FOTOĞRAF TARİHİ Dersi FOTOĞRAFIN YAYGINLAŞMASI soru cevapları:
Toplam 61 Soru & Cevap#1
SORU: Fotoğraf makinesinin icadı ile Sanayi Devrimi arasındaki ilişkiyi açıklayınız?
CEVAP: 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güçlü bir şekilde etkisini gösteren, insanlık tarihinin en büyük toplumsal dönüşümlerinden birisi olarak değerlendirilen Sanayi Devrimi, makinelerin ve kitlesel seri üretimin egemen olduğu yeni bir dünya düzenini zorunlu kılmıştır. Bu dönemin görsel dünyası ise makineleşme kültürünün doğal bir sonucu olarak fotoğraf makinesi tarafından inşa edilmiştir ve 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren mekanik bir araçla (fotoğraf makinesi) ve çeşitli yöntemlerle (helyografi, dagerotip, kalotip, vb.) ışığa duyarlılaştırılmış bir yüzey üzerinde oluşturulan tüm görüntülere “fotoğraf ” adı verilmiştir.
#2
SORU: Özgür İskoçya Kilisesi için ortaya çıkan eserin özellikleri nelerdir?
CEVAP: Bu eser, fotoğraar yardımıyla resmedilmiş kolektif bir sanat çalışması olması dışında, geriye bıraktığı yüzlerce portre ile de fotoğraf tarihinde önemli bir yer teşkil etmiştir.
#3
SORU: Fotoğrafın gelişim süreci üzerinde etkili olan isimler kimlerdir?
CEVAP: Fotoğrafın ortaya çıkma ve gelişme sürecinde, Nicéphore Niépce, Louis-JacquesMandé Daguerre, Hippolyte Bayard, William Henry Fox Talbot, David Octavius Hill, Robert Adamson, André Adolphe Eugène Disdéri, Gaspar Félix Tournachon (Nadar), Alphonse Bertillon, Alexander Gardner, John Tomson, Edward Sheri Curtis, George Eastman gibi kişiler gerçekleştirdikleri üretimleriyle belirleyici bir rol üstlenmişlerdir.
#4
SORU: Fotoğraf nedir?
CEVAP: Çizime ilişkin bir el becerisine ihtiyaç duyulmaksızın, görüntülerin en ufak ayrıntılarına varıncaya dek, mekanik bir araçla kopyalanabilmesini sağlayan yöntemin temel ilkeleri, 19. yüzyılın ikinci yarısına gelmeden belirlenmiştir. Birçok kişi tarafından farklı yöntemlerle oluşturulan bu görüntüler ise “fotoğraf” olarak adlandırılmıştır.
#5
SORU: Fotoğraf olarak adlandırılan görüntülerin ortak özelliği nedir?
CEVAP: Tüm bu görüntülerin ortak noktası, duyarlı bir yüzey üzerine ışık yansıtılmasıyla mekanik bir şekilde oluşmuş, görünür gerçekliğin kopyaları olmalarıdır.
#6
SORU: Fotoğraf ve resmetme teknikleri arasındaki ilişkiyi açıklayınız?
CEVAP: Diğer tüm görsel iletişim araçlarından farklı bir niteliğe sahip olan fotoğraf, zamanla geleneksel resmetme tekniklerinin yerini alarak modern çağın ideal bir aracı hâline gelmiştir. Çizime ilişkin bir el becerisine gereksinim duymayan, mekanik olarak çoğaltılabilen ve görünür gerçekliğin en ufak ayrıntılarına varıncaya dek kopyalanabilmesini sağlayan bu mucizevî buluş, kısa sürede yaygınlaşarak toplumsal yaşamın merkezi unsurlarından birisine dönüşmüştür.
#7
SORU: Carte-de-visite yönteminin halka sağladığı olanaklar nelerdir?
CEVAP: Bir insanın kendi portresini yaptırabilmesi ve ona sahip olabilmesi için eski çağlarda neredeyse yarı-tanrısal imparatorlardan birisi olması gerekmiştir. Zamanla bu ayrıcalık tanrıların yeryüzü temsilcilerine, yani krallara, giderek asillere ve burjuvalara da tanınmıştır. “Carte-devisite” yöntemiyle birlikte şimdi de sıra halkın kendisine gelmiştir. Özellikle Avrupa’da 1860’lı yıllara gelindiğinde, artık hemen hemen herkes çok uygun fiyatlara bir düzine kendi minyatür portresine sahip olabilmiştir. Sonunda birden fazla kendi görüntüsüne sahip olan kişi , fotoğraflarından bir kısmını da yakınlarına dağıtmış, böylece tarihte fotoğrafların değiş tokuş edilme süreci başlamıştır. Seçme resimlerden oluşturulan aile albümleri, gittikçe yaygınlaşan bir şekilde aileyi ve yakınlarını tanımlayan görsel bir ansiklopediye dönüşmüştür. Papanın, saygı değer hükümdarlarının, zaferleriyle ülkesini onurlandıran bir generalin, ünlü bir sanatçının, vb. portreleri de bu albümlerde yer almış, bu fotoğraflarla insanlar ülkelerine olan bağlılıklarını tarihleriyle güçlendirmiştir.
#8
SORU: Bayard’ın fotoğraf tarihi içindeki yeri nedir?
CEVAP: Bayard, 1839 yılında, Daguerre’in yöntemi dünyaya duyurulmadan kısa bir süre önce, kendi yöntemiyle ürettiği fotoğraflarını Paris’te sergilemiştir. Fakat Bayard’ın yöntemi, Arago’nun ifade ettiği gibi “görüntünün kapsadığı her şeyi en küçük ayrıntılarına varıncaya dek benzersiz bir doğrulukla kopya eden” dagerotip’in ayna kadar açık ve net görüntüsü karşısında yeterince ilgi görmemiştir. Bayard, yöntemi üzerine pek çok deney gerçekleştirmiş, heykeller, büstler, simetrik bir biçimde düzenlenmiş kabartmaların betimlendiği yüzlerce görüntü üretmiş, fakat tüm bu çabalarına rağmen teknik başarısı bir türlü dikkat çekmemiştir. O da bu ilgisizliğe karşı olan tepkisini, tarihin mizansene dayalı ilk otoportresi olarak bilinen “Boğulmuş Bir Adam Olarak Otoportre” ismindeki fotoğrafı aracılığıyla göstermiştir.
#9
SORU: Fotoğrafın gösterdiği hızlı gelişime dönemin ressamlarının tepkisi ne olmuştur?
CEVAP: Fotoğrafın hızlı bir şekilde yaygınlaşması, doğanın gerçeğe uygun görüntülerini üretmedeki olağan üstü başarısı, o dönem ressamlarının hem hayranlığını hem de nefretini kazanmasına sebep olmuştur. Doğayı tüm detaylarıyla kopyalayabilen böylesine mükemmel bir görüntünün, çizim yeteneğine sahip olmayan insanlar tarafından da üretilebiliyor olması birçok sanatçıyı korkutmuştur. Fakat birçok ressam, çok geçmeden portre resim geleneğinin yerini büyük ölçüde portre fotoğrafçılığına bırakmak durumunda kalacağını fark etmiştir. Özellikle portre üretimleri dolayısıyla geçinmek zorunda olan ressamlar, fotoğrafın görüntü üretimindeki kimyasal süreçlerini de öğrenerek yaşadıkları çağın gerekliliklerine ayak uydurmak zorunda kalmışlardır.
#10
SORU: Dagerotip ilk on yılında nasıl bir gelişim göstermiştir?
CEVAP: Birçok kusuruna rağmen büyüleyici keskinliği sayesinde dagerotip, buluşun gerçekleştiği ilk on yıllık süreçte “fotoğraf ” başlığı altında değerlendirilen diğer tüm yöntemleri gölgede bırakmıştır. Talbot’un Kalotipi dışında, Bayard’ın kâğıt üzerine “doğrudan pozitif ” baskı yöntemi de Dagerotip ile rekabet edememiştir.
#11
SORU: Talbot’un Kalotip yöntemi en parlak gelişimini hangi dönemde göstermiştir?
CEVAP: Talbot’un Kalotip yöntemi en parlak gelişimini, kullanım haklarının serbest olduğu İskoçya’da, tarih ressamı olan David Octavius Hill ile Edinburgh’da bir portre atölyesi sahibi olan Robert Adamson’ın gerçekleştirdiği ortak çalışmalarda göstermiştir. Kendisinden Özgür İskoçya Kilisesi’nin ilk olağan toplantı anısını resmetmesinin istenmesi üzerine, dört yüz yetmiş üyesinin toplu bir tablosunu yapmak isteyen Hill, her katılımcının kişisel özelliklerini resminde daha iyi vurgulayabilmek amacıyla, her birinin portre fotoğrafını çekmesi için tavsiye üzerine Adamson’ın yardımına başvurmuştur. Böylelikle 1843 yılında başlayan ve 1848’de Adamson’ın ölümüne kadar devam eden bu ortaklık süresince ikili, İskoç bilim, sanat, siyaset ve kilise çevrelerini çektiği portreleri dışında, halk yaşamından sahneleri, Edinburgh ve Saint Andrews’dan doğa manzaraları ve mimari çalışmaları da içeren üç bin fotoğraftan fazla görüntü üretmişlerdir.
#12
SORU: 1800’lü yıllarda dagerotip atölyeleri hangi şehirlerde ağırlıklı olarak kurulmuştur?
CEVAP: Dagerotip stüdyoları gittikçe artan talebi karşılamak üzere şaşırtıcı bir şekilde hızla çoğalmıştır. “Londra’da 1851’de 12 tane, 1855’te 66 tane, 1857’de 155 tane ve 1860’ta 200 tane fotoğraf stüdyosu açılmıştır.” New York’ta ise 1853 yılında üç milyondan fazla portre üreten yüzden fazla dagerotip atölyesi vardır.
#13
SORU: Fotoğrafın ilk ortaya çıkış döneminde kullanım alanları nelerdir?
CEVAP: Fotoğrafın ilk ortaya çıkış dönemindeki kullanım alanları daha çok natürmort, manzara ve portre fotoğrafçılığıyla sınırlıdır.
#14
SORU: Fotoğraf ortaya çıktığı ilk dönemden sonra hangi amaçlar için de kullanılmaya başlanmıştır?
CEVAP: Fotoğraf kısa sürede bilimin ve sanatın, daha sonrada bireyler ve toplumlar arası iletişimin/haberleşmenin en önemli araçlarından birisi hâline gelmiştir. Fotoğrafın diğer tüm yöntemlere göre kaydetmedeki tartışmasız üstünlüğü onun, öncelikle bir belgeleme aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Doğanın, arkeolojik kalıntıların, insanların, o güne kadar insanlığın görememiş olduğu coğrafyaların ve canlı türlerinin, savaşların, güneş tutulmasının, bir atın ayak hareklerinin, kısaca hayata dair her şeyin görüntülerini kalıcı kılmak adına büyük bir mücadele başlamıştır. Fakat hiç şüphe yok ki insanlık fotoğraf makinesini her şeyden önce kendi yüzlerinin kopyalarını oluşturmak için kullanmıştır.
#15
SORU: Portre fotoğrafçılığının ortaya çıkışı nasıl olmuştur?
CEVAP: Dagerotip (Daguerreotype) ile başlayan portre fotoğrafçılığının günümüzde de geçerliliğini koruyan temel ilkeleri, ilk yirmi yıl içerisinde belirlenmiştir. Zamanla aile albümlerinin içerisine dâhil olan toplumun önde giden liderlerinin, topluma yön veren bilim ve sanat insanlarının portreleri, gün gelmiş dönemlerinin toplumsal yapısını ortaya çıkartan belgelere dönüşmüşlerdir. Diğer yandan, bu süreçte portre fotoğrafçılığı belgesel niteliğinin yanısıra sanatsal özgün bir içeriğe de sahip olmuştur.
#16
SORU: Niepce’in fotoğraf alanına katkısı nasıl gerçekleşmiştir?
CEVAP: Fotoğraf adı verilen buluşun gerçekleşmesi için, çok uzun yıllar boyunca birbirlerinden ayrı olarak optik ve kimya alanlarında bulunan ve geliştirilen fikir ve malzemelerin bir araya getirilmesi gerekmiştir. Şu ana kadar ortaya konan tarihsel bilgiler ışığında bunu gerçekleştiren ilk kişi Nicéphore Niépce adında Fransız bir mucit olmuştur. Niépce’in 1816 yılından başlayarak ışık üzerine gerçekleştirdiği denemeleri, 1826-1827 yıllarında nihayet sonuçlarını vermiş ve insanlık “Helyografi” (Heliography) adını taşıyan bu görüntüyle birlikte büyük bir değişimin eşiğine gelmiştir.
#17
SORU: Daguerre’in Niepce’den farklı olarak fotoğraf alanına katkısı nedir?
CEVAP: Niépce’in yardımıyla fakat farklı bir yöntem üzerine 1826’da araştırmalarına başlayan, teatral doğa manzaraları sanatçısı, Paris Diaroma’sının yöneticisi Louis-Jacques-Mandé Daguerre’in geliştirdiği ve son biçimini 1837’de alan yönteminin üretim sırları, 19 Ağustos 1839 yılında Fransız devleti tarafından insanlığa armağan edildiği zaman yaşamıştır. “Dagerotip” olarak adlandırılan bu yöntemin en ince ayrıntıları bile gösteren keskin görüntüleri karşısında dünya adeta büyülenmiştir.
#18
SORU: Fotoğraf ile bilim dünyası arasındaki ilişki hangi alanlar üzerinden gelişmiştir?
CEVAP: Fotoğrafın doğanın bir aynası olarak görülmesi bilimsel uygulamanın ideallerinde yankısını bulmuştur. Bilim ve tıp ile beraber objektif doğruluğu elinde tutma iddiasını paylaşan fotoğrafın, “son derece inandırıcı ve doğrudan” bir kanıt olarak sosyoloji, antropoloji, psikoloji, kriminoloji, arkeoloji, astronomi, anatomi ve biyoloji gibi farklı bilimsel projelerin konularını benimseyip, onları temsil etmeye girişmesi oldukça normal karşılanmıştır. Fotoğraf askerî ve polisiye alanlarda da sıklıkla kullanılmıştır. Cilt hastalıkları, savaş yaraları ve cerrahi müdahalelerin yanı sıra güneş tutulmaları da belgelenmeye başlanmıştır. 1850’lerde John Whipple Harvard ay yüzeyinin dagerotip’lerini John Draper ise fotomikroskobik imgeleri elde etmiştir.
#19
SORU: Talbot’un kendisine fotoğraf alanında başarı kazandıran buluşu nedir?
CEVAP: Botaniğe tutkun bir bilim insanı olarak 1834-35 yıllarında bitkilerin “fotojenik desen”lerini çıkarttığı çalışmalarıyla bilim dünyasına giriş yapan Talbot, 1840 yılının Ekim ayında karısının portrelerini çektiği ve 1841 yılının başlarında birçok patentle korumaya aldığı Kalotip yöntemini kamuoyuna duyurmuştur.
#20
SORU: Dagerotip yöntemiyle portre fotoğraf çektirmek isteyen kişileri bekleyen süreç nasıldır?
CEVAP: Öncelikle çekimi gerçekleştirmek için gereken eksiksiz bir dagerotip takımının bedeli yüksektir. Fotoğrafçının, bir işçinin yüz iş gününe denk gelen yaklaşık üç yüz franklık bir meblağı gözden çıkartması gerekiyordur. Dolayısıyla kendi portresine sahip olmayı arzulayan kişinin de, maddi imkânları buna yeterli olmalıdır. Diğer yandan, hazırlanması büyük bir çaba ve özen gerektiren işlemlerinin yanı sıra, özellikle ilk yıllarında dagerotip yöntemin görüntüyü kaydetme süreleri de çok uzundur. Dagerotip atölyeleri, yukarıdan güçlü gün ışığını alabilecek camlarla döşenmiş çatı katlarında kurulmuş olsa da, portresini çektirmek isteyen kişi -genzi yakan keskin bir kimyasal kokunun egemen olduğu bir ortamda fotoğrafta görünmeyecek şekilde başlarını arkadan destekleyen bir oturma düzeneği yardımıyla, bitmez tükenmez dakikalar boyunca kıpırdamadan poz vermek zorundadır. Ayrıca ikinci bir dagerotip portresini daha istediğinde, o pozunu tekrarlaması gerekiyordur. Çünkü dagerotip yöntemi, çoğaltılamayan tek bir görüntüye sahiptir. Fakat tüm bu şartlara rağmen, portre resminin üretim süresi ve maliyetiyle karşılaştırıldığında, dagerotip insanlara yine de çok cazip gelmiştir.
#21
SORU: Nadar’ın portrelerinin özellikleri nelerdir?
CEVAP: Nadar’ın fotoğrafçılığa başladığındaki ilk denemelerinden birisi olan -kardeşi Adrien’la birlikte gerçekleştirdiği- pandomimci Debureau’nun yüz ifadelerini konu alan dizisi, 1855 Evrensel Sergisi’nde altın madalyaya layık görülmüştür. İlk fotoğraflarından başlayarak çekimlerinde belirleyici bir unsur olan titizlikle üzerinde durduğu aydınlatma yönteminin (stüdyolarda yapay ışığa yüzyılın sonuna gelinceye kadar nadiren başvurulmuştur) yanısıra, Nadar’ın modelini birinci plana alan tavrı, onun portrelerinin en önemli özelliğini oluşturmuştur. Üslubundaki sadelikle beraber modelinin duruşuna, fakat özellikle de yüz ifadelerine fazlasıyla önem vermesi, portresini çekmekte olduğu kişinin kendi kimliğini fotoğrafında daha baskın bir şekilde yansıtabilmesini sağlamıştır. Böylelikle kişinin karakteristik özelliklerini çok daha görünür kılmıştır. Nadar’ın fotoğraf tarihinin erken dönemlerinde gerçekleştirmiş olduğu bu özgün yaklaşımı, çağının en önemli şahsiyetlerinin de konu alındığı, yüzlerce portreyi içeren koleksiyonunda kolaylıkla görülebilmektedir.
#22
SORU: Kalotip yönteminin temel özellikleri nelerdir?
CEVAP: Hemen hemen tüm fotoğraf tarihinin üzerine kurulu olduğu negatif-pozitif ilkesini somutlaştıran bu yöntem, fotoğrafçılığı çoğul baskı devrine sokmuştur. Çekim yapıldıktan sonra banyo edilerek gizli görüntü olmaktan çıkarılan negatif bir görüntüden, artık birçok pozitif görüntü elde edilebilmektedir. Üstelik negatifin pozladıktan sonra saklanabilme ve daha sonra basılabilme avantajı vardır. Talbot’un yönteminin bu özelliği, dagerotip’in varsayılan avantajlarına meydan okumuştur.
#23
SORU: Kartvizit çılgınlığının başlangıcı olarak kabul edilen olay nedir?
CEVAP: Disdéri “Carte-de-visite”in patentini aldığı yıl, III. Napolyon “ordusunun başında İtalya seferine çıkarken askerlerini İtalyan Bulvarı’nda durdurup Disderi’nin stüdyosuna giderek fotoğraf çektirmişti.” Bu olay Kartvizit çılgınlığının başlangıcı olarak değerlendirilmiştir.
#24
SORU: Carte-de-visite yönteminin gelişim sürecini açıkyanız?
CEVAP: Carte-de-visite hızla Fransa’dan İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yayılmış, özellikle 1860’lardan sonra hayli popüler bir yöntem hâline gelmiştir. Öyle ki stüdyoların çoğu Disderi’yle rekabet edebilmek için bu yöntemi kullanmak zorunda kalmıştır. İngilizlerin bu dönemi ifade etmek için “cartomania” terimini kullanmaya başlamaları da, bu yöntemin tüm dünyada göstermiş olduğu büyük başarısından kaynaklanmıştır. Uzun bir dönem tüm dünyada satılan milyonlarca portrenin en önemli bölümünü kartvizitler oluşturmuştur.
#25
SORU: Bayard’ın yaşadığına benzer bir hayal kırıklığı yaşayan fotoğrafçı kimdir?
CEVAP: Bayard’ın 1840 yılı sonunda yaşamış olduğu hayal kırıklığı, buluşun gerçekleştiği ilk dönemlerde William Henry Fox Talbot için de geçerlidir.
#27
SORU: Günümüzde kullanılan kartvizitlerin ilk örneği nedir?
CEVAP: 1854 yılında patentini André Adolphe Eugène Disdéri’nin (1819-1889) almış olduğu ve günümüzde kullanılan kartvizitlerin ilk örneği olarak kabul edilen “Carte-de-visite” adındaki yeni bir fotoğraf yöntemi, portre piyasasında devrim yaratmıştır.
#28
SORU: Carte-de-visite yönteminin özellikleri nelerdir?
CEVAP: Zaman zaman “portre-kart” ya da “şüphesiz kartlar” olarak da anılan bu yöntem ile, aynı duyarkat (kolodyumlu negatif plaka) üzerinde -fotoğraf makinesinin üzerinde bulunan objektif sayısı kadar- dört, altı veya daha fazla çekim birden yapılabilmektedir. Küçük ebatlarda sonuçlar veren bu çekimler (3,75X5,25 cm, 5,7X9 cm, vb.), arka yüzeyinde modelin adının ve adresinin bulunduğu biraz daha büyük boyutlardaki (6,5X11,5 cm, 6,3X10,2 cm, vb.) kartlar üzerine yapıştırılmıştır. Fotoğrafların boyutları küçüldüğü için, maliyetleri ve dolayısıyla da fiyatları düşmüştür. Ayrıca fotoğrafçıların satışları ve kâr oranları yükselmiştir. Böylelikle fotoğraf çok daha büyük bir alıcı kitlesiyle buluşmuştur.
#29
SORU: Tarihin ilk mizansene dayalı otoportresi nedir?
CEVAP: Tarihin ilk mizansene dayalı otoportresi olan olarak bilinen “Boğulmuş Bir Adam Olarak Otoportresi” (Le Noyé)’dir.
#30
SORU: Talbot’un kendi buluşu için düşüncesi nedir?
CEVAP: arsayılan avantajlarına meydan okumuştur. Biraz bulanık, ara tonları zayıf, kontrast, çizgilerden çok kütlelerden oluşan görüntüler veren kendi yönteminin dagerotip görüntülerinin biçimsel mükemmelliğine sahip olmadığını itiraf eden Talbot, yine de İngiliz metodunun görüntüleri kopyalamak için daha iyi bir yöntem olduğu konusunda ısrar etmiştir.
#31
SORU: Portre fotoğrafçılığı alanında Kalotip yönteminin diğer yöntemler üzerindeki etkisi ne olmuştur?
CEVAP: Talbot’un büyük başarısını ancak birkaç yıl sonra fark edebilmiştir. Kâğıt negatiflerin soluk pozitifleri, bir süre bakır levhaların keskin görünüşlerinin gölgesinde kalmıştır. Ama Niepce ve Bayard’ın yapamadığını Talbot başarmış, onun sonsuz sayıda çoğaltılabilen pozitif kopyaları (Kalotip), biricik olan bakır levhaların dagerotip hükümdarlığına son vermiştir. Kısa sürede tüm portre stüdyolarına egemen olan dagerotip buluşunun ilk on yılında gösterdiği başarısını daha sonra devam ettirememiştir. Kalotip ise dagerotip’e göre kullanım kolaylığı dolayısıyla öncelikle dış mekânda ve yolculuklarda uygulama alanı bulmuştur. Daha sonra Portre fotoğrafçılığında da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
#32
SORU: Fotoğraf ve kültürel kimlik arasındaki ilişkiyi açıklayınız?
CEVAP: Fotoğrafın bulunuşuyla birlikte, kültürel kimliklere ilişkin koleksiyonlar da oluşturulmaya başlanmıştır. John Tomson (1837-1921), 1868-1872 tarihleri arasında, hantal kamerası ve ekipmanları, karanlık odası ve kimyasalları ile 6.500 kilometrenin üzerinde yolculuk yaparak, Çin’deki yaşamı birçok yönüyle belgelemeye çalışmıştır. Ağır ekipmanları ve uzun yolculuğu dışında, halkın ömrü kısalttığına dair fotoğrafa karşı beslemiş oldukları batıl inançları dolayısıyla da Tomson’un zor koşullar altında çektiği bu fotoğraflar, günümüzde çok değerli belgeler hâline gelmişlerdir.
#33
SORU: 1800’lü yıllarda portre çekim maliyetleri ve çekilen portre sayıları nelerdir?
CEVAP: Bajac’ın verdiği bilgilere göre: “1855’te büyük boy portre (yaklaşık 18X24 cm.) fiyatı fotoğrafçıya göre 25 ile 125 frank arasında değişirken, kartvizit görüntülerin tanesi yaklaşık 1 franka satılır. [...] İngiltere’de 1861’le 1867 arasında yılda üç ila dört milyon kartvizit satılır. Aynı dönemde büyük fotoğrafçı Camille Silvy 17.000 farklı müşteriye 850.000 kartvizit sattığını ileri sürer. [...] 1862’ye kadar 120’den fazla meşhurun portresi basılır. [...] Aralık 1861’de Kraliçe Victoria’nın eşi Prens Albert öldüğünde, 70.000 portresi bir haftada tükenir. 1867’de İngiliz Downey, çok popüler olan Galler Prensesi’nin 300.000 portresini sattığını açıklar.”
#34
SORU: Mozaik kart nedir?
CEVAP: Kesilmiş portre fotoğraflarının karışık ve keyfi bir düzenleme içerisinde bir yüzeye yapıştırılıp yeniden fotoğraflanarak tek bir görüntü hâline getirilmesidir.
#35
SORU: Nadar kimdir?
CEVAP: Tıp eğitimi alan, karikatür yapan ve asıl adı Gaspar Félix Tournachon (1820-1910) olan Nadar, günümüzde de etkisini sürdüren, ışık kontrolü, netlik, kişiliği tanımlayıcı ifadeyi aktarabilme, vb. gibi portre fotoğrafının gelenekselleşmiş ögelerini, daha o tarihlerde uygulamış ünlü bir sanatçıdır. 1853 yılından itibaren Paris’te Delacroix, Doré, Meyerbeer, Victor Hugo, Balzac, Liszt, Monet, Proudhon, Bakunin, Rossini, Champfleury, Baudelaire, Charles Sainte-Beuve ve Wagner gibi bilhassa sanat ya da politika hayatının ünlü kişilerinin özgün portrelerini üretmiştir. Nadar, çektiği önemli şahsiyetlerin fotoğraflarıyla adeta döneminin kültürel bir portresini oluşturmuştur. Jean Paul Sartre, 1860’lı yıllarda Nadar’ın portrelerini çektiği bu insanların çoktan hayatlarını kaybettiğini ama ebediyen kendilerinin ve de dönemlerinin bu fotoğraflarla birlikte yaşayacağını söylemiştir.
#36
SORU: Nadar’ın 1860 yılında Paris’de açtığı stüdyosunun özellikleri nelerdir?
CEVAP: Nadar, 1860 yılında Paris’de Capucines Bulvarında “tam anlamıyla bir Kristal saray” açmıştır. Lüks bir şekilde döşenmiş bu gösterişli stüdyosunun dış cephesini, aynı fotoğraflarında olduğu gibi, kendisinin parlak kırmızı renkteki imzası süslemiştir. İçerisi sanat eserleriyle bibloların biriktirildiği bir depo gibidir. Bu tür stüdyolarla birlikte 1840’ların uzun merdivenlerle çıkılan çatı katlarında yer alan cam kafesleri artık çok gerilerde kalmıştır. Geniş bekleme odası, müşterilerin zaman geçirirken aynı anda rahat edebilecekleri her türlü unsur dikkate alınarak büyük bir titizlikle hazırlanmıştır. Bir yandan daha önceki çekimlerin sergilendiği albümler, portresini çektirmek isteyen kişilere rehberlik yaparken, diğer yandan odayı süsleyen sanat eserleri müşterilerin iyi vakit geçirmesini sağlamıştır. Ayrıca okumak isteyenler için kitaplıkta unutulmamıştır. Tütün içenler, bilardo oynamak ya da makyaj tazelemek isteyenler için ayrı odalar yer almaktadır. 12 metre eninde ve ortalama 3 metre yüksekliğindeki poz verme odasının dışında, çekim sonrası banyo işlemlerinin gerçekleştirildiği ve müşteriyi memnun edebilmek adına, fotoğraflar üzerindeki istenmeyen bazı kusurlara rötuş yapıldığı atölyeler bulunmaktadır. Anlaşılacağı üzere Nadar, daha çok Paris’in ekonomik gücü yüksek insanlarına, emrinde çalışan elli kişilik personeliyle birlikte oldukça konforlu bir hizmet sunmuştur.
#37
SORU: Fotoğrafın suçlular ile ilişkisi nasıl başlamıştır?
CEVAP: Fotoğraf, suçluların kimliklerini belirleme amacıyla da kullanılmıştır. 1842 yılında Brandt kardeşler Brüksel’deki hapishanede suçluların dagerotip portrelerini çekmiştir. Aynı yıllarda Birmingham’da İngiliz polisi dagerotip ile çekilmiş portrelere başvurmuştur. New York’ta aranan şahısların dagerotip’leri komiserliklerde bu iş için ayrılmış panolara asılmıştır ve bu portreler aynı zamanda arşivlenmiştir. New York Emniyet Müdürlüğü hırsızların tanınmasını sağlayacak bir “Dolandırıcılar Galerisi” hazırlanmıştır. Paris’de ise, Paris Komünü’nden sonra civardaki cezaevlerinde kuşkulu görülen şahısların düzenli olarak fotoğrafları çekilmiştir. Kâğıt üzerine fotoğrafın yaygınlaşması ve kartvizit formatının bulunuşu, bu uygulamalara hız kazandırmıştır. Böylelikle, sonsuz sayıda çoğaltılabilen, kolayca taşınan kartvizit formatındaki fotoğraf, 1860’lardan itibaren kimlik belirleme amacıyla yaygın biçimde kullanılmıştır. Artık suçluların portreleri yetkililerin elindedir. Ünlü suçluların portreleri ticari olarak değer görmeye başlamıştır. Artık yavaş yavaş kimlik belgelerinde de fotoğraftan yararlanılması gerektiğine ilişkin düşüncenin temelleri atılmıştır.
#38
SORU: Fotoğraf ve akıl hastaları arasındaki bağlantı ne amaçla ve nasıl kurulmuştur?
CEVAP: Fotoğraf, aynı zamanda akıl hastalığının dışsal belirtilerini saptamak amacıyla ruh doktorları tarafından da kullanılmıştır. 1850’lerden itibaren suçluların olduğu gibi akıl hastalarının da yüzlerinin ortak bir özelliğe sahip olduğuna ve fotoğrafın bunu kanıtlayacağına inanan bazı doktorlar, bu fotoğraflama yöntemini çalışmalarında akıl hastalığının fizyolojik olarak tanımlanabilmesi, fiziksel görünüşlerindeki değişikliklerin ve belirtilerin teşhis edilebilmesi adına sistematik olarak uygulamışlardır.
#39
SORU: 19.yüzyıl portre fotoğrafçılığı içerisinde anılması gekenen isimler kimlerdir?
CEVAP: Julia Margeret Cameron, Adam Salomon, Etienne Carjat, Napoleon Sarony, Pierre Petit, Matthew Brady, Albert Sands Soutlaworth, Josiah Johnson Hawes , 19. yüzyıl portre fotoğrafçılığı içerisinde anılması gereken diğer önemli isimlerdir.
#40
SORU: Edward Sheriff Curtis kimdir, fotoğraf alanı için önemi nedir?
CEVAP: Amerikalı fotoğrafçı Edward Sheriff Curtis’in (1868-1952) 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyıl başında çektiği Kuzey Amerika Kızılderilileri fotoğrafları ise, aslında yok olmanın eşiğindeki bir kültürü konu almıştır. 1887 yılında profesyonel olarak ticari fotoğrafçılığa adım atan Curtis, 1895 yılında Sealth olarak da bilinen Şef Seattle’ın kızı olan Prenses Angeline aka Kickisomlo’nun (1800-1896) bir portresini çekmiştir. Bu aynı zamanda Curtis’in ilk Kızılderili portresi olmuştur. Akabinde 1898-1930 tarihleri arasında hemen hemen Kuzey Amerika’da yaşayan bütün kabilelerin fotoğraflarını ve yanısıra filmlerini de çeken Curtis, beyazların kültürü tarafından nerdeyse yok edilmek üzere olan Kızılderili kültürünün zamanla tamamen kaybolacağının bilincindedir. Fakat aynı farkındalık yerli halkta da mevcuttur. Bu yüzden de çekimlerini yaparken Tomson gibi zorlanmamıştır. Çünkü Kızılderililer fotoğraflarının çekilmesine, kültürleri tamamen yok olmadan tarihe kaydedilebilmesi adına razı olmuşlardır. Seksen kabileden kırk binin üzerinde fotoğraf çeken Curtis, Kızılderililerin geleneksel konutlarını, yemeklerini, kıyafetlerini, eğlencelerini, törenlerini, vb. kaydederek günümüze eşsiz bir koleksiyon bırakmıştır.
#41
SORU: Amatör fotoğrafçılığın gelişiminde ilk adım kim tarafından ne şekilde atılmıştır?
CEVAP: George Eastman (1854-1932) 1880’li yıllarda başladığı üretimlerinde önce kâğıt, daha sonra da modern fotoğrafçılığın başlangıcına işaret eden selüloid tabanlı rulo filmi geliştirmiştir. 1889 yılında Kodak kamerası, 100 poz içeren film rulosu ile birlikte piyasaya sunulmuştur. Fotoğraf makinesini fabrikaya göndermek şartıyla , film yıkama ve baskı işlemleri hizmeti birlikte verilmiştir. 1 yıl sonra ise bir dolar fiyat biçerek Brownie marka makinaları piyasaya sürmüştür. Bunu kullanan amatörler, makinelerini fabrikaya göndermeye gerek kalmadan filmlerini kendi başlarına değiştirebilmişlerdir. Devrim niteliğindeki bu ürün, fotoğrafın inanılmaz bir hızla halk arasında yaygınlaşmasını sağlamıştır.
#42
SORU:
Sanayi Devrimi'nin görsel dünyası nasıl inşa edilmiştir?
CEVAP:
18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güçlü bir şekilde etkisini gösteren, insanlık tarihinin en büyük toplumsal dönüşümlerinden birisi olarak değerlendirilen Sanayi Devrimi, makinelerin ve kitlesel seri üretimin egemen olduğu yeni bir dünya düzenini zorunlu kılmıştır. Bu dönemin görsel dünyası ise makineleşme kültürünün doğal bir sonucu olarak fotoğraf makinesi tarafından inşa edilmiştir ve 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren mekanik bir araçla (fotoğraf makinesi) ve çeşitli yöntemlerle (helyografi, dagerotip, kalotip, vb.) ışığa duyarlılaştırılmış bir yüzey üzerinde oluşturulan tüm görüntülere “fotoğraf ” adı verilmiştir. Diğer tüm görsel iletişim araçlarından farklı bir niteliğe sahip olan fotoğraf, zamanla geleneksel resmetme tekniklerinin yerini alarak modern çağın ideal bir aracı
hâline gelmiştir. Çizime ilişkin bir el becerisine gereksinim duymayan, mekanik olarak çoğaltılabilen ve görünür gerçekliğin en ufak ayrıntılarına varıncaya dek kopyalanabilmesini sağlayan bu mucizevî buluş, kısa sürede yaygınlaşarak toplumsal yaşamın merkezi unsurlarından birisine dönüşmüştür.
#43
SORU:
Farklı yöntemlerle oluşturulan görüntüler fotoğraf olarak adlandırılırken tüm bu görüntülerin ortak noktası nedir?
CEVAP:
Çizime ilişkin bir el becerisine ihtiyaç duyulmaksızın, görüntülerin en ufak ayrıntılarına varıncaya dek, mekanik bir araçla kopyalanabilmesini sağlayan yöntemin temel ilkeleri, 19. yüzyılın ikinci yarısına gelmeden belirlenmiştir. Birçok kişi tarafından farklı yöntemlerle oluşturulan bu görüntüler ise “fotoğraf” olarak adlandırılmıştır. Tüm bu görüntülerin ortak noktası, duyarlı bir yüzey üzerine ışık yansıtılmasıyla mekanik bir şekilde oluşmuş, görünür gerçekliğin kopyaları olmalarıdır.
#44
SORU:
Dagerotip yöntemini kim geliştirmiştir?
CEVAP:
Fakat insanlık asıl değişimi, Niépce’in yardımıyla fakat farklı bir yöntem üzerine 1826’da araştırmalarına başlayan, teatral doğa manzaraları sanatçısı, Paris Diaroma’sının yöneticisi Louis-Jacques-Mandé Daguerre’in geliştirdiği ve son biçimini 1837’de alan yönteminin üretim sırları, 19 Ağustos 1839 yılında Fransız devleti tarafından insanlığa armağan edildiği zaman yaşamıştır.
#45
SORU:
Portre nedir?
CEVAP:
Portre: Bir kişinin yüzünün onun kimliğini gösterecek şekilde resim, fotoğraf vb. yöntemlerle yapılmış tasviridir.
#46
SORU:
Dagerotip, en hızlı ve kalıcı başarısını nerede göstermiştir?
CEVAP:
Ama dagerotip, en hızlı ve kalıcı başarısını doğu sahilinde açılan ilk ticari atölyeleriyle Amerika Birleşik Devletleri’nde göstermiştir.
#48
SORU:
Tarihin ilk mizansene dayalı otoportresi olan olarak bilinen fotoğrafın adı nedir?
CEVAP:
Kendisine yeterli desteğin verilmediğini ve insanların Daguerre’in yöntemini onunkine tercih etmiş olduklarını düşünen Bayard, bu endişelerini tarihin ilk mizansene dayalı otoportresi olan olarak bilinen “Boğulmuş Bir Adam Olarak Otoportresi”ne (Le Noyé) dönüştürmüştür.
#49
SORU:
Kalotip yöntemini kim bulmuştur?
CEVAP:
Botaniğe tutkun bir bilim insanı olarak 1834-35 yıllarında bitkilerin “fotojenik desen”lerini çıkarttığı çalışmalarıyla bilim dünyasına giriş yapan Talbot, 1840 yılının Ekim ayında karısının portrelerini
çektiği ve 1841 yılının başlarında birçok patentle korumaya aldığı Kalotip yöntemini kamuoyuna duyurmuştur.
#50
SORU:
Kalotip yönteminin getirdiği yenilik nedir?
CEVAP:
Hemen hemen tüm fotoğraf tarihinin üzerine kurulu olduğu negatif-pozitif ilkesini somutlaştıran bu yöntem, fotoğrafçılığı çoğul baskı devrine sokmuştur. Çekim yapıldıktan sonra banyo edilerek gizli görüntü olmaktan çıkarılan negatif bir görüntüden, artık birçok pozitif görüntü elde edilebilmektedir. Üstelik negatifin pozladıktan sonra saklanabilme ve daha sonra basılabilme avantajı vardır. Talbot’un yönteminin bu özelliği, dagerotip’in varsayılan avantajlarına meydan okumuştur.
Biraz bulanık, ara tonları zayıf, kontrast, çizgilerden çok kütlelerden oluşan görüntüler veren kendi yönteminin dagerotip görüntülerinin biçimsel mükemmelliğine sahip olmadığını itiraf eden Talbot, yine de İngiliz metodunun görüntüleri kopyalamak için daha iyi bir yöntem olduğu konusunda ısrar etmiştir. Fakat dagerotipi büyük bir merak, hayranlık ve korkuyla izleyen dünya, Talbot’un büyük başarısını ancak birkaç yıl sonra fark edebilmiştir. Kâğıt negatierin soluk pozitieri, bir süre bakır levhaların keskin görünüşlerinin gölgesinde kalmıştır. Ama Niepce ve Bayard’ın yapamadığını Talbot başarmış, onun sonsuz sayıda çoğaltılabilen pozitif kopyaları (Kalotip), biricik olan bakır levhaların dagerotip hükümdarlığına son vermiştir.
#51
SORU:
Kalotip yöntemi en parlak dönemini nerede göstermiştir?
CEVAP:
Talbot’un Kalotip yöntemi en parlak gelişimini, kullanım haklarının serbest olduğu İskoçya’da, tarih ressamı olan David Octavius Hill ile Edinburgh’da bir portre atölyesi sahibi olan Robert Adamson’ın gerçekleştirdiği ortak çalışmalarda göstermiştir.
#52
SORU:
Carte-de-visite ne anlama gelir?
CEVAP:
Carte-de-visite: Üzerinde fotoğrafın da yer aldığı bir tür kimlik kartı. Fransızca, kartvizit anlamına gelen Carte-De-Visite sözcüklerinin ilk harflerinden oluşan CDV olarak da bilinir.
#53
SORU:
Yeni bir fotoğraf yöntemi olarak “Carte-de-visite” kimin tarafından patenti alınmıştır?
CEVAP:
1854 yılında patentini André Adolphe Eugène Disdéri’nin (1819-1889) almış olduğu ve günümüzde kullanılan kartvizitlerin ilk örneği olarak kabul edilen “Carte-de-visite” adındaki yeni bir fotoğraf yöntemi, portre piyasasında devrim yaratmıştır.
#54
SORU:
Carte-de-visite'in özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Zaman zaman “portre-kart” ya da “şüphesiz kartlar” olarak da anılan bu yöntem ile, aynı duyarkat (kolodyumlu negatif plaka) üzerinde -fotoğraf makinesinin üzerinde bulunan objektif sayısı kadar- dört, altı veya daha fazla çekim birden yapılabilmektedir. Küçük ebatlarda sonuçlar veren bu çekimler (3,75X5,25 cm, 5,7X9 cm, vb.), arka yüzeyinde modelin adının ve adresinin bulunduğu biraz daha büyük boyutlardaki (6,5X11,5 cm, 6,3X10,2 cm, vb.) kartlar üzerine yapıştırılmıştır. Fotoğraarın boyutları küçüldüğü için, maliyetleri ve dolayısıyla da fiyatları düşmüştür. Ayrıca fotoğrafçıların satışları ve kâr oranları yükselmiştir. Böylelikle fotoğraf çok daha büyük bir alıcı kitlesiyle buluşmuştur.
#55
SORU:
Mozaik kart nedir?
CEVAP:
Mozaik Kart: Kesilmiş portre fotoğraflarının karışık ve keyfi bir düzenleme içerisinde bir yüzeye yapıştırılıp yeniden fotoğraflanarak tek bir görüntü hâline getirilmesidir.
#56
SORU:
Nadar'ın fotoğraflarındaki belirleyici unsur nelerdir?
CEVAP:
İlk fotoğraflarından başlayarak çekimlerinde belirleyici bir unsur olan titizlikle üzerinde durduğu aydınlatma yönteminin (stüdyolarda yapay ışığa yüzyılın sonuna gelinceye kadar nadiren başvurulmuştur) yanısıra, Nadar’ın modelini birinci plana alan tavrı, onun portrelerinin en önemli özelliğini oluşturmuştur. Üslubundaki sadelikle beraber modelinin duruşuna, fakat özellikle de yüz
ifadelerine fazlasıyla önem vermesi, portresini çekmete olduğu kişinin kendi kimliğini fotoğrafında daha baskın bir şekilde yansıtabilmesini sağlamıştır. Böylelikle kişinin karakteristik özelliklerini çok daha görünür kılmıştır. Nadar’ın fotoğraf tarihinin erken dönemlerinde gerçekleştirmiş olduğu bu özgün yaklaşımı, çağının en önemli şahsiyetlerinin de konu alındığı, yüzlerce portreyi içeren koleksiyonunda kolaylıkla görülebilmektedir.
#57
SORU:
Paris kanalizasyon şebekesini ve Paris’in altında bulunan oda mezarlarını fotoğraflayan ilk kişi kimdir?
CEVAP:
Nadar aynı zamanda, 1858’de havadan yeryüzünü, Paris kanalizasyon şebekesini ve 1861’de de yapay ışığı kullanarak Paris’in altında bulunan oda mezarlarını fotoğraflayan ilk kişi olmuştur
#58
SORU:
Fotoğraf bulunuşundan sonra hangi alanlarda kullanılmaya başlamıştır?
CEVAP:
Fotoğrafın doğanın bir aynası olarak görülmesi bilimsel uygulamanın ideallerinde yankısını bulmuştur. Bilim ve tıp ile beraber objektif doğruluğu elinde tutma iddiasını paylaşan fotoğrafın, “son derece inandırıcı ve doğrudan” bir kanıt olarak sosyoloji, antropoloji, psikoloji, kriminoloji, arkeoloji, astronomi, anatomi ve biyoloji gibi farklı bilimsel projelerin konularını benimseyip, onları temsil etmeye girişmesi oldukça normal karşılanmıştır. Fotoğraf askerî ve polisiye alanlarda da sıklıkla kullanılmıştır. Cilt hastalıkları, savaş yaraları ve cerrahi müdahalelerin yanı sıra güneş tutulmaları da belgelenmeye başlanmıştır.
#59
SORU:
Sanık fotoğraflarının çekilmesini standart bir ilke hâline getiren kişi kim olmuştur?
CEVAP:
Fakat diğer yandan Alphonse Bertillon (1853-1914) gibi bazı kişiler bu duruma farklı açılardan yaklaşmışlardır. Bertillon görevli olarak çalıştığı karakolda, suçluların kimlik tespitlerini yapmak amacıyla onların yüz ölçümlerini almış ve bunlar üzerine belli bir standart geliştirmiştir. 1880’lerde Bertillon’un geliştirmiş olduğu bu (antropometrik) sistemle birlikte, sanık fotoğraarının çekilmesi standart bir ilke hâline gelmiştir.
#60
SORU:
Alexander Gardner'ın suçlu portlerine getirdiği yeni anlam nedir?
CEVAP:
1865 yılında Alexander Gardner (1821-1882) adında İskoçyalı bir fotoğrafçı suçlu portrelerine bambaşka bir anlam kazandırmıştır. Amacı, ne suçlu olan kişilerin yüzlerini ortak bir noktada buluşturmaya yönelik bir sınıandırmada bulunmak, ne de bu suçluya ilişkin bir kimlik belirleme dosyası oluşturmaktır. Gardner, Bayard’ın kendisinden yirmibeş yıl önce yaptığı gibi de ölüme ilişkin muzip bir sahne sergilememiş, aksine onu katı gerçeklik içerisine sürükleyerek, insanlığın “gerçek” bir drama tanıklık etmesini sağlamıştır.
#61
SORU:
Selüloid tabanlı rulo filmi geliştiren kişi kimdir?
CEVAP:
George Eastman (1854-1932) bu sorunu fark etmiştir. Böylece 1880’li yıllarda başladığı üretimlerinde önce kâğıt, daha sonra da modern fotoğrafçılığın başlangıcına işaret eden selüloid tabanlı rulo filmi geliştirmiştir.