HUKUK TARİHİ Dersi İslâm Hukuku soru cevapları:
Toplam 49 Soru & Cevap#1
SORU:
İslam hukukunun menşei nedir?
CEVAP: İslâm hukuku, Yahudi ve Hıristiyan hukuku gibi ilahî menşeli hukuk sistemleri (şeriat) grubuna girer.
İslâm hukuku, Yahudi ve Hıristiyan hukuku gibi ilahî menşeli hukuk sistemleri (şeriat) grubuna girer.
#2
SORU:
İslam hukukunun esası nedir?
CEVAP: İslam hukukunun esasını, Müslümanların mukaddes kitabı Kur’an-ı kerîm ile Hz. Muhammed’in koymuş olduğu hükümler (nasslar) teşkil eder.
İslam hukukunun esasını, Müslümanların mukaddes kitabı Kur’an-ı kerîm ile Hz. Muhammed’in koymuş olduğu hükümler (nasslar) teşkil eder.
#3
SORU:
İslam hukukunun dini menşeli olması ne sonuçlar doğurur?
CEVAP: İslâm hukukunun dinî menşeli olması, hukukî müeyyidelerin hem dünyevî, hem de uhrevî olması neticesini doğurur. Meselâ, bir akit, hukuken aranan şartlarına uygun yapılırsa dünyevî netice doğurduğu gibi, aynı zamanda da uhrevî mükâfata (sevaba) vesile olur. Aksi de söz konusudur. Bu husus, insanların İslâm hukuku hükümlerine titizlikle ve gönül rızasıyla uymalarına kuvvetli bir âmil teşkil eder.
İslâm hukukunun dinî menşeli olması, hukukî müeyyidelerin hem dünyevî, hem de uhrevî olması neticesini doğurur. Meselâ, bir akit, hukuken aranan şartlarına uygun yapılırsa dünyevî netice doğurduğu gibi, aynı zamanda da uhrevî mükâfata (sevaba) vesile olur. Aksi de söz konusudur. Bu husus, insanların İslâm hukuku hükümlerine titizlikle ve gönül rızasıyla uymalarına kuvvetli bir âmil teşkil eder.
#4
SORU:
İslam hukukunun müstakil olması ne anlama gelir?
CEVAP: İslâm hukuku, Yahudi, Roma, Sâsânî, Çin ve Anglo-Sakson hukuku gibi müstakil ve kendine has bir hukuk sistemidir. Önceki başka hukuklardan iktibas edildiği iddiası, ilmî çevrelerde kabul görmemiştir. Çünkü İslâm hukukunun kaynakları ilahîdir. Yahudi hukuku ile benzerliği de ancak bu sebepledir.
İslâm hukuku, Yahudi, Roma, Sâsânî, Çin ve Anglo-Sakson hukuku gibi müstakil ve kendine has bir hukuk sistemidir. Önceki başka hukuklardan iktibas edildiği iddiası, ilmî çevrelerde kabul görmemiştir. Çünkü İslâm hukukunun kaynakları ilahîdir. Yahudi hukuku ile benzerliği de ancak bu sebepledir.
#5
SORU:
İslam hukukunun umumiliği ne anlama gelir?
CEVAP: İslâm hukuku belirli bir zaman veya mekân ile kayıtlı olmayarak bütün insanlığa hitap eder. Bütün zamanların hukuku oluşu, bir mânâda İslâm hukukunun devamlılık hususiyetinin bir görünüşüdür.
İslâm hukuku belirli bir zaman veya mekân ile kayıtlı olmayarak bütün insanlığa hitap eder. Bütün zamanların hukuku oluşu, bir mânâda İslâm hukukunun devamlılık hususiyetinin bir görünüşüdür.
#6
SORU:
İslam hukukunun devamlılığı ne ifade eder?
CEVAP: Bütün hukuk sistemlerinde hukukî hükümleri koyan otorite, bunları değiştirerek yerlerine yenilerini getirmeye salâhiyetlidir. Hatta bir yerde hukukun kaynağı örf ve âdet bile olsa, bunun değişmesi mümkündür. Halbuki menşei ilâhî olduğu için İslâm hukukunun hükümleri devamlıdır. İslâm hukuku, bir başka otoriteye, bu hükümleri kaldırma ve değiştirme salâhiyeti tanımış değildir.
Bütün hukuk sistemlerinde hukukî hükümleri koyan otorite, bunları değiştirerek yerlerine yenilerini getirmeye salâhiyetlidir. Hatta bir yerde hukukun kaynağı örf ve âdet bile olsa, bunun değişmesi mümkündür. Halbuki menşei ilâhî olduğu için İslâm hukukunun hükümleri devamlıdır. İslâm hukuku, bir başka otoriteye, bu hükümleri kaldırma ve değiştirme salâhiyeti tanımış değildir.
#7
SORU:
Fıkh ne demektir?
CEVAP: İslâm hukuku denildiğinde, İslâm hukukçularının, İslâm hukuk kaynaklarını tefsir yoluyla elde ettikleri hükümler (ictihadlar) anlaşılır. Bunların ictihadlarıyla tespit ve tedvin ettikleri hükümlerin hepsine fıkh, bu işi yapana da fakih denir. Fıkh, İslâm hukuku kavramından daha geniştir. İbadetleri, hatta inanç esaslarını da içine alır.
İslâm hukuku denildiğinde, İslâm hukukçularının, İslâm hukuk kaynaklarını tefsir yoluyla elde ettikleri hükümler (ictihadlar) anlaşılır. Bunların ictihadlarıyla tespit ve tedvin ettikleri hükümlerin hepsine fıkh, bu işi yapana da fakih denir. Fıkh, İslâm hukuku kavramından daha geniştir. İbadetleri, hatta inanç esaslarını da içine alır.
#8
SORU:
İslam hukukunun ana kaynakları nelerdir?
CEVAP: İslâm hukukunun ana kaynakları (delilleri) kitap, sünnet, icma ve kıyastır.
İslâm hukukunun ana kaynakları (delilleri) kitap, sünnet, icma ve kıyastır.
#9
SORU:
Kavaid-i külliye ne demektir?
CEVAP: İslâm hukuku meseleci bir hukuk sistemi olmakla beraber; her hukukî müessese için müşterek esaslar belirlemeye elverişsiz de değildir. Hukukçular, hukukî hükümler için müşterek bazı hususları tespit etmişler; bu umumî prensiplere, kavâid-i külliyye adı verilmiştir. Hukuk hayatının en önemli esaslarını ifade eden bu kaideler, Osmanlı medenî kanunu olan Mecelle’nin ilk yüz maddesini teşkil eder ve her biri birer hukuk vecizesi olarak bugün bile dilden dile dolaşmaktadır.
İslâm hukuku meseleci bir hukuk sistemi olmakla beraber; her hukukî müessese için müşterek esaslar belirlemeye elverişsiz de değildir. Hukukçular, hukukî hükümler için müşterek bazı hususları tespit etmişler; bu umumî prensiplere, kavâid-i külliyye adı verilmiştir. Hukuk hayatının en önemli esaslarını ifade eden bu kaideler, Osmanlı medenî kanunu olan Mecelle’nin ilk yüz maddesini teşkil eder ve her biri birer hukuk vecizesi olarak bugün bile dilden dile dolaşmaktadır.
#10
SORU:
Müctehid bir hukuki konunun çözümünde kaynaklara hangi sıra ile bakar?
CEVAP: Kaynakları değerlendirme ehliyetine sahip (müctehid) İslâm hukukçusu önüne gelen hukukî bir meseleyi çözerken, önce Kur’an’a bakar. Burada hüküm bulamazsa veya bulduğu hüküm açık değilse, Hz. Peygamber’in sünnetine bakar. Burada da hüküm yoksa yahut hüküm açık veya kati değilse, kendinden önceki hukukçuların icmalarını arar. Bu hususta bir icma yoksa kendisi kıyas yapar ve meseleyi çözülmüş bir meselenin hükmüne benzeterek halleder. Kıyas yaparken, örf, zaruret ve maslahatı da nazarı itibara alır.
Kaynakları değerlendirme ehliyetine sahip (müctehid) İslâm hukukçusu önüne gelen hukukî bir meseleyi çözerken, önce Kur’an’a bakar. Burada hüküm bulamazsa veya bulduğu hüküm açık değilse, Hz. Peygamber’in sünnetine bakar. Burada da hüküm yoksa yahut hüküm açık veya kati değilse, kendinden önceki hukukçuların icmalarını arar. Bu hususta bir icma yoksa kendisi kıyas yapar ve meseleyi çözülmüş bir meselenin hükmüne benzeterek halleder. Kıyas yaparken, örf, zaruret ve maslahatı da nazarı itibara alır.
#11
SORU:
Hadis-i şerif ne demektir?
CEVAP: Hz. Peygamber’in sünnetini nakleden söze hadîs-i şerîf (kutlu söz) denir.
Hz. Peygamber’in sünnetini nakleden söze hadîs-i şerîf (kutlu söz) denir.
#12
SORU:
İcma ne anlama gelir?
CEVAP: Toplama manasına olan icmâ, terim olarak bir asırda bulunan müctehid hukukçuların bir işin hükmünde ittifak etmeleri demektir.
Toplama manasına olan icmâ, terim olarak bir asırda bulunan müctehid hukukçuların bir işin hükmünde ittifak etmeleri demektir.
#13
SORU:
Kıyas ne demektir?
CEVAP: Kıyas, bir şeyi bir başka şeye benzetmek; terim olarak ise hükmü âyet ve hadîsten anlaşılamayan bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden anlamak demektir.
Kıyas, bir şeyi bir başka şeye benzetmek; terim olarak ise hükmü âyet ve hadîsten anlaşılamayan bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden anlamak demektir.
#14
SORU:
İslam hukukunun fer'i kaynakları nelerdir?
CEVAP: İslam hukukunun dört asli kaynağından başka “fer’î kaynaklar” denilen sahabi kavli (fetvası), istihsan, örf ve adet, maslahat-ı mürsele gibi ikincil kaynakları da vardır.
İslam hukukunun dört asli kaynağından başka “fer’î kaynaklar” denilen sahabi kavli (fetvası), istihsan, örf ve adet, maslahat-ı mürsele gibi ikincil kaynakları da vardır.
#15
SORU:
Müctehid olabilmek için hangi şartları taşımak gerekir?
CEVAP: Müctehid olabilmek için, âlet ilimleri de denilen 12 Arapça ilmini (gramer, edebiyat, mantık vs); ayrıca Kur’an kıraat ve tefsirini; sünneti; kitap ve sünnetteki neshleri; icmâ olunmuş meseleleri; önceki hukukçuların kıyaslarını; ayrıca ictihad usullerini iyi bilmek gerekir.
Müctehid olabilmek için, âlet ilimleri de denilen 12 Arapça ilmini (gramer, edebiyat, mantık vs); ayrıca Kur’an kıraat ve tefsirini; sünneti; kitap ve sünnetteki neshleri; icmâ olunmuş meseleleri; önceki hukukçuların kıyaslarını; ayrıca ictihad usullerini iyi bilmek gerekir.
#16
SORU:
Mukallid ne demektir?
CEVAP: Bir müctehide uyan kimseye mukallid denir. Mukallidler için delil; taklit ettiği müctehidin sözleridir.
Bir müctehide uyan kimseye mukallid denir. Mukallidler için delil; taklit ettiği müctehidin sözleridir.
#17
SORU:
Müctehidler arasındaki ihtilafların sebepleri neler olabilir?
CEVAP: Müctehidler arasındaki ihtilafların sebepleri şöyle sayılabilir: Müctehidler arasında anlama farklılıkları olabilir. Bazı müctehidlerin kabul ettiği delilleri, bir başkası delil olarak görmeyebilir. Delillerden bazılarını bir müctehid işittiği halde, bir başkası işitmemiş olabilir. Bazen de deliller görünüşte birbirine uymayabilir. Bu takdirde tercih yapılır.
Müctehidler arasındaki ihtilafların sebepleri şöyle sayılabilir: Müctehidler arasında anlama farklılıkları olabilir. Bazı müctehidlerin kabul ettiği delilleri, bir başkası delil olarak görmeyebilir. Delillerden bazılarını bir müctehid işittiği halde, bir başkası işitmemiş olabilir. Bazen de deliller görünüşte birbirine uymayabilir. Bu takdirde tercih yapılır.
#18
SORU:
Mezheb ne demektir?
CEVAP: Bir müctehidin ictihadlarının hepsi, o müctehidin mezhebini (hukuk ekolünü) teşkil eder. Mezheb, tutulan yol demektir. Müctehidin, İslâm hukukunun kaynaklarından anladıklarına göre hareket etmesi ve hüküm vermesi gerekir. Müctehid ictihadda bulunduktan sonra yeni bir delile ulaşsa, bu ictihadını değiştirebilir. Bir müctehidin ictihadının, başka bir müctehidin ictihadına üstünlüğü yoktur. Nitekim “İctihad ile ictihad nakzolunmaz” (Mecelle m. 16).
Bir müctehidin ictihadlarının hepsi, o müctehidin mezhebini (hukuk ekolünü) teşkil eder. Mezheb, tutulan yol demektir. Müctehidin, İslâm hukukunun kaynaklarından anladıklarına göre hareket etmesi ve hüküm vermesi gerekir. Müctehid ictihadda bulunduktan sonra yeni bir delile ulaşsa, bu ictihadını değiştirebilir. Bir müctehidin ictihadının, başka bir müctehidin ictihadına üstünlüğü yoktur. Nitekim “İctihad ile ictihad nakzolunmaz” (Mecelle m. 16).
#19
SORU:
Resmi mezhep tatbikatı ne anlama gelir?
CEVAP: Mahkemeye intikal eden işlerde, tarafların değil, hâkimin mezhebi esas alınır. Mecelle’de de geçtiği üzere, hükümdar, muayyen bir ictihadın tatbikini emretmişse, hâkim kendi mezhebine aykırı bile olsa, bu ictihada göre hükmeder. Buna hukuk tarihimizde resmî mezhep tatbikatı adı verilir.
Mahkemeye intikal eden işlerde, tarafların değil, hâkimin mezhebi esas alınır. Mecelle’de de geçtiği üzere, hükümdar, muayyen bir ictihadın tatbikini emretmişse, hâkim kendi mezhebine aykırı bile olsa, bu ictihada göre hükmeder. Buna hukuk tarihimizde resmî mezhep tatbikatı adı verilir.
#20
SORU:
Fetva ne demektir?
CEVAP: Fetvâ, İslâm hukukuna dair bir meselenin hükmünü bildiren hukukçu görüşüdür. Bir ictihadın, müşahhas hâdiseye tatbiki demektir.
Fetvâ, İslâm hukukuna dair bir meselenin hükmünü bildiren hukukçu görüşüdür. Bir ictihadın, müşahhas hâdiseye tatbiki demektir.
#22
SORU:
Fetva kaç kısımdan oluşur?
CEVAP: Fetvâ, iki kısımdan teşekkül eder. Başta çözülmesi istenen hukukî mesele sual biçiminde yer alır. Altında müftünün cevabı, yani meselenin halli, çok kısa olarak (olur veya olmaz şeklinde) yer alır. Cevabın yanında da bunun hangi muteber kaynaktan alındığı ve sonra da müftünün mührü bulunur. Fetvâda klişe ifadeler ve isimler yer alır.
Fetvâ, iki kısımdan teşekkül eder. Başta çözülmesi istenen hukukî mesele sual biçiminde yer alır. Altında müftünün cevabı, yani meselenin halli, çok kısa olarak (olur veya olmaz şeklinde) yer alır. Cevabın yanında da bunun hangi muteber kaynaktan alındığı ve sonra da müftünün mührü bulunur. Fetvâda klişe ifadeler ve isimler yer alır.
#23
SORU:
İslam hukukunun teşekkül tarihinde en önemli devir hangisidir?
CEVAP: İslâm hukukunun teşekkül tarihinde en mühim devir Asr-ı Saadet de denilen vahiy devridir. İslâm hukukunun aslî kaynakları olan Kur’an’ın indiği ve Hz. Peygamber’in emir ve yasaklar getirdiği devirdir.
İslâm hukukunun teşekkül tarihinde en mühim devir Asr-ı Saadet de denilen vahiy devridir. İslâm hukukunun aslî kaynakları olan Kur’an’ın indiği ve Hz. Peygamber’in emir ve yasaklar getirdiği devirdir.
#24
SORU:
Sahabe devrinin en önemli olayı nedir?
CEVAP: Bu devrin en mühim hâdisesi Kur’an’ın kitap haline getirilmesidir.
Bu devrin en mühim hâdisesi Kur’an’ın kitap haline getirilmesidir.
#25
SORU:
Tabiin ne demektir?
CEVAP: Sahâbeden ders görenlere tâbiîn (veya tâbi’ûn: tâbiler, bağlı olanlar); bunların talebelerine de tebe-i tâbiîn (tâbilere tâbi olanlar) denildi.
Sahâbeden ders görenlere tâbiîn (veya tâbi’ûn: tâbiler, bağlı olanlar); bunların talebelerine de tebe-i tâbiîn (tâbilere tâbi olanlar) denildi.
#26
SORU:
İslam hukuk tarihindeki başlıca iki yönelim nelerdir?
CEVAP: Sahâbenin sadece hadîs rivayetiyle iktifa etmeyip; gerektiğinde re’ye müracaat ederek fetvâ veren bir kısmının talebeleri Meslek-i Irakî (Re’y ekolü); diğer bir kısmı ise, mümkün mertebe re’ye az müracaat eden sahâbenin talebeleri de Meslek-i Hicâzî (Hadîs ekolü) denilen hukuk ekollerinin kurucuları olmuştur. Böylece İslâm hukuk tarihinde başlıca iki hukukî temayül doğmuştur.
Sahâbenin sadece hadîs rivayetiyle iktifa etmeyip; gerektiğinde re’ye müracaat ederek fetvâ veren bir kısmının talebeleri Meslek-i Irakî (Re’y ekolü); diğer bir kısmı ise, mümkün mertebe re’ye az müracaat eden sahâbenin talebeleri de Meslek-i Hicâzî (Hadîs ekolü) denilen hukuk ekollerinin kurucuları olmuştur. Böylece İslâm hukuk tarihinde başlıca iki hukukî temayül doğmuştur.
#27
SORU:
Usul-i fıkh ne demektir?
CEVAP: İslâm hukukçuları, hocalarının ictihadlarını tetkik ederek, bunların nasslardan hüküm çıkarma metodlarını tespit etmiş ve kitaplar yazmışlardır. Böylece usul-i fıkh (hukuk metodolojisi) ilmi doğmuştur.
İslâm hukukçuları, hocalarının ictihadlarını tetkik ederek, bunların nasslardan hüküm çıkarma metodlarını tespit etmiş ve kitaplar yazmışlardır. Böylece usul-i fıkh (hukuk metodolojisi) ilmi doğmuştur.
#28
SORU:
Günümüze intikal eden en eski usul-i fıkh kitabı nedir?
CEVAP: Günümüze intikal eden en eski usul-i fıkh kitabı, İmam Şâfiî’nin er-Risâle adlı eseridir.
Günümüze intikal eden en eski usul-i fıkh kitabı, İmam Şâfiî’nin er-Risâle adlı eseridir.
#29
SORU:
Bugün dünyadaki müslümanların çoğunluğu hangi mezheptendir?
CEVAP: Bugün, dünya yüzünde bulunan Müslümanların yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin beşte üçü Hanefî mezhebindedir.
Bugün, dünya yüzünde bulunan Müslümanların yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin beşte üçü Hanefî mezhebindedir.
#30
SORU:
Ebu Hanife mezhebini nasıl açıklamıştır?
CEVAP: Ebû Hanîfe, mezhebini şöyle açıklamıştır: “Önce Kur’an’da arıyorum. Bulamazsam, sünnette arıyorum. Yine bulamazsam, sahâbenin icmalarına bakıyorum. Burada da bulamazsam, ihtilaf ettiklerinden birini tercih ediyorum. Bunu da bulamazsam, kıyas yapıyorum. Tâbiînin görüşlerine (kavl) tâbi olmuyorum. Çünkü onlar da bizim gibidir”.
Ebû Hanîfe, mezhebini şöyle açıklamıştır: “Önce Kur’an’da arıyorum. Bulamazsam, sünnette arıyorum. Yine bulamazsam, sahâbenin icmalarına bakıyorum. Burada da bulamazsam, ihtilaf ettiklerinden birini tercih ediyorum. Bunu da bulamazsam, kıyas yapıyorum. Tâbiînin görüşlerine (kavl) tâbi olmuyorum. Çünkü onlar da bizim gibidir”.
#31
SORU:
El-Muvatta adlı eser kime aittir?
CEVAP:
İmam Malik'in, Halife Mensur’un isteği üzerine yazdığı el-Muvatta adlı eseri, günümüze intikal eden hadîs ve fıkıh kitaplarının ilki sayılır.
#32
SORU:
İmam Malik'in Ebu Hanife'den farkları nelerdir?
CEVAP: Ebû Hanîfe’den farklı olarak dersi talebeye anlatır, sualleri varsa cevap verirdi. Talebesi, görüşlerini yazardı. Yine Ebû Hanîfe’den farklı olarak farazî meselelerle uğraşmaz, yalnızca vuku’a gelmiş hâdiselere hal tarzı bulmaya uğraşırdı. İmam Mâlik, bir meseleyi halletmeye çalışırken, Kur’an’dan sonra sünnete bakardı. Hadîslerin sıhhati için aradığı şartlar, Ebû Hanîfe kadar ağır değildi. Sünnetten sonra, Medine halkının örflerini esas alırdı. Ebû Hanîfe’den başlıca farkı budur. Bunu ve sahâbi görüşünü, bir kişinin rivayet ettiği hadîslere tercih ederdi. En son kıyas yaparak meseleyi çözerdi.
Ebû Hanîfe’den farklı olarak dersi talebeye anlatır, sualleri varsa cevap verirdi. Talebesi, görüşlerini yazardı. Yine Ebû Hanîfe’den farklı olarak farazî meselelerle uğraşmaz, yalnızca vuku’a gelmiş hâdiselere hal tarzı bulmaya uğraşırdı. İmam Mâlik, bir meseleyi halletmeye çalışırken, Kur’an’dan sonra sünnete bakardı. Hadîslerin sıhhati için aradığı şartlar, Ebû Hanîfe kadar ağır değildi. Sünnetten sonra, Medine halkının örflerini esas alırdı. Ebû Hanîfe’den başlıca farkı budur. Bunu ve sahâbi görüşünü, bir kişinin rivayet ettiği hadîslere tercih ederdi. En son kıyas yaparak meseleyi çözerdi.
#33
SORU:
İmam Şafii'nin en önemli eseri hangisidir?
CEVAP: İmam Şâfiî, görüşlerini, el- Ümm adlı eserinde talebesine yazdırmıştır. Ancak İmam Şâfiî’nin hukuk ilmine en büyük hizmeti er-Risâle fi’l-Usul adlı eseridir. Bu kitap dünyada hukuk metodolojisi sahasında yazılmış günümüze ulaşan ilk kitaptır. İngilizce ve Almancaya da tercüme olunmuştur.
İmam Şâfiî, görüşlerini, el- Ümm adlı eserinde talebesine yazdırmıştır. Ancak İmam Şâfiî’nin hukuk ilmine en büyük hizmeti er-Risâle fi’l-Usul adlı eseridir. Bu kitap dünyada hukuk metodolojisi sahasında yazılmış günümüze ulaşan ilk kitaptır. İngilizce ve Almancaya da tercüme olunmuştur.
#34
SORU:
İmam Ahmed bin Hanbel'in en önemli eseri nedir?
CEVAP: İmam Ahmed bin Hanbel'in en mühim eseri el-Müsned adındaki hadîs kitabıdır. Bu sebeple mezhebinin esasını re’yden çok hadîsler teşkil eder.
İmam Ahmed bin Hanbel'in en mühim eseri el-Müsned adındaki hadîs kitabıdır. Bu sebeple mezhebinin esasını re’yden çok hadîsler teşkil eder.
#35
SORU:
Sünni olmayan mezheplerden öne çıkanlar hangileridir?
CEVAP: Bunlar arasında Hâricîlik, Şiîlik (Şia), Zeydiyye, İmâmiyye ve Vehhâbîlik öne çıkmaktadır.
Bunlar arasında Hâricîlik, Şiîlik (Şia), Zeydiyye, İmâmiyye ve Vehhâbîlik öne çıkmaktadır.
#36
SORU:
İslam hukukunun kanunlaştırma devrindeki en önemli kaynak nedir?
CEVAP: İslâm âleminin eski gücünü kaybettiği bu devirde, Osmanlı ülkesindeki ihtiyaç ve Avrupa devletlerinin de baskısı sebebiyle kanunlaştırma hareketine hız verilmiş; bu arada İslâm Hukuku hükümleri geniş bir biçimde kanun hâline getirilmiştir. Bunlar arasında bir tanesi İslâm hukuku bakımından çok mühimdir: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye. 1869-1876 yılları arasında hazırlanan Osmanlı medenî kanunu diyebileceğimiz bir kanundur.
İslâm âleminin eski gücünü kaybettiği bu devirde, Osmanlı ülkesindeki ihtiyaç ve Avrupa devletlerinin de baskısı sebebiyle kanunlaştırma hareketine hız verilmiş; bu arada İslâm Hukuku hükümleri geniş bir biçimde kanun hâline getirilmiştir. Bunlar arasında bir tanesi İslâm hukuku bakımından çok mühimdir: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye. 1869-1876 yılları arasında hazırlanan Osmanlı medenî kanunu diyebileceğimiz bir kanundur.
#37
SORU:
İslam hukukunda devletin başındaki kimseye ne denir?
CEVAP: Devletin başındaki kimseye halife, imam, emîrü’l-mü’minîn veya veliyyü’l-emr gibi isimler verilir. Halife, bir kimseye halef (ardıl) olmak, onu temsil etmek demektir. Halife, İslâm hukukunu tatbik bakımından Hz. Peygamber’in vekili sayılır. İslâmiyet Müslümanlar üzerinde bir halifenin varlığını vacip kılar.
Devletin başındaki kimseye halife, imam, emîrü’l-mü’minîn veya veliyyü’l-emr gibi isimler verilir. Halife, bir kimseye halef (ardıl) olmak, onu temsil etmek demektir. Halife, İslâm hukukunu tatbik bakımından Hz. Peygamber’in vekili sayılır. İslâmiyet Müslümanlar üzerinde bir halifenin varlığını vacip kılar.
#38
SORU: Ebû Ubeyd’in Kitâbü’l- Emvâl ve Ebû Yûsuf ’un Kitâbü’l-Harac adlı eserleri hangi hukuk dalında yazılmıştır?
Ebû Ubeyd’in Kitâbü’l- Emvâl ve Ebû Yûsuf ’un Kitâbü’l-Harac adlı eserleri hangi hukuk dalında yazılmıştır?
CEVAP: Malî hukuka dair bilgiler klasik kaynakların zekât ve siyer bahislerinde yer almaktadır. Ayrıca İslâm tarihinde münhasıran malî hukuka dair kitaplar da yazılmıştır. Bunlar bu sahada yazılmış tarihte bilinen en eski eserlerdir. Ebû Ubeyd’in Kitâbü’l- Emvâl ve Ebû Yûsuf ’un Kitâbü’l-Harac adlı eserleri bunun en meşhur örnekleridir.
Malî hukuka dair bilgiler klasik kaynakların zekât ve siyer bahislerinde yer almaktadır. Ayrıca İslâm tarihinde münhasıran malî hukuka dair kitaplar da yazılmıştır. Bunlar bu sahada yazılmış tarihte bilinen en eski eserlerdir. Ebû Ubeyd’in Kitâbü’l- Emvâl ve Ebû Yûsuf ’un Kitâbü’l-Harac adlı eserleri bunun en meşhur örnekleridir.
#39
SORU:
Beytülmalde kaç kalem mal bulunur?
CEVAP: Beytülmâlde tahsildarlarca toplanan dört kalem mal bulunur. Bunları gereken yerlere sarfetmek hükûmetin vazifesidir.
- Hayvan, toprak mahsulleri ve ticaret malı zekâtı. Bunlar Kur’an’da sayılan sekiz sınıf insana verilir.
- Ganimetin ve madenlerle definelerin (rikâz) beşte biri olup, bunlar yetimlere, yoksullara, parasız yolculara verilir. Ganimet, harp yoluyla düşmandan ele geçirilen menkul ve gayrimenkul mal demektir. Harp bittikten sonra gayrimüslimlerden alınan vergilere (harac ve cizye) de fey denir.
- Harac ve cizye ile gayrimüslim tüccardan vergi tahsildarının aldığı vergi. Bunlar da yol, köprü, han, medrese, mahkeme gibi kamu ihtiyaçlarına ve millî müdafaaya sarfedilir. Sınırları ve ülke içindeki yolları bekleyen Müslümanlara, köprü, mescit, havuz, kanal yapmaya ve tamirlerine, ayrıca zengin olsalar bile imam, müezzin, hademe-i hayrat gibi memurlara, kâdı, müftü ve vâizlere verilir. Başka devletlerle yapılan sulh karşılığında alınan para da harac sayılır ve hazinenin bu kalemine konur.
- Sahipsiz terikeler ile lukatalar. Bunlar da hastahanelere, çalışamayacak durumda olan kimsesiz fakirlere ve fakirlerin cenazelerini kaldırmaya sarfedilir. Sahipsiz terike (tereke), vârisi olmayan ölünün geride bıraktığı mal varlığıdır. Lukata, yolda bulunup sahibi bilinmeyen mal demektir. Bulan, bulduğunu iki şahit tutarak usulüne uygun ilân eder, sahibi çıkmazsa beytülmâle verir.
Beytülmâlde tahsildarlarca toplanan dört kalem mal bulunur. Bunları gereken yerlere sarfetmek hükûmetin vazifesidir.
- Hayvan, toprak mahsulleri ve ticaret malı zekâtı. Bunlar Kur’an’da sayılan sekiz sınıf insana verilir.
- Ganimetin ve madenlerle definelerin (rikâz) beşte biri olup, bunlar yetimlere, yoksullara, parasız yolculara verilir. Ganimet, harp yoluyla düşmandan ele geçirilen menkul ve gayrimenkul mal demektir. Harp bittikten sonra gayrimüslimlerden alınan vergilere (harac ve cizye) de fey denir.
- Harac ve cizye ile gayrimüslim tüccardan vergi tahsildarının aldığı vergi. Bunlar da yol, köprü, han, medrese, mahkeme gibi kamu ihtiyaçlarına ve millî müdafaaya sarfedilir. Sınırları ve ülke içindeki yolları bekleyen Müslümanlara, köprü, mescit, havuz, kanal yapmaya ve tamirlerine, ayrıca zengin olsalar bile imam, müezzin, hademe-i hayrat gibi memurlara, kâdı, müftü ve vâizlere verilir. Başka devletlerle yapılan sulh karşılığında alınan para da harac sayılır ve hazinenin bu kalemine konur.
- Sahipsiz terikeler ile lukatalar. Bunlar da hastahanelere, çalışamayacak durumda olan kimsesiz fakirlere ve fakirlerin cenazelerini kaldırmaya sarfedilir. Sahipsiz terike (tereke), vârisi olmayan ölünün geride bıraktığı mal varlığıdır. Lukata, yolda bulunup sahibi bilinmeyen mal demektir. Bulan, bulduğunu iki şahit tutarak usulüne uygun ilân eder, sahibi çıkmazsa beytülmâle verir.
#40
SORU:
İslam hukukuna göre yeryüzü kaça ayrılır?
CEVAP: İslâm hukukuna göre, yeryüzü dârülislâm ve dârülharb olmak üzere iki kısma ayrılır. Dârülislâm, Müslümanların hâkim olduğu ve İslâm hukukuna göre idare olunan ülkeye denir. Burada Müslümanlar ve cizye vermeği kabul eden gayri- müslim zimmîler emniyet içinde yaşar.
Dârülharb, bunun zıddı olup, gayrimüslimlerin hâkim olduğu ve İslâm hukukuna göre idare edilmeyen ülkelere denir. Dârülharb vatandaşlarına harbî adı verilir.
İslâm hukukuna göre, yeryüzü dârülislâm ve dârülharb olmak üzere iki kısma ayrılır. Dârülislâm, Müslümanların hâkim olduğu ve İslâm hukukuna göre idare olunan ülkeye denir. Burada Müslümanlar ve cizye vermeği kabul eden gayri- müslim zimmîler emniyet içinde yaşar.
Dârülharb, bunun zıddı olup, gayrimüslimlerin hâkim olduğu ve İslâm hukukuna göre idare edilmeyen ülkelere denir. Dârülharb vatandaşlarına harbî adı verilir.
#41
SORU:
İ'la-yı kelimetullah ne demektir?
CEVAP: Şer’î hukukta harb ancak düşman tecavüzlerini def etmek için yapılır. Toprak kazanmak, ganimet elde etmek veya gayrimüslimleri Müslüman yapmak için harb yapılmaz. İslâm kamu hukukunda, meşru harbe, cihad veya gazâ adı verilmiştir. İnsanları İslâm dinine çağırmak, kabul etmeyip, insanların bu çağrıyı işitmelerine, işitenlerin iman etmelerine engel olan veya insanlara zulmeden diktatörlerin orduları ile savaşmaktır. Buna i’lâ-yı kelîmetullah, yani Allah’ın adının yüceltilmesi denir.
Şer’î hukukta harb ancak düşman tecavüzlerini def etmek için yapılır. Toprak kazanmak, ganimet elde etmek veya gayrimüslimleri Müslüman yapmak için harb yapılmaz. İslâm kamu hukukunda, meşru harbe, cihad veya gazâ adı verilmiştir. İnsanları İslâm dinine çağırmak, kabul etmeyip, insanların bu çağrıyı işitmelerine, işitenlerin iman etmelerine engel olan veya insanlara zulmeden diktatörlerin orduları ile savaşmaktır. Buna i’lâ-yı kelîmetullah, yani Allah’ın adının yüceltilmesi denir.
#42
SORU:
İslam hukukunda şahsiyet ne şekilde başlar ve sona erer?
CEVAP: Şahsiyet, doğumla başlar; ölüm ile sona erer. Kişi bakımından hukukî haklar ve yükümler, bu iki zaman arası için söz konusu olur. Doğmak, hakikaten veya hükmen (takdiren) olur. Hakikaten doğum, sağ olarak dünyaya gelmek demektir. Hükmen doğum ise, ana rahmindeki çocuğun dış müdahale ile ölü olarak dünyaya gelmesini ifade eder. Bu çocuk da sağ olarak dünyaya gelip ölmüş kabul edilir. Ayrıca uzuvları teşekkül etmiş ceninin düşürülmesinde gurre denilen diyet ödenir.
Ölüm de doğum gibi hakikaten veya hükmen ölüm olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan, kendi vücudu hakkında da tam tasarruf hakkını haiz değildir. Hayatını, uzuvlarını ve sıhhatini korumakla mükelleftir.
Şahsiyet, doğumla başlar; ölüm ile sona erer. Kişi bakımından hukukî haklar ve yükümler, bu iki zaman arası için söz konusu olur. Doğmak, hakikaten veya hükmen (takdiren) olur. Hakikaten doğum, sağ olarak dünyaya gelmek demektir. Hükmen doğum ise, ana rahmindeki çocuğun dış müdahale ile ölü olarak dünyaya gelmesini ifade eder. Bu çocuk da sağ olarak dünyaya gelip ölmüş kabul edilir. Ayrıca uzuvları teşekkül etmiş ceninin düşürülmesinde gurre denilen diyet ödenir.
Ölüm de doğum gibi hakikaten veya hükmen ölüm olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan, kendi vücudu hakkında da tam tasarruf hakkını haiz değildir. Hayatını, uzuvlarını ve sıhhatini korumakla mükelleftir.
#43
SORU:
İslam hukukunda ehliyet kaça ayrılır?
CEVAP: Ehliyet, vücub (hak) ve edâ (fiil) ehliyeti olmak üzere ikiye ayrılır. İnsanın lehine ve aleyhine meşru hakların sabit olabilmesi için gereken ehliyete vücub ehliyeti denir. Sağ olarak dünyaya gelen herkes tam vücub ehliyetini haizdir. Bir insanın, hukuken muteber muamelelerde bulunup, birtakım haklar kazanması ve yükümler altına girebilmesi için gereken ehliyete edâ ehliyeti denir. Akıllı ve bâliğ erkek ve kadın tam edâ ehliyetini sahiptir. Akıllı, ama bülûğa ermeyen çocuk ve israfı sebebiyle hacr altına alınmış sefih eksik edâ ehliyetlidir. Yedi yaşından küçük çocuk ve akıl hastalarının hiç edâ ehliyeti yoktur. Akıllı ve bülûğa ermiş köle, efendisinin izniyle tam ehliyetli hâle gelir.
Ehliyet, vücub (hak) ve edâ (fiil) ehliyeti olmak üzere ikiye ayrılır. İnsanın lehine ve aleyhine meşru hakların sabit olabilmesi için gereken ehliyete vücub ehliyeti denir. Sağ olarak dünyaya gelen herkes tam vücub ehliyetini haizdir. Bir insanın, hukuken muteber muamelelerde bulunup, birtakım haklar kazanması ve yükümler altına girebilmesi için gereken ehliyete edâ ehliyeti denir. Akıllı ve bâliğ erkek ve kadın tam edâ ehliyetini sahiptir. Akıllı, ama bülûğa ermeyen çocuk ve israfı sebebiyle hacr altına alınmış sefih eksik edâ ehliyetlidir. Yedi yaşından küçük çocuk ve akıl hastalarının hiç edâ ehliyeti yoktur. Akıllı ve bülûğa ermiş köle, efendisinin izniyle tam ehliyetli hâle gelir.
#44
SORU:
İslam hukukunda evlenme ne şekilde gerçekleşir?
CEVAP: Evlilik, iki tarafın veya veli ve vekillerinin aynı mecliste (oturumda) iki şahit huzurunda evlilik hususunda geçmiş zaman kipinde icap ve kabul yapmalarıyla kurulur.
Evlilik, iki tarafın veya veli ve vekillerinin aynı mecliste (oturumda) iki şahit huzurunda evlilik hususunda geçmiş zaman kipinde icap ve kabul yapmalarıyla kurulur.
#45
SORU:
İslam hukukunda evlilik hangi hallerde sona erer?
CEVAP: Evlilik beş şekilde sona erer: 1-Ölüm, 2-Talâk, 3-Muhâlaa (anlaşarak boşanma), 4-Tefrik (mahkeme kararıyla boşanma) ve 5-Fesh (kendiliğinden boşanma). Ancak ayrılık denince akla ilk gelen talâktır. Diğer ayrılma şekilleri de talâka benzer hükümler doğurur. Talâk da erkeğin ve kadının iradesiyle olmak üzere iki kısımdır. Dolayısıyla şer’î hukukta boşanma yalnızca erkeğin elinde değildir. Kadının da kendi isteğiyle boşanması mümkündür.
Evlilik beş şekilde sona erer: 1-Ölüm, 2-Talâk, 3-Muhâlaa (anlaşarak boşanma), 4-Tefrik (mahkeme kararıyla boşanma) ve 5-Fesh (kendiliğinden boşanma). Ancak ayrılık denince akla ilk gelen talâktır. Diğer ayrılma şekilleri de talâka benzer hükümler doğurur. Talâk da erkeğin ve kadının iradesiyle olmak üzere iki kısımdır. Dolayısıyla şer’î hukukta boşanma yalnızca erkeğin elinde değildir. Kadının da kendi isteğiyle boşanması mümkündür.
#46
SORU:
İslam miras hukukunun özellikleri nelerdir?
CEVAP: 1. Ölümü müteakip, ölünün mal varlığı (terike) üzerinde sırasıyla dört muamele yapılır: Cenaze masrafları ayrılır. Sonra, varsa borçları ödenir. Sonra mallar, piyasaya göre değerlendirilip, üçe bölünür. Üçte biri, varsa meşru vasiyetlerine harcanır. Geriye kalan mallar vârislere taksim edilir.
-
Küllî halefiyet yoktur. Terike borç ve vasiyetlerden sonra vârislere geçtiği için, borçlarını ödemek mecburiyeti yoktur. Çünkü borç fazla ise terikeyi kaplar. Vârislere bir şey kalmaz. Bu sebeple mirasın reddi de bahis mevzuu olamaz.
-
Taraflar mirası aralarında taksim edebilirler. Buna rızaî taksim denir. Taraflardan birine fazla hisse verilebileceği gibi, muayyen mallar da vârisler arasında paylaşılabilir. Vârislerden isteyenler hisselerinin tamamını veya bir kısmını diğer vârislere bırakarak taksimden çıkabilirler. Taraflardan birisi buna razı olmazsa, miras, ferâiz kaidelerine göre taksim edilir. Vârisler arasında gaip veya akıl hastası yahut küçük çocuk varsa, mirası mahkeme taksim eder. Buna kazâî taksim denir.
-
Mûris, sağlığında veya vasiyet yoluyla vârisini mirastan düşüremez; “evlâtlıktan red” edemez. Ancak sağlığında dilediğine verebilir, satabilir.
-
Mûris ile vâris arasında miras mukavelesi ile mirastan feragat mümkün değildir.
-
Vârislerden biri, mûrisin sağlığında mirasına mahsuben bir mal alıp ayrılsa bile miras alır; o malı da iade etmesi gerekmez.
-
Başkasının çocuğunu kendi çocuğu olarak ilan etmek caiz olmadığı için, evlâtlık miras alamaz. Ancak vasiyet edilebilir.
-
Vâris nasbı yoktur. Yani mûris, herhangi birini kendisine vâris tayin edemez. Fakat mal veya hisse vasiyetinde bulunulabilir.
-
Malının borçtan artan üçte birinden vasiyet yapılabilir. Mahfuz hisse vârise göre değişmez, sabittir. Vârisler izin verirse, fazlası da yerine getirilebilir.
-
Vârislerden birine yapılan vasiyet, ancak diğer vârislerin izniyle yerine getirilebilir.
1. Ölümü müteakip, ölünün mal varlığı (terike) üzerinde sırasıyla dört muamele yapılır: Cenaze masrafları ayrılır. Sonra, varsa borçları ödenir. Sonra mallar, piyasaya göre değerlendirilip, üçe bölünür. Üçte biri, varsa meşru vasiyetlerine harcanır. Geriye kalan mallar vârislere taksim edilir.
-
Küllî halefiyet yoktur. Terike borç ve vasiyetlerden sonra vârislere geçtiği için, borçlarını ödemek mecburiyeti yoktur. Çünkü borç fazla ise terikeyi kaplar. Vârislere bir şey kalmaz. Bu sebeple mirasın reddi de bahis mevzuu olamaz.
-
Taraflar mirası aralarında taksim edebilirler. Buna rızaî taksim denir. Taraflardan birine fazla hisse verilebileceği gibi, muayyen mallar da vârisler arasında paylaşılabilir. Vârislerden isteyenler hisselerinin tamamını veya bir kısmını diğer vârislere bırakarak taksimden çıkabilirler. Taraflardan birisi buna razı olmazsa, miras, ferâiz kaidelerine göre taksim edilir. Vârisler arasında gaip veya akıl hastası yahut küçük çocuk varsa, mirası mahkeme taksim eder. Buna kazâî taksim denir.
-
Mûris, sağlığında veya vasiyet yoluyla vârisini mirastan düşüremez; “evlâtlıktan red” edemez. Ancak sağlığında dilediğine verebilir, satabilir.
-
Mûris ile vâris arasında miras mukavelesi ile mirastan feragat mümkün değildir.
-
Vârislerden biri, mûrisin sağlığında mirasına mahsuben bir mal alıp ayrılsa bile miras alır; o malı da iade etmesi gerekmez.
-
Başkasının çocuğunu kendi çocuğu olarak ilan etmek caiz olmadığı için, evlâtlık miras alamaz. Ancak vasiyet edilebilir.
-
Vâris nasbı yoktur. Yani mûris, herhangi birini kendisine vâris tayin edemez. Fakat mal veya hisse vasiyetinde bulunulabilir.
-
Malının borçtan artan üçte birinden vasiyet yapılabilir. Mahfuz hisse vârise göre değişmez, sabittir. Vârisler izin verirse, fazlası da yerine getirilebilir.
-
Vârislerden birine yapılan vasiyet, ancak diğer vârislerin izniyle yerine getirilebilir.
#47
SORU:
İslam hukukunda kaç çeşit arazi vardır?
CEVAP: İslâm memleketinde beş çeşit arazi vardır. Mülk arazi, fetih sırasında gazilere dağıtılmış veya eski sahiplerinin elinde bırakılmış yahut sahipleri göç ederek muhacirlere verilmiş ya da sahipleri topluca Müslüman olmuş yahut da devletçe halka satılmış arazidir. Mahsulünden uşr (toprak zekâtı) alınır. Fethedilen arazinin beşte biri devlete aittir.
Bazen gazilere dağıtılmaz, hazinede tutulup kiraya verilir. Buna mirî arazi denir. Mahsulünden haraç adıyla kira alınır. Osmanlılarda bu arazi parçalara ayrılarak bir kısmı harbde yararlık gösteren askerlere (sipahi) dağıtılır; asker toprağı kiraya verir, kirayı toplar, bunun karşılığında asker besler. Bu arazinin bir kısmı da maaş olarak devlet memurlarına tahsis edilir. Buna tımar (dirlik, ıkta) sistemi denir. Her sene kira aynı şartlarla uzar; üç sene ekip biçmeyi terk etmedikçe kira akdi feshedilmez; kiracı araziyi başkasına ferağ edebilir; ölürse vârisleriyle akit yenilenir.
Arazinin üçüncü çeşidi vakıf arazidir. Dördüncüsü metruk arazidir. Bunlar umumun istifadesine açık meydanlar, yollar, pazar yerleri ile muayyen bir köyün faydalanabileceği çayır, yaylak, kışlak, baltalıklardır. Bunlarda kimse mülk kuramaz. Beşincisi kimsenin olmayıp, meskûn yerlerden bir ses aşımı (1,5 mil, yarım saat) mesafede bulunan mevat arazidir. Bunlar üzerinde ihya yoluyla mülkiyet kurulabilir.
İslâm memleketinde beş çeşit arazi vardır. Mülk arazi, fetih sırasında gazilere dağıtılmış veya eski sahiplerinin elinde bırakılmış yahut sahipleri göç ederek muhacirlere verilmiş ya da sahipleri topluca Müslüman olmuş yahut da devletçe halka satılmış arazidir. Mahsulünden uşr (toprak zekâtı) alınır. Fethedilen arazinin beşte biri devlete aittir.
Bazen gazilere dağıtılmaz, hazinede tutulup kiraya verilir. Buna mirî arazi denir. Mahsulünden haraç adıyla kira alınır. Osmanlılarda bu arazi parçalara ayrılarak bir kısmı harbde yararlık gösteren askerlere (sipahi) dağıtılır; asker toprağı kiraya verir, kirayı toplar, bunun karşılığında asker besler. Bu arazinin bir kısmı da maaş olarak devlet memurlarına tahsis edilir. Buna tımar (dirlik, ıkta) sistemi denir. Her sene kira aynı şartlarla uzar; üç sene ekip biçmeyi terk etmedikçe kira akdi feshedilmez; kiracı araziyi başkasına ferağ edebilir; ölürse vârisleriyle akit yenilenir.
Arazinin üçüncü çeşidi vakıf arazidir. Dördüncüsü metruk arazidir. Bunlar umumun istifadesine açık meydanlar, yollar, pazar yerleri ile muayyen bir köyün faydalanabileceği çayır, yaylak, kışlak, baltalıklardır. Bunlarda kimse mülk kuramaz. Beşincisi kimsenin olmayıp, meskûn yerlerden bir ses aşımı (1,5 mil, yarım saat) mesafede bulunan mevat arazidir. Bunlar üzerinde ihya yoluyla mülkiyet kurulabilir.
#48
SORU:
İslam hukukunda borcun kaynakları nelerdir?
CEVAP:
İslam hukukunda borcun kaynakları; akit, haksız fiiller, haksız iktisap ve kanundan doğan borçlardır.
#49
SORU:
İslam hukukuna göre borcun sona erme halleri nelerdir?
CEVAP:
İslam hukukuna göre borcun sona erme halleri; ifa, fesh ve ikale, ifa imkansızlığı, tecdid, takas, ibra, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi, mürurızaman,, havale ve alacağın temlikidir.