DAVRANIŞ BİLİMLERİ II Dersi Biliş ve Zihinsel Yetenekler soru cevapları:

Toplam 56 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

İnsan zihnini çalışma konusu yapan bilişsel psikoloji ve zeka çalışmalarının birbirinden ayrıldığı temel nokta nedir?


CEVAP:

Zekâ çalışmaları, bireysel farklılıklar psikolojisinin bir parçasıdır. Bireylerin zihinsel yetenekleri açısından farklılaştığı düşünüldüğü için, bu farklılıkların ölçümüne ve bu farklılıkların nasıl ortaya çıktığına odaklanılmıştır. Bu alandaki çalışmalar, zihinsel geriliği olan çocukların ayırt edilmesi, personel seçimi gibi pratik nedenlerden dolayı bireylerin entelektüel yeteneklerinin olabildiğince kesin bir biçimde betimlemek amacıyla başlamıştır. Oysa bilişsel psikoloji, bireyler arasındaki zihinsel farklılıklara değil, genel/evrensel düzeyde insanın bilişsel/düşünme süreçlerine odaklanır. Bilişsel psikologlar, çeşitli zihinsel performansların nasıl ortaya çıktığını detaylı bir biçimde açıklamaya çalışırlar.


#2

SORU:

Bilişselci psikologlar çalışma alanında bilişle ilgili hangi konulara odaklanır?


CEVAP:

Bilişselci psikologlar, bilişsel süreçleri keşfetmek için gözlenebilir ve ölçülebilir zihinsel faaliyetlere odaklanırlar. Bunlar kavramların kullanımı, problem çözme ve dildir. Bu zihinsel faaliyetlerin ayrı ayrı ele alınması, hepsinin aynı bilişsel sistem tarafından gerçekleştirildiği gerçeğini unutturmamalıdır. Bu faaliyetlerin hepsi algı, öğrenme ve bellekten elde edilen bilgiye bağlıdır. Bu faaliyetlerden sonra, düşünce süreçleriyle ilgili olması nedeniyle zekâ konusu ele alınır.


#3

SORU:

Biliş ya da düşünce psikolojide nasıl çalışma konusu haline gelmiştir?


CEVAP:

Biliş ya da düşüncenin psikolojide çalışma konusu hâline gelmesinin uzun bir tarihi vardır. Davranışçılar, psikologların düşünce yerine davranışları çalışması gerektiğini ileri sürmüşlerdi. Zira biliş, gözlenemez ve ölçülemez. Bu yüzden psikologlar, düşüncenin doğasını araştırmak için insanların kendilerine ne düşündüklerini sormuşlar ve bunu içe bakış yöntemiyle yapmaya çalışmışlardır. İnsanların, ne kadar dikkatli olurlarsa olsunlar ya da ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, kendi düşüncelerini betimlemeleri zordur. Çünkü bilişlerinin tümüne ulaşmaları zordur. Ayrıca, zaten içe bakış daha sonraları bilimsel bir yöntem olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Dolayısıyla psikolojinin, davranışçılıktan sonra tekrar bilişe yönelmesi içe bakışı tekrar gündeme getirmez.


#4

SORU:

Kavramların insanlara sağladığı olanak nedir?


CEVAP:

Bilişsel sistemin önemli yapı taşlarından biri olan kavramlar; tüm nesne, canlı ve olayları gruplandırarak, devasa bir dünyayı zihinde temsil etme olanağı verir. Örneğin “kedi” bir kavramdır. Dört ayağı olması, et yemesi, miyavlaması ve kızdığında tırnaklarını çıkarması kedi kavramını oluşturan öğelerdir. Ve bu öğeler tüm kedileri temsil eder.


#5

SORU:

Kategorileştirme nedir?


CEVAP:

Kategorileştirme kavramla yakından ilişkilidir. Bir nesne, bir kavram altına yerleştirildiğinde kategorileştirilmiş olur. Bir nesne kategorileştirildiğinde, kavramla ilgili pek çok özelliği temsil ettiği düşünülür. Bu özelliklerin bir kısmı doğrudan gözlenemese de, o nesne hâlâ o kavrama ait olarak düşünülür.


#6

SORU:

Bir mutfak sandalyesi kavramsal hiyerarşinin içine nasıl yerleştirilir?


CEVAP:

Mutfak sandalyesini kavramsal hiyerarşinin içine yerleştirmek gerekirse en genel kavram “mobilya” olacaktır. Mobilya kavramının altında masa, sandalye, gardırop, koltuk vb. daha az genel olan kavramlar yer alacaktır. Bir sonraki düzeyde genel sandalye kavramı kendi içinde çeşitlenecek, mutfak sandalyesi, yemek masası sandalyesi, çalışma odası sandalyesi gibi alt düzey kavramlar ortaya çıkacaktır.


#7

SORU:

Kavramların insan hayatındaki işlevlerini açıklayınız


CEVAP:

Kavramların insan hayatındaki işlevleri çok önemlidir. Kavramlar bir durumda öğrenileni diğer durumlara aktarmaya olanak verdikleri için dünyayı basitleştirir. Kavramlar sayesinde, dünya insan tarafından anlaşılabilecek ve başa çıkılabilecek hâle gelir. Böylece insan kaotik bir dünyayla uğraşmak zorunda kalmaz. Kavramlar bunu, çok sayıda bilgiyi başa çıkılabilecek birimlere bölerek yaparlar. Zira kavramı oluştururken insan zihni, birbiriyle tamamen aynı olmayan ama benzer olan nesneleri bir araya getirir ve onları birbirine denk olarak değerlendirir. Diğer yandan kavramlar, yeni yaşantıları anlamlandırmaya olanak verir. Yeni yaşantıların her birinde tekrar tekrar kavram oluşturmaktansa yeni yaşantılar var olan kavramlar içinde anlamlandırılmaya çalışılır. Elbette bu, kavramların hiç değişmeden aynı kaldığı anlamına gelemez. Yeni yaşantılarla birlikte kavramlar da yaşam boyu değişikliğe uğratılır. Bir kavramı bilmek, o kavrama ait olan nesne, canlı ya da olayların ortak özelliklerini bilmek demek olduğundan, bir kavram kullanıldığında bu ortak özelliklerin hepsi birden ifade edilmiş olur. Böylece, kavramlar insanların birbirlerini anlamalarını, dolayısıyla iletişim kurmalarını sağlar. Kavramların belirli bir durumda insanın davranış seçeneklerini belirleme işlevi de vardır. Örneğin “vahşi hayvan” kavramı bilgilerinden dolayı insanlar, hırlayan bir hayvan karşısında yapılacak en akıllıca hareketin sessizce oradan uzaklaşmak olduğunu düşünebilirler. Özetle, kavramların dünyayı basitleştirme, yeni deneyimleri anlamlandırma, iletişim sağlama gibi çok önemli işlevleri vardır. Kavramlar sadece bu tür zihinsel faaliyetleri değil, uyarıcıları yorumlayarak onlara tepki vermeyi de belirler. Bir durumda insanın nasıl davranacağı, büyük ölçüde kişinin, olaya ve duruma ait kavramlaştırmaları tarafından belirlenir.


#8

SORU:

Özellikler modeli nedir?


CEVAP:

Özellikler modeline göre bir nesnenin, bir canlının, bir kişinin, bir olayın ya da bir niteliğin kavramın içine girmesi için belirli birtakım özellikleri taşıması gerekir. Bazı araştırmacılar, kavramların, bellekte muğlak olmayan bir özellikler dizisi hâlinde saklandığına inanmaktadır. 


#9

SORU:

Özellikler modeline hangi gerekçe ile karşı çıkılır?


CEVAP:

Özellikler modeline, sosyal yaşama dair pek çok kavramı kesin özelliklerle tanımlanamayacağı gerekçesiyle karşı çıkılır. Gerçekten de sosyal yaşamda pek çok kavram görelidir ve belirli bir dizi özelliklere sığdırılamaz genişliktedir. Örneğin “kadın (dişi değil!)” kavramından ne anlaşılması gerekir? “Kırılgan, güzel, zayıf” gibi özellikler mi tanımlar kadını, yoksa “fedakâr, becerikli, duygusal, şefkatli” gibi başka özellikler mi daha iyi tanımlar ya da aslında hepsi mi? Bunun gibi pek çok kavramda, herkesin üzerinde anlaştığı sabit birtakım özellikler dizisi bulmak zordur.


#10

SORU:

Prototip modeli nedir?


CEVAP:

En doğal görünen kavramların bile bellekte bir özellikler listesi hâlinde saklanmadığını öne sürmüş ve bunun yerine kavramların prototipler aracılığıyla oluşturulduğunu iddia etmiştir. Prototip modeli, o kategorinin özelliklerini barındıran en iyi örnek yoluyla kavramın oluşturulması sürecine dayanır. Prototip bir tür idealize edilmiş kavram biçimidir. Prototip kavramı bunun yanı sıra, tanımı gereği o kavramı oluşturan diğer örneklerin prototip kadar özellik göstermeyebileceğini ama, hâlâ onların da aynı kavram içinde düşünülmesi gerektiğini ima eder. Bu da neden bazı örneklerin diğerlerinden daha fazla kavramı temsil etme gücüne sahip olduğunu açıklar. Kuş kavramına bir örnek istendiğinde kaç kişi “devekuşu” der? Kuş dendiğinde ilk akla gelenlerin serçe, bülbül vb. olması tesadüf değildir. Bu kuşlar, kuş kavramının prototipine devekuşundan ya da mesela pelikandan daha yakındırlar.


#11

SORU:

İyi örnek modelini açıklayınız.


CEVAP:

Bazı psikologlar insanların, kavramları prototip gibi soyut yapılarla değil, gerçek yaşantıda o kavrama dair pek çok örneği görmekle geliştirdiklerine inanmaktadır. Çocukların meyve, sebze, renk ve pek çok hayvan kavramını bu yolla öğrendiği kolaylıkla gözlenebilir. Örneğin Rathus’un (2008) belirttiği gibi çocuğa köpeği göstererek, “bu köpek” derseniz, çocuk köpek kavramının olumlu bir örneğini öğrenmiş olacaktır. Bir dahaki sefere kediyi gösterip “bu köpek” diyen çocuğa, “Hayır, bu köpek değil. Bu bir kedi” cevabı verildiğinde, hem köpek kavramını olumsuzlamış hem de başka bir kavramın olumlu örneği verilmiş olur


#12

SORU:

Problem çözme sürecini tanımlayınız.


CEVAP:

Problem çözme, düşünme denilen zihinsel faaliyetin en üst düzeyde gerçekleştiği alan olarak görülebilir. Problemden kastedilen bir kimya problemi olabileceği gibi kişiler arası bir iletişim problemi de olabilir. Zira burada ele alınan konu, problemin özgül doğası değil, herhangi bir problemde ne tür bilişsel süreçlerin etkili olduğudur.


#13

SORU:

 Problem çözüm süreci belli aşamaları içerir. Bu aşamalar nelerdir?


CEVAP:

İlk aşama problemin zihinsel olarak temsil edilmesi, yani anlaşılmasıdır. İkinci aşama, amacı belirlemek; üçüncü aşama ise amacı alt amaçlara bölmektir. Son aşama alt amaçlara ulaşılmaya dönük problem çözme stratejilerini seçmek ve uygulamaktır. Burada problemin zihinde temsil edilmesine ve problem çözümünde kullanılan stratejilere odaklanılmıştır.


#14

SORU:

“Problemin zihinsel temsili” kavramı neyi ifade eder?


CEVAP:

Probleme çözüm bulma olasılığını ve problem çözümünün hızını etkileyen en önemli faktör problemi anlamaktır. Problemi anlamak, büyük ölçüde probleme ilişkin bir bakış açısı geliştirmek anlamına gelir. Bir kez problem belirli bir bakış açısından anlamlandırıldığında (temsil edildiğinde), artık verili bilgi otomatik olarak bu bakış açısına göre yapılandırılır. Bu ise çoğu kez kişinin problemi farklı bakış açılarından anlama olasılığını yok eder. Paradoksal olarak, bir problem ne kadar hızlı ve kesin yorumlanırsa onu çözme çabası o kadar fazla engellenmiş olabilir. Bu yüzden psikologlar genellikle, ilk bakışta zor görünen bir probleme ilişkin belirli bir zihinsel temsil geliştirmektense (belirli bir bakış açısına saplanıp kalmaktansa) problemi farklı açılardan yorumlamaya çalışmanın daha verimli olduğunu ileri sürerler.


#15

SORU:

 Problem çözme aşamalarında alternatif bir bakış açısına sahip olmanın önemi bir problemde nasıl görülür?


CEVAP:

Alternatif bakış açılarına sahip olmanın önemi şöyle bir problemde kolayca görülebilir: Bir köpeğin boynuna iki metre uzunluğunda bir zincir bağlıdır. Köpeğin su kabı üç metre ötedir. Köpek su kabına nasıl erişilebilir? Problemin çözümü gayet basittir. Problemde verilen bilgilere dikkat edildiğinde, zincirin köpeğin boynundan başka bir yere bağlı olmadığı anlaşılacaktır. Dolayısıyla, köpek su kabına istediği gibi yürüyerek erişebilir.


#16

SORU:

Problemi anlamak için farklı zihinsel temsiller geliştirmek kadar etkili olan üç faktör nedir?


CEVAP:

Probleme ait zihinsel temsilin parçalarının birbirine anlamlı şekilde bağlı olması ilk faktördür. İkinci faktör problemin zihinsel temsiline ilişkin öğelerin, dış dünyadaki problemin öğelerine denk düşmesidir. Bu durum medikal bir analojiden yola çıkılarak daha iyi anlaşılabilir. Doktor, hastanın tedavisine geçmeden önce tanı koymalı, hastanın bedeninde neler olup bittiğine dair bir zihinsel temsil oluşturmalıdır. Hastanın kalp atım hızı, beden ısısı, tansiyonu gibi yaşamsal ölçüm sonuçları alındığında, doktorun kafasında hastalık temsili ile hastanın bedeninde olup bitenler arasında bir eşleşme olacaktır. Üçüncü faktör ise probleme uygulanacak ardalan bilgilerinin edinilmiş olmasıdır. Örneğin, kimya problemi çözülecekse kimya bilgisine sahip olunmalıdır.


#17

SORU:

En sık kullanılan problem çözme stratejilerinden ikisi hangileridir?


CEVAP:

En sık kullanılan problem çözme stratejilerinden ikisi algoritmalar ve kestirme yollardır.


#18

SORU:

Algoritmaları açıklayınız.


CEVAP:

Algoritmalar, belirli türde problemleri çözmek için geliştirilmiş özgül problem çözme yollarıdır. Algoritma, eğer doğru kullanılırsa problemin çözümüne ulaşmamak imkânsızdır. Matematikteki Pisagor formülü algoritmalara bir örnek olarak gösterilebilir. Bir problemin olası tüm çözümlerinin göz önüne alındığı sistematik bir yaklaşımı temsil eder.


#19

SORU:

Problem çözme stratejilerinden olan kestirme yollar hangileridir?


CEVAP:

Kestirme yollardan birisi alt amaç analizidir. Bu strateji, amacı alt amaçlara bölmek ve her defasında bir alt amaca ulaşmak yoluyla problemin nihai çözümüne gitmeyi içerir. Diğer bir kestirme yol, araçlar ve amaç analizi adı verilen analiz türüdür. Amaca ulaşmayı engelleyen en önemli faktörü saptamayı ve onu ortadan kaldırmak için gerekli araçları bulmayı içerir. Amacı engelleyen en önemli faktör ve bu faktörü ortadan kaldırma kararı, içinde bulunan durumla ulaşılmak istenilen durum arasında karşılaştırma yapılarak verilir. Üçüncü bir kestirme yol, geriye doğru çalışma yöntemidir. Bu stratejiye en iyi örnek, matematik problemlerinde varılan çözümlerin kanıtlanması olabilir. Çünkü problem çözümünün kanıtlanması, sondan başlayıp geriye doğru ilk başlama noktasına geri dönülmeyi gerektirir.


#20

SORU:

Problem çözümünü kolaylaştıran ya da zorlaştıran faktörler nelerdir?


CEVAP:

Problem çözümünü kolaylaştıran ya da zorlaştıran faktörler şunlardır: Uzmanlık, zihinsel kurulum ve işleve takılma.


#21

SORU:

İnsandaki en önemli bilişsel süreçlerden biri olan dilin önemi nedir?


CEVAP:

Dil, insanı evrim basamağında daha altta olan diğer canlılardan ayırır.


#22

SORU:

Dili, evrim basamağının daha altında yer alan hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran yönleri nelerdir?


CEVAP:

Dili, evrim basamağının daha altında yer alan hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran yönlerden ilki dilin anlamlılığıdır. Bu, dildeki ses ya da işaretlerin bir anlamı olduğuna işaret eder. Sözcükler eylemler, nesneler ve fikirler için sembol olarak işlev görürler. İkincisi dilin sonsuz yaratıcılık özelliğinin olması ya da olağanüstü bir esnekliğe sahip olmasıdır. Sözcükler çok değişik biçimlerde kombine edilebilir. Dille ifade edebileceklerimiz neredeyse sınırsızdır. Üçüncüsü dil, bulunulan yere bağlı olarak gerçekleşen bir bilişsel süreç değildir. İnsanların başka zaman ve yere ilişkin olay ve nesneler hakkındaki bilgiyi birbirlerine iletme kapasiteleri vardır. Dilin sembolik olmasına dayanan bu kapasite, bilgiyi bir insandan diğerine, bir kuşaktan diğerine aktarmayı mümkün kılar. Böylece, insanlığa ait bilgi birikir. Son olarak dil olağanüstü karmaşık bir bilişsel süreçtir ama insanların dili kullanmaları için özel olarak eğitim almaları gerekmez. Ciddi bir nörolojik bozukluk olmadığı sürece, tüm insanlar dili öğrenirler. İnsanlar inanılmaz derecede karmaşık olan dil sisteminin çok da çaba harcamadan ustası hâline gelirler.


#23

SORU:

Dil ve biliş arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP:

Psikologlar dilin, insanların ne düşündüğünü ve nasıl düşündüğünü belirlediğini iddia ederler. Ancak, pek çok psikolog dilin düşünceyi ya da bilişi bu denli belirlediği düşüncesine karşı çıkar. Genel bir akıl yürütmeye göre eğer dil bilişi etkiliyorsa biliş de dili etkiliyor olmalıdır. En azından bilişsel kapasite dilin nasıl yapılandırılacağına ve nasıl kullanılacağına ilişkin birtakım sınırlar koyuyor olmalıdır.


#24

SORU:

Whorf’un dilsel görecelik hipotezini açıklayınız.


CEVAP:

Dilin düşünceyi ya da aynı anlama gelmek üzere bilişi şekillendirdiği düşüncesinin en önde gelen savunucularından biri Whorf’tur. 1950’lerde Whorf, dilin dünyanın algılanış biçimini yapılandırdığını iddia etmiştir. Diğer bir deyişle, Whorf’a göre, dünyayı anlamak için kullandığımız kategori ve ilişkiler dilden türetilmiştir. Eğer böyleyse, her anadilin dünyayı kavramlaştırma biçiminin farklı olmasını beklemek gerekecektir. Örneğin İngilizcede (Türkçede de) karı ifade etmek için bir sözcük varken, Eskimolarda karı ifade eden pek çok sözcük vardır. Eskimoların bu hava olayıyla ilgili deneyimleri fazla olduğu için, karın her değişik durumu için farklı sözcük türettikleri düşünülebilir.


#25

SORU:

Modern bilişsel psikologlar dilsel görecelik hipotezini neden kabul etmezler?


CEVAP:

Birincisi, modern araştırmacılara göre, Whorf, diller arasındaki farklılıkları abartmıştır. İkincisi, farklı dillerin dünyayı farklı şekilde betimleme olasılığına karşın, insanların dünyayı aynı algıladıklarını gösteren araştırmalar vardır. Örneğin, diller renklere ilişkin sözcük sayısı açısından farklılaşırlar. Worf hipotezine yöneltilen farklı bir eleştiri de anlamın sadece dil üzerinden kurulmadığı iddiasıdır. Bu iddiya göre, yetişkinler düşünce birimi olarak sözcükler kadar imgeleri de kullanırlar. Diğer yandan, bebekler de konuşmaya başlamadan önce azımsanmayacak bir entelektüel yeterlilik sergilerler.


#26

SORU:

Zekâ, diğer tüm psikoloji alanlarındaki tartışmalardan daha fazla tartışma içeren bir çalışma alanıdır. Zeka konusu ile ilgili alandaki tartışmaları açıklayınız.


CEVAP:

Zeka konusu ile ilgili tartışmalardan biri zekânın çalışılmaya değer bir konu olup olmadığı üzerinedir. Bazı psikologlar, insanların neden birbirlerinden farklı davranış gösterdiklerini anlamak için zekâ açısından görülen bireysel farklılıkların önemli olduğunu düşünürken, bazı psikologlar ise zekâ kavramının neredeyse hiçbir değeri olmadığını savunurlar. Diğer bir anlaşmazlık konusu zekânın kökenine ilişkindir. Bazı psikologlar zekâ açısından görülen bireysel farklılıkların kaynağını ağırlıkla kalıtıma, diğerleri ise çevreye ve deneyime bağlarlar. 


#27

SORU:

Zekâ konusunun tartışmalı bir alan olmasının nedeni nedir?


CEVAP:

Zekâ, üzerinde uzlaşılmış bir tanıma sahip değildir. Genel olarak zekânın iyi bir soyut akıl yürütme, problem çözme ve karar verme gibi bilişsel süreçleri içerdiği düşünülmektedir. Ama zekânın ne olduğu konusundaki tartışmalar daha çok, kaç zihinsel yeteneğin zekâyı oluşturduğu üzerinde dönmektedir. Bunun bir yanıtı yoktur, ancak psikologlar, zekânın, kişinin yaşadığı kültür ya da toplum tarafından değer verilen zihinsel becerileri kapsaması gerektiğinde artık hemfikirdirler. Bu alandaki uzmanların yaptığı zekâ tanımlarında kültürün rolü açıkça vurgulanmaktadır. Diğer bir deyişle bir kültürde “zeki” olarak görülen bir davranış diğer bir kültürde böyle görülmeyebilir.


#28

SORU:

Zekaya ilişkin faktör kuramları nelerdir? Açıklayınız.


CEVAP:

Zekâya ilişkin faktör kuramlarından ilki, faktör analizi tekniğini de geliştiren Spearman tarafından ortaya konulmuştur. Spearman, her bireyin g faktörü olarak adlandırılan genel bir zekâ faktörüne sahip olduğunu ileri sürmüştür. Spearman’a göre, g faktörü kendini her alanda gösterir. Yani zeki insan tüm konularda zekiliğini gösterir. Bireylerin zekâ ölçeklerinden aldıkları puanlardan da g faktörü sorumludur. Spearman, g faktörüne ek olarak özel faktörlerden söz etmiştir. Bu özel faktörlerin her biri belirli bir yeteneğe karşılık gelir. Thurstone, Spearman’ın genel zekâ faktörü kavramlaştırmasına karşı çıkmış, faktör analizi kullanılarak bireyin zekâsının çok sayıda birincil yeteneğe ayrılabileceğini iddia etmiş veuygulamaları sonucunda zekayı yedi faktörün oluşturduğunu ileri sürmüştür. Bu faktörler; uzamsal yetenek, algısal hız, sayısal yetenek, sözel yetenek, bellek, kelime bilgisi ve akıl yürütmedir. Cattell de faktör analizinden elde edilen kanıtları kullanarak iki tür zekâ saptamıştır: Akıcı zekâ ve kristalleşmiş zekâ.


#29

SORU:

Akıcı zeka ve kristalleşmiş zeka arasındaki temel fark nedir?


CEVAP:

Akıcı zekâ, yeni durum ya da problemlerle uğraşılırken kullanılan zekâ türüdür. Kabaca sözel olmayan akıl yürütme biçimine (örneğin, görsel-uzamsal yetenek, ezber belleği) karşılık gelir. Bu zekâ türü deneyim ve eğitimden çok az etkilenirler. Bunun tersine kristalleşmiş zekâ, daha önceden kazanılmış bilgiye ve düşünülme biçimlerine dayanılan zekâ türüdür ve sözel zekâya karşılık gelir. Genel olarak, kristalleşmiş zekânın akıcı zekâya bağımlı olduğunu söylemek mümkündür ama tersi mümkün değildir.


#30

SORU:

 Modern zekâ kuramlarından biri olan Gardner’ın çoklu zekâ kuramını açıklayınız.


CEVAP:

Gardner, zekânın mantıksal akıl yürütme kapasitesi olarak görülmesine karşı çıkmıştır. Gardner’a göre, tüm zihinsel kapasitenin altında yatan bir g faktörü yoktur; çeşitli kombinasyonlarla çalışan çeşitli zekâlar vardır. Gardner için zekâ, “bir şey”, kafanın içindeki bir tür eşya de¤il; insanın çeşitli biçimlerde düşünmesine izin veren bir potansiyeldir. Zekânın pek çok bağımsız yetenekten oluştuğuna inanan Gardner, kaç tane zekâ olduğunu belirlemenin güç olduğunu söylese de yedi farklı zekâ ayırt etmiştir: Dille ilgili zekâ, müzik zekâsı, mantıksal-matematiksel zekâ, uzamsal zekâ, kişiler arası zekâ, beden-kinestetikle ilgili zekâ ve içsel zekâ. Gardner’a göre, bir kişinin mesela müzikle ilgili istisnai derecede yüksek zekâsı varken uzamsal zekâsı çok düşük olabilir.


#31

SORU:

Zekâ konusu araştırılırken geliştirilen zeka ölçekleri nelerdir?


CEVAP:

Zekâ konusu araştırılırken geliştirilen zeka ölçekleri; Binet-Simon Zeka Ölçeği, Stanford-Binet Zeka Ölçeği, Wechsler Zeka Ölçeği ve Grup Zeka Ölçekleridir.


#32

SORU:

Bireysel zeka ölçekleri ile grup zeka ölçeklerini karşılaştırınız.


CEVAP:

Bireysel zekâ ölçekleri, bir zaman biriminde sadece bir kişiye ve bu konuda özel olarak yetişmiş bir uzman tarafından uygulanabilirler. Ölçeğin bireysel olması, ölçeği uygulayan uzmana verilen standart yönlendirme sınırları içinde ölçeği alan kişinin performansına yardımcı olma ve onu yakından gözleme olanağı verir. Böylece, ölçeği uygulayan uzmanlar, dille ilişkili problemler, hastalık ya da iyi aydınlatılmamış veya gürültülü bir test odası gibi performansı bozan faktörleri anında tespit edip, ölçeğin uygulandığı koşulları iyileştirme imkânına sahip olurlar. Bu tür avantajları olan bireysel zekâ ölçeklerinin bazı önemli dezavantajları da vardır. Bir uzmanın bir ölçeği uygulaması 30 ile 90 dakika arasında bir zaman alır. Ayrıca ölçeğin değerlendirilmesi de bir saatlik bir zaman tutar. Dolayısıyla bireysel zekâ ölçeklerinin uygulanması zaman ve emek açısından çok maliyetlidir. Oysa bireysel zekâ ölçeklerinin tersine grup zekâ ölçekleri aynı anda çok sayıda insana bir uzman tarafından uygulanabilir. Grup zekâ ölçeklerinin zaman ve emek maliyetleri bireysel zekâ ölçeklerine göre çok daha azdır ama bu ölçeklerin de birtakım dezavantajları vardır. Grup zekâ ölçeğini uygulayan uzman, ölçeği dolduran kişilerin yorgunluk ve başka kişisel faktörleri gözleyemeyebilir ve ayrıca verdiği yönergelerin ne kadar anlaşıldığından emin olmayabilir. Bireysel uygulamaya göre, grup uyg ulamalarında, ölçeğe aşina olmayan bireylerin performanslarının daha düşük çıkma ihtimali vardır.


#33

SORU:

Bilişselci psikologlar, bilişsel süreçleri keşfetmek için neye odaklanır?


CEVAP:

Bilişselci psikologlar, bilişsel süreçleri keşfetmek için gözlenebilir ve ölçülebilir zihinsel faaliyetlere odaklanırlar.


#34

SORU:

Bilişsel yaklaşım içinde neler ele alınmaktadır?


CEVAP:

Bilişsel yaklaşım, zihinsel süreçlerle ilgilendiğinden temel zihinsel faaliyetler olan kavramların kullanımı, problem çözme ve
dil bu yaklaşımın içinde ele alınmaktadır.


#35

SORU:

Kategorileştirme nasıl olur?


CEVAP:

Bir nesne, bir kavram altına yerleştirildiğinde kategorileştirilmiş olur. Bir nesne kategorileştirildiğinde, kavramla ilgili pek çok özelliği temsil ettiği düşünülür. Bu özelliklerin bir kısmı doğrudan gözlenemese de, o nesne hâlâ o kavrama ait olarak düşünülür.


#36

SORU:

İnsan zihni, nesneleri, kişileri, olayları nasıl sınıflandırır?


CEVAP:

İnsan zihni, nesneleri, kişileri, olayları taşıdıkları özelliklere, işlevlere göre sınıflandırır ve bu sayede içinde bulunduğu dünyayı anlaması mümkün olur.


#37

SORU:

Problem çözüm süreci hangi aşamaları içerir? 


CEVAP:

Problem çözüm süreci belli aşamaları içerir. İlk aşama problemin zihinsel olarak temsil edilmesi, yani anlaşılmasıdır. İkinci aşama, amacı belirlemek; üçüncü aşama ise amacı alt amaçlara bölmektir. Son aşama alt amaçlara ulaşmaya dönük problem çözme stratejilerini seçmek ve uygulamaktır.


#38

SORU:

Probleme çözüm bulma olasılığını ve problem çözümünün hızını etkileyen en önemli faktör nedir?


CEVAP:

Probleme çözüm bulma olasılığını ve problem çözümünün hızını etkileyen en önemli faktör problemi anlamaktır. Problemi anlamak, büyük ölçüde probleme ilişkin bir bakış açısı geliştirmek anlamına gelir. Bir kez problem belirli bir bakış açısından anlamlandırıldığında (temsil edildiğinde), artık verili bilgi otomatik olarak bu bakış açısına göre yapılandırılır. Bu ise çoğu kez kişinin problemi farklı bakış açılarından anlama olasılığını yok eder.


#39

SORU:

Problemi anlamak için farklı zihinsel temsiller geliştirmek kadar hangi faktörleri de hesaba katmak gerekir?


CEVAP:

Problemi anlamak için farklı zihinsel temsiller geliştirmek kadar aşağıdaki üç faktörü de hesaba katmak gereklidir:

1. Probleme ait zihinsel temsilin parçalarının birbirine anlamlı şekilde bağlı olması.
2. Problemin zihinsel temsiline ilişkin ögelerin, dış dünyadaki problemin ögelerine denk düşmesi. Bu durum medikal bir analojiden yola çıkılarak daha iyi anlaşılabilir. Doktor, hastanın tedavisine geçmeden önce tanı koymalı, hastanın bedeninde neler olup bittiğine dair bir zihinsel temsil oluşturmalıdır. Hastanın kalp atım hızı, beden ısısı, tansiyonu gibi yaşamsal ölçüm sonuçları alındığında, doktorun kafasında hastalık temsili ile hastanın bedeninde olup bitenler arasında bir eşleşme olacaktır.
3. Probleme uygulanacak ardalan bilgilerinin edinilmiş olması. Örneğin, kimya problemi çözülecekse kimya bilgisine sahip olunmalıdır.


#40

SORU:

Problem çözümü için birtakım stratejiler kullanmak gereklidir. En sık kullanılan problem çözme stratejilerinden ikisi hangileridir?


CEVAP:

İyi bir problem temsili oluşturulsa bile, çoğu kez problemler hemen çözülemez. Problem çözümü için birtakım stratejiler kullanmak gereklidir. En sık kullanılan problem çözme stratejilerinden ikisi algoritmalar ve kestirme yollardır (heuristics).


#41

SORU:

Algoritmalar, nedir?


CEVAP:

Algoritmalar, belirli türde problemleri çözmek için geliştirilmiş özgül problem çözme yollarıdır. Algoritma, eğer doğru kullanılırsa problemin çözümüne ulaşmamak imkânsızdır. Matematikteki Pisagor formülü algoritmalara bir örnek olarak gösterilebilir.


#42

SORU:

Problem çözümünü kolaylaştıran ya da zorlaştıran faktörler nelerdir?


CEVAP:

Problem çözümünü kolaylaştıran ya da zorlaştıran faktörler şunlardır: Uzmanlık, zihinsel kurulum ve işleve takılma.


#43

SORU:

Problem çözümünü etkileyen faktörlerden biri olan uzmanlığın, problem çözümünü kolaylaştıran birbiriyle ilişkili özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Usta ya da uzmanların hepsinin birbiriyle ilişkili olan pek çok özellikleri vardır:
Özel bir alandaki bilgileri iyidir, problemin ögelerini daha iyi bellekte tutarlar, problemin zihinsel temsilini görsel biçimde oluşturabilirler ki bu da problem çözümünü kolaylaştırır. Problemi benzer olan diğer problemlerle ilişkilendirirler. Daha verimli problem çözme yöntemleri vardır. Bunlara ek olarak, problemin farklı ve birden fazla şekilde (kavramsal ve imgesel) zihinsel
temsilini oluşturabilirler.


#44

SORU:

İşleve takılma nedir?


CEVAP:

İşleve takılma, problem çözümünü olumsuz engelleyen faktörlerden biridir. Elinizde bir kıskaç olduğunu düşünün. Sizce bu kıskaç nesneleri tutmaya yarayan bir alet mi, kâğıtların üstüne konan ağırlık mı, yoksa bir silah mı? Kıskaç bunların hepsi olabilir ama hemen herkes deneyimlerinden ötürü nesneleri tutmaya yarayan alet olduğunu düşünmeye eğilimlidir. İşleve takılma da örnekte görüldüğü gibi nesneleri adları ya da tanıdık işlevleri dışında başka bir bağlamda düşünememe eğilimini ifade eder. Bu eğilim, zihinsel kurulum gibi nesneleri değişik şekillerde kullanarak problem çözmeyi engeller.


#45

SORU:

Duncker mum problemi nedir?


CEVAP:

İşleve takılma ile ilgili en popüler örnek Duncker mum problemidir. Masada kibrit, içinde raptiyelerin olduğu bir raptiye kutusu ve bir mumun olduğu bir odaya girdiğinizi düşünün. Sizden bu malzemeyle mumu duvara koyarak yakmanız isteniyor. Bu problemi nasıl çözersiniz? İşleve takılma yüzünden bu problemin çözümü pek çok kişiye zor gelecektir. Oysa nesneler alışılmış işlevleri dışında düşünüldüğünde problemi çözmek hiç de zor değildir. Raptiye kutusu raf olarak düşünülüp raptiyeyle duvara tutturulur
ve mum da üzerine konarak yakılır.


#46

SORU:

Dilin, onu evrim basamağının daha altında yer alan hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran pek çok yanı vardır. Bunlar nelerdir?


CEVAP:

Dilin, onu evrim basamağının daha altında yer alan hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran pek çok yanı vardır. Birincisi dilin anlamlılığıdır. Bu, dildeki ses ya da işaretlerin bir anlamı olduğuna işaret eder. Sözcükler eylemler, nesneler ve fikirler için sembol olarak işlev görürler. İkincisi dilin sonsuz yaratıcılık özelliğinin olması ya da olağanüstü bir esnekliğe sahip olmasıdır. Sözcükler
çok değişik biçimlerde kombine edilebilir. Dille ifade edebileceklerimiz neredeyse sınırsızdır. Üçüncüsü dil, bulunulan yere bağlı olarak gerçekleşen bir bilişsel süreç değildir. İnsanların başka zaman ve yere ilişkin olay ve nesneler hakkındaki bilgiyi birbirlerine iletme kapasiteleri vardır. Dilin sembolik olmasına dayanan bu kapasite, bilgiyi bir insandan diğerine, bir kuşaktan diğerine aktarmayı mümkün kılar. Böylece, insanlığa ait bilgi birikir. Son olarak dil olağanüstü karmaşık bir bilişsel süreçtir ama insanların dili kullanmaları için özel olarak eğitim almaları gerekmez. Ciddi bir nörolojik bozukluk olmadığı sürece, tüm insanlar dili öğrenirler. Bazı insanlar matematik bilirler, diğerleri bilmez; bazı insanlar satranç oynamayı bilirler, diğerleri bilmez; bazı insanlar okuyabilirler, bazıları okuyamaz. Ama tüm insanlar inanılmaz derecede karmaşık olan dil sisteminin çok da çaba harcamadan ustası hâline gelirler.


#47

SORU:

Dilin düşünceyi ya da aynı anlama gelmek üzere bilişi şekillendirdiği düşüncesinin en önde gelen savunucularından biri kimdir?


CEVAP:

Dilin düşünceyi ya da aynı anlama gelmek üzere bilişi şekillendirdiği düşüncesinin en önde gelen savunucularından biri Whorf’tur. 1950’lerde Whorf, dilin dünyanın algılanış biçimini yapılandırdığını iddia etmiştir. Diğer bir deyişle, Whorf’a göre, dünyayı anlamak için kullandığımız kategori ve ilişkiler dilden türetilmiştir.


#48

SORU:

Zekâya ilişkin faktör kuramlarından ilki nedir?


CEVAP:

Zekâya ilişkin faktör kuramlarından ilki, faktör analizi tekniğini de geliştiren Spearman tarafından ortaya konulmuştur. Spearman, her bireyin g faktörü olarak adlandırılan genel bir zekâ faktörüne sahip olduğunu ileri sürmüştür. Spearman’a göre, g faktörü kendini her alanda gösterir. Yani zeki insan tüm konularda zekiliğini gösterir. Bireylerin zekâ ölçeklerinden aldıkları puanlardan da g faktörü sorumludur.


#49

SORU:

Thurstone, zekâyı oluşturan faktörlerin neler olduğunu ileri sürmüştür?


CEVAP:

Thurstone, zekâyı yedi faktörün oluşturduğunu ileri sürmüş ve bu yedi faktörü içeren Birincil Zihinsel Yetenekler Ölçeği adını verdiği bir ölçek oluşturmuştur. Bu faktörler uzamsal yetenek, algısal hız, sayısal yetenek, sözel yetenek, bellek, kelime bilgisi ve akıl yürütmedir.


#50

SORU:

Cattell faktör analizinden elde edilen kanıtları kullanarak hangi zeka türlerini saptamıştır?



CEVAP:

Cattell faktör analizinden elde edilen kanıtları kullanarak iki tür zekâ saptamıştır: Akıcı zekâ ve kristalleşmiş zekâ. Akıcı yetenek ya da akıcı zekâ, yeni durum ya da problemlerle uğraşılırken kullanılan zekâ türüdür. Kabaca sözel olmayan akıl yürütme biçimine (örneğin, görsel-uzamsal yetenek, ezber belleği) karşılık gelir. Bu zekâ türü deneyim ve eğitimden çok az etkilenirler. Bunun tersine kristalleşmiş zekâ, daha önceden kazanılmış bilgiye ve düşünülme biçimlerine dayanılan zekâ türüdür ve sözel zekâya karşılık gelir. Genel olarak, kristalleşmiş zekânın akıcı zekâya bağımlı olduğunu söylemek mümkündür ama tersi mümkün değildir. 


#51

SORU:

Zekânın pek çok bağımsız yetenekten oluştuğuna inanan Gardner, kaç tane zekâ olduğunu belirlemenin güç olduğunu söylese de kaç farklı zeka ayırt etmiştir?


CEVAP:

Zekânın pek çok bağımsız yetenekten oluştuğuna inanan Gardner, kaç tane zekâ olduğunu belirlemenin güç olduğunu söylese de yedi farklı zekâ ayırt etmiştir: Dille ilgili zekâ, müzik zekâsı, mantıksal-matematiksel zekâ, uzamsal zekâ, kişiler arası zekâ,
beden-kinestetikle ilgili zekâ ve içsel zekâ. Gardner’a göre, bir kişinin mesela müzikle ilgili istisnai derecede yüksek zekâsı varken uzamsal zekâsı çok düşük olabilir.


#52

SORU:

Psikolog Robert Sternberg tarafından geliştirilen çoklu zeka kuramı nedir?


CEVAP:

Diğer bir çoklu zekâ kuramı psikolog Robert Sternberg tarafından geliştirilmiştir. Sternberg, üçlü zekâ kuramı adı verilen yaklaşımında analitik, yaratıcı ve pratik olmak üzere üç zekâ türü belirlemiştir. Analitik zekâ, daha çok akademik yetenek olarak
bilinen özelliğe işaret eder. Standart zekâ ölçekleriyle en iyi ölçülen bu zekâ türü, insanın problemleri çözmesini ve yeni bilgi edinmesini mümkün kılar. Diğer yandan yaratıcı zekâ, deneyime dayanan, yeni durumlarla başa çıkmayı sağlayan ve problemlere çeşitli olası çözümler üretme yeteneğini içeren bir zekâ türüdür. Genel olarak psikologlar daha çok akademik yetenek olarak anladıkları zekâ ile yaratıcılığı birbirinden ayırırlar. Sternberg için ise yaratıcılık temel bir zekâ türüdür. Sternberg’in üçüncü
zekâ türü pratik zekâdır. Bu zekâ türü diğer insanlara, çevrenin gereklerine adapte olmayı sağlayan zekâ türüdür. 


#53

SORU:

En genel düzeyde, bireyler arasında zekâ açısından görülen farklılıklar neden kaynaklanmaktadır?


CEVAP:

En genel düzeyde, bireyler arasında zekâ açısından görülen farklılıklardan iki faktör sorumlu tutulabilir: Kalıtım ve çevre. Kalıtım, her bir kişinin genetik mirasını içerir. Çevre ise insanların hayatları boyunca deneyimledikleri tecrübelerden oluşur.


#54

SORU:

Bugünkülere benzer ilk zekâ ölçeği ne zaman kim tarafından geliştirilmiştir?


CEVAP:

Bugünkülere benzer ilk zekâ ölçeği Fransız Psikolog Alfred Binet tarafından 19. yüzyılın sonlarında geliştirilmiştir. 1881’de Fransız hükûmeti, eğitimi tüm çocuklar için zorunlu hâle getirince, öğretmenlerin sınıflardaki geniş bireysel farklılıklarla başa çıkmasının zor olacağı fark edilmiştir. Hükûmet Binet’den diğerlerine göre daha yavaş öğrenen çocukları ayırt etmesini isteyince, Binet meslektaşı Simon ile birlikte 1905’te bir zekâ ölçeği geliştirmiştir.


#55

SORU:

Stanford-Binet Zekâ Ölçeğinin son versiyonunda ölçümü yapılan alanlar nelerdir?


CEVAP:

Bu ölçeğin son versiyonunda ölçümü yapılan dört alan vardır: Sözel akıl yürütme, soyut/görsel akıl yürütme, sayısal akıl yürütme ve kısa süreli bellek.


#56

SORU:

IQ (Intelligence Quotient) nedir, nasıl hesaplanır? 


CEVAP:

IQ (Intelligence Quotient) olarak bilinen zekâ indeksi, zihinsel yaşın kronolojik yaşa oranının 100 ile çarpılması sonucunda elde edilir. Eğer zihinsel yaş kronolojik yaşa eşitse IQ 100 olacaktır. Eğer zihinsel yaş kronolojik yaştan aşağıda ise IQ 100’den az olacak, eğer zihinsel yaş kronolojik yaştan yüksekse IQ 100’den yukarıda olacaktır.