DİL FELSEFESİ Dersi PRAGMATİK DİL FELSEFESİ soru cevapları:

Toplam 41 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Soru sorma ve merak etme üzerine çalışmalar ne zaman başlamıştır.


CEVAP: Yirminci yüzyılın başlarında yeni bir alan olarak ortaya çıkan dil felsefesi daha önce de belirttiğimiz gibi bildirimsel tümcelerin semantik ve sentaktik çözümlemesine ağırlık verdi. 1950’lerden sonra bir grup felsefeci soru tümceleri üzerine çalışmaya başladı. Ancak bu çalışmalar semantik dil felsefesi alanının bir konusu olarak sınırlı kaldı. Erotetik Mantık veya Sorular ve Yanıtlar Mantığı başlığı altında gelişen bu alanda soru tümcelerinin semantik çözümlemesi ve soru ile yanıt arasındaki mantıksal ilişkiler ele alındı. Dilin en önemli işlevlerinden biri de soru sorma olduğuna göre pragmatik dil felsefesinin temel çalışma konularından biri de bu olmalıdır. Özellikle 2000’li yılların başlarında ilk defa soru sorma ve merak etme üzerine dil felsefesi ve epistemoloji (bilgi felsefesi) alanlarında çalışılmaya başlandı.

#2

SORU: Dil oyununun kesin kuralları nelerdir?


CEVAP: Dil oyunu durağan bir şey değildir, kuralları zamana ve bağlama göre değişir. Wittgenstein’ın kendi örneğine bakalım. “Metrik sistemde ölçüm yapma” bir dil oyunudur. Bu dil oyununun oluşması için “metre” denen uzunluğun bir tanımının verilmesi gerekir. Wittgenstein bu örneği verdiğinde Paris’te özenle saklanan ve özel bir metal alaşımdan yapılmış bir çubuğun uzunluğuna bir “metre” denirdi. Bu metrenin tanımını verdiği için bu çubuğa da “standart metre çubuğu” denirdi. Wittgenstein metrik sistemde ölçüm yapma dil oyunu açısından bu standart metre çubuğunun önemini vurgular. Standart metre çubuğu bu dil oyunun kuralını oluşturuyordu o dönemde. Bu kuralı benimsedikten sonra bir nesnenin uzunluğunu metre cinsinden dile getirebiliriz. Bu kural sayesinde örneğin “bu masanın boyu 1,90 metredir” dediğimde anlamlı bir şey söylemiş oluyorum. Bu dil oyununu oynamak için, yani bir şeyin uzunluğunu metrik sistemde ölçmek ve bunu dilde söylemek için bu kuralın kabul edilmesi gerekiyordu. Dil oyunlarının kuralları sayesinde “söylemek” olanaklı oluyor. Ancak bize bu söyleme olanağını sağlayan kuralların kendileri dil oyunu içinde “söylenebilir” şeyler değildir. Standart metre çubuğu “metre” uzunluğunun tanımını verir, bundan dolayı bu çubuğun bir metre uzunluğunda olduğu (ya da olmadığı) Wittgenstein’a göre “söylenemez”. Günümüzde metreyle ölçüm yapma dil oyununu tanımlayan bu kural tamamen değişmiş durumda. Artık “metre” ışığın boşlukta 1/299.792.458 saniyede aldığı yol olarak tanımlanmakta. Bu durumda metrik sistemde ölçüm yapıp bir şeyin uzunluğunu metre cinsinden söyleme türünde bir dil oyununun da kuralı değişmiş oldu. Bu durumda geçmişte metrik ölçümlere standart oluşturan ve şu anda Paris’te bir müzede saklanan eski standart metre çubuğunun uzunluğunun bir metre olduğu ya da olmadığını söyleyebiliyoruz. Nitekim yeni standarda göre eski standart metre tam tamına bir metre uzunluğunda çıkmayabilir. Buradan şu sonuçlara varabiliriz: bir dil oyunu bize bir şey “söylemek” olanağı veriyor, ancak o dil oyununun kurallarının kendileri o dil oyunu içinde “söylenebilir” şeyler değildir.

#3

SORU: Collingwood’un “önkabuller” dediği kavram ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Collingwood, An Essay on Metaphysics (Metafizik Üzerine Bir Deneme) adlı ünlü eserinde farklı dillerin farklı “önkabulleri” (presuppositions) olduğunu savunur. Bu önkabullerin bazıları o dili tanımlar ve bundan dolayı o dilin oluşturduğu kuramsal dizge için bu önkabuller “mutlak”tır ve o dizge içinde sorgulanamazlar. Örneğin çağdaş tıp bilimi her hastalığın bir nedeni olduğunu kabul eder. Bir tıpçıya “peki neden her şeyin bir nedeni olsun ki?” diye sorduğumuzda kendi tıp dili içinde buna bir yanıt getiremez. “Bu bizim sorgusuz olarak kabul ettiğimiz bir şeydir” demek zorunda kalacaktır Collingwood’a göre. Tıp bilimi ve buna bağlı olan uygulamalar ancak bu mutlak önkabul ile iş yapabilirler. Ancak bir başka dizge içinde, hatta bir başka çağda bir başka bilim kuramı bu önkabulü mutlak olarak görmeyebilir, hatta kabul bile etmeyebilir. Örneğin bazı metafizik dizgelerde, hatta bazı fizik kuramlarında her olayın bir nedeni yoktur. Collingwood’a göre Newton fiziğinde bile bu bir mutlak önkabul değildir. Kısaca Collingwood’a göre çevremizde olup biteni düşünürken, yargı da bulunurken, soru sorarken hep içinde bulunduğumuz dilin oluşturduğu bir dizge içinden bakarız dünyaya.

#4

SORU: Carnap’a göre anlamlı bir sorunun ön şartı nedir?


CEVAP: Carnap’a göre anlamlı bir soru ancak bir dilsel çerçeve içerisinden sorulabilir; dilin dışına çıkmayı deneyip diller üstü bir soru sormaya kalkıştığımızda “metafizik” denilen ve gerçekte anlamsız olan bir soru sormuş oluruz. Sorular ve önermeler ancak bir dilsel çerçeve içinde anlam kazanırlar.

#5

SORU: Wittgenstein’ın semantik ve pragmatik arasındaki farka yönelik görüşü nedir?


CEVAP: Geç dönemindeki dile yönelik bu bakış açısı bir anlamda semantik ile pragmatik dil felsefesi arasındaki ayrımı reddeder. Semantik dil felsefesi kullanımından bağımsız olarak tümcelerin anlamlarını incelerken, Wittgenstein bir tümcenin içinde yer aldığı dil oyunundaki kullanımı dışında bir anlamı olmadığını savunur. “Anlam kullanımdır” (“meaning is use”) şeklinde sloganlaşmış olan bu yaklaşıma göre pragmatikten bağımsız semantik bir alan olamaz.

#6

SORU: Dil felsefesinin alt alanları nelerdir?


CEVAP: Dil felsefesi; • Semantik, • Sentaks ve • Pragmatik olarak üç ana alana ayrılır.

#7

SORU: Wittgenstein’ın bahsettiği yaşam biçimi nedir?


CEVAP: Oyununu öğrenmek demek belirli bir yaşam biçimini benimsemek demektir. Birbirinden farklı çok sayıda dil oyunu bulunur. Wittgenstein’ın kendi verdiği birkaç örneğe bakalım: Metrik dizgede ölçüm yapmak, bir olayı bildirmek, emir vermek, emri yerine getirmek, soru sormak, teşekkür etmek, şaka yapmak, tahminde bulunmak, bir nesneyi betimlemek, bir nesneye ad vermek, bir nesnenin adını sormak, öykü uydurmak, problem çözmek, bir dilden diğerine çeviri yapmak, dua etmek, vb. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi bir dil oyunu geleneksel anlamda “dil” dediğimiz şey değildir. Türkçe, Çince gibi doğal diller, ya da matematik, fizik gibi bilim alanlarının dilleri de dil oyunu değildirler. Aynı Austin’in kuramında olduğu gibi Wittgenstein’ın dil oyunları da dilsel edimlerdir. Wittgenstein dilin olabilmesi için belirli kurallar dizgesini kabul etmiş bir topluluk olması gerektiğini savunur. Bu kurallar dizgesi dil oyununu oluşturur ve oyun tek başına oynanamaz. Yani Wittgenstein’a göre kişinin kendi kendine kurallarını koyduğu özel bir dil oyunu olamaz; insanın kendi kafası içinde oluşturduğu ve başkasının anlayamayacağı bir “özel dil” düşüncesi bir saçmalıktır. Bir dili öğrenmek demek dil oyunları oynayan insan topluluğunun da bir parçası haline gelmeyi gerektirir. Bundan dolayı her dil oyunu aynı zamanda bir yaşam biçimidir.

#8

SORU: On dokuzuncu yüzyılın sonlarında gelişip yirminci yüzyıla damgasını vurmuş olan ve felsefe tarihinde “dile dönüş” adıyla anılan dönemin en belirgin özelliği nedir?


CEVAP: Bu dönemin en belirgin özelliği dilsel çözümleme yönteminin felsefe sorunlarının tartışılmasında merkezi bir konuma getirilmesidir. Çoğu geleneksel felsefe probleminin dilin yanlış kullanımından kaynaklandığını savunan bazı filozoflar, kavramsal çözümlemeyi felsefenin en temel yöntemi olarak görürler. Bu dönemde yeşermeye başlayan dil felsefesi çalışmalarında dile dair geleneksel bir görüş olduğunu görüyoruz. Özellikle Wittgenstein’ın Tractatus döneminde açık bir biçimde savunduğu bu görüşe göre dil dünyayı betimlemek için bir araçtır. Doğru bir önerme, Wittgenstein’a göre bir “resim”dir; dünyanın bir olgusunu resimler. Bu şekilde dil dünyayı açıklar, onu betimler, ve gerçekliği bize yansıtır. Bu görüş o dönem yaygın kabul gören pozitivist akımın bir uzantısı olarak da görülebilir. Nitekim Wittgenstein’ın başını çektiği Viyana Çevresi filozoflarının kurduğu akım Mantıkçı Pozitivizm olarak anılır.

#9

SORU: Geleneksel dil görüşüne karşı çıkan Austin’in temel dil düşüncesi nedir?


CEVAP: Austin sözcüklerin iki ayrı şekilde kullanılabileceğini söyler: • Edimseller (performatives) ve • Saptayıcılar (constatives). İlkine örnek olarak “Özür dilerim!”, ikincisine örnek olarak da “Dünya yuvarlaktır” tümcelerini düşünelim. İlkinde tümceyi kullanan kişi bir bilgi aktarmak amacında değildir; bu tümceyi dile getirerek özür dileme edimini gerçekleştirmiş olur. Bu türde tümce kullanımları bilgi aktarmak, gerçekliği açıklamak, betimlemek, ya da saptamak amacında değildir; yani bunlar “saptayıcı” dil kullanımları değillerdir.

#10

SORU: Semantik, sentaks ve pragmatik dil felsefelerini açıklayınız.


CEVAP: Semantik: Anlam ve gönderme kavramlarını temel alır. Sentaks: Tümcenin içeriğini değil biçimini araştıran bir alandır. Bu anlamda “biçim” bir tümcenin mantıksal yapısını gösterir ve sentaksın temel araştırma konusudur. Pragmatik: Pragmatik alanının keskin bir tanımı bulunmaz. Ancak böyle bir üçüncü alt alana da bir gereksinim bulunur; zira semantik ve sentaksın ele almadığı ancak felsefi açıdan çok önemli olan birçok konu ve soru vardır. Dilin en önemli işlevlerinden biri dünya hakkında bilgi içeren imler oluşturma özelliğidir. Sonlu sayıda sözcük dağarcığında oluşan bir dilde dünya hakkında sonsuz sayıda bildirimsel tümce elde edebiliyoruz. Semantik ve sentaks dilin bu özelliğini araştırır. Dil sayesinde düşüncelerimizi, inançlarımızı, bilgimizi başkalarına iletebiliyoruz ve başkalarının neler düşündüğünü öğrenebiliyoruz. Hiç tanımadığımız hatta yüzyıllar önce yaşamış insanların zihinlerinden geçenlere tanıklık edebiliyoruz. Dilin en temel işlevlerinden biri bize sunduğu bu iletişim olanağıdır. Semantik dil felsefesi bize bunun nasıl gerçekleştiğini, bir tümcenin nasıl olup da bilgi içerdiği, nasıl olup da tümceler aracılığıyla dünya hakkında doğru ya da yanlış yargılar dile getirebildiğimizi araştırır. Ancak dilin işlevi salt bu değildir. Daha önce de belirttiğimiz üzere dili yalnızca doğru ya da yanlış olan düşünceler dile getiren bildirimsel tümceler aracılığıyla düşünceler üretip bunları başkalarına iletmek için kullanmayız.

#11

SORU: Wittgenstein’ın savunduğu “dil oyunu” teorisi nedir?


CEVAP: Her kavram gibi bu kavramın da bir tanımını vermenin olanaksız olduğunu düşündüğü için örnekler ve açıklamalar ile kitap boyunca dil oyunu kavramını okuyucuya tanıtır. Her oyun gibi bir dil oyununun da kuralları vardır ve o dil oyununu öğrenmek için o kuralları da öğrenmek gerekir. Bir dil öğrenmek ve bir dili konuşur hale gelmek bir oyunu öğrenip o oyunu oynar hale gelmek gibidir Wittgenstein’a göre. Oyun salt kuralları ile öğrenilmez, aynı zamanda bunları uygulamak da gerekir. Oyun oynamak için bilgi sahibi olmak yetmez aynı zamdan bu oyunun gerektirdiği türde bir etkinliğe katılıyor olmak gerekir. Saklambacın tüm kurallarını öğrense bile bir çocuk bu oyunu oynamadan öğrenmiş olmaz. Dolayısıyla her dil oyunu aynı zamanda bir etkinlik içerir.

#12

SORU: Paul Grice’ın “sözel ima” olarak adlandırdığı şey nedir?


CEVAP: Grice, bir tümcenin dildeki anlamı (sentence meaning) ile o tümceyi bir sözel bağlamda kullanan kişinin iletmek istediği anlam (utterer’s meaning) arasında bir ayrım yapar. Bakkala girip “ekmek var mı? “ diye sorduğumuzda normal koşullar altında amacımız bakkalda ekmek bulunup bulunmadığına dair merakımızı gidermek değildir. Bu soruyu sorarak aynı zamanda ekmeğe gereksinimimizin olduğunu ve ekmek satın almak istediğimizi de iletmiş oluruz. Ancak tümce anlamında bu istekler dile getirilmezler; biz tümceyi kullanarak bunları “ima” ederiz.

#13

SORU: Austin’in üzerinde durduğu “söz edimi” nedir?


CEVAP: Dil yoluyla normal şartlarda başka hiçbir yolla yapmayacağımız bazı şeyleri gerçekleştiririz. Örneğin “özür dileme” edimi bunlardan yalnızca biridir. Sormak, söz vermek, ad vermek, bahse girmek gibi daha birçok örnek verebiliriz. Dil kullanarak gerçekleştirilen bu tür “iş”lere Austin “söz edimi” (speech act) der.

#14

SORU: Austin’e göre bir söz ediminin içinde yer alan parçalar nelerdir?


CEVAP: Austin bir söz ediminin içinde yer alan üç ayrı söz edimi parçasından söz eder; düzsöz edimi (locutionary act), edimsöz edimi (illocutionary act) ve etkisöz edimi (perlocutionary act).

#15

SORU: Thomas Kuhn tarafından ortaya atılan, bilim ve felsefe dünyasında özellikle çok ses getiren “paradigma” kavramı nedir?


CEVAP: Thomas Kuhn’un klasikleşmiş The Structure of Scientific Revolutions (Bilimsel Devrimlerin Yapısı) adlı kitabıyla ünlenmiştir. Kuhn’a göre her bilimsel kuram parçası bir “paradigma” içinde ortaya çıkar. Aristoteles, Batlamyus (Ptolemy), Kopernik, Newton, Einstein’ınki gibi etkili olmuş tüm fizik kuramlarının her biri farklı bir paradigma içerir. Bilimsel paradigmaların en temel öğelerine Kuhn önce “leksikon” daha sonra da “kavramsal çerçeve” der. Bir bilimsel devrim olduğunda paradigmanın değişimi ile kavramsal çerçeve de değişir. Örneğin Kopernik devrimi sonucu yalnızca kuramsal bir değişim değil aynı zamanda kavramsal çerçevede yani dilde bir değişim yaşamışızdır. Kopernik öncesi Avrupada baskın olan Batlamyus paradigmasına göre dünya evrenin merkezinde yer alıyordu. Collingwood’un deyimiyle bu önerme Batlamyus’un kuramının “mutlak önkabul”ü idi. Dünyanın çevresinde dönen “gezegenler” ve onlardan çok daha uzakta sabit “yıldızlar” bulunurdu. Batlamyus’ın bu kavramsal çerçevesi Kopernik sonrası özden değişti. Bu değişim tüm evreni algılamamızı etkileyecek düzeyde bir değişimdi Kuhn’a göre. Kuhn bu tür örnekler yoluyla bilimin yapısını ve tarihini anlatmaya çalışır.

#16

SORU: R. Carnap’ın “dilsel çerçeve” olarak adlandırdığı kavram ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Carnap deneyci felsefe açısından sorun yaratan sayı, önerme, anlam, nitelik gibi soyut şeylerin varlığına bir açıklama getirmeye çalışırken felsefe tarihinde ilk kez dilsel çerçeve kavramını geliştirir. Carnap’ın deneyci felsefesi gereği her şeyin fiziksel dünya içinde yer alması gerekir, ancak, örneğin “üç sayısı” dediğimiz şeyin dünyada fiziksel bir karşılığını bulamayız. Bu da görünürde derin bir metafizik soruna yolaçar: sayılar gerçekten var mıdır? İşte bu tür soruların aslında “anlamsız” sorular olduğunu göstermeye çalışan Carnap matematik dilini kullanan herkesin peşinen sayıların varlığını da kabul etmesi gerektiğini söyler. Yani matematiğin bir dilsel çerçevesi bulunur ve bu çerçevenin tanımlanmasında sayıların varlığı gerekir. O çerçevenin “içinden” “sayı var mıdır?” diye sorarsak, bunun yanıtı basitçe “evet” olacakken, o çerçevenin dışına çıkıp, aynı soruyu metafizik bir soru olarak sorduğumuzda anlamsız bir soru sormuş oluruz.

#17

SORU:

Dil felsefesinin alt alanları nelerdir ?


CEVAP:

Semantik, sentaks, ve pragmatik


#18

SORU:

Anlam ve gönderme kavramlarını, dil felsefesinin hangi alt alanı, temel alır ?


CEVAP:

semantik


#19

SORU:

“Dilsel çerçeve” terimini geliştiren kimdir ?


CEVAP:

Rudolf Carnap (alman)


#20

SORU:

Farklı dillerin farklı “önkabulleri” olduğunu savunan kimdir ?


CEVAP:

Robin George Collingwood (ingiliz)


#21

SORU:

Bilimsel devrimlerin sonucu, “paradigma”ların değişimiyle kavramsal çerçevelerin de değiştiğini gösteren kimdir ?


CEVAP:

Thomas Kuhn (amerikalı)


#22

SORU:

Austin'e göre sözcükler, hangi şekillerde kullanılabilir ?


CEVAP:

John Austin (ingiliz) sözcüklerin iki ayrı şekilde kullanılabileceğini söyler: edimseller (performatives) ve saptayıcılar (constatives).


#23

SORU:

Austin'e göre hangi tür cümleler, bilgi aktarmak için değildir ?


CEVAP:

Edimsel (performative) tümce kullanımları bilgi aktarmak, gerçekliği açıklamak, betimlemek, ya da saptamak amacında değildir.


#24

SORU:

Austin'e göre hangi tür cümleler, gerçeklik açıklamak veya tanımlamak için değildir ?


CEVAP:

Edimsel (performative) tümce kullanımları bilgi aktarmak, gerçekliği açıklamak, betimlemek, ya da saptamak amacında değildir.


#25

SORU:

Sadece dil yoluyla gerçekleştirebildiğimiz şeyleri, Austin, ne olarak adlandırır ?


CEVAP:

Dil yoluyla normal şartlarda başka hiçbir yolla yapmayacağımız bazı şeyleri gerçekleştiririz. Dil kullanarak gerçekleştirilen bu tür “iş”lere Austin, “söz edimi” (speech act) der.


#26

SORU:

Austin'e göre, söz edimi parçaları nelerdir ?


CEVAP:

düzsöz edimi (locutionary act), edimsöz edimi (illocutionary act), ve etkisöz edimi (perlocutionary act)


#27

SORU:

Austin’e göre, Frege’nin kuramı neye karşılık gelir ?


CEVAP:

Frege’nin kuramı, Austin’e göre dilin yalnızca bir boyutu olan düzsöz edimlerini kapsar.


#28

SORU:

Sözel ima kavramı, kimin icadıdır ?


CEVAP:

Paul Grice (ingiliz) ; “sözel ima” (conversational implicature)


#29

SORU:

Bir cümlenin dildeki anlamı ile o cümleyi bir sözel bağlamda kullanan kişinin iletmek istediği anlamın faklı olabileceğine dikkat çeken kimdir ?


CEVAP:

Paul Grice (ingiliz), bir tümcenin dildeki anlamı (sentence meaning) ile o tümceyi bir sözel bağlamda kullanan kişinin iletmek istediği anlam (utterer’s meaning) arasında bir ayrım yapar ; “sözel ima” (conversational implicature).


#30

SORU:

Dil oyunu kavramı, kimin icadıdır ?


CEVAP:

Ludwig Josef Johann Wittgenstein (avusturyalı)


#31

SORU:

Wittgenstein, Tractatus'ta hangi dil yaklaşımını savunur ?


CEVAP:

Ludwig Wittgenstein (avustruyalı), Tractatus dönemindeki savunduğu gerçekçi dil kuramından daha sonraları uzaklaşır.


#32

SORU:

Wittgenstein, Philosophical Investigations'ta hangi dil yaklaşımını savunur ?


CEVAP:

Ludwig Wittgenstein (avustruyalı), ölümünden sonra yayınlanan Philosophical Investigations (Felsefi Sorgulamalar) adlı ünlü kitabında yeni bir kavram geliştirir : dil oyunu.


#33

SORU:

17. Semantik dil felsefesine göre, cümcenin anlamı ile kullanımı arasındaki ilişki nasıldır ?


CEVAP:

Semantik dil, felsefesi, kullanımından bağımsız olarak tümcelerin anlamlarını inceler.


#34

SORU:

Wittgenstein'a göre, cümcenin anlamı ile kullanımı arasındaki ilişki nasıldır ?


CEVAP:

Ludwig Wittgenstein, bir tümcenin içinde yer aldığı dil oyunundaki kullanımı dışında bir anlamı olmadığını savunur. “Anlam kullanımdır” (“meaning is use”) şeklinde sloganlaşmış olan bu yaklaşıma göre, pragmatikten bağımsız semantik bir alan olamaz.


#35

SORU:

En belirgin özelliği dilsel çözümleme yönteminin felsefe sorunlarının tartışılmasında merkezi bir konuma getirilmesi olan dönem, felsefe tarihinde ne şekilde adlandırılır ?


CEVAP:

Dile dönüş


#36

SORU:

Wittgenstein, doğru bir önermeyi neye benzetir ?


CEVAP:

Doğru bir önerme, Ludwig Wittgenstein’a göre, bir “resim”dir ; dünyanın bir olgusunu resimler.


#37

SORU:

Wittgenstein’ın başını çektiği, Carnap'ın önemli temsilcilerinden olduğu, Viyana Çevresi filozoflarının kurduğu akım, ne olarak anılır ?


CEVAP:

Mantıkçı Pozitivizm ; Ludwig Wittgenstein (avusturyalı), Rudolf Carnap (alman)


#38

SORU:

Kuhn’a göre her bilimsel kuram parçası, ne içinde ortaya çıkar ?


CEVAP:

paradigma ; Thomas Kuhn (amerikalı)


#39

SORU:

Kuhn’a göre, bilimsel devrimle kuramla birlikte ne değişir ?


CEVAP:

Bilimsel paradigmaların en temel öğelerine Kuhn önce “leksikon” daha sonra da “kavramsal çerçeve” der. Bir bilimsel devrim olduğunda paradigmanın değişimi ile kavramsal çerçeve de değişir. Devrim sonucu, yalnızca kuramsal bir değişim değil aynı zamanda kavramsal çerçeve de, yani, dil de bir değişir. Thomas Kuhn (amerikalı).


#40

SORU:

Hangi mantık, soru cümleleri ile ilgilenir ?


CEVAP:

Erotetik Mantık veya Sorular ve Yanıtlar Mantığı


#41

SORU:

Hobbes'a göre insanı hayvandan ayıran şeyler nelerdir ?


CEVAP:

akıl ve merak ; Thomas Hobbes (ingiliz)