DİN VE TOPLUM Dersi TOPLUMSAL YAPI, DEĞİŞİM VE TABAKALAŞMA BAĞLAMINDA DİN soru cevapları:

Toplam 34 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Paradigma nedir ?


CEVAP: Bir örüntü ya da model anlamına gelir. Asıl anlamına bilim tarihçisi Thomas S. Kuhn’un çalışmalarında kavuşmuştur. Buna göre bir paradigma, uzun dönemli bir modeldir. Bir bakış açısını, bir kavrayış ve anlayış biçimini içerir. Bir modelde anlaşılmaz ya da kavranılamaz unsurlar çoğaldıkça o model etkisini yitirir ve yerine yine uzun dönemli tecrübe ve anlayışları kapsayan yeni bir model olarak yeni bir paradigma alır.

#2

SORU: Toplumsal yapı nedir ?


CEVAP: Toplumsal yapı, toplumun temeli kabul edilen bireyin toplumsal faaliyetlerine şekil veren veya birey tarafından şekillenmesini sağlayan toplumsal düzenlemeleri işaret eder. Bu anlamda bireyin toplumda karşılaştığı örgütlü veya norm hüviyetini kazanmış ilişkiler ya da bileşenler bütünü, toplumsal yapıyı oluşturur. Toplumsal yapıya şekil veren örgütlü oluşumlar veya normatif bileşenler, toplumsal sınıflar, statüler, roller gibi belirleyenler olduğu kadar, kültür veya ahlak gibi normatif bileşenler ya da toplumun bütünlüğünü sağlamak için gerekli olan (aile, eğitim gibi) örgütlü birliktelikler olabilir. Bunun yanında, toplumun yöneten-yönetilen, imtiyazlı-imtiyazsız, zengin-yoksul gibi toplumsal farklılıklar temelindeki ayrışmaları da toplumsal yapı içinde teşekkül eder. Bunlar, bireyin doğumuyla birlikte kendisini içinde bulduğu; dolayısıyla onun toplumsallaşmasına katkıda bulunan oluşumlar olarak değerlendirilir ve bir anlamda bireyin devraldığı toplumsal mirası teşkil eder. Birey, içinde doğduğu toplumsal sınıf ya da statüye göre, içinde bulunduğu kültürel ve ahlaki değerler tarafından şekillenerek kendisine toplumsal bir kimlik, karakter ve rol edinir. Aynı şekilde içinde bulunduğu bu ortamları, doğrudan veya dolaylı olarak, bir şekilde muhafaza ederek veya dönüştürerek gelecek nesillere de aktardığından, bireyin toplumsal yapıyı oluşturan bileşenleri ve unsurları etkilediği düşünülür.

#3

SORU: Klasik tabakalaşma teorileri hakkında bilgi veriniz.


CEVAP: Toplumsal tabakalaşma ve farklılaşmayı ilk inceleyen ve toplumsal yapı içindeki eşitsizliklere ve farklılaşmalara ilk dikkat çeken iki önemli sosyal bilimci Karl Marx ile Max Weber olmuştur. Marx ile Weber’in çoğunlukla birbirleriyle çelişen sosyal tabakalaşma tezleri, bütün toplumlarda var olduğuna inanılan toplumsal tabakalaşmaların incelenmesi için bir başlangıç oluşturur. Klasik sosyolojinin ana akım kavramlarını ve düşüncelerini yansıtan bu iki ismin toplumsal tabakalaşma teorileri, bir yandan bu teorilerin Batı dışındaki toplumlara da uygulanmasıyla ve diğer yandan da toplumda zamanla yaşanan değişim ve dönüşümlerle birlikte, yeni toplumsal tabakalaşma görüşlerinin ve ekollerinin oluşmasına yol açmıştır. Yaklaşımı harmanlayan görüşler ileri sürülmüştür. Çatışmacı toplumsal tabakalaşma teorilerinin temeli, Karl Marx’ın toplumu ekonomik ilişkiler biçiminde kavrayarak toplumda çıkarları ve amaçları birbirleriyle çelişen ve çatışan sınıflar bulmasına kadar geri götürülebilir. Özellikle Batılı toplumları analiz ederken toplumsal tabakalaşma teorileri konusunda katkıları azımsanmayacak derecede önemli olan Marx, bir toplumsal yapıyı üretim ve mübadele ilişkileri olarak çözümler. Bir toplumda üretim ilişkilerinin niteliği o toplumun yapısını belirlediği gibi, toplumsal tabakalaşmayı oluşturan yapısal farklılaşmaları da belirler. Feodalizmde toplumsal tabakalaşma köylüler ile imtiyazlı kesimler arasındaki çatışmacı niteliklerden oluşurken kapitalizmde ise emek gücünü kullanan işçiler ile üretim araçlarına sahip olan burjuva arasında bir toplumsal tabakalaşma gerçekleşir. Marx, bu kesimleri tarif ederken onların bir sınıf oluşturduğunu; her bir sınıfın amaç ve çıkarlarının birbirleriyle çeliştiğini ve çatıştığını iddia eder. Emek gücünü kullanan sınıf ile üretim araçlarına sahip olan sınıf arasındaki eşitsiz ilişkilerde birinci kesim giderek yoksullaşırken diğer kesim ise giderek zenginleşerek toplumsal yapının sarsılmasına yol açacak niteliklere bürünürler. Marx’tan birçok açıdan etkilendiği söylenebilen ancak teorilerini tamamıyla ondan farklı şekilde oluşturan Max Weber ise bir toplumsal yapıdaki ekonomik ilişkilerin önemini reddetmemekle birlikte, toplumsal tabakalaşmayı oluşturan unsurların ekonomik ilişkiler dışındaki ilişkilerle de biçimlendiğini öne sürer. Ancak Weber, toplumsal yapıda birbirlerinden farklılaşan ve eşitsizlik temelinde oluşan sınıfların varlığını kabul eder. Ne var ki Weber’e göre sınıflar, Marx’taki gibi çatışmacı bir temelde değil, aynı ekonomik karakteristikleri taşıyan toplumsal gruplar olarak tanımlanır. Max ve Weber ile klasik bir tanıma kavuşan toplumsal tabakalaşma daha sonra toplumsal yapının farklı kavranması ve toplumda yaşanan değişim ve dönüşümlerle ortaya çıkan yeni durumların anlamlandırılması açısından yeni tanımlara kavuşsa da Marx ve Weber’de anlam bulan çatışmacı ve işlevselci (veya uzlaşmacı) görüşlerin bir yansıması olarak kalmış; kimi zamanda bu iki yaklaşımın bir sentezi biçimini almıştır.

#4

SORU: Anomi nedir ?


CEVAP: Normsuzluk durumudur. Temelde bireyin arzu ve çıkarları ile bunları gerçekleştirmek mekanizmalarının tıkandığı durumlarda bireyde yaşanan düzensizliği ifade etse de toplumun problemlerini aşamadığı ve bunları düzenleyerek bireyleri bu düzen içinde tutamadığı durumları da ifade eder.

#5

SORU: Kast sistemi nedir?


CEVAP: Kast, farklı toplumlarda örneğin Eski Mısır, Yunan site devletleri, Roma imparatorluğu, Afrika ve Polinezya yerlileri gibi antik dünyanın bir çok toplumunda ve hatta Amerika’daki kölelik uygulamaları gibi modern dönemlerde ve bir anlamda da sütunlaşma ile modern toplum aşamasına geçen Hollanda toplumunda görülse de daha çok Hindistan’daki biçimiyle değerlendirilmekte olan bir sistemdir. Kelimenin kökeni Portekizcedir ve ırk ya da soy anlamına gelir. Hintliler kastı anlatmak için tek bir kelime yerine hayli karmaşık ve sistemin değişik unsurlarını işaret eden çeşitli kelimeler bütünüyle birlikte ifade ederler. Dolayısıyla kast sistemi, özelde Hindulara özgü bir sisteme, genelde ise kişilerin belirli bir toplumsal düzeyde dondurulduğu, hiyerarşik bir toplumsal örgütlenme tarzı anlamına gelir. Hindistan’da yaşanan biçimiyle kast sistemi, bir inanç sistemi hâlinde örgütlenmiştir. Bu sistemde farklı kastlarda yaşanan kişilerin sadece hiyerarşik düzendeki yerleri değil, bütün bir hayat tarzları ve inançları önceden belirlenmiştir. Kastlar arasında inanç olarak geçişkenlikler mümkün iken toplumsal olarak mümkün değildir. Dolayısıyla kastlar, kendi durumlarını ve toplum içindeki eşitsiz ve farklılaşmış konumlarını doğal karşılarlar. Her ne kadar bölgesel farklılıklar ve değişiklikler sergilese de kast sistemine anlam veren inanç, günümüzdeki şekliyle Hinduizm’dir. Dolayısıyla Hinduizm, kast sistemini meşrulaştıran ve onaylayan ideolojik bir inanç olarak görünmektedir. Hintlilerin kast sistemini ifade etmek için kullandıkları kelimelerden en önemlileri varna ile jatidir. Varnalar kast sistemini oluşturan dört büyük tabakanın her birisine verilen genel ad iken jatiler her bir tabakadaki alt katmanları ifade etmek için kullanılır. Varna, sınıf, statü, renk anlamına gelir. Kast sisteminde Brahmanlar, kutsal metinleri öğrenmek ve öğretmen ile yükümlü iken kişatriyalar topluma liderlik ederler; toplumun politik katmanını oluştururlar. Savaş durumlarında ülkeyi korurlar ve bu nedenle girişimci ruhlu, azimli kimseler olarak düşünülürler. Yasaları korumak, toplumun refah ve mutluluğu sağlamak onların görevidir. Toplum içinde sıkıntılı ve muhtaç kişilere yardım etmek de görevleri arasındadır. Geçmiş dönemlerde ağırlıklı bir yer kaplarlarken modern dönemlerde ekonomik faydanın ve çıkarcılığın artmasıyla etkilerinin azaldığı gözlemlenmektedir. Brahmanlar ile birlikte toplumun üst katmanını oluştururlar.

#6

SORU: Hinduizmi açıklayınız.


CEVAP: Hint alt kıtasında değişik geleneklerin ortak adı olarak oluşturulan ve islam ile Hristiyanlıktan sonra dünya üzerinde en çok takipçisi olan dindir. Tek bir formu veya kurucusu yoktur. Milattan önce var olan değişik geleneklerin dönüşmesiyle oluştuğu sanılır. Günümüzde de çeşitli formlarıyla devam eden bu geleneklerin hepsine birden Hinduizm adı verilmesi 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Janizim, Budizm ve Sihizm bu geleneklerin en bilinenlerindendir.

#7

SORU: Kast sisteminde kirlilik kavramını açıklayınız


CEVAP: Kirlilik konusunda çalışmalar yapan en yetkin antropologlardan Mary Douglas, Saşık ve Tehlike adlı kitabında, kirlilik kavramının bir yandan sembolik anlamlarıyla ve diğer yandan da statü iddialarıyla birlikte işlediğini yetkin bir biçimde gösterir. Ona göre kirlilik, toplumsal hayatla doğrudan alakalı olan ve ritüel anlamı haiz bir uygulama olduğunu belirtir. Douglas’ın çalışmasının en dikkat çekici yönü ise Batılı ve özellikle Protestan anlayışların, kendi toplumlarını akılcı ve başka toplumlarını da tuhaf ritüeller ve inançlardan oluşan bir toplum olarak göstermesinin tamamıyla ırkçı bir yaklaşım olduğunu savunmasıdır. Ona göre kirlilik, ilkel ve modern toplumlarda aynı işlevlere sahip olan temizlik ve arınma işlemlerinin sembolik bir göstergesidir.

#8

SORU: Kast sisteminde mesafe kavramı ne anlama gelir ?


CEVAP: Mesafe kavramı ise hayatın kirlilik ve onun doğurduğu sistemin bir neticesidir. Bu kavram, varnalar ve hatta jatiler arasındaki toplumsal ilişkiler açısından doğan sadece mekansal değil, bir hayat tarzı olarak oluşan uzaklığı ifade eder. Çoğunlukla, aynı jatide bulunanlar aynı mekânda, aynı mahallede ya da sokakta yaşarlar. Dolayısıyla, toplumsal katmanlar arasında sadece hiyerarşik değil, fiziki de bir mesafe oluşmuştur.

#9

SORU: Dini grupların seküler tabakalaşması konusu hakkında bilgi veriniz.


CEVAP: Özellikle Batı’da dinin kendi içindeki hiyerarşik yapısına odaklanan klasik tezleri ve klasik sosyolojik tabakalaşma teorilerini bir kenara bırakarak, Batı toplumlarına yeni bir gözle baktığımızda, seküler toplumlarda dahi dinin tabakalaşmaya etkilerini gözlemleyebiliriz. Dolayısıyla, Batı toplumlarında tabakalaşmanın ya sınıf temelli ve çatışmacı ya da statü ve benzeri toplumsal konumlardan yola çıkan uzlaşmacı veya bunların bir sentezi biçimindeki temel görüşleri yeniden gözden geçirmek gerekip gerekmediği sorusu ortaya çıkmaktadır. Nasıl ki Hint toplumu dinin ya da inancın meşruluğunu sağladığı bir kast sisteminin en yetkin örneği ise Hollanda toplumu da seküler bir ortamda kastvari bir katmanlaşmanın dinî grupları da içerecek bir şekilde seküler bir tabakalaşmasının en yetkin örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Hollanda’yı seküler bir ortamda böylesi yetkin bir dinî grupları içeren tabakalaşma örneği kılan mesele, onun sütunlaşma (Hollandacada verzuiling; ingilizcede pillarization) denilen bir toplumsal katmanlaşmaya sahip olmasıdır. Sütunlaşma, aynı zamanda toplumsal yapı ve toplumsal değişme konuları ile bunların din ile ilişkilerini gösterme anlamında da iyi bir örnektir. Sütunlaşma, Hollanda için, temelde farklı hayat tarzlarının kabulüne dayalı geniş bir uzlaşma olarak tanımlanmaktadır. Farklı hayat tarzları derken kastedilen ise ülkedeki iki büyük dinî grup olan Protestanlar ve Katolikler ile bunların dışında, daha çok siyasal anlamlar içeren sosyalist ve liberallerdir. Sütunlaşma konusunda çalışan birçok sosyal bilimciye göre sütunlaşmanın başlangıcı, ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla sütunlaşma, Hollanda’nın modern toplum olma yolunda ilerlerken kendisini nasıl bir yapı içinde yeniden kurduğunu da sunan bir toplumsal tabakalaşma biçimdir. Sütunlaşmanın arkasında yatan amiller arasında ise daha fazla taraftar bulan iki neden önplana çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi, sütunlaşmanın, Hollanda’nın bölünmüşlüğüne karşı bir önlem olarak geliştirildiği fikridir. Buna göre, 7. yüzyılda Katolikleşen ülkede Protestanlığın ortaya çıkışıyla birlikte hatırı sayılır bir kesimin bu mezhebi benimsemeye başlaması, ülkeyi bir bölünmeyle karşı karşıya bırakmıştır.

#10

SORU: İslamofobi kavramını açıklayınız.


CEVAP: Kelime anlamı olarak islam korkusu demektir. Özellikle Batı toplumlarında islami değerlerden ve uygulamalardan çekinmeyi ve korkmayı ifade etse de arkaplanında uzun bir tarihsel birikim vardır. En büyük nedenleri arasında, daha evvelden islam ve Müslümanlarla belirli bir mesafeden ilişki kurmuş Batı toplumlarının, göçmenlerle birlikte toplumlarının tam içinde Müslümanlarla yüz yüze gelmeye başlamaları yatar. Artık Müslümanlarla ve islam’la daralan bu mesafe nedeniyle islami değerler ve inançlar toplum tarafından benimsenmek yerine çeşitli gerekçelerle engel olunmaya çalışılır. En büyük destekçileri aşırı ırkçı siyasal hareketler ile muhafazakâr kesimlerdir.

#11

SORU: Din sosyolojisi açısından tabakalaşmayı açıklayınız.


CEVAP: Bir din ortaya çıktıktan ve yayılmaya başladıktan sonra toplumsal yapıya etkisi ve toplumu dönüştürme gücü mevcut toplumsal tabakalaşmanın çerçevesinde değerlendirilir. Ancak bir dinin mesajının niteliği ve muhtevasının toplumsal yapıda ciddi dönüşümlere ve yeni şekillenmelere yol açtığı ve hatta toplumsal düzeni sarsarak kendi muhtevasına uygun bir toplumsal yapı ortaya çıkardığı da yadsınamaz bir tarihsel durumdur. Özellikle dinler tarihçilerinin ve din sosyolojisinin, evrensel dinler adını verdikleri, mesajları belirli bir zümreye, kabileye veya kente dönük olmayan, cihanşümul bir muhtevaya sahip olan dinler, bu anlamda, toplumsal yapıyı değiştirici roller oynamış ve oynamaya da devam etmektedirler. Bu durum sadece söz konusu dinlerin ortaya çıktıkları dönem için geçerli değildir. Günümüzde bile örneğin kamusal alan tartışmaları o kamuyu belirleyen dinin kurumsal veya simgesel önemi göz önüne alınmadan yürütülememektedir. Dolayısıyla bir din, toplumsal yapıda muhtevasını ve mesajını bir şekilde sunabilecek mekanizmalar bulabilmekte ve bunu toplumsal katmanlara ulaştırabilmektedir. Bu anlamda, özellikle Batı’da post-seküler denilen günümüz dünyasında din, bütün bir toplumu ya kurumsal veya simgesel olarak alakadar etmeyi sürdürmektedir. Dinin bu alakasında ise toplumsal tabakalaşmanın belirli unsurları değil, bütün bir toplum dikkate alınmaktadır. Dinin bu özelliğini sosyolojik olarak ilk fark eden klasik sosyologlardan birisi, Max Weber’dir. Weber’e göre, bir toplumdaki ekonomik veya siyasal etkiler dinî muhtevadan; o dinin kaynaklarından amaç ve vaatlerinden ayrı olarak çözümlemek olası değildir. Ancak buradaki ilişki tarzının karşılıklı olduğunu da unutmamak gerek. Bir yandan cihanşümul mesajlar ihtiva eden bir din, toplumda o an mevcut olan bütün sınıflara, statülere, mesleklere veya zümrelere hitap ederken bu hitabı muhatap olarak kabul etmiş sınıflar, statüler, meslekler veya zümreler de dinin muhtevasındaki unsurları kendi toplumsal tabakalarına göre biçimlendirmekte veya şekillendirmektedirler. Bir dinin muhatabı olan normal ve doğal gruplar dışında özellikle ayrı şekilde tabakalaşmış dinî grupların ortaya çıkmasının her dinin kendi içindeki yapısına göre çeşitli nedenleri olabilir ve her din bu anlamda kendi mekanizmasını oluşturabilir. Ancak genel olarak bakıldığında toplumsal yapı ve toplumsal tabakalaşmayı etkilemeleri açısından bu tür gruplaşmaların ortaya çıkmasında görülebilen belirli başlı nedenler şunlardır: Öncelikle, her dinin toplumsal bir mesajı olduğundan ve tabi gruplardan muhatapları bulunduğundan dinin akidesini, ibadetini veya muamelatını bu tabi gruplara ulaştıracak mekanizmalar gerektirir. Bu mekanizmaların bir kısmı bizatihi dinin ortaya çıkışı esnasında teşekkül eder. Bir kısmı ise ihtiyaca binaen sonrada oluşur (Hristiyanlık için burada bir parantez açmak ve Hristiyanlığın akait, ibadet ve muamelatının ortaya çıkışından çok sonraları teşekkül ettiğini; bunda özellikle akaide dair bölünmeler neticesinde ortaya çıkan mezheplerin hayli etkin olduğunu söylemek gerek. ikinci olarak, dinin doğal muhatabı olan kitlelerin genişliği ve büyüklüğü göz önüne alındığında dinin ibadetlerini, ayinlerini ve ritüellerin nasıl uygulanacağı ve aralarındaki insicamın nasıl sağlanacağı sorusu ortaya çıkmıştır. Din içinde farklı bir gruplaşmayı oluşturan bu nedenden dolayı, örneğin Hristiyanlıkta ruhban sınıfı ortaya çıkmış ve bu kesim eliyle Kiliselerin kabullendiği uygulamalar kitlelere uygulatılmaya çalışılmıştır. İslam’da ve Yahudilikte ruhban sınıfı olmamakla birlikte, uygulamada söz sahibi olan dinî hüviyeti sahip kurumlaşmalara gidilmiştir. Bu dinlerde bu tür uygulamalar kimi dönemlerde toplumun saydığı ve hürmet ettiği kimseler yürütülmüşse de toplum karmaşıklaştıkça ve büyüdükçe din içinde bu tür ihtiyaçları deruhte eden kurumsallaşmalara gidilmiştir. Diğer yandan ise her bir dinin hem kendi öğretilerinden kaynaklanan ve hem de bu toplumsallığı sürdürebilmesi için gerekli olan kendi içinde bir hiyerarşi kurulmuştur ki bu da ayrı bir tabakalaşma çeşididir. Bu tabakalaşmanın da elbette toplumsal etkileri vardır. Ancak bu tabakalaşma, öncelikle dinin toplumsallığının daha kurumsal ve örgütlü bir biçimde yaşanabilmesi için zorunlu olan din içi bir hiyerarşi biçiminde ortaya çıkmıştır.

#12

SORU: Ruhban sınıfı kavramını açıklayınız.


CEVAP: Din adamlığını meslek edinerek dinî örgütlenmenin hiyerarşisinde yer alan kimselerin oluşturduğu gruba verirken kelimenin aslı Arapçadır ve rakiplerin çoğuludur. Rahipliğin bulunduğu Budizm gibi dinler için de kullanılsa da asıl anlamını Hristiyan kiliselerinin hiyerarşik örgütlenmesinde yer alan rahiplik mesleğinden alır. Hristiyanlıktaki ruhban sınıfı, reformist bazı kiliseler hariç, erkeklere özgü olan, belirli kıyafetler giyerek kendilerini toplumdan ayrıştıran, dinî törenleri yönetme ve dinî metinleri yorumlama hakkı bulunan, hayatı boyunca da bu meslekten ayrılmayan kimseler tarafından oluşur.

#13

SORU: Kabala nedir ?


CEVAP: Kabala, Yahudilikte ezoterik bir düşünce ve disiplin yöntemidir. Mistik hâllerle uğraşır ve bunları belirli bir yöntem dâhilinde uygulanmasından oluşur. Tevrat’ın ve Yahudikteki diğer dinî kaynakların batıni anlamları yanında Yahudilikteki öğretilerin anlamlarını ezoterik olarak açıklar. Günümüzde Yahudilik harici bazı nevzuhur mezhepler tarafından da kullanılmaktadır. İster modern öncesi isterse de modern dönem dini ya da laik Yahudi filozofları da bir hayli etkilemiştir.

#14

SORU: Din içi farklılaşmalar ve hiyerarşik yapılar hakkında bilgi veriniz.


CEVAP: Her bir dinin öncelikle kendi inananları ile diğerleri arasında bir tabakalaşma oluşturduğunu; bu nedenle din içi tabakalaşma ve dinin kendisine muhatap olanlar açısından bu inananlar ile inanmayanlar arasındaki farklılığın büyük önem arzettiği hatırlatılmalıdır. islam için, akaidi olarak belirlenen mümin, kafir, müşrik gibi kategoriler; bu kategorilerden çıkarsanan ve daha sonraları politik birer anlam kazanmış olan Ehl-i Kitap ya da zımmi ile bu kategoriden sayılmayan diğer kültlere ya da inançlara inananlar; Arap, Acem gibi ifadelerin din içre de anlam kazanarak Müslümanlar arasında ayrı bir katmanlaşma oluşturması; Emeviler döneminde kullanılan mevali ya da daha sonraki memluki gibi ifadeler ve benzeri bir çok örnek aynı mantık silsilesiyle dinin toplum üzerindeki tabakalaşma etkilerini gösteren birer örnektir. Bu ifadelerin her birisinin ya döneminde ya da hâlen etkileri vardır. Akaidini ve muamelatını ortaya çıkmasından çok sonra kazanmış olan Hristiyanlıkta ise inanan-inanmayan ayrımında inanmayanlar için pagan ifadesi yaygınlık kazanmıştır. Bu kelime kimi zaman Hristiyanlık dışındaki diğer bütün dinlere inananları kapsarken kimi zaman da ibrahimi olmayan dinlerin mensupları için kullanılmıştır. Ancak yaklaşık olarak kafir anlamına gelen heathen ve benzeri ifadelere de rastlanır. Hristiyanlıkta Yahudilik ve islam için farklı tanımların kullanıldığı görülür ve genelde bunlar aşağılayıcı ifadelerdir. Hâlen de kullanılan Muhammedanizm ve benzeri ifadeler bunun bir örneğidir. Putperest kelimesi de kimi zaman Hristiyanlık dışı dinlerin mensupları için kullanılmıştır. Bir dinin mensupları ile mensup olmayanları arasındaki bu tür ayrımlar, modern öncesi zamanlarda toplumdaki tabakalaşma için önem taşısa da sekülerleşmiş dünyada da kimi zaman farklı boyutlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Yahudilikte sadece çeşitli nedenlerle de oluşan farklı mezhepler vardır. Bunlar israil içinde farklı, diasporada farklı hüviyette olabilmektedir. Genelde israil oğulları arasında laik, ortodoks ve hasidik gibi mezhebi denilebilecek ayrımlar vardır. Laikler, Yahudi soyundan oldukları için Yahudi kabul edilen ancak dinî kurallara pek itibar etmeyen kimselerdir. Ne var ki bunlar, dinî bir yaşantı olarak yaşamadıkları Yahudiliğe, bir kimlik olarak kuvvetli bir biçimde bağlı olabilirler. Ortodokslar ise kendi aralarında çeşitli kollara ayrılmış durumdadır. Modern Ortodoks ve Harediler en belirgin kollarıdır. Modern Ortodokslar, normal Ortodokslar kadar dinin kuralların sıkı bir şekilde takip edilmesini ileri sürerken modern ya da laik ortamlarda bu kurallardan tavizler verilebileceği düşüncesini benimser. Kimi zaman ultra Ortodoks denilen Harediler ise Ortodoksluğu en uç noktasına götüren kesimlerdir. Bu bölümler hahamlığın hiyerarşik yapısı içinde yer bulmuştur. Daha mistik bir yönelimi olan hasidiler ise Yahudilikteki mistik inançların hulasasını teşkil eden Kabala öğretilerini izleyenlerdir. Bunlar dışında diasporada muhafazakar Yahudilik, reform Yahudiliği, hümanist Yahudilik gibi çeşitli ekoller de ortaya çıkmıştır. Hristiyanlıkta ise çağrılıp toplanmış olan anlamına gelen Yunanca eklesia kelimesinden türeyen Kilise, din içi hiyerarşinin ve mezheplerin odak noktasıdır. Hristiyanlık içindeki mezhepler kiliselerin bölünmelerinden doğan farklılıklar neticesi oluşmuştur ve bu açıdan kilise içi ayrışmalardır. Hristiyanlık içindeki en büyük kiliseyi Katolik Kilisesi oluşturur. Kilise ilk kez Hz. isa’nın havarilerinden olan Petrus tarafından kurulmuştur. Dönem içinde özellikle Hz. isa’nın Hristiyanlık akidesi içindeki yeri konusundaki tartışmalara hakim olan ve aslında Roma imparatorluğu’nun yapısı üzerine kurulan Katolik Kilisesi, kendisini Petrus’un kilisesinin bir devamı sayar. Teslis inancını tam anlamıyla sadıktırlar. Akidede kimi zaman ince ayarlar yapılsa da Hz. isa’yı hem insan hem de Tanrı tabiatlı kabul ederler. Hem Baba’dan ve hem de Hz. isa’dan neşet eden Kutsal Ruh ise kilisenin ruhaniyetine sağladığı gibi kiliseyi de asıl yöneten iradedir. Kilise’nin başı olan ve kilise örgütlenmesinde bölgesel kiliselerin başları olan başpiskoposlar arasından seçilen Papa, kilisenin bu özelliği nedeniyle, yanılmaz kabul edilir. islam’da ise din içi hiyerarşileri tanzim eden kilisevari bir oluşum veya dine mensupluğu belirli bir etnik çerçeveye oturtan bir oluşum yoktur. Bu nedenle islam’ın içindeki hiyerarşik yapılar Hristiyanlıkta olduğu gibi doğrudan akidedeki farklılaşmalardan veya Yahudilikte olduğu gibi dine mensubiyetin farklı derecelendirmelerinden neşet etmez. islam’da akidede ya da uygulamalarda elbette farklılaşmalar vardır. Ancak bunlar dinin kaynaklarında verili olan inancı kabul ettikten sonra ortaya çıkan, denebilirse yorum farklılıklarıdır. Dönem dönem dinî naslarını dinin özü kabul edilen kurallar manzumesinden farklı yorumlayan mezhepler çıkmışsa da bunlar ya islam dışı kabul edilmiş ya da etkileri sınırlı kaldığından toplumsal etkileri de çok fazla olamamıştır. Yine de hâlen birçok bölgede çeşitli kültürlerle sentezlenmiş takipçileri olan ve dolayısıyla toplumsal tabakalaşmanın din ile ilişkisi anlamında farklı bir nitelikte ortaya çıkan ekoller ya da gruplar bulunmaktadır.

#15

SORU:

Toplumsal yapı nedir?


CEVAP:

Toplumsal yapı, toplumun temeli kabul edilen bireyin toplumsal faaliyetlerine şekil veren veya birey tarafından şekillenmesini sağlayan toplumsal düzenlemeleri işaret eder. Bu anlamda bireyin toplumda karşılaştığı örgütlü veya norm hüviyetini kazanmış ilişkiler ya da bileşenler bütünü, “toplumsal yapı”yı oluşturur.


#16

SORU:

Toplumsal değişim nedir? 


CEVAP:

Toplumsal değişim, toplumsal yapının zaman içinde geçirdiği dönüşümleri işaret eder.


#17

SORU:

Toplumsal tabakalaşma dendiğinde neden bahsedilmektedir?


CEVAP:

Toplumsal tabakalaşma toplumdaki değişik katmanlar arasındaki ilişkilerin tasnif edilmesini içerir. Toplumsal yapı olmadan toplumsal tabakalaşmadan söz etmek mümkün değildir çünkü toplumsal tabakalaşmaya anlamını veren husus, toplumsal yapıdır. Toplumsal tabakalaşma, toplumsal yapı içindeki eşitsiz ilişkileri inceler.


#18

SORU:

Çatışmacı toplumsal tabakalaşma teorilerinin temeli hangi sosyal bilimciye dayanmaktadır?


CEVAP:

Çatışmacı toplumsal tabakalaşma teorilerinin temeli, Karl Marx’ın toplumu ekonomik ilişkiler biçiminde kavrayarak toplumda çıkarları ve amaçları birbirleriyle çelişen ve çatışan sınıflar bulmasına kadar geri götürülebilir.


#19

SORU:

Marx, toplumsal yapıyı nasıl ele almaktadır?


CEVAP:

Marx, bir toplumsal yapıyı üretim ve mübadele ilişkileri olarak çözümler. Bir toplumda üretim ilişkilerinin niteliği o toplumun yapısını belirlediği gibi, toplumsal tabakalaşmayı oluşturan yapısal farklılaşmaları da belirler.


#20

SORU:

Feodalizmde ve kapitalizmde toplumsal tabakalaşma nasıldır?


CEVAP:

Feodalizmde toplumsal tabakalaşma köylüler ile imtiyazlı kesimler arasındaki çatışmacı niteliklerden oluşurken kapitalizmde ise emek gücünü kullanan işçiler ile üretim araçlarına sahip olan burjuva arasında bir toplumsal tabakalaşma gerçekleşir.


#21

SORU:

Marx'a göre orta sınıf kimdir?


CEVAP:

Marx'a göre üretim araçlarına sahip olamasa da tam anlamıyla emek gücünü de kullanmak zorunda kalmayan bir toplumsal katman; “küçük burjuvazi” veya “orta sınıf ”tır.


#22

SORU:

Weber’in toplumsal tabakalaşmayı ve toplum içindeki eşitsizlikleri çözümlerken ana ilgisi hangi kavramlardır?


CEVAP:

Weber’in toplumsal tabakalaşmayı ve toplum içindeki eşitsizlikleri çözümlerken ana ilgisi, iktidarın ve hâkimiyet ilişkilerinin örgütlenme biçimlerini göstermektir. Bu ilişkileri incelerken sınıf temelli veya ekonomik temelli eşitsizliklerin rolünü de gösterir ve iktidar ve hâkimiyet ilişkilerinin maddi kaynakların eşitsiz dağılımı olduğunu belirtir.


#23

SORU:

Weber için analitik olarak toplumsal tabakalaşmayı belirleyen üç ayrı grup hangileridir?


CEVAP:

İlki, Marx’taki gibi ekonomik temelli gruplaşmaları belirleyen, ancak Marx’takinin aksine çatışmacı bir temelde tanımlanmayan, kişinin gelir elde etmek için sahip olduğu mal ve hizmetlerden toplum içindeki yararlanma derecesini belirleyen “sınıf”tır.

İkincisi, kişinin toplum içindeki saygınlık derecesini sağlayan, bu yolla da kendisine bir hayat tarzı ve tüketim kalıpları sunan “statü”dür.

Son olarak da daha çok ortak kökenleri, amaçları ya da çıkarları olan grupların ekonomik veya statü dışı nedenlerle biraya gelerek oluşturdukları siyasal örgütlenme anlamındaki “parti” (veya “zümre”) gruplarıdır. Burada “parti”, siyasal partilerden çok belirli bir amacın ya da birlikteliğin oluşturduğu kümeleri içerir.


#24

SORU:

Durkheim için toplum ve toplumsal yapı nedir?


CEVAP:

Durkheim için toplum ve toplumsal yapı, akılcı bir şekilde kavranılabilen bir ahlaki normlar manzumesidir. Bu yapıya anlam veren husus; toplumun, dinî yapıların etkisinden kurtulduğu modern dünyada, topluma neredeyse kendince dinî bir hüviyet kazandıran ve kutsal bir rol veren bir şekilde yapılanmasıdır.


#25

SORU:

Anomi nedir?


CEVAP:

Normsuzluk durumudur. Temelde bireyin arzu ve çıkarları ile bunları gerçekleştirmek mekanizmalarının tıkandığı durumlarda bireyde yaşanan düzensizliği ifade etse de toplumun problemlerini aşamadığı ve bunları düzenleyerek bireyleri bu düzen içinde tutamadığı durumları da ifade eder.


#26

SORU:

Kast sistemi nedir?


CEVAP:

Kast, farklı toplumlarda ve dönemlerde görülse de daha çok Hindistan’daki biçimiyle değerlendirilmekte olan bir sistemdir. Kelimenin kökeni Portekizcedir ve “ırk” ya da “soy” anlamına gelir. Hintliler kastı anlatmak için tek bir kelime yerine çeşitli kelimeler bütünüyle birlikte ifade ederler. Dolayısıyla kast sistemi, özelde Hindulara özgü bir sisteme, genelde ise kişilerin belirli bir toplumsal düzeyde dondurulduğu, hiyerarşik bir toplumsal örgütlenme tarzı anlamına gelir.


#27

SORU:

Hindistan kast sistemindeki katmanlar nelerdir?


CEVAP:

Hintlilerin kast sistemini ifade etmek için kullandıkları kelimelerden en önemlileri “varna” ile “jati”dir. “Varna”lar kast sistemini oluşturan dört büyük tabakanın her birisine verilen genel addır. Bunlar:

  1. Brahmanlar: Entellektüel tabakadır.
  2. Kişatriyalar: Soylulardır.
  3. Vaişyalar: Tüccarlar, iş adamları ve toprak sahibi çiftçilerdir.
  4. Sudralar: İşçiler ve kölelerdir.

#28

SORU:

Avrupa'da seküler bir ortamda kastvari bir katmanlaşmanın dinî grupları da içerecek bir şekilde seküler bir tabakalaşmasının en yetkin örneği hangi ülkedir?


CEVAP:

Hollanda'da sütunlaşma denilen bir toplumsal katmanlaşma vardır. "Sütunlaşma”, Hollanda için, temelde farklı hayat tarzlarının kabulüne dayalı geniş bir uzlaşma olarak tanımlanmaktadır. Farklı hayat tarzları derken kastedilen ise ülkedeki iki büyük dinî grup olan Protestanlar ve Katolikler ile bunların dışında, daha çok siyasal anlamlar içeren sosyalist ve liberallerdir.


#29

SORU:

Avrupa'da protestan ülkelerin halen krallıkla yönetilmelerinin nedeni nedir?


CEVAP:

Avrupa’da Protestan ülkeler hâlen krallıkla yönetilmektedir. Bunun en büyük nedeni, Protestanlığın seküler yönetimleri benimseyen, merkezi olmayan kilise örgütlenmesine sahip olmasıdır.


#30

SORU:

Hollanda ulusundaki sütunlaşmadaki temel tabakalar hangileridir?


CEVAP:

Seküler bir tabakalaşma içinde dinî ve din dışı gruplar dört ayrı sütun oluşturur. Bunlar:
1. Protestanlar
2. Katolikler

3. Liberaller
4. Sosyalistler ve sosyal demokratlardır.


#31

SORU:

İslamofobi nedir?


CEVAP:

Kelime anlamı olarak “İslam korkusu” demektir. Özellikle Batı toplumlarında İslami değerlerden ve uygulamalardan çekinmeyi ve korkmayı ifade etmektedir.


#32

SORU:

Sosyolojik olarak bakıldığında din ve toplumsal tabakalaşma nasıl ele alınmaktadır?


CEVAP:

Sosyolojik olarak değerlendirildiğinde, her dinin başlangıçta içinde doğduğu toplumsal çevrenin kültürel etkisini taşıdığı iddia edilir. Dolayısıyla din zaten bir anlamda belirli bir tabakalaşma içeren bir toplumsal yapı içinde doğmuş olarak kabul edilir. Bir din ortaya çıktıktan ve yayılmaya başladıktan sonra toplumsal yapıya etkisi ve toplumu dönüştürme gücü mevcut toplumsal tabakalaşmanın çerçevesinde değerlendirilir.


#33

SORU:

Ruhban sınıfı kimlere denir?


CEVAP:

Din adamlığını meslek edinerek dinî örgütlenmenin hiyerarşisinde yer alan kimselerin oluşturduğu gruba verirken addır. Rahipliğin bulunduğu Budizm gibi dinler için de kullanılsa da asıl anlamını Hristiyan kiliselerinin hiyerarşik örgütlenmesinde yer alan rahiplik mesleğinden alır.


#34

SORU:

Kabala nedir?


CEVAP:

Kabala, Yahudilikte ezoterik bir düşünce ve disiplin yöntemidir. Mistik hâllerle uğraşır ve bunları belirli bir yöntem dâhilinde uygulanmasından oluşur.