SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ Dersi ANTİK YUNAN:YURTTAŞ VE İKTİDAR soru cevapları:

Toplam 74 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Antik Yunan kavramı hakkında neler söyleyebiliriz?


CEVAP: Antik Yunan dünyası günümüzde de yaygın olarak kullanılan birçok siyasal kavramın ana yurdudur. Bunlara örnek olarak politika, demokrasi, oligarşi, azınlığın tiranlık gibi kavramlar ve terimler sayılabilir. En başta politika terimi gelmek üzere, birçok terimin Antik Yunan uygarlığından bize miras kalması, elbette Antik Yunan’dan önce siyaset ya da siyasal düşünce yoktur demek değildir. Antik Yunan dünyasının özgünlüğü, biraz da siyasal düşünce disipliniyle modern siyaset biliminin kendisine kaynak olarak bu uygarlığı seçmesiyle ilgilidir. Gerçekten de bugün özellikle Batı siyasal düşüncesinin tarihi söz konusu olduğunda başlangıç noktası olarak Antik Yunan uygarlığı akla gelir.

#2

SORU: Günümüz dünyasından bahsedecek olursak, Antik Yunan hangi bölgeleri kapsar?


CEVAP: Bugünkü Anadolu ya da Küçük Asya’nın Ege bölgesi diye bildiğimiz bölgesinin batı şeridiyle (eski adıyla İyonya) Akdeniz bölgesi olarak bildiğimiz bölgenin özellikle yine batısı hemen akla gelmelidir. Devamla, bugünkü Yunan yarımadası ve yine bugünkü İtalya yarımadasının güney ve doğu bölgeleri ve Ege adaları bu kapsamdadır.

#3

SORU: Antik Yunan uygarlığı kendini nasıl gösterir?


CEVAP: Antik Yunan uygarlığı, yukarıda sayılan bu bölgelerde, birbirinden özerk, kendine yeterli siyasal birimler olarak kent devletleri ya da polis’ler biçiminde kendini gösterir. Bu nedenle siyasal düşünce denildiğinde Antik Yunan’ı niteleyen temel sözcük polis sözcüğüdür.

#4

SORU: Polis nasıl tanımlanır?


CEVAP: Polis sözcüğü polis’e ait işler, güçler anlamında politika sözcüğünün kaynağında yer alır. Polis yalnızca bir yerleşim birimini, bir coğrafya parçasını ifade etmemektedir. Polis apaçık bir siyasal varlıktır. Ancak polis’i tek başına devlet sözcüğüyle de karşılamamak gerekir. Çünkü bir siyasal örgütlenme biçimi olarak bizim modern anlamda kavradığımız devlet ile polis birbirleriyle ilişkili olsa da bir ve aynı şey değildir. Polis’in varlığı, orada yaşayan yurttaş için onu gerçek anlamda insan hâline getiren doğal ya da kutsal bir varlıktır. Öyle ki polis ’i doğal ya da kutsal bir varlık olarak görmeyen, onu insan yapısı bir ürün gibi kabul eden düşünürler bile, polis’in varlığını insanın varlığından ayrı düşünmezler. Polis sözcüğü polis’lerin tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerde yalnızca yüksek kent ya da tepedeki kenti ifade ederdi. Yüksek kent, kimi polis’lerde görülen, kentin tapınma merkezlerinin bulunduğu yerdi. Kentin bu bölümüne akropolis de denirdi.

#5

SORU: Aristokrasi nedir?


CEVAP: Birden fazla soyun bulunduğu bir toplulukta belirli bir soyun, doğuştan, diğer soylara göre üstün kabul edildiği, bu nedenle bu soyun iyilik, yetenek, bilgi, beceri, erdem, cesaret vb. bakımlardan ayrıcalıklı sayılmasıyla yönetme hakkının da bu soy tarafından üstlenildiği yönetimdir.

#6

SORU: Polislerin temelinde ne vardır?


CEVAP: Polis’lerin temelinde eşitsizlik vardı. Bunun en önemli göstergesi kölelerdir. Kölelik başlangıçta topluluklar arası savaşlar sayesinde var olmuştur. Ama giderek borç köleliği denilen biçim yaygınlaşmıştır. Yani yoksulların kendilerini ya da aile efradını borçlarına karşılık teminat olarak göstermesi ve borcun ödenmemesi hâlinde borçlunun ya da teminat olanların köleleştirilmesi.

#7

SORU: Hesiodos kimdir?


CEVAP: İÖ 700’lerde yaşadığı sanılan, küçük mülk sahibi, yoksul bir şairdir. Kölelikle ilgili gelişmelere tanık olmuştur. Hesiodos, şiirlerinde çalışma karşılığı olmayan servete karşıdır. İlgili dönemde çalışan sınıfların hayatına bir ayna tutmayı başarmıştı.

#8

SORU: Polislerin temel özellikleri nelerdir?


CEVAP: Polislerin yurttaşların varlığından ve dininden ayrı bir dini, yurttaşların savaş zamanı silahlanarak oluşturduğu ordudan başka bir ordusu, aynı şekilde yurttaşların sahip olduğu siyasal anlam ve varlığı dışında bir siyasal anlam ve varlığı yoktur. Buna karşın, yine de polis, yurttaşların matematiksel toplamından ibaret sayılmamalıdır. Yani polis ve yurttaş özdeş değildir. Çünkü, polis nüfusu yalnızca yurttaşlardan ibaret değildir. Aksine, polis’te yurttaş sayısından daha fazla köle ile Yunan kökenli ve aynı dili konuşuyor olmasına karşın yurttaşlık haklarına sahip olmayan metoikos’lar (yabancılar) bulunmaktadır. Ayrıca kadınların da yurttaş sayılmadığı bilinmektedir. Ama kuşkusuz polis, her bir yurttaş tarafından öncelikle gözetilmesi, savunulması, uğruna can verilmesi gereken siyasal varlıktır. Modern bir ifadeyle söylemek gerekirse polis yurttaş için değildir ama yurttaş kesinlikle polis içindir.

#9

SORU: Antik Yunanda en önemli polisler nerelerdir?


CEVAP: Antik Yunan dünyasının en önemli polislerinden biri olan Sparta ve Atina’dır.

#10

SORU: Antik Yunan’ın günümüze bıraktığı önemli miras nedir?


CEVAP: Antik Yunan’ın günümüze en önemli mirası sayılabilecek doğrudan demokrasi fikridir.

#11

SORU: Doğrudan demokrasi nasıl bir yönetim biçimidir?


CEVAP: Yurttaşların, günümüzde olduğu gibi, başkalarınca temsil edilmediği, siyasal kararların alınmasında ve uygulanmasında doğrudan yer aldığı, siyasal olarak görev alabilme koşullarına sahip yurttaşların arasında kura ve benzeri yöntemlerle görevlilerin belirlendiği bir yönetim biçimidir.

#12

SORU: Sparta’ nın siyasal düşünce bakımından önemi nedir?


CEVAP: Toprak mülkiyetini, genel olarak özel mülkiyeti ve buna dayalı yaşam tarzını reddeden bir özellik taşımasıdır. Sparta’nın özellikle eşitlikçi ve ortaklaşmacı bir hayat tarzında gösterdiği ısrar kendisinden sonra gelen dönemler ve hatta çağlar için esin verici niteliktedir. Bu bakımdan Sparta’nın temel yasası olan Lykurgos Yasalarının tarihin ilk ve en önemli ütopyacı metinlerinden olduğu da sıklıkla ileri sürülür. Sparta polis’i, kendi kendine yeterli ve dışa kapalı bir toplum olarak kaldıkça gücünü ve etkinliğini korumayı başarmış, hatta bölgesinde biricik güç olmuştur.

#13

SORU: Atina polis’in yurttaşları kaç sınıfa ayrılır?


CEVAP: Polis’ in yurttaşları dört sınıfa ayrılır. Bunlar eupatrides (iyi doğmuşlar, soylular), geomeres (küçük çiftçiler), demiurgos (zanaatkarlar) ve thetes’ler yani emekçiler, en yoksullardır. Ayrıca özgür olmakla birlikte yurttaş olmadığından, herhangi bir siyasal hakka sahip olmayan, çoğunlukla ticaret ve zanaatla uğraşan yerleşik yabancılar, yani metoikos’lar ve köleler nüfusun diğer ana parçalarını oluşturmaktadır.

#14

SORU: Thesmoi nedir?


CEVAP: Tanrısal kökenli, kutsal olduğuna inanılan, sözlü, geleneksel yasalardır.

#15

SORU: Tiran ne demektir?


CEVAP: Tiran, günümüzde özellikle yönetimini baskı ve eziyet sayesinde sürdüren yöneticilere denmektedir. Oysa Yunan dünyasında tyrannos, iktidarı mevcut yasal düzenlemelere aykırı bir biçimde ele geçirmiş kimseleri nitelemektedir.

#16

SORU: Atina’da yurttaşların siyasal haklarını kullandıkları kurumlar nelerdir?


CEVAP: Bu kurumların başında, krallık yıkıldıktan sonra, yürütme işleriyle görevli olan ve soyluların elinde bulunan arkhon’luk gelmektedir. Ayrıca arkhon’luk dışında, strategos’luk (komutanlık) gibi yüksek devlet görevlileri söz konusudur. Solon bu kurumların yanı sıra diğer kurumlara da müdahale eder. Bunların başında ekklesia (halk meclisi) gelmektedir. Bu meclis, dört sınıftan bütün yurttaşlara açıktır ve aynı ölçüde de önemsizdir. Önemli bir kurum areopagus’luktur ve görevini tamamlayan arkhon’lar yaşam boyu bunun üyesi olurlar. Soyluların tekelindedir ve devlet işlerini denetler, gerektiğinde suçlu bulduğu kişileri yurttaşlıktan atma yetkisine sahiptir. Bir diğer önemli kurum ise bule’dir (dörtyüzler meclisi). Bu kurum ekklesia’nın gündemini hazırlayan, yasa önerilerini taslak hâline getiren ve soyluların elinde olan bir kurumdur. Son olarak heliaia (halk mahkemeleri) anılmalıdır. Bu mahkemeler otuz yaşını dolduran her yurttaşa açıktır ve yurttaşlar kura ile bir yıllığına görev alabilir.

#17

SORU: Oligarşi nedir?


CEVAP: Azınlığın yönetimidir. Yunan dünyası az sayıda kişinin yönetimi elde tutmasından ötürü bu rejime azınlığın ya da az sayıda kişinin yönetimi anlamında oligarkhia, oligarşi demeyi tercih etmiştir.

#18

SORU: İÖ 508-507 yılına kadar sürekli iç karışıklıklarla yaşayan Atina’ da nasıl gelişmeler yaşanmıştır?


CEVAP: Kleisthenes’in reformlarıyla yeniden demokratikleşmeye başlar. Kleisthenes, öncelikle Solon’un zayıflattığı siyasal anlam taşıyan kabile-soy bağlarını neredeyse tümüyle tasfiye eder. Yurttaşlık, deme (yer, mahal) bağlarına göre yeniden örgütlenir. Kleisthenes yeni siyasal düzeni isonomia, yani bir anlamda yasalar önünde eşitlik olarak adlandırmaktadır.

#19

SORU: Pers Savaşlarının ardından Atina’da hangi iki önemli gücün mücadelesi başlar?


CEVAP: Bir yanda toprak sahipleri vardır; diğer yanda daha çok ticaret ve denizcilikle uğraşan kesimlerle emekçiler. Bunların oluşturduğu demokratlar isonomia ve isegoria’nın peşindedir. Bu mücadele demokratların zaferiyle biter ve demokratlar Perikles iktidar sahibi olurlar.

#20

SORU: Perikles döneminde Atina’ da ne tür gelişmeler yaşanmıştır?


CEVAP: Perikles döneminde Atina altın çağını yaşadığı gibi demokrasi de doruk noktasına ulaşır. Pers Savaşlarının ardından arka arkaya gerçekleştirilen reformlarla bütün yurttaşların siyasal haklara tam anlamıyla eşit bir biçimde sahip olmalarına olanak tanınır. Alt sınıflara kapalı olan devlet görevleri herkese açık bir duruma getirilir. İşte Atina demokrasisi bu özelliklerinden ötürü modern çağlarda doğrudan demokrasi olarak nitelendirilecektir. Herkesin eşit olarak siyasal iktidara katılması (isokratia), ilke olarak benimsenmiştir. Ekklesia’da toplanan halkın, devlet yönetimini seçimden seçime değil, sürekli bir biçimde denetleme yetkisi vardır; yöneticiler ya da çeşitli devlet memurları, her an halk tarafından sorguya çekilip görevlerinden alınabilirler.

#21

SORU: Atina’da gerekse Sparta’da yurttaşlığın öncelikli temel koşulu nedir?


CEVAP: Yurttaşlığın öncelikli temel koşulu, belirli bir soya (genos ’a) ait olabilmekti. Ancak Atina’da soy bağlarının yerini deme bağları aldıkça bu ön koşul önemsizleşmiş, daha çok özgür olma koşulu öne çıkmıştır denebilir.

#22

SORU: Yunan uygarlığında kadının özgürlük durumu nasıldır?


CEVAP: Kadınların özgürlük açısından durumu; Bir yandan köle değildirler ve hatta ev kölelerinin üstünde, onları çekip çevirmekle görevli olduklarından bir tür efendidirler ama aynı anda kendileri evin efendilerine, yani kocalarına bağımlıdırlar. Bir yandan metoikos değildiler ama öte yandan, temel işlevleri çalışmak, yönetmek ve üretmek, özellikle de soyu yeniden üretmektir. Bu hâliyle kadın tam bir özgürlüksüzlükle maluldür. Çünkü tümüyle zorunluluklar alanına aittir. Bu alana Yunan dünyasında oikos, (hane) alanı denir (Ekonomi sözcüğü de buradan gelir).

#23

SORU: Polis’ te siyasetin merkezinde ne vardır?


CEVAP: Halk.

#24

SORU: Antik Yunan’ da demokrasi nedir?


CEVAP: Yunanca demos (halk) ve kratia (iktidar) Sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş olan demokratia (demokrasi) halkın yönetimi, iktidarı anlamına gelir. Ancak burada yer alan halk sözcüğü, günümüzden farklı olarak, bir polis’te yaşayan tüm insanları değil, yurttaşlık hakkına sahip olanları içermektedir.

#25

SORU: Antik Yunan’ da demokrasi düşmanları kimlerdir?


CEVAP: Yaşlı Oligark ve Ksenophon.

#26

SORU: Antik Yunan’ da demokrasi savunucuları kimlerdir?


CEVAP: Herodotos ve Perikles.

#27

SORU: Düşünce tarihinin başlangıcına yerleştirilen üç doğa filozofu kimlerdir?


CEVAP: Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes.

#28

SORU: Sofist ne demektir?


CEVAP: Bilge, bilgin, bilgi sahibi kişi; belirli bir alanda uzmanlık bilgisine sahip kişi anlamına gelmektedir. Ancak dünden bugüne safsatacı, demagoji yapan, kafası karışık gibi aşağılayıcı anlamlarda kullanılmaya devam etmektedir. Sofist sözcüğü aynı zamanda bilgiyi öğreten anlamını da taşır ve Sofist düşünürler kendilerini bu anlamda öğretmen, öğreten olarak nitelerler.

#29

SORU: Sofizme düşmanlığın arkasında ne vardır?


CEVAP: Demokrasiye yönelik düşmanlık yatmaktadır. Aynı bağlamda olmak üzere zengin demiurgoi’nin Sofistler eliyle eğitilmesi, elbette geleneksel aristokratik çevrelerin ciddi bir biçimde tepkisini çekmektedir.

#30

SORU: Birinci kuşak sofistlerin düşünce yapısı nasıldır?


CEVAP: Düşüncenin merkezine insanı koymuşlardır. Dikkatlerini doğadan ve evrenden daha çok, topluma ya da polis’e yöneltirler. Siyaset sanatının tanrılar tarafından tüm insanlara gönderildiğini, yani hiç kimsenin siyaset sanatını tekelleştiremeyeceğini ileri sürerler. Siyaset sanatı bakımından bütün insanlar eşittir; yani köle ile aristokrat arasında hiçbir fark yoktur.

#31

SORU: Sokrates’ in düşünce yapısı nasıldır?


CEVAP: Sokrates de Sofistler gibi, düşüncesinin merkezine insanı ve toplumu koyar. Ama onlardan farklı olarak Sokrates, bilgiye sahip olduğunu, bilgiyi öğretebileceğini savunmaz. Sokrates, aynı Sofistler gibi felsefeyi sokağa indirmiştir ama Sofistlerden farklı olarak, insanlara gündelik hayatlarının şu ya da bu gereksinimleri doğrultusunda kullanabilecekleri bilgiler ve çeşitli araçlar sunan bir felsefe değildir bu. Sokrates siyasal olarak son derece tehlikeli bir iş yapmaktadır. Atinalıların yalnızca gündelik hayatlarını değil, bu hayatı örgütleyen siyasal yapıyı da eleştirmekte ve Atina demokrasisinin hiç de adının söylediği gibi halkın yönetimi olmadığını göstermektedir.

#32

SORU: Platon neden demokrasiden nefret eder?


CEVAP: Demokrasi görünüşte eşitlik esasına dayansa da gerçekte adil bir devlet biçimi değildir. Adil değildir çünkü siyaseti bilip bilmediğine, yeteneklerine, toplum içindeki yerine hiç bakılmaksızın herkes her işe talip olabilir; kurayla iş başına gelebilir. Oysa Platon’a göre, farklılıkları yüzünden gerçekte eşit olmayanların eşit sayılması adaletsizliğe yol açar. Gerçek eşitlik, kişilere erdemleri, yetenekleri ve soylarıyla ilişkili olarak bir paylaşım gerçekleştirir. Demokrasinin sayısal eşitlik ilkesi gereği, herkes eşit olacağından tam bir otorite boşluğu doğar; hiyerarşi yıkılır ve toplumu ayakta tutan iş bölümü zarar görür. Bu zarar toplumu özgürlük adı altında kaosa ve düzensizliğe sürükler.

#33

SORU: Platon ideal devleti hangi üç iş –meslek grubuna bölmüştür?


CEVAP: Üretim, koruma ve yönetim.

#34

SORU: Platon’a göre ideal devlet nasıl olmalıdır?


CEVAP: Öncelikle ideal devlet, toplumsal değişime olabildiğince kapatılmaya çalışılmaktadır. Bunun için Platon, ideal devleti hem kendi kendine yeterli hem dışa kapalı (otarşik, autarkeia) bir model olarak sunar. Yani bu modelin başka devletlerle ilişkileri en alt seviyeye indirilmiştir. Ama devleti dışa kapatmanın yanında, devletin içinde de değişim durdurulmalıdır. Ancak Platon toplumdan kaynaklanabilecek değişim istemlerinin arkasında çeşitli toplumsal dinamiklerin yer alabileceğinin farkındadır. Bu dinamiklerin başında da ekonomik faktörler gelmektedir. Bu yüzden ideal devlette zenginliğe de yoksulluğa da yer verilmemiştir. Ayrıca toplumsal değişimi durdurmak için nüfus da sabitlenmelidir.

#35

SORU: Filozofun siyasal yapının başına geçmesiyle ne olur?


CEVAP: Diğer tüm yönetim biçimlerinden farklı olarak akla dayalı, tutkulara kapılmayan topluluğun ya da polis’in bir bütün olarak mutluluğunu gözeten bir devletin ortaya çıkması demektir.

#36

SORU: Filozofun yasaları hangi üç temel işlevi yerine getirir?


CEVAP: 1. Her yurttaşı toplum içinde üstleneceği işleve göre tanımlamak ve sınıflandırmak. 2. Her bir sınıfı kendi içinde ve nihayet sınıfları kendi aralarında bir bütün hâline getirmek üzere çeşitli biçimlerde, gerekirse zorla birleştirmek. 3. Böylece bütün toplumu mutluluğa götürmek. Tıpkı filozofun yönetimi gibi, bu yasalar da meşruluğunu (meşruiyetini) doğrudan hukuk ve yasanın bilgisinden alır.

#37

SORU: Platon’ un ideal devlet modelinde ikinci en iyi yönetimi nasıldır?


CEVAP: Bu modelde yasalar, filozof-kralın yerini almıştır. Bu yanıyla, yasa aklın temsilcisidir. İyi bir yasa, ideal devlete olabildiğince yaklaşmak adına mümkün olduğunca durağan olmalı, değişime, bozulmaya karşı katı bir nitelik taşımalıdır. Öte yandan da toplumsal değişimlerin varlığı nedeniyle, belirli bir ölçüde bu dünyadaki değişimleri de soğurabilecek bir yapıya sahip olmalıdır. İkinci modelde de Platon, ideal devletteki tutumunu hiç terk etmediğini gösterir. Bunun en iyi örneği özel mülkiyete ve aileye karşı yaklaşımını yumuşatsa da esasta değiştirmemesidir. İkinci en iyi model için de birincide olduğu gibi, bir nüfus politikası öngören ve bunu devletin sağlığı açısından zorunlu gören Platon, nüfusla toprak arasında doğrudan bir ilişki kurar.

#38

SORU: Platon’un karma anayasa modelinde karşılaşılan siyasal kurumlar nelerdir?


CEVAP: Yasa Koruyucular Kurulu, Halk Meclisi ve 360’lar Konseyi’dir.

#39

SORU: Platon dine nasıl bir rol verir?


CEVAP: Platon adeta bir dindarlar topluluğu oluşturmakta hiçbir sakınca görmez. Hatta, modelin en önemli kurumu olan Gece Konseyi’ne filozofların yanı sıra din adamlarını da doldurur. Bir anlamda, değişmezlik peşinde koşan Platon, bir yetkinlik olarak değişmezliği dinin değişmezliğinde bulmuşa benzemektedir. Platon için hâlâ başta önem taşıyan şey devletin bir bütünlük olarak varlığıdır ve dinin kullanımı devleti, bir birlik olarak var kılabilmek içindir. Din, tümüyle kamusallaştırılmış ve özel her tür tapınma biçimi yasaklanmıştır. Bir başka ifadeyle, adeta bir devlet dini söz konusudur.

#40

SORU: Aristoteles’ in bir düşünür olarak Platon’dan en önemli farkı nedir?


CEVAP: Döneminin bütün bilgi alanlarıyla ilgilenen, akıl yürütmenin yanında olgulara önem veren, çalışmalarında deneye ve gözleme başvuran bir isim olmasıdır.

#41

SORU: Aristoteles için siyaseti anlamanın önkoşulu nedir?


CEVAP: Siyaseti anlamanın önkoşulu öncelikle toplumun anlaşılmasıdır. Toplum ise insanlardan, bireylerden oluştuğuna göre, insanı anlamak siyaseti anlamanın anahtarı durumuna gelir. Toplumun amacı da insanın içinde olan temel ereğini (telos) gerçekleştirmek, yani mutluluk ve yetkinliği sağlamak olmalıdır.

#42

SORU: Telos ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Her varlığın kendi varoluşuna içkin olan, onun en yetkin hâliyle olduğu şey hâline gelmesini sağlayan, var olanların nihai olarak yöneldiği hedefi içeren ve ancak bu hedef gerçekleştiğinde kendi mahiyeti anlaşılan, ilgili şeyin varlık nedeni ya da oluşumunun nihai hedefi olan erek.

#43

SORU: Aristoteles siyasal toplum içindeki eşitsizliği nasıl açıklar?


CEVAP: Yurttaşı yargıya ve otoriteye katılan, yani yasal, siyasal ve yönetsel görevler alan ya da almaya hak kazanan kişi olarak tanımlayan Aristoteles, köleler zaten bir yana, herkesin yurttaşlığa kabul edilmesine de şiddetle karşı çıkar. Polis ’te yaşayan herkes yurttaş olursa ya o devlet bozulur ve yıkılır ya da adaleti gerçekleştiremeyen kötü bir devlet olur. Bu nedenle, bedeniyle çalışanlar, zanaat ve ticaretle uğraşanlar yurttaşın gerektirdiği akla, bilgiye, beceriye sahip olmadıklarından yurttaşlığa kabul edilmemelidir. Bu bağ-lamda boş zaman sahibi olarak kendi erdemini geliştirmeye çalışan ve siyasetle ilgilenen kişi ile ticaretle para kazanmaya çalışan kişi eşit olamaz. Gerçek anlamda insan, tam anlamıyla özgür olan kişidir. Yani kadınlar, çocuklar ve köleler gibi, bir başkasının otoritesine bağlı olanlarla, bedenleriyle çalışanlar ya da tüccarlar gibi, alçaltıcı işlerle uğraşanlar gerçek anlamda özgür sayılamaz. Görüldüğü gibi, Aristoteles için devlette kendini gösteren ve eşitlere eşit, eşitsiz olanlara eşitsiz davranılmasını gerektiren adalet ilkesi, en başta toplumsal siyasal farklılıkları kabul etmeyi gerektirmektedir. Bu kabul doğrultusunda, adaletin tecellisi olarak yasanın da toplumsal-siyasal eşitsizlikleri koruyan ve güvence altına alan bir nitelik taşıyacağı açıktır.

#44

SORU: İklimler kuramı nedir?


CEVAP: Aristoteles’e göre, soğuk ülke insanları olarak Avrupalılar yürekli ama beceri ve akıl bakımından geridirler. Bu nedenle iyi ve sürekli bir yönetim kuramazlar. Sıcak ülkelerde yaşayan Asyalılar zeki ve yaratıcıdırlar ama yürekli ve iradeli olmadıkları için hep köle ve uyruk olarak yaşarlar. Ilıman iklimde ya da doğru, orta iklimde oturan Yunanlılar ise hem zeki, hem yürekli olduklarından iyi ve doğru anayasalara sahiptirler ve hep özgür yaşarlar.

#45

SORU: Aristoteles yönetim biçimlerini nasıl sınıflandırır?


CEVAP: • Ortak iyiliği amaçlayan tekin yönetimi monarşi ve tekin çıkarını gözeten tekin yönetimi, yani monarşinin bozulmuş hâli olarak tiranlık. • Ortak iyiliği amaçlayan azınlığın yönetimi aristokrasi ve zenginlerin çıkarlarını gözeten azınlığın yönetimi, yani aristokrasinin bozulmuş hâli olarak oligarşi. • Ortak iyiliği amaçlayan çoğunluk yönetimi politeia ve yalnızca yoksulların çıkarını gözeten çoğunluğun yönetimi, yani politeia’nın bozulmuş hâli olarak demokrasi.

#46

SORU: Aristoteles’ e göre en iyi yönetim nedir?


CEVAP: Politeia.

#47

SORU: Politeia nedir?


CEVAP: Politeia karma bir siyasal yönetim biçimidir. Zenginliği ve yoksulluğu, demokrasiyle oligarşiyi bünyesinde harmanladığı için, bu iki aşırı ucun doğru ortasıdır. Bu yanıyla iktidar ne çok zengin, ne çok yoksul yurttaşlara dayanır. Bu tehlikeli yakınlaşmayı önleyecek orta sınıf, iktidarın asıl gücüdür. Orta hâlli bir mülkiyet rejimi politeia için önemlidir çünkü Aristoteles’e göre, aşırı yoksulluk ve aşırı zenginlik erdemli bir yaşam sürmeye elverişli değildir. Yoksulluğun altında ezilenler boynu bükük, yönetmeyi bilmeyen, yalnızca hükmedilmekten anlayanlardır. Zenginler ise itaat etmeyi bilmedikleri gibi, öğrenmek bir yana, sürekli despotça hükmetmek isterler. Oysa devlet, olabildiğince benzer ve eşit insanlardan oluşmayı amaçlar; bu koşul ise başlıca orta sınıfta bulunur.

#48

SORU: Aristoteles’e göre devrimlerin nedenleri nelerdir?


CEVAP: • Devrimlerin en temel nedeni topluluğu oluşturan farklı bileşenlerin eşitliğe ilişkin algılarıdır. Yani zayıflar eşitlik için, güçlüler ise daha güçlü olmak için devrime yönelebilir. • Bir siyasal yönetimin aşırı güç kullanımına yönelmesi ve korkuyla zulmü bir yönetim aracı olarak sürekli kılması da devrimi kışkırtan bir nedendir. • Mevcut bir siyasal sistemde, yöneticilerin ihmalinden, tembelliğinden, körlüğünden yararlanarak anayasanın küçük adımlarla değiştirilerek, nihayet sistemin tümden değiştirildiğine de tanık olunabilir. Bir devlet her şeyden önce uyum demektir. Eğer bu uyumu bozacak şekilde bir devlette farklı ırklar ve topluluklar varsa ya da bir devlet coğrafi bakımdan büyük çeşitlilikler gösteriyor ve bu çeşitlenme, aynı zamanda ekonomik ve siyasal çeşitlenmeye denk düşüyorsa mevcut anayasanın yaşamını sürdürmesi olanaksız hâle gelir. • Topluluk içi farklılaşmanın yanı sıra, topluluk içindeki denge durumu da devrime yol açabilir. • Aristoteles, son olarak iki istisnai örneğe daha değinir. İlki, bir siyasal sistemde gücü elinde tutan kesimlerin kendi içlerinde parçalanması ve mücadeleye başlamasıdır. ikinci sıra dışı durum ise anayasaların dışarıdan müdahalelerle değiştirilmesidir.

#49

SORU: Aristoteles’in devrimleri önlemek için geliştirdiği öneriler nelerdir?


CEVAP: • Hem sayısal hem orantılı eşitlik devreye sokulmalıdır. • Bir diğer önlem, orantısız büyümenin kesinlikle önlenmesi gerektiğidir. • Bu bağlamda Aristoteles için en önemli önlemlerin başında orta sınıfa ağırlık verilmesi gelmektedir. Orta sınıf, hem ahlaken daha iyi, daha erdemli bir yaşama uygundur hem de siyaseten çatışmaları önleyici bir tampon görevi üstlenir. Ilımlılık bir siyasal yönetimin bekası için son derece önemlidir. • Son olarak Aristoteles yasaların önemine değinir. Eğer bir devlette yasaların eksiksiz egemenliği sağlanabilirse devrimlerin önüne geçilebilir.

#50

SORU: Polis’ in çöküşüne tanık olan son düşünür kimdir?


CEVAP: Aristoteles, polis merkezli Yunan siyasal düşüncesinin son büyük ismidir. Polis’in çöküşüne tanıklık eden düşünür, polis’in ayakta kalmak için gücünün kalmadığını, Makedonya saldırılarıyla açıkça görmüştür. Buna karşın, yine de ılımlı reçeteler ve reform önerileriyle, elde kaldığı kadarıyla mevcut polis rejimini ayakta tutmaya çalışmaktan da geri durmamıştır. Ilımlı çözüm önerilerinin tipik örneği olarak politeia’ya sarılması bundandır.

#51

SORU: III. Aleksandros’la birlikte Yunan dünyasının girdiği yeni döneme ne ad verilir?


CEVAP: Helenistik çağ.

#52

SORU: Helenistik Çağ’ı nasıl tanımlayabiliriz?


CEVAP: Bu niteleme Yunan kültürünün yeni bir evresini ifade etmektedir. Yunan (Helen) kültürünün III. Aleksandros’un Asya seferleriyle dışa açılması ve bu ülkelerde Yunan kültürünün yerel kültürlerle kaynaşarak yeni kültürel biçimler oluşturması sonucunda ortaya çıkan kültüre ve buna uygun olarak gelişen düşünce biçimine Helenistik denir. Helenistik kültürün Roma Dönemi’ni de boydan boya kat ederek Hristiyanlık tarafından aşılana kadar sürdüğü kabul edilir.

#53

SORU: Kozmopolitizm nedir?


CEVAP: Zenon’a göre, dünya üzerinde yaşayan insanların başka başka yasalarla ve başka başka devletler altında yaşaması doğru değildir. Tek bir hayat ve tek bir kozmos olduğuna göre, insanların tümü yurttaş sayılmalı ve ortak bir yasa altında birleşmiş olarak yaşamalıdır. Dünden bugüne, dünyayı tek bir devlet gibi düşünen ve tüm insanların bunun eşit yurttaşı olması gerektiğini savunan düşünce ve eğilimlere kosmopolitzm adı verilir.

#54

SORU:

Batı siyasal düşüncesinin tarihi söz konusu olduğunda ilk akla gelen uygarlık hangisidir?


CEVAP:

Batı siyasal düşüncesinin tarihi söz konusu olduğunda başlangıç noktası olarak Antik Yunan uygarlığı akla gelir.


#55

SORU:

"polis" sözcüğünün farklı dillerdeki tanımlarıyla birlikte Antik Yunan'daki asıl anlamını açıklayınız.


CEVAP:

Polis sözcüğü “polis’e ait işler, güçler” anlamında politika sözcüğünün kaynağında yer alır. Ancak sözcük farklı dillerde farklı biçimlerde karşılanmıştır. Örneğin Latincede polis için site ya da civitas terimleri kullanılmaktadır. Türkçe’de ise polis için kent devleti ya da şehir devleti terimleri kullanılır. Yani polis yalnızca bir yerleşim birimini, bir coğrafya parçasını ifade etmemektedir. Polis apaçık bir siyasal varlıktır. Ancak polis’i tek başına devlet sözcüğüyle de karşılamamak gerekir. Çünkü bir siyasal örgütlenme biçimi olarak bizim modern anlamda kavradığımız devlet ile polis birbirleriyle ilişkili olsa da bir ve aynı şey değildir. Polis’in varlığı, orada yaşayan yurttaş için onu gerçek anlamda insan hâline getiren doğal ya da kutsal bir varlıktır. Öyle ki polis’i doğal ya da kutsal bir varlık olarak görmeyen, onu insan yapısı bir ürün gibi kabul eden düşünürler bile, polis’in varlığını insanın varlığından ayrı düşünmezler. Oysa biz bugün, bir devletin yurttaşı olsak da, kendi varlığımızı devletten ayrı düşünebiliyoruz ve devleti sorgulayabiliyoruz. O hâlde başlı başına siyasal bir kavram olarak polis’in anlaşılması, aynı zamanda siyasal düşüncenin temel kavramlarının anlaşılması için giriş mahiyetindedir. Bu merkezî önemi ve özgünlüğü nedeniyle, başka sözcüklerle karıştırılmasın diye bu kitapta polis sözcüğü, hep italik olarak yer alacaktır. Oysa polis sözcüğü polis’lerin tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerde yalnızca “yüksek kent” ya da “tepedeki kent”i ifade ederdi. Yüksek kent, kimi polis’lerde görülen, kentin tapınma merkezlerinin bulunduğu yerdi.


#56

SORU:

Aristokrasi nedir?


CEVAP:

Birden fazla soyun bulunduğu bir toplulukta belirli bir soyun, doğuştan, diğer soylara
göre üstün kabul edildiği, bu nedenle bu soyun iyilik, yetenek, bilgi, beceri, erdem, cesaret vb. bakımlardan ayrıcalıklı sayılmasıyla yönetme hakkının da bu soy tarafından üstlenildiği azınlığın yönetimi.


#57

SORU:

Polis'lerin temel özelliklerini sıralayınız.


CEVAP:
  • İlk polis’ler az gelişmiş yerleşim yerleriydi. Küçük köylere dağılmış, tarım yerleşimleri olmaktan öteye gitmiyorlardı. Ama gelişme düzeyleri de birbirinden farklıydı. Buna en iyi örnek Antik Yunan dünyasının en önemli polislerinden biri olan Sparta ve Atina’dır.
  • Bu küçük ölçekli yerleşimler siyasal işlevler bakımından çeşitli avantajlar da sağlıyordu.
  • Polis’lerin yurttaşların varlığından ve dininden ayrı bir dini, yurttaşların savaş
    zamanı silahlanarak oluşturduğu ordudan başka bir ordusu, aynı şekilde yurttaşların sahip olduğu siyasal anlam ve varlığı dışında bir siyasal anlam ve varlığı yoktur.
  • Polis’lerin her biri, diğerlerinden ayrı özerk bir varlığa sahiptir. Bu nedenle tümü için geçerli ortak, aynı, somut özelliklerin varlığını ileri sürmek zordur. Ancak, kesinlikle kabul edilen şey, her bir polis’in özgün siyasal bir varlık oluşu dışında, aynı zamanda özgün bir askerî, dinî, mimari bütünlüğe de sahip olmasıdır. Bu bakımdan en ünlü örnek Atina polisidir.

#58

SORU:

Demokrasi mücadeleleri ve polis bağlamında Atina örneğini açıklayınız.


CEVAP:

Atina polis’i Sparta’nın tersine, ticaret sayesinde zenginleşmiş bir şehirdir. Polis’in siyasal haklara sahip nüfusu, yani yurttaşları dört ana sınıfa ayrılmıştır. Bunlar eupatrides (iyi doğmuşlar, soylular), geomeres (küçük çiftçiler), demiurgos (zanaatkarlar) ve thetes’ler yani emekçiler, en yoksullardır. Ayrıca özgür olmakla birlikte
yurttaş olmadığından, herhangi bir siyasal hakka sahip olmayan, çoğunlukla ticaret ve zanaatla uğraşan yerleşik yabancılar, yani metoikos’lar ve köleler nüfusun diğer ana parçalarını oluşturmaktadır. Atina’da İÖ VII. yüzyıla gelindiğinde, krallık tümüyle tasfiye edilmiştir. Ancak topluluk hâlâ thesmoi’ye göre, yani tanrısal kökenli, kutsal olduğuna inanılan, sözlü, geleneksel yasalara göre yönetilmektedir.


#59

SORU:

Antik Yunan'da yurttaşlığın anlamı ve boyutları nasıldır?


CEVAP:

Başlangıçta gerek Atina’da gerekse Sparta’da yurttaşlığın öncelikli temel koşulu, belirli bir soya (genos’a) ait olabilmekti. Ancak Atina’da soy bağlarının yerini deme bağları aldıkça bu ön koşul önemsizleşmiş, daha çok özgür olma koşulu öne çıkmıştır denebilir. Ancak burada özgürlük, köle olmamakla sınırlı değildir. Köleler, bir efendiye ait bir mal ya da canlı bir araç kabul edildiğinden, hâliyle “insan” kategorisi içinde değerlendirilmez ve özgürlük sözcüğüyle ilişkilendirilmezdi. Özgürlüğün nitelediği şeyin “insan” olması gerektiği açıktır. Yurttaş insandı, çünkü köle insan değildi. İnsanı, herhangi bir hayvandan, herhangi bir başka insandan, örneğin bir Persliden, Yunancadan başka bir dil konuştuğu için barbar olarak nitelenen bir Persliden ayıran şey, öncelikle bu zorunluluklar sisteminden özgürleşmesi, ona tabi, onun tutsağı olmaktan çıkmasıdır. Bunu mümkün kılan ise polis’in varlığıdır. O hâlde tam bir insan ancak bir yurttaştır.


#60

SORU:

Demokrasi nedir?


CEVAP:

Yunanca demos (halk) ve kratia (iktidar) sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş olan demokratia (demokrasi) halkın yönetimi, iktidarı anlamına gelir. Ancak burada yer alan halk sözcüğü, günümüzden farklı olarak, bir polis’te yaşayan tüm insanları değil, yurttaşlık hakkına sahip olanları içermektedir. Bu bakımdan bir siyasal yönetim biçimi olarak demokrasinin özel olarak insanların eşitliğiyle bir ilgisi yoktur.


#61

SORU:

Düşünce tarihinin başlangıcına yerleştirilen üç doğa filozofu kimlerdir?


CEVAP:

Düşünce tarihinin başlangıcına yerleştirilen üç doğa filozofu Thales, naksimandros  ve Anaksimenes'tir. 


#62

SORU:

Demokritos'un siyasal düşünceleri nasıldır?


CEVAP:

Demokritos’a göre insanlar mutluluğun ve mutsuzluğun ne olduğunu bilmedikleri, arzularına gem vuramadıkları ölçüde, birbirlerine karşı hasetçe, düşmanca duygular geliştirirler. Bu yüzden toplumsal ve siyasal bir düzenlemeye gerek duyulur. Yani yasalar ve devl­et bundan ötürü vardır. Bu saptamadan çıkarılacak sonuç, devletin ve yasaların hiç de savunulduğu gibi, doğal olmadığıdır. Demokritos da bir demokrasi savunucusu değildir. “Kim yönetmeli?” sorusuna verdiği yanıt itibarıyla siyaset işini “bilme, düşüncelilik” üzerinden bir tür “ehliyet” gerektiren bir iş olarak niteler. Bu da yönetme hakkını ancak belirli bir kesime tanımasıyla sonuçlanmaktadır ki bu açıdan Demokritos’un bir tür meritokrasi (liyakata dayalı yönetim) savunusu yaptığı söylenebilir. Demokritos, Atina’da özellikle Sofistler üzerinde ciddi bir etki bırakacaktır. 


#63

SORU:

Sofist sözcüğünü ve sofist düşünürleri açıklayınız.


CEVAP:

Sofist sözcüğü “bilge, bilgin, bilgi sahibi kişi; belirli bir alanda uzmanlık bilgisine sahip kişi” anlamına gelmektedir. Ancak dünden bugüne “safsatacı, demagoji yapan, kafası karışık” gibi aşağılayıcı anlamlarda kullanılmaya devam etmektedir. Sofist sözcüğü aynı zamanda bilgiyi öğreten anlamını da taşır ve Sofist düşünürler kendilerini bu anlamda öğretmen, öğreten olarak nitelerler. Bir anlamda siyaset öğretmenidirler. Siyaset sanatının bilgisi, insanın hem kendisini ve dostlarını koruyabilmesini hem de düşmanlarına zarar vermesini sağlayacak bilgi olması nedeniyle gerek kişinin kendisine gerek polis’in çıkarlarına hizmet eden bir bilgi türüdür. Polis’te güzel söz söylemek hem önemli, saygın bir sanattır hem de siyasal anlamda çok işlevseldir. Örneğin büyük jürilerden oluşan mahkemelerde, her suçlanan kişi kendini sözlü olarak savunurdu. Söylenilen şeyden çok, nasıl söylendiği jüriyi etkilediği için güzel konuşma çok önemli bir yer tutuyordu. İşte Sofistler bunu öğretiyorlardı. Fakat Sofist düşünürler özellikle Platon ve Aristoteles gibi düşünürler tarafından aşağılanırlar ve şarlatanlıkla suçlanırlar. Hatta Platon’un hocası Sokrates ve ardılları, kendilerini Sofistlerden ayırmak için, kendilerine philosophos, yani bilgiseven derler (Felsefe sözcüğü de buradan gelir.). Ancak Sofistlerin aşağılanması bile, onların Yunan düşünüşünde önemli bir yerleri ve
etkileri olduğunu göstermektedir.


#64

SORU:

Birinci ve ikinci kuşak sofistler kimlerdir?


CEVAP:

Birinci kuşak sofistlerden bazıları şunlardır: Protagoras (İÖ 490-420?), Gorgias (İÖ 480-380?), V. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Prodikos ve yine aynı yüzyılla ilişkilendirilen, Hippias.

İkinci kuşak sofistler: İÖ V. yüzyılda yaşadığı düşünülen Antiphon, Kritias, Khalkedonlu
(Kadıköylü) Thrasymakhos, Lykophron, Euthydemos ve Kallikles sayılabilir.


#65

SORU:

Hümanizm nedir?


CEVAP:

Bu terim, genellikle “insanseverlik” anlamında kullanılsa da bu doğru değildir. Tam
karşılığı “insancılık” diye düşünülmelidir. Hümanizm, insana ve insan değerlerine öncelik tanıma, dünyayı, insanı ve insani değerleri gelenek, din ve kutsallık dışında, insan gereksinimleri temelinde, insanı merkeze alarak açıklama girişimlerinin genel adıdır.


#66

SORU:

Sokrates'i sofistlerden farklı kılan düşüncelerini açıklayınız.


CEVAP:

Sokrates de Sofistler gibi, düşüncesinin merkezine insanı ve toplumu koyar. Ama onlardan farklı olarak Sokrates, bilgiye sahip olduğunu, bilgiyi öğretebileceğini savunmaz. Sokrates, bu bağlamda Sofistleri de eleştirmektedir. Çünkü çoğu insan kendisinden bihaber bir biçimde, bildiğini sanmaktadır. Sokrates ise onlardan farkını ünlü sözüyle ortaya koyar: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” İşte Sokrates, öncelikle insanlara bildiklerini sanırken hiçbir şey bilmediklerini göstermektedir. Bu yanıyla Sokrates, aynı Sofistler gibi felsefeyi sokağa indirmiştir ama Sofistlerden farklı olarak, insanlara gündelik hayatlarının şu ya da bu gereksinimleri doğrultusunda kullanabilecekleri bilgiler ve çeşitli araçlar sunan bir felsefe değildir bu.


#67

SORU:

Platon, siyaset felsefesini geliştirirken kimden etkilenmiştir ve bu felsefenin temel düşüncesi nedir, açıklayınız.


CEVAP:

Platon, hocası Sokrates’ten felsefenin yüzünün insana dönük olması, merkezde insanın yer alması gerektiğini çok iyi öğrenmişti. Ona göre, insan öylesine küçük harf­lerle yazılmış bir kitaptır ki bu kitabın okunabilmesi için bütüne, yani hocası Sokrates’in felsefesi ve hayatıyla işaret ettiği polis’e yönelmek gerekmektedir. İyi insandan ancak iyi bir siyasal örgütlenmenin (ki bu aynı zamanda iyi bir toplum anlamına gelmektedir) varlık koşulu altında söz edilebilir; o hâlde öncelikle yapılması gereken şey, iyi bir toplumun inşası ve bunun için gereken de iyiliğin bilgisidir. Platon bu nedenle düşüncesinin merkezine polis’i koymuştur. Bu durumda öncelikle bilinmesi gereken de devlet ya da polis’in bilgisi olacaktır ki onu bilen de filozof­tur. Bu ölçüde de onun felsefesi, daha baştan itibaren bir siyaset felsefesi olarak sahneye çıkmıştır denilebilir.


#68

SORU:

Platon'un ideal devlet anlayışını açıklayınız.


CEVAP:

Platon, devlet anlayışı gereği, iş bölümünden hareketle ideal devleti, üç temel işmeslek grubuna bölünmüş, sınıf­lı bir toplumsal zemine yerleştirir. Zemin üç temel iş alanıyla, üretim, koruma ve yönetim işleriyle inşa edilir ve her bir iş ayrı bir sınıfa karşılık gelir. Bu üç sınıf üreticiler, koruyucular ve yöneticilerdir. Üç ayrı sınıfı oluşturan insanların ruhsal yapılanmaları, buna bağlı olarak yetenekleri, nihayet sahip oldukları erdemler de farklı farklıdır. Hiyerarşik olarak en altta bulunan üreticiler sınıfına ait insanların ruhlarında, maddi istekler hakimdir. Bunların erdemi ölçülülüktür. İkinci ana sınıf olan koruyucular sınıfında hakim olan ruhsal kısım soylu isteklerle ilgilidir ve buna bağlı olarak bu sınıf­taki insanlar şan, onur, alkış peşinde koşan ünsever insanlardır. Bu nedenle bunlara karşılık gelen erdem, yiğitlik erdemi olacaktır. Hiyerarşik olarak en üstte yer alan sınıf yöneticiler sınıfıdır ve bunların ruhlarında akıl, başlıca hakim özellik olarak kabul edilir. Akıl, hakim olan bölüm olduğu için bu sınıf­taki insanlar bilginin peşinde koşan, dolayısıyla erdemi bilgelik olan, bilgisever insanlar, yani filozof­lar olacaktır. Bu erdemlere sahip sınıf­lardan oluşan ideal bir devlette böylece bilgelik, yiğitlik ve ölçülülük olmak üzere üç temel erdemin olduğu görülür. Ancak bu üç ayrı
sınıfın her birinin kendine özgü işlevsel alanda faaliyet yürütmesi, bunun dışına çıkmaması, birbirleri arasındaki ilişkilerin buna göre biçimlenmesiyle dördüncü bir erdem, doğruluk ya da adalet erdemi de ideal devlette cisimleşmiş olur. Bu sayededir ki ideal devlet adaletin ta kendisidir. 


#69

SORU:

Kral olarak filozofun ideal devlet temel yasalarının işlevi nedir?


CEVAP:

1. Her yurttaşı toplum içinde üstleneceği işleve göre tanımlamak ve sınıflandırmak.
2. Her bir sınıfı kendi içinde ve nihayet sınıf­ları kendi aralarında bir bütün hâline getirmek üzere çeşitli biçimlerde, gerekirse zorla birleştirmek.
3. Böylece bütün toplumu mutluluğa götürmek. Tıpkı filozofun yönetimi gibi, bu yasalar da meşruluğunu (meşruiyetini) doğrudan hukuk ve yasanın bilgisinden alır.


#70

SORU:

Platon'a göre devlet yönetiminde ikinci ideal yol nedir, açıklayınız.


CEVAP:

İkinci en iyi yönetim biçimi Yasalar’da karşımıza çıkar. Bu modelde yasalar, filozof-kralın yerini almıştır. Bu yanıyla, yasa aklın temsilcisidir. İyi bir yasa, ideal devlete olabildiğince yaklaşmak adına mümkün olduğunca durağan olmalı, değişime, bozulmaya karşı katı bir nitelik taşımalıdır. Öte yandan da toplumsal değişimlerin varlığı nedeniyle, belirli bir ölçüde bu dünyadaki değişimleri de soğurabilecek bir yapıya sahip olmalıdır. İkinci en iyi devletinde yasayı aklın temsilcisi olarak konumlandıran Platon, elbette yasa koyucu rolünü de geniş halk yığınlarına değil, bilge bir yasa koyucuya verecektir. İkinci modelde de Platon, ideal devletteki tutumunu hiç terk etmediğini gösterir. Bunun en iyi örneği özel mülkiyete ve aileye karşı yaklaşımını yumuşatsa da esasta değiştirmemesidir. Platon’un ikinci en iyi yönetiminde bu iki kurumun varlığı tanınır. Yumuşama buradadır ama her iki kuruma da müdahale etmekten geri durmaz. Kadınları ve erkekleri aynı katı düzenlemelerin nesnesi hâline getirir Platon. Örneğin, yine ideal devlette olduğu gibi, kimin kiminle çocuk amaçlı olarak evleneceğine-birlikte olacağına devlet karar vermelidir ki soylar ve dolayısıyla sınıfsal kompozisyon bozulmasın. Özel mülkiyet konusunda da benzer bir mantık işlemektedir. Her ne kadar varlığı tanınmaktaysa da özel mülkiyet olabildiğince denetim altına alınmıştır.


#71

SORU:

Platon'un ideal devlet anlayışında itaat dini gerekli görmesinin nedenlerini açıklayınız.


CEVAP:

Platon, dine verdiği rolle, adeta bir dindarlar topluluğu oluşturmakta hiçbir sakınca görmez. Hatta, modelin en önemli kurumu olan Gece Konseyi’ne filozof­ların yanı sıra din adamlarını da doldurur. Bir anlamda, değişmezlik peşinde koşan Platon, bir yetkinlik olarak değişmezliği dinin değişmezliğinde bulmuşa benzemektedir. Bu hâliyle ikinci en iyi devlet, bir teokrasiyi andırmaktadır ama yalnızca andırmaktadır. Çünkü en başta Platon için hâlâ başat önem taşıyan şey devletin bir bütünlük olarak varlığıdır ve dinin kullanımı devleti, bir “birlik” olarak var kılabilmek içindir. Din, tümüyle kamusallaştırılmış ve özel her tür tapınma biçimi yasaklanmıştır. Bir başka ifadeyle, adeta bir devlet dini söz konusudur. Platon için, devletin dininin ve öngördüğü tapınma biçimlerinin dışında kalan dinler ve tapınma biçimleri, yurttaşların devlete bağlılığını zayıf­latıcı bir rol üstlenecektir.


#72

SORU:

Aristoteles'in topluma ilişkin düşüncelerini açıklayınız.


CEVAP:

Aristoteles için siyaseti anlamanın önkoşulu öncelikle toplumun anlaşılmasıdır. Toplum ise insanlardan, bireylerden oluştuğuna göre, insanı anlamak siyaseti anlamanın anahtarı durumuna gelir. Aristoteles, başta hocası gibi düşünür. Yani insan kendine yeterli bir varlık değildir; tek başına yaşayamaz, benzerlerine gereksinim duyar. Bu demektir ki insanların birlikte yaşaması anlamına gelen toplum en başta doğal bir zorunluluktan ya da insan doğasının özelliğinden kaynaklanmaktadır. O hâlde toplum doğal bir olgudur; herhangi bir sözleşmenin ürünü olmadığına göre, yapay da değildir. İnsanların hepsi mutluluğu, yetkinliği amaçlar ama kendilerine yetemediklerine göre, bu amaç asla tek başına gerçekleşemez. O hâlde, toplumun amacı da insanın içinde olan temel ereğini (telos) gerçekleştirmek, yani mutluluk ve yetkinliği sağlamak olmalıdır.


#73

SORU:

Telos nedir, açıklayınız.


CEVAP:

Her varlığın kendi varoluşuna içkin olan, onun en yetkin hâliyle olduğu şey hâline gelmesini sağlayan, var olanların nihai olarak yöneldiği hedefi içeren ve ancak bu hedef
gerçekleştiğinde kendi mahiyeti anlaşılan, ilgili şeyin varlık nedeni ya da oluşumunun nihai hedefi olan erek. Örneğin insanın ereği ancak, insanların en mükemmel birlik biçimi olan devlet ortaya çıktığında anlaşılabilir. Çünkü devlet olmaksızın insan uzun
yürüyüşünde hep eksik ve yetersizdir; tek başına kendine yetemez ve mutlu olamaz.
Bunu mümkün kılan şey devlet olduğuna göre, demek ki insanın ereği, onu insan kılan şey devlettir.


#74

SORU:

Aristoteles'in en iyi yönetim biçimi olarak gördüğü "politeia" fikrini açıklayınız.


CEVAP:

Aristoteles, en iyi yönetim olarak politeia’yı seçerken, kastettiği şey, en ideal yönetimin bu olduğu değildir. Kendisi ayrıca hocası Platon gibi bir ideal devlet tasarımına girişecektir. Politeia’nın en iyi yönetim oluşu, diğer yönetim biçimlerine göre düşünülmelidir. Şöyle ki gerçek anlamda bir monarşi çok üstün, hatta tanrısal
yeteneklere sahip bir kralın varlığını gerektirir. Aynı şekilde gerçek bir aristokrasi
de mutlak anlamda erdemli yurttaşların varlığına dayanır. Ne tanrısal bir kral ne de gerçek anlamda erdemli yurttaşlar her yerde bulunabilir. Öyleyse bu tür istisnai durumları gözetmek yerine polis’lerin çoğu için geçerli en iyi yönetimi arzulamak gerekir ki işte bu da politeia’dır. Politeia karma bir siyasal yönetim biçimidir. Zenginliği ve yoksulluğu, demokrasiyle oligarşiyi bünyesinde harmanladığı için, bu iki aşırı ucun doğru ortasıdır. Bu yanıyla iktidar ne çok zengin, ne çok yoksul yurttaşlara dayanır. Bu tehlikeli yakınlaşmayı önleyecek orta sınıf, iktidarın asıl gücüdür. Orta hâlli bir mülkiyet rejimi politeia için önemlidir çünkü Aristoteles’e göre, aşırı yoksulluk ve aşırı zenginlik
erdemli bir yaşam sürmeye elverişli değildir. Yoksulluğun altında ezilenler boynu bükük, yönetmeyi bilmeyen, yalnızca hükmedilmekten anlayanlardır. Zenginler ise itaat etmeyi bilmedikleri gibi, öğrenmek bir yana, sürekli despotça hükmetmek isterler. Oysa “devlet, olabildiğince benzer ve eşit insanlardan oluşmayı amaçlar; bu koşul ise başlıca orta sınıf­ta bulunur.” Aristoteles’in orta sınıfı önemsemesi boşuna değildir çünkü ona göre bu sınıf, toplumda değişimi en az isteyen sınıf­tır. Değişimden korkar çünkü yoksulların aksine, kaybedeceği şeyler vardır. Daha fazla zenginleşmeyi kuşkusuz bu sınıf da arzular ama öbür yandan zenginleşeyim derken eldekini kaybetmek korkusu bu sınıf için önemlidir. Bu korku yüzünden kolayca baştan çıkarılamaz. Olabildiğince aşırı uçlardan uzak durmaya çalışır.