TÜRK SOSYOLOGLARI Dersi ZİYA GÖKALP VE PRENS SABAHATTİN soru cevapları:
Toplam 69 Soru & Cevap#1
SORU:
Türkiye'de ilk sosyoloji bölümü kimin tarafından hangi yıl açılmıştır?
CEVAP:
Türkiye'de ilk sosyoloji bölümünü 1914 yılında Ziya Gökalp kurmuştur ve “İçtimaiyat” dersleri vermeye başlamıştır.
#2
SORU:
Ziya Gökalp özellikle hangi düşünürün etkisi altında kalmış ve Türkiye’de temsilciliğini yapmıştır?
CEVAP:
Ziya Gökalp Diyarbakır ve Selanik’te bulunduğu yıllarda pek çok Avrupalı sosyolog, felsefeci ve düşünürü okumasına karşın, Fransız sosyoloğu Emile Durkheim’in görüşlerinin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini Türkiye’ye aktararak temsilciliğini yapmıştır.
#3
SORU:
Sosyoloji bilimi ne zaman hangi etkilerle ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Genç Osmanlılar ve İttihatçılar yıllar boyu genellikle Fransız düşüncesinin ve pozitivizmin etkisini taşımışlardır. Avrupa’da egemen olan sosyoloji ekolleri de ağırlıklı olarak Fransız kaynaklı olmuştur. Fransız devrimden sonra Batı’da oluşan modern ve kentli toplumun sorunlarını çözmek üzere 19. yüzyılda sosyoloji bilimi olarak ortaya çıkmıştır. Sorunların düzen içerisinde, ilerlemeci bir anlayışla çözülmesi öngörülmektedir. Bu ihtiyacı karşılamak üzere sosyoloji oluşturulmuştur.
#4
SORU:
Pozitivist ve determinist bir anlayış üzerine kurgulanmış olan Sosyolojizm ekolü nedir hangi dayanaklara sahiptir?
CEVAP:
Pozitivist ve determinist bir anlayış üzerine kurgulanmış olan Sosyolojizm ekolünde toplumun birey üzerinde mutlak bir egemenliği vardır. Toplumun yaptığı her şey doğrudur. Toplumu mutlaklaştıran, ona yarı tanrısal bir kutsallık yükleyen Sosyolojizm ekolü; sosyal dayanışma, toplumsal bilinç ve iş bölümü gibi kavramlarla bireyi toplum karşısında etkisiz bir konuma taşımaktadır.
#5
SORU:
Sosyolojizm ekolünün Türkiye’deki temsilcisi kimdir?
CEVAP:
Sosyolojizm ekolünün Türkiye’deki temsilcisi Ziya Gökalp’tir; determinist ve pozitivist bir sosyoloji anlayışı ortaya koyar. Ziya Gökalp; toplumcu, dayanışmacı, ilerlemeci, milliyetçi, Batıcı ve laik bir sosyologdur. Bu özellikleri ile Batı tipi bir toplum modeli oluşturmaya çalışır.
#6
SORU:
Ziya Gökalp’e göre toplumlar hangi evreleri geçtikten sonra millet aşamasına gelmiştir?
CEVAP:
Ziya Gökalp’e göre toplumlar aşiret, kavim, ümmet aşamalarından geçtikten sonra millet aşamasına gelmişlerdir. Ziya Gökalp’e göre bir toplumsal aşamadan bir üst toplumsal aşamaya birdenbire geçilemez. Toplumlar bir aşamadan bir başka aşamaya geçerken bazı ara aşamalarda yaşarlar. Ziya Gökalp bir başka sınıflamasında insanlığın vahşilik ve göçebelik aşamalarından uygarlık aşamasına geçtiğini bildirir.
#7
SORU:
Ziya Gökalp’e göre sosyoloji kaç kısma ayrılır, bunlar nelerdir?
CEVAP:
Ziya Gökalp sosyolojiyi evrensel ve milli sosyoloji olmak üzere iki kısma ayırır. Evrensel sosyoloji, pozitivist anlayış doğrultusunda, toplumların yapısını, işleyişini ortaya çıkaracak, toplumların ilerlemesinde etkili olan genel geçer yasalara ulaşmayı amaçlar. Ulusal sosyolojinin amacı ise evrensel sosyoloji doğrultusunda, bu sefer, ulusların ortak özelliklerini, aynı uygarlık grubuna dâhil olan kurumlar arasındaki gizli ve açık farklılıkları, aynı kökenden gelen ulusların ortak geleneğe ne oranda uydukları, bir ulus içerisinde yer alan grupların uygarlık ve kültür düzeyleri, Türk toplumunun kimliği ve temel özellikleri üzerinde durur. Türk toplumunun ulaşmak istediği hedefler doğrultusunda, yeni kimlik ve toplumsal ilerleme doğrultusunda çalışır.
#8
SORU:
Ziya Gökalp hangi görüşleri sentezleyen ilk sosyologdur?
CEVAP:
Ziya Gökalp Batıcılık, İslamcılık ve Ulusçuluk görüşlerini sentezleyen ilk sosyologdur. “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak’’ ve “Türkçülüğün Esasları’’ onun en bilinen eserleridir. Ziya Gökalp toplumsal karşıtlıklar üzerinden görüşlerini sentezler. Bu karşıt kavramlar arasında kültür-uygarlık, birey-toplum, halk-seçkin en bilinen ayrımlardır. Bu karşıt kavramlar birbirini yok saymaz, birbirini tanımlamak için kullanılır ve birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Biri olmadan diğeri de olmaz.
#9
SORU:
Gökalp’e göre Türk ulusunun batı uygarlığına girmesi nasıl yorumlanır?
CEVAP:
Gökalp’e göre Türk ulusu Ural-Altay ailesine, İslam inandaş topluluğuna, Avrupa uluslararası birliğine bağlı bir toplumdur. Batı uygarlığına girmekle Türklüğümüzden ve dinimizden bir şey kaybetmeyeceğiz. Batı uygarlığının bir parçası olduğumuzda da en kutsal din Müslümanlık, en güzel dil Türkçe olarak kalacaktır. Amaç, Türkleşen, Müslümanlığını sürdüren ve Avrupalılaşan çağdaş bir Türk-İslam toplumu oluşturmaktır.
#10
SORU:
Ziya Gökalp’in milliyetçilik anlayışının temelleri nelerdir?
CEVAP:
Ziya Gökalp sosyoloji aracılığı ile Batıcı ve milliyetçi değerlerle biçimlenmiş bir toplum oluşturmayı amaçlar. Buna göre toplumların evrimsel ilerleme aşamasının son basamağı ulusal toplum ve devlet aşamasıdır. O nedenle tüm kuramlarının milliyetçi özelliklere sahip olduğu bir devlet oluşturmak gerekmektedir. Ortak duygular, ülküler, sınırlar etrafında toplanan belirli bir toplum, bir ulusu oluşturur. Ulusal bir ülkü oluşturulmadan ve sınırlar belirlenmeden bilinçli bir millet olunamaz. Anadolu’da yaşayan, üst kimlik olarak kültürel açıdan Türklüğü ve Müslümanlığı benimseyen herkes, Türkiyecilik bağı ile bu ülkeye bağlıdır.
#11
SORU:
Gökalp’e göre, kültür nasıl tanımlanır?
CEVAP:
Gökalp’e göre, kültürü bir toplumdaki din, dil, ahlak, hukuk, siyaset, sanat, ekonomi, eğitim gibi kuramların toplamı olarak tanımlamak gerekir. Millet de bir kültür zümresidir. Kültürün en belirgin bileşenleri dil ve dindir. Gökalp’e göre dil ve din Türk ulusunun ayrılmaz parçalarıdır.
#12
SORU:
Gökalp’in ırk ve ırkçılığa bakışı nedir?
CEVAP:
Gökalp bir kültür milliyetçisidir ve asla ırkçı değildir. O, ırk ve ırkçılığı bilimsel tezler kullanarak reddeden nadir sosyal bilimcilerden biridir. Buna göre, ırkın mevcut olabilmesi için kazanılmış niteliklerin atalardan çocuklara kalıtım yolu ile geçmesi zorunludur. Göçler, savaşlar ve daha birçok faktör tarih öncesinde insanların birbirine karışmalarını sağlayarak, saf ırk sorununu toptan çözmüştür. Tarih öncesinde saf ırkın kalmadığı dünyamızda, tarih içerisinde saf ırk aramak ve bulmak olanak dışıdır. Kişilerde toplumsal niteliklerinin şekillenmesinde soyun hiç bir etkisi yoktur. Sosyal özellikler, organik mirasla değil, eğitimle geçer. Çocuk doğarken toplumsal değildir. Hiçbir toplumsal kurumla ilgisi yoktur. Değer duyguları ile kavramları çocuklar eğitim sürecinde kazanırlar. O nedenle her toplum kendine özgü bir ırk değil, ayrı bir kültür topluluğudur.
#13
SORU:
Irçılık karşıtı bir milliyetçilik anlayışı geliştiren Gökalp, Türkçülük ülküsünü nasıl sıralar?
CEVAP:
Irçılık karşıtı bir milliyetçilik anlayışı geliştiren Gökalp, Türkçülük ülküsünü yakından uzağa, gerçekten ideale doğru; Türkiyecilik, Oğuzculuk ve Turancılık şeklinde sıralar.
#14
SORU:
Ziya Gökalp’in Türk sosyolojisine kazandırdığı önemli görüşlerden biri olan kültür- uygarlık ayrımı nedir?
CEVAP:
Ziya Gökalp kültür-uygarlık ayrımı Batılı sosyologların gelişmiş- gelişmemiş, az gelişmiş, Doğu-Batı toplum ayrımlarına karşılık ürettiği bir açıklama biçimidir. Kültür Doğu’da, uygarlık Batı’dadır. Biz de kültürümüzü koruyarak Batıdan uygarlık alarak yeni bir sentezle Batı tipi bir toplum oluşturacağız ve geri kalmışlıktan kurtulacağız. Kültür ulusal, uygarlık uluslararasıdır. Kültür; çevreye, yerele; uygarlık merkeze aittir. Hisler, değerler, ülküler, gelenekler, töreler, güzel sanatlar, ahlak, sözlü ve yazılı edebiyat, dil, din, hukuk, iktisat ulusun kültürünü oluşturur. Kültürel değerler orijinalliği, sadeliği, doğallığı, derinliği ifade eder ve toplum şuuru altında gelişir. Kültür sübjektiftir. Akıl, bilim, bilgi, yöntem ve teknoloji ise uygarlığın bileşenleridir. Uygarlığa ait değerler, bilinçli olarak doğar, gelişir. Uygarlık objektiftir. Uygarlık aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan birçok ulusun toplumsal yaşayışının ortak toplamıdır. Öznel nitelik taşıyan unsurlar kültüre, nesnel nitelik taşıyan unsurlar uygarlığa aittir. Sanayileşmiş Batılı toplumlar uygarlık, sanayileşememiş Batı dışı toplumlar kültürel açıdan zengindir. Bir ulusun uygarlık düzeyi arttıkça, kültür düzeyi zayıflamakta, bozulmaktadır.
#15
SORU:
Ziya Gökalp’in halkçılık anlayışı nasıldır?
CEVAP:
Gökalp sosyolojisinde halkçılık milliyetçiliğin ikiz kardeşi olarak yerini alır. Ziya Gökalp, milliyetçi ve halkçı görüşleri beraber değerlendirmiştir. Halkçılık, halka dayanmaktır. Halk, saflığını koruyan kesimdir. Bilim; ırklar, cinsler, uluslar, kastlar ve sınıflar arasında eşitsizliklerin yapay olduğunu göstermiştir. Bunun için tüm eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerekir. Bunu gerçekleştirecek olan da halkçılık ilkesidir. Halkçılık; ırklar, uluslar, cinsler arasında eşitliği sağlamayı kendisine ilke edinmiştir. Ülkemizde kültür yalnız halkta vardır. O nedenle aydınlar iki amaç doğrultusunda halka doğru gitmek zorundadırlar: Halktan kültür almak ve halka uygarlık götürmek aydının temel görevidir.
#16
SORU:
Ziya Gökalp’e göre, her toplumun kaç uygarlığı vardır?
CEVAP:
Ziya Gökalp’e göre, her toplumun iki uygarlığı vardır: Resmi uygarlık ve halk uygarlığı. Milletin ruhunu halk, bedenini hükümet oluşturur. Hükümet; kabine, meclis, ordu, idare ve vilayet meclislerinden, mektepler gibi işlerin sıkı kurallara bağlandığı teşkilatlardan, divanlardan ibarettir. Halk ise aile, köy, aşiret, cemiyet, sanat kurumları, dinsel ve dilsel cemaatler, siyasi partiler gibi bir takım ocaklardan oluşur.
#17
SORU:
Ziya Gökalp’in dil ve edebiyat üzerine görüşleri nelerdir?
CEVAP:
1911’den itibaren dil sorununu ciddiye alan Ziya Gökalp, ulusalcı bir dil ve edebiyat anlayışına sahiptir. Ona göre, dil ulusun temelidir. Sanat, kültür, düşünce, hukuk, din gibi toplumsal bileşenler dil aracılığı ile ifade edilir. Ulusallaşma ancak Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmakla gerçekleşebilir. Yeni Türk dili mutlaka sadeleştirilmelidir ki tüm yurttaşların anlayabileceği bir dil haline gelsin. Halkçılık ile dil arasında zorunlu bir etkileşim vardır. Ziya Gökalp’e göre dil ve din ulusallığın en büyük ve en önemli bileşenleridir. Dil toplulukları aynı zamanda devlet ve yurt kavramlarını da kapsar. Dil, toplumsal yaşamın tabanı, maneviyatın dokusu, kültür ve uygarlığın temelidir. Dilsel bağımsızlık siyasal bağımsızlığın başlangıcıdır.
#18
SORU:
Ziya Gökalp’in din sosyolojisi üzerine görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Ziya Gökalp düşünsel yaşamının tüm dönemlerinde, toplumsal bir kurum olarak dine büyük bir önem vermiş ve hiçbir zaman dini geri plana atmamış; dinin toplum üzerindeki etkilerini anlamaya ve açıklamaya çalışmıştır. O, dinin bir inanç işi olduğunu belirtmekle birlikte, sosyolojik özellikleri ve toplumsal yararları konusunda da araştırılmasının önemini ortaya koyarak dinin bilimsel açıdan araştırılmasının önünü açmıştır. Din, eğitim açısından da yararlı kurumlardan biridir. Dini ayinler, yapıp etmeler bireyin toplumsallaşmasına yardım eder; onu bireycilikten, bencillikten uzaklaştırır, birlik ve beraberliği sağlar. Ekonomi, siyaset, sanat, ahlak gibi temel toplumsal kurumlardan biri olan din; ahlak, sanat, dil gibi toplumun tinsel ihtiyaçlarını karşılar. Bireyin ve kişiliğin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan din aynı zamanda toplumların kaynaşmasında da etkili bir kurumdur. Din, toplumda bir yandan birleştirici ve kaynaştırıcı diğer yandan sosyal dönüşümü ve değişimi engelleyici özelliklere de sahiptir. Dinin bu olumsuz yanını gidermenin yolu onu reforma tabi tutmak ve millîleştirmektir. Bu amaçla, dinsel ibadetlerin dilini Türkçeleştirmek, dinsel mekânları yeniden düzenlemek gerekir.
#19
SORU:
Ziya Gökalp’in eğitim sosyolojisi üzerine görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Gökalp, bireyin kültüre uyumunun eğitim, teknolojiye uyumunun ise öğretimle olduğunu belirtir. Bu bağlamda kültür milli, teknoloji uluslararasıdır. Türkiye’nin bir yanda kozmopolit, diğer yanda mektep ve medreseye dayalı eğitim sistemi, bireylerin ahlak ve özlerini bozmaktadır. Türkiye’de üç tip okul bulunmaktadır: Batı tipi okullar, medreseler ve yabancı okullar. Oysa tek bir eğitim sistemi olmalıdır. Bir toplumun vicdanında yaşayan değer yargılarının toplamı, o toplumun kültürünü oluşturur. Eğitim ise mevcut kültürün o toplum üyelerinin davranışlarına kadar nüfuz ettirilmesidir. Ziya Gökalp’e göre eğitim, bir toplumda yetişmiş neslin henüz yetişmekte olan nesile fikirlerini ve hislerini vermesidir. Ziya Gökalp, eğitimle ilgili görüşlerini daha çok Batı’ya karşı olduğu 1910’lu yıllarda kaleme aldığı için, Batı’ya yönelik sert eleştirileri içermektedir. Kültür ve uygarlık ayrımına dayalı görüşlerin etkisiyle, ulusal eğitim anlayışına önem veren Gökalp, uluslararası eğitimi teknik içerikli, kültürel içerikli eğitimi de ulusal çerçevede ele almaktadır. Gökalp’in temel amacı, ulusal bir içeriğe sahip eğitim politikaları üretmektir.
#20
SORU:
Ziya Gökalp’in ekonomi sosyolojisi üzerine görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Ziya Gökalp milliyetçi, korumacı, devletçi ve dayanışmacı bir ekonomi anlayışını 1910’lardan itibaren oluşturmaya başlamıştır. Ulusal bir burjuva sınıfı oluşturmak milliyetçiliğin temel söylemlerinden biridir. Ziya Gökalp de “millî burjuva’’ziyi yaratacak olanakların oluşması için çalışır. Gökalp’e göre hangi ulusta hükümet ekonomik sınıflara dayanırsa orada güçlü olur. Tüccar ve iş adamı da salt kendi yararı için hükümetin güçlü olmasını ister.
#21
SORU:
Ziya Gökalp’in kadın hakları ile ilgili görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Cevap: Ziya Gökalp, ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın haklarına büyük önem verir ve bu anlayışını yerleştirmek için de eski Türklerdeki kadınların sahip oldukları haklara dikkat çeker. Günümüzün ileri toplumlarında bulunan özelliklerinin eski Türklerde de bulunduğunu belirtir. Ve özellikle kadın hakları konusunda örnekler verir. Buna göre, eski Türklerde sihir gücü kadınlara aittir. Şamanizm kadınlardaki kutsal güce dayanır. Şamanlar başarılı olmanın yolunu kadın kılığına girmekte görürler. Bu nedenle eski Türklerde ana soyu çok önemli, kadınların hukuku erkeklerden daha yüksektir. Kadınlar birer usta binici, iyi silah kullanıcıdırlar. Yiğitlik konusunda erkeklerle yarışırlar. Kadın aynı zamanda hükümdar, kale koruyucusu, vali ve elçi olabilmektedir. Ana soyu, baba soyu ile eşittir. Bu nedenle kadın da erkekle eşittir. Yapılan bütün işlerde, devlette hatunun, evde eşin görüşü alınır.
#22
SORU:
Prens Sabahattin kimdir?
CEVAP:
Prens Sabahattin 1879’da İstanbul’da doğdu. Özel bir eğitim aldı. Osmanlı aydınlarının çoğunluğunu etkileyen materyalizm, sosyal Darwinizm ve pozitivizmden o da etkilendi. Düşüncelerinin şekillenmesinde babasının etkisi önemlidir. 1899 yılında babasının dayısı karşısında yürüttüğü mücadele sonucu Fransa’ya gitmek zorunda kaldı. Yurt dışında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en aktif liderlerinden biri haline geldi.
#23
SORU:
Prens Sabahattin’in en önemli eserinin adı nedir?
CEVAP:
Prens Sabahattin’in en önemli eserinin adı “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” dir.
#24
SORU:
Science Sociale Ekolü nedir?
CEVAP:
Bugünkü bilimler deney ve gözlem yönteminden doğmaktadır. Bu bilimlerden bir kısmı yalnız gözleme, bir kısmı da her ikisine birden dayanmaktadır. Science Socialeyı yaratan gözlem yöntemidir. Ancak bilimsel gözlem, sıradan gözlemlerle karıştırılmamalıdır. Belirli bir konuyla ilgili gözlemlerin bilimsel olabilmesi için, o konuyu meydana getiren olayları ortalama olarak değil, kökten kavrayacak bir çözümleme yöntemi edinmek gerekir. Bu tür bir yönteme sahip olmaktan doğacak buluşlar, aynı yönde yürüyerek çoğalmakla bir sınıflama, bir bileşim yaratır. Bu sınıflama ve bileşimlerle de bir bilimin temeli atılmış olur. Science Sociale ekolü, daha çok aile monografisi yapan F. Le Play’ın çalışmalarından hareketle oluşturulmuştur.
#25
SORU:
Prens Sabahattin toplumsal sorunların nasıl çözülebileceğini öne sürer?
CEVAP:
Prens Sabahattin toplumsal sorunların gözlem yöntemiyle çözülebileceğini öne sürmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi için de uygulamaya, topyekûn bir toplumsal değişmeye dayalı siyasal program önerisi getirir. Bu program aynı zamanda Anglo-Sakson toplumlarını örnek alan siyasal bir seçimi içermektedir.
#26
SORU:
Prens Sabahattin’e göre Türkiye’nin temel sorunları nelerdir, nasıl çözülebilir?
CEVAP:
Prens Sabahattin’e göre Türkiye’nin eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Türkiye’nin yönetim sorununun çözümü, ülkenin idari yapısının merkeziyetçi yapıdan ademimerkeziyetçi yapıya doğru değiştirilmesiyle çözülebilir. Türkiye’nin yönetim yapısı ile birlikte eğitim anlayışının da değişmesi gerekmektedir. Yurttaşlarımız Anglo-Sakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı bir eğitim anlayışı doğrultusunda yetiştirildiğinde, giderilemeyecek sorun yoktur. Bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya doğru gerçekleştirilecek uygulamalar, toplumsal yapıyı da değiştirecek ve Türkiye’nin kurtuluşu gerçekleşecektir.
#27
SORU:
Ademimerkeziyetçi yönetim ne demektir?
CEVAP:
Bireyci toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın kendi kendini idare etmesi sonucuna ulaşan idare tarzına, ademimerkeziyetçi yönetim denilmektedir. Ademimerkeziyetçi bir yönetimde merkez, ülkenin her tarafına birden aynı emri vermez. Bütün işler, türüne, genişlik ve karmaşıklığına göre ayrılır. Bu işlerin yönetimi, yetkili kurullar tarafından, yerinde ve zamanında ayrı ayrı yüklenilerek yürütülür. Vilayet meclisleri, mahalli ihtiyaçlar doğrultusunda yol, köprü, okul, hastane gibi hizmet yatırımlarını bürokratik engellere takılmadan gerçekleştirirler.
#28
SORU:
Prens Sabahattin’in ademimerkeziyetçi yönetim anlayışına dair görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Prens Sabahattin toplumsal sorunların çözümünü “yapı” değişimine bağlar ve bu değişimin iki kaynağından birinin ademimerkeziyetçi yönetim biçimi olduğunu belirtir. Toplumsal faydanın en iyi şekilde sağlanması için Türkiye’nin merkez dışı bir yönetime kavuşması zorunludur. Zira böyle bir idare, servet ve saadet kaynağı olan bireysel girişkenliğin gelişmesine uygundur. Ademimerkeziyetçilik anlayışı ile siyasi değil idari yerinden yönetimi savunduğunu sürekli olarak belirtme gereği duyan Prens Sabahattin, idari yönetim anlayışı ile yerel seçimlerle iş başına gelecek olan valilere daha fazla yetki verilmesini, il kurullarının oluşturulmasını, halkın vergilerinin nerelere harcandığını denetleyebilmesini talep ettiğini belirtir. Ademimerkeziyetçi anlayışın siyasi alanı kapsamadığını belirten Prens Sabahattin bu görüşü ile çelişecek şekilde idari yerinden yönetimin işleyebilmesi adına, bu yönetimlere ayrı bir hukuk, ayrı bir ekonomik özerklik, hatta yerel kolluk güçleri talep etmektedir.
#29
SORU:
Prens Sabahattin’in eğitime dair görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Prens Sabahattin’in görüşleri çerçevesinde istenilen toplumsal değişmenin merkezinde eğitim bulunmaktadır. Onun toplumsal kurtuluş reçetesi, sosyal yapıyı bir bütün olarak, alt yapı özellikleriyle değiştirip, bu değişen yapıya uygun üst yapı kurumlarını yeniden biçimlendirmektir. Bunun yolu da eğitimden geçmektedir. Prens Sabahattin’e göre, bireyci-girişimci toplumsal yapıya geçmek için değiştirilmesi gereken alanlardan biri de eğitimdir. Felaketlerimizin kaynağı cahilliğimizdir. Eğitim alanında reformlar yapıp halkımızı aydınlatırsak, gelecek kuşaklar aydın insanlar olarak yetiştirilmiş olacaktır.
#30
SORU:
Prens Sabahattin için aile kavramı neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Prens Sabahattin için aile; bireyci burjuva toplumunun temel taşıdır. Bütüncü yapıdan bireyci yapıya geçişi sağlayacak temel değişim birimi ailedir. O nedenle aile kurma gücünde olan kız ve erkekleri yetiştirecek okullar açmak, Anglo-Sakson eğitimi ile yetişmiş ailelerden, çiftlik gibi kuruluşlardan yararlanmak ve bu aşamalardan geçen öğrencileri tarımsal alanlarda girişimci faaliyetlere teşvik etmek sistemin başarısı açısından birinci koşuldur.
#31
SORU:
Prens Sabahattin eğitimde cinsiyet eşitliği ile ilgili nasıl bir yaklaşım içerisindedir?
CEVAP:
Köylü ve kentli aileler çocuklarını bağımsız bir hayata hazırlamalı, onlara çalışma ve girişkenliklerine dayalı yaşama ve yükselme gücü vermelidirler. Kız ve erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar eğitimden yararlandırılmak, girişimci ruha sahip kız ve erkek çocuklar yetiştirecek, çocuklarına girişimci zihniyeti aşılayacak gençlerin aile kurmaları sağlanmalıdır. Bu görüşler hayata geçirildiği takdirde ekmeğini taştan çıkaracak bireyler yetişmiş olacaktır.
#32
SORU:
Prens Sabahattin hangi ekonomi anlayışının öncü savunucularından biridir?
CEVAP:
Prens Sabahattin, sınıflı toplumsal yapı, özel yatırımların ve burjuva sınıfının teşviki, ademimerkeziyetçi bir ekonomi anlayışı yanında özel mülkiyete dayalı çiftliklere ve malikânelere dayalı büyük tarım işletmelerini esas alan liberal bir ekonomi anlayışının öncü savunucularından biridir.
#33
SORU:
Prens Sabahattin’in kadın işgücü anlayışına dair görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Ülkenin kalkınması için kızların da bireyci eğitimden geçirilerek üretim hayatına katılmalarını kalkınma açısından zorunlu görmektedir.
#34
SORU:
Prens Sabahattin Osmanlı Hristiyanlarının zenginleşirken Müslümanlarının fakir kalmasını neye bağlamaktadır?
CEVAP:
Osmanlı Hristiyanlarının kendilerine verilen ayrıcalıkları, ademimerkezi yönetim olanaklarını verimli bir şekilde kullanarak tarım, ticaret ve sanayi alanlarında üretime çevirerek zengin olduklarını; ademimerkezi yönetim olanaklarından yoksun olan Müslümanlar ise girişimci ruhu geliştiremediklerinden, ilkel düzeyde sürdürdükleri tarım ve devlet memurluğu ile geçinmeye çalıştıklarını, bu yüzden de servet sahibi olamadıklarını belirtmektedir. Müslümanların da Hristiyanlar gibi tarım, ticaret ve sanayi alanlarında geçimlerini sağlamaları ve zenginleşmeleri için ademimerkeziyetçi yönetim anlayışının bireyci-girişken yurttaşlar yetiştiren bir eğitim sisteminden geçirilmiş yeni bir sınıfın oluşturulmasına bağlayan Prens Sabahattin, Müslümanlara özellikle büyük çiftlikler kurmalarını önermektedir: Yeni kuşağın ziraatçi-patron aileler kurmaya aday gençleri, geniş topraklara yerleşerek, yeni çiftliklerde özel girişimciliğe doğru ilk sağlam adımları atmalıdırlar. Bunu başaran aileler, karşılarında geniş ve verimli bir çalışma ortamı bulacaklardır. Bu girişimci aileler sayesinde ülke bayındırlaşacaktır.
#35
SORU:
Prens Sabahattin’in din sosyolojisi üzerine görüşleri nelerdir?
CEVAP:
Dinsel alanı da bireyci ve bütüncü yapıya göre değerlendiren Prens Sabahattin, dinin de topluma olumlu veya olumsuz yansımalarının toplumsal özelliklere bağlı olduğunu iddia eder. Prens Sabahattin’e göre dinin toplumsal yapı ile bağıntısını görmek için aynı dinin farklı toplumlardaki uygulamalarına bakmak gerekir. Bütüncü yapılarda kötüye kullanıldığı için bir baskı aracı olma derecesine düşen ve zamanla aynı oranda güçlü tepkiler doğuran dinler, bireyci yapılarda kişisel bağımsızlığa saygı gösterdiği ve bu yapıyla birlikte geliştiği için büyük bir sosyal ihtiyacı karşılamakta, kamuoyunun saygısını kazanmaktadır.
#36
SORU:
Ziya Gökalp ne zaman ve nerede doğmuş ve ölmüştür?
CEVAP: Ziya Gökalp 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğdu ve 25 Ekim 1924’te İstanbul’da öldü.
Ziya Gökalp 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğdu ve 25 Ekim 1924’te İstanbul’da öldü.
#37
SORU:
Ziya Gökalp'in eğitim durumu nedir?
CEVAP: İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır’da tamamladı. Yüksek öğrenim için İstanbul’daki Baytar Mektebi’ne 1896 yılında kayıt yaptırdı. Ancak bu okuldan mezun olmadan ayrılmak zorunda kaldı.
İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır’da tamamladı. Yüksek öğrenim için İstanbul’daki Baytar Mektebi’ne 1896 yılında kayıt yaptırdı. Ancak bu okuldan mezun olmadan ayrılmak zorunda kaldı.
#38
SORU:
Ziya Gökalp'in kendini sosyoloji alanında geliştirme süreci nedir?
CEVAP: Ziya Gökalp, 1900-1909 yılları arasında Diyarbakır’da yaşadı ve kendisini sosyal bilimler alanında yetiştirdi. 1909’da Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Partisi Kongresi’ne Doğu illerini temsilen katıldı. Selanik’te başladığı parti ve sosyoloji çalışmalarını 1912’den itibaren İstanbul’da sürdürdü. Bu sırada milletvekili oldu. 1914 yılında Sosyoloji Kürsüsü’nü kurarak üniversitede “İçtimaiyat” dersleri vermeye başladı.
Ziya Gökalp, 1900-1909 yılları arasında Diyarbakır’da yaşadı ve kendisini sosyal bilimler alanında yetiştirdi. 1909’da Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Partisi Kongresi’ne Doğu illerini temsilen katıldı. Selanik’te başladığı parti ve sosyoloji çalışmalarını 1912’den itibaren İstanbul’da sürdürdü. Bu sırada milletvekili oldu. 1914 yılında Sosyoloji Kürsüsü’nü kurarak üniversitede “İçtimaiyat” dersleri vermeye başladı.
#39
SORU:
Ziya Gökalp'in sosyolojik görüşlerinin alt yapısını kimlerden almıştır?
CEVAP: Ziya Gökalp ilk düşünsel etkileri ve sosyolojik görüşlerinin alt yapısını babası Tevfik Bey, amcası Hasip Bey, fen bilgisi hocası Yorgi Bey ve daha sonra tanıştığı Naim Bey’den almıştır.
Ziya Gökalp ilk düşünsel etkileri ve sosyolojik görüşlerinin alt yapısını babası Tevfik Bey, amcası Hasip Bey, fen bilgisi hocası Yorgi Bey ve daha sonra tanıştığı Naim Bey’den almıştır.
#40
SORU:
Babası Tevfik Bey, amcası Hasip Bey, Yorgi Bey ve Naim Bey, Ziya Gökalp'in düşünce dünyasını nasıl etkilemiştir?
CEVAP: Babası Tevfik Bey, Batı tarzı bir eğitim almasını sağlayarak onun Batılı liberal görüşlerle vatanseverlik ve dini inançları uzlaştırmasında; amcası Hasip Bey, Arapça ve Farsça öğrenerek İslam felsefesi, İslam hukuku ve Doğu düşüncesiyle tanışmasında; Dr. Yorgi Bey, bir toplumda reform yapmadan, rejim değişikliğine gitmeden yapılanların kalıcı olması için o toplumun en iyi şekilde incelenmesi ve tanınması için bilgi sahibi olmanın gerekliliği konusunda; Naim Bey de hangi ilkelerin, görüşlerin bir milleti uygarlığa götürebileceğinin araştırılarak millete telkin edilmesinin gerekliği, açık bir program dahilinde elde edilen kazanımların ve meşrutiyet değerlerinin halk desteği sağlanarak korunması gerektiği noktasında Gökalp’in görüşlerinin oluşmasında, onun sosyolojiye, milliyetçi Doğu ve Batı düşüncesini birlikte değerlendirme anlayışına yönelmesine yol açmışlardır
Babası Tevfik Bey, Batı tarzı bir eğitim almasını sağlayarak onun Batılı liberal görüşlerle vatanseverlik ve dini inançları uzlaştırmasında; amcası Hasip Bey, Arapça ve Farsça öğrenerek İslam felsefesi, İslam hukuku ve Doğu düşüncesiyle tanışmasında; Dr. Yorgi Bey, bir toplumda reform yapmadan, rejim değişikliğine gitmeden yapılanların kalıcı olması için o toplumun en iyi şekilde incelenmesi ve tanınması için bilgi sahibi olmanın gerekliliği konusunda; Naim Bey de hangi ilkelerin, görüşlerin bir milleti uygarlığa götürebileceğinin araştırılarak millete telkin edilmesinin gerekliği, açık bir program dahilinde elde edilen kazanımların ve meşrutiyet değerlerinin halk desteği sağlanarak korunması gerektiği noktasında Gökalp’in görüşlerinin oluşmasında, onun sosyolojiye, milliyetçi Doğu ve Batı düşüncesini birlikte değerlendirme anlayışına yönelmesine yol açmışlardır
#41
SORU:
Ziya Gökalp hangi sosyologum etkisinde kalmıştır?
CEVAP: Ziya Gökalp Diyarbakır ve Selanik’te bulunduğu yıllarda pek çok Avrupalı sosyolog, felsefeci ve düşünürü okumasına karşın, Fransız sosyologu Emile Durkheim’in görüşlerinin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini Türkiye’ye aktararak temsilciliğini yapmıştır.
Ziya Gökalp Diyarbakır ve Selanik’te bulunduğu yıllarda pek çok Avrupalı sosyolog, felsefeci ve düşünürü okumasına karşın, Fransız sosyologu Emile Durkheim’in görüşlerinin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini Türkiye’ye aktararak temsilciliğini yapmıştır.
#42
SORU:
Ziya Gökalp Türkiye'ye hangi ekole dayalı sosyoloji anlayışını aktarır?
CEVAP: Ziya Gökalp de Türkiye’ye Sosyolojizm ekolüne dayalı bir sosyoloji anlayışı, yani E. Durkheim’in sosyoloji görüşlerini aktarır; toplumu, devlet kurumlarını bu görüşleri rehber alarak şekillendirmeye çalışır. Sosyolojizm ekolü doğrultusunda bir bilim anlayışı oluşturur ve bu anlayışı başta sosyoloji olmak üzere diğer bilim alanları ve devlet kurumlarında yaygınlaştırır.
Ziya Gökalp de Türkiye’ye Sosyolojizm ekolüne dayalı bir sosyoloji anlayışı, yani E. Durkheim’in sosyoloji görüşlerini aktarır; toplumu, devlet kurumlarını bu görüşleri rehber alarak şekillendirmeye çalışır. Sosyolojizm ekolü doğrultusunda bir bilim anlayışı oluşturur ve bu anlayışı başta sosyoloji olmak üzere diğer bilim alanları ve devlet kurumlarında yaygınlaştırır.
#43
SORU:
Sosyolojizm ekolü nasıl açıklanabilir?
CEVAP: Pozitivist ve determinist bir anlayış üzerine kurgulanmış olan Sosyolojizm ekolünde toplumun birey üzerinde mutlak bir egemenliği vardır. Toplumun yaptığı her şey doğrudur. Toplumu mutlaklaştıran, ona yarı tanrısal bir kutsallık yükleyen Sosyolojizm ekolü; sosyal dayanışma, toplumsal bilinç ve iş bölümü gibi kavramlarla bireyi toplum karşısında etkisiz bir konuma taşımaktadır.
Pozitivist ve determinist bir anlayış üzerine kurgulanmış olan Sosyolojizm ekolünde toplumun birey üzerinde mutlak bir egemenliği vardır. Toplumun yaptığı her şey doğrudur. Toplumu mutlaklaştıran, ona yarı tanrısal bir kutsallık yükleyen Sosyolojizm ekolü; sosyal dayanışma, toplumsal bilinç ve iş bölümü gibi kavramlarla bireyi toplum karşısında etkisiz bir konuma taşımaktadır.
#44
SORU:
Ziya Gökalp'in sosyolog olarak özellikleri nedir?
CEVAP: Ziya Gökalp; toplumcu, dayanışmacı, ilerlemeci, milliyetçi, Batıcı ve laik bir sosyologtur. Bu özellikleri ile Batı tipi bir toplum modeli oluşturmaya çalışır.
Ziya Gökalp; toplumcu, dayanışmacı, ilerlemeci, milliyetçi, Batıcı ve laik bir sosyologtur. Bu özellikleri ile Batı tipi bir toplum modeli oluşturmaya çalışır.
#45
SORU:
Ziya Gökalp'e göre toplum hangi aşamalardan geçmiştir?
CEVAP: Ziya Gökalp’e göre toplumlar aşiret, kavim, ümmet aşamalarından geçtikten sonra millet aşamasına gelmişlerdir. Ziya Gökalp’e göre bir toplumsal aşamadan bir üst toplumsal aşamaya birdenbire geçilemez. Toplumlar bir aşamadan bir başka aşamaya geçerken bazı ara aşamalarda yaşarlar. Ziya Gökalp bir başka sınıflamasında insanlığın vahşilik ve göçebelik aşamalarından uygarlık aşamasına geçtiğini bildirir.
Ziya Gökalp’e göre toplumlar aşiret, kavim, ümmet aşamalarından geçtikten sonra millet aşamasına gelmişlerdir. Ziya Gökalp’e göre bir toplumsal aşamadan bir üst toplumsal aşamaya birdenbire geçilemez. Toplumlar bir aşamadan bir başka aşamaya geçerken bazı ara aşamalarda yaşarlar. Ziya Gökalp bir başka sınıflamasında insanlığın vahşilik ve göçebelik aşamalarından uygarlık aşamasına geçtiğini bildirir.
#46
SORU:
Evrensel sosyolojinin amacı nedir?
CEVAP: Evrensel sosyoloji, pozitivist anlayış doğrultusunda, toplumların yapısını, işleyişini ortaya çıkaracak, toplumların ilerlemesinde etkili olan genel geçer yasalara ulaşmayı amaçlar.
Evrensel sosyoloji, pozitivist anlayış doğrultusunda, toplumların yapısını, işleyişini ortaya çıkaracak, toplumların ilerlemesinde etkili olan genel geçer yasalara ulaşmayı amaçlar.
#47
SORU:
Milli (Ulusal) sosyolojinin amacı nedir?
CEVAP: Ulusal sosyolojinin amacı ise evrensel sosyoloji doğrultusunda, bu sefer, ulusların ortak özelliklerini, aynı uygarlık grubuna dahil olan kurumlar arasındaki gizli ve açık farklılıkları, aynı kökenden gelen ulusların ortak geleneğe ne oranda uydukları, bir ulus içerisinde yer alan grupların uygarlık ve kültür düzeyleri, Türk toplumunun kimliği ve temel özellikleri üzerinde durur. Türk toplumunun ulaşmak istediği hedefler doğrultusunda, yeni kimlik ve toplumsal ilerleme doğrultusunda çalışır.
Ulusal sosyolojinin amacı ise evrensel sosyoloji doğrultusunda, bu sefer, ulusların ortak özelliklerini, aynı uygarlık grubuna dahil olan kurumlar arasındaki gizli ve açık farklılıkları, aynı kökenden gelen ulusların ortak geleneğe ne oranda uydukları, bir ulus içerisinde yer alan grupların uygarlık ve kültür düzeyleri, Türk toplumunun kimliği ve temel özellikleri üzerinde durur. Türk toplumunun ulaşmak istediği hedefler doğrultusunda, yeni kimlik ve toplumsal ilerleme doğrultusunda çalışır.
#48
SORU:
Ziya Gökalp'e göre 'millet' ne anlama gelmektedir?
CEVAP: Gökalp’e göre millet; soyla, budunla, coğrafya ile, siyasetle ilgili bir topluluk değildir. Millet; dil, din, ahlak ve estetik bakımdan ortak olan, yani ortak duygular taşıyan, aynı eğitimi almış bireylerden oluşan kültürel bir topluluktur. İnsanın kendisini bağlı saymadığı herhangi bir toplum onun ulusu olamaz. Önemli olan bir insanın hangi kanı taşıdığı, hangi ırka mensup olduğu değil, hangi kültüre bağlı olduğudur. Bir insan hangi eğitim sürecinden geçmişse, kendisini hangi ulusa bağlı hissediyorsa ve hangi ulusun ülküsünü taşıyorsa o millete mensuptur.
Gökalp’e göre millet; soyla, budunla, coğrafya ile, siyasetle ilgili bir topluluk değildir. Millet; dil, din, ahlak ve estetik bakımdan ortak olan, yani ortak duygular taşıyan, aynı eğitimi almış bireylerden oluşan kültürel bir topluluktur. İnsanın kendisini bağlı saymadığı herhangi bir toplum onun ulusu olamaz. Önemli olan bir insanın hangi kanı taşıdığı, hangi ırka mensup olduğu değil, hangi kültüre bağlı olduğudur. Bir insan hangi eğitim sürecinden geçmişse, kendisini hangi ulusa bağlı hissediyorsa ve hangi ulusun ülküsünü taşıyorsa o millete mensuptur.
#49
SORU:
Ziya Gökalp kültür ve uygarlık ayrımını nasıl yapmaktadır?
CEVAP: Kültür ulusal, uygarlık uluslararasıdır. Kültür; çevreye, yerele; uygarlık merkeze aittir. Hisler, değerler, ülküler, gelenekler, töreler, güzel sanatlar, ahlak, sözlü ve yazılı edebiyat, dil, din, hukuk, iktisat ulusun kültürünü oluşturur. Kültürel değerler orijinalliği, sadeliği, doğallığı, derinliği ifade eder ve toplum şuuru altında gelişir. Kültür subjektiftir. Akıl, bilim, bilgi, yöntem ve teknoloji ise uygarlığın bileşenleridir. Uygarlığa ait değerler, bilinçli olarak doğar, gelişir. Uygarlık objektiftir. Uygarlık aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan birçok ulusun toplumsal yaşayışının ortak toplamıdır. Öznel nitelik taşıyan unsurlar kültüre, nesnel nitelik taşıyan unsurlar uygarlığa aittir. Sanayileşmiş Batılı toplumlar uygarlık, sanayileşememiş Batı dışı toplumlar kültürel açıdan zengindir. Bir ulusun uygarlık düzeyi arttıkça, kültür düzeyi zayıflamakta, bozulmaktadır.
Kültür ulusal, uygarlık uluslararasıdır. Kültür; çevreye, yerele; uygarlık merkeze aittir. Hisler, değerler, ülküler, gelenekler, töreler, güzel sanatlar, ahlak, sözlü ve yazılı edebiyat, dil, din, hukuk, iktisat ulusun kültürünü oluşturur. Kültürel değerler orijinalliği, sadeliği, doğallığı, derinliği ifade eder ve toplum şuuru altında gelişir. Kültür subjektiftir. Akıl, bilim, bilgi, yöntem ve teknoloji ise uygarlığın bileşenleridir. Uygarlığa ait değerler, bilinçli olarak doğar, gelişir. Uygarlık objektiftir. Uygarlık aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan birçok ulusun toplumsal yaşayışının ortak toplamıdır. Öznel nitelik taşıyan unsurlar kültüre, nesnel nitelik taşıyan unsurlar uygarlığa aittir. Sanayileşmiş Batılı toplumlar uygarlık, sanayileşememiş Batı dışı toplumlar kültürel açıdan zengindir. Bir ulusun uygarlık düzeyi arttıkça, kültür düzeyi zayıflamakta, bozulmaktadır.
#50
SORU:
Halkçılık ilkesinin tanımı nedir?
CEVAP: Halkçılık; ırklar, uluslar, cinsler arasında eşitliği sağlamayı kendisine ilke edinmiştir. İnsanlar dünyaya eşit haklarla gelir. Hiçbir çocuk esir veya serf olarak doğmaz. Bunları daha sonra yapay şekilde edinmiş olur. Daha eşitlikçi, insancıl ve demokratik bir dünya kurulmalıdır. Aydınlar ile halk arasındaki yabancılaşma da yine halkçılık anlayışı ile ortadan kaldırılmalıdır. Halk ve aydın daha iyi bir gelecek adına, aynı hedefler etrafında birleşmelidir. Yine uluslararası arenadaki farklılıklar giderilmeli, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya kurulmalıdır
Halkçılık; ırklar, uluslar, cinsler arasında eşitliği sağlamayı kendisine ilke edinmiştir. İnsanlar dünyaya eşit haklarla gelir. Hiçbir çocuk esir veya serf olarak doğmaz. Bunları daha sonra yapay şekilde edinmiş olur. Daha eşitlikçi, insancıl ve demokratik bir dünya kurulmalıdır. Aydınlar ile halk arasındaki yabancılaşma da yine halkçılık anlayışı ile ortadan kaldırılmalıdır. Halk ve aydın daha iyi bir gelecek adına, aynı hedefler etrafında birleşmelidir. Yine uluslararası arenadaki farklılıklar giderilmeli, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya kurulmalıdır
#51
SORU:
Ziya Gökalp'e göre ulusalcı dil ne anlama gelmektedir?
CEVAP: 1911’den itibaren dil sorununu ciddiye alan Ziya Gökalp, ulusalcı bir dil ve edebiyat anlayışına sahiptir. Ona göre, dil ulusun temelidir. Sanat, kültür, düşünce, hukuk, din gibi toplumsal bileşenler dil aracılığı ile ifade edilir. Ulusallaşma ancak Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmakla gerçekleşebilir. Yeni Türk dili mutlaka sadeleştirilmelidir ki tüm yurttaşların anlayabileceği bir dil haline gelsin. Halkçılık ile dil arasında zorunlu bir etkileşim vardır. O nedenle dili yabancı dillerin işgalinden kurtarmak temel hedeflerden biri olmalıdır. Dilin sadeleştirilmesi ve ulusallaştırılması konusunda, Orta Asya Türk toplumlarını değil, İstanbul’da konuşulan Türk ağzını esas alan Gökalp, İstanbul ağzının milli dil sayılmasının Avrupa uygarlığı içinde bir Türk kültürü yaratmaya çalışan Türk ulusu açısından yararlı olacağını belirtir.
1911’den itibaren dil sorununu ciddiye alan Ziya Gökalp, ulusalcı bir dil ve edebiyat anlayışına sahiptir. Ona göre, dil ulusun temelidir. Sanat, kültür, düşünce, hukuk, din gibi toplumsal bileşenler dil aracılığı ile ifade edilir. Ulusallaşma ancak Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmakla gerçekleşebilir. Yeni Türk dili mutlaka sadeleştirilmelidir ki tüm yurttaşların anlayabileceği bir dil haline gelsin. Halkçılık ile dil arasında zorunlu bir etkileşim vardır. O nedenle dili yabancı dillerin işgalinden kurtarmak temel hedeflerden biri olmalıdır. Dilin sadeleştirilmesi ve ulusallaştırılması konusunda, Orta Asya Türk toplumlarını değil, İstanbul’da konuşulan Türk ağzını esas alan Gökalp, İstanbul ağzının milli dil sayılmasının Avrupa uygarlığı içinde bir Türk kültürü yaratmaya çalışan Türk ulusu açısından yararlı olacağını belirtir.
#52
SORU:
Ziya Gökalp'e göre ulusallığın en önemli bileşenleri nelerdir?
CEVAP: Ziya Gökalp’e göre dil ve din ulusallığın en büyük ve en önemli bileşenleridir. Dil toplulukları aynı zamanda devlet ve yurt kavramlarını da kapsar. Dil, toplumsal yaşamın tabanı, maneviyatın dokusu, kültür ve uygarlığın temelidir. Dilsel bağımsızlık siyasal bağımsızlığın başlangıcıdır. Dilini seven ve ulusal edebiyatını, ulusal dille oluşturmaya çalışan bir toplum kurtuluşa ulaşmış demektir. Bu nedenle Türkçe anlam bakımından çağdaşlaştırılmalı, terim açısından İslamlaştırılmalı, dilbilgisi, söz dizimi, yazım kuralları bakımından Türkçeleştirilmelidir
Ziya Gökalp’e göre dil ve din ulusallığın en büyük ve en önemli bileşenleridir. Dil toplulukları aynı zamanda devlet ve yurt kavramlarını da kapsar. Dil, toplumsal yaşamın tabanı, maneviyatın dokusu, kültür ve uygarlığın temelidir. Dilsel bağımsızlık siyasal bağımsızlığın başlangıcıdır. Dilini seven ve ulusal edebiyatını, ulusal dille oluşturmaya çalışan bir toplum kurtuluşa ulaşmış demektir. Bu nedenle Türkçe anlam bakımından çağdaşlaştırılmalı, terim açısından İslamlaştırılmalı, dilbilgisi, söz dizimi, yazım kuralları bakımından Türkçeleştirilmelidir
#53
SORU:
Ziya Gökalp'in din ve devlet işleri konusundaki düşünceleri nedir?
CEVAP: Bireyin ve kişiliğin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan din aynı zamanda toplumların kaynaşmasında da etkili bir kurumdur. Din, toplumda bir yandan birleştirici ve kaynaştırıcı diğer yandan sosyal dönüşümü ve değişimi engelleyici özelliklere de sahiptir. Dinin bu olumsuz yanını gidermenin yolu onu reforma tabi tutmak ve millîleştirmektir. Bu amaçla, dinsel ibadetlerin dilini Türkçeleştirmek, dinsel mekânları yeniden düzenlemek gerekir. Ona göre din ulusal dile aktarılmalıdır. Dinin ulusal hayat şeklini almadığı ve laikliğin yaşam biçimine dönüşmediği toplumlarda ümmet hayatı devam eder. Oysa din ve devlet işleri mutlaka birbirinden ayrılmalıdır.
Bireyin ve kişiliğin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan din aynı zamanda toplumların kaynaşmasında da etkili bir kurumdur. Din, toplumda bir yandan birleştirici ve kaynaştırıcı diğer yandan sosyal dönüşümü ve değişimi engelleyici özelliklere de sahiptir. Dinin bu olumsuz yanını gidermenin yolu onu reforma tabi tutmak ve millîleştirmektir. Bu amaçla, dinsel ibadetlerin dilini Türkçeleştirmek, dinsel mekânları yeniden düzenlemek gerekir. Ona göre din ulusal dile aktarılmalıdır. Dinin ulusal hayat şeklini almadığı ve laikliğin yaşam biçimine dönüşmediği toplumlarda ümmet hayatı devam eder. Oysa din ve devlet işleri mutlaka birbirinden ayrılmalıdır.
#54
SORU:
Ziya Gökalp'e göre bugünün eğitimi nasıldır?
CEVAP: Ziya Gökalp’e göre, ilkel toplumlardaki eğitim millî olmakla birlikte kısmi; bugünün eğitimi aşırı ölçüde uluslararasıdır. Okullarda millî kültür değil, uluslararası uygarlık verilmektedir. Türkiye’nin bir yanda kozmopolit, diğer yanda mektep ve medreseye dayalı eğitim sistemi, bireylerin ahlak ve özlerini bozmaktadır. Türkiye’de üç tip okul bulunmaktadır: Batı tipi okullar, medreseler ve yabancı okullar. Oysa tek bir eğitim sistemi olmalıdır. Uluslar arası uygarlık karşısında ulusal kültürün güçlendirilmesi gereklidir. Bunun için sosyolojinin yardımı ile millî kültür keşfedilmeli, millî eğitim dönemine geçilmelidir.
Ziya Gökalp’e göre, ilkel toplumlardaki eğitim millî olmakla birlikte kısmi; bugünün eğitimi aşırı ölçüde uluslararasıdır. Okullarda millî kültür değil, uluslararası uygarlık verilmektedir. Türkiye’nin bir yanda kozmopolit, diğer yanda mektep ve medreseye dayalı eğitim sistemi, bireylerin ahlak ve özlerini bozmaktadır. Türkiye’de üç tip okul bulunmaktadır: Batı tipi okullar, medreseler ve yabancı okullar. Oysa tek bir eğitim sistemi olmalıdır. Uluslar arası uygarlık karşısında ulusal kültürün güçlendirilmesi gereklidir. Bunun için sosyolojinin yardımı ile millî kültür keşfedilmeli, millî eğitim dönemine geçilmelidir.
#55
SORU:
Ziya Gökalp'e göre eğitim nasıl olmalıdır?
CEVAP: Ziya Gökalp’e göre eğitim, bir toplumda yetişmiş neslin henüz yetişmekte olan nesile fikirlerini ve hislerini vermesidir. Milliyetçi bir eği-tim anlayışını esas alan Gökalp, bireyin kültüre uyumunun eğitim, teknolojiye uyumunun ise öğretimle olduğunu belirtir. Bu bağlamda kültür millî, teknoloji uluslararasıdır.
Ziya Gökalp’e göre eğitim, bir toplumda yetişmiş neslin henüz yetişmekte olan nesile fikirlerini ve hislerini vermesidir. Milliyetçi bir eği-tim anlayışını esas alan Gökalp, bireyin kültüre uyumunun eğitim, teknolojiye uyumunun ise öğretimle olduğunu belirtir. Bu bağlamda kültür millî, teknoloji uluslararasıdır.
#56
SORU:
Ziya Gökalp'in ekonomi konusundaki düşünceleri nedir?
CEVAP: Ziya Gökalp milliyetçi, korumacı, devletçi ve dayanışmacı bir ekonomi anlayışını 1910’lardan itibaren oluşturmaya başlamıştır. II. Meşrutiyet döneminde devletçi bir ekonomi anlayışı benimsemiş ve Batılı anlamda “millî burjuva” oluşturulması için çaba harcamıştır. Bu bağlamda, ulusal burjuva yaratma adına devletçiliği ve millî ekonomi anlayışını kabul eden Gökalp, sosyalizme, sınıflı toplum yapısına, sınıfsal bilincin gelişmesine karşı çıkmıştır. Sınıfsal dayanışma yerine mesleki dayanışmayı ve mesleki temsil sistemini esas almıştır.
Ziya Gökalp milliyetçi, korumacı, devletçi ve dayanışmacı bir ekonomi anlayışını 1910’lardan itibaren oluşturmaya başlamıştır. II. Meşrutiyet döneminde devletçi bir ekonomi anlayışı benimsemiş ve Batılı anlamda “millî burjuva” oluşturulması için çaba harcamıştır. Bu bağlamda, ulusal burjuva yaratma adına devletçiliği ve millî ekonomi anlayışını kabul eden Gökalp, sosyalizme, sınıflı toplum yapısına, sınıfsal bilincin gelişmesine karşı çıkmıştır. Sınıfsal dayanışma yerine mesleki dayanışmayı ve mesleki temsil sistemini esas almıştır.
#57
SORU: Ziya Gökalp'in ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın hakları konusundaki düşüncesi nedir?
Ziya Gökalp'in ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın hakları konusundaki düşüncesi nedir?
CEVAP: Ziya Gökalp, ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın haklarına büyük önem verir ve bu anlayışını yerleştirmek için de eski Türklerdeki kadınların sahip oldukları haklara dikkat çeker. Günümüzün ileri toplumlarında bulunan özelliklerinin eski Türklerde de bulunduğunu belirtir. Ve özellikle kadın hakları konusunda örnekler verir. Buna göre, eski Türklerde sihir gücü kadınlara aittir. Şamanizm kadınlardaki kutsal güce dayanır. Şamanlar başarılı olmanın yolunu kadın kılığına girmekte görürler. Bu nedenle eski Türklerde ana soyu çok önemli, kadınların hukuku erkeklerden daha yüksektir. Kadınlar birer usta binici, iyi silah kullanıcıdırlar.
Ziya Gökalp, ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın haklarına büyük önem verir ve bu anlayışını yerleştirmek için de eski Türklerdeki kadınların sahip oldukları haklara dikkat çeker. Günümüzün ileri toplumlarında bulunan özelliklerinin eski Türklerde de bulunduğunu belirtir. Ve özellikle kadın hakları konusunda örnekler verir. Buna göre, eski Türklerde sihir gücü kadınlara aittir. Şamanizm kadınlardaki kutsal güce dayanır. Şamanlar başarılı olmanın yolunu kadın kılığına girmekte görürler. Bu nedenle eski Türklerde ana soyu çok önemli, kadınların hukuku erkeklerden daha yüksektir. Kadınlar birer usta binici, iyi silah kullanıcıdırlar.
#58
SORU:
Ziya Gökalp'in Türk sosyolojisine katkıları nelerdir?
CEVAP: Sosyolojinin bilim olarak ülkemize yerleşmesinde Ziya Gökalp’in yeri ve çabaları tartışılmayacak kadar önemli ve nettir. Sosyoloji Gökalp aracılığı ile üniversiteye girmiş, üniversitede bir araştırma enstitüsüne ve süreli yayına kavuşarak kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atmıştır. Yine Gökalp’in yetiştirdiği ve teşvik ettiği bilim insanları onun bilimsel eğilimleri doğrultusunda birçok sosyal bilim alanını üniversitede faal hale getirmişlerdir. Gökalp sosyoloji dışında, diğer sosyal bilim alanlarının kuruluşunu teşvik etmekle kalmamış, sosyolojide de önemli isimler yetiştirmiş, onlar aracılığı ile Sosyolojizm ekolünü çok uzun yıllar ülkede egemen kılmıştır. Bunların dışında, Gökalp’in düşünceleri başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyet tarihi boyunca pek çok üst düzey yönetici, aydın ve bürokrat olmak üzere geniş bir çevrede etkili olmuştur. Bu bağlamda, Ziya Gökalp bilim, düşün, siyasal ve sosyal alanlarda öne sürdüğü görüşleriyle Türk düşün ve siyasi tarihinin en önde gelen şahsiyeti olarak tarihdeki yerini almıştır.
Sosyolojinin bilim olarak ülkemize yerleşmesinde Ziya Gökalp’in yeri ve çabaları tartışılmayacak kadar önemli ve nettir. Sosyoloji Gökalp aracılığı ile üniversiteye girmiş, üniversitede bir araştırma enstitüsüne ve süreli yayına kavuşarak kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atmıştır. Yine Gökalp’in yetiştirdiği ve teşvik ettiği bilim insanları onun bilimsel eğilimleri doğrultusunda birçok sosyal bilim alanını üniversitede faal hale getirmişlerdir. Gökalp sosyoloji dışında, diğer sosyal bilim alanlarının kuruluşunu teşvik etmekle kalmamış, sosyolojide de önemli isimler yetiştirmiş, onlar aracılığı ile Sosyolojizm ekolünü çok uzun yıllar ülkede egemen kılmıştır. Bunların dışında, Gökalp’in düşünceleri başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyet tarihi boyunca pek çok üst düzey yönetici, aydın ve bürokrat olmak üzere geniş bir çevrede etkili olmuştur. Bu bağlamda, Ziya Gökalp bilim, düşün, siyasal ve sosyal alanlarda öne sürdüğü görüşleriyle Türk düşün ve siyasi tarihinin en önde gelen şahsiyeti olarak tarihdeki yerini almıştır.
#59
SORU:
Prens Sebahattin ne zaman ve nerede doğmuş ve ölmüştür?
CEVAP: Prens Sabahattin 1879’da İstanbul’da doğdu ve 1948 yılında Avrupa'da öldü.
Prens Sabahattin 1879’da İstanbul’da doğdu ve 1948 yılında Avrupa'da öldü.
#60
SORU:
Prens Sebahattin'in benimsediği Science Socialeyı hangi yöntem yaratmıştır?
CEVAP: Bugünkü bilimler deney ve gözlem yönteminden doğmaktadır. Bu bilimlerden bir kısmı yalnız gözleme, bir kısmı da her ikisine birden dayanmaktadır. Science Socialeyı yaratan gözlem yöntemidir. Ancak bilimsel gözlem, sıradan gözlemlerle karıştırılmamalıdır. Belirli bir konuyla ilgili gözlemlerin bilimsel olabilmesi için, o konuyu meydana getiren olayları ortalama olarak değil, kökten kavrayacak bir çözümleme yöntemi edinmek gerekir. Bu tür bir yönteme sahip olmaktan doğacak buluşlar, aynı yönde yürüyerek çoğalmakla bir sınıflama, bir bileşim yaratır. Bu sınıflama ve bileşimlerle de bir bilimin temeli atılmış olur. Science Sociale ekolü, daha çok aile monografisi yapan F. Le Play’ın çalışmalarından hareketle oluşturulmuştur.
Bugünkü bilimler deney ve gözlem yönteminden doğmaktadır. Bu bilimlerden bir kısmı yalnız gözleme, bir kısmı da her ikisine birden dayanmaktadır. Science Socialeyı yaratan gözlem yöntemidir. Ancak bilimsel gözlem, sıradan gözlemlerle karıştırılmamalıdır. Belirli bir konuyla ilgili gözlemlerin bilimsel olabilmesi için, o konuyu meydana getiren olayları ortalama olarak değil, kökten kavrayacak bir çözümleme yöntemi edinmek gerekir. Bu tür bir yönteme sahip olmaktan doğacak buluşlar, aynı yönde yürüyerek çoğalmakla bir sınıflama, bir bileşim yaratır. Bu sınıflama ve bileşimlerle de bir bilimin temeli atılmış olur. Science Sociale ekolü, daha çok aile monografisi yapan F. Le Play’ın çalışmalarından hareketle oluşturulmuştur.
#61
SORU:
Prens Sebahattin'e göre Türkiye'nin iki temel sorunu nedir ve nasıl çözümlenebilir?
CEVAP: Prens Sabahattin’e göre Türkiye’nin eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Türkiye’nin yönetim sorununun çözümü, ülkenin idari yapısının merkeziyetçi yapıdan ademimerkeziyetçi yapıya doğru değiştirilmesiyle çözülebilir. Türkiye’nin yönetim yapısı ile birlikte eğitim anlayışının da değişmesi gerekmektedir. Yurttaşlarımız Anglo-Sakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı bir eğitim anlayışı doğrultusunda yetiştirildiğinde, giderilemeyecek sorun yoktur. Bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya doğru gerçekleştirilecek uygulamalar, toplumsal yapıyı da değiştirecek ve Türkiye’nin kurtuluşu gerçekleşecektir. Bir başka anlatımla, Prens Sabahattin, sorunların kaynağını mevcut toplumsal yapıda görmekte ve bu yapıyı değiştirmeyi hedeflemektedir. Kamucu toplumsal yapının bireycilik lehinde değiştirilmesi, mevcut tüm sorunların çözümü anlamına gelmektedir.
Prens Sabahattin’e göre Türkiye’nin eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Türkiye’nin yönetim sorununun çözümü, ülkenin idari yapısının merkeziyetçi yapıdan ademimerkeziyetçi yapıya doğru değiştirilmesiyle çözülebilir. Türkiye’nin yönetim yapısı ile birlikte eğitim anlayışının da değişmesi gerekmektedir. Yurttaşlarımız Anglo-Sakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı bir eğitim anlayışı doğrultusunda yetiştirildiğinde, giderilemeyecek sorun yoktur. Bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya doğru gerçekleştirilecek uygulamalar, toplumsal yapıyı da değiştirecek ve Türkiye’nin kurtuluşu gerçekleşecektir. Bir başka anlatımla, Prens Sabahattin, sorunların kaynağını mevcut toplumsal yapıda görmekte ve bu yapıyı değiştirmeyi hedeflemektedir. Kamucu toplumsal yapının bireycilik lehinde değiştirilmesi, mevcut tüm sorunların çözümü anlamına gelmektedir.
#62
SORU:
Prens Sebahattin'e göre bireyci yapının olumlu etkileri nedir?
CEVAP: Bireyci yapı, kişisel yükselmeye, bağımsızlığa doğru kesin bir gidişe yol açar. Kişisel bağımsızlık sosyal hayatın üstünlüğünü ortaya çıkarır.
Bireyci yapı, kişisel yükselmeye, bağımsızlığa doğru kesin bir gidişe yol açar. Kişisel bağımsızlık sosyal hayatın üstünlüğünü ortaya çıkarır.
#63
SORU:
Ademimerkziyetçi yönetimi nedir?
CEVAP: Bireyci toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın kendi kendini idare etmesi sonucuna ulaşan idare tarzına, ademimerkeziyetçi yönetim denilmektedir
Bireyci toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın kendi kendini idare etmesi sonucuna ulaşan idare tarzına, ademimerkeziyetçi yönetim denilmektedir
#64
SORU:
Merkezi yönetim nedir?
CEVAP: İşlerin ayrılmadığı, birbirine bağlandığı, karıştırıldığı ve gevşek yürütüldüğü; iş sorumluluğunun tanımlanmadığı ve belli bir yetkiye bağlanmadığı, yetkilerin tümüyle hükümet merkezinde toplandığı; özel hayatın ve girişkenliğin baskı altında tutulduğu, memur sınıfının tahakkümüne dayalı yönetim biçimine de merkezi yönetim denilmektedir.
İşlerin ayrılmadığı, birbirine bağlandığı, karıştırıldığı ve gevşek yürütüldüğü; iş sorumluluğunun tanımlanmadığı ve belli bir yetkiye bağlanmadığı, yetkilerin tümüyle hükümet merkezinde toplandığı; özel hayatın ve girişkenliğin baskı altında tutulduğu, memur sınıfının tahakkümüne dayalı yönetim biçimine de merkezi yönetim denilmektedir.
#65
SORU:
Prens Sebahattin'in ademimerkeziyetçi yönetim anlayışı nasıldır?
CEVAP: Ademimerkeziyetçilik anlayışı ile siyasi değil idari yerinden yönetimi savunduğunu sürekli olarak belirtme gereği duyan Prens Sabahattin, idari yönetim anlayışı ile yerel seçimlerle iş başına gelecek olan valilere daha fazla yetki verilmesini, il kurullarının oluşturulmasını, halkın vergilerinin nerelere harcandığını denetleyebilmesini talep ettiğini belirtir. Ademimerkeziyetçi anlayışın siyasi alanı kapsamadığını belirten Prens Sabahattin bu görüşü ile çelişecek şekilde idari yerinden yönetimin işleyebilmesi adına, bu yönetimlere ayrı bir hukuk, ayrı bir ekonomik özerklik, hatta yerel kolluk güçleri talep etmektedir.
Ademimerkeziyetçilik anlayışı ile siyasi değil idari yerinden yönetimi savunduğunu sürekli olarak belirtme gereği duyan Prens Sabahattin, idari yönetim anlayışı ile yerel seçimlerle iş başına gelecek olan valilere daha fazla yetki verilmesini, il kurullarının oluşturulmasını, halkın vergilerinin nerelere harcandığını denetleyebilmesini talep ettiğini belirtir. Ademimerkeziyetçi anlayışın siyasi alanı kapsamadığını belirten Prens Sabahattin bu görüşü ile çelişecek şekilde idari yerinden yönetimin işleyebilmesi adına, bu yönetimlere ayrı bir hukuk, ayrı bir ekonomik özerklik, hatta yerel kolluk güçleri talep etmektedir.
#66
SORU:
Prens Sebahattin'in eğitim konusundaki görüşleri nedir?
CEVAP: Prens Sabahattin’e göre, bireyci-girişimci toplumsal yapıya geçmek için değiştirilmesi gereken alanlardan biri de eğitimdir. Felaketlerimizin kaynağı cahilliğimizdir. Eğitim alanında reformlar yapıp halkımızı aydınlatırsak, gelecek kuşaklar aydın insanlar olarak yetiştirilmiş olacaktır. Okullarımızda geçerli olan eğitim teorik ağırlıklı bilgilerden oluşmaktadır. Bunun kesinlikle değiştirilmesi ve öğrencilere gerçek yaşamda kullanacakları bilgiler verilmelidir. Bireyleri girişimci toplum yapısının istemlerini karşılayacak özelliklere sahip yurttaşlar haline getirmenin yolu, onları ademimerkeziyetçi ve uygulamalı eğitim anlayışına göre yetiştirmektir.
Prens Sabahattin’e göre, bireyci-girişimci toplumsal yapıya geçmek için değiştirilmesi gereken alanlardan biri de eğitimdir. Felaketlerimizin kaynağı cahilliğimizdir. Eğitim alanında reformlar yapıp halkımızı aydınlatırsak, gelecek kuşaklar aydın insanlar olarak yetiştirilmiş olacaktır. Okullarımızda geçerli olan eğitim teorik ağırlıklı bilgilerden oluşmaktadır. Bunun kesinlikle değiştirilmesi ve öğrencilere gerçek yaşamda kullanacakları bilgiler verilmelidir. Bireyleri girişimci toplum yapısının istemlerini karşılayacak özelliklere sahip yurttaşlar haline getirmenin yolu, onları ademimerkeziyetçi ve uygulamalı eğitim anlayışına göre yetiştirmektir.
#67
SORU:
Prens Sebahattin'e göre ailenin toplumsal değişimdeki etkisi nedir?
CEVAP: Prens Sabahattin için aile; bireyci burjuva toplumunun temel taşıdır. Bütüncü yapıdan bireyci yapıya geçişi sağlayacak temel değişim birimi ailedir. O nedenle aile kurma gücünde olan kız ve erkekleri yetiştirecek okullar açmak, Anglo-Sakson eğitimi ile yetişmiş ailelerden, çiftlik gibi kuruluşlardan yararlanmak ve bu aşamalardan geçen öğrencileri tarımsal alanlarda girişimci faaliyetlere teşvik etmek sistemin başarısı açısından birinci koşuldur. Bu nedenle köylü ve kentli aileler çocuklarını bağımsız bir hayata hazırlamalı, onlara çalışma ve girişkenliklerine dayalı yaşama ve yükselme gücü vermelidirler. Kız ve erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar eğitimden yararlandırılmalı, girişimci ruha sahip kız ve erkek çocuklar yetiştirecek, çocuklarına girişimci zihniyeti aşılayacak gençlerin aile kurmaları sağlanmalıdır.
Prens Sabahattin için aile; bireyci burjuva toplumunun temel taşıdır. Bütüncü yapıdan bireyci yapıya geçişi sağlayacak temel değişim birimi ailedir. O nedenle aile kurma gücünde olan kız ve erkekleri yetiştirecek okullar açmak, Anglo-Sakson eğitimi ile yetişmiş ailelerden, çiftlik gibi kuruluşlardan yararlanmak ve bu aşamalardan geçen öğrencileri tarımsal alanlarda girişimci faaliyetlere teşvik etmek sistemin başarısı açısından birinci koşuldur. Bu nedenle köylü ve kentli aileler çocuklarını bağımsız bir hayata hazırlamalı, onlara çalışma ve girişkenliklerine dayalı yaşama ve yükselme gücü vermelidirler. Kız ve erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar eğitimden yararlandırılmalı, girişimci ruha sahip kız ve erkek çocuklar yetiştirecek, çocuklarına girişimci zihniyeti aşılayacak gençlerin aile kurmaları sağlanmalıdır.
#68
SORU:
Prens Sebahattin'in ekonomik konulara ilişkin görüşleri nedir?
CEVAP: Prens Sabahattin, sınıflı toplumsal yapı, özel yatırımların ve burjuva sınıfının teşviki, ademi merkeziyetçi bir ekonomi anlayışı yanında özel mülkiyete dayalı çiftliklere ve malikânelere dayalı büyük tarım işletmelerini esas alan liberal bir ekonomi anlayışının öncü savunucularından biridir. Yine Prens Sabahattin, ülkenin kalkınması için kızların da bireyci eğitimden geçirilerek üretim hayatına katılmalarını kalkınma açısından zorunlu görmektedir.
Prens Sabahattin, sınıflı toplumsal yapı, özel yatırımların ve burjuva sınıfının teşviki, ademi merkeziyetçi bir ekonomi anlayışı yanında özel mülkiyete dayalı çiftliklere ve malikânelere dayalı büyük tarım işletmelerini esas alan liberal bir ekonomi anlayışının öncü savunucularından biridir. Yine Prens Sabahattin, ülkenin kalkınması için kızların da bireyci eğitimden geçirilerek üretim hayatına katılmalarını kalkınma açısından zorunlu görmektedir.
#69
SORU:
Prens Sebahattin'in din sosyolojisi üzerine görüşleri nedir?
CEVAP: Dinsel alanı da bireyci ve bütüncü yapıya göre değerlendiren Prens Sabahattin, dinin de topluma olumlu veya olumsuz yansımalarının toplumsal özelliklere bağlı olduğunu iddia eder. Prens Sabahattin’e göre dinin toplumsal yapı ile bağıntısını görmek için aynı dinin farklı toplumlardaki uygulamalarına bakmak gerekir. Örneğin, Protestanlık bütüncü toplumlarda baskıcı, bireyci toplumlarda özgürlükçüdür. Bütüncü yapılarda kötüye kullanıldığı için bir baskı aracı olma derecesine düşen ve zamanla aynı oranda güçlü tepkiler doğuran dinler, bireyci yapılarda kişisel bağımsızlığa saygı gösterdiği ve bu yapıyla birlikte geliştiği için büyük bir sosyal ihtiyacı karşılamakta, kamuoyunun saygısını kazanmaktadır. İslam dinini ilerlemeye engel sananlar da bu görüşlerinde bütünüyle aldanmaktadırlar. İlerlemeye engel olan İslamiyet değil, Müslüman toplumların bütüncü sosyal yapılarıdır.
Dinsel alanı da bireyci ve bütüncü yapıya göre değerlendiren Prens Sabahattin, dinin de topluma olumlu veya olumsuz yansımalarının toplumsal özelliklere bağlı olduğunu iddia eder. Prens Sabahattin’e göre dinin toplumsal yapı ile bağıntısını görmek için aynı dinin farklı toplumlardaki uygulamalarına bakmak gerekir. Örneğin, Protestanlık bütüncü toplumlarda baskıcı, bireyci toplumlarda özgürlükçüdür. Bütüncü yapılarda kötüye kullanıldığı için bir baskı aracı olma derecesine düşen ve zamanla aynı oranda güçlü tepkiler doğuran dinler, bireyci yapılarda kişisel bağımsızlığa saygı gösterdiği ve bu yapıyla birlikte geliştiği için büyük bir sosyal ihtiyacı karşılamakta, kamuoyunun saygısını kazanmaktadır. İslam dinini ilerlemeye engel sananlar da bu görüşlerinde bütünüyle aldanmaktadırlar. İlerlemeye engel olan İslamiyet değil, Müslüman toplumların bütüncü sosyal yapılarıdır.