TÜRK TİYATROSU Dersi Meşrutiyet Dönemi Tiyatromuz soru cevapları:
Toplam 29 Soru & Cevap#1
SORU:
Meşrutiyet dönemi tiyatrosu başlangıç ve bitiş dönemi hangi yıllar arasındadır?
CEVAP:
Meşrutiyet Tiyatrosu Dönemi başlangıcı, Meşrutiyet’in ilan tarihi olan 23 Temmuz 1908’dir. ‘Hürriyet İlânı’ adı verilen bu tarihte, yurt içinde ve dışındaki hürriyet savaşının sonucu alınmış, 1876 Anayasa’sı yeniden yürürlüğe girmiş, Abdülhamit ve istibdat yönetimi sona ermiş, yeni padişah Mehmet Reşat’ın emriyle meclis açılmış, genel seçimlere gidileceği kabul edilmiştir. İstibdat yönetiminin yerine yeni ve daha özgür bir yönetimin gelmesi demek olan bu dönemin başlangıcını, aynı zamanda Meşrutiyet Tiyatrosu’nun başlangıcı olarak da kabul edebiliriz. Başlangıç tarihi kesin olmakla birlikte, Meşrutiyet Dönemi Tiyatrosu’nun son bulduğu tarih üzerinde görüş ayrılıkları vardır.En makul tarih, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu 23 Nisan 1920 tarihi gibi görünse de, Cumhuriyetin ilânı olan 29 Ekim 1923, Meşrutiyet Dönemi Tiyatrosu’nun son bulduğu ve Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu’nun başladığı tarihtir.
#2
SORU:
Meşrutiyet dönemin siyasi ortamı ne durumdaydı?
CEVAP:
Osmanli İmparatorluğu’nun hızla oluşan parçalanmasında yalnızca Abdülhamit suçlu değildi; çünkü artık her şey Avrupa emperyalizminin başkentlerinde karara bağlanıyor, Osmanlı İmparatorluğu’na da boyun eğmek düşüyordu. İmparatorluğun ana topraklarına da emperyalizmin hortumları uzanmıştı. Madenler yabancı şirketler tarafından işletiliyor, demiryolları gibi önemli ulaşım yolları yine yabancı şirketler tarafından (kilometre başına para alındığından) olabildiği kadar döndürülüp dolaştırılarak bir kentten öbürüne bağlanıyor, hatta özellikle ilerideki herhangi bir askeri harekâtı engelleyecek biçimde inşa ediliyordu.
#3
SORU:
İstibdat döneminde oyun yazarları ve sansür açısından durum nasıldı?
CEVAP:
Tulûat topluluklarının sansürden zarar görecek metinleri yoktu. Öte yanda, ozanların, yazarların o dönemin havası içinde, doğal olarak toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlara değinen yapıtları susturuluyordu. Böylece, ‘İstibdat’ döneminde, oyun yazarlığı felce uğradı. Buna karşın, Kahire’de, Paris’te, Berlin’de bazı Türk yazarlarının oyunları basılıyor, bunların birkaçı önemsiz yabancı topluluklar tarafından sahnelenip oynanıyordu. Sansür kurumunun başında bulunanlar ise yetkisiz ve bilgisiz kişilerdi. Padişah, Yıldız sarayında oturduğu için ‘yıldız’ ve padişahın burnu biraz büyükçe olduğundan ‘burun’ sözcüklerinin bile curnal edildiği bu dönemde, sansürün başındakiler metindeki en masum sözcükler üzerinde bile duruyor ve metinde değişiklikler yapıp oyunu tanınmaz bir duruma getiriyorlardı.
#4
SORU:
Meşrutiyet rejiminin başlangıcında halkın tiyatroya karşı tutumu nasıldı?
CEVAP:
Halkın yüzyıllardan beri süregelen önyargıları, göreneklerin etkisiyle edindikleri yanlış düşünceler vardı. Doğal olarak, bunda derme çatma tiyatroların ve aslında oyunculuktan nasibini almamış kişilerin de rolü olmuştu. Tiyatroya kötü bir şeymiş gibi bakılıyordu. Müslüman kadının bırakın sahneye çıkmasını, tiyatro seyretmesini bile günah sayan bir toplumda zaten gerçek tiyatronun yeşermesini önleyecek güçlü etkenler vardı. Yazarlar kendi toplumlarını eleştirebilmek için konuyu yabancı ülkelerde geçirtiyorlar, kişilerini yabancı adlar altında konuşturuyorlardı. Müslüman kadın gibi, erkek seyircilerin durumu da pek iç açıcı değildi. Daha çok Ramazan’da, o da yalnızca eğlenmek amacıyla tulûat topluluklarının oynadıkları oyunlara gidenler de, belli önyargılarla kısıtlı bir düşünceye sahiptiler.
#5
SORU:
Tiyatronun yeniden canlanması ne zaman gerçekleşti?
CEVAP:
Tiyatronun yeniden canlanması İkinci Meşrutiyet ile başladı. Bu kez boğulmuşluğun nedeniyle buna tepki olarak onlarca topluluk kuruldu, yüzlerce tiyatro oyunu yazıldı.
#6
SORU:
İkinci meşrutiyet dönemi sonrası oyunların konusu neye yönelik olmuştur?
CEVAP:
ilk yazılan oyunlar İstibdat sürecini eleştiren ve yeren yapıtlar oldu
#7
SORU:
Meşrutiyet sonrası toplumsal ortam nasıldı?
CEVAP:
1908’de Meşrutiyet’in ilânıyla her yeri büyük bir coşkunluk kapladı. Herkes kara günlerin son bulduğunu, özgürlüğün geleceğini, sorunların çözümleneceğini haykırıp duruyordu. Meşrutiyet’i ortaya çıkaran iyi niyetli, ama temelini tabana dayamış olan aydınlar ise, ‘Kanun-ı Esasi’ [Anayasa] ile her şeyin yerli yerine oturacağına inanıyorlardı. Sanki ‘Kanun-ı Esasi’ gökten indirilmiş, bir anda her şeyi düzeltecek bir tılsımdı. Oysa ki ne toprak reformu düşünülmüş, ne üretim ilişkileri ele alınmış ne de yabancı ülkelerin Türkiye üzerinde öne sürdükleri hak iddialarına dikkat edilmişti. Kısa bir süre sonra Kapitülasyonların kalkmadığı, sömürü düzeninin son bulmadığı, düşlerin gerçekleşmediği görüldü ve aşırı iyimserliğin ardından şaşkınlık, düş kırıklığı ve karamsarlık geldi.
#8
SORU:
Meşrutiyet ilanı sonrası düş kırıklığının sebepleri nelerdi?
CEVAP:
Bunun çeşitli redenleri vardı. Doğal olarak, en başta, yüzde sekseni toprakla uğraşan bir halkın temel sorunlarının çözümlenmemiş oluşu geliyordu. Doğal kaynakları Türkiye tarafından işletilmemesi, dış borçlanmalar, kapitülasyonlar, ticaret ve sanayi kesiminin yabancı firmaların elinde bulunması, eğitim sisteminin reforma götürülmemesi, kültür sorunlarının çözümlenmeyişi, aydınların uyurgezerliği, yöneticilerin deneyimsizlikleri ve yeteneksizliği, Batıyı körü körüne taklit, Türkiye toplumunun yapısına uygun yeniliklere gidilmeyişi, ülkenin hayati sorunlarının bir yana bırakılıp parti çekişmelerinin, kişisel çatışmaların artması, planlamanın olmayışı, Osmanlı İmparatorluğu’nun hızla toprak kaybından ileri gelen bir umutsuzluk ve aşağılık duygusu gibi çeşitli sorunlar ülkeyi sürekli bir anarşinin içine atmış ve böylece, önceleri gelişmeymiş gibi görünen durumların aslında birçok çelişkiyi ortaya çıkardığı görülmüştür.
#9
SORU:
Bu dönemde oyun kahramanları kimler oluyordu?
CEVAP:
Oyunların kahramanları Jön Türkler, subaylar, sürgüne gönderilen aydınlardı.
#10
SORU:
Meşrutiyet yazarlarının bir kısmı kimden etkilenmiştir ve ne tür oyunlar yazılmaya başlanmıştır?
CEVAP:
Sigmund Freud’un düşüncelerinin bütün dünyayı etkilediği gibi, Meşrutiyet yazarlarının bir kısmını da etkilemiş ve bazı yazarlar psikolojik oyunlar yazma eğilimine girmişlerdir.
#11
SORU:
Meşrutiyet döneminde tiyaro için en önemli olayı nedir?
CEVAP:
Bu dönemin en önemli olaylarından biri, tiyatro tarihimizde ilk kez bir tiyatro okulunun kurulmasıdır
#12
SORU:
Tiytaro okulunun kurulmasında kim öncülük etmiştir? Tşiytaro okulunun ismini kim vermiştir? Bu tiytaro okulu için kim davet edilmiştir?
CEVAP:
Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde, 1914 yılında, Istanbul Belediye Başkanı Cemil [Topuzlu] Paşa bir tiyatro okulu kurulması için kolları sıvamış ve Ali Ekrem Bey’in önerisiyle Dâr-ül Bedayi [Güzellikler Evi] adı verilen bu okula, o sırada dünya çapında üne kavuşmuş olan Fransız tiyatro adamı André Antoine’ı davet etmiştir.
#13
SORU:
Darülbedayi Tiyatro Bölümü’nün temel dersleri nelerdir?
CEVAP:
Darülbedayi Tiyatro Bölümü’nün yedi temel dersi vardı: Bunlar, 1- Kıraat, telâffuz, tecvit (okuma, söyleyiş, tonlama); 2- İnşat, takrir, aruz (ezber okuma, anlatım, uyaklı konuşma); 3- Tarih, edebiyat ve edebiyat tarihi; 4- Hâile (tragedya); 5- Dram; 6-Mudhike (komedya); 7- Raks (dans), adab-ı muâşeret (görgü), eskrim, iş’mizaz (mimik) idi.
#14
SORU:
Darülbedayi'nin sınavında başarılı olan ilk erkek ve kadın öğrenciler kimlerdir?
CEVAP:
Hamlet’ten bir parça ile sınava giren ve ilk elemede iyi bir notla kazananların biri Muhsin Ertuğrul oldu. Antoine, sanatçıyı daha önce Şehzâdebaşı’ndaki Ferah Sahnesi’nde seyretmiş ve ona özel ilgi göstermişti. Bu sınavda başarılı olanlar arasında Behzat Hâki (Butak), Celâl Sahir, Emin Beliğ (Belli), Ahmet Muvahhit, İ. Galip (Arcan), Fikret Şâdi, Raşit Rıza (Samako), Eliza Binemeciyan, Peyami Safa, Ali Naci (Karacan), Hâlit Fahri (Ozansoy) bulunuyordu. Sınavlara başvuran kadınların tümü de Hıristiyan’dı: Bunlar, Eliza Binemeciyan, Sara Mannik, Mari Mineyan, İda Rosa, Beatris ve Adriyen’di. O sırada, Istanbul’da otuz kadar profesyonel kadın sanatçı vardı ve bunların tümü de Ermeni kökenliydi.
#15
SORU:
Antoine’ın gitmesinin ardından Reşat Rıdvan Bey ne yapmıştır?
CEVAP:
Sınavlar bittikten sonra, Darülbedayi-i Osmanî çalışmaya başlıyacaktı ki, I. Dünya Savaşı çıktı ve Osmanlı İmparatorluğu Fransa karşısında yer alınca, Antoine da çaresiz kaldı, çalışmalarını sonuçlandıramadan ve bir ayı birkaç gün geçen emeğini yarıda keserek Istanbul ‘dan ayrılmak zorunda kaldı. Antoine’ın gitmesinden bir iki ay sonra Reşat Rıdvan, Darülbedayi düşüncesinin unutulmaması için, basında ve dolayısıyla halkta yankı yapacak bir açılış töreni düzenledi. 1914 yılının Kasım ayı içinde düzenlenen bu açılış töreninde konuşmalar yapıldı, şiirler okundu, klasik Türk ve Avrupa müziğinden örnekler sunuldu. Reşat Rıdvan Bey’in açılış konuşmasından sonra, Ali Rıfat Bey bir konuşma yaptı ve “dört beş yıl çalışmayla bir operanın doğacağını” belirtti. Darülaceze müzik topluluğu Zâti Bey’in yönetiminde küçük parçaları kapsayan bir konser verdi. Burhanettin Cafer (Onat) şiir okudu.
#16
SORU:
Belediye Başkanı olan İsmet (Canpolat) Bey’in bir yönetmelik hazırlanmasını istemesiyle kurulan kurulda kimler bulunmaktadır?
CEVAP:
Bir ara kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kurum, o sırada Belediye Başkanı olan İsmet (Canpolat) Bey’in bir yönetmelik hazırlanmasını istemesiyle yeniden canlandı. Bunun için bir kurul seçildi ve Salâh Cimcoz, İbnürrefik Ahmet Nuri, Cenap Şahabettin, Hüseyin Suat çalışmaya başladılar. Sonradan Beyoğlu Belediye Müdürü Savni Bey ile Kadıköy Belediye Müdürü Celâl Eset (Arseven) Bey bu kurula katıldılar.
#17
SORU:
Darülbedayi’nin kuruluşundan sonra 1915 yılında çıkan yönetmeliğin 1. Maddesine göre kuruluşun amacı nedir?
CEVAP:
1915 yılının Ocak ayında tamamlanan yönetmelik 37 maddeyi kapsıyordu. 1. Madde’de Darülbedayi’nin kuruluşu yer alıyordu; buna göre, Tiyatro Bölümü bir okulla bir sahneden kuruluydu. Kuramsal derslerin yanısıra, uygulamalar da yapılacaktı. Kuruluşun amacı üç temel noktada toplanıyordu: Sanatçı yetiştirmek, oyun yazarının yetişmesini desteklemek ve halkın tiyatro zevkini ve kültürünü arttırmak.
#18
SORU:
Darülbedayi’nin kuruluşundan sonra 1915 yılında çıkan yönetmeliğin 1. Maddesine göre İlk Okuma Kurulu’nda kimler yer almaktadır?
CEVAP:
10. Madde’de oyun Edebi Heyeti (Okuma kurulu) belirleniyordu: Yönetim Kurulu üyeleri yanısıra, tiyatro ve edebiyat alanında tanınmış yedi kişinin seçilmesiyle bu kurul, 14 kişi oluyordu. İlk Okuma Kurulu’na Abdülhâk Hâmit, Hâlit Ziya, Cenap Şehabettin, İzzet Melih, Müfit Ratip, Münir Nigâr, Hüseyin Rahmi seçildi. Ancak Abdülhâk Hâmit ile Hüseyin Rahmi üyelikleri kabul etmediler.
#19
SORU:
İlk profesyonel temsilinde hangi oyun oynanmıştır?
CEVAP:
Darülbedayi’nin ilk profesyonel temsili, 20 Ocak 1916 gecesi Hüseyin Suat’ın Emile Fabre’dan uyarladığı Çürük Temel (La Maison d’Argile) adlı oyunu halka açıldı.
#20
SORU:
Darülbedayi’nin ilk oynadığı yerli oyun nedir? Kimler oynamıştır?
CEVAP:
Darülbedayi’nin ilk oynadığı yerli oyun Halit Fahri’nin manzum olarak yazdığı Baykuş’u oldu (2 Mart 1917). Oyunu Muhsin Ertuğrul sahneledi ve Yaşlı Köylü’yü oynadı. Ayşe’yi Eliza Binemeciyan, Mehmet’i Muvahhit, Yolcu’yu Raşit Rıza, Köylü’yü İ. Galip, Nine’yi Adriyen ve Perilerin Melikesi’ni de Sara Mannik canlandırdılar. Perilerin dansı için Garden Bar dansçılarının birkaçı tutuldu. Dansın müziğini Mösyö Hege besteledi ve sahne tasarımını Isola Bella adında bir İtalyan ressam yaptı. Seyirci oyunu çok tuttu.
#21
SORU:
Muhsin Ertuğrul Almanya’dan döndükten sonra ‘Edebi Tiyatro Heyeti’nde hangi oyunları sahnelemiştir?
CEVAP:
Muhsin Ertuğrul döndüğünde ‘Edebi Tiyatro Heyeti’ topluluğunu kurarak İbsen’in Hortlaklar’ını, Ahmet Nuri’nin Sivrisinekler’ini sahneledi. O sırada, sanatçıyı Darülbedayi’ye kabul etmiş olan yönetim kurulu, Hortlaklar’ı kendi hesabına oynattı diye M. Ertuğrul’u ikinci kez kurum kadrosundan çıkardı.
#22
SORU:
Meşrutiyet döneminde sahneye ilk çıkan Müslüman kız kimdir?Hangi oyunlarda polis bakınına uğramıştır?
CEVAP:
Meşrutiyet döneminde sahneye ilk çıkan Müslüman kız Afife (Jale) olmuştur. Afife, ilk kez Hüseyin Suat’ın Yamalar oyununda, Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu’nda (bugün yerinde Reks Sineması bulunmaktadır) sahneye çıktı. İlk oyunundan bir süre sonra Tatlı Sır’da da sahneye çıkan Afife, polis baskınına uğradı, zor belâ tiyatrodan kaçırıldı. Yine Odalık’ta oynarken emniyet güçleri tiyatroyu sarmış ve Afife yine zorlukla arka kapıdan kaçırılmıştır.
#23
SORU:
Cumhuriyetten sonra sahneye ilk çıkan Müslüman kız kimdir ve nerede sahneye çıkmıştır?
CEVAP:
Cumhuriyetten sonra sahneye ilk çıkan Müslüman kız 1923’te İzmir’de, Bedia Muvahhit olmuştur.
#24
SORU:
Tiyatro hangi temel eğilimleri sürdürmüştür?
CEVAP:
Yüzyıllar boyunca gelişen tiyatro ise iki temel eğilimini sürdürdü: Gerçekçilik ve Karşıt Gerçekçilik ... İlki, doğalcılığa, yeni (eleştirel) gerçekçiliğe ve toplumcu gerçekçiliğe doğru bilimsel bir gelişim gösterdi. Simgeciliği, dışavurumculuğu, gerçeküstücülüğü, gelecekçiliği, konstrüktivizmi ve benzerlerini kapsayan ikinci eğilim ise bireyci yönelişlerin yatağı oldu. Yirminci yüzyıl tiyatrosunda, zaman zaman bu iki eğilimin birbirini kapsadığı da olmuştur. Üçüncü bir eğilim değildi bu; yalnızca modern tiyatro gelişimindeki iki temel eğilimin yer yer birbirinin içine girmesiydi. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bir senteze doğru geliştiği izlendi.
#25
SORU:
Oyunlarında Sigmund Freud’dan etkilenen psikolojik öğeye önem verenler kimlerdir?
CEVAP:
Avusturyalı Sigmund Freud’un psikanaliz ve bilinç altı üzerine geliştirdiği düşüceler, Avrupa’daki oyun yazarları kadar, bazı Türk oyun yazarlarını da etkilemişti. Örneğin, Tahsin Nahit ve Hasan Bedreddin oyunlarında psikolojik öğeye önem verdiler. Ayrıca, simgecilik Meşrutiyet’teki birçok yazarın eğilimlerini ortaya çıkarmıştı. Bunlardan biri Halit Fahri’nin manzum olarak yazdığı Baykuş’tur.
#26
SORU:
Etkisi görülen Avrupa yazarları kimlerdir?
CEVAP:
Etkisi görülen Avrupa yazarları arasında özellikle Molière, Goldoni, Corneille, Racine, Shakespeare, Alexander Dumas fils, Victor Hugo Pixérecourt, Schiller, İbsen, Labiche ve çeşitli melodram yazarlarıydı. Meşrutiyet Döneminde Avrupa tiyatrosunun etkisi daha çok Fransız tiyatrosundan geliyordu.
#27
SORU:
Türkçülük eğilimi ile yazılan oyunlar hangisidir?
CEVAP:
Ziya Gökalp’ın çevresinde toplanan Türkçüler, çeşitli dergilerde ve Türk Ocağı gibi kurumlarla düşücelerini yaymaya çalışıyorlardı. Bu eğilimin tiyatro alanındaki ilk ürünleri 1913 ile 1920 yılları arasında, I. Dünya Savaşı ile Bağımsızlık Savaşı sırasında yazıldı. Ziya Gökalp, Alparslan, Malazgirt Muharebesi (1913) adını verdiği iki bölümlük kısa bir oyun yazmıştır. Alparslan ile Romanos arasındaki savaşı ve Romanos’un yenilgisini gösteren bu oyunda Türklerin erdemleri yabancılarla karşılaştırılır. Aynı yıl içinde yayımlanan Mehmet Nâfi’nin Kamer Sultan’ı ve Celâl Esat’ın Büyük Yarın’ı Cengiz Han zamanındaki Türklere ilişkin oyunlardır. Aka Gündüz’ün Muhterem Katil (1914) adını verdiği oyunu ise Kafkasya’da Kazaklara karşı dövüşen Türkler ile romantik tek yanlı bir aşk ilişkisini işler. Yine bu eğilimi yansıtan, Aka Gündüz’ün yazdığı Yarım Türkler (1919) Türk özelliklerini yitirmiş, yozlaşmış Türkleri konu eder.
#28
SORU:
Sosyalizm eğilimi ile yazılan oyunlar hangisidir?
CEVAP:
Çeşitli gazetelerle halka yönelen, ama yaygınlaşma oranı düşük olan Sosyalizm düşüncesi içinde de sahne yapıtlarına yer verilmiştir. Bu düşüncede olanların önemli bir bölümü romantik bir başkaldırıyı sürdürüyor, sorunlara bilimsel olarak eğilmek yerine duygusal bir tutumla yöneliyordu. Bu özellik sahne için yazılan yapıtlarda izlenir. Mınakyan Kumpanyası’nın Kadıköy’de oynadığı Sosyalizm yahut Âmir mi, Hâmi mi? (1911) böyle duygusal yanları yoğun bir denemeydi. ‘Amele Hayatına ait 5 Perdelik Piyes’ diye tanıtılan Sosyalist yahut Hak Çalışanındır (1920), içerik ve biçim açısından yine zayıf bir oyundur. Bu oyunlar içinde nisbeten biraz daha ilginç olan Ömer Hilmi’nin alegorik kişiler kullanarak yazdığı Hak ve Kuvvet (1923) adlı oyunudur.
#29
SORU:
'Servet-i Fünûn’ yazarları arasında tiyatroya en çok yapıt vermiş kişi kimdir?
CEVAP:
'Servet-i Fünûn’ yazarları arasında tiyatroya en çok yapıt vermiş olan Hüseyin Suat’tır (1868-1948). Bu yazarın, dönemin ilk eğilimine uyarak yazdığı İstibdat Döneminin kötülüklerini gösteren beş bölümlük oyunu Şehbâl’den sonra, ikinci önemli yapıtı Yamalar’dır (1919). Oyunda, yabancı bir kadınla evlenmenin sakıncaları savunulur. Yazarın tek bölümlük Hülle (1910), Çifteli Mikroplar (oynanışı 1920) ve manzum olarak yazdığı Ahrette Bir Gün (oynanışı 1925), Ana Karnında Son Gece adlı oyunlarının yanısıra, uyarlama olup olmadığı kesin olarak bilinmeyen Sanat Vesikaları (oynanışı 1920) ve Harman Sonu gibi oyunları da vardır. Onun Cenap Şehabettin ile birlikte yazdığı Küçük Beyler (oynanışı 1920) adlı oyunu Darülbedayi’de temsil edilmiştir. Fransızca’dan oldukça başarılı çeviriler de yapmış olan Hüseyin Suat’ın bazı oyunlarının bu dildeki oyunların uyarlamaları olabileceği düşünülmektedir. Görenekleri ve aile kavramını ele alan bu yazar bilinen çeşitli uyarlamaları ile de o dönemin en sık sahneye çıkarılan yazarlarından biri olmuştur.