TÜRK DÜŞÜNCE TARİHİ Dersi İslâm Düşüncesi ve Kaynakları soru cevapları:
Toplam 98 Soru & Cevap#1
SORU: Batı, Ortaçağ’ın karanlık döneminden nasıl kurtulmuştur?
CEVAP: Batı, Ortaçağ’ın karanlık döneminden İslâm felsefesinin aktarımıyla kurtulabilmiştir.
#2
SORU: Rönesans ve Reform hareketlerinin ortaya çıkmasında Müslüman filozof ve bilginlerinin etkisi var mıdır?
CEVAP: Evet. Rönesans ve Reform hareketlerinin ortaya çıkmasında Müslüman filozof ve bilginlerinin etkisi büyüktür.
#3
SORU: Ne zamandan beri Batı’da ortaya çıkan fikirlerin temelinde İslâm felsefesi vardır?
CEVAP: XI. Yüzyıldan itibaren Batı’da ortaya çıkan fikirlerin temelinde İslâm felsefesi yatar.
#4
SORU: İslam düşüncesi nasıl tanımlanmaktadır?
CEVAP: Genel ve en yalın tanımıyla İslâm düşüncesi, Müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncelerin ortak adıdır.
#5
SORU: Müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncelere İslam Düşüncesi adı verilmesinin nedenleri nelerdir?
CEVAP: Bu düşünceye İslâm Düşüncesi adının verilmesi hem düşünürlerin Müslüman olmasından, hem de Kur’an ve Sünnet gibi İslâm dininin en temel iki kaynağının böyle bir düşüncenin oluşumuna ve gelişimine doğrudan ve dolaylı etkide bulunmasındandır.
#6
SORU: İslam düşüncesinin kapsamı nedir?
CEVAP: İslâm düşüncesi, Allah’tan insana, tarihten tabiata düşüncenin konusu olan varlık, doğal ve insanî alana ilişkin Müslüman bilginlerin ürettikleri aklî düşünceleri kapsar. Bu açıdan, günümüz felsefî disiplinleri göz önünde bulundurularak, İslâm düşüncesinin kapsamı şöyle ifade edilebilir: Kuramsal Felsefe (mantık ve metafizik); Pratik (Amelî) Felsefe (hukuk, siyaset, ahlâk ve iktisat felsefeleri); Kelâm; Tasavvuf; Bilim Felsefesi, Sanat Felsefesi; Din Felsefesi; Dil Felsefesi ve Tarih Felsefesi.
#7
SORU: İslam düşüncesi kaynakları özellikleri bakımından kaça ayrılmaktadır?
CEVAP: Bunlar, özellikleri itibariyle İslâmî ve yabancı kaynaklar olarak iki kısma ayırmak mümkündür.
#8
SORU: İslami kaynaklar nedir?
CEVAP: İslâmî kaynaklar, İslâm dininin kendi temel kaynaklarıdır.
#9
SORU: İslami kaynaklar kaça ayrılır?
CEVAP: İslâmî kaynaklar, kendi içerisinde, iki kısma ayrılır: Birincisi, Kur’an; ikincisi, Hz. Muhammed’in Sünnet’idir.
#10
SORU: Kur’an hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Bilindiği gibi, Kur’an, sadece inanç ve ibadete dair bilgi veren bir din kitabı değildir. Bu hususlarla birlikte, hatta onlardan daha çok insana, topluma, doğaya ve insanlık tarihine dair doğru bilgiler veren bir kitaptır. Farklı konulara ait bu bilgiler, ya yasa düzeyinde çok genel bilgilerdir; ya da, bazı konularda olduğu gibi, en ince bir teferruata ilişkin çok özel bilgilerdir.
#11
SORU: Hz. Peygamber’in Sünneti hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Hz. Peygamber’in Sünneti, gerek Kur’an’ı açıklayıcı olarak, gerekse Hz. Peygamber’in çeşitli konulara ve meselelere ilişkin şahsî görüş ve uygulamaları olarak İslâm düşüncesinin oluşumuna ve gelişimine kaynaklık etmiştir.
#12
SORU: Yabancı kaynakları açıklayınız?
CEVAP: İslâm düşüncesinin oluşumu ve gelişimi esnasında Müslüman bilginlerin düşüncelerine etki eden, Kur’an ve Sünnet’ in dışındaki kaynaklara yabancı kaynaklar denmektedir. Bu kaynaklara yabancı kaynaklar denilmesinin nedeni bu kaynakların İslâm’dan önceki medeniyetlere ait olmasındandır.
#13
SORU: Yabancı kaynaklar kaça ayrılmaktadır?
CEVAP: Yabancı kaynaklar; Müslüman milletlerin eski kültürleri ve yabancı eserlerin tercümesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
#14
SORU: Araplar, Türkler ve Farslar gibi İslâm’a ilk giren milletlerin İslâm öncesi kültürel miraslarının etkileri nelerdir?
CEVAP: Bu milletlerin İslâm öncesi kültür unsurları hem İslâm’ı anlama ve yorumlamada, hem de aklî düşüncenin oluşumunda etkili olmuşlardır.
#15
SORU: İslâm düşüncesinin yabancı kaynaklarını oluşturan unsurlar nelerdir?
CEVAP: İslâm öncesi kültürlere ait eserlerin Arapça’ ya tercümesiyle İslâm dünyasına giren düşünceler ve eserler, İslâm düşüncesinin yabancı kaynaklarını oluşturmaktadır.
#16
SORU: Yabancı eserlerin Arapça’ ya tercüme girişimi ne zaman olmuştur?
CEVAP: Yabancı eserlerin Arapça’ ya tercüme girişimi ilk defa Hz. Ömer zamanında olmuştur; Müslüman askerleri İran’ı fethedince, İran’da buldukları Pehlevice eski İran krallarının tarihine ait Hudayi Nâme adlı eseri Hz. Ömer’e gönderirler. Hz. Ömer, eserin Arapça’ ya tercümesini emreder. Ancak, Hz. Ömer, tercümenin ilk bölümünü okuyunca; hoşuna gitmez ve eserin tercümesini durdurur.
#17
SORU: Genel olarak yabancı eserlerin Arapça’ ya tercümesinin kimin döneminde başladığı kabul edilir?
CEVAP: Genelde yabancı eserlerin Arapça’ ya tercümesi Emeviler’ in son döneminde Halid bin Yezid (ö.704) ile başladığı kabul edilir.
#18
SORU: Halid bin Yezid hangi alanlarda tercüme yaptırmıştır?
CEVAP: Halid’in yaptırdığı tercümeler, astronomi, kimya ve tıbba dair eserlerdi.
#19
SORU: İlk sistematik tercüme faaliyeti ne zaman başlamıştır?
CEVAP: İlk sistematik tercüme faaliyeti Me’mûn’un Bağdat’ta 830 yılında Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi) adlı tercüme okulunu açmasıyla olmuştur.
#20
SORU: Arapçaya tercüme faaliyetlerindeki mütercimler hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Arapçaya tercüme faaliyetlerinin ilk döneminde önce Sabiîlik, Süryanîlik gibi Hıristiyanlık mezheplerine dâhil Arap asıllı veya olmayan Sabiî ve Süryanî mütercimler kullanılmıştır. Daha sonra, Yunanca öğrenen Müslüman mütercimler de tercüme faaliyetine katılmışlardır.
#21
SORU: Meşhur mütercimlerden birkaçını yazınız?
CEVAP: Sâbit İbn Kurrâ (Sâbiîdir, bir rivayete göre sonra Müslüman olmuştur); oğlu Kura İbn Sâbit (Müslüman); oğlu Sinân İbn Sâbit (Müslüman); İbn Mukaffa (İranlı, Zerdüştlükten sonra İslâm’a geçmiştir); oğlu Muhammed; Osman el-Dımışkî (Müslüman).
#22
SORU: İnsanlık tarihinin bilinen en eski düşünce geleneği nedir?
CEVAP: İnsanlık tarihinin bilinen en eski düşünce geleneği Hermes’ in geleneğidir.
#23
SORU: Hermes’in geleneği hangi medeniyetlerin temelini oluşturmaktadır?
CEVAP: Hermes’in geleneği, Mezopotamya ve Akdeniz havzası medeniyetlerinin temelini oluşturur.
#24
SORU: Hermes geleneği hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Bu gelenek, İslâm’dan önce, tarihî öncelik sırasına göre, Babil, Mısır ve Yunan medeniyetlerinin ve düşüncelerinin köklü bir biçimde temelini teşkil ediyordu. Özellikle Astronomi, Matematik, Simya, Astroloji ve Sihrî (okült) düşünceler bakımından zengin ve ileri seviyede bir gelenekti. Hermes geleneği, İslâm dünyasında Astronomi ve Kimya gibi ilim dallarının gelişmesine doğrudan ve dolaylı tesir etmekte ve Astroloji, Simya, hurîfilik ve büyücülük gibi sırrî-batinî disiplinlerin de temelini oluşturmaktadır. Hermes geleneğinin tesirlerini, özel olarak, tasavvufî cereyanlarda, Batınîlik ve ismaililik ve Dürzîlik gibi dinî akımlar ile İhvânü’s-Safâ risâlelerinde görmek mümkündür. Söz gelimi, bazı Dürzî yazarlara göre beklenen Mehdî, Hermes’tir.
#25
SORU: İslâm düşüncesinin en önemli yabancı kaynağını hangi düşünce oluşturur?
CEVAP: İslâm düşüncesinin en önemli yabancı kaynağını Antik Yunan ve Hellenistik düşüncesi teşkil eder.
#26
SORU: Antik Yunan düşüncesi ne zaman oluşmuştur ve bu düşüncenin oluşumuna etki eden düşünceler nelerdir?
CEVAP: Antik Yunan düşüncesi, M.Ö.6. yüzyıldan, yani Thales ve Yedi-Hakîm zamanından, Aristo’nun ölüm yılı olan M.Ö.324 yılına kadar süren devrede oluşan düşüncedir. Bu düşüncenin oluşumunda, Anadolu İyonya medeniyeti başta olmak üzere, Fenike, eski Mısır, Mezopotamya (Babil) ve Hind düşüncelerinin etkileri vardır.
#27
SORU: Antik Yunan ve Hellenistik düşünce döneminde yetişen düşünürler kaça ayrılmaktadır?
CEVAP: Bu devirde yetişen düşünürler, Sokrat merkez alınmak suretiyle iki kısma ayrılır: Sokrat Öncesi Filozoflar ve Sokrat Sonrası Filozoflar.
#28
SORU: Sokrat Öncesi Filozoflar hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Tales’ten, Fisagor ve Empedokles’e kadar Sokrat öncesi filozoflar doğa felsefesiyle ilgilendikleri için kendilerine Fizikçiler adı verilir. Sokrat ile doğa felsefesi, insan felsefesine (felsefî antropolojiye) dönüşür; zira Sokrat ve onun devrinde, yani M.Ö. IV. yüzyılda ortaya çıkan ve kendilerine Sofistler denen bir grup düşünür, felsefenin temel konusu olarak insanı ele almışlardır.
#29
SORU: Sokrat Sonrası Filozoflar hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Sokrat sonrası filozoflar olan sistem filozofları, felsefenin konusunu, Tanrı, doğa, Allah, insan ve toplum olarak hem genişletmişlerdir, hem de ürettikleri düşünceleri sistematik bir dille ortaya koymuşlardır.
#30
SORU: İslâm düşüncesine, eserlerinin Arapça çevirileriyle doğrudan kaynaklık eden filozoflar kimlerdir?
CEVAP: İslâm düşüncesine, eserlerinin Arapça çevirileriyle doğrudan kaynaklık eden filozoflar şunlardır: Eflâtun (Platon), Aristo (Aristoteles), Plotinus, Proclus, Galen, Alexandre d’Afrodise.
#31
SORU: Sasânîlerin düşüncesinin gelişimine katkısı olan dinler hangileridir?
CEVAP: Manikeizm ve Zerdüştlük gibi önemli eski İran dinlerinin Sasânîlerin düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur.
#32
SORU: Hint düşüncesi, İslâm düşüncesinin gelişmesine nasıl katkı sağlamıştır?
CEVAP: Câhiliye devrinden beri Arapların Hintliler ile özellikle ticarî bir ilişkileri vardı. Daha sonra, Hint Yarımadası’nın büyük bir kısmı Müslümanlarca fethedilince bir yandan Müslüman olan Hintliler vasıtasıyla, diğer yandan da Arapça’ya tercüme edilmiş Hint düşüncesine ait bazı metinler aracılığıyla, sınırlı da olsa Hint düşüncesi, İslâm düşüncesinin gelişmesine kaynaklık etmiştir.
#33
SORU: Müslümanların Hint düşüncesini bilmesine imkân sağlayan nedir?
CEVAP: İranşehrî ve Bîrûnî gibi Müslümanların Hint kültür ve düşüncesine dair yazdıkları eserler, bu düşüncenin Müslümanlarca bilinmesini sağlamıştır.
#34
SORU: İslâm’dan önceki zamanlarda ve İslâm’ın doğuşu esnasında ortaya çıkan düşüncelerin öğretildiği merkezler nelerdir?
CEVAP: ? İskenderiye Mektebi ? Urfa ve Nusaybin Mektepleri ? Cündişapur Mektebi ? Antakya Mektebi ? Harran Mektebi
#35
SORU: Makedonyalı İskenderi’in Mısır’ı fethederek orada İskenderiye şehrini kurmasından sonra bu şehirde kurulan mektepler hangileridir?
CEVAP: Burada iki mektep kurulmuştur. Birincisi, Hıristiyan kelâmcısı Orijen’in kurduğu İlâhiyat mektebidir. İkincisi de Ammonius Saccas’ın kurduğu felsefe mektebidir.
#36
SORU: Felsefe mektebinde ne öğretilmekteydi?
CEVAP: Felsefe mektebinde, daha çok Eflâtun felsefesi gnostizimle yeniden yorumlanarak Yeni-Eflatunculuk şeklinde öğretiliyordu.
#37
SORU: Eflâtuncu-Aristoculuk nasıl ortaya çıkmıştır?
CEVAP: Felsefe mektebinde, Aristo’nun eserlerinin, Eflâtunculukla yorumlanmasıyla, Eflâtuncu-Aristoculuk ortaya çıkmıştır.
#38
SORU: Urfa ve Nusaybin Mektepleri hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Bunlar, gerçekte, birer din mektebiydi. Urfa mektebi, İranlılar tarafından 363 yılında kuruldu. O, Hıristiyanlaşan İranlılar için Yunancayı ve Hıristiyanlığı öğretmek için açılmıştı. Ancak, Aristo mantığı ve Porfyrious’un mantık kitabı İsagoji orada, uzun bir zaman okutuldu. Bu mektep, 489 yılında Bizans İmparatoru Zenon tarafından kapatıldı.
#39
SORU: Cündişapur Mektebi nerede ve kim tarafından kurulmuştur?
CEVAP: Cündişâpur, İran’ın Huzîstan bölgesinde Sasânî hükümdarı I. Şâpur (241- 272) tarafından kurulmuştur.
#40
SORU: Cündişâpur, 738 senesinde Müslümanların eline geçtikten sonra ne olmuştur?
CEVAP: Cündişâpur, 738 senesinde Müslümanların eline geçince, bu tıp ve felsefe mektebi Abbasîler devrine kadar varlığını korudu. Abbasîler’in ilk devrinde bu mektepte yetişen meşhur tabib bir aile vardı ki, onlara Bahteyşu ailesi denir. Bu aileden bazı tabibler ile oradan yetişen ünlü hekim Yuhanna b. Masuye daha sonra açılan Bağdad medresesinde tıp ilmini okutmuşlardır.
#41
SORU: Antakya Mektebi’nde hangi felsefeler öğretilmekteydi?
CEVAP: Bu mektepte, Hıristiyanlığın yanı sıra, Eflatuncu ve Fisagorcu felsefeler okutuluyordu.
#42
SORU: Antakya Mektebi’nde hocalık yapan en önemli bilgin kimdir?
CEVAP: Burada hocalık yapan en önemli bilgin, Süryanî Probus’tur.
#43
SORU: Hermenötik öğretinin son temsilcisi olan mektep hangisidir?
CEVAP: Harran mektebi, Hermenötik öğretinin son temsilcisidir ve bu mektep, Abbasîlerin ilk devrine kadar varlığını sürdürmüştür.
#44
SORU: 7. yüzyıl Arap Yarımadası felsefi ve bilimsel düşünce açısından komşu ülkelerle karşılaştırıldığında nasıldı?
CEVAP: İslâm’ın doğduğu yer olan 7. yüzyıl Arap Yarımadası, onu çevreleyen komşu ülkelerin durumuna kıyasla, o yüzyılda, zihnî faaliyetin ürünü olan felsefî ve bilimsel düşünce açısından oldukça kısır bir durumdaydı.
#45
SORU: İlim ve düşünceye teşvik eden ayetlerden birkaçını yazınız?
CEVAP: Oku!; Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?; Yeryüzüne dağılın, geçmiş milletlerin akibetlerini görün!; Bilmediğiniz bir konuda bir bilene sorun! meâlindeki ayetler, ilim ve düşünceye teşvik eden yüzlerce ayetten sadece birkaçıdır.
#46
SORU: Hz. Peygamber’in Müslümanları düşünmeye sevk eden Hadis’lerinden birkaç örnek veriniz?
CEVAP: Örneğin, İlim öğrenmek, kadın ve erkek her Müslümana farzdır; İlim, Çin’de de ola, alınız; İlmin anahtarı, sorudur şeklindeki Hadis’ler.
#47
SORU: Hz. Peygamber’in,İlim Çin’de de olsa alınız sözünü ilk uygulayan kimdir?
CEVAP: Hz. Peygamber, ilk Müslümanların sağlık ihtiyaçlarını bilimsel olarak çözmek için, Müslüman olmamış yakınlarından, teyzesinin kocası Harise adlı kişiyi, İran’daki Cündişapûr medresesine Tıp öğrenmesi için göndermiştir. Böylece, İlim Çin’de de olsa alınız sözlerinin ilk uygulayıcısı kendileri olmuştur.
#48
SORU: Hz. Peygamber’in, Vedâ Hutbesinde, Müslümanlara yaptığı son uyarı nedir?
CEVAP: Hz. Peygamber’in, Vedâ Hutbesinde, Müslümanlara yaptığı son uyarı: Size iki şeyi emanet ediyorum, bunlara uydukça kurtuluşa ereceksiniz. Birisi, Allah’ın Kitabı, ikincisi Sünnetim. olmuştur.
#49
SORU: Hz. Peygamber’in maddi yokluğu neden İslâmî akılcılığın varoluşunun nedeni olmuştur?
CEVAP: İlk Müslümanların gerek dinle, gerekse dünya ile ilgili zorlukları ve sorunlarını Hz. Peygamber’e sormuşlar, o da Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz diye cevap vermiştir. Hz. Peygamber’in, inananların dünya işlerini kendilerinin daha iyi bilebilecekleri şeklindeki ısrarına karşı, onlar, akıllarının sesini bile duymak istememişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara kendi akıllarını kullanma ihtiyacını öğretmiştir. Artık, meseleleri arz edecek Hz. Peygamber gibi bir otorite yoktur. Ortaya çıkan meselelerin halli için, kendileri Kur’an ve Sünnet ile doğrudan baş başa kalmışlardır. Böylece de, kişisel görüş öne çıkmış ve akletmeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu yüzden, meselelerin kavranması, diğer yandan da onlarla ilişkili olarak Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması akla kalmıştır. Bu nedenle, Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara bu gerçeği öğreten psikolojik bir tutum değişikliğini getirmiştir. Bu da, ister istemez, fikir ihtilaflarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
#50
SORU: İslâm’daki aklî düşüncenin, doğup gelişmesi nasıl olmaktadır?
CEVAP: Her Müslüman Kur’an ve Sünnet’i, aynı şekilde anlamadığı gibi her meseleyi de aynı şekilde algılamamaktadır. Bundan dolayı, bir mesele için, çok farklı çözümler ortaya çıkmıştır. Ümmetimin görüş ihtilafında rahmet vardır şeklindeki Hz. Peygamber’e atfedilen sözde de ifade edildiği gibi, farklı görüşlerin olması aslında bir olumsuzluk değil, gerçekten bir rahmettir. Çünkü İslâm’daki aklî düşünce, ancak böyle doğup gelişebilmiştir.
#51
SORU: İslâm cemaati neden daha başlangıçta üç temel sınıfa bölünmüştür?
CEVAP: Hz. Ali ve Mu’aviye arasında hilâfet yüzünden ortaya çıkan kanlı olaylar, Cemel ve Sıffîn gibi iç savaşlar, Müslümanların büyük bir kısmını, siyaseten, Hz. Ali Partisi (Şî’atü Alî) ve Mu’aviye Partisi (Şî’atü Mu’aviye) gibi iki ana kısma ayırmıştır. Buna ilaveten, tahkîm (hakeme başvurma, hakem tayin etme) olayı yüzünden kendilerine Hevâriç (Haricîler) yani Ayrılıkçılar denen bir kısım Müslümanların Hz. Ali’den ayrılarak üçüncü bir parti meydana getirmesi, İslâm cemaatini daha başlangıçta üç temel sınıfa bölmüştür.
#52
SORU: İslâm cemaati hangi grupla dört sınıf haline gelmiştir?
CEVAP: Daha çok dinî karakterli olan, Sûfiyye grubuyla bu bölünme dört sınıf haline gelmiştir.
#53
SORU: Emevîler devrindeki düşünce hareketleri ne olarak nitelendirilmiştir?
CEVAP: Emevîler devrindeki düşünce hareketleri, klasik devir yazarları tarafından fırkalar olarak nitelendirilmiştir.
#54
SORU: Fırka yerine daha sonra hangi kavram kullanılmıştır?
CEVAP: Fırkalar, Abbasîlerle beraber genel olarak mezhep denen hareketlere dönüşmüş ve fırka yerine mezhep denmeye başlanmıştır.
#55
SORU: Düşünce hareketleri, Abbasîler dönemiyle birlikte nasıl bir dönüşüm yaşamıştır?
CEVAP: Düşünce hareketleri, Abbasîler dönemiyle birlikte, Fıkıh (Hukuk), Tasavvuf, Kelâm ve Felsefe gibi belirli ilim dalları haline gelmiş ve her ilim dalı için temel esaslar ve yöntemler belirlenmiştir.
#56
SORU: Abbasîler devrinin İslâm düşüncesi açısından farklı bir yerinin olmasının nedeni nedir?
CEVAP: Bunun nedeni, hem kelâmî, tasavvufî ve hukukî sahalarda mezhepleşmelerden, hem de gerçek anlamıyla, felsefî, bilimsel ve teknik düşüncelerin ilk defa bu devrin başında ortaya çıkmasındandır.
#57
SORU: İslâm dünyasındaki felsefeye ne zaman İslâm Felsefesi denmeye başlanmıştır?
CEVAP: İslâm dünyasındaki felsefeye İslâm Felsefesi denmesi, 19. yüzyılda oryantalistler ile başlamıştır. Daha sonra bu tabiri Müslümanlar da kullanmışlardır.
#58
SORU: İslâm felsefesinin kapsamı nedir?
CEVAP: İslâm Felsefesi kavramı bazen yanlış çağrışımlara neden olmaktadır; bazıları İslâm Felsefesi tabirinden İslâm dininin, yani Kur’an’ın ve Sünnetin felsefesi gibi anlamaktadır. Bu doğru değildir. İslâm Felsefesi, sadece İslâm dünyasında ortaya çıkıp gelişen felsefenin adıdır. Bu bakımdan genel anlamıyla felsefe ne ise, İslâm Felsefesi de odur. Dolayısıyla felsefe olmak bakımından İslâm Felsefesi, felsefeden başka bir şey değildir.
#59
SORU: İslâm felsefesi nasıl tanımlanmaktadır?
CEVAP: İslâm felsefesi, Müslüman filozofların felsefî düşüncesi olarak tanımlanır.
#60
SORU: Saf felsefe İslam dünyasına nasıl girmiştir?
CEVAP: Müslümanlar ilk başta doğrudan felsefeyi merak etmeyip, başta matematikten, astronomi ve tıp gibi aklî ve doğa ilimlerini merak etmişlerdir. Ancak bu ilimler o dönemlerde felsefeden ayrı olmadıkları için, o ilimleri alırken ister istemez başta Yunan düşünürleri olmak üzere önceki düşünürlerin felsefî düşüncesini de İslâm dünyasına aktarmışlardır. Böylece H.2/M.8. yüzyılın ortasından itibaren saf felsefe de İslâm dünyasına girmiştir.
#61
SORU: Felsefe kavramının sözlük anlamı nedir?
CEVAP: Bu kelime, Yunanca filosofia (Philosophia) kelimesinin Arapça telâffuza uydurulmuş şeklidir. Felsefe, hikmet sevgisi demektir.
#62
SORU: Filozofun tanımı nedir?
CEVAP: Bu kelime, Yunanca filosofos (philosophos) kelimesinin Arapçalaştırılmış şeklidir. Filozof kavramı, filo (sevgi) ve sofos (hikmet) sahibi anlamına gelen iki kelimenin birleşiminden oluşmakta ve Hikmeti seven anlamına gelmektedir.
#63
SORU: İslam felsefesinde ortaya çıkan felsefi akımlar nelerdir?
CEVAP: ? Sofistâiyye (Sofizm) ? Reybiyye (Şüphecilik) ? Tabî’îyyun ? Bilinemezcilik (Tekâfü-i edille)
#64
SORU: İslam felsefesinde ortaya çıkan sistemsel felsefî ekoller hangileridir?
CEVAP: ? Meşşâiyye ? Rivâkiyye ? İşrâkiyye
#65
SORU: İhvanü’s-Safâ nedir?
CEVAP: İhvanü’s-Safâ (Safâ kardeşleri) gizli, gizemli bir ansiklopedist felsefe cemiyetidir. İhvânu’s-Safâ, temelde Yeni-Fisagorcu, Eflatuncu, Yeni-Eflatuncu bir felsefî akımı temsil eder; mantık gibi bazı konularda da Aristo’yu takip etmişlerdir. Zaman zaman hurîfiliğe kaçan yorumları vardır. Felsefelerinin, genel olarak değerlendirildiğinde, özgün olmayan ve eklektik fikirlerden oluştuğu söylenebilir.
#66
SORU: Kimlere bağımsız filozoflar denilmektedir?
CEVAP: Meşşâilik, İşrâkilik ve Rivâkiye gibi felsefe ekollerine doğrudan bağlantılı olmayan bazı Müslüman filozoflar vardır ve bunlara genelde Bağımsız Filozoflar denmektedir.
#67
SORU: Bağımsız filozoflar kimlerdir?
CEVAP: ? Gazzâlî ? Ebu’l-Berekât el-Bağdâdî ? İbn Haldûn
#68
SORU: Gazzâlî’den sonra saf felsefenin duraklama nedenleri nelerdir?
CEVAP: ? Gazzâlî ve sonrası dönemlerde felsefenin kelâm ve tasavvuf ile iç içe sokulması, ? Meşşâî filozofları tenkid etmesi ve onlara bazı görüşlerinden dolayı küfür ile itham etmesinden, felsefenin zararlı olduğu kanaatinin İslâm dünyasında yaygınlık kazanması, ? İslâm dünyasında ortaya çıkan Selefçiliğin, 14. ve 15. yüzyıllarda yeniden canlanması, ? İslâm dünyasında doğa bilimlerinin 14. yüzyıldan itibaren duraklamasıdır.
#69
SORU: Endülüs’te bilim ve felsefenin canlanması hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Endülüs’te bilim ve felsefe Muhammed bin Abdurrahman’ın (852-886) saltanatı zamanında başlamıştır. Bu faaliyetler II. el-Hakem (961-976) zamanında çok daha hız kazanmıştır; birçok Endülüslü, Doğu İslâm dünyasına giderek bilim ve felsefe öğrenip geri dönmüştür. Ancak II. Hişam zamanında (976-1009) durum tersine dönmüştür; dinî ilimlere olan aşırı rağbet, felsefî bilimlerin önüne geçmiştir. Öyle ki Doğu İslâm dünyasından getirilen birçok eser –ki buna Gazzâlî’nin bazı eserleri de dâhil- yakılmıştır. Ne var ki, 11. yüzyıldan itibaren Endülüs’te ilim yeniden canlanmaya başlamıştır. Ancak büyük filozoflar ancak 12. yüzyılda yetişmeye başlamıştır.
#70
SORU: Endülüs’te 12. yüzyılda yetişmeye başlayan filozoflar kimlerdir?
CEVAP: Bunlar sırasıyla; İbn Bâcce (ö. 1166), İbn Tufeyl (ö. 1186) ve İbn Rüşd (ö. 1198)’tür.
#71
SORU: Osmanlı’da felsefî düşünceyi yeniden canlandırmada ilk adım kim tarafından atılmıştır?
CEVAP: Osmanlı’da felsefî düşünceyi yeniden canlandırmada ilk adım bizzat Fatih ile başlamıştır.
#72
SORU: Hangi devirde İslâm felsefesi yerine Batı felsefesine merak başlamıştır?
CEVAP: Lâle devrinde İslâm felsefesi yerine Batı felsefesine merak giderek artmıştır.
#73
SORU: Osmanlı’daki mantık çalışmaları hangi mantık anlayışı üzerinde odaklanmıştır?
CEVAP: Osmanlı’daki mantık çalışmaları, temelini Aristo’dan alan, fakat Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslâm mantıkçılarıyla geliştirilen mantık anlayışı üzerinde odaklaşmaktadır.
#74
SORU: Osmanlı felsefesindeki Tehâfütçülük veya Gazzâlîcilik- İbn Rüşdüçülük hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Özellikle Fatih devrinin ünlü iki âlimi Hocazâde ile Alâeddin Tûsî’den Gazzâlî ile İbn Rüşd arasındaki felsefî tartışmaların ele alınmasını isteyince, Gazzâlî ve İbn Rüşd’ün Tehâfüt’leri yeniden okuyarak, Osmanlı âlimleri onlardaki meseleler üzerine akıl yürütmüşlerdir. Bazı konularda Gazzâlî, bazı konularda İbn Rüşd haklı görülmüş ise de bazı konularda da âlimler kendi özel fikirlerini vaz etmişlerdir.
#75
SORU: Osmanlı felsefesindeki Eflâtunculuk hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Bazı Osmanlı düşünürleri doğrudan Eflâtunculuğa meyletmişlerdir. Bunlar arasında, Muslihiddîn b. Sinâ, Risâle-i Eflâtûniyye isimli bir eser yazarak Eflâtun’un fikirlerini tanıtmış ve eserini II. Beyâzıd’a takdim etmiştir: Eflâtun’un ideler nazariyesiyle ilgilenen diğer bir Osmanlı düşünürü de İbrahim Kasapbâşızâde’dir (ö. 1619): Onun Risâle fi’l-Musûli’lEflâtûniyye adlı eseri meşhurdur.
#76
SORU: Osmanlı felsefesindeki Aristoculuk hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Özellikle Osmanlı mantık çalışmalarında ve Tehâfüt tartışmalarında Aristoculuk Osmanlı felsefesinde her zaman varolagelmiş ise de, XVIII. yüzyılda, yani Lâle Devrinde, saf Aristoculuğa doğru bir eğilim olmuştur. Bunda meşhur bilgin Yanyalı Es’ad Hoca Efendi (ö.1731) önemli bir rol oynamıştır. Yunanca bilen Es’ad Efendi, Aristo mantığı üzerine, Aristo’nun Yunanca mantık yazılarına dayanarak önemli çalışmalar yapmıştır. Aynı şekilde Aristo’nun fiziği üzerine de çalışmalar yapmıştır; Aristo’nun Fizik kitabını, Yunanca aslından Arapça’ya çevirmiştir.
#77
SORU: Osmanlı felsefesindeki İşrâkîlik’i açıklayınız?
CEVAP: Şuhreverdî el-Maktûl’un fikirleri, başlangıçtan beri Anadolu’da ve Türkler arasında bilinmekteydi. O, Anadolu Selçukluları devrinde, başta, Erzurum, Erzincan, Harput ve Diyarbakır gibi illeri dolaşmıştır. Onun fikirlerini benimseyen bilgin ve devlet adamları da vardı. Osmanlılar devrinde de İşrâkîlik devam etmiştir.
#78
SORU: Osmanlı felsefesindeki İbn Sinâcılık hakkında bilgi veriniz?
CEVAP: Tehâfütler geleneğiyle hem genel olarak Meşşâîlik, hem de Gazzâlîcilik Osmanlı düşüncesinde devam etmiş ise de, bu mektepte önemli bir yeri olan İbn Sinâcılık ayrıca devam ettirilmiştir. İbn sinâ’nın doğrudan kendi eserleri ve fikirleri üzerine çalışmış bir Osmanlı düşünürüne rastlanmamıştır. Ancak Kazvinî ve Ebherî gibi İbn Sinâcı filozfların felsefî eserleri, hem çokça okunmuş, hem de birçok Osmanlı düşünürü bu eserler üzerine şerhler ve hâşiyeler yazmıştır.
#79
SORU: İslâm düşüncesi genel insanlık düşüncesinden, sözgelimi, bir Yunan, bir Çin, bir Hind düşüncesinden ayrılması nasıl açıklanabilir?
İslâm düşüncesi genel insanlık düşüncesinden, sözgelimi, bir Yunan, bir Çin, bir Hind düşüncesinden ayrılması nasıl açıklanabilir?
CEVAP: Genel ve en yalın tanımıyla İslâm düşüncesi, Müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncelerin ortak adıdır. Bu düşünceye “İslâm Düşüncesi” adının verilmesi sadece düşünürlerin Müslüman olmasından değil, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet gibi İslâm dininin en temel iki kaynağının böyle bir düşüncenin oluşumuna ve gelişimine doğrudan ve dolaylı etkide bulunmasındandır.İşte bu açıdan, İslâm düşüncesi genel insanlık düşüncesinden, sözgelimi, bir Yunan, bir Çin, bir Hind düşüncesinden ayrılır.
Genel ve en yalın tanımıyla İslâm düşüncesi, Müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncelerin ortak adıdır. Bu düşünceye “İslâm Düşüncesi” adının verilmesi sadece düşünürlerin Müslüman olmasından değil, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet gibi İslâm dininin en temel iki kaynağının böyle bir düşüncenin oluşumuna ve gelişimine doğrudan ve dolaylı etkide bulunmasındandır.İşte bu açıdan, İslâm düşüncesi genel insanlık düşüncesinden, sözgelimi, bir Yunan, bir Çin, bir Hind düşüncesinden ayrılır.
#80
SORU: Kur’an, sadece inanç ve ibadete dair bilgi veren bir din kitabı dışında hangi bilgileri veren bir kitaptır?
Kur’an, sadece inanç ve ibadete dair bilgi veren bir din kitabı dışında hangi bilgileri veren bir kitaptır?
CEVAP: Kur’an: Bilindiği gibi, Kur’an, sadece inanç ve ibadete dair bilgi veren bir din kitabı değildir. Bu hususlarla birlikte, hatta onlardan daha çok olarak, insana, topluma, doğaya ve insanlık tarihine dair doğru bilgiler veren bir kitaptır. Farklı konulara ait bu bilgiler, ya yasa düzeyinde çok genel bilgilerdir; ya da, bazı konularda olduğu gibi, en ince bir teferruata ilişkin çok özel bilgilerdir. Bu bilgilerin anlatımından tutun onları ifade için kullanılan temel kavramlara kadar Kur’an’daki her mesele, Müslümanları düşünmeye sevketmiştir.
Kur’an: Bilindiği gibi, Kur’an, sadece inanç ve ibadete dair bilgi veren bir din kitabı değildir. Bu hususlarla birlikte, hatta onlardan daha çok olarak, insana, topluma, doğaya ve insanlık tarihine dair doğru bilgiler veren bir kitaptır. Farklı konulara ait bu bilgiler, ya yasa düzeyinde çok genel bilgilerdir; ya da, bazı konularda olduğu gibi, en ince bir teferruata ilişkin çok özel bilgilerdir. Bu bilgilerin anlatımından tutun onları ifade için kullanılan temel kavramlara kadar Kur’an’daki her mesele, Müslümanları düşünmeye sevketmiştir.
#81
SORU: Müslüman Milletlerin Eski Kültürleri İslamiyete hangi katkıları sağlamıştır?
Müslüman Milletlerin Eski Kültürleri İslamiyete hangi katkıları sağlamıştır?
CEVAP: Câhiliye Araplarının kabilecilik, Farsların milliyetçilik anlayışları, Müslümanların siyasî ve sosyal düşüncelerinde etkili olduğu görülmektedir. İslâm’ın ilk devirlerinden itibaren ortaya çıkan hilâfet konusundaki tartışmalarda ve bu konudan dolayı ortaya çıkan fırkalaşmalarda bu tesirleri görmek mümkündür. Sözgelimi, Şiîliğin gelişmesinde eski Fars kültürünün ve Zerdüştlüğün tesirlerini tespit etmek hiç de zor değildir. Ayrıca Türk soyluların eski dini gelenekleri ve toplumsal yapıları özellikle tasavvuf ve tarikatların oluşumunda etkili olmuştur.
Câhiliye Araplarının kabilecilik, Farsların milliyetçilik anlayışları, Müslümanların siyasî ve sosyal düşüncelerinde etkili olduğu görülmektedir. İslâm’ın ilk devirlerinden itibaren ortaya çıkan hilâfet konusundaki tartışmalarda ve bu konudan dolayı ortaya çıkan fırkalaşmalarda bu tesirleri görmek mümkündür. Sözgelimi, Şiîliğin gelişmesinde eski Fars kültürünün ve Zerdüştlüğün tesirlerini tespit etmek hiç de zor değildir. Ayrıca Türk soyluların eski dini gelenekleri ve toplumsal yapıları özellikle tasavvuf ve tarikatların oluşumunda etkili olmuştur.
#82
SORU:
Hermes geleneği hangi düşünceler bakımından zengin ve ileri seviyede bir gelenektir?
CEVAP: İnsanlık tarihinin bilinen en eski düşünce geleneği, Hermes’in geleneğidir ki, Mezopotamya ve Akdeniz havzası medeniyetlerinin temelini oluşturur. Bu gelenek, İslâm’dan önce, tarihî öncelik sırasına göre, Babil, Mısır ve Yunan medeniyetlerinin ve düşüncelerinin köklü bir biçimde temelini teşkil ediyordu. Özellikle Astronomi, Matematik, Simya, Astroloji ve Sihrî (okült) düşünceler bakımından zengin ve ileri seviyede bir gelenekti.
İnsanlık tarihinin bilinen en eski düşünce geleneği, Hermes’in geleneğidir ki, Mezopotamya ve Akdeniz havzası medeniyetlerinin temelini oluşturur. Bu gelenek, İslâm’dan önce, tarihî öncelik sırasına göre, Babil, Mısır ve Yunan medeniyetlerinin ve düşüncelerinin köklü bir biçimde temelini teşkil ediyordu. Özellikle Astronomi, Matematik, Simya, Astroloji ve Sihrî (okült) düşünceler bakımından zengin ve ileri seviyede bir gelenekti.
#83
SORU:
Hermes geleneğinin, İslam dünyasınıda hangi ilim dallarının gelişmesine tesiri olmuştur?
CEVAP: Hermes geleneği, İslâm dünyasında Astronomi ve Kimya gibi ilim dallarının gelişmesine doğrudan ve dolaylı bir tesiri olduğu gibi, Astroloji, Simya, hurîfilik ve büyücülük gibi sırrî-batinî disiplinlerin de temelini oluşturmaktadır. Hermes geleneğinin tesirlerini, özel olarak, tasavvufî cereyanlarda, Batınîlik ve ismaililik ve Dürzîlik gibi dinî akımlar ile İhvânü’s-Safâ risâlelerinde görmek mümkündür. Söz gelimi, bazı Dürzî yazarlara göre beklenen Mehdî, Hermes’tir.
Hermes geleneği, İslâm dünyasında Astronomi ve Kimya gibi ilim dallarının gelişmesine doğrudan ve dolaylı bir tesiri olduğu gibi, Astroloji, Simya, hurîfilik ve büyücülük gibi sırrî-batinî disiplinlerin de temelini oluşturmaktadır. Hermes geleneğinin tesirlerini, özel olarak, tasavvufî cereyanlarda, Batınîlik ve ismaililik ve Dürzîlik gibi dinî akımlar ile İhvânü’s-Safâ risâlelerinde görmek mümkündür. Söz gelimi, bazı Dürzî yazarlara göre beklenen Mehdî, Hermes’tir.
#84
SORU:
Hermönetik disiplini İslam dünyasında nasıl kullanılmıştır?
CEVAP: Hermes geleneği Yunan düşüncesinde görüldüğü gibi, hermönetik veya yorum-bilim adıyla bir disiplin şeklinde temellendirilmeye çalışılmıştır. Nitekim Aristo’nun mantık yazılarının toplandığı Organon’un bir kitabı “Hermenötik” adını taşımaktadır. Dil ve mantık yoluyla hakikati anlama ve yorumlama şeklinde ortaya çıkan bu disiplin, yani hermenötik, İslâm dünyasında Kur’an’ı anlama ve yorumlamaya ilişkin nass, tefsîr ve te’vîl meseleleriyle ilgili tartışmalarda da görülmektedir. Aristo’nun Hermenötik kitabı, Arapça’ya “Kitâbül-İbâre” veya “Kitâbü’t-Tefsîr” olarak çevrilmiştir.
Hermes geleneği Yunan düşüncesinde görüldüğü gibi, hermönetik veya yorum-bilim adıyla bir disiplin şeklinde temellendirilmeye çalışılmıştır. Nitekim Aristo’nun mantık yazılarının toplandığı Organon’un bir kitabı “Hermenötik” adını taşımaktadır. Dil ve mantık yoluyla hakikati anlama ve yorumlama şeklinde ortaya çıkan bu disiplin, yani hermenötik, İslâm dünyasında Kur’an’ı anlama ve yorumlamaya ilişkin nass, tefsîr ve te’vîl meseleleriyle ilgili tartışmalarda da görülmektedir. Aristo’nun Hermenötik kitabı, Arapça’ya “Kitâbül-İbâre” veya “Kitâbü’t-Tefsîr” olarak çevrilmiştir.
#85
SORU:
İslam düşüncesinin en önemli yabancı kaynağı hangi dönemi kapsamaktadır?
CEVAP: İslâm düşüncesinin en önemli yabancı kaynağını Antik Yunan ve Hellenistik düşüncesi teşkil eder. Antik Yunan düşüncesi, M.Ö.6. yüzyıldan, yani Thales ve Yedi-Hakîm zamanından, Aristo’nun ölüm yılı olan M.Ö.324 yılına kadar süren devrede oluşan düşüncedir. Bu düşüncenin oluşumunda, Anadolu İyonya medeniyeti başta olmak üzere, Fenike, eski Mısır, Mezopotamya (Babil) ve Hind düşüncelerinin etkileri vardır.
İslâm düşüncesinin en önemli yabancı kaynağını Antik Yunan ve Hellenistik düşüncesi teşkil eder. Antik Yunan düşüncesi, M.Ö.6. yüzyıldan, yani Thales ve Yedi-Hakîm zamanından, Aristo’nun ölüm yılı olan M.Ö.324 yılına kadar süren devrede oluşan düşüncedir. Bu düşüncenin oluşumunda, Anadolu İyonya medeniyeti başta olmak üzere, Fenike, eski Mısır, Mezopotamya (Babil) ve Hind düşüncelerinin etkileri vardır.
#86
SORU:
Sasani düşüncesini gelişim sürecini açıklayınız?
CEVAP: İslâm’dan önce, Sasânîlerin özellikle eski Yunan ve Hint kültürleriyle yakın bir ilgisi vardı. Manikeizm ve Zerdüştlük gibi önemli eski İran dinlerinin, Sasânîlerin düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur. Sasanî hükümdarı I. Şapur (241–272)’un kurdurduğu Hozistan bölgesindeki Cündişapûr şehrinde Rûm esirleri vasıtasıyla Yunan ilmi nakledilmiştir. Daha sonra, Enûşirvân (531–579) orada bir hastane açmış, Rûm ve Hintli tabiblerin orada vazife almasıyla tıp gelişmiştir. Aynı şekilde, Hıristiyanlaşan İranlılar için önce 363 yılında Urfa’da daha sonra Nusaybin’de birer dinî mektep açılmıştır. Burada eğitim dili Yunanca ve Süryanice idi. Bu medreselerde özellikle Eflâtun felsefesi ve Aristo mantığı okutuluyordu.
İslâm’dan önce, Sasânîlerin özellikle eski Yunan ve Hint kültürleriyle yakın bir ilgisi vardı. Manikeizm ve Zerdüştlük gibi önemli eski İran dinlerinin, Sasânîlerin düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur. Sasanî hükümdarı I. Şapur (241–272)’un kurdurduğu Hozistan bölgesindeki Cündişapûr şehrinde Rûm esirleri vasıtasıyla Yunan ilmi nakledilmiştir. Daha sonra, Enûşirvân (531–579) orada bir hastane açmış, Rûm ve Hintli tabiblerin orada vazife almasıyla tıp gelişmiştir. Aynı şekilde, Hıristiyanlaşan İranlılar için önce 363 yılında Urfa’da daha sonra Nusaybin’de birer dinî mektep açılmıştır. Burada eğitim dili Yunanca ve Süryanice idi. Bu medreselerde özellikle Eflâtun felsefesi ve Aristo mantığı okutuluyordu.
#87
SORU: Urfa ve Nusaybin mekteplerinde hangi eğitimler verilirdi?
Urfa ve Nusaybin mekteplerinde hangi eğitimler verilirdi?
CEVAP: Bunlar, gerçekte, birer din mektebiydi. Urfa mektebi, İranlılar tarafından 363 yılında kuruldu. O, Hıristiyanlaşan İranlılar için Yunancayı ve Hıristiyanlığı öğretmek için açılmıştı. Ancak, Aristo mantığı ve Porfyrious’un mantık kitabı İsagoji orada, uzun bir zaman okutuldu. Bu mektep, 489 yılında Bizans İmparatoru Zenon tarafından kapatıldı.
Bu mektebin kapatılması ve başta Urfa mektebinin son idarecisi Nersî’nin bazı hocalarla Nusaybin’e geçmesiyle, burada yeni bir mektep açıldı. Bu mekteple de dinî ve Eflatuncu felsefe eğitimi 9. yüzyıla kadar devam etti.
Bunlar, gerçekte, birer din mektebiydi. Urfa mektebi, İranlılar tarafından 363 yılında kuruldu. O, Hıristiyanlaşan İranlılar için Yunancayı ve Hıristiyanlığı öğretmek için açılmıştı. Ancak, Aristo mantığı ve Porfyrious’un mantık kitabı İsagoji orada, uzun bir zaman okutuldu. Bu mektep, 489 yılında Bizans İmparatoru Zenon tarafından kapatıldı.
Bu mektebin kapatılması ve başta Urfa mektebinin son idarecisi Nersî’nin bazı hocalarla Nusaybin’e geçmesiyle, burada yeni bir mektep açıldı. Bu mekteple de dinî ve Eflatuncu felsefe eğitimi 9. yüzyıla kadar devam etti.
#88
SORU: Cündişapur Mektebi kim tarafından nerde kurulmuştur?
Cündişapur Mektebi kim tarafından nerde kurulmuştur?
CEVAP: Cündişâpur, İran’ın Huzîstan bölgesinde Sasânî hükümdarı I. Şâpur (241- 272) tarafından kuruldu. Bu hükümdar oraya Rûm esirleri yerleştirdi, onlarla birlikte de Yunan ilmi bu şehre girdi. Daha sonra, Enûşirvan (Nuşirevan), 531-579 yılları arasında hükümdar olunca, bir hastane ve tıp okulu açtı. Rûm, Hind ve Farslı tabibler orada ders veriyordu. Eğitim dili Süryanice ve Pehlevice idi.
Cündişâpur, 738 senesinde Müslümanların eline geçince, bu tıp ve felsefe mektebi Abbasîler devrine kadar varlığını korudu. Abbasîler’in ilk devrinde bu mektepte yetişen meşhur tabib bir aile vardı ki, onlara Bahteyşu ailesi denir. Bu aileden bazı tabibler ile oradan yetişen ünlü hekim Yuhanna b. Masuye daha sonra açılan Bağdad medresesinde tıp ilmini okutmuşlardır.
Cündişâpur, İran’ın Huzîstan bölgesinde Sasânî hükümdarı I. Şâpur (241- 272) tarafından kuruldu. Bu hükümdar oraya Rûm esirleri yerleştirdi, onlarla birlikte de Yunan ilmi bu şehre girdi. Daha sonra, Enûşirvan (Nuşirevan), 531-579 yılları arasında hükümdar olunca, bir hastane ve tıp okulu açtı. Rûm, Hind ve Farslı tabibler orada ders veriyordu. Eğitim dili Süryanice ve Pehlevice idi.
Cündişâpur, 738 senesinde Müslümanların eline geçince, bu tıp ve felsefe mektebi Abbasîler devrine kadar varlığını korudu. Abbasîler’in ilk devrinde bu mektepte yetişen meşhur tabib bir aile vardı ki, onlara Bahteyşu ailesi denir. Bu aileden bazı tabibler ile oradan yetişen ünlü hekim Yuhanna b. Masuye daha sonra açılan Bağdad medresesinde tıp ilmini okutmuşlardır.
#89
SORU: Antakya Mektebi özellikle hangi eğitimi vermek için açılmıştır?
Antakya Mektebi özellikle hangi eğitimi vermek için açılmıştır?
CEVAP: M.S. 3. yüzyılda, Hıristiyanlık, özellikle de Nasturîlik eğitimi için Antakya’da bir dinî mektep açılmıştı. Bu mektepte, Hıristiyanlığın yanı sıra, Eflatuncu ve Fisagorcu felsefeler okutuluyordu. Burada hocalık yapan en önemli bilgin, Süryanî Probus’tur.
Ömer b. Abdülaziz’in (717-720) hâlifeliği zamanında, İskenderiye kütüphanesinin Antakya’ya taşınmasıyla burada Yeni-Eflâtunculuk öğretisini sürdüren yeni felsefî bir mektep daha açılmıştır.
M.S. 3. yüzyılda, Hıristiyanlık, özellikle de Nasturîlik eğitimi için Antakya’da bir dinî mektep açılmıştı. Bu mektepte, Hıristiyanlığın yanı sıra, Eflatuncu ve Fisagorcu felsefeler okutuluyordu. Burada hocalık yapan en önemli bilgin, Süryanî Probus’tur.
Ömer b. Abdülaziz’in (717-720) hâlifeliği zamanında, İskenderiye kütüphanesinin Antakya’ya taşınmasıyla burada Yeni-Eflâtunculuk öğretisini sürdüren yeni felsefî bir mektep daha açılmıştır.
#90
SORU:
Harran mektebinin önemi nedir?
CEVAP: Harran mektebi, Hermenötik öğretinin son temsilcisidir. Büyük İskender’in Harran bölgesini işgal etmesiyle, Harranlılar veya Sabiîler, Yunan düşüncesinin etkisinde kalmışlardır. Daha sonra da, Hıristiyanlığın etki alanına girmişlerdir. Onlardan az bir kısmı Hıristiyanlaş- tırılabilmiştir. Harran mektebi, astronomi, astroloji, matematik ve felsefe alanında faaliyet gösteriyordu. Aynı zamanda Yeni-Eflâtuncu felsefe de revaçtaydı. Bu mektep, Abbasîlerin ilk devrine kadar varlığını sürdürdü. Burada birçok sabiî kimse, İslâm dinini seçmiştir. Bu mektebin en ünlü temsilcilerinden birisi, Sâbit İbn Kurrâ’dır ki, bir rivayete göre, ömrünün sonlarına doğru Müslüman olmuştur.
Harran mektebi, Hermenötik öğretinin son temsilcisidir. Büyük İskender’in Harran bölgesini işgal etmesiyle, Harranlılar veya Sabiîler, Yunan düşüncesinin etkisinde kalmışlardır. Daha sonra da, Hıristiyanlığın etki alanına girmişlerdir. Onlardan az bir kısmı Hıristiyanlaş- tırılabilmiştir. Harran mektebi, astronomi, astroloji, matematik ve felsefe alanında faaliyet gösteriyordu. Aynı zamanda Yeni-Eflâtuncu felsefe de revaçtaydı. Bu mektep, Abbasîlerin ilk devrine kadar varlığını sürdürdü. Burada birçok sabiî kimse, İslâm dinini seçmiştir. Bu mektebin en ünlü temsilcilerinden birisi, Sâbit İbn Kurrâ’dır ki, bir rivayete göre, ömrünün sonlarına doğru Müslüman olmuştur.
#91
SORU: Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara psikolojik olarak hangi tutum değişikliğini getirmiştir?
Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara psikolojik olarak hangi tutum değişikliğini getirmiştir?
CEVAP: Hz. Peygamber’ in vefatı, ilk Müslümanlara kendi akıllarını kullanma ihtiyacını öğretti. Artık, meseleleri arz edecek Hz. Peygamber gibi bir otorite yoktu. Ortaya çıkan meselelerin halli için, kendileri Kur’an ve Sünnet ile doğrudan baş başa kalıyorlardı. Böylece de, kişisel görüş öne çıkıyor ve akletmeye ihtiyaç duyuluyordu. Bu yüzden, meselelerin kavranması, diğer yandan da onlarla ilişkili olarak Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması akla kalıyordu. İşte, Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara bu gerçeği öğreten psikolojik bir tutum değişikliğini getirdi.
Hz. Peygamber’ in vefatı, ilk Müslümanlara kendi akıllarını kullanma ihtiyacını öğretti. Artık, meseleleri arz edecek Hz. Peygamber gibi bir otorite yoktu. Ortaya çıkan meselelerin halli için, kendileri Kur’an ve Sünnet ile doğrudan baş başa kalıyorlardı. Böylece de, kişisel görüş öne çıkıyor ve akletmeye ihtiyaç duyuluyordu. Bu yüzden, meselelerin kavranması, diğer yandan da onlarla ilişkili olarak Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması akla kalıyordu. İşte, Hz. Peygamber’in vefatı, ilk Müslümanlara bu gerçeği öğreten psikolojik bir tutum değişikliğini getirdi.
#92
SORU: İslâm düşüncesi bakımından Abbasî devrinin önemi nedir?
İslâm düşüncesi bakımından Abbasî devrinin önemi nedir?
CEVAP: İslâm düşüncesi bakımından Abbasîler devri ayrı bir önemi haizdir. Abbasiler’in 750 yılında, Emevîler’den iktidarı ele geçirmelerine paralel olarak, İslâm düşüncesinde de hızlı gelişmeler olmuştur. Emevîler devrinde ortaya çıkan düşünce hareketleri, gelişerek ve yeniden şekillenerek devam ettiği gibi, kendilerine filozof (feylusûf; çoğulu felâsife) denen kimselerle birlikte H.2/M.8. yüzyılın ortasından itibaren sırf felsefî ve bilimsel düşünce ortaya çıkmıştır. Aklî düşüncenin, özellikle de felsefî ve bilimsel düşüncelerin gelişmesinde ilk Abbasî halifelerinin büyük katkısı olmuştur. Abbasîler dönemiyle birlikte, Fıkıh (Hukuk), Tasavvuf, Kelâm ve Felsefe gibi belirli ilim dalları haline geldi ve her ilim dalı için temel esaslar ve yöntemler belirlendi.
İslâm düşüncesi bakımından Abbasîler devri ayrı bir önemi haizdir. Abbasiler’in 750 yılında, Emevîler’den iktidarı ele geçirmelerine paralel olarak, İslâm düşüncesinde de hızlı gelişmeler olmuştur. Emevîler devrinde ortaya çıkan düşünce hareketleri, gelişerek ve yeniden şekillenerek devam ettiği gibi, kendilerine filozof (feylusûf; çoğulu felâsife) denen kimselerle birlikte H.2/M.8. yüzyılın ortasından itibaren sırf felsefî ve bilimsel düşünce ortaya çıkmıştır. Aklî düşüncenin, özellikle de felsefî ve bilimsel düşüncelerin gelişmesinde ilk Abbasî halifelerinin büyük katkısı olmuştur. Abbasîler dönemiyle birlikte, Fıkıh (Hukuk), Tasavvuf, Kelâm ve Felsefe gibi belirli ilim dalları haline geldi ve her ilim dalı için temel esaslar ve yöntemler belirlendi.
#93
SORU:
İslam dünyasındaki felsefeye “İslam Felsefesi” denmesi nezaman, kimler tarafından başlamıştır?
CEVAP: İslâm dünyasındaki felsefeye “İslâm Felsefesi” denmesi, 19. yüzyılda oryantalistler ile başlamıştır; da sonra bu tabiri Müslümanlar da kullanmışlardır. Felsefe tarihi çalışmaları 19. yüzyılda Batı’da yoğunlaşmaya başlayınca, farklı kültürlerde ortaya çıkan felsefeleri birbirinden ayırmak için “Yunan Felsefesi”, “Hind Felsefesi”, “Avrupa Felsefesi” gibi isimlendirmelerin yanında İslâm dünyasındaki felsefeye de “İslâm Felsefesi” denmiştir.
Batılılar, İslâm Felsefesi isminden başka “Arap Felsefesi”; “İslâm Dünyasında Felsefe”; “Müslüman Felsefesi” gibi başka isimler de kullanılmıştır. Bunlardan en çok yaygınlık kazanıp kullanılanı İslâm Felsefesi ismidir.
İslâm dünyasındaki felsefeye “İslâm Felsefesi” denmesi, 19. yüzyılda oryantalistler ile başlamıştır; da sonra bu tabiri Müslümanlar da kullanmışlardır. Felsefe tarihi çalışmaları 19. yüzyılda Batı’da yoğunlaşmaya başlayınca, farklı kültürlerde ortaya çıkan felsefeleri birbirinden ayırmak için “Yunan Felsefesi”, “Hind Felsefesi”, “Avrupa Felsefesi” gibi isimlendirmelerin yanında İslâm dünyasındaki felsefeye de “İslâm Felsefesi” denmiştir.
Batılılar, İslâm Felsefesi isminden başka “Arap Felsefesi”; “İslâm Dünyasında Felsefe”; “Müslüman Felsefesi” gibi başka isimler de kullanılmıştır. Bunlardan en çok yaygınlık kazanıp kullanılanı İslâm Felsefesi ismidir.
#94
SORU:
Hangi İslam Bağımsız filozofunu günümüzün birçok bilgini Tarih Felsefesinin ve Sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmektedir?
CEVAP: İbn Haldûn: Burada kısa da olsa üzerinde durulması gereken bağımsız bir düşünür de İbn Haldûn’dur (1332-1406). Endülüs asıllı olan İbn Haldûn, önemli bir tarihçi ve Kuzey Afrika’daki çeşitli hükümdarlara danışmanlık yapmış bir âlim bürokrattır. Mısır’a geldiğinde Memlûk Sultanı Melih Zâhir Berkûk, 1384’de Mısırlı Mâlikilere Başkadı tayin etmiştir. İslâm felsefesi geleneğini de iyi bilen İbn Haldûn, birçok eserinin yanında, “el-Mukaddime” eseriyle şöhret bulmuştur. Kitâbu’l-İber adlı tarih kitabına giriş olarak yazdığı el-Mukaddime, özellikle Tarih Felsefesi, sosyoloji ve siyaset gibi kültür ilimleri açısından önemlidir.
Bugün birçok bilgin onu, Tarih Felsefesinin ve Sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmektedir.
İbn Haldûn: Burada kısa da olsa üzerinde durulması gereken bağımsız bir düşünür de İbn Haldûn’dur (1332-1406). Endülüs asıllı olan İbn Haldûn, önemli bir tarihçi ve Kuzey Afrika’daki çeşitli hükümdarlara danışmanlık yapmış bir âlim bürokrattır. Mısır’a geldiğinde Memlûk Sultanı Melih Zâhir Berkûk, 1384’de Mısırlı Mâlikilere Başkadı tayin etmiştir. İslâm felsefesi geleneğini de iyi bilen İbn Haldûn, birçok eserinin yanında, “el-Mukaddime” eseriyle şöhret bulmuştur. Kitâbu’l-İber adlı tarih kitabına giriş olarak yazdığı el-Mukaddime, özellikle Tarih Felsefesi, sosyoloji ve siyaset gibi kültür ilimleri açısından önemlidir.
Bugün birçok bilgin onu, Tarih Felsefesinin ve Sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmektedir.
#95
SORU: Osmanlı’daki mantık çalışmaları hangi mantık anlayışı üzerinde odaklanmıştır?
Osmanlı’daki mantık çalışmaları hangi mantık anlayışı üzerinde odaklanmıştır?
CEVAP: Osmanlı’daki mantık çalışmaları, temelini Aristo’dan alan, fakat Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslâm mantıkçılarıyla geliştirilen mantık anlayışı üzerinde odaklaşmaktadır. Ayrıca, Porfiryüs’ün İsagoci’si de en çok yorumlanan eserlerden birisidir. Dolayısıyla, Osmanlı mantıkçıları, Ali Sedat ve Salih Zeki’ye kadar, klasik mantıkla iştigal etmişlerdir: Batı’da gelişen modern mantık, ancak bu iki ilim adamıyla Osmanlılar’a girmiştir.
Osmanlı’daki mantık çalışmaları, temelini Aristo’dan alan, fakat Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslâm mantıkçılarıyla geliştirilen mantık anlayışı üzerinde odaklaşmaktadır. Ayrıca, Porfiryüs’ün İsagoci’si de en çok yorumlanan eserlerden birisidir. Dolayısıyla, Osmanlı mantıkçıları, Ali Sedat ve Salih Zeki’ye kadar, klasik mantıkla iştigal etmişlerdir: Batı’da gelişen modern mantık, ancak bu iki ilim adamıyla Osmanlılar’a girmiştir.
#96
SORU:
Fârâbî felsefeyi nasıl tanımlamıştır?
CEVAP: Fârâbî: “Felsefe (hikmet), bizâtihî Vâcibi Vücûd olan Hakk’ın vücûdunun, vücûd (varlık) olarak bilinmesidir. Bu tarifte felsefe, zorunlu varlığın ve genel olanağın bilgisi olduğu söylenmektedir.
Fârâbî: “Felsefe (hikmet), bizâtihî Vâcibi Vücûd olan Hakk’ın vücûdunun, vücûd (varlık) olarak bilinmesidir. Bu tarifte felsefe, zorunlu varlığın ve genel olanağın bilgisi olduğu söylenmektedir.
#97
SORU: Felsefe-Hikmet İlişkisini açıklayınız.
Felsefe-Hikmet İlişkisini açıklayınız.
CEVAP: Felsefe ve hikmet kelimeleri, İslâm düşünce tarihinde çoğu zaman tamamen aynı anlamda kullanılmıştır. Yani, hikmet, hem bir disiplin ve hem de bir düşünce tarzı olan felsefeyle aynı görülmüştür. Meselâ, 9. yüzyılda Kindî, önemli eserlerinin birinin adını “Risâle fî Felsefeti’l-Ûlâ” olarak koyup felsefe kelimesini tercih etmişken, İbn Sinâ, daha çok hikmet kelimesini tercih etmiştir. Örneğin, “Uyûn’ul-Hikme” ve “Hikmetu’l-Maşrıkiyyîn” adlı eserlerinin başlığında olduğu gibi.Bunun sebebini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen şey, daha erken devirlerde başlayan felsefe aleyhtarlığını, felsefe kelimesi yerine, Kur’an’da da sık sık geçen bu hikmet kelimesinin kullanılmak suretiyle, azaltmak veya başka bir ifadeyle, felsefeyi daha İslâmî bir terminolojiyle İslâmîleştirmek gibi bir gaye olabilir. Bunun yanında, etimolojik ve anlam yönünden felsefe kelimesinin içinde “hikmet” kelimesinin ve anlamının bulunuşundan ötürü olduğu da söylenebilir.
Felsefe ve hikmet kelimeleri, İslâm düşünce tarihinde çoğu zaman tamamen aynı anlamda kullanılmıştır. Yani, hikmet, hem bir disiplin ve hem de bir düşünce tarzı olan felsefeyle aynı görülmüştür. Meselâ, 9. yüzyılda Kindî, önemli eserlerinin birinin adını “Risâle fî Felsefeti’l-Ûlâ” olarak koyup felsefe kelimesini tercih etmişken, İbn Sinâ, daha çok hikmet kelimesini tercih etmiştir. Örneğin, “Uyûn’ul-Hikme” ve “Hikmetu’l-Maşrıkiyyîn” adlı eserlerinin başlığında olduğu gibi.Bunun sebebini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen şey, daha erken devirlerde başlayan felsefe aleyhtarlığını, felsefe kelimesi yerine, Kur’an’da da sık sık geçen bu hikmet kelimesinin kullanılmak suretiyle, azaltmak veya başka bir ifadeyle, felsefeyi daha İslâmî bir terminolojiyle İslâmîleştirmek gibi bir gaye olabilir. Bunun yanında, etimolojik ve anlam yönünden felsefe kelimesinin içinde “hikmet” kelimesinin ve anlamının bulunuşundan ötürü olduğu da söylenebilir.
#98
SORU: Ansiklopedistler kimlerdir?
Ansiklopedistler kimlerdir?
CEVAP: İhvanü’s-Safâ (Safâ kardeşleri) gizli, gizemli bir ansiklopedist felsefe cemiyetidir. Nerede, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz kesinlik kazanmamıştır. Genelde 9.-10. yüzyıllar içinde, önce Basra veya Bağdat’ta kurulduğu kabul edilir. Kurucu filozoflardan bazılarının Sünnî ve bazılarının Şiî eğilimli kişiler olduğu söylenir. Her birisi, mantıktan musikiye, psikolojiden astronomiye ayrılmış elli iki risâleden oluşan bir eser yazmışlardır; bu eser “Resâil” veya Resâilu İhvâni’s-Safâ” olarak bilinir. Resâil, tam bir felsefi ilimler ansiklopedisidir.
İhvânu’s-Safâ, temelde Yeni-Fisagorcu, Eflatuncu, Yeni-Eflatuncu bir felsefî akımı temsil eder; mantık gibi bazı konularda da Aristo’yu takip etmişlerdir. Zaman zaman hurîfiliğe kaçan yorumları vardır. Felsefelerinin, genel olarak değerlendirildiğinde, özgün olmayan ve eklektik fikirlerden oluştuğu söylenebilir.
İhvanü’s-Safâ (Safâ kardeşleri) gizli, gizemli bir ansiklopedist felsefe cemiyetidir. Nerede, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz kesinlik kazanmamıştır. Genelde 9.-10. yüzyıllar içinde, önce Basra veya Bağdat’ta kurulduğu kabul edilir. Kurucu filozoflardan bazılarının Sünnî ve bazılarının Şiî eğilimli kişiler olduğu söylenir. Her birisi, mantıktan musikiye, psikolojiden astronomiye ayrılmış elli iki risâleden oluşan bir eser yazmışlardır; bu eser “Resâil” veya Resâilu İhvâni’s-Safâ” olarak bilinir. Resâil, tam bir felsefi ilimler ansiklopedisidir.
İhvânu’s-Safâ, temelde Yeni-Fisagorcu, Eflatuncu, Yeni-Eflatuncu bir felsefî akımı temsil eder; mantık gibi bazı konularda da Aristo’yu takip etmişlerdir. Zaman zaman hurîfiliğe kaçan yorumları vardır. Felsefelerinin, genel olarak değerlendirildiğinde, özgün olmayan ve eklektik fikirlerden oluştuğu söylenebilir.