DİN VE TOPLUM Dersi GELENEKSEL MODERN VE POSTMODERN TOPLUMLARDA DİN/İŞLEVSEL DÖNÜŞÜM soru cevapları:
Toplam 35 Soru & Cevap#1
SORU: Gelenek ve din arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
CEVAP: Gelenek ve din arasındaki ilişki ilk bakışta çok aşikar gibi görünür. Dinin geleneklerin dünyasına ait olduğu düşünülür. Çünkü hem din genellikle çok eski bir tarihe aittir ve nesilden nesile aktarımı ile belli bir geleneğin üzerine oturur hem de nesilden nesile aktarılırken kendi geleneklerini oluşturur. Ayrıca din geleneksel dünyanın da bir parçasıdır ve modern dünyada yitip giden bütün geleneklerin arasında dinin de var olduğu söylenir. Sosyolojinin gelişimi genellikle geleneksel toplum ile modern toplum arasındaki ayrımların bir çözümlemesiyle başlamıştır. Geleneksel toplum diye yaygın bir tipleme vardır ki bu tiplemenin içini her sosyolog kendince farklı şekillerde doldurmuş olsa da birçoğunda ortak özellikler de bulunur.
#2
SORU: Ferdinand Tönnies kimdir?
CEVAP: Ferdinand Tönnies (1855-1936) Alman sosyolojisinin ilk büyük parlak isimlerinden biri. Sosyolojik teori ve alan araştırmaları konusunda ilk çalışmaları yapan sosyologlardan biri. Geleneksel ve modern toplumlara denk düşen iki tip toplumsal grubu gemeinschaft ve gesellchaft olarak ayırt etmiştir. Onun bu çalışmasına ve ayırımına geleneksel ve modern toplum tiplerini birbirinden ayırt etmek üzere sonraki sosyologlar tarafından da sıkça başvurulmuştur. Geleneksel cemaat toplumu ilişkilerin, statü ve rollerin zorunlu olarak çalıştığı mekanik bir toplum tipi iken modern toplum bireyselliğin ve dolayısıyla katılımın gönüllü doğasının ön plana çıktığı bir toplum tipi olmaktadır. O yüzden modern toplumda dindarlık veya dinsel mensubiyet de bir cemaatin içinde doğmuş olmaktan ziyade gönüllü olarak tercih edilen bir kimliğe daha çok yaklaşır
#3
SORU: Dünyanın büyübozumu ne demektir?
CEVAP: Weber’in rasyonel modern dünyaya karakterini verdiğini düşündüğü bir zihniyet dönüşümüne işaret eder. Dünyanın büyüsünün bozulması aslında sonuçta bir algı meselesidir. Dünya hiçbir zaman büyülü değildi, ancak insanlar onun büyülü olduğunu, dünyada olup biten her şeyin görünmez bazı güçlerce idare edildiğine dair bir inanç söz konusuydu. Oysa modern dünyada bu etkenlerin tespiti yerini rasyonel bilimsel araştırmalara bırakmıştır. Müslümanlar için dünya zaten hiçbir zaman bu anlamda büyülü olmadığına, hatta İslam büyüye de karşı olduğuna göre, Batı’da yaşanan sekülerleşme ile Müslümanlar arasında yaşanan sekülerleşmenin muhtemel sonuçları üzerinde durmaya değer.
#4
SORU: Weber’e göre modernite nedir?
CEVAP: Weber ise moderniteyi yine kapitalizmin baskısı altında şekillenen bir kültür olarak alır. Ancak bu dine geçişte din her zaman kapitalizmin bir sonucu değil, aksine yer yer kapitalizmin şekillenişine de ciddi katkıda bulunan bir zihniyet dünyasına denk düşer. Geleneğin dünyası büyünün hakim olduğu, yani dünyada olup biten her şeyin dünya dışı bir etkene bağlandığı, her şeyin dünya dışı bir faktörle açıklandığı bir alemdir. Oysa modernlik, artık dünyada olup biten hiç bir şeyin dünya dışı bir faktörle anlaşılmaya çalışılmadığı, her şeyin görünür nedenlere bağlanmaya çalıştığı bir rasyonelleşmeye denk düşer. Bu da dinin modern-kapitalist dünyanın rasyonelleşmesinden nasibini almasına yol açar.
#5
SORU: Türkiye’de dindarlığın gelişimini açıklayınız.
CEVAP: Türkiye’de kırsal kesimde dindarlığın daha yaygın olduğu yaygın bir görüştür. Ancak gerçek şu ki, kırdan kente gelenlerin dine daha kolay sarılmaları, kırda aynı ölçüde bir dindarlığın olduğu anlamına gelmiyor. Daha derin analizler, göç olgusunun kendisi ve akabinde kent hayatına intibak süreci dindarlığın gelişimine çok özel bir katkıda bulunuyor. Bunda kent hayatına ayak uydururken dinin sağladığı anlam dünyası, cemaat dayanışması ve ontolojik güvenlik alanının çok büyük önemi olduğu söylenebilir. O yüzden Cumhuriyet döneminde bir yandan dini gündelik toplumsal hayattan çekmeye dönük devlet siyasetleri varken özellikle ellilerden itibaren başlayan göç dalgalarının akabinde dinin toplumsal hayatta giderek daha görünür hâle geldiği açıkça görülmektedir. Türkiye’de 1950 yılından beri devam etmekte olan bir kırdan kente göç hareketi 2012 yılına kadar toplumun yüzde ellisinden fazlasını kırdan kente taşımıştır. Bu kentleşmeye paralel olarak gözle görünür bir dindarlaşma da kaydedilmiştir. Burada genellikle dindar insanların kırdan kente göç ettiği düşünülmekte ise de işin daha doğrusu kente gelen göçmen dalgalarının kentte dindarlaşması söz konusu olmaktadır. Burada kent dindarlığı da bütün boyutlarıyla tartışma konusu olmaktadır.
#6
SORU: Kentleşme ile dinin gerilediği ve kent hayatında sekülerleşmenin geliştiği konusunda islam dünyası ile Hristiyan dünyası arasındaki farklılıklar nelerdir?
CEVAP: Kent hayatının dindarlıkta bir gerilemeye yol açtığı düşüncesi genellikle köy hakkındaki yanlış tasavvurlara dayanıyor. Köylülerin daha dindar olduğu geleneksel hayat hakkındaki klişe bakışlarla desteklenir. Oysa sosyolojik veriler şunu açıkça göstermiştir ki kent hayatı dinin karmaşık ve görece entelektüel iddialarının sergilenmesi açısından çok daha elverişlidir. Avrupa’da sanayinin ve kentleşmenin geçici bir sonucu olarak gelişen seküler hayat tarzı ve zihniyet bir süre sonra yerini daha kitabi ve kitlelerce daha fazla takip edilen bir kent dindarlığına bırakmıştır. Avrupa’da dinin gündelik hayattaki yeri görünürde çok az gibi görünür, oysa her geçen gün kiliseye devam ve dini referanslara dönüşün daha yoğun olarak yaşandığı bir dönem yaşıyoruz. Yine de dünyanın büyü bozumu denilen süreç Müslümanları Hristiyanlar kadar ilgilendirmemektedir. Sekülerleşmenin bir sonucu veya yansıması olarak alınan dünyanın büyübozumu büyüye özel bir önem veren Hristiyanlık için gerçekten önemli olabilir, ama büyüyle zaten sorunu olan Müslümanlar için dünyanın büyü bozumunun fazladan sekülerleştirici bir etkisi olamaz
#7
SORU: Postmodernizm ne demektir?
CEVAP: Postmodernizmin en basit tanımı kelime anlamına işaret eden modernizm-sonrasıdır. Bu, yaşadığımız dünyayı kast ettiğine göre, postmodernizmle birlikte modern dönemin ötesine geçmiş olduğumuz ve bu dönemin de kendine has bazı özellikleri olduğu söylenmiş olur. Postmodernizmin sosyologlar arasında belirlenmiş ortak bir tanımı yok ama birçok sosyoloğun ortaya koyduğu tartışma veya literatürden postmodern durumun bazı özellikleri ayırt edilebilir. Buna göre öncelikle modernizmin bazı özelliklerini akılcılık, aydınlanmacılık, batı-merkezli bir tarih ve coğrafya algısı, gelenek karşıtlığı, nesnelcilik veya ortak gerçeklik ve doğruluk idealine sahip olmak, siyasette merkezî ulus-devlet yapılanmaları, laiklik olarak tekrar hatırlamamız gerekiyor. Buna karşılık postmodernizm, aydınlanmanın ve modernitenin batı-merkezli tarih ve coğrafya algısının güçlü bir eleştirisi, artan küreselleşme ile birlikte ulus devlet yapıları veya ideolojilerinin gerilemesi, tüketimin artışı ve buna uygun bir kültürel durumun ortaya çıkması, insanların bağlandıkları adalet, eşitlik, devrim gibi ortak amaç ideal veya meta-anlatıların gücünün iyice azalması, bunun yerine güçlü bir görecelik duygusunun hakim olması gibi gelişmelerle belirlenmektedir.
#8
SORU: Postmodernizmin din üzerindeki etkisi bir tür Küresel Anomie olarak anlaşılabilir mi?
CEVAP: Anomie insanların kendi inançlarının diğer inançlar karşısında değerden düşmüş konumuna tanık olmak; yanı sıra başka insanların da aynı konumu paylaşarak kendi inanç ve değerleriyle bağlarını zayıflattıklarını görmekle derinleşiyor. Bu durumda inanan kişiyi veya şehir hayatına uymaya çalışan kişiyi asıl etkileyen şey mevcut normların hepsinin göreceli olduğunu görmekten de öte, mevcut çoğulcu kültür içerisinde herhangi bir inancın geçerliliğine karar verecek bir üst konumun mevcut olmadığının dramatik keşfi. Durkheim’ın sanayi toplumunun sonucu olan şehirleşme süreci üzerine bu gözleminin küreselleşen dünyanın kültürel durumunu tasvir edebilmek için fazlasıyla geçerli olacağı düşünülebilir. Sanayi şehrinde biraraya gelen farklı kültürlerin bu karşılaşmalarının yarattığı norm bunalımının küreselleşmeyle karakterize edilen kültürel şartlarda çok daha belirgin hâle gelmesi beklenir. Bu şartlarda dinsel inançların, günlük yaşam örüntülerinin en yüksek düzeyde çoğulcu bir toplumsal pota içerisinde bir tür eşitlenmesi söz konusu oluyor. Bu da aralarından birinin üstünlüğüne hüküm verecek bir üst ilkenin varlığıyla ilgili olanakları tüketmiş oluyor.
#9
SORU: Ekümenizm ne demektir?
CEVAP: Dinlerin kendi aralarındaki mezhep veya meşrep farklılaşmalarını hatta ulusal dağınıklıklarını aşarak bir birlik oluşturma eğilimine verilen isimdir. Farklı mezheplere ayışmış olan dinlerin kendi içlerinde bu ulusallık ötesi birlik arayışı özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve islamiyetin en belirgin özelliğidir. İstanbul Ortodoks Patrikhanesinin ekümenlik iddiasında olması zaman zaman Türkiye’de farklı değerlendirmelere konu olmaktadır.
#10
SORU: Meta-anlatıların sonu ne demektir?
CEVAP: meta anlatıların sonu deyimi, ünlü Fransız postyapısalcı düşünürlerinden, aynı zamanda Lyotard’ın postmodernizmi tasvir etmek için kullandığı bir niteleme. Ona göre postmodern kültürün en belirgin özelliklerinden biri meta-anlatıların sonuna gelmiş olduğumuzdu. Metaanlatılardan kasıt modern dönemde geçerli olan ve dünya ölçeğinde işleyen bazı büyük davalar, inançlar veya ideolojilerdir. Aslında bu süreci daha önce Daniel Bell ideolojilerin sonu diye nitelemişti.
#11
SORU: Sekülerleşmenin boyutları nelerdir?
CEVAP: Sekülerleşmenin daha önce de vurguladığımız gibi bir siyasi bir de toplumsal olarak işleyen boyutu var. Siyasi olarak devletlerin dini geriletme stratejileri aynı olmamıştır. Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde dine alabildiğine geniş bir özgürlük alanı tanınmış ve dinin toplumsal birleştirici, sakinleştirici, suçtan uzaklaştırıcı yönü dolayısıyla mutlu bir topluma ulaşma açısından işlevsel görülmüş ve faaliyetleri desteklenmiştir. Bu esnada dinin toplamsal hayatta daha fazla görünürlük sahibi olması sorun görülmemiştir. Diğer yandan sekülerleşmenin bir de kentleşme ve sanayi toplumunun bir sonucu olarak kendiliğinden gelişen bir boyutu vardır. İnsanların gündelik hayatın koşturmacasına dalıp dinî kaygılardan uzaklaşmaları anlamına gelen bu sekülerleşme aslında bir tür dindarlıktan uzaklaşma anlamına geliyor.
#12
SORU: Sivil Din nedir?
CEVAP: İlk olarak Jean Jacques Rousseau tarafından bahsedilmiş daha sonra Alexis de Tocqueville’nin Amerikan bağlamında işaret ettiği ama Robert Bellah’ın modellemeye çalıştığı, modern toplumlarda sekülerleşmenin etkisiyle kaybolan milli birlik ve dayanışma örüntülerinin yerine milliyetçi bir işlevi yerine getirecek bir dinsellik biçimi. Bir bakıma siyasetin hizmetinde, siyasetin toplumsal huzuru ve güveni sağlamak üzere araçsallaştırdığı bir din biçimi olarak da anlaşılmıştır.
#13
SORU: Turner’e göre postmodernlik nedir?
CEVAP: Turner, postmodernliğin her şeyden önce gündelik hayattaki metalaşmayla, kültürel sistemler üzerindeki kitle tüketim sistemlerinin etkisiyle ve yüksek ve aşağı kültür arasındaki ayrımın bulanıklaşmasıyla anlaşılabileceğini düşünür. Ona göre dinsel inanca asıl tehdit gündelik yaşamın metalaşmasıdır.
#14
SORU: Televizyonların din üzerindeki etkisi nedir?
CEVAP: Televizyonlarda cereyan eden dinî tartışmaların veya programların da dinî otoriteyi daha görünür hâle getiren ve yine tartışılır kılan bir etkisi oluyor. Daha önceleri kendi seçkin kültürel ortamında halktan uzak veya halkla nadiren temas hâlinde olan din bilginleri bazı fikirleri uzmanı olmayan kişilerle de tartışmayı göze aldıkça dinî otoritenin dönüşümüne katkıda bulunmaktadır. Bu tartışmalarda, bir yandan televizyonların popüler beğeniyi cezbeden reyting kaygılarıyla dinî bilginin doğasına yönelik dönüştürücü etkileri görülebilir. Burada seçkin bir kültürün temsilcisi olarak ulemanın entelektüel ilgileri, aşağı kültürün yani popüler kültürün ilgi ve beğenilerini pazara açılmanın kaçınılmaz sonucu olarak hedeflemiş veya hedeflemek zorunda bırakılmış oluyor. Böyle yaptıkça hem dinî konularda, dinin doğasına aykırı bir çok seslilik hakim olmakta hem de din gerçekten de yeniliklerin, icatların ve yeni teknolojilerin alanı hâline gelmektedir.
#15
SORU: Görsel, yazılı veya sanal iletişim ağlarının dinsel sosyalleşmeler ve etkilenimler üzerindeki etkisi nedir?
CEVAP: Görsel, yazılı veya sanal iletişim ağları dinsel sosyalleşmeler ve etkilenimler için çok yeni ve farklı alanlar açmaktadır. Bu alanlarda yeni dindarlık biçimlerinin oluşması ve beslenmesi de mümkün olmaktadır. Burada gelişen dindarlık biçimlerinin geleneksel dindarlık biçimlerinden çok farklı dinamikleri olsa da bu alanların daha gerçek dinî cemaatlerin yerini tam olarak almadığı hatta o yapıları besledikleri de değerlendirilebilir. Popüler kültür ve tüketim kültürünün dine olumsuz etkide bulunduğu düşüncesi yaygındır. Özellikle Amerika’da son derece yaygın olan kiliseler popüler kültürün bütün pazarlama tarzlarıyla çalışmakta kilise vaizleri pop sanatçıların şov performanslarıyla yarışabilecek cinstendir. Bu vaazların uydu kanalları üzerinden bütün dünyaya ulaşan etkisi, dinî duygu ve üretimlerin küresel ölçekte de bir alıcı bulmasını ve bunun üzerinden kaynaşmasını mümkün kılmaktadır. Bugün Müslümanlar için de küresel ölçekte gelişen popüler sanatçıların yol açtığı küresel buluşma kanalları üzerinde durmak ilginç olacaktır. Pop kültür dinî ritüellerin yerine geçmiyor, onların yanı sıra etkisini gösteriyor. Dinî ritüeller zaten bütün kalıp olarak yerleşik boyutlarıyla Müslümanlar arasında etkisini daha da sürdürürken muhtemelen pop kültür o ritüellerin dinî etkisini daha da artırıcı bir etki bile yapmaktadır.
#16
SORU:
Ferdinand de Tönnies'e göre geleneksel toplum tipi nasıldır?
CEVAP: Bu toplum tipinde yüz yüze birincil ilişkiler belirleyicidir ve toplum bir cemaat toplumudur. Bu toplumda din cemaat yapısına dinsel bir içerik kazandırarak onu kutsallaştırır ve insanların toplumla ilişkileri kendine özgü bir kozmolojinin içinde metafizik bir anlam kazanır.
Bu toplum tipinde yüz yüze birincil ilişkiler belirleyicidir ve toplum bir cemaat toplumudur. Bu toplumda din cemaat yapısına dinsel bir içerik kazandırarak onu kutsallaştırır ve insanların toplumla ilişkileri kendine özgü bir kozmolojinin içinde metafizik bir anlam kazanır.
#17
SORU:
Ferdinand Tönnies'e göre modern toplum nasıl özelliklere sahiptir?
CEVAP: Gesellschaft adı verilen modern toplumda birincil ilişkiler yerini büyük ölçüde ikincil ilişkilere bırakmış, cemaat çözülmüş ve insanlar atomik bireylerden oluşan bir topluluğa dönüşmüştür.
Gesellschaft adı verilen modern toplumda birincil ilişkiler yerini büyük ölçüde ikincil ilişkilere bırakmış, cemaat çözülmüş ve insanlar atomik bireylerden oluşan bir topluluğa dönüşmüştür.
#18
SORU:
Geleneğin en önemli unsuru nedir?
CEVAP:
Geleneğin farklı unsurları vardır. En asgari ama kuşkusuz aynı zamanda en önemli gelenek dildir. İnsanlar bir dilin içinde dünyaya gözlerini açarlar.
#19
SORU:
Sosyologlar geleneksel ve modern toplumu hangi dönem ile ayırmaktadırlar?
CEVAP: Klasik sosyologlar geleneksel toplum ile modern toplum arasında genellikle net bir ayırım yapma eğilimindedirler. Yaşamakta olduğumuz değişim açısından her biri özellikle Sanayi Devrimi’nden itibaren köklü bir değişimin yaşandığından ve bu değişimin de toplumsal yapıda radikal bir değişime denk düştüğünden bahsetmişlerdir.
Klasik sosyologlar geleneksel toplum ile modern toplum arasında genellikle net bir ayırım yapma eğilimindedirler. Yaşamakta olduğumuz değişim açısından her biri özellikle Sanayi Devrimi’nden itibaren köklü bir değişimin yaşandığından ve bu değişimin de toplumsal yapıda radikal bir değişime denk düştüğünden bahsetmişlerdir.
#20
SORU:
Marx geleneksel toplumdan modern topluma geçişi ifade etmek için hangi kavramları kullanmıştır?
CEVAP:
Marx, yaşanan değişimi genellikle feodal toplum yapısından kapitalist toplum yapısına geçiş olarak almıştır. Feodal toplum aynı zamanda belli geleneklerin ağır bir biçimde yaşandığı bir toplumdur. Oysa kapitalizmin her şeyi belirlediği dünya aynı zamanda her alanda sürekli ve köklü değişimlerin yaşandığı bir dünya olarak betimlenir.
#21
SORU:
"Katı olan herşey buharlaşır" tanımı ne için kullanılmıştır?
CEVAP: Komünist Manifesto’da Marx kapitalist dünyanın eskiye ait bütün kurum veya alışkanlıkları önüne katarak yok ettiğini, buharlaştırdığını anlatmak üzere “katı olan her şey buharlaşır” der. Bu söz çağdaş Marksistlerden Marshall Berman’ın moderniteyi anlattığı kitabının başlığını oluşturdu. Katı olan herşeyi buharlaştıran kapitalizm eski dünyaların bir olgusu olarak dini de köklü bir değişime, buharlaştırmaya tabi tutar.
Komünist Manifesto’da Marx kapitalist dünyanın eskiye ait bütün kurum veya alışkanlıkları önüne katarak yok ettiğini, buharlaştırdığını anlatmak üzere “katı olan her şey buharlaşır” der. Bu söz çağdaş Marksistlerden Marshall Berman’ın moderniteyi anlattığı kitabının başlığını oluşturdu. Katı olan herşeyi buharlaştıran kapitalizm eski dünyaların bir olgusu olarak dini de köklü bir değişime, buharlaştırmaya tabi tutar.
#22
SORU:
Weber moderniteyi nasıl değerlendirmiştir?
CEVAP: Weber moderniteyi yine kapitalizmin baskısı altında şekillenen bir kültür olarak alır. Geleneğin dünyası büyünün hakim olduğu, yani dünyada olup biten her şeyin dünya dışı bir etkene bağlandığı, her şeyin dünya dışı bir faktörle açıklandığı bir alemdir. Oysa modernlik, artık dünyada olup biten hiç bir şeyin dünya dışı bir faktörle anlaşılmaya çalışılmadığı, her şeyin görünür nedenlere bağlanmaya çalıştığı bir rasyonelleşmeye denk düşer.
Weber moderniteyi yine kapitalizmin baskısı altında şekillenen bir kültür olarak alır. Geleneğin dünyası büyünün hakim olduğu, yani dünyada olup biten her şeyin dünya dışı bir etkene bağlandığı, her şeyin dünya dışı bir faktörle açıklandığı bir alemdir. Oysa modernlik, artık dünyada olup biten hiç bir şeyin dünya dışı bir faktörle anlaşılmaya çalışılmadığı, her şeyin görünür nedenlere bağlanmaya çalıştığı bir rasyonelleşmeye denk düşer.
#23
SORU:
Giddens'a göre geleneksel ve modern dünyanın farkları nelerdir?
CEVAP:
Ekonomi: Para geleneksel dünyada takasa dayalı ekonomide takas edilen malların takas esnasındaki doğrudan mevcudiyet şartını kaldırmış böylece takas edilen şeylerin teslimatının ertelenebilmesini sağlamıştır.
Zaman mekan: Geleneksel dünyada zaman mekandaki hareketliliğe bağlı olarak belirleniyordu. Böylece zaman mekana bağımlıydı. Oysa saatin bulunmasıyla bu bağımlılık yok olmaya yüz tutmuş, sanayi kurumlarının zamanı saate bağlı olarak çalışmaya başlamıştır.
Din: Geleneksel dünyada din önemli bir yer tutar oysa modern dünyada bu yerin de önemi kalmamıştır.
#24
SORU: Modern dünyada özellikle kent ortamında dindarlık çok daha büyük bir yaygınlık ve kurumsallık kazandığını savunan sosyolog kimdir?
Modern dünyada özellikle kent ortamında dindarlık çok daha büyük bir yaygınlık ve kurumsallık kazandığını savunan sosyolog kimdir?
CEVAP: Bryan S. Turner'a göre modern dünyada özellikle kent ortamında dindarlık çok daha büyük bir yaygınlık ve kurumsallık kazanmıştır.
Bryan S. Turner'a göre modern dünyada özellikle kent ortamında dindarlık çok daha büyük bir yaygınlık ve kurumsallık kazanmıştır.
#25
SORU:
Postmodernizm nedir?
CEVAP: Postmodernizmin en basit tanımı kelime anlamına işaret eden modernizm-sonrasıdır.
Postmodernizmin en basit tanımı kelime anlamına işaret eden modernizm-sonrasıdır.
#26
SORU:
Marx, din ile modernleşme arasında nasıl bir ilişki öngörmüştür?
CEVAP: Marx dinin üretim ilişkilerindeki sömürüye dayalı düzenin doğal sonucu olan bir çeşit çarpık bilinç olarak mutlu sosyalist sona doğru yok olacağı bir tarihsel teleolojiyi işlemiştir.
Marx dinin üretim ilişkilerindeki sömürüye dayalı düzenin doğal sonucu olan bir çeşit çarpık bilinç olarak mutlu sosyalist sona doğru yok olacağı bir tarihsel teleolojiyi işlemiştir.
#27
SORU:
Sanayi toplumunun başlangıcında dinin örgütlenmesi nasıl gerçekleşmiştir?
CEVAP: Sanayi toplumunun yarattığı aşırı hızlı değişim, kentleşmenin çok farklı kültürel grupları bir araya getirmesi gündelik hayatta dinin örgütlenmesini ilk aşamalarda bir hayli zorlaştırmıştır. Sanayi toplumunun ilk aşamalarında kente yeni göç eden insanların özellikle Avrupa’nın birçok yerinde ilk etapta dinsel pratikleri ya askıya aldıkları veya zaten kırsal geçmişlerinde hiç sahip olmadıkları bir dinsellikle kentte de uzun süre hiç karşılaşmadıkları söylenebilir.
Sanayi toplumunun yarattığı aşırı hızlı değişim, kentleşmenin çok farklı kültürel grupları bir araya getirmesi gündelik hayatta dinin örgütlenmesini ilk aşamalarda bir hayli zorlaştırmıştır. Sanayi toplumunun ilk aşamalarında kente yeni göç eden insanların özellikle Avrupa’nın birçok yerinde ilk etapta dinsel pratikleri ya askıya aldıkları veya zaten kırsal geçmişlerinde hiç sahip olmadıkları bir dinsellikle kentte de uzun süre hiç karşılaşmadıkları söylenebilir.
#28
SORU:
Türkiye, 2005 yılında hazırlanana AB anayasasının hangi maddesine itiraz etmiştir?
CEVAP: 2005 yılında hazırlanan AB Anayasasının başlangıç maddelerinden birinde AB’nin bir Hristiyan Birliği olduğu ifade edilmek istendiğinde buna itiraz eden ve AB’nin laik bir birlik olması gerektiğini söyleyen Türkiye olmuştur.
2005 yılında hazırlanan AB Anayasasının başlangıç maddelerinden birinde AB’nin bir Hristiyan Birliği olduğu ifade edilmek istendiğinde buna itiraz eden ve AB’nin laik bir birlik olması gerektiğini söyleyen Türkiye olmuştur.
#29
SORU: Dinin, bir ülkenin ulusal siyasetinde merkezî bir rol oynamasının en göze çarpan örneği hangisidir?
Dinin, bir ülkenin ulusal siyasetinde merkezî bir rol oynamasının en göze çarpan örneği hangisidir?
CEVAP: Kuşkusuz dinin bir ülkenin ulusal siyasetinde merkezî bir rol oynamasının en göze çarpan örneği İsrail’in konumudur. Zira İsrail’in bölgedeki tüm etkinliğine ister onaylama ister itiraz yönlü bütün tepkiler giderek teolojik bir dille ifade edilmek durumunda kalınıyor.
Kuşkusuz dinin bir ülkenin ulusal siyasetinde merkezî bir rol oynamasının en göze çarpan örneği İsrail’in konumudur. Zira İsrail’in bölgedeki tüm etkinliğine ister onaylama ister itiraz yönlü bütün tepkiler giderek teolojik bir dille ifade edilmek durumunda kalınıyor.
#30
SORU: Ünlü Fransız oryantalist Gilles Kepel, Tanrı’nın İntikamı metaforuyla ne kastetmektedir?
Ünlü Fransız oryantalist Gilles Kepel, Tanrı’nın İntikamı metaforuyla ne kastetmektedir?
CEVAP: Metafor, “Tanrının ölümü” ile nitelenmiş olan modernleşme çağına karşılık dinin bir türlü ölmeyişi, aksine son zamanlardaki yükselişini ifade ediyor. Tanrı’nın ölümü olarak ifade edilen şey aslında Batı kültürünün dine karşı açtığı bir savaşın sonucu veya temennisiydi.
Metafor, “Tanrının ölümü” ile nitelenmiş olan modernleşme çağına karşılık dinin bir türlü ölmeyişi, aksine son zamanlardaki yükselişini ifade ediyor. Tanrı’nın ölümü olarak ifade edilen şey aslında Batı kültürünün dine karşı açtığı bir savaşın sonucu veya temennisiydi.
#31
SORU:
Ekümenizm nedir?
CEVAP: Dinlerin kendi aralarındaki mezhep veya meşrep farklılaşmalarını hatta ulusal dağınıklıklarını aşarak bir birlik oluşturma eğilimine verilen isimdir. Farklı mezheplere ayışmış olan dinlerin kendi içlerinde bu ulusallık ötesi birlik arayışı özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin en belirgin özelliğidir.
Dinlerin kendi aralarındaki mezhep veya meşrep farklılaşmalarını hatta ulusal dağınıklıklarını aşarak bir birlik oluşturma eğilimine verilen isimdir. Farklı mezheplere ayışmış olan dinlerin kendi içlerinde bu ulusallık ötesi birlik arayışı özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin en belirgin özelliğidir.
#32
SORU:
Dinlerin küreselleşmeden nasıl faydalanmaktadırlar?
CEVAP: Dinî cemaatler çok uluslu yardımlaşma ağları kurarak dünyanın herhangi bir yerindeki sorunlu bir alana hayır faaliyetlerini yöneltirken hem küresel örgütlülüklerini pekiştirmekte hem de ilgi alanlarını bütün küreye yöneltmektedir. Ayrıca dünya gündeminin artan küreselleşmesi dinlerin de ilgilerine olduğu gibi yansımakta, dinler dünya çapında kendi cemaatlerinin uzantılarını keşfetmekte ve ona yönelik özel duyarlılıklar geliştirmektedir.
Dinî cemaatler çok uluslu yardımlaşma ağları kurarak dünyanın herhangi bir yerindeki sorunlu bir alana hayır faaliyetlerini yöneltirken hem küresel örgütlülüklerini pekiştirmekte hem de ilgi alanlarını bütün küreye yöneltmektedir. Ayrıca dünya gündeminin artan küreselleşmesi dinlerin de ilgilerine olduğu gibi yansımakta, dinler dünya çapında kendi cemaatlerinin uzantılarını keşfetmekte ve ona yönelik özel duyarlılıklar geliştirmektedir.
#33
SORU: "Meta anlatıların sonu" deyimi ile ne kastedilmektedir?
"Meta anlatıların sonu" deyimi ile ne kastedilmektedir?
CEVAP: “Meta anlatıların sonu” deyimi, ünlü Fransız postyapısalcı düşünürlerinden, aynı zamanda Lyotard’ın postmodernizmi tasvir etmek için kullandığı bir niteleme. Ona göre postmodern kültürün en belirgin özelliklerinden biri “meta-anlatıların sonuna” gelmiş olduğumuzdu. Meta-anlatılardan kasıt modern dönemde geçerli olan ve dünya ölçeğinde işleyen bazı büyük davalar, inançlar veya ideolojilerdir.
“Meta anlatıların sonu” deyimi, ünlü Fransız postyapısalcı düşünürlerinden, aynı zamanda Lyotard’ın postmodernizmi tasvir etmek için kullandığı bir niteleme. Ona göre postmodern kültürün en belirgin özelliklerinden biri “meta-anlatıların sonuna” gelmiş olduğumuzdu. Meta-anlatılardan kasıt modern dönemde geçerli olan ve dünya ölçeğinde işleyen bazı büyük davalar, inançlar veya ideolojilerdir.
#34
SORU:
Sivil din terimini açıklayınız.
CEVAP: İlk olarak Jean Jacques Rousseau tarafından bahsedilmiş daha sonra Alexis de Tocqueville’nin Amerikan bağlamında işaret ettiği ama Robert Bellah’ın modellemeye çalıştığı, modern toplumlarda sekülerleşmenin etkisiyle kaybolan milli birlik ve dayanışma örüntülerinin yerine milliyetçi bir işlevi yerine getirecek bir dinsellik biçimi. Bir bakıma siyasetin hizmetinde, siyasetin toplumsal huzuru ve güveni sağlamak üzere araçsallaştırdığı bir din biçimi olarak da anlaşılmıştır.
İlk olarak Jean Jacques Rousseau tarafından bahsedilmiş daha sonra Alexis de Tocqueville’nin Amerikan bağlamında işaret ettiği ama Robert Bellah’ın modellemeye çalıştığı, modern toplumlarda sekülerleşmenin etkisiyle kaybolan milli birlik ve dayanışma örüntülerinin yerine milliyetçi bir işlevi yerine getirecek bir dinsellik biçimi. Bir bakıma siyasetin hizmetinde, siyasetin toplumsal huzuru ve güveni sağlamak üzere araçsallaştırdığı bir din biçimi olarak da anlaşılmıştır.
#35
SORU: Bilgi toplumunun gelişimi ve kitle iletişiminin sunduğu yeni imkân ve alanlar, dinî bilginin mahiyetini nasıl etkilemiştir?
Bilgi toplumunun gelişimi ve kitle iletişiminin sunduğu yeni imkân ve alanlar, dinî bilginin mahiyetini nasıl etkilemiştir?
CEVAP: Bu etkiler çok yönlüdür. Bunları dinî bilginin mahiyetinin dönüşümü, dinî otoritenin demokratikleşmesi, bireyselleşme ve dinî bilginin metalaşması ve tüketim konusu hâline gelmesi gibi süreçler olarak özetleyebiliriz.
Bu etkiler çok yönlüdür. Bunları dinî bilginin mahiyetinin dönüşümü, dinî otoritenin demokratikleşmesi, bireyselleşme ve dinî bilginin metalaşması ve tüketim konusu hâline gelmesi gibi süreçler olarak özetleyebiliriz.