XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI Dersi XIX. YÜZYILDA NESİR soru cevapları:

Toplam 60 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Edebiyatın siyasal ve toplumsal olaylar ilişkisi nasıl olmuştur?


CEVAP:

Edebî olayların siyasal ve toplumsal gelişmelerden bağımsız olamayacağı, bilinen bir gerçektir. Bu durum, genellikle “içine kapalı”, “toplumdan ve hayattan kopuk” bir edebiyat olmakla eleştirilen klasik Türk edebiyatı için de geçerlidir.


#2

SORU:

Türk edebiyat tarihinin hangi safhasında siyasi ve sosyal olaylar birbirini tetiklemiştir?


CEVAP:

Edebiyatın sosyal ve siyasal olaylarla ilişkisi, Türk edebiyatı tarihinin hiçbir safhasında XIX. yüzyıldaki kadar iç içe ve birbirini tetikler mahiyette olmamıştır.


#3

SORU:

XIX. yüzyılda yaşana değişimler edebiyattaki öncüleri kimlerdi ve edebiyat dünyasında nasıl karşılanıyorlardı?


CEVAP:

Paris ve Londra’ya okumaya gidenlerin dönüşleri siyaset sahasının yanı sıra toplum yapısı ve edebiyatta da muazzam bir farklılaşmayı getirmişti. Bu farklılaşma, eski yüzyılların Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme gibi üslup arayışları düzeyinde değil, büsbütün toplum hayatını etkileyecek bir yönelişti. Ne var ki, başını Namık Kemal, Ziya Paşa ve Şinasi’nin çektiği yenilik taraftarları ve onların -çok da mütecanis olmayan- edebî anlayışları bütün edebiyat dünyasını kuşatan bir genişliği yakalayamıyordu.


#4

SORU:

Encümen-i Şuara neyi savunuyordu?


CEVAP:

Kendilerine XVII. yüzyıl şairlerini örnek alan edip ve şairler tarafından kurulan Encümen-i Şuara, divan şiirinin düştüğü yerden yine kendi imkânlarını kullanarak kalkabileceğine dair bir anlayışa sahipti. İlk müdavimleri arasında Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın da bulunduğu bu topluluk üyelerinin temel asgari müşterekleri şiirde eskiye yönelişi ve klasik tarzı devam ettirme hususundaki kabul ve ısrarlarıdır.


#5

SORU:

Tanzimat Edebiyatının başlangıcı kabul edilen gazete hangisidir?


CEVAP:

Sonradan “Tanzimat Edebiyatı” adıyla anılmaya başlanacak olan Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının başlangıcı olarak ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’in yayın hayatına başladığı 1860 yılı gösterilir.


#6

SORU:

Tanzimatçıların anlayışına göre eski edebiyat nasıldı?


CEVAP:

Şu veya bu sebeple Batı’ya giderek oranın yaşantısını, idarî yapısını, eğitim-öğretim ortamını gören Jön Türkler, oradaki gözlem ve birikimlerini belli kabullerle birlikte İstanbul’a taşırken elbette ülkeyi yabancı edebiyatlarla da tanıştırmışlardı. Tanzimatçıların edebiyat anlayışlarına göre eski edebiyat, diliyle, nazım şekilleriyle, mazmunları ve edebî sanatlarıyla bütünüyle terk edilmesi gereken bir “ucube” idi.


#7

SORU:

Tanzimat dönemi edebiyatçıları hangi alanda başarılı olamamışlardır?


CEVAP:

Başını Namık Kemal’in çektiği bu anlayış sahipleri teoriyi pratiğe dönüştürmede, özellikle de dilde sadeleşme hususunda, pek başarılı olamamışlardı.


#8

SORU:

Abdülhak Hamit Tarhan edebiyatta neyi gerçekleştirmiştir?


CEVAP:

Edebiyatta özellikle şiirde hem muhteva hem de şekil hususunda kesin dönüşüm ve yenilenme ancak Abdülhak Hamit (Tarhan) ile gerçekleşebilecekti.


#9

SORU:

XIX yüzyılda sanatkar-hami ilişkisi nasıl olmuştur?


CEVAP:

Osmanlı devleti için gerileme ve çöküş, Osmanlı aydını için arayışlar devri olan bu yüzyılda klasik edebiyatın gelişiminde çok önemli işleve sahip olan sanatkâr-hâmi ilişkisindeki anlayışın değişmesiydi. Bu yüzyıla gelinceye kadar hemen bütün padişahlar şiir ve edebiyatla ilgilenmişler, şairleri musahip edinmiş ve onlara büyük oranda destek olmuşlardı. Pek çoğu divan sahibi olan padişahlara XIX. yüzyılda artık rastlayamıyoruz. Yüzyıl başında İlhamî mahlasıyla şiirler yazan, divan sahibi şair ve musikişinas III. Selim dışında bu asır padişahları şiir ve edebiyatla ilgilenmemişlerdir. Bu da şiir, sanat ve edebiyatın gelişmesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.


#10

SORU:

Geleneksel edebiyat anlayışı içinde şiir-nesir ilişkisi nasıl olmuştur?


CEVAP:

Geleneksel edebiyat anlayışı içerisinde şiirin nesir karşısında tartışmasız üstünlüğü vardı. "Nesir yazmaya tenezzül etmem ama eğer edip de nesirle yazacak olsam benim yazdığım süslü nesir gökteki meleklerin sürekli ağızlarında tekrarlayıp durdukları bir söz olurdu" dedirten anlayış, nesir yazmayı -şiire göre- “tenezzül” meselesi görmek ve nesre yukarıdan bakmak, ne Nefî’nin şahsına ne de onun devrine özgüdür. Çok tanınmış bir şairin açık bir itirafı olduğu için alıntılanan bu beyitte ifade edilen yaklaşım, klasik Türk edebiyatının başlangıcından sonuna kadar devam etmiştir.


#11

SORU:

Ziya Paşa hangi makalesinde nesir ile ilgili tartışmalara değinmiştir?


CEVAP:

Nesirle ilgili tartışmalar ‘anlaşılır olup olmama’ noktası üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu tartışmaların ekseninde Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” adlı meşhur makalesi bulunmaktadır.


#12

SORU:

Yeni edebiyatçılar nezdinde nesrin yeri ne olmuştur?


CEVAP:

Nefî’nin bir “tenezzül” meselesi olarak gördüğü nesir, yeni edebiyatçılar nazarında küçümsenmek şöyle dursun nazma üstün tutulmuştur. Mesela Namık Kemal, nesir dilindeki söyleyiş kusurlarını (rekâket) aşamamaktan ve manzum sözün ilk göz ağrısı görünmesinden ötürü şiire meylettiğini, aksi halde bir beyit bile söylemek istemediğini belirtir.


#13

SORU:

Eski nesir yazarları nasıl bir üslup benimsemişlerdir?


CEVAP:

Eski nesir yazarları, eserlerinde şiire yaklaşan bir güzellik ortaya koymaya çalışırlardı. Seci merakı, birbirine bağlı cümleciklerle dolu bir türlü sonu gelmeyen uzun cümleler ve alışılmadık Arapça-Farsça kelimelerle tasannu (=sanat yapma) endişesi de eklenince metinler ancak belli kimselerin çözüp anlayabileceği bir hâl alıyordu.


#14

SORU:

XIX. yüzyılda diln sadeleştirilmesine yönelik  kimler tarafından ne tür eleştiriler yapılmıştır?


CEVAP:

XIX. yüzyıl, nesre karşı ilk bilinçli ve temelli eleştirilerin yöneltildiği bir dönemdir. Mustafa Reşit Paşa’nın emriyle Cevdet Paşa tarafından kaleme alınan bildiride Encümen-i Daniş tarafından hazırlanacak eserlerde herkesin kolayca anlayıp yararlanabileceği bir dil kullanılması isteniyordu. Nitekim Tercüman-ı Ahval’in ilk sayısının, Şinasi tarafından yazılan başmakalesinde “umum halkın anlayabileceği” bir dil öngörülüyordu.


#15

SORU:

XIX. yüzyılda nesirde sadeleşme hareketi kolay olmuş mudur?


CEVAP:

Bununla birlikte tıpkı şiir sahasında olduğu gibi nesirde de bu dönüşüm çok kolay olmamıştır. Eski alışkanlıklardan vazgeçmenin zorluğu bir tarafa, böyle bir sadeleşmeye taraf olmayan geniş bir kitle vardı ki onlar eski tarz nesir yolunu devam ettirdiler. Esasen “klasik Türk nesri” tabiriyle söz konusu edilen de bu tarz olmaktadır. Fakat tıpkı klasik Türk şiirinde olduğu gibi klasik nesirde de, yüzyıla imzasını atacak kudrette bir yazardan, hatta böyle bir eğilimden dahi bahsedebilmek zordur. 


#16

SORU:

Klasik Türk edebiyatının şiir merkezli olmasının gerekçeleri nelerdir?


CEVAP:

Klasik Türk edebiyatının şiir merkezli bir edebiyat olmasının temel gerekçeleri şöyle sıralanabilir:

a. Şiir, vezin ve kafiyenin sağladığı ahenkle daha estetik bir yapı arz ettiği için sanat  ortaya koymanın en doğal ve işlevsel yolu idi.
b. Eski eğitim sisteminde ezberin yeri büyük olduğu için tamamen öğretici eserler bile kolay ezberlenebilmesi için manzum olarak yazılıyordu.
c. Edebiyatçılar şairlik kabiliyetleriyle değerlendirilirdi. Himaye (patronaj) geleneği  içinde kasideciliğin önemli yeri vardı.
d. Şiir dili nesir diline göre daha önce oluşmuştu. Bunda göçebe kültürünün hareketliliği ile şiirin ritmik akışkanlığı arasındaki paralelliğin de etkisi olabilir.


#17

SORU:

Yeni edebiyata geçişte nesir nasıl bir süreç izlemiştir?


CEVAP:

Tanzimat nesliyle birlikte başlatılan divan edebiyatıyla ilgili tartışmaların odağında  nesir yer almaz. Eski nesir, şiire göre daha hızlı bir biçimde yerini Tanzimat’la birlikte gelişen yeni anlayışa bırakır. Resmî üslupla yazılan fermanlar, beratların yanı sıra her türlü  yazışma metinleri ile münşeatlar ve bir kısım hâl tercümeleri dışında estetik nesrin ağdalı dili artık terk edilmişti. Bu itibarla eski nesir, bir anlamda kendi dönüşümünü kendisi yapmıştır.


#18

SORU:

Gazeteyle birlikte yeni edebiyata hangi türler eklenmiştir?


CEVAP:

Gazeteyle birlikte Türk edebiyatına giren yeni türlerin; makale, deneme, özellikle hikâye, tiyatro ve romanın eski nesir tarzıyla ifade imkânı yoktu.


#19

SORU:

Ahmet Hamdi Tanpınar Ahmet Cevdet Paşayı nasıl tanımlamıştır?


CEVAP:

Ahmet Hamdi Tanpınar, pek çok bakımdan XIX. yüzyıla damgasını vuran Ahmet Cevdet Paşa’nın geleneğin bütün imkânlarını dönüştürerek çağının anlayışına uygun bir nesir dili yarattığını “Cevdet Paşa Hakkında Düşünceler” başlıklı yazısında izah eder ve onun Kısas-ı Enbiya’sı için “eskinin tasfiyesi ile varılabilecek son kemal noktası” der.


#20

SORU:

XIX. yüzyılın en önemli tezkiresinin adı nedir?


CEVAP:

Dönemin en önemli tezkiresi Fatin Davut’un Hatimetü’l-Eşar’ıdır.


#21

SORU:

XIX. yüzyılda tezkire yazımında kimler klasik geleneği kimler yenilikçi yöntemi benimsemişlerdir?


CEVAP:

Fatin Davut, Esat Efendi ve Arif Hikmet klasik geleneği sürdürürken Mehmet Siracettin ve Mehmet Tevfik, mevcut birikimi değerlendirip bütün Osmanlı şairlerini tek bir eserde toplamaya çalışırlar. Fakat bunda başarılı olunamaz.


#22

SORU:

Geschicte der Osmanischen Dichtkunts adlı eser kim tarafından yazılmıştır ve konusu nedir?


CEVAP:

Hammer’in Osmanlı Tarihi kadar tanınmamış olsa da Geschicte der Osmanischen Dichtkunts [Osmanlı Şiir Sanatı Tarihi (I-IV, Pesth 1836-1838)] adlı eseri, kuruluştan 1834 yılına kadar geçen dönemde yetişen 2200 Osmanlı şairinin biyografisini içerir. Yazar, eserinin ilk cildinin iç kapağında kitabının adını Cami-i Mehasin-i Zurefa-yı Ehlü’z-Zevk ve’l-İrfan fi-Teracim-i Şuara-yı Devlet-i Âl-i Osman; kendi adını da Yusuf Hammer Purgstall olarak göstermiştir.


#23

SORU:

XIX. yüzyıl şair biyografilerini ele alan başvuru kaynağı hangisidir?


CEVAP:

XIX. yüzyılın şiiri için özellikle şair biyografileri konusunda en önemli başvuru kaynağı Kemalü’ş-Şuara’dır. İlk basımı yapılırken adı Son Asır Türk Şairleri olarak değiştirilen bu eser resimli olması, kaynakları hakkında bilgiler vermesi, dipnotları ve eleştirel yaklaşımı
bakımından hem modern hem de en hacimli tezkiredir.


#24

SORU:

"Kudemadan Birkaç Şair" adlı eser kimindir ve içeri nasıldır?


CEVAP:

Recaizade Mahmut Ekrem’in Kudemadan Birkaç Şair’i dokuz şairden bahseden küçük bir eser olmakla beraber sadece biyografilerle kalmaması, kimi edebî tespit ve değerlendirmelerle şairleri el alması, özellikle de “eski” şairlere “yeni” bir sanatkârın  özüyle bakılması açısından kayda değer bir çalışmadır.


#25

SORU:

Modern anlamda edebiyat tarihi yazımının  ilk örneğini hangi eserdir?


CEVAP:

Tarih-i Edebiyyat-ı Osmaniyye adlı eseriyle Abdulhalim Memduh, modern anlamda edebiyat tarihi yazımının eksik ama ilk örneğini verir.


#26

SORU:

XIX. yüzyılın önemli Şakayık zeyilleri hangileridir?


CEVAP:

XIX. yüzyılda Türk biyografi geleneğinin bir başka köklü kolunu temsil eden Şakayık zeyilleri devam etmiştir. Şeyhi Mehmet’in Şakayık zeyli olan Vekayiü’l-Fuzala’sına, Fındıklılı İsmet, Tekmiletü’ş-Şakaik fî Hakkı Ehli’l-Hakaik adlı kitabıyla zeyl yazarak geleneği sürdürür. Fındıklılı İsmet’in zeyli, 1730-1896 yılları arasında yaşamış bilgin ve şeyhlerin biyografilerini içeren bir eserdir. Ne var ki eserin  Abdülhamit’e sunulan ilk iki cildi dışında kalan bölümleri, 1896’daki Fındıklı yangınında yazarın eviyle birlikte yanmıştır. Mektubizade Abdülaziz’in, tespit ettiği zeyilleriyle birlikte Şakayık’ı özetleyen eseri Teracim-i Ahval-i Ulema ve Meşayıh ise Osman Gazi’den III. Murat dönemine kadar geçen dönemde yetişen bilginlerin ve şeyhlerin kısa biyografilerini içerir.


#27

SORU:

Zümre biyografisi nedir ve  XIX. yüzyılda Türk edebiyatındaki yeri nedir?


CEVAP:

“Zümre biyografileri”  bir tarikata, mesleğe, şehre veya bir gruba mensup kimselerin hayatlarına yer veren eserlerdir. XIX. yüzyıl yazarlarının en verimli oldukları biyografi türünde, özellikle zümre biyografilerinde önceki asırdaki çeşitliliğin artarak devam ettiği görülür. Geçmiş yüzyıllardan XIX. yüzyıla kadar yetişen Osmanlı sadrazamları, vezirleri, şeyhülislamları, nakibüleşrafları, reisülküttapları, kaptanları ve çeşitli  dallarda eser veren sanatkârları bazen bütüncül bir bakışla bazen de belli bir dönemle sınırlandırılarak ama mutlaka “zeyl” geleneğine uygun bir biçimde bu eserlerde yer alır.


#28

SORU:

Verdü’l-Hakaik adlı eser kime aittir ve içeriği nedir?


CEVAP:

Ahmet Rıfat Verdü’l-Hakaik adlı eserinde 1808-1863 yılları arasında görev yapan 24 sadrazamın biyografilerini yazmıştır.


#29

SORU:

Mehmet Hafid hangi eseri kaleme almıştır?


CEVAP:

Mehmet Hafid, Osmanzade Taib’in Hadikatü’l-Vüzera’sını örnek alarak yazdığı  Sefinetü’l-Vüzera’da Fatih döneminden 1792’ye kadarki dönemde görev alan  vezirlerin biyografilerini verir.


#30

SORU:

XIX. yüzyılda kaleme alınmış Şeyhülislamları anlatan biyografi örnekleri nelerdir?


CEVAP:

Müstakimzade Süleyman Efendi’nin Osmanlı şeyhülislamlarının biyografilerine dair eseri Devhatü’l-Meşayih’e XIX. yüzyılda birçok zeyl yazılmıştır. Antepli Mehmet  Münib, 1788-1806; Sakızlı Süleyman Faik, 1806-1828; Mektubizade Abdülaziz, 1832-1866 yılları arasında; Ahmet Rıfat da 1862’den itibaren yüz sekizinci şeyhülislam Ömer Hüsamettin’e kadarki şeyhülislamların biyografilerini kaleme almıştır.


#31

SORU:

Nakibüleşraf nedir?


CEVAP:

Osmanlı devleti sınırları içinde yaşayan seyyit ve şeriflerin (Hz. Muhammed soyundan gelen kimseler) devletle olan işlerini düzenlemekle görevli bürokratlardır.


#32

SORU:

Harita-i Kapudan-ı Derya adlı eser kime aittir?


CEVAP:

Mehmet İzzet’in Harita-i Kapudan-ı Derya adlı eserinde başlangıçtan Abdülmecit devrine kadar (1839), kaptanıderyalık yapan kimselerin biyografileri verilmiştir.


#33

SORU:

XIX. yüzyıl Türk Edebiyatında  Reisülküttapları anlatan eserler hangileridir?


CEVAP:

Süleyman Faik, Resmi Ahmet’in Halifetü’r-Rüesa’sına aynı adla yazdığı zeylinde onun bıraktığı 1753 yılından 1823’e kadar yetişen kırk yedi reisülküttapın biyografisine yer vermişti.


#34

SORU:

Talik nedir?


CEVAP:

Daha çok levhaların, divan ve mesnevi gibi edebî içerikli eserlerin yazımında kullanılan Arap harflerine özgü bir yazı stili. 


#35

SORU:

Tayyarzade Ata hangi eseri yazmıştır ve içeriği nedir?


CEVAP:

Enderun’da yetişen Tayyarzade Ata, 1876’da kaleme aldığı Tarih-i Ata’da saray âdetlerinin dışında Enderun’da yetişmiş önemli devlet erkânı, âlimler ve sanatkârların biyografilerini vermiştir. Atâ Tarihi’nin son iki cildi Osmanlı padişahlarından şiirle meşgul olanlarla Enderun’dan yetişen şairleri tanıtan bir tezkire veya şiir mecmuası gibi olduğu için edebiyat tarihi açısından da önemlidir.


#36

SORU:

XIX. yüzyıl Türk Edebiyatında şehir biyografilerine hangi eserler örnek olarak gösterilmektedir?


CEVAP:

Zümre biyografileri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken şehir biyografilerine  asıl katkı bir sonraki asrın başlarında yapılacaktır. Bununla birlikte XIX. yüzyılda  Halim Giray’ın kırk dört Kırım girayının hayatını anlattığı Gülbün-i Hanan’ı Badi Ahmet’in, 1899’da Enisü’l-Müsamirin’e zeyl olarak yazdığı üç ciltlik Riyaz-ı Belde-i Edirne’sinin bu tür eserlerin yazımına ivme kazandırdığı söylenebilir.


#37

SORU:

Vefeyatname nedir ve XIX. yüzyılda Türk edebitaındaki örnekleri hangileridir?


CEVAP:

Vefat etmiş ünlü kimselerin, başta ölüm tarihleri olmak üzere, meslek hayatlarına dair bazı safhalarının verildiği vefeyatnameler de biyografi eserleri arasında  sayılabilir. Maraşlı Mehmet Şemi Molla, padişahların kısa biyografileri ile sadrazam ve şeyhülislamların görev sürelerini ve ölüm tarihlerini kaydettiği eserini Esmaru’l-Hadaik adı altında bastırmış  daha sonra genişleterek Esmaru’t-Tevarih adıyla yeniden yayımlamıştır.


#38

SORU:

Mehmet Süreyya'nın edebiyatımıza kazandırdığı eserler hangileridir?


CEVAP:

Mehmet Süreyya’nın Sicill-i Osmanî adını verdiği dört ciltlik çalışmasıdır. Bu eserde, Osmanlı’nın kuruluşundan 1899’a kadarki dönem içinde yaşamış, her meslekten tanınmış kişilerin ve devlet kademelerinde görev almış bürokratların biyografileri alfabetik sırayla toplamıştır. Aynı müellifin 1831-1875 yılları arasında göreve gelen devlet adamlarının atama, azil ve vefat yıllarını kaydettiği Nuhbetü’l-Vekayi isimli başka bir eseri daha vardır.


#39

SORU:

Meşahirü’n-Nisa adlı eser kime aittir ve içeriği nedir?


CEVAP:

Hacı Mehmet Zihni’nin, kız öğretmen mektebinde okutulmak üzere hazırladığı  Meşahirü’n-Nisa adlı eserinde de çeşitli yönleriyle şöhret kazanan ve daha çok başka bölgelerde yetişen Müslüman kadınlar tanıtılmıştır.


#40

SORU:

XIX. yüzyılda vakanüvis tarihçiliğinin durumu ne olmuştur?


CEVAP:

XVII. yüzyıl sonlarında başlayan vakanüvis tarihçiliği bu yüzyılda da mensur örnekleriyle varlığını devam ettirmiştir. Osmanlı hükümdarlarının şahısları ve devirleri için birinci planda önem taşıyan tarihçilik, vakanüvis tarihçiliğiydi.


#41

SORU:

Vaka-i Hayriyye olayını hangi tarihçi eserinde anlatmıştır?


CEVAP:

Ataullah Efendi’nin yerine 1825’de görevlendirilen Sahhaflar Şeyhizade Mehmet Esat Efendi, tarihte Vaka-i Hayriyye olarak anılan yeniçeriliğin kaldırılması hadisesini Üss-i Zafer adlı eserinde anlatmıştır. Fransızca ve Rumcaya da çevrilen eser, hem eski harflerle, hem de yeni harflerle yayımlanmıştır.


#42

SORU:

Ahmet Cevdet Paşa'nın eserleri nelerdir?


CEVAP:

Vakanüvis olan Ahmet Cevdet Efendi, Encümen-i Daniş’in kararıyla 1774-1825 arasındaki olayların tarihini yazmakla görevlendirilmiştir. Büyük bir gayretle eserini yazmaya başlayan müellif, “paşa” unvanıyla çeşitli idari görevlere getirilmiş ve fırsat buldukça yazdığı 12 ciltlik tarihini cilt cilt muhtelif yıllarda bastırarak 1884’te tamamlamış; eser 12 cilt hâlinde bütün olarak ise 1891 yılında basılmıştır. Cevdet Paşa, 1774-1826 arasındaki olayları tasvir ettiği muazzam eserini sadece olayların nakli değil, sebep ve sonuç bağlantıları, tahlil ve tenkitleriyle modern bir tarihçi hüviyetiyle ortaya koymuştur. Ahmet Cevdet Paşa, meşhur tarihinden başka  belgelere dayalı şahsi hatıraları niteliğindeki tespitlerini de “tezkire” adını verdiği 40 cüz hâlinde “tezkire”nin çoğulu Tezakir adı altında toplamıştır. Cevdet Paşa, bizzat II. Abdulhamit’in emriyle yazdığı, adı geçen padişahın 1892’de tahta çıkışından itibaren gelişen olayları ise Maruzat adı altında kaleme almıştır. Tezâkir’in belgesel dilinden uzak bir üslupla yazdığı bu eserinde dönemin devlet adamlarını ağır bir dille eleştirmiştir. Kısas-ı Enbiya adlı eseri ise nesir dilinin XIX. yüzyıldaki kıvamını göstermesi bakımından ilginç özellikler taşır.


#43

SORU:

Ahmet Lütfi Efendinin eserleri hangileridir?


CEVAP:

Müellif, Esat Efendi ve Ahmet Cevdet Paşa’nın bıraktıkları 1825’ten 1879’a kadarki dönemin resmî tarihini sade ve resmî bir üslupla kaleme almıştır. İlk yedi cildi Arap harfleriyle basılan 16 ciltlik eser, kaynakları bakımından döneminde kabul görmemiş ve birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Eser yeni harflerle de yayımlanmıştır.


#44

SORU:

XIX. yüzyılda kurum tarihi türünde verilen eserler hangileridir?


CEVAP:

Ahmet Cevat Paşa’nın birkaç kere basılmış olan Tarih-i Askerî-i Osmanî’si, Mehmet Şükrü’nün Osmanlı deniz savaşlarını anlatan Esfar-ı Bahriyye-i Osmanî’si bu yüzyılda kaleme alınan kurum tarihi niteliğindeki eserlerdendir. XIX. yüzyıl kurum tarihçiliğinin en kayda değer çalışmalarından biri Maarif ve Vakıflar nazırlıkları yapan Mustafa Nuri Paşa’nın Osmanlı’nın kuruluşundan 1841’e gelene kadar bütün kurumlarının tarihini ihtiva eden Netayicü’l-Vukuat adlı eseridir.


#45

SORU:

XIX. yüzyılda gazavatnamelerin durumu nasıldır?


CEVAP:

Nesir geleneğimizde oldukça eski yeri olan gazavatname yazıcılığının, doğal olarak bu yüzyılda zayıfladığı görülmektedir. Yazarların iftiharla kaleme alacakları gazalar, fetihler ve zaferler artık çok gerilerde kalmıştır. Âgah Sırrı Levend’in tespitine göre bu yüzyılda yazılan -manzum veya mensur- bütün gazavatnamelerin sayısı sadece  dokuzdur.


#46

SORU:

XIX. yüzyılda Sefaretnamelerin edebiyatımızdaki durum nasıldır?


CEVAP:

Sefaretnameler, Osmanlı’nın dış ülkelerle olan siyasî ilişkilerinin önceki yüzyıllara göre olan artışı nispetinde bu yüzyılda daha çok kaleme alınan bir tür olarak öne çıkmaktadır.


#47

SORU:

Abdurrahim Muhip Efendi kimdir ve hangi eserleri kaleme almıştır?


CEVAP:

XIX. yüzyılın ilk sefaretname müellifi Abdurrahim Muhip Efendi’dir. Abdurrahim Muhip, nişancılık payesiyle büyükelçi olarak 1806-1812 yılları arasında gönderildiği Fransa elçiliği sırasındaki izlenimlerini Küçük Sefaretname ve Büyük Sefaretname olarak adlandırdığı iki ayrı kitap hâlinde anlatmıştır. 


#48

SORU:

XIX. yüzyılda yazılan sefaretnamelerin en ilginci hangisidir?


CEVAP:

Bu yüzyılda yazılan sefaretnamelerin en ilginci Yasincizade Seyyit Abdulvehhap Efendi’nin 1811 yılındaki İran elçiliği seyahatinin, tercüman olarak maiyetine verilen Bozoklu Osman Şakir Efendi tarafından kaleme alındığı Musavver İran Sefaretnamesi’dir. Adından anlaşılacağı gibi “resimli” bir sefaretname olan eser, yol boyunca görülen yerlerin ayrıntılı tasvirleri ve resimlerini barındırmasıyla bir nevi seyahatname özelliği de göstermektedir.


#49

SORU:

XIX. yüzyıldaki seyehatnameler neyi anlatmışlardır?


CEVAP:

XIX. yüzyılda seyahatname türünde eserler de kaleme alınmıştır. Fakat ilginç olan  şudur ki, bu seyahatnameler müelliflerin kendi seyahatlerini değil, padişahların  gezilerini anlatan eserlerdir.


#50

SORU:

II. Mahmut'un gezilerini hangi eserler konu edinmiştir?


CEVAP:

Ahmet Nazif’in Sefername-i Hayr adlı eserinde, II. Mahmut’un 1831 yılında  Çanakkale Boğazı ve Edirne’ye yaptığı yolculuk anlatılmaktadır. Esat Efendi’nin  Ayatü’l-Hayr’ında ise II. Mahmut’un 1837 yılında Tuna’ya yaptığı kırk günlük gezi anlatılmıştır.


#51

SORU:

XIX. yüzyılda kale alınmış müellifi bilinen Sürnameler hangileridir?


CEVAP:

XIX. yüzyılda kaleme alınmış, müellifi bilinen iki mensur sûrname tespit edilmiştir. İlki, divanı da bulunan İstanbullu Mehmet Lebib Efendi’nin yazdığı, II. Mahmut’un kızı Mihrimah Sultan’la Ferik Mehmet Paşa’nın 1836 yılındaki düğünlerini konu edinen Sûrname’dir. Başlangıç ve bitiş kısımları ile manzum olan eserin iç kısımlarında sık sık şairin kendisine ve başka şairlere ait manzumeler vardır. Eserde günlerce devam  eden düğüne gelen davetlilerin tek tek adları, cihaz (çeyiz) ve arus (gelin) alayı, yapılan türlü eğlenceler, nişan alayı, ziyafetler teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Bu dönemde yazılan diğer sûrname ise yine divan sahibi bir şair olan Abdunnafi İffet  Efendi’nin (Abdî) yazdığı Sûrname-i Selatin’dir. Edebiyatımızda son sûrname olarak bilinen bu eserde Sultan Abdülmecit’in kızları Cemile Sultan ve Münire Sultan’ın 1858 yılında gerçekleşen düğünleri anlatılmaktadır. Konu olarak diğer sûrnamelerdeki geçit törenleri ziyafet ve eğlencelerin nitelendiği bu sûrnamenin oldukça ağır ve külfetli bir dili vardır.


#52

SORU:

XIX. yüzyılda inşa konusu nasıl edebi tartışmaların konusu haline gelmiştir? 


CEVAP:

İnşa meselesi, bu yüzyıldaki edebî tartışmaların önemli bir konusu hâlindedir. Bir taraftan eskiden olduğu gibi münşeat mecmuaları derlenmeye devam ederken bir  yandan da belagat kitaplarında önemli bir bölüm olarak “inşa” meselesi üzerinde durulmaya başlanmış, inşa ve münşeat konulu -birçoğu eğitim-öğretim amaçlı olan- kitaplar kaleme alınmıştır.


#53

SORU:

Hanımlara yönelik XIX. yüzyılda yazılan Münşeatlar hangileridir?


CEVAP:

Mehmet Fuat’ın Hanımlara Mahsus Usul-i Kitabet ve İnşa’sı ve Ahmet Erib’in Hanımlara Münşeat’ı (İstanbul 1892) gibi doğrudan hanımlara yazışma usul ve esaslarını öğretme amaçlı eserler dahi kaleme alınmıştır.


#54

SORU:

XIX. yüzyılda Belegat ve gramer kitaplarındaki artışın nedeni nedir?


CEVAP:

Bu yüzyılda belagat ve gramer kitaplarında artış görülür. Matbaanın yaygınlaşmasının yanı sıra her iki konunun ders programlarında yer alması verimliliğin en başta gelen sebebidir. Bir yandan klasik belagati devam ettirmek isteyen gelenekçilerin, öte taraftan Batı retoriğini benimseyip eski belagatle birleştirmeye çalışanların gayretleri bu yayın zenginliğinin bir başka nedenidir.


#55

SORU:

XIX. yüzyılda yayınlanan ilk Belagat kitabı hangisidir?


CEVAP:

Tahir Selam tarafından Arapçadan çevrilen Mizanü’l-Edeb bu yüzyılda yayımlanan ilk Türkçe belagat kitabıdır. Mehmet Nüzhet’in Mugni’l-Küttab’ı ise Türkçenin bu yüzyılda yazılan ilk telif belagat kitabı sayılır. Bu eserlerin ortak noktası, Arap ve Fars. edebiyatının yanında Türk edebiyatından da örnekler vermekle beraber Arap belagat kitaplarındaki sistemi benimseyip tekrarlamalarıdır.


#56

SORU:

Mebani'l-İnşa adlı belagat kitabının özelliği nedir?


CEVAP:

Süleyman Paşa’nın 1872 yılında İstanbul’da basılan Mebani’l-İnşa’da dokuz asırlık  gelenek ilk defa bozularak Arapça ve Farsça “belagat” kitaplarının yanı sıra Fransızca “retorik” de teorik olarak belagat kitaplarımıza girmeye başlar. Bundan sonra bu alanda hazırlanan kitaplarda ya eski tarz devam ettirilmiş ya da Süleyman Paşa’nın Batı retoriğini de belagat usulünün bir parçası olarak kabul eden tarzı benimsenmiştir.


#57

SORU:

Belagat-i Osmaniye neden edebiyat dünyasında yankı yapmıştır?


CEVAP:

Edebiyat dünyasında asıl büyük yankıyı ise asrın en renkli simalarından Ahmet Cevdet Paşa’nın Belagat-i Osmaniyye’si yapar. Önce fasiküller hâlinde neşredilen eser, kitap olarak ilk defa 1881 yılında basılmış ve tam dokuz kez daha baskısı yapılmıştır. Bu eser etrafında pek çok eleştiri ve bu eleştirilere cevaplar yazılmış, eser devrinde önemli bir tartışma mihveri olmuştur. Bunun ana sebebi, Süleyman Paşa’nın tersine Ahmet Cevdet Paşa’nın eski belagati devam ettirme hususundaki ısrarı olmuştur.


#58

SORU:

XIX. yüzyılda Türkçenin gramerine yönelik ne tür çalışmalar yapılmıştır?


CEVAP:

Bu yüzyıl nesir edebiyatının kayda değer bir tarafı da önceki yüzyıllarda bilinmeyen, araştırılmayan, çalışılmayan bir konu olan Türkçenin sarf ve nahvine (gramerine) dair kitapların kaleme alınmaya başlanmasıdır. Bu kitapların yazılması sadece nesre bir çeşitlilik ve zenginlik getirmekle kalmamış, Türk yazı dilinin sadeleşmesine de ciddi katkılar sağlamıştır.


#59

SORU:

Türkiye’de basılan ilk gramer kitabı haangisidir?


CEVAP:

Keçecizade Mehmet Fuat Paşa ve Ahmet Cevdet’in müştereken yazdıkları Kavaid-i Osmaniyye, Türkiye’de basılan ilk gramer kitabıdır. Arapça ve Almancaya da çevrilen eserin sonradan birçok kere daha basılması ilgi gördüğünü göstermektedir.


#60

SORU:

Türkçenin ilk gramer kitabı hangisidir?


CEVAP:

Abdurrahman Fevzî’nin Mikyasu’l-Lisan Kıstasu’l-Beyan’ı ise Divanu Lugati’t-Türk ve Bergamalı Kadrî’nin Müyessiretü’l-Ulum’unu hariç tutarsak Türkçenin ilk gramer kitabı kabul edilebilir. Önceki gramer kitaplarından farklı olarak Lisan-ı Türkî’nin Türkçenin) yapısını incelemesi açısından önemli ve değerli bir eserdir.