DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ Dersi EKONOMİ, TEKNOLOJİ VE ÇEVRE soru cevapları:
Toplam 21 Soru & Cevap#1
SORU:
Ekonomi nedir?
CEVAP:
Ekonominin sözlük anlamı, insanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü, iktisat olarak ifade edilmektedir. Ekonominin karşılığı olarak Osmanlıcada kullanılan Arapça kökenli iktisat kelimesinin sözlük anlamı ise tam hedefe yönelmek, amaca uygun ve itidal üzere hareket etmek, harcamalarda tasarruflu olmaktır.
#2
SORU:
Ekonominin mal ve hizmetlere dayalı sektörleri nelerdir?
CEVAP:
Ekonomi bir toplumdaki mal ve hizmetlerin üretimini, dağıtımını ve tüketimini kapsayan bir sistemdir. Mallar; yiyecek, giyecek korunma gibi zorunlu Ekonomi, Teknoloji ve Çevre ihtiyaçlar ya da araba, yüzme havuzu, yat gibi lüks sayılabilecek unsurları da kapsayan ürünler iken hizmetler dini liderlerin, doktorların, polislerin, telefon operatörlerinin vb. faaliyetlerinden elde edilen değer-kazançları ifade eder (Bozkurt, 2006: 300). Ekonomi mal ve hizmetlere dayalı olarak üç sektör biçiminde yapılanır;
Birinci sektör: Hammaddenin doğal çevreden alındığı sektörleri kapsar. Ziraat, hayvancılık, balıkçılık ve madencilik vb. alanların dahil olduğu birinci sektör endüstri öncesi toplumlarda görülmüştür.
İkinci sektör: Hammaddenin imalat yoluyla mamul edilmiş mallara dönüştüğü sektördür. Petrolün gazoline, metallerin otomobile dönüştürüldüğü süreçleri içerir.
Üçüncü Sektör: Mallardan çok sekreterlik, memuriyet, gıda hizmeti, pazarlama, hukuk, reklam ve eğitim alanı vb. hizmetleri kapsar.
#3
SORU:
Ekonomi sosyolojisinin araştırma alanları nelerdir?
CEVAP:
Ekonomi sosyolojisi, toplumsal yapıları ve olguları ekonomik anlamda özel koşulları ayrıntıları ile inceler; kentlerin coğrafi yerleşimlerini, gelişmelerini ve yapılarını belirleyen ekonomik etkenleri araştırır. Aile, mülkiyet açısından sahip olunan üretim ve tüketim olanakları, nasıl, ne için üretildiği, beslenme, yerleşim ve boş zamanları değerlendirme gibi özellikler irdelenir. Bu bağlamda ailelerin nasıl oluştuğu ve değiştiği incelenir. Ekonomi sosyolojisinin inceleme alanına giren konuları şöyle sıralanabilir;
- Toplumsal sınıflar,
- Meslek gruplarının gelişimi,
- Kentler, köyler gibi gruplaşmalar,
- Ekonomik etkinliği yönlendirebilen sendika, işveren örgütleri gibi toplumsal eylemli gruplar.
#4
SORU:
Ekonomiye ilişkin yaklaşımlar nelerdir?
CEVAP:
Sosyolojide, temel sosyolojik yaklaşımlara paralel olarak ekonomiye ilişkin üç temel yaklaşım söz konusudur;
- İşlevselci yaklaşım toplumsal istikrarın sürdürülmesine odaklanır ve ekonomik açıdan şu işlevlerin yerine getirilmesini gerekli görür; malların ve hizmetlerin dağıtımı, gücün ve zenginliğin üretimi, kapitalist toplumların sürekli yenilikler yoluyla çevreye uyum sağlaması.
- Çatışma kuramı ise ekonomik düzenin istikrarsızlığını vurgular, kapitalizmin kendi içinde çelişkili olduğunu ve bu nedenle kendi kendini yok edeceğini savunur. Kuramda, serbest piyasanın sınıflar arasında eşitsizliğe, çatışmaya ve işgücünün yabancılaşmasına yol açtığı ileri sürülür.
- Sembolik etkileşimci yaklaşım, ekonomik düzenin işleyişi ve sonuçları üzerinde duran diğer iki yaklaşımdan farklı olarak, bireyler, ekonomi ve gruplar arasındaki etkileşime odaklanır.
#5
SORU:
Üretim sürecini yeniden organize eden devrimler nelerdir?
CEVAP:
Modern endüstriyel dünyanın ekonomileri yüzyıllar süren toplumsal değişimin sonucunda oluşmuştur. Üç büyük devrim, üretim sürecini yeniden organize etmiş ve toplumsal yaşamı dönüştürmüştür;
- Tarım Devrimi
- Endüstri Devrimi
- Bilişim Devrimi
#6
SORU:
Endüstrileşmenin etkileri nelerdir?
CEVAP:
Endüstrileşme,
- iş ve çalışmanın doğasını,
- demografik değişimlere yol açması nedeniyle nüfusun niteliklerini,
- insan ilişkilerini ve
- toplumun değerlerini değiştirmiştir.
#7
SORU:
Endüstrileşmenin ekonomi üzerindeki etkileri nelerdir?
CEVAP:
Endüstrileşme ekonomiyi de beş biçimde köklü dönüşüme uğratmıştır;
Yeni enerji biçimleri: Tarih boyunca enerji hayvan ya da insanların kas gücü anlamına gelirken, 1765’te İngiliz mucit James Watt, buhar makinesini geliştirmiştir. İlk makineler kas gücünün yüz kat fazlası enerji üretebiliyordu.
Çalışmanın fabrikalarda toplanması: Buhar gücü ile çalışan makineler evlerden fabrikalara taşınmıştır.
İmalat ve kitlesel üretim: Hammaddelerin işlenerek ürüne dönüştürülmüş ve seri üretim ortaya çıkmıştır.
Uzmanlaşma: Fabrikalarda işçiler sürekli tek bir işi yapma konusunda uzmanlaşmışlardır. Ancak işçiler ortaya çıkan ürüne çok az katkı sağlamak durumunda kalmışlar ve bu süreç bir taraftan üretimi artırırken diğer taraftan ortalama işçinin sahip olması gereken beceri düzeyini düşürmüştür.
Ücretli işçilik: Küçük ev imalathanelerinde kendileri için çalışanlar fabrikalarda emeklerini satan ücretli işçilere dönüşmüş ve çoğu zaman kullandıkları makinelerden daha az dikkate alınmışlardır.
#8
SORU:
Endüstri toplumlarının ekonomik özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Endüstri toplumlarının ekonomik bağlamda tipik özellikleri şunlardır;
- Üretim örgütleri, firmalar aileden bütünüyle ayrılmıştır. Sonuç olarak üretim ve tüketim etkinlikleri de ayrıdır.
- İşbölümü ve iş düzeni teknolojik zorunluluklara göre yönlendirilir, teknolojik yenilikler iş düzenine ve örgütsel yapıya yansır.
- Firmalar sermaye birikimi üzerine kuruludur ve temel amaç bu sermayenin büyütülmesidir.
- Ekonomik hesap amaca ulaştıran temel yöntemdir.
- Geniş kitlelerden işgücü talebi söz konusudur, işgücünün kentlerde toplanması ile bir işgücü pazarı oluşur.
#9
SORU:
Endüstriyel çalışmadan hizmet sektörüne geçiş sürecinde gerçekleşen dönüşümler nelerdir?
CEVAP:
Endüstriyel çalışmadan hizmet sektörüne geçiş sürecinde üç dönüşüm söz konusudur:
Somut ürünlerden düşüncelere doğru dönüşüm: Bilgisayar yazılımcıları, finans analizcileri, reklamcılar, editörler, mimarlar, danışmanlar vb.
Mekanik becerilerden okuryazarlık becerilerine doğru dönüşüm: Endüstri devrimi mekanik beceri gerektirirken enformasyon çağında okuryazarlık becerileri ön plandadır.
Fabrikalardan her yere doğru dönüşüm: Endüstri devrimi işçileri fabrikalara çekmişti. Bilgisayar teknolojileri ise çalışanların her yerde var olabilmelerine olanak sağlamış; dizüstü bilgisayarlar, mobil telefonlar vb. ile evi, arabayı, treni, uçağı vd. ofise dönüştürmüştür. Yeni enformasyon teknolojileri ev ile işyeri arasındaki sınırları şeffaflaştırmıştır.
#10
SORU:
Modern toplumlarda işbölümünün oluşturulmasında neler temel alınır?
CEVAP:
Modern toplumlarda işbölümünün dört temel biçiminden söz edilebilir;
- Cinsiyet ve yaşa göre işbölümü.
- Yetenek ve ustalığa göre işbölümü.
- Dini ve mistik esaslara göre işbölümü.
- Çeşitli imtiyazlara göre işbölümü.
#11
SORU:
Üretim sürecinin temel etkenleri nelerdir?
CEVAP:
Üretim sürecinin temel etkenlerini şöyle sınıflandırılabilinir;
Toprak: Yer altı kaynakları, su, hava, ışık gibi doğada yer alan madde ve doğal kaynaklar.
Emek: İnsanın ekonomik gücü, kas ve kafa gücü.
Sermaye: Maddi malların üretimi için bütün depo edilmiş stoklar ve mevcutlar. Sermayenin büyük bölümü bilgi ve organizasyondan oluşur.
#12
SORU:
Üretim rejimleri nelerdir?
CEVAP:
Tarih boyunca toplumsal yapılara ve koşullara dayalı olarak farklı üretim rejimleri görülmüştür. Üretim rejimlerini şöyle açıklayabiliriz;
Zorla çalıştırma: Avcı toplumlar dışında bütün toplumlarda belirli dönemlerde görülen bu rejimde bazı insanlar mülkiyete konu olan, alınıp-satılan ve emeğinden yararlanılan bir obje konumundadır.
Serflik: Avrupa’da feodalizmle birlikte var olan bu rejimde de zorla çalıştırma söz konusudur. Serfler çalıştıkları toprağa bağlı köylülerdir, kapitalizm ve ticaretin gelişimi ile birlikte ortadan kaybolmuşlardır.
Lonca rejimi: Ortaçağda çeşitli zanaatları düzenleyen, kurallar ve kalıplar koyan hiyerarşik bir örgütlenmeye dayanan ekonomik kuruluşlardır. Bu kuruluşlar büyük endüstrilerin kuruluşu ile ortadan kalkmıştır.
Büyük ticari ve sanayi merkezleri, ücret rejimi: Gelişen kent ekonomisi ile çalışmanın kendisi de değişmiş, emeğin alınıp satılması söz konusu olmuştur.
Kapitalizm: Emeğin alınıp satılmasıyla ortaya çıkmıştır. Teknolojinin gelişmesi ve endüstrileşme ile toprak sahipliği anlamını yitirmiş; toprak sermayeye emek de alınıp satılan bir mala dönüşmüştür. Bu bağlamda işçi sınıfı ortaya çıkmış; ekonomi gelişen pazar ekonomisi ile birlikte toplumsal amaçlardan uzaklaşmış, sadece kârı ön planda tutan büyük bir güç haline gelmiştir.
Neo-kapitalizm: Klasik kapitalizme karşılık olarak üretimde düzeni sağlama görevini siyasal güce veren bir rejimdir. Devlet politikası ile ekonomik politika iç içe geçmiştir.
Kolektivizm: Bütün üretim araçlarının devletleştirildiği, özel mülkiyetin sınırlandırıldığı ve devletin mutlak otoritesinin ekonomik sistem olarak kabul edildiği rejimdir.
#13
SORU:
Ekonomik modeller nelerdir?
CEVAP:
İki genel ekonomik model söz konusudur; kapitalizm ve sosyalizm. Kapitalizm, özel mülkiyet ile mal ve hizmetlerin üretimi ve ticaretinde rekabete, yarışmacılığa dayalı ekonomik bir sistemdir. İşlevselciler kapitalizmin gönençli ve istikrarlı bir toplumsal düzen sağlayacağını düşünmektedirler. Çatışmacılar ise kapitalizmin, güçlü zengin sınıfın zayıf aşağı sınıfları sömürmesine yol açtığı için çatışma ürettiğini savunmaktadırlar. Sembolik etkileşimciler de kapitalizmi üreten ve destekleyen boyutlara odaklanırlar. Marx, kapitalizmin sadece belirli bir azınlığın refahını sağladığını buna karşın kitlelerin tiranlık altında yaşamak zorunda kaldığını ve emeklerinin sömürüldüğünü savunmuştur. Bu bağlamda sosyalizm kapitalizme cevap olarak geliştirilmiş bir ekonomik sistemdir. Bu sistemde üretim araçları ve mülkiyet kamuya aittir, devlet kâr amacı olmaksızın ekonomiyi kontrol eder ve merkezi planlama esastır.
#14
SORU:
Kapitalizmin temel özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Kapitalizmin özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
- Özel mülkiyet,
- Mülkiyet üzerinde tercih hakkı,
- Kişisel kârın artırılmasının temel amaç olması,
- Tüketim ve rekabetin egemenliği,
- Rekabet özgürlüğü,
- Hükümetin-devletin müdahalesinden bağımsızlık.
#15
SORU:
Sosyalizmin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Sosyalizmin üç özelliği şöyle ifade edilebilir;
- Ortak mülkiyet,
- Ortak çıkar ve hedeflerin gözetilmesi,
- Ekonominin devlet tarafından kontrolü.
#16
SORU:
Sosyolojik açıdan teknolojinin boyutları nelerdir?
CEVAP:
Sosyolojik açıdan ise teknoloji iki boyutta tanımlanabilir;
- Makineler, donanım ve bunların beraberinde getirdiği üretim teknikleri,
- Mekanizasyonun dayattığı toplumsal ilişki biçimi.
#17
SORU:
Teknolojik ilerleme anlayışının varsayımları nelerdir?
CEVAP:
Rönesans’tan bu yana kabul gören ve teknolojiye ilişkin düşünceleri biçimlendiren teknolojik ilerleme anlayışının temel varsayımları şunlar olmuştur;
- Teknolojik buluş, değişim geçiren üründe her zaman ilerlemeye yol açar.
- Teknolojik gelişmeler, maddi, toplumsal, kültürel ve manevi yaşamın iyileşmesine katkıda bulunur.
- Teknolojideki ve dolayısıyla uygarlık alanındaki ilerleme hız, verim, güç vb. nicel ölçülere başvurularak kesin olarak ölçülebilir.
- Teknolojik değişmenin yönü ve etkisi bütünüyle insan kontrolü altındadır.
- Teknoloji doğayı fethederek insanların amacına hizmet etmeye zorlanmıştır.
- Teknoloji uygarlaşmış ve endüstrileşmiş Batı toplumlarında en üst düzeye ulaşmıştır.
#18
SORU:
Çevre sosyolojisinin amacı nedir?
CEVAP:
Çevre sosyolojisi genel anlamda iki temel amaç etrafında yapılanmıştır;
- Biyofiziksel dünyanın, toplumsal değişime katkıda bulunan nedensel bir faktör olduğu kadar sosyal yapılardan veya sosyal oluşumlardan etkilenen sonuçsal bir faktör de olduğunun benimsenmesi.
- Çevre yıkımının veya çevre sorunlarının nedenlerinin toplumsal bağlamda açıklanması.
#19
SORU:
Çevre sosyolojisinin temel konuları nelerdir?
CEVAP:
Çevre sosyolojisinin temel konuları şöyle sıralanabilir;
- Endüstrileşmenin çevrenin bozulmasındaki etkisi.
- Çevre hareketlerinin yapısal ve toplumsal kökenleri.
- Yeşil-çevreci politika.
- Kentleşme ve küreselleşmenin çevreye etkileri.
- Sürdürülebilir kalkınma.
- Doğal dengenin bozulmamasını ve çevrenin kirletilmemesini hedefleyen düşünce ile ilerlemeci anlayış arasındaki çatışmalara ilişkin kuramsal tartışmalar.
#20
SORU:
Çevre sosyolojisinin temel yaklaşımları nelerdir?
CEVAP:
Çevre sosyolojisi alanındaki temel yaklaşımlar;
İnsan İstisnai Paradigma: Dil, teknoloji, bilim ve kültür gibi insanın istisnai özelliklerinin sosyal ve tarihsel değişimler ile ilişkilendirilmesi, çağdaş sosyolojide modern ve endüstrileşmiş toplumların doğanın tehditlerinden muaf olduğu düşüncesine yol açmıştır. 1970’lere kadar birçok sosyolojik kuramsal perspektif, bu istisnai bakışa veya insan istisnai paradigmaya dayanmıştır. Birçok çevre sosyologu, sosyoloji disiplininin insana ilişkin istisnai mirasını kabul etmekte ve bunun üstesinden gelinmesinin gerekli olduğunu vurgulamaktadır.
Yeni Ekoloji Paradigması: Modern toplumların refahının, karmaşık sosyal yapılar ve gelişmiş teknolojiler ile ekosistemin sağlıklı bir ilişki içinde olmasına bağlamaktadır. Bu paradigma, toplumların ekosisteme bağımlı olduğuna işaret ederek yeni bir bakış açısı sunmaktadır. Sosyologların modern toplumların ekolojik boyutunu yok saymasına yol açan İnsan İstisnai Paradigmadan farklı olarak, Yeni Ekolojik Paradigma toplumların ekolojik temele bağımlı olduğunu ve doğal kaynakların aşırı kullanılmasından ve kirlilik yaratılmasından dolayı ekolojiye çok ciddi zararlar verilmesine dikkat çekmektedir.
Eko-marksist Perspektif: Genel anlamda, modern kapitalist sanayileşmiş toplumlardaki çevresel yıkıma yol açan eğilimi sorgular. Bu bağlamda kapitalizmin büyümeye yönelik eğiliminin nasıl toplumsal enerjinin ve diğer doğal kaynakların kullanımını arttırdığını ve çok geniş kapsamlı kirlilik yarattığını açıklamaya çalışır.
Rasyonalitenin Rasyonelsizliği Teorisi: Weber’in rasyonalizasyon ve resmi rasyonalite kavramları çıkış noktası olarak ele alınmıştır. Rasyonalizasyon ve resmi rasyonalitenin yaygınlaşması fiziksel çevre üzerinde egemenlik kurmaya yönelik ahlak sistemi, teknolojik arayışlar içine girme ve insan kaynaklı çevre tehditlerine gereken dikkatin verilmemesi gibi eğilimleri de içermektedir.
Risk Toplumu Teorisi: Beck’in geliştirmiş olduğu kurama göre, basit modernleşme bilim ve teknolojik gelişmelerin yardımı ile kapitalist rasyonalizasyon ve endüstrileşme süreci- devam ettikçe endüstrileşmiş toplumların temelleri daha da eriyecek, tükenecek, değişecek ve tehdit edilecektir. Beck’in dönüşlü modernleşme kavramı bu görüşe dayanır.
Derin Ekoloji: Derin ekoloji kavramını ilk olarak Norveçli felsefeci Arne Naess kullanmıştır. Naess, ekolojik düşüncede iki sınırlı çevreci hareketin var olduğunu, bunlardan birinin daha çok bürokratlar tarafından ortaya konulan ve daha çok nüfus ve kaynak sorunlarıyla ilgilenen klasik çevrecilik, diğerinin ise doğaya bağlı, kültürde derin ve temel değişimi öneren derin ekoloji hareketi olduğunu öne sürer.
Sürdürülebilir Kalkınma: Sürdürülebilir kalkınma, 1987 Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu’nda, bugünün gereksinimlerini gelecek kuşakların gereksinimlerini giderme yeteneğini tehlikeye atmadan karşılamak biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanımlamada vurgulanan, çevrenin giderek daha fazla bozulmasından daha çok doğal kaynakları koruyan ve bu eğilimi yaygınlaştıran politikalara dayalı yeni bir kalkınmadır. Söz konusu gelişmeler, ekonomik büyümeyi dizginleyerek çevre sorunlarının çözümü görüşünün dışında daha çok sürdürülebilir kalkınma anlayışına dayanmaktadır.
#21
SORU:
Derin ekoloji yaklaşımının ilkeleri nelerdir?
CEVAP:
Derin ekoloji yaklaşımının başlıca ilkeleri şunlardır;
- Yeryüzündeki insanların ve insan dışındaki yaşamın iyi durumda olması ve serpilip gelişmesi içsel bir değere sahiptir.
- Yaşam formlarının zenginliği ve çeşitliliği, bu değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunur. Bu zenginlik ve çeşitlilik kendi içinde de değer taşır.
- İnsanların yaşamsal gereksinimlerini karşılamak dışında bu zenginliği ve çeşitliliği azaltmaya hakları yoktur.
- İnsan yaşamının ve kültürlerinin serpilip gelişmesi, insan nüfusunun ciddi ölçüde azalmasıyla mümkün olabilir. İnsan dışındaki yaşamın serpilip gelişmesi de daha az yoğunlukta bir insan nüfusunu gerektirir.
- Hali hazırda insanın insan dışındaki dünyaya müdahalesi aşırı düzeydedir ve durum gittikçe daha da kötüleşmektedir.
- Mevcut politikalar değişmelidir. Değişen politikalar, temel ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapıları etkileyecektir.
- İdeolojik değişiklik, gittikçe yükselen bir hayat standardını hedeflemekten ziyade, hayatın niteliğini değerli kılma yönünde olacaktır.
- Yukarıda ifade edilen hususlara katılanlar, doğrudan ya da dolaylı olarak gerekli değişiklikleri gerçekleştirmekle yükümlüdürler.