SORU:

Çoğaltan nedir?


CEVAP:

Otonom harcamalardaki bir birim artışın denge gelir düzeyinde yol açtığı artışa çoğaltan ya da çarpan denir. 


#38

SORU:

Çoğaltanın pratikte etkin olarak işlemesi için gerekli olan şartlar nelerdir?


CEVAP:

Çoğaltanın pratikte etkin olarak işlemesi için;
• Gelir akımlarının doğduğu her aşamada, üretimi artırabilmek için yeterli atıl iş gücü bulunmalıdır.
• Üretimin artırılmasını ve iş gücünün istihdamını sağlayacak yeterli atıl sermaye ve toprak bulunmalıdır.
• Ham madde temininde güçlükler olmamalıdır.


#39

SORU:

Keynes'in fiyat ve ücret esnekliğine dair düşünceleri nelerdir?


CEVAP:

Keynes klasiklerin yüksek derecede ücret ve fiyat esnekliği varsayımının gerçek dünya ile uyumlu olmadığını ileri sürmüştür. Keynes’e göre fiyat ve ücretleri hızla ayarlamaktan, özellikle aşağı doğru ayarlamaktan alıkoyan çeşitli güçler vardır. İlk olarak piyasalar Klasik teoride varsayılandan daha az rekabetçidir. Keynes, bir çok ürün piyasalarının monopol ya da oligopol olduğunu görmüştür. Bu tür piyasalarda satıcılar talebin düştüğünün farkına vardıklarında fiyatı düşürmek yerine üretimlerini kısarlar. Özellikle güçlü işçi sendikalarının hakim olduğu emek piyasasında işçiler ücret indirimlerine karşı koyarlar. Sonuçta ücretler ve fiyatlar hızla ayarlanmaz, bunlar katı ya da yapışkandırlar.


#40

SORU:

Keynes'in ekonomiye devletin müdahalesi konusunda Klasiklerden farklı olan görüşleri nelerdir?


CEVAP:

Klasik iktisatçılar ekonomide devlet müdahalesine hiç yer vermemekte ve bunu da ekonominin kendiliğinden tam istihdamı sağlayacağı varsayımına dayandırmaktadır. Klasiklere göre eksik istihdam olsa bile bu geçici bir durumdur ve ekonomi kendiliğinden tam istihdama dönecektir. Keynes ise ekonominin yalnızca kısa dönemde değil, uzun dönmede bile eksik istihdam dengesine ulaşabileceğini, ekonominin bu durumu ortadan kaldıracak mekanizmalara sahip olmadığını öne sürmekte ve devlet müdahalesini kaçınılmaz görmektedir.


#41

SORU:

Keynesyen teori ne zamana kadar kabul görmüştür ve neden etkisini kaybetmiştir?


CEVAP:

Keynesyen teori, 1960’lara kadar genel kabul görmüş ve bir çok iktisatçı bugün bile Keynesyen olarak kalmışlardır. Ancak Keynesyen düşünce 1970’lerde etkisini kaybetmeye başladı. Çünkü, bu dönemin bir özelliği olan stagflasyonu (işsizlik ve enflasyonun birlikte varoluşlarını) açıklamada yetersiz görüldüler. Bundan sonra Keynesyenler kendi görüşlerinde değişiklik yaparak konumlarını güçlendirmek için yeni düşünce okulları geliştirdiler.