TÜRK DIŞ POLİTİKASI II Dersi 1989-1993 DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI soru cevapları:

Toplam 51 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: 1989-1993 döneminin en önemli gelişmeleri nelerdir?


CEVAP: Bu dönemin en önemli gelişmeleri kuşkusuz 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, ardından 1990’da Doğu ve Batı Almanya’nı n Federal Almanya Cumhuriyeti adı altında birleşmesi ve 1991’de SSCB’nin dağılmasıdır.

#2

SORU: 1989-1993 döneminde gerçekleşen önemli gelişmelerin Avrupa açısından sonuçları neler olmuştur?


CEVAP: Öncelikle Almanya’nın Batı Avrupa’da bütünleşmiş bir ülke olarak daha güçlü ve merkezî bir aktör hâline dönüşmesi, beklentilerin aksine son derece hızla gerçekleşmiş, hatta bu birleşmenin başta İngiltere olmak üzere Avrupa içinde bazı ülkelerde yarattığı tedirginlikten kaynaklı bazı engeller de kolaylıkla aşılmıştır. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Doğu Avrupa’da yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkması, Avrupa bakımından siyasi-ideolojik bölünmenin son bulması, aynı zamanda Batı Avrupa’nın ‘komünist’ bir tehlikeden çekinmesine gerek kalmaması ve hatta Rusya’dan gelecek olası tehditlere karşı bu devletlerin belirli bir süre için tampon konumuna geçmesine yol açmıştır. Bunlara ilaveten, âdeta yeniden bağımsızlıklarını kazanan Orta ve Doğu Avrupalı devletler ile yeni ortaya çıkan bağımsız devletlerin hızla NATO ve AT üyeliğine yöneldikleri gözlenmiştir. NATO ile güvenliklerini, AT ile refahlarını artırma çabası içindeki bu ülkelere Avrupa kucak açmış, SSCB’den de güçlü bir itiraz gelmeyince, birkaç sene öncesinde hayal dahi edilemeyecek bir hızda entegrasyon süreci başlamıştır.

#3

SORU: 1989-1993 dönemi Türkiye açısından nasıl bir öneme sahiptir?


CEVAP: Bu dönemde SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi Türk dış politikasının o zamana kadar belirlediği parametrelerin çok büyük ölçüde değişmesine neden olmuştur. Türkiye bir yandan etrafını saran yeni bağımsız devletlerin oluşturduğu konjöktüre adapte olmaya çalışırken, diğer yandan da Batı ile ilişkilerinin devamlılığını sağlamaya çalışmıştır. Ne var ki eskisine göre güvenlik açısından önemli olan Türkiye, bu önemini yitirmeye başlamış ancak ekonomik önemi artmaya başlamıştır.

#4

SORU: AB’ye ilk tam üyelik başvurusu nasıl gelişmiştir?


CEVAP: AT ile ilişkilerin yoğunlaştırılması için 1970 sonrasındaki en önemli girişim 1987 yılında yapılmıştır. Bunda Türkiye’deki genel seçimlerde Turgut Özal’ın liderliğindeki ANAP’a avantaj sağlama düşüncesi de önemli rol oynamıştır. Zira AT’den üyelik müzakerelerinin başlama tarihine dair bir karar alınırsa, bu seçim döneminde hükûmetin çok işine yarayacaktı. Ankara, başta Almanya olmak üzere AT ülkelerinin neredeyse tamamının üyelik başvurusunun yapılmaması gerektiğine dair telkinlerine rağmen, yoğun diplomatik çabalarla 14 Nisan 1987’de Topluluğun Dönem Başkanlığı’na Türkiye’nin tam üyelik başvurusunda bulundu. Yunanistan’ın başvurunun Komisyona aktarılmasını engelleme yönündeki tüm çabalarına rağmen Topluluğun Dönem Başkanı, Belçika Dışişleri Bakanı Tindemans’ın çabalarıyla başvuru 27 Nisan 1987’de Avrupa Komisyonu’na yollandı.

#5

SORU: 989 yılında Berlin duvarının yıkılması Türkiye’nin AB üyelik sürecini nasıl etkilemiştir?


CEVAP: 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması hem Komisyon hem de üye ülkeler bakımından Türkiye’nin başvurusunun değerlendirilmesinde etkisini göstermişti. Duvarın yıkılması sonrasında ortaya çıkan yeni durum çerçevesinde yapılan görüşmelerde iki Almanya’nın AB içinde birleşmesine karar verilmişti. Almanya doğal olarak bütün enerjisini birleşmeye vermiş, AT konusu bir ölçüde arka planda kalmıştı. Ancak Berlin Duvarının yıkılması yalnızca Almanya’yı ilgilendirmiyordu. Bu olay Avrupa’da ideolojik kavganın bitmesi, yeni bir Avrupa’nın ortaya çıkması ve tüm dengelerin alt üst olması anlamına geliyordu ki Avrupa’nın bütün gündemi buna kilitlenmişti.

#6

SORU: 1993 yılındaki Kopenhag Zirvesi’nin önemi nedir?


CEVAP: Haziran 1993’deki Kopenhag Zirvesi ile ilan edilen Kopenhag Kriterleri ile aday adaylarının önüne bir yol haritası koymuş, bu yol haritasının aynı zamanda demokrasi ve piyasa ekonomisine yeni geçen ülkelere rehber olması hedeflenmişti.

#7

SORU: 1995’e kadar Türkiye açısından AT ile ilişkilerde ortaya konan temel irade ne olmuştur?


CEVAP: 1993 yılında gerçekleştirilen Kophenhag Zirvesi de dahil olmak üzere 1995’e kadar Türkiye açısından ortaya konan temel irade, karar ya da raporlarda Türkiye’nin tam üyelik statüsünden çok sürekli olarak siyasi iş birliği ve Gümrük Birliği’nden bahsedilmiştir. Dolayısıyla Türkiye, Toplulukla bütünleşme amacından kopmamak, Topluluğun genişleme stratejisi içinde yer almak ve gerek Avrupa pazarını gerekse yeni açılan Doğu Avrupa pazarını kaybetmemek için Gümrük Birliği sürecini bir an önce tamamlama hedefine yöneltmiştir.

#8

SORU: Körfez savaşında Türkiye nasıl bir tavır takınmıştır?


CEVAP: Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan süreçte hem Türk dış politikası hem de Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler değişime uğramıştır. Bu tarihe kadar yurtta sulh, Dünyada sulh parolası ile genelde bölgesine ve komşularına karşı kayıtsızlık olarak da eleştirilen tarafsızlık politikası yürütmüş olan Türkiye, Soğuk Savaş sonrasındaki yeni dünya düzenin oluşumunda kendine yer açmak amacıyla Körfez Savaşı’nda çok hızlı bir şekilde Irak’a karşı olan cepheye katılmış, Irak ile ilişkilerini dondurmuş, ambargo uygulamış ve askerî harekâta dolaylı katkıda bulunmuştur.

#9

SORU: Körfez savaşında Türkiye Irak’a nasıl bir yaptırım uygulamıştır?


CEVAP: BM’nin, işgalden 4 gün sonra aldığı ambargo kararına Türkiye hemen uymuş ve 8 Ağustos’ta KerkükYumurtalık boru hattını kapatıp Irak’la ticareti durdurmuştur. Türkiye’nin bu karara hemen uymasının birçok anlamı vardır. Öncelikle, bu karar işgalle birlikte Irak’ı kıskaç içine alma stratejisi işleten ve bu doğrultuda kendine müttefik arayan ABD açısından oldukça önemli olmuştur. Öte yandan, Soğuk Savaş sonrası konumu ve önemi hakkında bir belirsizliğin olduğu Türkiye, bu yolla hâlihazırda bölgesinde Batı, özellikle de ABD için ne kadar önemli olabileceğini göstermeye çalışmıştır.

#10

SORU: Saddam Hüseyin’in yenilgiyi kabul ederek Kuveyt’ten çekilmesiyle birlikte neler olmuştur?


CEVAP: 28 Şubat 1991’de Saddam Hüseyin yenilgiyi kabul ederek Kuveyt’ten çekilmiş ve Irak içi muhalefet (Şiiler ve Kürtler) Saddam’ı devirmek için harekete geçmiştir. Ancak Türkiye’yi de şaşırtan, bir biçimde ABD’nin Saddam’ın zayıflatılmış hâlde Irak’ın başında kalmasına izin vermesidir. Bundan cesaret bulan Saddam’ı n şii ve Kürtlerin ayaklanmalarına kimyasal silahları da kullanarak çok sert tepki vermesi ve yüzbinlerce kişinin Türkiye’ye doğru kaçması, Türk devletini son derece zor duruma sokmuştur. Ortaya çıkan sığınmacı krizi, sayının her geçen gün artması ve durumun belirsizliği Türkiye’de bölücü terörden kaynaklı başka türlü endişeler de yaratmıştır. Sığınmacıların Irak’a dönmesi için güvenliğin sağlanması ve Saddam’ın saldırı imkânlarının elinden alınması gerekiyordu. Bu çerçevede Irak’ın kuzeyinde ‘güvenli bölgeler’ oluşturularak mültecilerin buraya yerleşmeleri sağlanmış ve yeniden Bağdat yönetiminin saldırısına uğramamaları için de uluslararası bir askerî gücün bu bölgeleri koruması gündeme gelmiştir. Daha sonra kamuoyunda ‘Çekiç Güç’ olarak bilinecek ancak resmî ismi Huzur Sağlama Operasyonu olan harekâtın askerî güçleri İncirlik Üssü’ne yerleşmiştir.

#11

SORU: Statükocu politika ne demektir?


CEVAP: Statükocu politika, bir ülkenin mevcut uluslararası sistemdeki güç dengelerinin korunmasına yönelik bu doğrultuda oluşturduğu politikalar bütünüdür.

#12

SORU: 1990’lar boyunca ABD’nin Türkiye’yi Kafkaslar ve Orta Asya bölgesi noktasında desteklemesi nedendir?


CEVAP: 1990’lar boyunca ABD’nin Türkiye’yi sürekli olarak Kafkaslar ve Orta Asya nezdinde girişimlerde bulunmaya yönlendirmesi ve bu süre içinde ABD Türkiye ilişkilerinin giderek artması ABD’nin Türkiye üzerinden bölgedeki Rusya etkisini kırma girişimi olmuştur. Ne var ki Rusya’nın bölgedeki etkisinin bu ülke saf dışı bırakılarak kırılamayacağını ve Rusya’nın düşünüldüğü kadar tehlikeli olmadığına kanaat getiren ABD, daha sonra bu stratejisinden vazgeçecektir.

#13

SORU: 1990 sonrası ABD-Türkiye ilişkileri hangi sebeplerden dolayı yakınlaşmıştır?


CEVAP: 1990 sonrası ABD - Türkiye ilişkilerinin yakınlaştığı rahatlıkla söylenebilir. Bunda Körfez Savaşı boyunca ABD’ye yaklaşma çabaları açıkça görülen Türkiye, 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla birlikte ABD açısından yeni bir öneme sahip olmaya başlamıştır. Avrupa için jeostratejik önemi azalmaya başlamış olan Türkiye’nin AT’den de bir anlamda dışlanması ABD’ye olan ihtiyacı arttırmış, bölgede Rusya’nın önemli bir tehdit olmadığının anlaşılması bu ihtiyacı körüklemiştir. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası tek lider ülke olarak kalması, Türkiye’nin bu ülkeye yakın kalmak istemesinin başka bir nedenidir. Diğer taraftan, ABD açısından bakıldığında, 1991’de Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya’da SSCB’den kalan boşluğu doldurabilecek tek ülkedir. Avrasya’nın denetlenmesi için Türkiye’ye ihtiyaç vardır. Nitekim, ortaya çıkan yeni konjönktürde ABD’nin NATO’ya olan ihtiyacı ve Türkiye’nin bu noktadaki stratejik önemi de başka bir etkendir.

#14

SORU: NATO’nun temel görevi neydi?


CEVAP: NATO’nun temel görevi komünizme karşı mücadele etmekti.

#15

SORU: 1991 sonrası NATO’nun yeni görevi nedir?


CEVAP: Özellikle 1991 sonrası NATO’nun müdahale alanı olarak gördüğü bölge genişlemiş ve alan içi-alan dışı ayrımının ortadan kalmasıyla birlikte, birliğe yönelik tehdit ve risk oluşumlarının üye ülkelerin ortak belirlemeleriyle karar verilebileceği bir aşamaya gelinmiştir. Bu da dünyanın herhangi bir bölgesinde oluşabilecek bir riskin NATO açısından tehdit olarak görülüp müdahale edilebilir olması anlamına gelmiştir. 1991 yılındaki Roma Zirvesi’nde oluşturulan yeni Stratejik Kavram (Strategic Concept) özünde NATO’ya yeni bir görev alanı belirlemek üzere özellikle Orta Doğu’dan gelebilecek tehlikeleri işaret etmiştir.

#16

SORU: Türkiye açısından NATO üyesi olmanın önemi nedir?


CEVAP: Türkiye açısından bakıldığında, aslında NATO üyesi olması her dönem Türkiye için bir güvenlik garantisi olarak görülmüş, nitekim Soğuk Savaş sonrası oluşturulan yeni konseptte yıldızının yeniden parlaması Türkiye’nin işine yaramıştır. Diğer yandan NATO içinde önemli bir üye olmak, Türkiye’nin Batılı imajını canlı tutan bir etkendir. Nitekim, Avrupa’nın askerî savunma örgütü sayılabilecek NATO içinde aktif bir rol üstlenme Türkiye açısından bu nedenle önemlidir.

#17

SORU: Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin ilk başta ilgi duyduğu bölge nedir ve neden bu bölgedir?


CEVAP: Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin ilk başta ilgi duyduğu alan Kafkasya olmuştur. Burada Türkiye’nin komşusu olan Güney Kafkasya Bölgesi’nin üç ülkesi, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile kurulacak ilişkiler, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılmasında da önemli bir rol oynama potansiyeline sahipti. Bu ülkelerin bölge açısından ayrı ayrı önemleri olmakla birlikte Türkiye ve Batı dünyası açısından taşıdıkları ortak önem Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkelerden batıya aktarılacak petrol ve doğal gaz akış güzergâhı üzerinde bulunmaları olmuştur. Keza, bu bağlantılılık hâli gerek ekonomik gerekse stratejik açıdan Türkiye’yi etkileyen önemli faktörlerden olmuştur.

#18

SORU: Kafkasya Bölgesiyle alakalı Türkiye açısından önemli faktörler nelerdir?


CEVAP: • Bölgenin coğrafi konumu, yani Türkiye’ye sınır komşusu olmasıdır. • Türkiye’nin bölgeye ilişkin tarihsel bir bağ hissetmesi ve bölgeden Türkiye’de yaşayan büyük bir nüfusun olması da teşvik edici olmuştur. • Stratejik gerekse etnik bağlılık olarak Türkiye açısından önemli olan Orta Asya ile bağlantısının bu bölgeden geçmesi başka bir unsurdur. • Batıya giden petrol hatlarının bu bölge üzerinden Türkiye’ye ulaşacak olması ve bölgenin bu kapsamda Batı için stratejik öneme sahip olması sayılabilir.

#19

SORU: Türkiye’nin laik ve demokratik bir model olması Azerbaycan açısından nasıl algılanmıştır?


CEVAP: Azerbaycan özelinde Türkiye’nin laik ve demokratik bir model olması yalnızca Azerbaycan’ın benimsediği ya da dile getirdiği bir durum da değildir. Nitekim bu sonucun ortaya çıkmasında Batı ve özellikle ABD itici faktörler olmuştur. Çünkü laik ve demokratik bir Azerbaycan İran ve Rusya etkisinden de mümkün olduğunca bağışık bir Azerbaycan demektir.

#20

SORU: Türrkiye’nin Azerbaycan ile olan yakın ve özel ilişkisi bölge politikasındaki önemi nedir?


CEVAP: Türkiye’nin Azerbaycan ile olan yakın ve özel ilişkisi bölge politikasında son derece önemli bir rol oynamaktadır. Azerbaycan’ın Ermenistan ile yaşadığı Dağlık Karabağ sorununda Türkiye Azerbaycan’a açık bir destek vermiş, aynı zamanda Ermenistan ile ilişkiler kötüleşmiştir. İki ülkenin bağımsızlıklarına kadar Azerbaycan toprakları içinde özerk bir konumu bulunan Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık sürecinde yaşanan gerginlikler neticesinde Ermenistan tarafından işgal edilmesi çatışmaları başlatmış ve Türkiye, Ermenistan’ı açıkça kınayarak, çatışmaların durdurulması için ABD ve Rusya nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’nin konu hakkındaki girişimleri 1992-1993 yılları boyunca devam etse de hem konuya ilişkin bir çözüme ulaşılamamış hem de diğer bir bölge ülkesi olan Ermenistan ile ilişkiler giderek gerilmiştir.

#21

SORU: Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Türkiye ile ilişkiler nasıl olmuştur?


CEVAP: Ermenistan’da iktidara gelen Koçaryan yönetimiyle birlikte Rusya’nın ülke üzerindeki etkisi artmış ve Rus askerinin Türkiye-Ermenistan sınırına yerleşmesine izin verilmiştir. Diğer yandan diasporanın ve ülke içindeki milliyetçilerin de etkisi giderek artmış, ‘soykırım’ meselesinin daha fazla gündeme geliyor olmasıyla birlikte Türkiye ile ilişkiler tamamen donma noktasına gelmiştir. Türkiye zaten diplomatik ilişkileri olmayan bu ülkeyle ticari ilişkileri de kesmiş, Ermenistan’a giden ekonomik yardımlar için aracılık konumunu sona erdirmiş ve Dağlık Karabağ meselesini Azerbaycan’ın da etkisiyle ilişkilerin ön şartı hâline getirmiştir. Keza, bu dönem ‘soykırım’ meselesi de Ermeni tarafının ön şartı olmuş ve böylece ilişkiler kesilmiştir.

#22

SORU: Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Türkiye ile ilişkiler nasıl olmuştur?


CEVAP: Gürcistan içinde bulunan Acar ve Abhaz Müslüman azınlıkların durumu başlangıçta ve Rusya’nın ülke içindeki bu azınlık meselesine daha ilgili olması Türkiye-Gürcistan ilişkilerini yakınlaştırmıştır. Hatta bağımsızlığından sonra 1992 yılında Başbakan Süleyman Demirel bu ülkeyi ilk ziyaret eden Türkiye başbakanı olmuş ve bu ziyaret çerçevesinde çeşitli anlaşmalar imzalanmıştır. Gürcistan’ın bu dönemdeki temel uğraşı bağımsızlıklarını talep eden ülke içindeki azınlıklara karşı ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama mücadelesi olmuş, bu durum açık bir şekilde Türk tarafının da desteklediği bir unsur olmuştur.

#23

SORU: SSCB’nin dağılma sürecinde Türk Cumhuriyetlerinin Türkiye tarafından tanınma süreci nasıl olmuştur?


CEVAP: SSCB’nin dağılma sürecinde, direkt bir şekilde bu ülkeyi karşısına almak istemeyen Türkiye birer birer bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetlerini tanımak konusunda acele etmemiş, önce bu ülkelerle görüşmeler yapılmış ve ardından 9 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycan’ın tanınmasıyla başlayan süreç, bölge ülkelerine yönelik 16 Aralık 1991’e kadar devam etmiş, bu çerçevede Gürcistan, Ermenistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Tacikistan Türkiye tarafından bağımsız devletler olarak tanınmıştır.

#24

SORU: Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesinden sonra Türkiye’nin o bölgelerde etken olması Rusya ve ABD açısından nasıl değerlendirilmiştir?


CEVAP: 1991 itibarıyla Türkiye’nin bölgede aktif bir politika izlemeye çalışması Rusya’yı rahatsız etmiştir. Nitekim 1990’larda bölgede yaşanan istikrarsızlık ve karmaşa ABD’nin, Rusya bu bölgede olmadan istikrarın sağlanamayacağına inanmasına yol açmış ve Rusya’nın, etki alanını sağlamlaştırmasına bir noktaya kadar da izin verilmiştir. Ne var ki Rusya’nın bölgede tek kontrolcü güç olarak kalmasını da istemeyen ABD, Türkiye’yi bu durumu bir ölçüde dengeleyebilecek alternatif olarak görmüş ve özellikle enerji kaynaklarının Batı’ya aktarılmasında Türkiye’ye önemli bir rol biçmiştir. Keza, bölgedeki İran etkisini de göz ardı etmeyen ABD, Türkiye’nin demokratik ve laik bir sistem olarak bölgede siyasal etkisinin arttırılmasını önemsemiştir.

#25

SORU: Türkiye’nin Orta Asya bağlamında dış politika girişimleri nasıl olmuştur?


CEVAP: Türkiye’nin bölge ülkelerinde kurumsallaşma çabaları da bu nedenledir. 1992’de kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), yine aynı yıl kurulan Türk Eximbank, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) bu doğrultuda oluşturulmuş kurumlardır. TİKA, özünde bölge ülkelerine yönelik ekonomik, kültürel, toplumsal vs. işbirliği projeleri geliştirmek için kurulmuştur. Bu doğrultuda Kafkaslar ve bu bölgeden olan on bine varan sayıdaki Türki öğrencilere burslar verilerek Türkiye’deki üniversitelerde öğrenim görmeleri sağlanmış, Türk iş adamlarının bölgeye yönelik yatırımları teşvik edilerek, mali ve teknik destekler sağlanmış ve uzman ve öğretmen değişimleri sağlanmıştır. Türk Eximbank, bölgeye yönelik Türk yatırımlarına destek vermiş ve bölge ülkelerine krediler açmıştır.

#26

SORU: SSCB’nin dağılmasıyla Türkiye için ortaya çıkan durum nedir?


CEVAP: Türkiye için ortaya çıkan durum öncelikle rahatlamadır. Bununla birlikte konumu ve önemi ABD ve Avrupa için değişmiş olsa da Türkiye, SSCB gibi büyük bir gücün bölgedeki hakimiyetini yitirmesiyle daha etkili bir konumda olacağını ve oluşan yeni uluslararası sistemde çok daha önemli bir rol üstleneceğini düşünmüştür. Bu durum Türkiye’nin kendi kendisine yarattığı bir ruh hâli, hayal, heyecan değildir. 1990’ların başında yazılan neredeyse bütün strateji-dış politika kitaplarında ve politikacıların söylemlerinde Türkiye parlayan bir yıldız olarak tanımlanmakta ve ortaya çıkan yeni dünya düzeninin Almanya ile birlikte en kazançlı çıkacak ikinci ülkesi olduğu ifade edilmiştir.

#27

SORU: ABD’nin ‘Önce Rusya’ olarak isimlendirilen politikaya geçiş yapmaya iten sebep nedir?


CEVAP: ABD’nin öncülük ettiği Batı dünyası hem Rusya’nın dışlanamayacağı gerçeği hem İran bölge ülkeleri üzerindeki etkisinin radikal İslamlaşmaya yol açabileceğine dair endişeleri Türkiye’nin heyecanı hevesi olsa da buna uygun araçlarının eksikliği nedenleri ile ‘Önce Rusya’ olarak isimlendirilen politikaya geçiş yapmayı tercih etmişlerdir. ABD’nin Russia First politikasını belirlenmesinde, bölgede Rusya’nın varlığından daha büyük tehdidin, bölgesel istikrarsızlık ve İslamlaşma olduğu algısı birinci derecede rol oynamıştır. Bu kapsamda Rusya’nın dışlanmaması, hatta iş birliği yapılması ancak yine de kontrol altında tutulması gereken önemli bir ülke konumuna gelmiştir. Nihayetinde, bu ülkenin NATO içine çekilmeye çalışılması, bölgedeki meselelerde iş birliğinin aranması ve gücünün etkisinin kullanılmaya çalışılması bu nedenledir.

#28

SORU: ‘Önce Rusya’ politikasının Türk dış politikası üzerine etkileri nelerdir?


CEVAP: ‘Önce Rusya’ (Russia First) politikasının Türkiye üzerindeki etkisi iki yönlüdür. Bunlardan ilki, Rusya’nın bölgedeki etkisi ve hakimiyeti anlaşıldığında Türkiye’nin bu ülkenin kolay aşılamayacağını görmesi ve gerek Balkanlar gerekse Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelikgirişimlerinde Rusya faktörünü dikkate alması gerekliliği dolayısıyla hem bölgeye yönelik rahatlığını hem de etkisini yitirmiş olmasıdır. Keza aynı durumun farkında olan Batı ve özellikle ABD için de Rusya’nın dışlanamayacağı, hatta bu ülkeyle iş birliği yapılması gerekliliğini doğurmuş, dolayısıyla Türkiye’nin rolü hem küçülmüş hem de göreceli olarak bu ülkelerin gözünde azalmıştır.

#29

SORU: Balkanlar Türkiye açısından neden önemlidir?


CEVAP: Balkanlar, coğrafi yakınlık, tarihî-kültürel nedenlerle her dönemde Türkiye açısından önemli bir bölge olmuştur. Bunun öncelikli nedeni bu bölgede bulunan Türk nüfusu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından Türkiye’nin tarihî bağları ve bölgede kalan bu nüfusun güvenliği Türkiye’yi yakından ilgilendirmiştir. Öte yandan Balkanlar, Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan tek bölgedir ve bu bölgenin istikrarı Türkiye’nin Avrupa yolu’nun da istikrarı anlamına gelmiştir.

#30

SORU: 1991 sonrası Balkanlar yönelik Türk dış politikasının ana hatları nelerden oluşmuştur?


CEVAP: 1991 sonrası bölgedeki Osmanlı mirası Türkiye’nin bölge politikasını hem duygusal hem de rasyonel nedenlerle derinden etkilemiştir. Bu kapsamda bölgedeki Türkler ve Müslümanlar, buna ilaveten bölgedeki sorunlar, savaşlar ve Yunanistan faktörü Balkanlar’a yönelik bu dönem Türk dış politikasının ana hatlarını belirleyen faktörler olmuştur.

#31

SORU: Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Türkiye nasıl bir tavır takınmıştır?


CEVAP: Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Türkiye bu durumu Yugoslavya’nın iç meselesi olarak görmüş ve sorunun Yugoslavya’nın toprak bütünlüğü temelinde çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Bu tutumunu 1992 yılına kadar sürdüren Türkiye, sürecin önüne geçilemez bir mecraya girdiğini fark edince aktif bir politika izlemeye karar vermiş 1992’de Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek ve Makedonya’yı aynı anda tanımıştır. Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ilan ermesiyle birlikte Sırplarla çatışmalar başlamıştır. Durumun vahim bir hâl alması Türkiye’yi uluslararası alanda yoğun bir çaba harcamaya itmiş; ABD, AT, İslam Konferansı Örgütü, Avrupa Konseyi, BM ve NATO nezdinde girişimlerde bulunulmuştur. Türkiye’nin bu dönemki tavrı direkt ve tek taraşı bir müdahaleden çok uluslararası toplumla, daha özelinde ise BM çerçevesinde bir müdahalenin gerçekleşmesi yönündeydi.

#32

SORU:

Gerek Türkiye gerek Avrupa gerekse tüm dünya açısından 1989-1993 döneminin en önemli gelişmeleri nelerdir?


CEVAP:

1989-1993 dönemi gerek Türkiye gerek Avrupa gerekse tüm dünya açısından büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemin en önemli gelişmeleri kuşkusuz 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, ardından 1990’da Doğu ve Batı Almanya’nın Federal Almanya Cumhuriyeti adı altında birleşmesi ve 1991’de SSCB’nin dağılmasıdır.


#33

SORU:

1987’de Türkiye’nin üyelik için başvurusuna “derinleşme” gerekçesiyle olumsuz cevap veren AT'nin yeni ortaya çıkan bağımsız devletlerin hızla AT üyeliğine yönelmeleri sonrasındaki tavrı ne olmuştur?


CEVAP:

NATO ile güvenliklerini, AT ile refahlarını artırma çabası içindeki bu ülkelere Avrupa kucak açmıştır. Yeni dönemin gerçek cazibe merkezi AT, bir taraftan kendisine yönelen ilgiden son derece memnun olurken, öte taraftan aslında İspanya-Portekiz üyelikleri sonrasında yoğunlaştığı “derinleşme” politikasından tekrar “genişleme” politikasına geri dönmek zorunda kalmıştır. 


#34

SORU:

1989-1993 dönemi göz önüne alındığında Türkiye'nin güvenlik ve ekonomik açıdan önemi nasıl etkilenmiştir?


CEVAP:

1989-1993 döneminde eskisine göre güvenlik açısından önemli olan Türkiye, bu önemini yitirmeye başlamış ancak ekonomik önemi artmaya başlamıştır. (Sönmezoğlu, 2006:514)


#35

SORU:

5 Şubat 1990’da, AT Genel İşler Konseyi'nin Türkiye ile ilişkilerin yeniden canlandırılması konusunda aldığı karara göre öncelikle öngörülen nedir?


CEVAP:

5 Şubat 1990’da, AT Genel İşler Konseyi, Türkiye ile ilişkilerin yeniden canlandırılması konusunda önemli bir karar aldı. Bu karara göre, öncelikle Gümrük Birliği sürecinin tamamlanmasına yoğunlaşılması, sanayi ve teknoloji alanında iş birliğinin arttırılması, mali iş birliğinin canlandırılması ve siyasi iş birliğinin oluşturulması öngörülmüştü (Özen ve Yazgan, 2007:243).


#36

SORU:

26-27 Haziran 1992’deki Lizbon Zirvesi’nde AT'nin Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Türkiye'ye yönelik tavrı nasıldı?


CEVAP:

26-27 Haziran 1992’deki Lizbon Zirvesi’nde AT, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tam üyeliğe hazırlamak için bu ülkelerle Topluluk arasındaki iş birliğinin arttırılmasını önerirken, Türkiye ile ilgili olarak tam üyelik konusuna hiç değinmemekte; ne var ki Körfez Savaşı’yla ortaya çıkan Türkiye’nin jeostratejik önemine vurgu yapmaktaydı. (Özen ve Yazgan, 2007: 243-244)


#37

SORU:

9 Kasım’da toplanan Ortaklık Konseyi'nin Türkiye-AT ilişkileri bakımından önemi nedir?


CEVAP:

Gümrük Birliği’ne gidildiğine dair ilk açıklama 9 Kasım’da toplanan Ortaklık Konseyi’nden gelmiş ve yayınlanan ortak bildiride “Giderek güçlü bir ilişki kurulması ve bu çerçevede Gümrük Birliği’nin 1995 yılında tamamlanması” iradesi orataya konulmuştur. (Birand, 2000: 480-482)


#38

SORU:

Irak'ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi neden uluslararası bir krize dönmüştür?


CEVAP:

Irak, bu işgale girişmekle Orta Doğu’daki askerî, siyasi ve ekonomik dengeleri alt üst ederken ileride daha olumsuz sonuçlara yol açabilecek bir potansiyelin ortaya çıkması, daha da önemlisi bu durumun hem bölgesel hem de küresel aktörlerin çıkarlarına tehdit oluşturması bu işgali uluslararası bir krize çevirmiştir (Gözen, 2004: 276).


#39

SORU:

Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan süreçte hem Türk dış politikası niçin ve nasıl bir değişime uğramıştır?


CEVAP:

Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan süreçte hem Türk dış politikası hem de Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler değişime uğramıştır. Bu tarihe kadar “yurtta sulh, dünyada sulh” parolası ile genelde bölgesine ve komşularına karşı “kayıtsızlık” olarak da eleştirilen “tarafsızlık” politikası yürütmüş olan Türkiye, Soğuk Savaş sonrasındaki yeni dünya düzenin oluşumunda kendine yer açmak amacıyla Körfez Savaşı’nda çok hızlı bir şekilde Irak’a karşı olan cepheye katılmış, Irak ile ilişkilerini dondurmuş, ambargo uygulamış ve askerî harekâta dolaylı katkıda bulunmuştur.

Birçok yazarın bu dönemin Türk dış politikasına ilişkin üzerinde uzlaştığı nokta özellikle Körfez Savaşı’yla birlikte, yalnızca tarafsızlık politikasının terk edilmediği; aynı zamanda “aktif” bir dış politikaya da karar verildiği şeklindedir.


#40

SORU:

Özal'ın Körfez Savaşı'nda ABD ile birlikte hareket etmesinin sebebi nedir?


CEVAP:

Özal, ABD’nin domine edeceği belli olan yeni dünya düzeninde Türkiye’nin avantajlarını artırmak amacıyla ABD ile birlikte hareket etmeyi tercih etmiştir. Özal, Körfez Savaşı’nda ABD’ye açık destek vererek özünde ABD’den ticari ve ekonomik avantajların sağlanabileceğine, Körfez ülkelerinden Savaş’ın ardından ekonomik kazançların oluşturulabileceğine, Savaş sonrası Orta Doğu’daki yeni yapılanmada Türkiye’nin önemli bir aktör konumuna geleceğine ve AT’ye üyeliğinin kolaylaşacağına inanmıştır. 


#41

SORU:

Körfez Savaşı sırasında ABD'nin Türkiye'den karşılık bulmayan tek talebi nedir?


CEVAP:

ABD’nin Savaş sırasında talep ettikleri Türk askerî birliklerinin Körfez’e gönderilmesi isteği dışında karşılık bulmuştur.


#42

SORU:

Mart 1991’de Körfez Savaşı biter bitmez Türkiye'nin ABD tarafından reddedilen ‘stratejik iş birliği’ önerisi, hangi sebeple 1992 yılında Başbakan Süleyman Demirel’e ‘güçlendirilmiş ortaklık’ adı altında teklif edilmiştir?


CEVAP:

1991 yılında SSCB’nin dağılması ABD’nin Türkiye’ye uzak olan görüntüsünü birden değiştirmiş, Kafkaslar ve Orta Asya’da yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla daha bir yıl önce reddedilen “stratejik iş birliği” 1992 yılında Başbakan Süleyman Demirel’e ‘güçlendirilmiş ortaklık’ adı altında teklif edilmiştir.


#43

SORU:

1991'de SSCB'nin dağılmasından sonra ABD açısından Türkiye'nin önemi nedir?


CEVAP:

ABD açısından bakıldığında, 1991’de Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya’da SSCB’den kalan boşluğu doldurabilecek tek ülkedir. Avrasya’nın denetlenmesi için Türkiye’ye ihtiyaç vardır. Nitekim, ortaya çıkan yeni konjönktürde ABD’nin NATO’ya olan ihtiyacı ve Türkiye’nin bu noktadaki stratejik önemi de başka bir etkendir. (Oran, 2010:231)


#44

SORU:

 SSCB'nin dağılmasıyla NATO’nun varlık sebebi olan temel düşmanı ortadan kalksa da, NATO'nun varlığı niçin devam etmiştir?


CEVAP:

NATO’nun varlık sebebi olan temel düşmanı ortadan kalksa da ittifak üyelerini tehdit etme potansiyeli olan pek çok yeni unsur ortaya çıkmıştı. Bunların en başında da SSCB’nin dağılmasıyla birlikte geride bıraktığı Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya gibi bölgelerdeki istikrarsızlıklar, Orta Doğu ve Afrika gibi bölgelerin içinde bulunduğu durum yeni tehdit alanları olarak belirlenmiş, NATO’nun konjönktüre göre yeniden şekillendirilmesini gündeme getirmiştir (Sönmezoğlu, 2006: 498). Bu kapsamda NATO’nun 1990 Londra ve 1991 Roma zirve toplantılarında aldığı kararlar önemlidir. NATO bu toplantılarda öncelikle “alan içi-alan dışı” kavramları üzerinde durarak kendini yeniden tanımlamış, Batı dünyasının güvenliği için Avrupa dışındaki bölgelerde meydana gelen tehditlere dikkat çekmiş ve bu çerçevede Batı dünyasının huzuru bakımından Türkiye’nin stratejik önemini vurgulanmıştır.


#45

SORU:

Soğuk Savaş sonrası Güney Kafkasya Bölgesi’yle ilgili olarak Türkiye açısından belli başlı sıralanabilecek önemli faktörler nelerdir?


CEVAP:

Güney Kafkasya Bölgesi’yle ilgili olarak Türkiye açısından belli başlı önemli dört faktör sıralanabilir. Bunlardan ilki bölgenin coğrafi konumu, yani Türkiye’ye sınır komşusu olmasıdır. Bununla birlikte Türkiye’nin bölgeye ilişkin tarihsel bir bağ hissetmesi ve bölgeden Türkiye’de yaşayan büyük bir nüfusun olması da teşvik edici olmuştur. Üçüncü olarak, yukarıda da belittiğimiz gibi gerek stratejik gerekse etnik bağlılık olarak Türkiye açısından önemli olan Orta Asya ile bağlantısının bu bölgeden geçmesi başka bir unsurdur. Son ve en önemli faktör olarak, batıya giden petrol hatlarının bu bölge üzerinden Türkiye’ye ulaşacak olması ve bölgenin bu kapsamda Batı için stratejik öneme sahip olması sayılabilir (Demir, 2004:717-718).


#46

SORU:

Azerbaycan, 18 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke hangisi olmuştur?


CEVAP:

Azerbaycan, 18 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde Türkiye, 9 Kasım 1991 yılında Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur.


#47

SORU:

Türkiye, Türki Cumhuriyetler içinde ilk büyükelçiliğini hangi ülkede açmıştır?


CEVAP:

Azerbaycan, 18 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde Türkiye, 9 Kasım 1991 yılında Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke olmuş ve Türki Cumhuriyetler içinde ilk büyükelçiliğini Azerbaycan’da açmıştır.


#48

SORU:

Türkiye’nin Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kazakistan gibi etnik ve kültürel yakınlığı bulunan Orta Asya ülkelerinde kurumsallaşma çabaları uzun vadede niçin sınırlı bir başarıyla sonuçlanmıştır?


CEVAP:

Uzun vadede, gerek Türkiye’nin bu ülkelere verdiği sözleri yerine getirememesi gerekse Rusya etkisinin bölgede artması girişilen bu politikaların sınırlı bir başarı sağlamasıyla sonuçlanmıştır.


#49

SORU:

SSCB bölgesinde ortaya çıkan güç boşluğu kısa zamanda Rusya Federasyonu tarafından yeniden doldurulmaya başlaması ile birlikte ABD'nin "Önce Rusya" politikasına yönelmesinin nedeni nedir?


CEVAP:

ABD’nin öncülük ettiği Batı dünyası hem Rusya’nın dışlanamayacağı gerçeği hem İran bölge ülkeleri üzerindeki etkisinin “radikal İslamlaşmaya” yol açabileceğine dair endişeleri Türkiye’nin heyecanı-hevesi olsa da buna uygun araçlarının eksikliği nedenleri ile ‘Önce Rusya’ olarak isimlendirilen politikaya geçiş yapmayı tercih etmişlerdir. ABD’nin “Russia First” politikasını belirlenmesinde, bölgede Rusya’nın varlığından daha büyük tehdidin, bölgesel istikrarsızlık ve İslamlaşma olduğu algısı birinci derecede rol oynamıştır.


#50

SORU:

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Türkiye nasıl bir tutum izlemiştir?


CEVAP:

Başlangıçta, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Türkiye bu durumu Yugoslavya’nın iç meselesi olarak görmüş ve sorunun Yugoslavya’nın toprak bütünlüğü temelinde çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Bu tutumunu 1992 yılına kadar sürdüren Türkiye, sürecin önüne geçilemez bir mecraya girdiğini fark edince aktif bir politika izlemeye karar vermiş 1992’de Hırvatistan, Slovenya, BosnaHersek ve Makedonya’yı aynı anda tanımıştır


#51

SORU:

Yunanistan’ın Makedonya’yı sıkıştırma politikası, Türkiye-Yunanistan ilişkisine nasıl etki etmiştir?


CEVAP:

Yunanistan’ın Makedonya’yı sıkıştırma politikası bu ülkeye ciddi enerji kaybettirmiş, bu durum Yunanistan’la birçok konuda yoğun bir rekabet yaşayan Türkiye’nin işine yaramıştır. Nitekim, daha sonra Yunanistan’da iktidarın değişmesiyle başa geçen Simitis yönetimi Makedonya ve Türkiye’yle uğraşmanın yarattığı bu enerji kaybını fark ederek bu ülkelerle çatışmayı bırakmış ve AT politikarına önem vermeye başlamıştır.