Peki elimizde güvenilir bir ölçek olduğunu varsayalım. Örneğin saati on dakika
ileri gösteren bir duvar saatimiz olsun. Bu güvenilir bir ölçüm aletidir, hatalı bile
40 Psikoloji
olsa günün aynı saatinde aynı ölçümü verecektir. Aynı şekilde iki kilo düşük gösteren bir tartı da güvenilir bir ölçektir çünkü aynı kütlede bir cismi her zaman aynı
kiloda gösterecektir. Peki bu bozuk saat ve bozuk tartının bize verdiği ölçümlerin
kavramsal geçerliliği var mıdır? Cevap hayırdır, çünkü bu saat ve tartı ölçmek istenen kavramları doğru olarak ölçmez, yani ölçümleri güvenilir olsa bile geçerli
değildir. Demek ki bir ölçeğin güvenilir olması ölçülmesi istenen kavramı geçerli
biçimde ölçtüğü anlamına gelmez. Güvenilir ölçümler kavramsal geçerliliğe ulaşmamız için gereklidir ama yeterli değildir.

Bir bilimsel metnin, içeriğinde bilimsel terimler olmakla birlikte anlaşılır olma özelliği taşıması gerekir.

Karşıt renk süreçleri kuramı
gözdeki alıcı hücrelerinin
sinyalleri ikili mekanizmalar
ve karşıt süreçler şeklinde
kodladıklarını önermektedir.

Gestalt akımına göre bir deneyimin bütünü onun parçalarının toplamıyla aynı değildir. Bilinci anlamanın yolu, parçaları değil, tüm deneyimi bir bütün olarak çalışmaktan geçmektedir. Doğru cevap A şıkkıdır.

Sözdebilim, bilimin standarlarını, ilke ve değerlerini dikkate almaz, bilimsel araştırma sonuçları ile desteklenmediği halde bilimsel imiş gibi insanlara bilgiler sunar. Dolayısıyla bilimsel yöntemi kullanan araştırma sonuçları ile  doğruluğu test edilmiş bilgiler yerine bilimselmiş gibi bilgiler ortaya koyar. Bu nedenle, sözdebilimin açıklamalarında bilimsel içerikli terimler kullanarak bilimsel bir hava oluşturmasının bilimsel bir temeli ve değeri yoktur.  

Doğru seçenek E şıkkıdır.  Dendrit adının türetildiği déndron kelimesi Yunanca “ağaç” anlamına gelmektedir.

Günümüzde günlük yaşamda herkesin maruz kaldığı hatta zaman zaman başvurduğu sözdebilim astrolojidir.

Omurilik ve beyin sapı; çevresel sinirlerin merkezî sinir sistemine giriş veya çıkış yaptığı ve refleks yanıtların oluşması için duysal ve motor sinyaller arasında bağlantıların kurulduğu bölgelerdir.

Hem A hem de B’ye sebep olan bir C değişkeni vardır. Kimi zaman A ile B
arasında korelasyon gözlemlenmesine rağmen ne A değişkeni B’ye sebep
olmaktadır ne de tam tersi. Bu gibi durumlarda üçüncü bir C değişkeni
hem A’ya hem de B’ye sebep verebilir. Örneğin, bir insanın teninin yanıklığı
ile vücudundaki sinek ısırığı sayısı arasında pozitif bir korelasyon gözlemlenmesi olasıdır. Yanık tenin sinek ısırığına sebep olması ya da sinek ısırığının yanık tene sebep vermesi çok makul açıklamalar değildir. Yanık tenle
sinek ısırığı arasındaki bağlantının sebebi havalar sıcakken sinek sayısının
artması ve aynı zamanda insanların daha çok yanmalarıdır. Yani bu durumda üçüncü bir değişken (hava sıcaklığı) hem sinek sayısının artmasına
hem de yanık tene sebep vermektedir.
Bu son örnekte olduğu gibi, kimi zaman korelasyondan nedensellik sonucu çıkaramayacağımızı görmek kolaydır, çünkü akla daha yatkın başka açıklamalar vardır. Ama kimi korelasyonlar bize makul gelen önermeleri destekler

Deneyde etkisini incelediğimiz değişkene bağımsız değişken denir.  Bağımsız değişkene bağlı olarak değişmesi beklenen değişkene bağımlı değişken denir.

Bilişsel psikoloji ile ilgili kavramların ele alınması çok eskiye dayanmakla birlikte 1967 yılında Ulric Neisser tarafından yazılan “Bilişsel Psikoloji” başlıklı bir
kitabın yayımlanmasıyla resmen başlamıştır.

Psikoloji tek tek kavramlardan ziyade kavramlar arasındaki ilişkilerle ilgilenir ve kavramlar arasındaki düzenli ilişkileri saptamaya çalışır. Kavramları ölçmek istememiz çoğu zaman onları başka kavramlarla ilişkilendirmek içindir. 

İki kavram arasında düzenli ilişki var mı görmek için kullanılan en temel istatistik yöntem korelasyondur. Eğer değişkenlerden birinin aldığı değerler artarken diğeri de düzenli olarak artıyor ya da azalıyorsa bu iki değişken arasında bir korelasyon vardır. Bu korelasyonun değeri sayısal olarak belirlenebilir. Korelasyon katsayısı -1 ile 1 arasında bir sayıdır ve iki değişken arasındaki doğrusal ilişkinin kuvvetini gösterir. Eğer iki değişken arasında hiç bir doğrusal ilişki yoksa korelasyon katsayısı 0 değerini alır. Eğer değişkenlerden biri artarken diğeri de artıyorsa katsayı pozitif bir değer alır. Değişkenlerden bir artarken diğeri azalıyorsa katsayı negatiftir. Sayının mutlak değeri arttıkça korelasyonun değeri artar. İki değişken arasındaki korelasyonun 0 olması her zaman aralarında bir ilişki olmadığı anlamına gelmez. İki değişken arasında kuvvetli ama doğrusal olmayan bir ilişki mevcut olmaya bilir. Örneğin, iki değişken arasında parabolik bir ilişki varsa korelasyon katsayısı 0'a yakın çıkacaktır. Araştırmalar stres ve performans arasında böyle bir ilişki göstermiştir. Zor bir işi başarmaya çalışırken eğer heyecan düzeyimiz çok düşük ya da çok yüksekse performansımız düşer. En yüksek performansa heyecan düzeyi bu iki uç arasındayken ulaşılır. Bir diğer değişle zor işler için heyecan ve performans arasındaki ilişki baş aşağı çevrilmiş bir U harfine benzer. Bu iki değişken arasında bir ilişki vardır ama ilişki doğrusal değildir. Dolayısıyla kavramlar arasında bir ilişki olmasına karşın bir korelasyon gözlemlenmez. Korelasyon kavramlar arasındaki doğrusal ilişkilere işaret eder.

Biyolojik psikoloji, ya da di¤er bir ad›yla fizyolojik psikoloji, bedendeki fizyolojik süreçler, hormonal sistemler ve beynin iflleyiflini, davran›fllar ve zihinsel süreçleri aç›klamakta kullanan alt dald›r.

Bu araştırmadaki bağımlı değişken uyku kalitesi ve uyku miktarı iken araştırmanın bağımsız değişkeni gün içerisinde egzersiz yapmaktır. 

Belirtilen durumda dokunma duyusu aynı uyarıcıya maruz kaldığı için duyusal uyum  gerçekleşmektedir.

Sorulara cevap ararken sezgiler veya sağduyu değil, duyularla algılanabilen, deneyime dayalı verilerin toplandığı ve bu verilerin analiz edilmesiyle sonuca ulaşılması, bilimsel yöntemin Ampirik bilgi verme özelliğidir. Direk veya dolaylı şekilde ölçülebilen her kavram aslında bize ampirik veri sağlamaktadır. 

Psikologlar yaptıkları bilimsel araştırmalar ile insanların davranış ve zihinsel süreçlerini betimlemeye, yordamaya (tahmin etmeye) ve açıklamaya çalışırlar. Hatta bu bilimsel çalışmaların sonunda elde edilen bilgiler kişilerin ve sosyal grupların sorunlarını gidermede, problemli gördükleri davranışlardan kurtulmalarına yardım  etmekte, yeni davranışlar edinmelerini sağlamakta, kısaca daha iyi bir hayat yaşamalarını sağlamada da kullanılmaktadır.