SOSYOLOJİYE GİRİŞ Dersi Aile ve Kadın soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Aile kurumunu tanımlayınız.
CEVAP:
Sosyolojik yaklaşımlar aileye farklı bakış açılarıyla yaklaşsalar ve farklı değerlendirmeler yapsalar da hepsi ailenin önemi konusunda uzlaşırlar. Bunun nedeni ailenin sadece bir sosyal grup değil, aynı zamanda bir toplumsal kurum olmasıdır. Bir toplumsal kurum olarak aile toplumun devamlılığı için belirli görevleri yürüten örgütlü, formel ve düzenli bir sistemdir. Aile kurumunu önemli kılan unsurlardan biri, sosyalleşme sürecinin önemli bir kısmının aile içinde gerçekleşmesi, kültürün çocuklara aktarılmasına ailede başlanmasıdır. Bu süreçte toplumun yeni bireyleri içinde yaşadıkları toplumun değer ve normlarını öğrenip içselleştirirler. Bu değer ve normlar toplumun ihtiyaçlarını temsil ettiği için bunların içselleştirilmesi sayesinde ailenin de toplumun da devamlılığı sağlanır.
#2
SORU:
Aile kurumundaki değişimleri sistematik olarak inceleyen ilk sosyolog kimdir?
CEVAP:
Aile kurumundaki değişimleri sistematik olarak inceleyen ilk sosyolog Le Play olmuştur. Le Play aynı zamanda toplumun kentleşme ve endüstrileşme nedeniyle değişmekte olduğunu da ilk ileri süren sosyologlardan biridir ve bu değişimin ailede kurumunun incelenmesiyle anlaşılabileceğini savunmuştur. Bu nedenle aile sosyolojisinin köklerinin Le Play’e dayandığı söylenebilir.
#3
SORU:
Le Play'in saptadığı aile tipleri nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
Monografi yöntemiyle Avrupa, Kuzey Amerika, Asya ve Kuzey Afrika’da 132 aile ile çalışan Le Play bu çalışmanın sonucunda örgütlenme biçimleri, yapıları ve işlevleri açısından birbirinden farklı olan üç tip aile olduğunu saptamıştır. Bu aile tipleri ataerkil aile, kararsız aile ve kök ailedir.
Ataerkil aile oldukça istikrarlı bir ailedir. Bu aile tipinde evlenen erkek çocuklar babanın evine yerleşirler, ayrı bir ev açmaz ve ayrı bir hane halkı oluşturmazlar. Evlenen oğlan çocuklar babalarından aldıkları gelenek görenekleri sürdürürler. Toprak ve mal bölünmez, miras babanın varisi olan çocuğa bölünmeden aktarılır.Bu aile tipinde babanın çocukları ve torunları üzerinde kesin bir otoritesi vardır. Genç nesiller babanın ve aile içindeki yaşlıların otoritesini kabul ederler.
Kök aile tipinde evlenen çocuklardan, yani mirasçılardan sadece bir tanesi (genellikle en büyük oğlan çocuk) baba evinde kalır, diğerlerine çeyiz verilir ve başka bir evde kendi yeni ailelerini kurarlar. Bununla beraber baba ailesi, evden ayrılan çocuklar için törensel bir merkez olmayı sürdürür, önemli günlerde burada toplanılır.
Kararsız ailede ise oğlan çocukları kendilerini finanse edebilir hale gelir gelmez baba evinden ayrılırlar ve babalarının gelenek ve göreneklerini de terk ederler. Bu nedenle kararsız ailede ebeveynler çocuklarına geleneklerini aktarmazlar ve yaşlandıklarında genellikle yalnız ve izole olmuş bir şekilde yaşarlar. Diğer aile tiplerine oranla daha küçük ve yalıtılmış olan kararsız ailede sosyal ağlar daha zayıftır, ekonomik kriz gibi durumlarda fazla bir esnekliğe sahip değildir ve bu nedenle ataerkil aileye ve kök aileye göre daha kolay dağılabilir. Kararsız aile, endüstriyel işçi sınıfının tipik aile türüdür (Mogey, 1955:313).
#4
SORU:
Le Play'in ifade ettiği "ahlaki aşınma" nedir?
CEVAP:
Kararsız ailede ebeveynlerin çocuklarının bakımına ihtiyaç duydukları yaşlılık dönemlerinde kendi başlarına, yalnız kaldıklarını belirten Le Play bu durumu bir ahlaki aşınma olarak ifade eder (Puschmann ve Solli, 2014).
#5
SORU:
İşlevselciliğin aileye yaklaşımı ne şekildedir?
CEVAP:
İşlevselci yaklaşım ailenin (a) bütün toplumlarda var olduğunu, (b) temel ve evrensel biyolojik ihtiyaçların ifadesi olduğunu (c) bazı temel sosyal işlevlere sahip olduğunu ve (d) endüstrileşme ile birlikte geniş ailelerin çözülerek çekirdek aileye dönüştüğünü varsayar. Diğer bir deyişle İşlevselci yaklaşıma göre aile doğal, evrensel, endüstri toplumunun yapı ve değerlerine uyan işlevsel bir kurumdur.
#6
SORU:
Peter Murdock kimdir? Görüşlerini kısaca açıklayınız.
CEVAP:
Ailenin bütün toplumlarda var olduğu iddiası, İşlevselci antropolog George Peter Murdock’ın 1965 yılında yayımlanan “Toplumsal Yapı” adlı çalışmasında açıkça görülür. Murdock avcı ve toplayıcı toplumlardan endüstri toplumlarına dek çeşitli tiplerdeki 250 toplumu incelemiş ve ailenin bütün toplumlarda var olduğu, dolayısıyla evrensel bir toplumsal kurum olduğu sonucuna varmıştır. Murdock’a göre aile birbirleriyle toplum tarafından onaylanmış cinsel ilişki içinde olan kadın ve erkekten ve bu çiftin biyolojik veya evlat edinilmiş çocuklarından oluştur ve ortak bir ikametgâh, ekonomik işbirliği ve biyolojik yeniden üretim ile nitelenir (Haralambos ve Holborn, 1995:317).
#7
SORU:
Ailenin işlevselliği konusunda Murdock'ın iddiaları nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
Ailenin işlevselliği konusunda Murdock’ın da iddiaları vardır. Murdock için aile çok işlevli, indirgenemez ve kaçınılmaz bir toplumsal kurumdur. Bu işlevler (a) cinsel işlev, (b) yeniden üretim işlevi, (c) ekonomik işlev ve (d) eğitim işlevidir. Murdock’a göre bu işlevler evrenseldir çünkü cinsel işlev ve yeniden üretim işlevi olmaksızın toplum var olamaz; yiyecek sağlama ve hazırlama gibi işlerde görülen ekonomik işlev olmaksızın toplum varlığını sürdüremez ve eğitim işlevi olmaksızın da toplumsallaşma süreci gerçekleşemeyeceği için, insan kültürü var olamaz.
Murdock bu işlevleri sadece ailenin yerine getirebileceğini, başka hiçbir toplumsal kurumun aileyi ikame edemeyeceğini belirtir ve bu nedenle de aileyi kaçınılmaz bir toplumsal kurum olarak nitelendirir (Haralambos ve Holborn, 1995:318-22). Murdock’ın kaçınılmaz olarak nitelediği aile çekirdek ailedir, yani karı koca ve küçük çocuklardan oluşan en küçük aile tipidir. Murdock’a göre çekirdek aile ister kendi başına var olsun, ister bir geniş ailenin temeli olarak var olsun, bütün toplumlarda görülen evrensel bir toplumsal gruplaşmadır.
#8
SORU:
İşlevselci yaklaşımın en önemli temsilcilerinden biri olan Talcott Parsons'un aileye ilişkin düşünceleri nelerdir?
CEVAP:
Parsons’a göre modern toplumda üretim işlevinin aileden alınarak fabrikalara aktarılması sonucunda aile izole olmuş olan çekirdek aile çocukların toplumsallaştırılması ve yetişkin üyelerin kişisel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda uzmanlaşmıştır. Bu nedenle Parsons’a göre ailenin bütün toplumlarda iki temel ve indirgenemez işlevi vardır, bunlar (a) çocukların birincil toplumsallaşması ve (b) yetişkin kişiliklerinin istikrarının sağlanmasıdır. Çocukların birincil toplumsallaşması, çocukların yaşamlarının ilk yıllarındaki toplumsallaşma sürecidir ve genellikle aile içinde gerçekleşir. İkincil toplumsallaşma süreci ise daha sonraki yıllarda gerçekleşir, bu süreçte ailenin görevi görece azalır, arkadaşlar, öğretmenler gibi başka aktörlerin rolü ve önemi artar.
Parsons ailenin sadece kişiliklerin şekillenmesine yardımcı olmakla kalmadığını, bu kişiliklerin istikrarını sağlayanın da aile olduğunu savunur. Ailenin bu ikinci işlevi, yani yetişkin kişiliklerinin istikrarının sağlanması aile içindeki yetişkinlerin evlilik ilişkisi içinde birbirlerine sağladıkları duygusal güvenlik ortamında gerçekleşir. Böylece aile gündelik yaşamın baskı ve gerilimini dengeler. Bu Batı toplumlarında özellikle önemli bir işlevdir çünkü bu toplumlardaki çekirdek ailede bireyler duygusal desteği sadece birbirlerinden alabilirler, geniş ailede olduğu gibi destek alabilecekleri başka aile bireyleri yoktur.
#9
SORU:
Ailenin evrenselliğine yönelik eleştiriler nelerdir? Kısaca açıklayınız.
CEVAP:
Pek çok sosyolog Murdock’ı eleştirmiş, sadece biyolojik cinsel üretimin evrensel olduğunu, ebeveynlikle ilgili biyolojik ve sosyal rol farklılıklarının ve çocuk yetiştirme uygulamalarının hem kültüre hem de zaman göre değiştiğini vurgulamıştır. Batı Hint Adaları ve Guyana gibi toplumlarda ailelerin yetişkin erkekleri içermediği bulgusuna dayanılarak çekirdek ailenin evrensel olmadığı ya da Murdock’ın çekirdek aile tanımını genişletmesi gerektiği ileri sürülmüştür (Ecevit, 1991:13). Öreğin Güney Hindistan’daki Kerala’da yaşayan Nayar toplumu anaerkil bir toplumdur ve biyolojik yeniden üretim ve çocuk yetiştirme konusunda oldukça farklı geleneklere sahiptir. Nayar toplumunda aile yoktur, çünkü karı ve kocalar arasında süreklilik arz eden bir cinsel, sosyal veya ekonomik birliktelik yoktur. Bu durumda ya Murdock’ın aile tanımı çok dardır ve genişletilmesi gerekmektedir, ya da aile Murdock’ın ileri sürdüğü gibi evrensel değildir. Nayar toplumu hakkında detaylı bilgiler sunan Kathleen Gayar’a göre Nayar toplumunda aile vardır, sadece ailenin tanımını genişletmek, Murdock’ın dar tanımını aşmak gerekmektedir (Haralambos ve Holborn, 1995).
Ailenin evrenselliğine yönelik eleştirilerin beslendiği bir kaynak da aileye alternatif olarak komün yaşamadır. İsrail’de yaşayan Kibbutz toplumlarında ve ABD’de Oneida toplumunda örnekleri görülen komün yaşam tarzı, ailenin evrensel olmadığını göstermektedir. John Humphrey Noyes tarafından1848 yılında New York’ta kurulmuş olan Oneida komünü hem sosyalist hem de dindar bir Hıristiyan komünüdür. Komünde her erkek her kadınla evli sayılmış ve bütün yetişkinler bütün çocukların ebeveyni kabul edilmiştir. Kendi çocuğunu diğerlerinin çocuğundan daha çok sevmenin yasak olduğu komünde ayrı aile birimleri yoktur, komünün tamamı (306 kişi) tek bir büyük aile olarak kabul edilmiştir.
#10
SORU:
Ailenin işlevselliğine yönelik eleştiriler nelerdir? Kısaca açıklayınız.
CEVAP:
Parsons’ın aile içinde kadınların dışavurumcu, erkeklerin ise araçsal rollerde uzmanlaşması gerektiği iddiası eleştirilmiş, bu rollerin birbirini dışlamadığı ileri sürülmüştür. Buna ek olarak Parsons erkek egemenliğini gördüğü halde sorgulamamakla, cinsiyet rolü, kadın rolü, erkek rolü gibi kavramları eleştirmeden kullanmakla, kadınlar ve erkekler arasındaki güç ilişkilerini ve çatışmayı saklamakla eleştirilmiştir (Ecevit, 1991:16). Ayrıca Parsons ve diğer İşlevselciler ailenin sadece olumlu işlevlerine değinmekle, olumsuz yönlerini ise görmezden gelmekle eleştirilmişlerdir. Bu konudaki temel eleştiriler Edmund R. Leach ve R. David Laing tarafından getirilmiştir, her ikisi de aile yaşamının bağlarının boğucu olduğunu ve bireyin özgürlüğünü ve bireyselleşmeyi engellediğini vurgulayan çalışmalar yapmışlardır.
#11
SORU:
Eleştirel yaklaşımda aile üzerine düşünceler nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
Eleştirel yaklaşımda yer alan sosyal bilimciler İşlevselcilerin ailenin işlevleri konusundaki iddialarını eleştirmiş, ailenin varlığını sürdürmesinin birey üzerindeki olumsuz sonuçları üzerinde durmuşlardır. Bu yaklaşımda iki eleştiri özellikle öne çıkar, bu eleştiriler Leach ve Laing’den gelmektedir.
Leach’e göre küçük geleneksel toplumlardaki geniş ailede bireyler aile içindeki çok sayıda üyeden duygusal ve sosyal destek alırken çekirdek ailede destek alacakları bu geniş akraba ağından yoksun kalmış, yalıtlanmış ve yalnızlaşmışlardır. Eskiden çeşitli akrabalar tarafından karşılanan talep ve ihtiyaçları karşılamak için çekirdek ailede sadece tek bir yetişkin, yani eş vardır. Bu nedenle eşler birbirilerinden çok şey talep etmekte ve beklemekte, ama diğer eşin taleplerini karşılamakta yetersiz kalmaktadırlar. Karı koca arasında ve ebeveynlerle çocuklar arasında artan gerilim çatışmaya yol açar. Her birey yalnızlaşmıştır, aile bireyleri birbirlerini tüketmeye başlarlar, ebeveynler kavga eder ve çocuklar başkaldırır. Bunun yanında çekirdek aile kendi mahremiyetini korumak için kendini toplumun geri kalanından ayırır ve aile üyelerinin birbirine sıkıca bağlanmasına neden olur. Bu durum Leach’e göre sorunludur çünkü aile kendi içine kapandıkça toplumun geri kalanından şüphelenmeye ve korkmaya, kendisiyle dış dünya arasına bariyerler kurmaya başlar, ki bu korku da toplum genelinde şiddetin artmasına yol açacaktır. Leach ailenin iyi toplumun temeli olmadığını, kendini toplumdan izole eden katı mahremiyet anlayışı nedeniyle bireylerin bütün hoşnutsuzluklarının kaynağı olduğunu savunur (Haralambos ve Holborn, 1995:324).
Laing ailenin bir dizi etkileşimden oluştuğunu, bu etkileşim sırasında üyelerin birbirleriyle karmaşık bir taktik oyunu oynadıklarını, oyun sırasında da bir dizi strateji kullandıklarını, ama bu etkileşimlerden bazılarının bireyler için zararlı, sömürücü veya yok edici olabildiğini ileri sürer. Etkileşimin nasıl zararlı olabildiğini Jane örneği ile anlatır. Şizofrenik olarak tanımlanan Jane hareketsiz oturmakta, sadece beslendiği zaman yemek yemekte, kendi düş dünyasında yaşamaktadır. Bu dünya bir tenis oyunundan ibarettir ve Jane de tenis topudur. Gerçek dünyada Jane’in ailesi bir çatışma yaşamaktadır, aile ikiye bölünmüştür, birbirleriyle iletişim kurmamakta, sadece Jane aracılığıyla iletişim kurmaktadırlar. Bu gerilim çok arttığında Jane kaçmakta ve kendi düş dünyasına sığınmaktadır. Ama düş dünyasındaki tenis oyunu ailedeki iletişim desenini temsil etmektedir, yani bu dünya bile ailesinden tamamen kaçmak için yeterli değildir. Bu vaka, ailenin bireyi nasıl sömürdüğünü ve aile içi etkileşimin nasıl zararlı olabileceğini gösteren bir örnektir (Gillies, 2003; Haralambos ve Holborn, 1995:324).
#12
SORU:
Laing'in tanımladığı "aile nexusu" nedir?
CEVAP:
Laing, ailenin çoğunluğu tarafından paylaşılan değer, inanç ve genel kanıyı, aile içindeki yoğun ilişkiler ağını ifade etmek için “aile nexusu” kavramını kullanır. Nexus aile bağı değildir, ailedeki herkesin uyması beklenen ortak değerlerden oluşan son derece güçlü bir ağdır. Nexus aile kimliğinin güçlenmesini ve sürdürülmesini sağlar, ama ailedeki her bireyin diğer bireylerin görüşlerinden, düşüncelerinden ve kendisine yönelik tutumlarından derinden etkilenesine, diğerlerinin düşündüğü gibi düşünmeye çalışmasına neden olur. Nexus yüzünden aile bireyleri birbirlerinden sürekli olarak ilgi ve dikkat isterler. Laing’e boğucu bir bağ olan nexus aynı zamanda aile bireylerini diğer aile bireyleri tarafından maniple edilebilecek, kolayca incinebilecek savunmasız bir hale getirir. Aile nexusu içindeki etkileşim karşılıklı içselleştirme ile sonuçlanır. Bu kavram, aile üyelerinin aile kimliğini kendi kişisel gelişimlerini, özellikle benlik gelişimlerini sınırlayacak şekilde içselleştirmelerini ifade eder. Bireyler aileyi içselleştirirler, aile üyeleri birbirlerinin ve bir bütün olarak ailenin bir parçası haline gelirler ve kendi benliklerini, özgürlüklerini ve kendi farkındalıklarını kaybederler.
#13
SORU:
Sembolik etkileşimciliğin aileye bakışı ne şekildedir?
CEVAP:
Sembolik etkileşimci yaklaşım aileyi ve evliliği yapıdan çok birer süreç olarak, içinde anlamların konuşulup oluşturulduğu ve sürdürüldüğü bir sosyal yeniden üretim alanı olarak ele alır. Aile üyeleri arasındaki duygusal bağların akşam yemekleri ya da tatiller gibi paylaşılan, ortak etkinliklerde oluşturulduğunu, güçlendirildiğini ve canlandırıldığını savunurlar. Bu yaklaşıma göre evlilik ve aile ilişkileri de üzerinde konuşulmuş, uzlaşılmış anlamlara dayanan ilişkilerdir. Sembolik etkileşimciler aileye ve evliliğe atfedilen anlamın nasıl değiştiği, aile üyelerinin gündelik yaşamda birbirlerini anlamak üzere ne gibi etkileşimlere girdikleri gibi konularda çalışırlar.
Sembolik etkileşimci yaklaşıma göre aile içindeki sorun ve anlaşmazlıklar genellikle karı ve kocaların evlilikleri ve aileleri hakkındaki anlayış, algı ve beklentilerinin farklı olmasından kaynaklanır ve eğer bu anlaşmazlıklar çözülmezse çatışmaya, hatta boşanmaya neden olabilir (Kaufman ve Taniguchi, 2006).
#14
SORU:
Marxist yaklaşımda Engels aileyi nasıl ele almaktadır?
CEVAP:
Marxist yaklaşımda aile hakkındaki ilk çalışma Friedrich Engels’in 1884 yılında yayımlanan “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı çalışmasıdır. Bu eserde Engels ailenin evrimini üretim tarzındaki değişmeyle, özel mülkiyet ve kapitalizmle ilişkilendirir. Engels insan evriminin ilk aşamalarında, ilkel komünal düzende mülkiyetin ortak olduğunu ve şimdiki anlamıyla ailenin var olmadığını düşünür. Bu dönemde cinsel ilişki konusunda herhangi bir sınırlama yoktur, gelişigüzel cinsel ilişki söz konusudur ve aile, topluluğun tamamı, bütünüdür. Tek eşli evlilik ve tek eşli çekirdek aile özel mülkiyetin ve devletin ortaya çıkışı ile birlikte oluşmuştur. Engels’e göre çekirdek ailenin kökleri mirası bırakacak varis ihtiyacında yatmaktadır. Yani aile, kadınların cinselliğini kontrol etmek ve erkeklerin varislerinin meşruluğunu garanti altına almak amacıyla yaratılmıştır. Bu dönemde ailedeki işbölümünün yapısı nedeniyle gıda sağlamak ve bu amaçla kullanılacak araçları bulmak erkeğin görevidir, bu nedenle de bu araçlara erkek sahiptir. Bu gelenek dolayısıyla üretim tarzı değiştikçe de geçinmek için kullanılan yeni mal ve üretim araçlarına da yine erkek sahip olmuştur. Bu durumda büyükbaş hayvanlar ve köleler de erkeklerin malıdır. Kısacası Engels için çekirdek aile erkeklerin üstünlüğüne dayanan, amacı soyu baba tarafından süren çocuklar üretmek olan bir birimdir, bu babalık gereklidir çünkü bu çocuklar daha sonra babanın doğal varisleri olacaktır (Engels, 1940:30-33).
#15
SORU:
Feminist yaklaşımın aileye bakışını açıklayınız.
CEVAP:
Feminizm tek bir teori değildir, pek çok feminizmden oluşan bir bütündür. Bu farklı feminizmler kadın tahakkümünün nedenleri ve nasıl ortadan kaldırılacağı gibi konularda birbirlerinden ayrılırlar ama hepsinin ortak olarak kabul ettiği bazı temel varsayımlar vardır. Bütün feministler toplumsal cinsiyet ile ilgilenirler, İşlevselcilerin ileri sürdüğü işbirliğine dayalı uyumlu aile tanımına karşı çıkarlar ve erkeklerin ailelerden kadınlara oranla daha fazla faydalandığını, yani daha çok çıkarlarının olduğunu savunurlar. Feministlere göre ataerkil değerler ailede öğrenilir, bu nedenle aile ataerkil toplumun varlığını sürdürmesini sağlar. Bütün feministlere göre çekirdek ailenin iki temel işlevi vardır ve ikisi de kadınlar üzerindeki tahakkümü artıran işlevlerdir. Bunlardan birincisi kız çocuklarının itaatkâr rolleri kabul etmesi ve oğlan çocuklarının kızlardan üstün olduklarına inanacak şekilde sosyalleşmesi, yani çocukların cinsiyet rollerini eleştirmeksizin kabul edecek şekilde sosyalleşmesidir. İkincisi ise kadınların ev kadını ve anne rollerini kadınların sahip olabileceği tek seçenek olarak kabul edecek şekilde sosyalleşmeleridir.
#16
SORU:
Marxist feminizmin aileye yaklaşımı nasıldır?
CEVAP:
Marxist feminizm kapitalizmin kadınların ücretsiz ev içi emeğini sömürdüğünü, kadınların karşılığı ödenmeyen emeğinin üretim araçlarının sahipleri için çok kârlı olduğunu savunur. Erkeklere bir kişilik ücret ödenir, ama aslında bu iki kişinin emek gücü için ödenmektedir. Çünkü erkeklerin çalışmaya devam edebilmesi için evde kadınların temizlik, yemek pişirme gibi işleri yapması gerekir, kadınlar böylece erkeklerin emeğini yeniden üretirler, ama bunun için kadınlara ücret ödenmez. Marxist feministlerden Margaret Benston (1972:127) bu işler için devletin asgari ücret düzeyinde bile olsa ücret ödemesinin zenginliğin büyük ölçekli bir şekilde yeniden dağıtımını zorunlu kıldığını belirtir ve bu maliyeti üstlenmemek için devletlerin çok daha düşük düzeyde aile yardımları yaptığını vurgular.
Marxist feministlere göre erkeklerin çalışma yaşamından kaynaklanan hayal kırıklıklarının ve kızgınlıklarının evde kadınların sağlayacağı duygusal destekle giderilmesi beklenmektedir. Evde rahatlayan ve gevşeyen erkekler böylece işverenlerine ya da sisteme karşı şikayet ya da isyan etmeyecektir. Fran Asley (1976) ailedeki duygusal destek sayesinde erkek işçilerin sistemden daha az şikayet ettiklerini belirtir ve ailenin işlevinin “duygusal emniyet supabı” vazifesi görmek olduğunu vurgular. Diğer bir deyişle kapitalizm yüzünden kocaların yaşadığı hüsran evdeki rahatlama ve duygusal destek tarafından soğurulacak, böylece erkekler sisteme karşı gelmeyecektir. Ama bu soğurmanın bedelini zaman zaman kadınlar kendi fiziksel ve zihinsel sağlıklarıyla ödemektedirler, çünkü bu soğurma süreci aile içi şiddeti içerebilmekte, işyerinde sömürülen erkekler kızgınlıklarını kadınlara yönelik aile içi şiddete dönüştürebilmektedir. Bu nedenle Marxist feministlere göre bütün aile kapitalizmden zarar görür ama ailedeki kadınlar erkeklerden daha fazla zarar görür.
#17
SORU:
Radikal feminizmin Marxist feminizmden farkı nedir?
CEVAP:
Radikal feministler de Marxist feministler gibi kadınların aileden zarar gördüğünü ileri sürerler, ama onlara göre sömürünün asıl kaynağı kapitalizm değil, ataerkidir. Radikal feministler tahakkümün en temel ve evrensel biçiminin erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümü olduğunu, toplumun ataerkil ve erkek egemen bir toplum olduğunu ve ailenin erkek otoritesini süreklileştiren önemli bir kurum olduğunu ileri sürerler.
#18
SORU:
Çekirdek aile ve özellikleri nelerdir?
CEVAP:
En küçük aile, karı koca ve küçük çocuklardan oluşan çekirdek ailedir. Çekirdek aileler genellikle küçük, coğrafi olarak yalıtılmış ailelerdir. Çekirdek aile birbirine evlilik bağıyla, kan bağıyla ya da evlatlık edinme yoluyla bağlı olan iki veya daha çok insandan oluşur. Çekirdek aileler geçici ailelerdir çünkü çocukların evlenmesi veya ebeveynlerin ölmesi durumunda dağılırlar. Çekirdek aile ekonomik olarak bağımsız bir ailedir, akrabalarına ekonomik bağımlılığı yoktur ve akrabalarla minimum düzeyde ilişki kurulur. Bu nedenle ölüm veya boşanma gibi krizlerde akrabalardan alınan destek azdır, çekirdek aile üyeleri duygusal desteği akrabaları dışındaki insanlardan alırlar. Çekirdek aile özerk bir aile olduğu ve akrabalarıyla ilişkisi sınırlı olduğu için birey üzerindeki aile baskısı daha azdır ve bu ailelerdeki bireyler geniş aile üyelerine oranla daha fazla kişisel özgürlüğe sahiptirler.
#19
SORU:
Endogami ve egzogami kavramlarını açıklayınız.
CEVAP:
Bu sınıflandırma, eşin içinden seçildiği grupla ilgilidir. Belirli bir etnik, sosyal veya dinsel grup içinde yapılan evliliklere endogami, yani grup içi evlilik adı verilir. Endogaminin uygulandığı topluluklarda bireyler eşlerini bu grubun dışından seçemezler. Endogaminin en bilinen örneklerinden biri kuzen evliliğidir. Kuzen evlilikleri paralel kuzen evliliği ya da çapraz kuzen evliliği şeklinde gerçekleşebilir. Paralel kuzen evliliği ebeveynin aynı cinsteki kardeşinin çocuğuyla, yani amca veya teyze çocuğuyla evlenmek şeklinde gerçekleşir. Çapraz kuzen evliliğinde ise ebeveynin farklı kardeşinin çocuğuyla, yani hala veya dayı çocuğu ile evlenilir. Egzogami ise tam aksine grup içinden evlenmenin yasak olduğu, bireylerin eşlerini grup dışından seçmek zorunda oldukları evlilik türüdür.
#20
SORU:
Aile içi şiddetin meydana gelme biçimleri nelerdir?
CEVAP:
• Fiziksel taciz kasten fiziksel güç kullanarak birinin yaralanmasına, rahatsız olmasına, acı çekmesine, sakatlanmasına ya da ölmesine neden olmaktır.
• Psikolojik taciz olarak da bilinen duygusal taciz, sözlü aşağılama, küçük düşürme, izole etme ya da hapsetme gibi karşıdakinin onurunu, benliğini ve kendine duyduğu saygıyı zayıflatacak eylemleri içerir.
• Ekonomik taciz, karşıdakinin ekonomik kaynaklarını sınırlandırma, istihdama veya eğitim kaynaklarına erişimini engelleme, ekonomik konularda karar alma sürecinden dışlama, mülk edinme veya miras konusunda ayrımcı geleneksel yasaları uygulama gibi eylemlerle gerçekleşir.
• Cinsel taciz, birini kendi rızası olmadan cinsel bir etkinlikte yer almaya zorlamaktır. Cinsel tacizin kapsamı oldukça geniştir, birinin rızası olmadan cinsel bir ima içeren bir dokunuştan cinsel ilişkiye veya seks işçiliğine zorlamaya ya da kasten cinsel yolla bulaşan hastalık bulaştırmaya kadar değişen etkinlikleri içerir. Cinsel tacizin önemli bir türü de evlilik içi tecavüzdür. Birini kendi rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlamak tecavüzdür ve bu durumun evli olan çiftler tarafından yaşanması tecavüz olmadığı anlamına gelmez. Aile içi şiddetin de, cinsel tacizin de bir türü olan evlilik içi tecavüz Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda ülkede yasa dışıdır, ancak çoğu Afrika’da, Orta Doğu’da ve Asya’da bulunan pek çok ülkede halen bir suç sayılmamaktadır.