Dersi soru cevapları:

Toplam 28 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Eşler birbirlerinin gereksinimlerini sağlamaya
çalışırken tükenmişlik sendromu ya da depresyon yaşama
ihtimalleri nasıl gerçekleşebilir?


CEVAP:

Eşlerin birbirlerini destekleme rolünün kendilerini
yormayacak biçimde abartmadan orta düzeyde yaşamaları
gerekir. Çünkü eşlerin birbirlerini destekleyici rollerini
abartılı bir boyuta taşımaları aile içi uyumu tehdit eder ve
bireysel gelişimi engeller. Örneğin eşlerden biri sürekli bir
biçimde kendi gereksinimlerini görmezden gelerek ya da
ikinci planda bırakarak, enerjisini eşinin gereksinimlerini
karşılamaya harcarsa veya evle ilgili tüm sorumlulukları
üstlenip onun yükünü azaltmaya çalışırsa bir süre sonra,
tükenmişlik sendromu ya da depresyon yaşayabilir
(Nichols ve Schwartz, 2004).


#2

SORU:

Ailede uyumunu bozan özelliklerden zıt karakterlere
sahip olma durumu nasıl problemlere neden olabilir?


CEVAP:

Ailede uyumu bozan bir diğer etken ebeveynlerin
abartılı bir biçimde birbirine zıt özelliklere sahip
olmalarıdır. Bazen eşlerden birinin çocuklara karşı biraz
daha izin verici olma özelliği diğerinin biraz daha kontrol
edici olma özelliği ile dengelenebilirken; birinin her
konuda çok izin verici olması ve diğerinin de çok kontrol
edici ve kısıtlayıcı olması aile içi uyumu bozar ve aile
içinde sorunlar ortaya çıkarır (Nazlı, 2003). 3. Özgüven
nedir?


#3

SORU:

Ailede uyumunu bozan özelliklerden sağlıksız bağlara
sahip olma durumu nasıl problemlere neden olabilir?


CEVAP:

Aile içinde uyumu olumsuz etkileyen bir diğer
etken eşlerin kendi aralarında sağlıklı bağlar
oluşturamamalarıdır. Örneğin eşler birbirleri ile iç içe
geçmiş bir ilişki biçimini ortaya çıkaran bağlarla
bağlandığında, kendilerini ayrı iki kişilik gibi tanımlamak
yerine bir çift olarak tanımlarlar. Kendilerine özel
arkadaşlar edinmezler, kendi başlarına yapabilecekleri ayrı
etkinlikler içinde olmazlar. Bunun aksine, eşler birbirleri
ile katı kurallarla belirlenmiş bağlarla bağlandığında da
aynı evde iki yabancı gibi yaşarlar. Böyle bir bağlanmada
eşler bir diğerinin önceliklerini dikkate almaksızın kendi
belirledikleri öncelikler ışığında ayrı etkinlikler planlar,
ayrı ayrı seyahat eder ya da her ikisi de evliliklerinden
daha öncelikli olduğunu düşündükleri kaygılarının peşinde
koşarlar (Nichols ve Schwartz, 2004).


#4

SORU:

Ailede uyumunu bozan özelliklerden sınırlara sahip
olmama durumu nasıl problemlere neden olabilir?


CEVAP:

Aile içi ve aile dışı sınırların oluşturulmamış
olması da ailede uyumu risk altına sokar. Örneğin, eşlerin
kendi yetiştikleri aile bireyleri ile aralarındaki ilişkiye
belirli sınırlar koymaları gerekir. Böylece aileler, kendi
evlatlarının kurmuş oldukları yeni aile kurumunu daha iyi
bir biçimde kabul ederler; onların kendi aile yaşantılarında
yaptıkları tercihlere saygı duyar ve aile içi sorunlarının
çözümüne müdahil olmazlar. Oysa bu sınırlar belirgin bir
biçimde konulmadığında, eşler arasında uyum olsa da
ailelerin müdahalesinden kaynaklanan boşanmaya varan
uyumsuzluklar baş gösterir (Demirkan ve diğerleri, 2009).


#5

SORU:

Aile içinde ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki biçimini
belirleyecek hiyerarşik yapı çok katı sınırlarla
belirlendiğinde ne tür sorunlar ortaya çıkmaktadır?


CEVAP:

Aile içinde ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki
biçimini belirleyecek hiyerarşik yapı çok katı sınırlarla
belirlendiğinde, böyle kopuk aile ilişkileri çocuğun belki
özerklik duygusunun gelişimine katkı sağlasa da, çocuk
aileye aidiyet duygusunu geliştirmede ve sağlıklı
bağlanmada sorunlar yaşar. Aile içinde ebeveyn ve çocuk
arasındaki ilişki biçimini belirleyecek hiyerarşik yapı iç
içe geçmiş aile yapılarında olduğu gibi zayıf ve etkisiz ise,
o zaman da çocuklar anne ve babalarından yeterli ve
sağlıklı rehberlik hizmeti alamamış olacağından
kendilerini tehlikelere karşı daha savunmasız bulabilirler.
Bu aile yapılarındaki bireylerin özerklik ve
bağımsızlıklarının gelişimi risk altındadır. Bu aile
yapılarında sevecen ve ilgili olan anne ve babalar
çocukları için pek çok fedakârlığı yapmaya gönüllüdürler
ve çocuklarıyla ilgilenmek için gerçekten zaman ayırırlar.
Fakat ebeveynlerin bu yaklaşım biçimi çocuklarını
kendilerine bağımlı hale getirir ve çocuklar kendi
başlarına iş yapma konusunda güvensiz olurlar.
Kişilerarası sınırlarla korunmayan aile yapıları bireylerinin
kişilerarası ilişki becerilerinin gelişimini engeller (Nazlı,
2003).


#6

SORU:

Aile içi uyumu etkileyen unsurlardan çocuk sahibi olma
ne tür problemler yaratabilmektedir?


CEVAP:

Aile içi uyumu etkileyen bir diğer önemli durum
ailenin çocuk sahibi olmasıdır. Eşler çocuk sahibi olmadan
önce uyumlu bir ilişki içinde dengeli bir yaşam kurabilmiş
olsalar da aileye bir bebeğin katılımı bu uyumu olumsuz
bir biçimde etkileyebilmektedir. Ailede yeni doğan bir
bebek aile yapısını hızlı bir biçimde değiştirir ve aile içi
(anne-baba; ebeveyn-çocuk; kardeşler arası) etkileşim
biçimleri değişen yeni koşullara uyum sağlayacak biçimde
değişime uğramak zorunda kalır. Çocuk sahibi olmak,
eşlere yüklediği annelik ve babalık rolleri dolayısıyla yeni
sorumluluklar ve görevler ve fedakârlıklar anlamına
gelmektedir. Özellikle annenin yaşamındaki öncelikleri ve
dengeleri babaya oranla daha büyük oranda değişim
göstermektedir. Bu durum anne için önemli bir stres
kaynağı olabilmektedir. Eşler aileye katılan yeni bireyin
bakım ve yetiştirme sorumluluklarını dengeli bir biçimde
paylaşmadığında aile içi uyum yeniden risk altına
girmektedir. Ayrıca ebeveynler çocuklarla ilgili
sorumlulukları nedeniyle birbirlerini uzun dönem ihmal
edebilmektedirler.


#7

SORU:

Bir ailede yapı sürekliliği sağlayacak kadar kararlı
ancak değişen koşullara uyum sağlayacak kadar da esnek
olması neden gerekmektedir?


CEVAP:

Aile içi uyumsuzluklar kısmen ailenin yapısıyla
ilgilidir. Bir ailede yapı sürekliliği sağlayacak kadar
kararlı ancak değişen koşullara uyum sağlayacak kadar da
esnek olmalıdır. Esnek olmayan aile yapıları aile
bireylerinin olgunlaşmasına bağlı değişimlere ayak
uyduramadığında aile içinde sorunlar baş gösterir. Örneğin
ailede çocuklardan biri ergenlik dönemine girdiğinde bu
durum anne ve babanın çocukla etkileşim tarzlarını
değiştirmelerini ve çocuklarının aile içindeki değişen
statüsüne ayak uydurmalarını gerektiren bir durumu ortaya
çıkarır.


#8

SORU:

Esnek olmayan aile yapıları yaşam koşullarında
meydana gelen durumsal değişimlere ayak
uyduramadığında da ne gibi sorunlar ortaya çıkabilir?


CEVAP:

Esnek olmayan aile yapıları yaşam koşullarında
meydana gelen durumsal değişimlere ayak
uyduramadığında da aile içinde yine sorunlar baş gösterir.
Örneğin aile bireylerinden biri kendisinde yoğun bir strese
neden olan bir durum yaşadığında (kaza geçirmek, kronik
hastalığa yakalanmak, hayatına yön verebilecek önemli bir
sınava hazırlanmak, işine son verilmesi ve depresyon
gibi); bu yeni durum aile içi etkileşim tarzında, ailedeki
görev ve sorumluluk paylaşımında değişiklikler yapmayı
ya da stres altındaki aile bireyine daha güçlü bir destek
sunmayı gerektirebilir.


#9

SORU:

Aile yapısıyla ilgili uyum sorunları etkenlerinden aile
yapısı dışında başka hangi etkenler önemli rol
taşımaktadır?


CEVAP:

Ailedeki uyum sorunlarında aile yapısı etkili bir
faktör olmakla birlikte; bazen ailedeki bireylerin stres
koşullarıyla etkili bir biçimde baş edebilmelerine olanak
sağlayacak bilgi ve becerilerden yoksun olmaları da aile
içi uyumu bozabilmektedir. Aile bireylerinin yaşadıkları
sorunları çözerken kullandıkları stratejiler doğru stratejiler
değilse, sorunlar çözüme kavuşturulamamaktadır. Böyle
durumlarda işlevsel olmayan stratejilerden biri çatışmadan
kaçınmaktır. Bazen aile bireyleri birbirlerini üzmemek için
aileyi ilgilendiren bir konuda diğerlerinden farklı
düşündüklerini ifade etmezler. Bazen kopuk ailelerde
olduğu gibi aile bireyleri çatışma ile yüzleşmemek için
birbirleriyle olan bağlarını iyice zayıflatır ya da mümkün
olduğunca görüşmemeye çalışırlar. Bazen de iç içe geçmiş
ailelerde olduğu gibi aile bireyleri birbirlerinden farklı
düşündükleri gerçeğini görmezden gelerek ya da sorunu
çözmelerine katkı sağlamayacak biçimde sürekli küçük
tartışma sürtüşmelerde bulunurlar (Nichols ve Schwartz,
2004).


#10

SORU:

Kronik hastalık nedir?


CEVAP:

Kronik hastalık, normalden sapma veya bozukluk
gösteren, geriye dönüşü olmayan kalıcı yetersizlik
bırakabilen, patolojik değişiklikler sonucu oluşan, hastanın
rehabilitasyonu için özel eğitim gerektiren, uzun süre
bakım, gözetim ve denetim gerektireceği beklenen durum
olarak tanımlanmaktadır (Goldbeck,


#11

SORU:

Evde aile bireylerinden birinin sürekli bir hastalığa
yakalanması ne tür problemlere yol açmaktadır?


CEVAP:

Evde aile bireylerinden birinin sürekli bir
hastalığa yakalanması anne, baba ve diğer aile bireyleri
için oldukça sıkıntılı ve zor bir dönemin başladığı
anlamına gelir. Örneğin bir çocuğun kronik hastalık tanısı
alması uzun dönemde ebeveyn ve diğer aile üyeleri
üzerinde ruhsal ve psikososyal risklerin ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Özellikle de anne babanın sürekli
bakımına muhtaç bir çocuk anne ve babayı normal
zamanda yapmaları gerekenden çok daha fazla bir iş yükü
altında bıraktığı gibi anne babanın hareket özgürlüğünü de
kısıtlar. Bazen hasta çocuğun bakımı için anne veya baba
işten ayrılmak zorunda kalabilir. Böyle durumlarda da aile
ekonomik olarak sarsılmaya başlar. Tüm bu süreç bazen
eşlerin yaşadıkları stresin üstesinden gelmede başarısız
olmalarına ve ruh sağlıklarının, uyumlarının ve hatta
evliliklerinin bozulmasına neden olabilir (Er, 2006).


#12

SORU:

Kronik bir hastalığı ya da kalıcı bir sakatlığı olan bir
çocuğa sahip anne ve baba bu durumdan aynı biçimde mi
etkilenir?


CEVAP:

Kronik hastalığı olan bir çocuğa sahip olmak
anneleri babalardan daha fazla yıpratmakta ve
tüketmektedir. Araştırmalar kronik hastalığı olan
çocukların annelerinin hastalık durumuna babalardan
farklı tepkiler geliştirdiklerini göstermektedir. Anneler
babalara oranla aile hayatından daha fazla hoşnutsuzluk
duymakta ve depresyon yaşamaktadır. Çünkü anneler
kendilerini çocuklarının bakımına adamakta, kendilerini
çocuklarından birinci derecede sorumlu hissetmekte ve
çocuklarının bakımının yükünü ağırlıklı olarak
üstlenmektedir. Babalar da bu durumdan etkilenmekle
birlikte, kronik hastalığın daha çok ekonomik yükünü
üstlenmektedir (Shore, Austin, Huster ve Dunn, 2002).


#13

SORU:

Çocuk istismarı ve ihmali nedir?


CEVAP:

Çocuk istismarı ve ihmali, anne, baba ya da
çocuğa temel bakım hizmetini veren kişi arasında yaşanan
ve çocuğun fiziksel, psikolojik, cinsel, sosyal ve ahlaki
gelişimine zarar veren; sağlık ve güvenliğini tehlikeye
atan; çocuğun beslenme, bakım, eğitim gibi temel
ihtiyaçlarının karşılanmadığı; toplumsal kurallar ve
profesyonel kişilerce uygun bulunmayan ya da zarar verici
olarak nitelendirilen ve bir kaza sonucu ortaya çıkmayan
etkileşim ya da etkileşimsizliklerin tümüdür (WHO,
2006).


#14

SORU:

Çocuk istismarı ve ihmalinde aktif ve pasif olma durumu nedir?


CEVAP:

Çocuk istismarı ve ihmali aktif ve pasif olma
durumlarına göre farklılık göstermektedir. İstismar anababa
ya da bakıcının çocuğu zarar verici deneyimlerle
karşı karşıya bıraktığı bir etkileşim biçimini ifade
ettiğinden aktiftir. İhmal ise, ana-baba ve bakıcının çocuğa
bakma ve koruma yükümlülüklerini gereğince yerine
getirmedikleri bir etkileşimsizliği ifade ettiğinden pasif bir
olgudur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2006) çocuğun
istismarını fiziksel, cinsel, duygusal ve psikolojik olarak
üç kategoride ele almaktadır. Bazen saldırgan davranıyor
olabilirsin ama sen aynı zamanda...iyi yapıyorsun.


#15

SORU:

Fiziksel istismar nedir?


CEVAP:

Fiziksel istismar, 18 yaşından küçük olan çocuk
ya da gence ana-baba ya da bakıcısı tarafından kaza dışı,
kasıtlı bir biçimde güç kullanımının bir sonucu olarak
çocuğun yaşamının, sağlığının, gelişiminin ve onurunun
zarar görmesi durumudur. Fiziksel istismar, vurma,
dövme, bir nesne ile vurma, tekmeleme, sarsma, ısırma,
gazla zehirleme, üzerine sıcak bir sıvı dökerek haşlama,
yakma, zehirleme, boğma, bıçak ya da silahlı saldırıda
bulunma gibi eylemleri içerir (WHO, 2006, s.10).


#16

SORU:

Cinsel istismar nedir?


CEVAP:

Cinsel istismar, toplumsal normları ya da
kanunları ihlal edecek şekilde; tam anlamıyla idrakinde
olmayan, rıza gösterip göstermemesi gerektiği konusunda
bilgisi olmayan ya da gelişimsel olarak hazır olmayan
çocukların kendilerinden en az altı yaş daha büyük olan
yetişkinler ya da diğer çocuklar tarafından kendi cinsel
uyarı ve doyumları için kullanılması, fuhuşa zorlanması ve
pornografik suçlarda cinsel obje olarak kullanılmasıdır
(Taner ve Gökler, 2004; WHO, 2006).


#17

SORU:

Duygusal ve psikolojik istismar nedir?


CEVAP:

Duygusal ve psikolojik istismar, çocuğun bakımı
ve eğitimi ile yükümlü kişilerin çocuğa yönelik alay etme,
görmezden gelme, reddetme, kabul edilemez cezalar
verme ya da kabul edilemez beklentiler içine girmelerini
takiben ortaya çıkan ve çocuğun fiziksel, bilişsel ve
psikososyal gelişiminde duraklama, gerileme ve
engellemeye neden olan çocuğa psikolojik olarak zarar
verme durumudur (Johnson, 1996). Duygusal istismara
neden olan davranışlar reddetme, aşağılama, tecrit etme,
korkutma ve yıldırma, suça yöneltme, istismar, inkar etme
ve duygusal tepkisizlik (Garbarino ve Garbarino, 1994),
yetişkinleştirme, duygusal ihmal, çocuğa karşı olumsuz ve
yanlış tutumlar, çocuğun gelişimiyle ilgili uyumsuz
beklenti ve davranışlar, çocuğun kişilik ve ruhsal
sorunlarını fark edememe, çocuğun sosyal uyumunu
başlatacak yönergeleri sağlayamamadır (Glaser, 2002).
Duygusal istismar ve ihmalin çocuk ve ergenlerin yaşadığı
en sık görülen istismar ve ihmal tipi olduğu söylenebilir
(Kaplan ve diğerleri, 1999).


#18

SORU:

Anne ve babaların aslında istismar etme amacını
gütmeden çocuklarını duygusal olarak ihmal ve istismar
etmeleri mümkün müdür?


CEVAP:

Duygusal istismara neden olan faktörlerden biri
yanlış inançlardır. Birçok anne ve baba çocuklarına onlara
duydukları sevgiyi açıkça göstermenin çocuklarında
şımarıklığa yol açacağını düşünmektedirler. Bu nedenle,
çocuklarına sarılıp öpme, onlara güzel ve onuru okşayıcı
söz söyleme, sözlü takdir etme, sevgiyle tebessüm etme
gibi aslında çocuğun sağlıklı bir psikolojik yapıya sahip
olması için gerçekten gereksinim duyduğu davranışları
ondan esirgerler. Bu tür yanlış inançların bir sonucu
olarak, bazı anne ve babalar çocuğunu sadece uyurken
öper ve sevdiğini söyler. Bunun yanında yine birçok anne
ve baba sözde çocuklarının daha doğru ve güzel
davranışlar yapması, daha çok ders çalışıp okulda daha
başarılı olmasını sağlamak gibi amaçlarla çocuklarına
sürekli başka çocukları örnek gösterir ve çocuğunu bu
örnek çocukla kıyaslar. Anne ve babaların çocuklarının
iyiliği için yaptıkları bu gibi davranışlar çocuğu duygusal
istismara maruz bırakır ve çocuğun gerek davranışları
gerekse ruhsal olarak gerilemesine neden olur.


#19

SORU:

Çocuk bakımında ihmal nasıl tanımlanmaktadır?


CEVAP:

İhmal, çocuğa bakmakla yükümlü kişinin çocuğun
beslenme, sağlık, eğitim, giyim, duygu ve güvenlik
gereksinimlerinin karşılanması ile ilgili yükümlülüklerini
kasıtlı olarak yerine getirmemesi, çocuğa yaşam koşulları
için gerekli ilgiyi göstermemesi ve çocuğu fiziksel ve
duygusal yönden ihmal etmesidir (WHO, 2006). İhmal
edilen çocuklar bebeklik döneminde donuk, hareketsiz,
çevreye karşı ilgisiz, parmak emme özellikleri sergilerken;
okul çağında okula çok erken gelip çok geç giden, sınıfta
uyuyan, okula devamında düzensiz, ilaç ve alkol
alışkanlığı olan, yıkıcılık ve hırsızlık gibi suç eylemlerinde
bulunma özellikleri gösterebilmektedir (Bilir ve diğerleri,
2001; Oral ve diğerleri, 2001; Polat, 2007dır.


#20

SORU:

Aile içi şiddet nedir?


CEVAP:

Aile içinde bir bireyin aile içindeki bir başka
bireye tehdit, baskı veya kontrol içeren, fiziksel, cinsel,
ekonomik veya psikolojik zarar görmesine veya acı
çekmesine neden olan her türlü eylemi aile içi şiddet
olarak tanımlanmaktadır (Başbakanlık Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü-BKSGM, t.y.). Bir başka kişiye yönelik
zarar verici eylem olan şiddet, aile içinde yaşandığında bu
durum genellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddeti ifade
etmektedir (Güler ve diğerleri, 2002).


#21

SORU:

Fiziksel şiddet nedir?


CEVAP:

Fiziksel şiddet, tokat atmak, tekmelemek, yumruk
atmak, hırpalamak, kolunu bükmek, boğazını sıkmak,
bağlamak, saçını çekmek, kesici veya vurucu aletlerle
yaralamak, kezzap veya kaynar suyla yakmak, vücudunda
sigara söndürmek, ellerini ayaklarını ezmek, sakat
bırakmak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya
mecbur bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına
engel olarak bedensel zarar görmesine neden olmak gibi
eylemlerdir. Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimlerinden
biri töre/namus nedeniyle uygulanan şiddettir.


#22

SORU:

Psikolojik şiddet nedir?


CEVAP:

Psikolojik şiddet, bağırmak, korkutmak, küfür
etmek, tehdit etmek, hakaret etmek, ailesiyle
akrabalarıyla, komşularıyla, arkadaşlarıyla ya da başkaları
ile görüştürmemek, eve kapatmak, küçük düşürmek,
çocuklarından uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle
sürekli kontrol altında tutmak, başka kadınlarla
kıyaslamak, kadının nasıl giyineceği, nereye gideceği,
kimlerle görüşeceği konusunda baskı yapmak, kadının
kendini geliştirmesine engel olmak gibi eylemlerdir.


#23

SORU:

Evlilikte cinsel şiddet nedir?


CEVAP:

Cinsel şiddet, evli olduğu kişi bile olsa kadını
istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği
biçimlerde cinsel ilişkiye zorlamak (tecavüz), başkalarıyla
cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel organlara zarar vermek,
çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, kürtaja, enseste
(akrabalar arası cinsel taciz ve tecavüz), fuhuşa zorlamak,
zorla evlendirmek, telefonla-mektupla ya da sözlü olarak
cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlarda bulunmak
gibi eylemlerdir.


#24

SORU:

Ekonomik şiddet nedir?


CEVAP:

Ekonomik şiddet, para vermemek veya kısıtlı para
vermek, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda
bilgi vermemek, kadının mallarını ve diğer gelirlerini
elinden almak, çalışmasına izin vermemek, istemediği işte
zorla çalıştırmak, çalışıyorsa iş hayatını olumsuz
etkileyecek kısıtlamalar getirmek, aileyi ilgilendiren
ekonomik konularda kadının fikrini almadan tek başına
karar vermek gibi eylemlerdir (BKSGM, t.y., s.8).


#25

SORU:

Anne ve babaların kendi çocukluklarında şiddete
maruz kalmış olmaları onların da kendi çocuklarına şiddet
uygulamalarına neden olur mu?


CEVAP:

Anne ve babaların kendi çocukluklarında şiddete
maruz kalmış olmaları onların da kendi çocuklarına şiddet
uygulamalarına bir neden oluşturabilmektedir (WHO,
2006). Araştırmalar çocuğu cezalandırmanın bir yöntemi
olarak dövmeyi tercih eden annelerin daha çok genç,
eğitim düzeyi düşük ve çocukluklarında anne ve babaları
tarafından dövülmüş kişiler olduklarını göstermektedir.
Annelerin kendi çocukluklarında maruz kaldıkları şiddet
yöntemleri ile kendi çocuklarına uyguladıkları şiddet
yöntemleri arasındaki ilişkiye yönelik araştırma bulguları,
annelerin çocukluklarında kendilerine uygulanan cezaları
kendi çocuklarına aynı şekilde uyguladıklarını
göstermiştir. değerli hissetmesine, kendisi için olumlu
görüş geliştirmesine ve benlik saygısı kazanmasına destek
olur.


#26

SORU:

Aldatmada etkili olabilecek etkenler nelerdir?


CEVAP:

Aldatmada etkili olabilecek bazı etkenler şöyle
sıralanabilir: Eşlerin evlilik ilişkisinden memnun
olmamaları, evlilik ilişkisinin rutinleşmesi, evlilik
ilişkisinin aşkla başlamamış olması, kişilik olarak
aldatmaya yatkın olmak (narsist olmak), evlilik ilişkisinde
cinsel doyumun olmaması, aldatma davranışının cezasız
kalacağını bilmek, heyecan arayışı, daha fazla ve daha
farklı bir cinsel yaşam arayışı, ilgi isteği, arkadaşlık
arayışı, eşin bir rahatsızlığı nedeniyle cinsel ilişki
kuramaması (Wolfe, 2012).


#27

SORU:

Aldatma konusu ile yapılan çalışmalar yaş ve aldatma
nedenleri olarak neleri göstermektedir?


CEVAP:

Aldatma konusunda yapılmış bir çalışmada
kadınların daha genç yaşlarda (24-45), erkeklerin ise daha
ileri yaşlarda (36-55) aldatmaya daha yatkın oldukları
belirlenmiştir. Aynı araştırmada erkeklerin aldatma
davranışına daha yatkın oldukları; aldatanların büyük bir
oranının aynı zamanda aldatıldığını; 35 yaşından genç
aldatanların daha çok dikkat çekmek, ilgi görmek için, 36
yaşından daha yaşlı olanların ise daha çok cinsel amaçlarla
aldattığı; erkeklerin daha çok cinsel amaçlarla, kadınların
ise daha çok duygusal bağlanma ve arkadaşlık amaçlarıyla
aldattığı; aldatan kadınların aldatan erkeklere oranla daha
çok suçluluk duyduğu; erkeklerin cinsel doyum
yaşayamamalarını ya da eşlerinin bir tıbbi rahatsızlığı
nedeniyle cinsel ilişkiye girememesini aldatma için
oldukça haklı nedenler olarak gördüğü; aldatan erkeklerin
ve 36 yaşın üstündeki aldatıcıların, aldatma davranışını
kendilerini daha canlı bir yaşam içinde tutmanın aracı
olarak görmeye daha yatkın olduğu; aldatan erkeklerin
heyecan arayışını aldatan kadınlardan daha fazla
önemsediği; kadınların ve 35 yaşın altındaki kişilerin
aldatanların aldatma davranışları cezasız kaldığı için
aldattıklarına daha fazla inandığı; genç yaştaki (18-23)
aldatıcıların ve aldatan kadınların yarısının aslında
aldatmak için hiç bir haklı gerekçeleri olmaksızın aldatma
davranışını gerçekleştirdiği belirlenmiştir (Wolfe, 2012).


#28

SORU:

Türk Medeni Kanunu’nda boşanma nedenleri nasıl sıralanmaktadır?


CEVAP:

Türk Medeni Kanunu’nda boşanma nedenleri
şöyle sıralanmaktadır: Zina, hayata karşı pek kötü veya
onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat
sürme, terk, akıl hastalığı, evlilik birliğinin sarsılması.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
yaptırdığı “Boşanma Nedenleri Araştırması” sonuçlarına
göre boşanma nedenleri arasında % 90’a varan oranda
“şiddetli geçimsizlik” ilk sırayı almaktadır. Ancak bu
araştırma şiddetli geçimsizliğin kendi başına bir neden
değil, aslında başka pek çok nedenin ortaya çıkardığı bir
sonuç olduğunu da göstermiştir. Evlilik birliğinin
sarsılması anlamına gelen geçimsizlik kararının
verilebilmesi için mahkemece, evliliğin artık yarar
beklenemez ya da beklenmez hale gelmesi ve evlilik
hayatının taraflar için çekilmez hale gelmesi koşulları
aranmaktadır (Demirkan ve diğerleri, 2009).