MEDENİ HUKUK II Dersi BORCUN KAYNAKLARI: SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR (DEVAM) - HAKSIZ FİİLLER soru cevapları:
Toplam 21 Soru & Cevap#1
SORU:
Sözleşme özgürlüğü ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
İrade özerkliği sözleşmeler alanına sözleşme özgürlüğü olarak yansır. Sözleşme özgürlüğü, iradesi özerk olarak kabul edilen kişilerin emredici kurallara, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmadıkça her konuda sözleşme yapıp yapmamakta karar verme serbestisidir.
#2
SORU:
Genel İşlem koşullarında Borçlar Kanunu'nda önerilen yöntemler nelerdir?
CEVAP:
Yeni TBK, bu konudaki sorunların çözümü için, bilinen üç yöntemi de içeren dört kural öngörmüş bulunmaktadır: (1) Karşı tarafın menfaatine aykırı –kendisine bilgi verilerek içeriğini öğrenme imkânı sağlandığı ve bunun sonrasında kabul ettiği kanıtlanmadıkça– genel işlem koşulları (alışılmamış ve sözleşmeye yabancı kayıtlar) yazılmamış sayılır (TBK 21); (2) Açık olmayan kayıtlar düzenleyenin aleyhine yorumlanır (TBK 23), (3) Sonradan tek yanlı değiştirme yasağı (TBK 24) ile müşteri aleyhine sonradan yapılan değişiklikler kabul edilemez ve (4) İçerik denetimi için konulan kurala göre de genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz. (TBK 25)
#3
SORU:
Sözleşmelerde şekil ayrımları nelerdir?
CEVAP:
Şekil, amaçlarına göre geçerlilik şekli - ispat şekli; kaynaklarına göre kanunî şekil - iradî şekil olarak sınıflandırılır.
#4
SORU:
İradi şekil ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
radî şekil, kanunun şekle tâbi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların kendi istek ve iradeleriyle bir şekle tâbi tutmalarıdır. Açıklık bulunmadığı takdirde, kanunî şeklin hükümleri iradî şekle de uygulanır (TBK 17/II).
#5
SORU:
Yazılı şeklin temel unsurları nelerdir?
CEVAP:
Şu halde yazılı şeklin iki temel öğesi vardır: Metin ve imza. Metin, tarafların el yazısı, daktilo ya da bilgisayar ile düzenlenen ve borçlanma iradesini yansıtan öğedir.
#6
SORU:
Sözleşmenin yorumu ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Sözleşmede yer verilen kayıt ya da koşulların ne anlama geldiğinin belirlenmesine sözleşmenin yorumu denilmektedir. Sözleşme, tarafların irade açıklamalarının birbiriyle uyuşmasının ürünüdür. Öyle olunca sözleşmenin yorumu irade açıklamalarının yorumunu andırır. Fakat bir irade açıklamasının yorumunda dikkate alınacak unsurlara ek olarak sözleşmenin yorumunda tarafların gerçek ve ortak amaçları esas alınır (TBK 19/I).
#7
SORU:
Sözleşmede muvazaa ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak maksadıyla ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş(te işlem) yaratmak hususunda anlaşmalarıdır.
#8
SORU:
Mutlak muvazaanın hüküm ve sonuçları nelerdir?
CEVAP:
Mutlak muvazaada, görünürdeki işlem bağlanma niyeti olmaksızın, sırf üçüncü kişileri aldatma kasdıyla yapılmış olduğu için hiçbir hüküm ve sonuç doğurmaz. Muvazaa anlaşması ise, sırf görünürdeki işlemin muvazaalı olduğuna dair bir anlaşma olup, bu da hiçbir hükmü olmayan bir anlaşmadır. Dolayısıyla mutlak muvazaada, işlemler bütünü kesin hükümsüz (batıl) dür. Bu durumda, söz gelişi bir mülkiyeti devir işlemi muvazaalı olduğu kanıtlandığında hükümsüz kaldığı için alacaklılarca cebrî icra takibinin konusu yapılabilir.
#9
SORU:
Saikte yanılma ne sonuç doğurmaktadır?
CEVAP:
Kural olarak saikte yanılma esaslı yanılma sayılmaz ve özel bir sonuç doğurmaz (TBK 32/cüm. 1). Yani, saikte yanılan, irade açıklaması ile ve bunun sonucunda kurulmuş sözleşmeyle bağlıdır. Fakat bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda saikte yanılma temelde yanılma olarak nitelendirilerek, esaslı yanılma sayılmaktadır (TBK 32)
#10
SORU:
Yanılma, aldatma ve korkutmanın hüküm ve sonuçları nelerdir?
CEVAP:
İrade sakatlığı denilen bu gibi durumlarda, hukuksal işlemin yaptırımı iptal edilebilirliktir. Bunun için dava açılması gerekmez. İptal, sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmek ya da verdiğini geri istemekle gerçekleştirilebilir. İptal ile işlem geçmişe etkili olarak ortadan kalkar.
#11
SORU:
Aşırı yararlanmanın hükümleri nelerdir?
CEVAP:
Yeni TBK 28/I, aşırı yararlanılana yaptırım bakımından seçim hakkı vermiştir. O isterse işlemi aşırı yararlanma nedeniyle iptal edebilir ya da sözleşmeyle bağlılığını koruyup edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini isteyebilir (krş. eBK 21/I). İkinci seçenek, kısmî butlanın (TBK 27/II) bir uygulama hali olarak görünmektedir. Açıkçası, bu gibi durumlarda sorun yargıcın önünde çözüme kavuşturulacaktır. Yargıç, edimler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmak amacıyla çok düşük belirlenmiş karşı edimi (bedeli) yükselterek ya da tersine çok yüksek belirlenmiş karşı edimi azaltarak edimlerin denk bir düzeye getirilmesine karar verebilir.
#12
SORU:
Hukuki temsil ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Temsili, yasal ve iradî temsil olarak ikili bir ayırımla ortaya koymak gerekmektedir. Yasal temsil, temsil yetkisinin doğrudan doğruya yasadan doğduğu durumlarda söz konusu olur. İlk akla gelen yasal temsilci örnekleri veli veya vasidir. Bu kişiler, velâyet veya vesayet altındaki kişilerin adına hukuksal işlemler yaparlar. Yasal temsilcilerin temsil yetkisi, temsil olunan bu kişilerden değil, doğrudan Medenî Kanundan kaynaklanır. Buradaki teknik anlamda temsilden birtakım farklılıkları bulunmakla birlikte eşler de, evlilik birliğinin olağan (sürekli) ihtiyaçları için yasa gereği birbirlerinin temsilcisi sayılırlar. Keza tüzel kişilerin yönetim organlarının da yasal temsilci niteliğinde olduğu kabul edilir. Borçlar hukukunda asıl olan iradî temsildir. İradî temsil, temsilcinin temsil yetkisini temsil olunanın iradesinden aldığı durumdur
#13
SORU:
Yetkisiz temsilin temsil olunan ile yetkisiz temsilci arasındaki ilişkideki etkileri nelerdir?
CEVAP:
Yetkisiz temsilin temsil olunan ile yetkisiz temsilci arasındaki ilişkideki etkilerine gelince, temsil olunan yetkisiz temsilci arasında bir hukuksal ilişki var ise, yetki aşımı nedeniyle hukuksal ilişki esas olarak son bulmaz. Temsil olunan hukuksal ilişkiyi –onamışsa– yetkisiz temsil dolayısıyla uğradığı zararlarının tazminini, yetkisiz temsilciden, aradaki ilişkiye uygulanan hükümler çerçevesinde isteyebilir. Yalnız, bunun için yetkisiz temsilcinin, yetkisiz olduğunu bilerek hareket etmesi, söz gelişi temsil yetkisinin sona erdiğini bilmesi gerekir! Temsilci, yetkisiz kaldığını bilmiyorsa, yaptığı hukuksal işlemler temsil olunanı bağlar (TBK 45/I). Üçüncü kişi durumu biliyor idi ise, artık temsil olunanın bağlı olması söz konusu olmaz (TBK 45/II). Kendisine temsilci süsü vererek var olmayan bir kişi adına işlem yapılmış ise, onamada bulunacak bir kişi olmadığı, böylelikle onama yoluyla geçerlilik kazandırma olanağı bulunmadığı için, işlem geçersizdir. Bu olasılıkta, temsilci, önceki açıklamalarda belirtilen çerçevede zararlardan sorumlu tutulmaktan kurtulamaz.
#14
SORU:
Borcun ikinci kaynağı olarak haksız fiil ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Haksız fiil kavramı, daha geniş bir kavram olan sorumluluk ile alt-üst kavram ilişkisi içerisindedir. En geniş bakış açısıyla sorumluluk, en kaba biçimde cezaî sorumluluk ve hukukî sorumluluk olmak üzere ikili ayırımla açıklanabilir. Her ikisi de, hukuk düzenince hukuka aykırı eylemlere gösterilen tepkilerdir. Hukuk düzeni, bir suç karşısında cezaî sorumluluk, bir haksız fiil karşısında ise hukukî sorumluluk öngörerek tepkisini göstermektedir. Bizi bu derslerimizde hukukî sorumluluk ilgilendirmektedir.
#15
SORU:
Hukuki sorumluluğun işlevleri nelerdir?
CEVAP:
Hukukî sorumluluğun üç işlevi vardır: 1) Tazmin edici işlev: Ortaya çıkan zararın giderilmesi, denkleştirilmesi işlevidir. 2) Risk dağıtıcı işlev: Toplumun katlanmak zorunda kaldığı olgulardan ortaya çıkan zararlı etkilerin, yine toplumda geniş bir kesime, hattâ tüm topluma yaygınlaştırılması, paylaştırılması işlevidir. 3) Önleyici işlev: Zararın ortaya çıkmasını önleme işlevidir. Belirtilmelidir ki, her üç işleviyle hukukî sorumluluk, etkilerini, yalnız zarar verenin malvarlığı üzerinde gösterir; çünkü, zarar veren, koşullar varsa, ortaya çıkan zararı gidermek, malvarlığından bir miktar parayı tazminat olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Bu da, hukukî sorumluluğu cezaî sorumluluktan ayırıcı noktalardan biridir.
#16
SORU:
Haksız fiilin ögelerinden hukuka aykırılık ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Haksız fiilden söz edebilmek için davranışın hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırılık, hukuk düzeniyle çelişmeyi belirlemeye ve kınamaya yönelen bir değer yargısıdır. Bu anlamda, hukukun bütün alanları için geçerli, değişmez bir kavramdır. Zarar verici olay, ihlâl edilen değeri korumayı amaçlayan yazılı veya yazılı olmayan hukuksal bir emir veya yasağa aykırı olduğu takdirde hukuka aykırıdır. Bu anlamda, kanunen verilmiş bir yetkiye dayanmayan ya da kanuna uygun olarak verilmiş bir yetkinin sınırlarını aşan her davranış hukuka aykırıdır (TBK 64/I).
#17
SORU:
Hukuka aykırı davranış ve zarar arasında uygun illiyet bağı ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Haksız fiilden dolayı sorumluluktan söz edebilmek için failin fiili ile zarar arasında illiyet (sebepsonuç) bağı adı verilen nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Bu ilişki, öncelikle mantıken bulunmalıdır.
Bu anlamda tabiî ya da mantıksal illiyetten söz edilir. Buna göre, zararlı sonucun meydana
gelmesine katkıda bulunan her etken sebeptir. Böylelikle, trafik kazası dolayısıyla meydana gelen
bir zararda motoru icat eden, üreten, satan, trafiğe çıkaran, kazayı yapan, kazaya katılan diğer tarafın
davranışı, hatta sırf varlığı sebep sayılabilmektedir. Sorumluluğun sınırlarını belirlemeye imkân
bırakmayan bu denli geniş anlam ve kapsamıyla mantıkî illiyet hukuksal anlamda tek başına yeterli
olmaz. Hukuka aykırı davranış ve zarar arasındaki bağı açıklamaya çalışan çeşitli kuramlar vardır.
Günümüzde uygun illiyet bağı kuramı egemendir.
#18
SORU:
Manevi zarar ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Manevî zarar, kişilik hakkına yönelik hukuka aykırı bir davranış (saldırı) yüzünden ortaya çıkan zarardır. Para ile ölçülemeyen kişilik varlık ve değerlerinde haksız fiilin gerçekleşmesi ile ortaya çıkan eksilmedir. Diğer bir tanımla, haksız fiil sonucunda zarar görenin yaşadığı olayın etkisi ile duyduğu acı, ızdırap, elem, üzüntü, ruhsal yıkıntı gibi durumlar dolayısıyla yaşadığı eksikliktir. Bir kimsenin, zarar doğuran olay sonrasında, iradesi dışında kişilik varlıklarında meydana gelen eksilme yüzünden fizik ve manevî acı, elem ve üzüntü duyması, ağır bir ruhsal sarsıntı geçirmesi, yaşama sevincini yitirmesi, toplum içine çıkamayacak derecede utanç duyması ve bunlardan dolayı manevî varlığında objektif bir eksilme ortaya çıkması manevî zararı oluşturur. Kişinin malvarlığına yönelik ihlâllerden de manevî zarar görmesi mümkündür. Örneğin kişinin anı değeri yüksek olan eşyasının parçalanması gibi.
#19
SORU:
Kusurun varlığında obejektif ve subjektif öğe nedir?
CEVAP:
Kusurun varlığı için gerekli olan objektif öğe, olağan tipten sapan davranış; sübjektif öğe ise davranışın kınanabilir bir iradeye dayanmasıdır.
#20
SORU:
Kusur ispat yüküne ilişkin bilgi veriniz.
CEVAP:
Kusuru ispat yükü, kural olarak zarar görenin üzerindedir. İstisna TBK 59’da düzenlenmiştir. Buna göre, ayırt etme gücünü geçici olarak yitirme durumuna düşmenin kusuruna dayanmadığının ispatı yükü, ayırt etme gücünü geçici olarak kaybedenin üzerindedir.
#21
SORU:
Ağır ve hafifi kusur ayrımı nasıl yapılmaktadır?
CEVAP:
Ağır kusur – hafif kusur ayırımına gelince; ağır kusur, kast, ağır ihmal ve orta (ağırlıktaki) ihmaldir. Ağır ihmal, aynı koşullarda bulunan makûl bir kişinin (tipin) zararın önlenmesi için alması gereken en basit tedbirleri almamış olmadır. Orta (ağırlıktaki) ihmal, ağır ve hafif ihmal arasındaki ihmaldir. Hafif ihmal, ancak dikkatli kişilerin gösterebileceği özenle önlenebilecek bir zararın doğmaması için yeterli önlemlerin alınmamış olmasıdır. Hafif kusur hafif ihmaldir. Her kusur sorumluluk doğurur. Bununla birlikte bu ayırımın önemli olduğu yerler vardır. Sorumluluktan kurtulma sözleşmesi ağır kusur (kast ve ağır ihmal) halinde geçersizdir. Tazminatın belirlenmesinde bu ayırım dikkate alınır. Rücu ilişkisinde önem taşır. TBK 49/II’nin uygulanabilmesi kastı gerektirir.