İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ Dersi İSLAM DÜŞÜNCE OKULLARI soru cevapları:

Toplam 19 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Delillerin çatışması bahisleri; müteşabih, mecaz, kinaye kavramları çerçevesinde İslami Düşünce okullarının ortaya çıkış sebepleri nelerdir?


CEVAP: İslâm Düşüncesinin oluşumunda dini metinlerin kendi karakterlerinden kaynaklanan özellikler bulunmaktadır. Zahirleri açısından bakıldığında, Allah’ın sıfatları, insanın irade hürriyeti gibi konularda dini metinlerin kendi içerisinde çelişik ifadeler bulunmaktadır. Bu zaman zaman Kur’an ayetlerinin birbirleriyle çelişmesi şeklinde olduğu gibi, zaman zamanda Kur’an ayetlerinin hadislerle çelişmesi şeklinde tezahür etmiştir. Mesela Kur’an Yüce Allah hakkında ‘Allah’ın eli’, ‘O göğe yükseldi’ ve benzeri ifadeler kullanmaktadır. Yine Kur’an Yüce Allah’ın eşi ve benzerinin bulunmadığını, zamanda ve mekândan münezzeh olduğunu ifade eden ayetlere sahiptir. Bu ifadeler zahirleri itibariyle bir çelişki ortaya koymaktadır. İslâm fıkıh usulünde “tearuzü’l edille” delillerin çatışması bahisleri bu sorunu fıkıhla ilgili alanda çözümlemeye çalışır. Nitekim İslâm düşünce geleneği metinlerin zahirlerindeki bu çelişkileri anlamlandırmak için yoğun bir çaba gösterecektir. Kelam, Felsefe ve Tasavvuf okullarının ortaya çıkışında bu tür dini metinler belirleyici olacaktır (İbn Rüşd, 1985, s. 244-264). Ayrıca dinî metinlerin bünyelerinde barındırdığı kapalılığın belirleyici bir rolü vardır. Bazı ayet ve hadisler farklı şekillerde anlaşılabilmiştir. Bazı dini metinlerin anlamları herkesin aynı şeyi anlayabildiği şekilde açık ve seçik değildir. Dini ilimlerde bu olguya müteşabih, mecaz, kinaye, teşbihi, tecsimi ifadeler, müphem, müşterek, müşkil, mücmel ve hafi gibi kavramlarla işaret edilmiştir. Mesela Kur’an’ın Yüce Allah hakkında kullanmış olduğu sıfatların, isimlerin nasıl anlaşılacağı böylesi bir sorundur. Yüce Allah’ın cisim olduğunu ve bir cihette, bir yönde olduğunu bildiren ayetler bulunmaktadır. Yine Kur’an’da ölümden sonraki mahiyetlerle ilgili ifadelerin nasıl anlaşılacağı da böylesi bir sorundur. İslâm düşünce okulları hem dini metinlerin anlaşılmasını bir sorun olarak tartışacak hem de bunun yöntemine dair tartışmaları yürütecektir. Özellikle Kelam düşünce okullarının oluşumunda bu husus belirleyici olacaktır. Müteşabih, mecaz, kinaye ve benzeri kelimeler bu yöntem tartışmaları çerçevesinde kavramlaşacak ve kavramsal içerikleri belirlenecektir (İbn Haldun, s. 145-7; İbn Rüşd, 1985, 187- 188).

#2

SORU: Meşşâî filozoflar niçin Aristo felsefesini seçmişlerdir?


CEVAP: Bu cevaplanması gereken bir sorudur. Aksi takdirde İslâm felsefe geleneğini anlamlandırmamız çok zor olacaktır. En önemli sebep Aristo’nun zamanına kadar olan bütün bilgi birikimini tutarlı ve sistemli bir yapı içerisinde tasnif etmesidir. Böylece insanlığın tüm akli mirası Aristo felsefesiyle kısmen temsil edilmekteydi. Onlar için Aristo’nun kitapları bilimsel bir dilin kurucu ve açıklayıcı kavram ve teorilerini sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu okulun filozofları Aristo’nun kitaplarıyla ortaya sunmuş olduğu felsefî yapıyı gerçekliğin teorik ve felsefi ifadesi olarak görmektedir. Aynı zamanda hakikatin hakikatle çelişmeyeceği ilkesine dayanarak, bu yapının belli değişiklik ve tadilatla beraber İslâm diniyle uyumlu olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre İslâm dinî metinleri ile Aristocu felsefî yapı arasındaki çelişme ve çatışmalar ikincildir. Bunları gidermek ve izah edebilmek için farklı sebepler ve yollar vardır. Tevil yani yorumlama bunlardan bir tanesidir (Arkan, 2006, s.13-18). Diğer önemli sebep Aristo’nun orijinal fikirlerini ve değerlendirmelerini sunarken izlemiş olduğu mantıkî tutarlılık şeklinde ifade edilebilir. Nitekim İslâm Meşşaî filozofları, Aristo’nun söylemindeki bu mantıkî tutarlılık ve rasyonelliğe verdikleri önemi, mantığı felsefe çalışmalarının girişi ve zorunlu anahtarı yapmakla göstermişlerdir. Ayrıca hepsi Aristo’nun mantık eserlerini şerh etmekle bu olguya verdikleri önemi, açık bir şekilde göstermişlerdir. Meşşâî filozoflar, felsefeyi mantık çalışmalarının adeta bir giriş ve metod olarak eklenmesiyle, artık ispatlı bir bilim kabul etmektedir. Onlar felsefeyi, modern anlamdaki spekülasyon şeklinde değil, fakat hakikatin –eşyânın özünün- bilgisini sağlayan kesin bir bilgi olarak tasarlamaktadırlar. Bu gerçek sebebiyle, Meşşâî filozoflar Aristonun eserlerini şerh etmiş, bazılarını ise farklı büyüklük ve tarzlarda açıklayıp yorumlamışlardır (Arkan, 2006, s.13-18). Aristo’nun Meşşâî filozoflar üzerindeki etkisini derinleştiren diğer bir sebep ise, Aristo felsefi sisteminin bütüncül, tutarlı ve uyumlu bir insan anlayışı imkânını sunmasıdır. Aristo modeli, onlara Tanrıyı, evreni ve insanı uyumlu bir bütün halinde algılama imkânı vermiştir. Aristo otoritesinin muhtemel sebepleri hakkında son olarak şunu söyleyebiliriz: Aristo’nun yazış tarzı yaygınlaşması bakımından önemli olmuştur. Mesela Platon’un eserleri eğitim ve öğretim açısından çok uygun değildi. Çünkü diyaloglar halindeydi. Halbuki Aristonun kitapları ders kitabı olmaya daha yatkındır (Arkan, 2006, s.13-18).

#3

SORU: İslam düşünce okullarının ortaya çıkmasında etkili olan şeyler nelerdir?


CEVAP: İslâm düşünce okullarının oluşumunda İslâm vahyinin ilime ve düşünceye vermiş olduğu önemin çok büyük bir etkisi vardır. Kuranda düşünme etkinliği bağlamına göre nazar, rey, tefekkür, tezekkür, tedebbür, itibar ve akıl kelimeleriyle ifade edilmiştir. Düşünmeyle ilgili terimler gibi "bilmek" ve "bilgi" anlamına gelen ilim kelimesi ve türevlerinin de Kuranda yoğun biçimde kullanılır. Kuranda ilim ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 750 yerde geçer. Bu geniş kullanım hadislerde de yer almaktadır. Kuranın ilim ve düşünce konusundaki tutumu İslâmda kelâm, tasavvuf ve diğer düşünce okullarının oluşumunda destekleyici bir tavır oluşturmuştur. Böylece Müslümanlar diğer kültürlere aklî ve medeni klasik kültürel mirası devralırken son derece istekli olmuşlardır.

#4

SORU: İslam Düşüncesi ifadesi ile akla gelmesi gerekenler nelerdir?


CEVAP: İslâm Düşüncesi ifadesiyle Müslüman düşünürlerin Tanrı, evren, insan ve bunlar arasındaki ilişkilere dair ortaya koyduğu düşüncelerin kastedildiğini geçtiğimiz bölümde görmüştük. Dînî düşünce olması itibarıyla Kur’an ve Hadislerden oluşan dinî metinlerin anlaşılması ve bunun etrafındaki sorunlar da İslâm düşüncesinin ana konularından olmuştur. Ortaya çıkış döneminde İslâm Düşüncesinin anaokulları felsefe, kelam, tasavvuf, fıkıh usulü ve dil çalışmaları etrafında toplanabilir. Modern dönemde ise sosyal bilimler veya insani bilimler dediğimiz düşünce geleneği ortaya çıkmıştır. Sosyal bilimler değişim olgusu üzerinde odaklaşarak insan, toplum, devlet, medeniyet, ekonomi ve tarih ilişkilerini incelemiştir. Bu ilişkiler ağında insanın, toplumun, siyasal iktidarların, medeniyetlerin ve bir bütün olarak insanlık tarihinin değişimini analiz etmeye çalışmıştır. Yine modern dönemde felsefe ahlak, siyaset, hukuk, tarih, bilim ve dil felsefeleri gibi birçok alt disiplinlere ayrılmıştır. Modern dönemde İslâm Düşüncesi kavramını kullandığımızda bunların da içine girdiğini unutmamamız gerekir.

#5

SORU: İslam düşünce okullarının ortaya çıkması nasıl gerçekleşmiştir?


CEVAP: Hz Peygamberin ölümünden sonra Müslümanların hayatta karşılaştıkları problemler artarak devam etti. İslâm bilginleri ve düşünürleri aracılığıyla dinamik olarak bu sorunlara çözüm bulmak durumundaydı. Bu doğal süreç bugünde devam etmektedir. Sonuç olarak da hayatla dinamik etkileşim neticesinde İslâm düşünce okulları ortaya çıktı.

#6

SORU: İslam düşünce okullarından en önemlileri hangileridir?


CEVAP: Ortaya çıkan önemli İslâm düşünce okulları kelam, felsefe ve tasavvuftur.

#7

SORU: Aklî, mirasın devralınmasına yöneli tercüme hareketleriyle beraber felsefenin altında oluşmaya başlayan okullar nelerdir?


CEVAP: Aklî mirasın devralınmasına yönelik tercüme hareketiyle beraber felsefenin altında birçok okul oluşmaya başladı. Bunlardan özellikle Meşşâî ve İşraki okul İslâm dünyasında yaygınlık kazanıp sürekli olmuştur. Bunun dışında Dehriyye ve Tabiatçılar şeklinde iki okul daha vardır. Fakat bu iki okul yaygınlık kazanamamıştır.

#8

SORU: İslâm düşünce okullarını ortaya çıkaran sebepler nelerdir?


CEVAP: İslâm Düşünce okullarını ortaya çıkaran sebepleri iki şekilde inceleyebiliriz. 1. İslâm dininin ana metinlerinden kaynaklanan sebepler 2. yeni dinin etkileşim alanlarından ortaya çıkan sebepler.

#9

SORU: Tabiatçı okul neyi savunmaktadır ve İslam dünyasındaki yeri ne olmuştur?


CEVAP: Tabiatçı okul varlıktaki değişimi sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde sadece tabiatla açıklamaktadır. Tabiattaki her türlü oluşum, değişim ve gelişimi rasyonel olarak açıklamaya çalıştılar. Bu okul tıp, kimya, astronomi ve matematik olmak üzere çeşitli pozitif bilim dallarında ciddi araştırmalar yaptı. İslâm dünyasında Câbir b. Hayyân ile Ebû Bekir er-Râzî’nin tabiatçı felsefelerinden bahsedilmektedir. Câbir b. Hayyân kimya ilminde derinlemesine araştırmalar yaptı. Maddî evrenin yapısının açıklanmasının kimyasal analizlerle mümkün olduğuna inandı. Câbir, maddenin temel yapısının "felsefe taşı"nın keşfiyle çözüleceğine inanıyordu ve bununla belki de atomu kastediyordu. İkincisi tabiatçı filozof ise en ünlü hekim Ebû Bekir Zekeriyya er-Râzî’dir. Varlığın meydana gelişini beş ezelî ilke ile açıklamaktadır. Bunlar yaratıcı Tanrı, ruh, madde, mekân ve zaman’dır. Evrendeki her türlü değişimin bu beş ezeli ile açıklanabileceği hususunda çok iddialıdır. Râzî, yaratan bir Tanrının varlığını kabul ettiği halde dine ve peygamberlere gerek olmadığını iddia etti. Allah’ın evrenle sürekli ilişkisini mümkün görmeyen deist görüşü savunduğu için İslâm dünyasında takipçileri olmadı (Kaya, 1995 s. 313).

#10

SORU: İslam Düşüncesinin Tasavvuf okullarının ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?


CEVAP: İslâm Düşünce okullarından tasavvuf ise tarihsel olarak ilk ortaya çıkışı ekonomik zenginleşmeye tepki olarak ortaya çıkmıştır. Fetihler sonrası İslâm toplumun geçirmiş olduğu zenginleşme ve dünyevileşme eğilimleri dinin, insanın, dünyanın ve yaşamım anlamına dair sorular uyandırmıştır. Sufiler hem bu soruları sormuşlar hem de buna insanın kendi iç dünyası merkezli bir cevap vermişlerdir. Tasavvufun ilk dönem temel kavramları da Allah karşısında bireyin ruhunun dalgalanmalarını, duygularını ifade eden kavramlarda kendisini bulmuştur. Korku, hüzn, ümit, sevgi, ihlas, kabz, bast ve benzeri kavramsallaştırmalar bunun örneğidir. Aynı zamanda ilk dönem tasavvufuna zühd dönemi denmesi de dünyevileşmeye gösterilen tepkinin başka bir ifadesiydi. Daha sonra özellikle Gazzâlî ve İbn Arabi sonrası felsefeyle de derin etkileşimi sonucu Allah, âlem ve insan hakkında manevî tecrübeye dayalı bir metafizik düşünce sistemi sunmuştur. Tarih tasavvufun kendi içerisinde geçirdiği evreler oldukça farklıdır. Amacımız İslâm düşünce okullarının oluşum sebeplerini açıklamak olduğu için bu kadarla yetiniyoruz. Diğer süreçler ve detaylar tasavvuf derslerinde işlenecektir (İbn Haldun, 2005, s. 160-172).

#11

SORU: Dehriyye şeklinde anılan okul neyi savunmaktadır ve İslam dünyasındaki yeri ne olmuştur?


CEVAP: Dehriyye şeklinde anılan okul evrenin başlangıcı ile sonu olmadığını ve yaratılmadığını iddia etmektedir. Okulun isminde bulunan “dehr” kelimesi başlangıcı ve sonu olmayan zaman anlamındadır. Bu kavram zaman zaman İslâm toplumunda ortaya çıkan tüm din dışı fikirlere isim olarak da kullanılmıştır. Bu durum, İslâm öncesi Arap toplumunun bazı kesimleri arasında dehriyye anlamında ateist bir dünya görüşü vardı. Bu akıma Maniheist inançları yaşatmak isteyen eski İran kültürüne bağlı entellektüeller (kâtipler) arasında rastlanmaktaydı. Yine Brahmanizmin ve Yunan materyalizmine ilgi duyan tabipler ve bilginler arasında da rastlanabilmekteydi. İslâm düşünce tarihinde bu materyalist felsefe akımının temsilcisi olarak İbnürRâvendî kabul edilir. Bu okul âlemin ezelîliğini ve maddî evrenin ötesinde akıl, ruh ve Tanrı gibi manevî hiçbir varlığın bulunmadığını ileri sürmüştür. Evrenden ayrı bilinçli ve irade sahibi Tanrı fikrini reddetmiştir. Bilgi konusunda ise duyuların dışında başka bir bilgi kaynağı kabul etmemiştir. Dolayısıyla vahyi, peygamberliği ve mucizeleri de inkâr etmiştir. Bu okul Kelâmcılar ve Meşşâî filozoflarca şiddetle eleştirilmiştir. İslâm dünyasında sürekliliği olan bağımsız bir okul oluşturamamıştır (Kaya, 1995, s. 313).

#12

SORU: İslam Düşüncesinin Kelam okullarının ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?


CEVAP: İslâm Düşüncesinin Kelam okullarının ortaya çıkışında öncelikle siyasi olaylar etkilidir. Hz. Peygamber’in ölümünün arkasından kimin halife olacağı sorunu ortaya çıkmıştır. Hz. Ali’nin sonraki taraftarları, halifenin kimin olacağının dinen, vahiy yoluyla belirlendiğini iddia etmişlerdir. Hz. Osman’ın öldürülmesinin ardından Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde meydana gelen Cemel ve Sıffîn savaşları meydana gelmiştir. Bu bağlamda bir Müslümanı öldürmenin dinî hükmü, iman-günah, kader-cebir, tekfir gibi konular tartışılmış ve çözümler aranmıştır. Mehdî inancı böylesi bir ortamda tartışılmaya başlanmıştır. Öte yandan Emevîler yönetimlerini meşrulaştırmak amacıyla cebir inancını yaymaya çalışmışlardır. Bütün bunlar kelâm disiplininin doğmasına sebep teşkil eden iç faktörlerdir. Hilafet meselesi etrafında Hariciler, Şia ve Mürcie grupları ortaya çıkmıştır. Kader ve cebr konuları etrafında ise Cehmiyye, Cebriyye, Kaderiyye ve Mutezile okulları ortaya çıkmıştır. Mutezile karşısında ise Selefiyye, Eşari ve Maturidi okulları ortaya çıkmıştır.

#13

SORU: Meşşaî okul neyi savunmaktadır ve İslam dünyasındaki yeri ne olmuştur?


CEVAP: Meşşâî felsefe okulu felsefenin İslâm dünyasına aktarılması, içselleştirilmesi, sistemleştirilmesi, yeni özgün felsefi sorunların inşası ve evrensel felsefi sorunların tartışılmasına devam bakımından son derece önemlidir. Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Bacce ve İbn Rüşd gibi seçkin İslâm filozofları tarafından temsil olunur. İslâm dünyasında en yaygın ve en etkili olan okul Aristo felsefesini takip eder. Okul Aristo’yu Yunanlı şarihler üzerinden tanır. Ayrıca İskenderiye okulunun Yeni Eflâtuncu yorumcularının şerhleri de etkilidir. Meşşâî okulu Aristo felsefi sistemi tarafından belirlenir ve yönlendirilir. Diğer bir ifadeyle felsefî anlamda onların dünya görüşünü oluşturan temel kaynak Aristo felsefesidir. Talebemiz modern dönemle Meşşâî felsefenin yeşerdiği Orta Çağ dönemi arasında zihnî ve felsefî bir mesafe bulunduğunu unutmamalıdır. İki dönemin evren algılayışları, düşünce dünyaları ve temel kavramları birbirinden oldukça farklıdır. Bundan dolayı, Meşşâî felsefenin zihin dünyasına bir geçiş yapılması zorunludur. Bu yapılamazsa İslâm Meşşâî felsefesinin çabaları ve kavramları anlaşılmaz ve boş görünebilir. Bu ise özümsenememiş ve biraz da tahrif edilmiş sonuçlara yol açabilir (Bayrakdar, 1998, s. 102-3).

#14

SORU: İslam Düşünce okullarından felsefenin ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?


CEVAP: slâm Düşünce Okullarından felsefenin kurulması farklı bir dinamikle olmuştur. Felsefenin İslâm dünyasında oluşmasının en önemli vasatı tercüme hareketleridir. Başlangıcından itibaren devlet olmanın bir gerekliliği olarak Müslüman yöneticiler aklî ilimlere ihtiyaç duymuştur. Bilindiği üzere Arap toplumu aklî ilmi geleneği olan bir toplum değildir. Aklî ilim geleneklerinin oluşması ise tercüme çabalarıyla mümkün olmuştur. Orta Çağda felsefe tüm aklî bilim ve geleneklerinin şemsiye ismidir. Ve felsefe büyük oranda bilim anlamına gelmektedir. Müslüman filozofların yazmış olduğu eserlerin isimlerinde, felsefe tasniflerinde, konularında, içeriklerinde ve ele almış oldukları problemlerde çok açık bir şekilde gözükmektedir. Felsefe metafiziği, fizik ve matematik bilimleri ve bunun dışında ahlak ve siyaset ilimlerini de kapsamaktadır. Felsefe ve alt dalları olan aklî ilimler, Kuran ilimleri, Hadis gibi diğer dini ilmi geleneklerin aksine öncesi olan bir gelenektir. Müslümanlar bunları kendisinden önce gelen seleflerinden devir almıştır.

#15

SORU: İşrakilerin Meşşâi okula getirdiği eleştiriler nelerdir?


CEVAP: İşrâkilik felsefî görüşlerini temellendirirken Meşşâî felsefenin problemleri üzerinde yürür; bunlardan bazısını değiştirerek sistemine alır, bazısını da eleştirir. Mesela Meşşâilerde varlığın en yüksek cinsleri sayılan on kategoriyi cevher, hareket, izafet, nicelik ve nitelik olmak üzere beşe indirir. Bir varlığı diğerinden ayırıp tanımada bu beş kategori yeterlidir. Aslında Sühreverdî, manevi varlıkları hesaba katmadan varlığı sadece maddeye indirgeyerek kategorileri belli sayı ile sınırlamanın ve bunları varlığın temel formları saymanın yanlış olduğu kanısındadır. Esasen ona göre kategorilerin ilme pek fazla katkısı da yoktur. Yine Sühreverdî, Aristonun tanım teorisini de eleştirir. Buna göre eğer bir şeyin tanımının cinsi ve faslıyla yani ayırıcı temel özellikleri ile yapılması yeterli değildir. Çünkü temel ayırıcı özellikler herkes tarafından bilinebilir değildir. Sühreverdi felsefi bilimler tarafından ortaya konulan şeylerin ayırıcı temel özelliklerinin kesin bir şekilde belirlenemediği kanaatindedir (Sühreverdi 2009, s. 39-40).

#16

SORU: Meşşaî filozofların, din felsefe ilişkisi hakkındaki yaklaşımları nedir?


CEVAP: Meşşâî okula göre her şeyden önce din ile felsefe arasında konu ve gaye birliği bulunmaktaydı. İkisi de insanları mutluluğa götürecek gerçek bilgiyi ve gerçek ameli insanlara öğretmeyi hedeflemektedir. Dinin gayesi Allahı ve var olanları olduğu şekilde bilmek olan gerçek bilgiyle, insanı mutluluğa götüren ve mutsuzluktan alıkoyan bedeni ve nefsanî fiillerden oluşan gerçek ameli insanlara öğretmektir. Felsefe bu amacı hedeflemektedir. Onların felsefe tasniflerini kısaca da olsa görürsek din ile felsefe ilişkilerini nasıl tasavvur ettiklerini daha rahat anlayabiliriz (İbn Rüşd, 63-65). Meşşâî filozoflar Aristo’yu takiben felsefeyi nazarî ve amelî olmak üzere iki kısma ayırırlar. Nazari felsefe metafizik, fizik ve matematik bilimler gibi kendisinden sadece bilmenin ve bilginin hedeflendiği disiplinlerdir. Mantık ise nazari ilimlere bir giriş olarak düşünülmüştür. Mantık doğru düşünmenin ilkelerini ve yöntemini verir. Amelî felsefe ise bilginin ötesinde eyleminde hedeflendiği ve en genel anlamda insanı mutluluğa ulaştırmanın hedeflendiği disiplinlerdir. Amelî felsefenin alt disiplinleri ise kişinin kendi davranış ve eylemlerinin yönetilmesini kendisine konu alan ahlak; kişinin evini yönetmesini konu edinen ev idaresi veya yönetimi ve son olarak ta kişinin şehri veya devleti yönetmesini ele alan siyasettir. Meşşâî filozoflar Aristocu köklerden hareketle ameli felsefeye yani ahlak siyaset ilişkisine bütüncül ve organik bir bakış açısıyla yaklaşırlar. Onlara göre sadece ahlak ve siyaset değil, tüm felsefî disiplinler bir bütünü oluştururlar. Tüm alt disiplinleriyle felsefe/hikmet, bilimlerin ötesinde ve onlardan kopuk salt bir spekülasyon olmayıp, bütün ilimlerin üst ismi olup varlığı inceleyip, hakikati aramaktır.

#17

SORU: Sühreverdî, araştırma ve iç sezgi yöntemlerini kullanmaları bakımından hakikati arayanları kaça ayırır?


CEVAP: Sühreverdî, araştırma ve iç sezgi yöntemlerini kullanmaları bakımından hakikati arayanları üç kısma ayırır. 1. Teellühü esas alıp bahse önem vermeyenler; 2. Tefekkür ve rasyonel araştırmayı önemseyip teellühü ihmal edenler; 3. Her iki yolu takip edenler. İlkine müteellih, ikincisine hakîm, üçüncüsüne de müteellih hakîm veya ilâhî hakîm denir. Sühreverdî peygamberlerle sofilerin çoğunu birinci grupta, Aristo ile onu izleyen Fârâbî ve İbn Sînâyı ikinci grupta gösterir; kendisinin de dâhil olduğu üçüncü grubun sayısının çok az olduğunu ileri sürer.

#18

SORU: Meşşaî filozoflara göre aklın gelişme aşamaları nelerdir?


CEVAP: Meşşâî filozoflar insanda tümel bilginin oluşması ve aklın gelişmesi evreleri bakımından şu şekilde tasnif ederler. 1. Kuvve halindeki akıl veya potansiyel akıl: İnsanın küçüklük döneminde aklın bulunduğu haldir. İnsan tümel kavramlar oluşturma, yargıda bulunma ve düşünme potansiyeline sahiptir fakat bu dönemde daha aktif hale geçmemiştir. Bundan dolayı kuvve ve potansiyel şeklinde isimlendirilmiştir. Bu aşama nefiste makûlleri almaya yönelik saf bir imkâna işaret eder. 2. Fiil hale geçmiş akıl: İnsan soyutlamaya, kavram oluşturmaya ve tümel yargılar oluşturmaya başladığı hale verilen isimdir. Aklın fiil hale geçmesinde duyu, mütehayyile yoluyla gelen suretler bir rol oynarlar. Ama aynı zamanda faal akıl da akletmenin ilkelerini vererek etkili olur. Onlara göre faal akılla ilişkiye geçmeksizin insan aklının fiil haline geçmesi imkânsızdır. 3. Meleke halindeki akıl: İnsan aklının yetkinleşmesindeki bir ileri safhayı temsil eder. İnsan aklettikçe soyutlama ve tümel yargılarda bulunmada yetkinleşir. Öyle ki bu durum onda bir meleke, alışkanlık haline gelir. Bundan dolayı insan aklının bu yetkinlik hali meleke şeklinde isimlendirmişlerdir. 4. Müstefad Akıl: Meşşâî filozoflar insan aklının yetkinleşmesindeki ve bilgi edinmedeki son aşamasını ayrıca kavramsallaştırırlar. Aklın bu son yetkinlik haline, müstefad, mükteseb ve zahir, beyani akıl şeklinde farklı isimler vermişlerdir. İnsan bu son yetkinlik haline yine Faal akılla ilişkiye geçerek ulaşır. Kimi Meşşâî filozoflar faal akılla ikinci ilişkiye geçmeye ikinci ittisal adını da verirler. İttisâl, insanın dış dünyadan başlayıp duyu, hayal, müfekkire güçlerinin kullanılmasıyla heyûlânî aklın faal akılla ilişkiye geçerek en yetkin külli bilgiye ulaşmasıdır. Bu insanın dünyadaki nihai amacı, ulaşabileceği en son yetkinlik, tadabileceği en büyük lezzet ve kendisi adına gerçekleştirebileceği en yüksek iyiliktir.

#19

SORU: XII. yüzyılda Meşşâîliğe eleştiriler getiren İşraki Okul neyi savunmaktadır ve felsefe yaklaşımı nedir?


CEVAP: XII. yüzyıla kadar İslâm Dünyasında en yaygın felsefe okulu Meşşâilikti. Bu yüzyılda Meşşâîliğe karşı İşrâkî okul tarafından eleştiriler getirilir. Okul Şehâbeddin es-Sühreverdî (ö. 587/1191) tarafından kurulmuştur. İşrâk okulu Meşşai bilginin kaynağı olarak akıl yürütmeyi temel alan rasyonalist Meşşâî felsefeye karşı mistik tecrübe ve deruni sezgiye dayanan düşünceyi savunur. İşrâkiler kesin bilgiye ulaşmada mantıkî kanıtlama ve çıkarımların yetersiz olduğunu savunur. Bu okula göre işrak, epistemolojik açıdan akıl yürütmeye veya bir bilgi vasıtasına gerek kalmadan bilginin doğrudan içe doğmasıdır. İşrak bir iç aydınlanma, keşf ve zevke deruni bilgidir. Ontolojik açıdan ise işrak, Nurlar nurundan aşağıya doğru nurların derecelenmesi ve varlığın zuhur edip gerçeklik kazanmasıdır (Kaya, 1995, s.315). İşrâkî okul hem Meşşâi felsefeyi eleştirmiş hem de ondan faydalanmıştır. Büyük ölçüde de Efalatunu kendilerine model olarak almışlardır. İşrak okulunun kaynakları arasında İbn Sînâ, Gazzâlî, İbn Tufeyl, tasavvuf geleneği, İran hikmetiyle, Hermetik geleneği sayılmalıdır. Sühreverdi tüm bu kaynaklar arasında bir sentez oluşturmayı dener. Kadim İran hikmetini İslâm Felsefe geleneği içinde eritmeye çalışır. Sonuçta özgün bir teorik ve kavramsal yapı üretir. Sühreverdi ana eseri Hikmetül-işrâkta rasyonel bilgi kanalıyla gerçeğe ulaşmanın imkânsız olduğunu savunur. İnsan ancak derunî tecrübe ve mükâşefe yoluyla iç aydınlığa ve işrâka erebilir. Kesin hakikate ilâhî feyiz ve ilhamla ulaşılır. Gerçek bilgi objektif varlıklarda değil insanın kendi sübjektif dünyasında yani kendi özündedir. İşraki okul Meşşâî filozofların hiçbirinin hakikat bilgisine (zuhurî bilgi) ulaşamadığını, bunu ancak Bâyezîd-i Bistâmî ve Sehl et-Tüsterî gibi mutasavvıfların başardığına inanır. Gerçek anlamda hakîm ve filozof huzuri bilgiye ulaşan bu sufilerdir. Bu okula göre gerçek felsefe derunî sezgiye ve teemmüle dayanır.