PARA TEORİSİ Dersi Para Talebi ve Para Piyasasında Denge soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Para talebi kavramını tanımlayınız.


CEVAP:

Para talebini, ekonomik birimlerin farklı amaçlarla ellerinde bulundurmak istedikleri nakit para veya ödeme aracı olarak kullanabileceğimiz para benzeri diğer varlıkların toplamı olarak tanımlayabiliriz.


#2

SORU:

Klasik para talebi teorisi hakkında kısaca bilgi veriniz.


CEVAP:

Para talebiyle ilgili klasik görüş, paranın işlemlerde kullanımı üzerinde durmakta
ve para talebini belirleyen temel faktörün gelir olduğunu kabul etmektedir. Gelir
düzeyi yükselen ekonomik birimler ellerinde daha fazla miktarda para tutmak isteyeceklerdir.
İkinci bölümde gördüğümüz gibi klasik teori para miktarı ile fiyatlar
genel düzeyi arasında doğru yönlü bir ilişki olduğunu kabul eder. Klasik para
talebi teorisinde iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan Fisher yaklaşımı esas alarak
paranın değişim aracı olma işlevi üzerinde durur. Bu yaklaşım, ekonomik birimlerin
parayı elde tutarak hiçbir fayda sağlamadıklarını sadece parayı kullanarak
satın alınan mal ve hizmetlerden fayda sağlanacağını savunmaktadır. Buna göre,
para talebinin asıl sebebi işlem amaçlıdır. Klasik yaklaşımın para talebine getirdiği
yaklaşımlardan ikincisi ise Cambridge yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda ekonomik
birimlerin para talep etmelerinin sebebi olarak paranın değişim aracı olması işlevine
ek olarak paranın değer saklama işlevi de esas kabul edilmiştir.


#3

SORU:

Klasik para talebi teorilerinden Fisher yaklaşımını özetleyiniz.


CEVAP:

1900’lü yılların başlarında Yale Üniversitesinde görev yapan Amerikalı iktisatçı
Irving Fisher paranın dolaşım hızı adını verdiği değişkeni içeren bir para talebi
teorisi geliştirmiştir. Bu yaklaşım, para talebi ile ilgili teorik çalışmalarının
başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir. Paranın sadece bir değişim aracı
olarak kabul edildiği Fisher yaklaşımına ikinci ünitenin sonunda giriş yapmıştık.
Hatırlayacağımız gibi, paranın sadece değişim aracı olma işlevine sahip olduğunu
kabul eden Fisher yaklaşımı, toplam harcamalar ile para arzı arasında bağlantı
kuran bir özdeşlik niteliğindedir. Bu yaklaşımda, bir birim paranın yılda ortalama
kaç kez el değiştirdiği paranın dolaşım hızı (V) olarak kabul edilmektedir.
Paranın dolaşım hızı gözlenebilen bir değişken değildir ve ölçülemez. Bu yaklaşımda,
ölçülebildiği kabul edilen üç değişken yardımıyla paranın dolaşım hızı
türetilmiştir. Bu üç değişken sırayla ekonomideki para miktarı (M), fiyatlar genel
düzeyi (P) ve ekonomide yapılan toplam işlem miktarını (T) belirleyen gelir düzeyi
(Y) olarak belirtilebilir. Bu üç değişken arasından fiyatlar genel düzeyi (P) ve
ekonomide yapılan toplam işlem miktarının (T) çarpımı bize o ekonomide toplam
harcama miktarını (P.T) vermektedir.


#4

SORU:

Toplam harcama miktarının 2000 lira olduğu bir ekonomide para miktarı 500 lira ise paranın dolaşım hızı kaçtır?


CEVAP:

Paranın dolaşım hızı 2000/500=4'tür.


#5

SORU:

Paranın değişim denklemi neyi ifade eder?


CEVAP:

Paranın değişim denklemi, para miktarı ile bu paranın yılda kaç kere el değiştirdiğini
gösteren rakam ile çarpılması sonu elde edilen değerin ekonomideki toplam
düzeyine eşit olması gerektiğini ifade eder.


#6

SORU:

Portföy tercihi amaçlı para talebi teorilerisinden kısaca bahsediniz


CEVAP:

Para talebini işlem amacına bağlı olarak açıklayan teoriler, para talebindeki gözlenen
değişmeleri tam olarak açıklayamamaktadır. Para talebini belirleyen faktörleri
daha etkili bir şekilde açıklayabilmek amacıyla Fisher’den sonra birçok iktisatçı
bu konuda çalışmaya devam etmiştir. Portföy tercihi amaçlı para talebi teorileri
başlığı altında ele alacağımız bu yaklaşımların ortak noktası, ekonomik birimlerin
para talebinde bulunurken paranın değişim işlevinin yanı sıra paranın değer saklama
işlevinden de faydalanmaya çalıştıklarını kabul etmeleridir. Bildiğiniz gibi
değer saklama işlevine sahip tek varlık para değildir. Tahvil, hisse senedi gibi para
dışındaki diğer finansal varlık ve bina, arsa gibi reel varlıklar da değer saklama
işlevine sahiptir. Ekonomik birimler değer saklama amacıyla elde tutmak istedikleri
para miktarına, para ile para dışındaki varlıkların elde tutulmasının fayda
ve maliyetine bağlı olarak karar vereceklerdir.


#7

SORU:

Portföy tercihini belirleyen etkenler nelerdir?


CEVAP:

Portföy tercihimizi belirleyen birinci faktör servettir. Servet, bir bireyin sahip
olduğu tüm varlıkları içeren kaynaklar toplamı olarak tanımlanır. Servetteki bir
artış varlığın talep edilen miktarında bir artışa yol açması beklenir. İkinci faktörümüz
beklenen getiridir. Bir varlığı satın almaya karar verirken o varlıktan ne kadar getiri
elde etmeyi beklediğimiz bizim için önemlidir. Bir varlığın beklenen getirisindeki nispi
artış, bu varlığın talep edilen miktarını da arttırır. Bir varlığın nakde dönüştürülme
hızı ve kolaylığı olarak tanımladığımız likidite üçüncü faktörümüzdür. Bir varlığın
diğer varlıklara göre likiditesi arttıkça talep miktarı da artacaktır. Portföy tercihimizde
etkin olan son faktör risktir. Riski en basit hâliyle o varlığın getirisi ile ilgili belirsizlik
derecesi olarak tanımlayabiliriz. Bir varlığın riski arttıkça talebi azalmaktadır.


#8

SORU:

Likidite Tercihi Teorisi'nden kısaca bahsediniz.


CEVAP:

John Maynard Keynes 1936 yılında yayınladığı ünlü “İstihdam, Faiz ve Para Genel
Teorisi” isimli kitabında miktar teorisinin paranın dolaşım hızının sabit olduğu
görüşünü çürüten ve faiz oranlarının para talebi sürecindeki önemini ön plana çıkaran
bir para talebi teorisi geliştirmiştir. Keynes, likidite tercihi teorisi uyarınca ekonomik birimlerin üç amaçla para talebinde bulunduklarını varsaymaktadır:
• Paranın İşlem Amacıyla Talebi
• Paranın İhtiyat (Önlem) Amacıyla Talebi
• Paranın Spekülasyon Amacıyla Talebi


#9

SORU:

İşlem amaçlı para talebini açıklayınız.


CEVAP:

İşlem amacıyla para talebi, paranın değişim aracı olma işlevini ön plana çıkarmaktadır.
Ekonomik birimler alışverişlerinde ve diğer günlük harcamalarında
kullanılmak üzere para talep ederler. Gelirle harcamalar arasında doğru yönlü bir
ilişki vardır. Bununla bağlantılı olarak bir ekonomide gelir arttıkça harcamalar artacak,
harcamalardaki artışa bağlı olarak para talebi de artacaktır. İşlem amacıyla
para talebini belirleyen gelir dışındaki ikinci bir faktörde fiyat düzeyidir. Fiyatlarda
meydana gelecek bir artış, aynı miktar mal ve hizmeti satın alabilmek için
daha fazla miktarda para gerektireceği için, para talebiyle fiyatlar arasında doğru
yönlü ve oransal bir ilişki söz konusu olacaktır. Ancak Keynes reel para talebini
incelemiştir bu sebeple Keynesyen para talebi teorisinde işlem amaçlı para talebini
belirleyen temel ve tek faktör gelir düzeyidir.


#10

SORU:

İhtiyat amacıyla para talebini açıklayınız.


CEVAP:

Keynes, günlük harcamalarda kullanma dışında, ekonomik birimlerin beklenmeyen
harcamalarını karşılama amacıyla da para tutmak isteyeceklerini savunmuştur.
Örneğin beklemediğimiz bir anda çocuğumuzu doktora götürmemiz gerekebilir
veya yağışlı hava sebebiyle geç kalmamak için iş yerimize taksiyle gitmek
isteyebiliriz. Paranın ihtiyat amacıyla talebinin, gelir ile pozitif, faiz oranı ile de
negatif ilişkisi vardır. Gelirleri arttıkça bireyler tedbirli olmak için daha fazla para
tutarlar. Faiz oranının yükselmesi ile elde para tutmanın fırsat maliyeti artacaktır.
Bu sebeple bireyler, bu amaçla tuttukları para miktarında azaltmaya gidebilirler.
Ancak ihtiyat amacıyla para talebi ile faiz oranı arasındaki ilişkinin çok güçlü olduğunu
söyleyemeyiz.


#11

SORU:

Spekülayson amacıyla para talebini açıklayınız.


CEVAP:

Keynes, ekonomik birimlerin aynı zamanda paranın değer muhafaza işlevine
bağlı olarak para talebinde bulunduklarını savunmuştur. Keynes bu amaçla para
talebini spekülatif para talebi olarak isimlendirmiştir. Keynes’e göre ekonomik
birimlerin spekülasyon amacıyla tuttukları para miktarını belirleyen iki faktör
vardır. Bunlardan birincisi sgelirdir. Servetle gelir beraber hareket etmektedir. Bireyin
geliri arttıkça serveti, serveti arttıkça da geliri artacaktır. Yani, daha yüksek
gelir daha fazla servet anlamına gelmektedir. Geliri artan ekonomik birimlerin
spekülasyon amacıyla talep ettikleri para miktarı da artacaktır. Keynes’e göre spekülatif
para talebini etkileyen ikinci faktör faiz oranlarıdır.


#12

SORU:

Likidite tuzağı nedir?


CEVAP:

Keynes, likidite tercihi teorisini gelifltirirken faiz oranlarının çok düşük düzeylerde
olması durumunda para talebinin bundan nasıl etkileneceğini incelemiştir. Keynes’e
göre faiz oranlarının sıfır düzeyine indiği bir ekonomide, ekonomik birimlerin
para talebi sonsuza yakın olacaktır. Keynes bu duruma likidite tuzağı adını vermiştir.


#13

SORU:

Sürekli gelir kavramı nedir?


CEVAP:

Sürekli Gelir: Ekonomik birimlerin uzun dönemde elde etmeyi bekledikleri gelirin
ortalamasını göstermektedir.


#14

SORU:

Friedman ve Keynes'in para talebi teorileri arasındaki farklar nelerdir?


CEVAP:

Friedman’ın para talebi teorisi ile Keynes’in para talebi teorisi arasında birçok
benzerlik bulunmasına karşın önemli farklılıklar da bulunmaktadır. Bu farkların
açıklanması her iki teoriyi de daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Friedman
paraya alternatif teşkil eden diğer alternatifleri de para talebi fonksiyonuna dâhil
ederek genel ekonominin işleyişinde birden fazla faiz oranının önem taşıdığın kabul
etmektedir. Keynes ise paranın dışındaki aktiflerin hepsini tahvil kategorisi
altında toplamıştır. Keynes’in bunu yaparken öne sürdüğü gerekçe, söz konusu
diğer aktiflerin getirilerinin genellikle birlikte değişim göstermesidir.
Friedman’ın teorisinin Keynes’in teorisinden farklılaştığı bir diğer nokta ise
Friedman’ın arsa bina gibi reel varlıkları da para talebi fonksiyonuna dâhil etmesidir.
Friedman’ın teorisinde, ekonomik birimler ellerinde ne kadar para tutacağına
karar verirken reel varlıkların getirilerini de göz önünde bulundururlar.
Eğer reel varlıkların beklenen getirisi yüksekse elde tutulmak istenen para
miktarı azalacaktır.
Friedman kendi yaklaşımı ile Keynes’in likidite tercihi teorisi arasındaki temel
farklardan birinin paranın getirisine yönelik yaklaşımlar olduğunu belirtmiştir.
Keynes paranın getirisinin sıfır olduğunu kabul etmiştir. Buna karşılık,
Friedman’ın analizinde elde para tutmanın getirisi pozitiftir ve bu getiriyi belirleyen
iki faktörden söz etmek mümkündür:
Bunlardan birincisi, paraya ödenen faizdir. Vadesiz mevduat hesaplarına ve
para tanımına dâhil edilen diğer mevduatlara faiz ödemesi yapılmaktadır. Ödenen
bu faiz yükseldiği zaman paranın getirisi de artar. İkinci olarak bireylerin paralarını
para arzına dâhil edilen mevduat hesaplarında tutmaları için bankalar birçok
farklı hizmet geliştirmektedir. Örneğin bankalar vadesiz mevduatlarda tutulan
para miktarını arttırmak için otomatik fatura ödemeleri veya internet bankacılığı
gibi hizmetler geliştirmektedir. Sunulan hizmetlerin artmasına bağlı olarak paranın
getirisi de artacaktır.
Bankaların daha fazla kredi yaratabilmek için mevduatlara ihtiyaçları vardır.
Ekonomideki para dışındaki varlıkların faiz oranları yükseldiğinde bankaların
verdikleri kredilerin faizleri de yükselecektir. Faizlerdeki yükselişe bağlı olarak
kredilerden elde ettikleri kazançları artan bankalar daha fazla mevduat çekebilmek
için mevduatlara ödedikleri faiz oranlarını arttıracaktır. Yani piyasadaki faiz
oranları arttığı zaman bankalarda mevduatlara daha fazla faiz ödeyecekler ve paranın
getirisi artacaktır. Bu durumda, Friedman’ın para talebi denkleminde yer
alan (i– iM) değişkeni göreceli olarak sabit kalacaktır. Bu açıklamalar kapsamında
Keynes’in yaklaşımı ile Friedman’ın yaklaşımı arasındaki en önemli farka ulaşabiliriz.
Para ve para dışındaki varlıkların faiz oranları arasındaki farkın göreceli
olarak sabit kalması, faiz oranının para talebi üzerindeki etkisinin nispeten küçük
olması anlamına gelmektedir. Hatırlayacağınız gibi, Keynes’in para talebine getirdiği
en önemli yeniliklerden birini faiz oranları ile para talebi arasındaki negatif
yönlü ilişkiyi ortaya koyması olarak belirtmiştik. Friedman’ın yaklaşımı ise
bu etkinin oldukça küçük olduğunu savunmaktadır. Bu durumda, Friedman’ın
yaklaşımında sürekli gelir (Y*) para talebinin asıl belirleyicisi olacaktır. Para talebi
ile faiz oranları arasındaki ilişkinin oldukça küçük olduğunu kabul etmek aynı
zamanda Keynes’in paranın dolaşım hızının faiz oranları ile birlikte dalgalanacağı
teorisinin de geçersiz olması anlamına gelmektedir.


#15

SORU:

Para talebini etkileyen faktörlerden kısaca bahsediniz.


CEVAP:
  • Para dışındaki finansal varlıkların artması para talebini azaltır.
  •  Beklenen enflasyon oranının artması para talebini azaltır.
  • Reel gelirdeki bir artış, reel para talebini arttırmaktadır.
  • Para yerine kullanılabilecek alternatif ödeme araçlarının artması reel para
    talebini azaltmaktadır.

#16

SORU:

Fiyat düzeyinin para talebi üzerindeki etkisinden kısaca bahsediniz.


CEVAP:

Fiyat düzeyi para talebini oransal arttırır. Fiyatlardaki artış işlem amacıyla para
talebimizi fiyatlarda gerçekleşen artış oranıyla arttırır.


#17

SORU:

Reel gelirin para talebi üzerindeki etkisinden kısaca bahsediniz.


CEVAP:

Gelir düzeyindeki artış ekonomik birimlerin daha fazla işlemde bulunmasına ve likit varlıklara olan taleplerinin artmasına neden olur.


#18

SORU:

Ödemeler teknolojisinin para talebi üzerindeki etkisinden kısaca bahsediniz.


CEVAP:

Para yerine geçen varlıkların artması ekonomik birimlerin ellerinde bulundurdukları para
miktarını azaltır.


#19

SORU:

Para dışındaki varlıkların getirisinin para talebi üzerindeki etkisinden kısaca bahsediniz.


CEVAP:

Para dışındaki varlıkların getirisinin artması ekonomik birimlerin ellerinde
daha az para bulundurarak daha çok getiri getiren varlık bulundurmalarına neden olur.


#20

SORU:

Paranın getirisinin para talebi üzerindeki etkisinden bahsediniz.


CEVAP:

Paranın getirisinin artması hane halkının ve işletmelerin tuttukları para miktarını
arttırır.