SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ Dersi SİYASAL DENGEDEN HALKIN EGEMENLİĞİNE soru cevapları:

Toplam 60 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Montesquieu eserlerinde yaşadığı dönemin hangi özelliklerinden faydalanmıştır?


CEVAP: Kitaplarını hazırlarken Fransa’nın koşullarından yola çıkarak dönemin siyasal düzeninden ve aristokratik yapısından faydalanan Montesquieu kendi sınıfının çıkarlarını gözeterek bir takım sonuçlar ve çözümler aramıştır

#2

SORU: XVIII. yüzyılda Fransa’ya damgasını vurmuş olan siyasal yapılanma denir?


CEVAP: XV. Louis’nin mutlak monarşi olarak adlandırılan yönetim biçimi XVIII. yüzyılda Fransa’ya hakim olmuştur. Mutlak monarşi kralın kişisel sorumsuz otoritesi altında merkezi bir şekilde yapılanmasıdır. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde mutlak monarşi doruk noktasına ulaşmıştır.

#3

SORU: Mutlak monarşiyi oluşturma çabaları Fransa için ne tür değişiklikleri beraberinde getirmiştir?


CEVAP: Mutlak monarşiyle birlikte Fransa’nın siyasal ve toplumsal yapısında önemli değişiklikler görülmeye başlandı. Kentlerin ve soyluların özerklikleri ve ayrıcalıkları ortadan kalkarken tahkimatlı şatolar, özel ordular ve kent milisleri kaldırılarak krala bağlı daimi ordular oluşturuldu. Aristokratlar sosyo-ekonomik ayrıcalıklarını devam ettirebilmelerine karşın yerel ve ulusal düzeydeki tüm siyasal ayrıcalıklarından yoksun bırakıldılar.

#4

SORU: Mutlak monarşinin yönetim görevleri, yargı ve din üzerindeki etkileri nelerdir?


CEVAP: Krala bağlı bir demokrasinin oluşturulmasıyla çeşitli yönetim görevlerine sonradan soylulaştırılan burjuvalar atanmaya başlandı. Olağanüstü mahkemelerin kurulmasıyla yargı yok edildi, parlamentolar yasaları denetleme görevlerinden yoksun bırakıldı. Din alanında ise Protestanlık yok edilerek Katolik Kilisesi’nin devlete bağlılığı pekiştirilerek krallığı eleştiren Katolik tarikatlar baskılandı ve kapatıldı.

#5

SORU: Mutlak monarşinin ekonomik politika üzerinde yaptığı değişiklikler halkı nasıl etkilemiştir?


CEVAP: Saldırgan bir dış politika ile devletin korumacılığı altında ticareti teşvik eden merkantilist bir ekonomik politikanın izlenmesiyle birlikte burjuvazi güçlenip palazlanırken aşağı sınıf özellikle köylüler ağır vergiler altında ezilmeye mahkum edildi.

#6

SORU: Mutlak monarşi ve onun politikalarına karşı ilk eleştiriler kimden gelmiştir?


CEVAP: Aydınlanmanın aristokrat düşünürleri rejimi eleştirmiş ve önerilerde bulunmuşlardır.

#7

SORU: Aristokrat düşünürlerin rejimle ilgili eleştiri ve önerilerini nasıl özetleyebiliriz?


CEVAP: • Kralın sahip olduğu iktidarla devleti avam kişilerle yönetmesi kraliyet ilkelerine terstir ve despotizme yöneldiğinin bir göstergesidir. • Feodal rejimi gerçekleştirmiş soylular ezilmiş ve hakları gasp edilmiştir. • Merkantilizm toplumda zenginlik hırsını ve lüks tutkusunu beslemiş, toplumdaki sınıf farklılıklarını yok ederek toplumsal düzenin yıkılmasına zemin hazırlamıştır. • Kralın iktidarı soyluların ağırlıkta olduğu yerel meclislerle sınırlanmalıdır. • Yargı bağımsız olmalıdır. • Devletin üst yönetiminde büyük soylular da yer almalıdır. • Soyluların hak ve ayrıcalıkları geri verilmelidir. • Ticaretin sınırlanması ve lüks tutkusunun frenlenmesiyle aristokratik onur yeniden toplumdaki tek belirleyici ilke olmalıdır.

#8

SORU: Montesquieu’nun topluma doğallık atfetmesi ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Doğal hukuku ve toplumun yapay bir şekilde kurulduğu anlayışını reddetmesiyle insanın toplumda yaşamak için yaratıldığına dikkat çekerek topluma doğallık atfeder. Doğal hukuk ve sözleşmenin olması gerekene vurgu yaptığını düşündüğünden reddeden Montesquieu olması gerekene göre değil var olan olgulara göre ulusların kurumlarını ve yasaları açıklamayı amaçlar. Dolayısıyla teolojik ve ahlaksal değer yargılarını devre dışı bırakır.

#9

SORU: Yasaların çeşitli koşullarla ilişkisini nasıl açıklayabiliriz.


CEVAP: Montesquieu yasaların çeşitli koşullardan türediğini savunur ve Yasalar, nesnelerin doğasından türeyen zorunlu ilişkilerdir der. Bu tanıma göre yasalar içinde bulundukları toplumun çeşitli koşullarıyla doğrudan ilişkilidir ve bu koşullarla belirlenir. Ülkenin fiziki yapısı, konumu, halkların yaşam biçimi, insanların dini, eğilimleri, zenginlikleri, sayıları ve davranışları gibi koşullarla ilişkili olmalıdır.

#10

SORU: Etkenlerin yönetim biçimini belirlemesi ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Montesquieu etkenleri fiziki (maddi) ve ahlaki (manevi) olarak nitelendirir. Her bir etkenin yönetim biçimini belirlemede etkili olduğunu söyler. Aslında etkenler kendi başına değil hep birlikteyken yaşama biçimini oluştururlar. Ülkenin coğrafi boyutu, iklim şartları ve din tercihlerinin ülke insanına özgü töreleri, düşünme, hissetme ve davranma kalıplarını belirlemede önemi büyüktür. Etkenlerin birleşmesiyle ulusun ruhu doğar.

#11

SORU: Ulusun ruhu nasıl meydana gelir?


CEVAP: Her yönetimin kendine özgü bir doğası ve ilkesi vardır. Doğa, yönetim biçimidir. İlke ise ulusun ruhudur ve erdem, onur ve korku olmak üzere üç çeşidi vardır. Erdem cumhuriyetle, onur monarşiyle, korku despotlukla ilişkilendirilir. Zaman içinde topluluğu şekillendiren maddi ve manevi etkenlerin sonucudur ve yönetim biçiminin de nedenidir. Yönetimin doğası ve ilkesinin uyum içinde oluşu devletin düzeninin göstergesidir. Uyumun bozulması siyasal değişime yol açar.

#12

SORU: Doğa-ilke birliği yasasının iki temel sonucunu Montesquieu nasıl açıklar?


CEVAP: • Her ülkenin yasaları ülkenin koşullarıyla bağlantılıdır, bu koşullara uyumlu olan yönetim biçimi o ülke için en uygun yönetimdir. Yani her tür ideal görülen devlet kurgusu somut gerçekliğe aykırıdır çünkü koşullar yönetim biçiminin belirlenmesinde etkilidir. • Yasalar ve kurumlar zorla değiştirilmemelidir. Siyasal değişim koşullar göz önünde bulundurularak gözlemlenen, meydana gelen uzun süreli değişikliklerin kendiliğinden sonuca ulaşmasıdır. Siyasal yapıyı devrim yoluyla değiştirmek ilke-doğa arasındaki dengeyi bozar düzensizliği beraberinde getirir.

#13

SORU: Demokratik cumhuriyet ve aristokratik cumhuriyet nedir?


CEVAP: Cumhuriyetin demokratik ya da aristokratik olması yönetimdeki kişilerin sayısı ile ilişkilidir. Halkın tümü egemen güce sahipse demokrasi, halkın bir bölümü egemen güce sahipse aristokrasi denir. Demokrasinin var olması yurttaşların erdemli olmasına ve erdemli kalmasına bağlıdır. Bunun yolu da sürekli verilen eğitimden geçer. Bu sebeple demokratik cumhuriyetin varlığını sürdürmesi zor ve masraflıdır. Cumhuriyet ılımlı bir yönetim olmadığından siyasal özgürlüğü de yoktur.

#14

SORU: Montesquieu monarşiyi nasıl açıklar?


CEVAP: Devleti değişmez temel yasalara bağlı kalarak tek kişinin yani monarkın yönetmesidir. Temel yasalar hukuksal değil toplumsal bir içeriğe sahip olmalıdır. Kral ve halk arasındaki ara-erkler başta soylular olmak üzere ruhban sınıfı, ayrıcalıklı kentler ve parlamentolardır. Bu ara-erkler kralın egemenliğini sınırlayarak toplumsal siyasal düzene uymasını sağlayan siyasal güçtür. Monarşi kralın ara-erkler ile sınırlanmış olmasından dolayı ılımlı bir yönetim şeklidir ve siyasal özgürlüğü vardır.

#15

SORU: Despotluk nedir?


CEVAP: Tek kişinin kural ve yasa tanımayan keyfi yönetimi olarak tanımlayabileceğimiz despotluğun ilkesi korkudur. Devlet despotla özdeşleşmiştir, bu akla ve insan doğasına aykırıdır. Korku sayesinde aşağılık bir konuma indirgenen halkın mutlak bir biçimde iktidara itaat etmesi sağlanır. Despotlukta tüm toplumda akıldışılık hakimdir ve geleceği olmayan bir yönetim biçimidir.

#16

SORU: Montesquieu’ya göre despotluk ile mutlak monarşi arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Despotluğun gücünü korkudan alıyor olması mutlak itaati pekiştirmektedir. Mutlak itaat ise mutlak monarşiyi çağrıştırır. Montesquieu despotluğu açıklarken ülkesi Fransa’daki mutlak monarşik eğilimleri eleştirmeyi de amaçlar. Çünkü zorlamalarla monarşi despotluğa dönüşebilmektedir.

#17

SORU: Kralların despotluktan almaları gereken dersler nelerdir?


CEVAP: 1. Soylular despotluğun uyguladığı yıkıcı terörden korkmakta haklıdır çünkü despotik iktidar soylular üzerine yoğunlaşır. Halkın ise boynu eğiktir fakat halk kaldıramayacağı bir baskıyla karşılaştığında despotluk için büyük bir tehlike oluşturabilir. 2. Krallar halkın şiddetinden korunmak için despotluğa kaymamaya dikkat etmelidir. Monarşideki ara-erkler despotlukta olmadığından iç savaş bile yaşanmadan halk devrimi ile despotluk yıkılabilir. 3. Kralın halka karşı tahtını korumak için soylulara gereksinimi vardır bu sebeple de ılımlı yönetim anlayışlarını tercih etmelidir. Aksi taktirde halk devrimlerine bir kapı açılır ve despotluğa kayan kral kendi sonunu hazırlamış olur.

#18

SORU: Siyasal özgürlük nedir?


CEVAP: Montesquieu siyasal özgürlüğü yasaların izin verdiği her şeyi yapma hakkı olarak tanımlar ve bu özgürlüğün ara-erkleri olan ılımlı yönetimlerde yani monarşide bulunduğunu belirtir. Fakat monarşi iktidarı kötüye kullanıp despotluğa kaymayı engelleyecek kesin hukuksal-siyasal mekanizmalara sahip değildir.

#19

SORU: Güçler ayrımı kuramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Montesquieu güçler ayrımını hem kuramsal hem betimsel bir yaklaşımla inceler. Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı yönetimlerin ılımlı olmadığını söyler. Siyasal özgürlüğü kurup sürdürebilmenin en güvenli yolunun bu üç gücü farklı ellere vermek olduğunun altını çizer.

#20

SORU: Güçler ayrımında bahsedilen güçler ve özellikleri nelerdir?


CEVAP: • Yargı gücü: Yurttaşlara hukuksal güvenceler sağlar, yasama ve yürütmeden bağımsızdır. Halk tarafından seçilen yargıçların sadece yasayı uygulama amacıyla hareket etmeleri yargıyı görünmez bir güç yapar. Siyasal özgürlüğün en önemli güvencesidir. • Yasama gücü: Yasama gücü Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası’nın elindedir. Fakat esas olarak genel oy ilkesi doğrultusunda seçilen halkın temsilcilerinden oluşan Avam Kamarası yasama gücünde daha etkilidir. Lordlar Kamarası bazı konularda çıkan yasaları veto edebilme yetkisine sahiptir ve toplumsal ayrıcalıkları olan seçkinlerden meydana gelir. • Yürütme gücü: Yasaların en iyi şekilde yerine getirilmesi için bu güç tek bir kişinin eline bırakılmalıdır. İngiltere Anayasasında bu kişi kraldır.

#21

SORU: Yasama ve yürütme arasındaki ilişkileri nasıl özetleyebiliriz?


CEVAP: • Yasama organını toplanmaya çağırma hakkı yürütmededir fakat yürütme gücü yasa önerilerinde bulunamaz. • Ordu ve devlet bütçesini belirlemek üzere her sene yasama organının toplanmaya çağırılması gereklidir. • Yasama gücünün yapmaya hakkı olan yasalar meclisin despotik bir güce dönüşmesini engellemek için yürütme gücü tarafından engellenebilmelidir. Bu kralın veto hakkını kullanması anlamına gelmektedir. • Yasama organı yasaların nasıl ve ne şekilde uygulandığını ve uygulayan devlet adamlarını denetleme hakkına sahiptir. • Bu denetleme yürütmenin başındaki kralı kapsamaz.

#22

SORU: Yasama organı hangi durumlarda yargı işlevini gerçekleştirir?


CEVAP: • Soyluların her konuda yargılanması bir mahkemeye dönüşen Lordlar Kamarası’nda yapılır. • Belli bir yasa gereği mahkum olmuş kişilerin affedilmesi ya da cezalarının indirilmesi yetkisi Lordlar Kamarası’na aittir. • Yüksek devlet görevlilerinin görevleri nedeniyle yargılanması yasama organı tarafından gerçekleştirilir.

#23

SORU: Montesquieu güçler ayrımı ile neyi amaçlamıştır?


CEVAP: Toplumsal-siyasal erkler arasında bir denge oluşturmayı ve soylulara belli bir avantaj sağlamayı amaçlamıştır. Sistemde üç organ vardır bunlar taht, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası yani kral, halk ve soylulardır. Kral ve soylular aynı sınıfsal kökeni paylaştığı için aslında iki toplumsal erk karşımıza çıkar. Güçler ayrımında toplumsal erklerin dengesi hukuksal olarak güçlerin ayrımından daha önemlidir.

#24

SORU: Rousseau’nun eserlerinde değindiği siyasal toplum sorunsalı nedir?


CEVAP: Rousseau siyasal alana belirleyici bir nitelik yükler ve halkın iyi olmasının içinde bulunduğu siyasal yapıya bağlı olduğunun altını çizerken iyi bir siyasal yönetimin ne olması gerektiğini araştırır. Egemenliğin halkta bulunduğu, halk ile devletin özdeşleştiği bir düzen sonucuna ulaşır.

#25

SORU: Doğal insanın ve doğa durumunun açıklanması hangi sebeple önemlidir?


CEVAP: Rousseau eşitsizliğin ve arkasından gelen kötülüklerin kökeninin açıklanabilmesini doğal insan ve doğa durumunun açıklanmasına bağlı olduğunu söyler. İnsanı sonradan edindiği yapay yetilerden soyutlayarak ele alır. Doğa durumu onun için bir kurgudur, mantıksaldır fakat tarihsel bir yanı da vardır. Rousseau’nun vahşi insan benzetmesinden hareketle doğa durumu barışı ve eşitliği içerir çünkü aynı yaşam koşulları herkes için aynıdır.

#26

SORU: İnsanın doğal olarak sahip olduğu iki yetisi vardır, bunlar nelerdir?


CEVAP: Gereksinimleri ve güçleri arasında tam bir uyum ile yaşayan insan yalnızca yapabileceği şeyleri istediği ve istediği her şeyi yapabildiği için özgürdür. İnsanı hayvandan farklı kılan yetilerden ilki çevresiyle olan ilişkisinde özgürce seçim yapma erkine sahip olmasıdır. İkincisi ise onun gelişip değişmesine yol açan yetidir. Dışsal nedenlerle etkinlik kazanan bu yetiyle akıl, konuşma gibi özellikler harekete geçer, böylece geri dönüşü olmayan toplumsal ilişkiler süreci başlar.

#27

SORU: Doğa durumunun topluma evrilmesi sırasında neler yaşanır?


CEVAP: İnsanların doğa durumundan çıkıp ikinci bir doğa durumuna geçmeleri doğal afetlerden sonra gerçekleşir. Hemcinslerine muhtaç hale gelen insanlar önce anarşik sürüler, sonra aileler ve daha büyük toplulukları oluşturur. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal farklılaşma ile eşitsizliğin ilk biçimi meydana gelir. Özel mülkiyet ile birlikte insanlar birbirlerine daha bağımlı hale gelir ve başkalarından üstün olma tutkusu ile kişisel çıkar amacındaki kötülükler meydana gelir. Bu savaş ortamına son vermek için mülk sahiplerinin halkı kandırarak devleti kurması siyasal eşitsizlik anlamına gelmektedir ve kul-köle konumunu gerçekleştirir. Uygar toplumla birlikte insan doğallığını yitirir ve yozlaşır. İnsanlar sırf birbirlerine hükmedebilmek için başkalarının da kendilerine hükmetmesine razı olurlar.

#28

SORU: Rousseau’nun toplum sözleşmesinin amacı nedir?


CEVAP: İnsanları birbirleriyle ilişkilerinde hem despot hem köle konumuna sokarak eşitsizliği pekiştiren burjuva toplumdan kurtulmak için toplumsal ve siyasal bir düzen kurmak gereklidir. Bu toplum sözleşmesiyle mümkün olabilir.

#29

SORU: Toplum sözleşmesi nasıl gerçekleşir?


CEVAP: Doğa durumunun son evresindeki genel savaşa son verip insanların güvenliğini sağlayacak, onları eşit ve özgür kılacak toplum sözleşmesi kadınlar dışında gerçekleşir. Eşitlik savunucusu olmasına rağmen Rousseau kadın-erkek eşitsizliğini benimsemiştir. Sözleşmeye katılan bireyler kendilerini tümüyle topluma verdiğinden herkes aynı durum içindedir böylece bireyler hiç kimseye bağlanmamıştır. Sözleşmeyle siyasal toplum yaratılır. Bahsi geçen birey yurttaş ve uyruktur ve yurttaş soyut bir insanken, uyruk kendi iradesi olan özel somut insandır.

#30

SORU: Genel iradeyi Rousseau nasıl açıklamaktadır?


CEVAP: Bir araya gelen birçok insan kendilerini tek bir beden olarak algıladıkları sürece, tek bir iradeleri vardır ve bu irade bütünün korunmasına ve genel gönencin sağlanmasına yöneliktir. Devletin bütün üyelerinin değişmez iradeleri genel iradedir.

#31

SORU: Rousseau özel irade ve genel irade ayrımını nasıl yapar?


CEVAP: Özel iradeyi insan ile genel iradeyi yurttaş ile özdeşleştirir. Özel irade her zaman genel iradeye karşıdır. Genel iradenin yurttaşlıkla ilişkilendirilmesi ise yurttaşın kişisel görüşlerini ve çıkarlarını bastıran ve kendini bütünün ayrılmaz bir parçası olarak gören salt ortak iyiliğe yönelen bir kimse olmasıdır. Genel irade değişmez, bozulmaz, saflığını yitirmez, her zaman doğrudur ve kamusal yarara yöneliktir.

#32

SORU: Egemenliğin özellikleri nelerdir?


CEVAP: • Egemenlik devredilmez: Özgürlük bireyin terk edemeyeceği bir hakken egemenlik de devredilemeyecek bir haktır. • Egemenlik temsil edilemez: Seçilen her temsilci kişisel iradesini ortaya koyduğunda egemenliği ortadan kaldırabilir. Bu sebeple Rousseau egemenlik başlıca genel iradeden oluşur, genel irade ise kesinlikle temsil olunmaz der. • Egemenlik birdir ve bölünemez: Egemen otorite basit ve tektir; bölünmesi yok edilmesi demektir. Bu özellikle güçler ayrımı anlayışının egemene ait olduğu vurgulanmaktadır. • Egemenlik mutlaktır ve doğrudur: Egemenliğin mutlaklığı onu sınırlayacak bir gücün bulunmamasından kaynaklanır. Fakat mutlaklık keyfilik anlamına gelmez, sözleşmenin ortak iyilik amacıyla sınırlandırılmıştır.

#33

SORU: Devlet düzeninde yasama ve yürütme gücünün etkisi nedir?


CEVAP: Rousseau’nun toplum sözleşmesinden kaynaklanan devlet düzenini kavramak için yasama ve yürütme gücünü incelemek gereklidir. Rousseau’ya göre yasama gücü halkın elindedir. Fakat halkın toplanıp yasaları yapamadığı durumlarda referandum uygulaması gereklidir. Böylece yasalar egemen halkın oyuyla belirlenmiş olur. Yasalar genel iyilik ve ortak çıkar amacı taşımalıdır. Yürütme gücünü kullanan hükümet halkın seçimiyle meydana gelmiştir ve halk ile egemenin arasındaki ilişkileri sağlamak ve yurttaşların özgürlüğünü korumakla görevli aracı bir bütündür. Hükümet egemene bağımlıdır çünkü egemenin buyruklarını halka iletmekle yükümlüdür. Bu açıdan bakıldığında hükümet yöneticileri egemenin görevlileridir ve halk dilediği zaman bu yetkiyi onlardan alma ve hükümeti azletme hakkına sahiptir.

#34

SORU: Yurttaşlık bilinci nedir?


CEVAP: İnsanların yurttaşlık bilinciyle donanmış olması siyasal düzenin işlerliği açısından çok önemlidir. Kendi varlıklarını devletin varlığının bir parçası olarak gören, yasaları ruhunun içinde ve kendisini de toplumun ayrılmaz bir parçası olarak gören yurttaşlar yurttaşlık bilincinin gerçekleşmesini sağlar. Vatanseverlik ve dindaşlık Rousseau’nun da ifade ettiği gibi insanları duygusal bağ kurmaya ittiğinden yurttaşlık bilincinin oluşmasında son derece önemlidir.

#35

SORU: Rousseau vatanseverlik duygusunun aşılanması ve sürdürülmesi için yapılması gereken şeyleri nasıl özetler?


CEVAP: Devlet tarafından ulusal eğitim verilmelidir. Kamuoyu düzenlenerek gelenek ve görenekler yaratılıp sürdürülmelidir. Yurttaşları kaynaştıracak ve birbirlerini eşit olarak algılamalarını sağlayacak bayram ve şenlikler düzenlenmelidir.

#36

SORU: Yurttaşlık dininin temel hedefi nedir?


CEVAP: Var olan tüm toplumsal kurumlar gibi yurttaşlık dininin de hedefi bireyleri gerçek yurttaşlar haline getirmektir. Rousseau temelinde din olmayan hiç bir devletin kurulmadığını söyler ve devlet-din ayrımının olamayacağına dikkat çeker. İnanç temelinde bu duygudaşlığın yaratılması ile siyasal birlik sağlanır, devlete bağlılık sağlamlaşır.

#37

SORU: Toplumsal ilişkiler sonucunda doğal özgürlüğünü yitiren insanın özgürlüğüne yeniden kavuşması mümkün müdür?


CEVAP: Doğal özgürlüğünü kaybeden insanın ilkel duruma dönüp özgürlüğünü yeniden kazanması mümkün değildir. Bu sebeple kölelikten kurtulmak için özgür iradesiyle toplum sözleşmesini gerçekleştirerek kendi isteğiyle kendini yasalara bağlaması gereklidir. Genel irade yurttaşların kendi iradesidir yani kendi için koyduğu yasalara itaat etmesi özgürlüktür.

#38

SORU: Toplumsal özgürlükte eşitlik ne derece önemlidir?


CEVAP: Rousseau eşitlik olmadan özgürlüğün olamayacağını söyler. Toplum sözleşmesi ile hukuksal olarak eşitliğe kavuşulması yurttaşlar arasında ayrım gözetmeksizin herkesin aynı yükümlülükler ve aynı haklara sahip olacağı yurttaş eşitliğidir.

#39

SORU: Rousseau özgürlüğü gerçekleştirmek için egemen devletin yaratılması gerektiğini söyler, peki egemen devletin ne gibi özellikleri vardır?


CEVAP: Bireyleri özgür kılmak için yaratılan egemen devlet halkla özdeşleşmiş bir halk devleti olmalıdır. Keyfilik ve zorbalıktan uzak ortak iyiliği gözetmelidir.

#40

SORU: Halk-devlet nedir?


CEVAP: Rousseau’nun toplum sözleşmesine göre iktidarın ilkesi ile kullanımını kendinde toplamış olan halk egemenin ta kendisidir. Dolayısıyla hükümet halkın bir görevlisidir ve halkın iradesini devlet iradesi haline gelmesi halk-devlet anlamına gelmektedir. Bu devlet yurttaşların kendisine gönüllü olarak itaat ettiği üstün bir erktir. Halk-devlet kurgusu Rousseau’nun siyasal düşüdür. Bireylerin esenliğini gözetmek devletin en temel ahlaki görevidir.

#41

SORU:

Parlamento nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Parlamento: Günümüzde yasama meclisi anlamına gelen parlamento, o dönemdeki Fransa’da, başta Paris olmak üzere birkaç büyük kentte bulunan yüksek yargı organına verilen addır. Parlamentolar, teorik olarak, kralın çıkardığı fermanları ve yasaları yargısal açıdan denetlemeye varan yetkilere sahiptiler. 


#42

SORU:

Montesquieu’ya göre yasakların çeşitli koşullarla ilişkisi nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Montesquieu’nün deyişiyle, “yasalar, ülkenin fiziki yapısıyla, yani soğuk, sıcak ya da ılıman olan iklimiyle; toprağının niteliğiyle, konumuyla ve büyüklüğüyle; halklarının yaşam biçimiyle, yani çiftçi, avcı ya da çoban oluşlarıyla ilişkili olmalıdır; anayasasının tahammül edebileceği özgürlük derecesiyle; insanlarının dinleriyle, eğilimleriyle, zenginlikleriyle, sayılarıyla, ticaretiyle, töreleriyle, davranışlarıyla bağlantılı olmalıdır.”


#43

SORU:

Montesquieu, “fiziki (maddi) ve ahlaki (manevi) nedenler” olarak nitelendirdiği bu etkenlerin ile yasaları (yani yönetim biçimi) belirlemesi nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Etkenlerin Yönetim Biçimini Belirlemesi: Ülkenin coğrafi boyutu olarak adlandırabileceğimiz etken söz konusu olduğunda, karşımıza şöyle bir tablo çıkar: Küçük bir ülkede cumhuriyet, orta boy bir ülkede monarşi, büyük bir ülkede de despotluk vardır. Ayrıca iklim kuramını kendine göre yorumlayan Montesquieu için, sıcak ülkelerin insanları köleliğe, soğuk ülkelerin insanları özgürlüğe yatkındır. Büyük iklim farklılıkları olan ve geniş düzlükleri bulunan yerlerde (yani Asya’da) despotik imparatorluklar ortaya çıkar. Din etkeni bağlamında ise Katoliklik monarşiye, Protestanlık cumhuriyete ve Müslümanlık despotluğa yol açmaktadır.


#44

SORU:

“Ulusun ruhu” kavramı nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Ulusun Ruhu: Amerikalı antropogların bir ulusun kültürü dedikleri şeydir, yani belirli bir yaşam biçimi ile ortak ilişkilerdir. Zaman içinde topluluğu şekillendiren maddi ve manevi etkenlerin toplamının sonucu olan ulusun ruhu, yasaların, dolayısıyla yönetim biçiminin nedenidir.


#45

SORU:

“Bilimsel yasa” nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Bilimsel Yasa: Althusser’e göre, Montesquieu’deki siyasal yasalar ile siyasal yapıların tarihsel mantığını açıklayan “doğa-ilke birliği” bilimsel yasasındaki ilkenin, yani ulusal ruhun belirleyici olması, Marksizmdeki üstyapı-altyapı ilişkisindeki altyapının, yani ekonominin belirleyiciliğini andırmaktadır.


#46

SORU:

Siyasal-hukuksal düzeydeki tarihsel olaylar, ne rastlantısal bir şekilde oluşmakta ne de insanların iradi ya da keyfi kararları sonucu meydana gelmektedir. Belirleyici olan (tüm koşullarca yaratılmış) ilkedir, yani ulusun ruhudur. Çeşitli nedenlerle zaman içinde ilkenin değişmesinin sonuçları nelerdir? Açıklayınız.


CEVAP:

Bir ülkede toprağa dayalı ekonominin giderek ticaret, ardından da sanayi ağırlıklı hâle geldiğini ve yeni sınıfların belirdiğini ya da bir başka ülkede siyasal otoritenin katkısıyla barajların kurulması sonucunda hem iklimin değiştiğini hem toprakların verimliliğin arttığını, böylece ticaretin gelişip zenginleşmenin yaşandığını varsayalım. İşte, bu koşulların değişmesi, bu ülke halkının törelerinin, düşünce ve yaşam biçimlerinin, kısacası ulusal ruhunun da değişmesine neden olacaktır.


#47

SORU:

Montesquieu’ye göre “demokratik cumhuriyet” tanımı nedir?


CEVAP:

Montesquieu’ye göre, “cumhuriyette halkın tümü egemen güce sahipse bu bir demokrasidir.”


#48

SORU:

Montesquieu’ye göre “aristokratik cumhuriyet” nedir?


CEVAP:

Montesquieu’ye göre, egemen güç ,halkın bir bölümünün elindeyse buna aristokrasi denir.”


#49

SORU:

Montesquieu cumhuriyetteki erdem sözcüğü ile neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Montesquieu’nün deyişiyle, “cumhuriyetteki erdem" sözcüğü ile vatan sevgisini, yani eşitlik sevgisini kastediyorum. Bu erdem ne ahlaki bir erdemdir ne de Hristiyanca bir erdem; doğrudan doğruya siyasal erdemdir.”


#50

SORU:

“Siyasal özgürlük” kavramı, cumhuriyet, demokrasi ve aristokrasi arasındaki ilişkiyi kısaca açıklayınız?


CEVAP:

“Demokrasi ile aristokrasi, doğaları gereği kesinlikle özgür devletler değildir. Siyasal özgürlük, yalnızca ılımlı yönetimlerde vardır.”


#51

SORU:

Montesquieu’ya göre monarşi nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Montesquieu’nün monarşi sözcüğüyle belirttiği yönetim biçimi, gerçekte aristokratik ya da feodal sıfatlarını hak eden bir monarşi türüdür. Doğası bakımından devleti belli ve değişmez temel yasalara bağlı olarak tek kişinin (monarkın) yönetmesidir, ilkesi bakımından onurun hüküm sürmesidir.


#52

SORU:

Despotluğun temel ilkesi nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Tek kişinin yasa ve kural tanımayan keyfi yönetimi olarak tanımlanabilecek despotluğun ilkesi korkudur. Diğer yönetimler gibi despotluk da belli koşulların ürünü ise de Montesquieu onu kapkara bir tablo biçiminde sunar. Despotluk, akla, insan doğasına aykırıdır; tam anlamıyla bir yönetim biçimi bile değildir çünkü burada hiçbir yapı yoktur, ne siyasal ne de toplumsal. Devlet despotla özdeşleşmiştir. Monarşideki ara-erklerin bir benzerine despotlukta rastlamak mümkün değildir. Ancak din, bir temel yasa ayarında olup despotun iktidarı karşısında bir engel teşkil eder. Bununla birlikte, din de despotik bir niteliğe sahiptir: “Korkuya eklenen bir korkudur.” Bu nedenle, gerçekte despotik yönetimin hizmetindedir.


#53

SORU:

Montesquie’nin “güçler ayrılığı (ya da kuvvetler ayrılığı)” olarak bilinen sisteminde “yargı gücü” nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Yargı gücü: Yurttaşlara hukuksal güvenceler sağlayan ve yasama ile yürütmeden bağımsız olan yargı gücü, siyasal özgürlüğün en önemli güvencesidir. Bu güç, halk tarafından seçilen yargıçlarca mahkemelerde kullanılır. Sürekli bir kuruma sahip olmaması ve yargıçların yasayı okumakla yetinmeleri nedeniyle, yargı, “sanki görünmez bir güçtür” ve toplumsal-siyasal bir güç niteliğine de sahip değildir.


#54

SORU:

Montesquie’nin “güçler ayrılığı (ya da kuvvetler ayrılığı)” olarak bilinen sisteminde “yasama gücü” nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Yasama gücü: Bu güç iki meclistedir. Halk meclisi ya da İngiltere’deki adıyla Avam Kamarası, genel oy ilkesi doğrultusunda seçilen halkın temsilcilerinden oluşur. Temsilciler seçildikleri bölgeyi temsil ederler; dolayısıyla ulusal temsil anlayışı yadsınmıştır. Montesquieu, toplumsal ayrıcalıkları olan seçkinlerin siyasal düzeyde de ayrıcalıklı bir şekilde temsil edilmeleri gerektiğini ileri sürer ve böylece soylular meclisi ya da İngiltere’deki adıyla Lordlar Kamarası olan ikinci meclisi gündeme getirir. Gerçekte yasama gücü, Avam Kamarası’nın elindedir çünkü yasaları o yapar; üyeliklerin soydan geçtiği Lordlar Kamarası ise bazı konularda çıkarılmış yasaları veto edebilme yetkisine sahiptir sadece.


#55

SORU:

Montesquie’nin “güçler ayrılığı (ya da kuvvetler ayrılığı)” olarak bilinen sisteminde “yasama gücü”nde yer verdiği “genel oy” kavramı nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Genel Oy: Montesquieu, genel oy ilkesini kabul etmekle birlikte, “kişisel iradelerini belirtemeyecek kadar aşağılık duruma düşmüş insanların” seçme hakkından yoksun bırakıldıklarını vurgular. Bu insanların tam olarak kimleri kapsadığı anlaşılmamaktadır. Örneğin, bir senyöre ya da bir patrona bağlı köylülerin, işçilerin ya da hizmetkârların bu kategoriye dahil edilip edilmedikleri belli değildir. Bu belirsizliğe karşın, cinsiyet ayrımcılığının çeşitli örneklerini veren Montesquieu’nün kadınları siyasal haklara sahip yurttaştan saymadığı çok açıktır.


#56

SORU:

Montesquie’nin “güçler ayrılığı (ya da kuvvetler ayrılığı)” olarak bilinen sisteminde “yürütme gücü” nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Yürütme gücü: Yasaların uygulanması işlevinin en iyi biçimde yerine getirilebilmesi için bu güç, tek bir kişinin eline bırakılmalıdır. İngiltere Anayasası’nda bu kişi kraldır.


#57

SORU:

Güçler ayrılığı kuramında yer alan yasama ile yürütme arasındaki ilişkiyi açıklayınız?


CEVAP:

Yasama, yürütme ve yargı gücü birbirinden tümüyle kopuk değildir; aralarında (denge-fren sisteminin işleyebilmesi için de) çeşitli ilişkiler vardır. Yasama ile yürütme arasındaki ilişkiler şöyle özetlenebilir:

  • Yasama organını toplanmaya çağırma ve oturumlarının süresini belirleme hakkı yürütme gücüne aittir. Buna karşılık yürütme gücü, yasa önerilerinde bile bulunamaz.
  • Yasama organının her yıl ordu ile devlet bütçesine ilişkin yasalar yapması gerektiğinden, yürütme onu yılda en az bir kez toplanmaya çağırmak zorundadır.
  • Yasama gücünün yapmaya hakkı olduğu yasalar, yürütme gücü tarafından engellenebilmelidir; yoksa meclis despotik bir güce dönüşür. Bu engellemenin anlamı, kralın veto hakkını kullanarak yasamanın alanına karışmasıdır.
  • Yasama organı, çıkardığı yasaların nasıl ve ne şekilde uygulandığını denetleme hakkına sahiptir. Hükûmette yer alan bakanlardan, danışmanlardan icraatları hakkında hesap sormak, gerekiyorsa bu kişileri yargılamak ve cezalandırmak yasama gücünün en temel görevlerinden biridir.
  • Ancak yasama gücünün bu denetimi, yürütmenin başı konumundaki kralı kapsamaz. Monarkın dokunulmazlık zırhına büründürülmesi, devletin özgürlüğü için bir zorunluluktur.

#58

SORU:

Montesquieu’e göre yasama ve yürütmenin, yargı ile ilişkisini açıklayınız?


CEVAP:

Montesquieu, yasama ile yürütmenin yargı ile hiçbir ilişkilerinin bulunmadığını, kesinlikle yargının alanına karışamayacaklarını vurgular. Bununla birlikte, yasama organının üç istisnai durumda yargı işlevini yerine getirdiğini de belirtir:

  • Soyluların her konuda (örneğin, kendilerine isnat edilen en adi suçtan dolayı bile) yargılanmaları, bir mahkemeye dönüşen Lordlar Kamarası’nda yapılır.
  • Belli bir yasa gereğince mahkum olmuş kişilerin af­fedilmesi ya da cezalarının indirilmesi yetkisi Lordlar Kamarası’na aittir.
  • Bakanlar gibi yüksek devlet görevlilerinin görevleri nedeniyle yargılanması, yasama organı tarafından gerçekleştirilir. Bu durum, İngiliz Anayasası’ndaki impeachment kuralına denk düşmektedir.

#59

SORU:

İmpeachment kuralı nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

İmpeachment: Bir bakanın ya da bir yüksek devlet görevlisinin (savcı işlevini üstlenen) Avam Kamarası tarafından suçlanıp (yargıç görevini üstlenen) Lordlar Kamarası tarafından yargılanması kuralıdır.


#60

SORU:

“Özel mülkiyet” kavramı nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Özel Mülkiyet: “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘Bu bana aittir’ diyebilen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulan ilk insan uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine ‘Bu sahtekâra kulak vermekten sakınınız! Meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını unutursanız, mahvolursunuz’ diye haykıracak olan adam insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu.”