HASTA ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ Dersi HASTA ÇOCUKLARIN RUHSAL ÖZELLİKLERİ VE HASTA ÇOCUĞA YAKLAŞIM soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Hastalık ve hastaneye yatış sürecinde çocuk ve aileye nasıl yaklaşılmalıdır?


CEVAP:

Hastalık ve hastaneye yatış sürecinde çocukların verdiği tepkilerde ailenin ve personelin yaklaşımının etkili olduğu bilinmektedir. Hastalık sürecinde çocuğa karşı dürüst, içten ve destekleyici tutum içinde yaklaşıldığında, çocuklar açısından tedavi sürecinin daha çabuk kabullenildiği ve hastalıkla daha başarılı baş ettikleri belirlenmiştir. Hastalık sürecinde çocukların beden sağlığıyla birlikte ruh sağlığına da önem verilmesi; hem çocuklar hem de ailelerin, hastalık ve hastaneye yatış sürecinde psikososyal açıdan desteklenmesi önemlidir.


#2

SORU:

Çocukların, anne babadan ayrılarak hastaneye yatırıldıklarında gösterdikleri duygusal tepkilerin aşamaları nedir?


CEVAP:

Çocuklar, anne babadan ayrılarak hastaneye yatırıldıklarında çeşitli duygusal tepkiler
gösterir. Çocukların gösterdikleri tepkiler üç aşama hâlinde ortaya çıkabilir: Ayrılık protestosu, üzüntü, bağımsızlık.


#3

SORU:

Ayrılık protestosu nedir?


CEVAP:

Hastaneye yatış sürecinde çocuklar, anne babadan ayrılmaya tepki gösterir, anne babayı kaybetme kaygısı yaşar. Ağlayarak, bağırarak ve çığlık atarak ayrılığı protesto eder.


#4

SORU:

Çocukların hastaneye yatışa gösterdikleri tepkiler hangi etmenlere göre farklılık göstermektedir?


CEVAP:

Çocukların hastaneye yatışa gösterdikleri tepkiler çeşitli etmenlere göre farklılık göstermektedir. Bu etmenler şu şekilde sıralanabilir: Çocuğun yaşı, önceki ayrılık yaşantıları, çocuğun duygusal özellikleri, ayrılığın süresi, anne babanın hastaneye yatışa gösterdiği tepkiler.


#5

SORU:

Travma nedir?


CEVAP:

Travma, hiç beklenmeyen bir anda çocuğun dayanma gücünü zorlayan ya da aşan bir durum olarak tanımlanabilir. Fiziksel acıya neden olan tıbbi müdahaleler, çocukta travmatik yaşantıya neden olabilir. Travmaların oluşmasında, çocuğun olayı kendi yaşamına veya başka birinin yaşamına tehdit olarak algılaması rol oynar.


#6

SORU:

Hastalık ve hastaneye yatış sürecinde çocuklarda en sık gözlemlenebilecek duygusal
tepkiler nelerdir?


CEVAP:

Hastalık ve hastaneye yatış sürecinde çocuklarda en sık gözlemlenebilecek duygusal
tepkiler şunlardır: Korku, kaygı, kızgınlık ve öfke, depresyon, uyku problemleri, regresyon, alt ıslatma, parmak emme.


#7

SORU:

Korku nedir?


CEVAP:

Görünen ya da görünmeyen tehlikeler karşısında bireyin gösterdiği doğal ve gerekli tepkiler korku olarak tanımlanır.


#8

SORU:

Çocukların, hastalık ve tedavi sürecinde yaşadıkları kaygının temel kaynakları nelerdir?


CEVAP:

Sürekli olarak yapılan iğneler, içilmesi gereken ilaçlar, diyet yapma zorunluluğu ve çocuğun hayatına yönelik çeşitli kısıtlamalar çocuk açısından önemli kaygı kaynaklarıdır.


#9

SORU:

Depresyon nedir?


CEVAP:

Depresyon, sık görülen bir duygu durum bozukluğudur. Yaşamın getirdiği stres yaratan birçok duruma gösterilen normal bir tepki olarak ortaya çıkar. Çok küçük yaşlardan itibaren çocuklarda da depresyon görülebilir. Çocukluktan ergenliğe geçişte ise görülme sıklığı artmaktadır. Hastalık ve hastaneye yatış sürecinin yarattığı üzüntü ve çökkünlük, çocuğun düşüncelerini, davranışlarını, sosyal yaşamını, okul performansını etkiliyorsa depresyondan söz etmek mümkündür.


#10

SORU:

Regresyon nedir?


CEVAP:

Gerileme anlamına gelen regresyon, çocuklarda yaşından küçük davranmaya başlama, tuvalet eğitimi ve konuşma becerileri gibi kazanılmış becerilerin kaybı ve fiziksel yakınmalar şeklinde görülebilir.


#11

SORU:

Empati nedir?


CEVAP:

Empati, bireyin kendini başkalarının yerine koyabilme yetisidir. Anne babaların çocuğa empati duyabilmesi onun gözüyle görebilmeyi, onun kulağıyla işitebilmeyi, onun yüreğiyle hissedebilmeyi ve bunu çocuğa hissettirebilmeyi gerektirir.


#12

SORU:

Anne babaların hastalık sürecinde çocuklarıyla iletişim kurarken dikkat etmesi gerekenler nelerdir?


CEVAP:

Anne babaların bu süreçte çocuklarıyla iletişim kurarken dikkat etmesi gerekenler şunlardır: Dürüstlük, dinleme, konuşma.


#13

SORU:

Korku yaşayan hasta çocuklara nasıl tepki verilmelidir?


CEVAP:

Çocukların korku yaşaması normaldir. Çocuğun korkularına anlayış gösterilmeli; çocuğu
küçümsenmemeli ve alay edilmemelidir. Yoğun korku ve kaygı yaşayan çocuğa destek vermeli ve onu cesaretlendirmelidirler.


#14

SORU:

Hastalık sürecinde ebeveynlerin hastalığı kabullenmeleri neden önemlidir?


CEVAP:

Hastalık sürecinde öncelikle anne babanın hastalığı kabullenmesi ve sakin davranabilmeleri gerekir. Hastalık karşısında anne babanın gösterdiği olumsuz tepkiler, çocuğu da olumsuz etkileyecektir.


#15

SORU:

Ebeveynlerinin hasta çocuklarına karşı dürüst olmaları neden önemlidir?


CEVAP:

Her şeyden önce, çocuğun anne babasına güvenebilmesi gerekir. Anne babasının yanında olacağını bilirse çocuklar hemen her türlü güçlükle baş edebilir. Güven duygusu dürüstlük gerektirir. Çocukların kendilerini güvende hissedebilmeleri için verecekleri haber iyi de olsa kötü de olsa gerçeği söyleyecekleri konusunda anne babalarına güveneceklerini bilmeleri gerekir.


#16

SORU:

Hasta olan çocuklarla ve aileleriyle iletişimde konuşma neden önemlidir?


CEVAP:

Hastalığın neden olduğu kriz durumuyla baş edebilmek için hem ebeveynlerin hem de çocuğun duyguları hakkında konuşabiliyor olması önemli bir adımdır. Acı veren duygular hakkında konuşmak güçtür. Bu nedenle hastalığın neden olduğu kriz durumuyla baş edebilmek için hem ebeveynlerin hem de çocuğun duyguları hakkında konuşması teşvik edilmelidir.


#17

SORU:

Uzun süreli hastalığı olan çocukların anne babaları, aile içinde düzeni sağlamak için ne gibi teknikler kullanabilirler?


CEVAP:

Uzun süreli hastalığı olan çocukların anne babaları, şu teknikleri kullanarak aile içinde düzeni sağlayabilirler:
• Çocuğun ailedeki kuralları anladığından emin olunmalıdır. Stres yaşayan çocuklar, öngörülebilir ve yapılandırılmış bir ev ortamında kendilerini daha güvende hisseder.
• Kuralların tutarlılıkla uygulanması gerekir. Tüm bakım verenlerin kuralları bildiğinden ve uyguladığından emin olunmalıdır. Basit ve anlaşılır kurallar konmalı, kurallara uyulmadığında sonuçlarının neler olacağı net olarak açıklanmalıdır.
• Çocuklara seçim yapabilmeleri için olanak tanınmalıdır. Günlük yaşamlarında ve tedavi süreçlerinde mümkün olduğunca söz sahibi olmasına olanak tanınmalıdır.
• Çocuğa verilen hediyeler konusunda dikkatli olunmalıdır. Çok fazla hediye çocuğu endişelendirebilir. Sürekli olarak hediye alan çocuk, bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünebilir. Sadece hediye alabilmek için olumlu davranışlar sergilemeye başlayabilir. Hediyeler, hasta çocuğun kardeşlerinin de kıskançlık yaşamasına neden olabilir. Hasta çocuk için alınan hediyeler, hasta olmayan kardeş ya da kardeşler için de alınmalıdır. Uzun süreli tedavi gerektiren durumlarda anne babalar gelen hediyelerin tamamını çocuğa aynı anda vermek yerine, biriktirerek çocuğa daha geniş bir zaman diliminde verebilirler.
• Öfkeyi fiziksel olarak azaltmak için uygun koşullar yaratılmalıdır. Çocuğun sağlığının elverdiği ölçüde bisiklet sürmesine, evin etrafında koşup oynamasına, salıncakta sallanmasına, basketbol ya da futbol oynamasına, kil veya oyun hamuru ile oynamasına, resim çizmesine olanak sağlanmalıdır.
• Özellikle sanat etkinlikleri konusunda çocuk cesaretlendirilebilir. Bu tür etkinlikler çocuklar için yatıştırıcı bir etkiye sahiptir. Çocuğa hem olumlu duygular kazandırır hem de yaratıcılığının gelişmesine yardımcı olur. Sanat etkinlikleri konusunda çocuğun seçim yapabilmesine izin verilmelidir. Çocuk yönlendirilmemeli ve eleştirilmemelidir. Çocuğun yaptığı ürünler evde ya da hastanede odasına asılabilir.
• Çocuğa, kızgınlık duygularını uygun yollarla ifade etmesine olanak tanıyan ifadeler öğretilmelidir. Öfkenin sözel olarak ifade edilebilmesi önemli yaşam becerilerindendir.
• Hasta çocuğa mümkün olduğunca normal bir şekilde davranılmalıdır. Olumlu davrandığında çocuk ödüllendirilmelidir. Hastalık sürecinde çocuğun olumsuz davranışlarının stres, korku, acı ve kimi zaman da kullandığı ilaçlardan kaynaklanabileceği unutulmamalıdır.
• Hastalık, çocukta var olan bazı problemlerin artmasına neden olabilir. Problemin belirtilerini ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, problemin kendisine odaklanılmalıdır. Bu konuda bir çocuk ruh sağlığı uzmanından yardım alınabilir.
• Bir günlük tutması konusunda çocuk cesaretlendirilebilir. Çocuk günlüğünde duyguları, yaşantıları ve hastane ziyaretleri konusunda kayıtlar tutabilir.
• Anne babalar çocuktan gerçekçi beklentilere sahip olmalıdır. Dört yaşındaki hasta bir çocuğun, altı yaşındaki sağlıklı bir çocuk gibi ya da bir ergenin bir yetişkin gibi davranmasını beklemek hayal kırıklığına yol açacaktır.
• Çocuğa sık sık sevildiği hatırlatılmalı, kucaklanmalı, şefkat gösterilmelidir.


#18

SORU:

Hastane ortamında çocukların karşı karşıya geldikleri sağlık personeli kimlerden oluşur?


CEVAP:

Doktor, ebe, hemşire, çocuk gelişimci, sağlık memuru, biyolog, psikolog, diyetisyen, fizyoterapist, ambulans ve acil bakım teknikerleri, acil tıp teknisyeni, çevre sağlık teknisyeni ve benzeri görevliler sağlık personeli sınıfını oluşturur. Çocuğun hastanedeki bakım ve tedavisinden temel olarak doktorlar ve hemşireler sorumludur. Eğer çocuk bir eğitim hastanesinde tedavi görüyorsa çocuk doktorların yanı sıra kendi alanlarında uzman olan diğer doktorlar, tıp öğrencileri ve internlerle de karşılaşacaktır. Hastalık sürecinde çocuğun gelişim alanlarının desteklenmesinde ve çocukların teşhis, tedavi, ameliyata hazırlanmasında Çocuk Gelişimciler de önemli rol üstlenir. 


#19

SORU:

Hastane personelinin hasta çocuğa yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler nelerdir?


CEVAP:

Hastane personelinin hasta çocuğa yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
• Çocuğa yapılan tıbbi müdahale sırasında doktor ve hemşirelerin yaptıkları işlemi aşama aşama açıklayarak çocuğa bilgi vermeleri önemlidir.
• Tıbbi muayene ve müdahale sırasında çocuğun kendini rahat hissedebileceği ortam düzenlemesine özen gösterilmelidir. Örneğin, ergenlik döneminde olan bir genç kız vücudun görülmesinden rahatsızlık duyabilir. Bu durumda odada yapılacak basit bir düzenleme ile yataklar arasına perde konularak, tıbbi muayene ve müdahale sırasında perde kapatılabilir.
• Çocuğun bilişsel olgunluğu arttıkça hastalığı kavrama düzeyi de artar. Etkin destek için çocuğun gelişim düzeyini ve duygularını bilmenin yanı sıra hastalıkla ilgili inançları da incelenmelidir. Çocuk hastalığından ötürü utanma duyguları yaşıyorsa hastalıkla ilgili bilgi almak, aynı hastalığa sahip çocukların aileleriyle tanışmak hem ebeveyn için hem de çocuk için önemli bir adım olacaktır. Çocuğun duygularını açabilmesi, neler hissettiğini ifade edebilmesi, gerektiğinde profesyonel psikolojik destek alması utanma duyguları ile baş edebilme konusunda önemlidir (Wallace, 1995). Ancak her şeyden önce hastalık, hastaneye yatış ve tedavi sürecini kabullenebilmesi ve uyum sağlayabilmesi için çocuğa zaman tanınmalıdır (Keene ve Prentice, 1999).
• Çocuğun hastanede yapabileceği uygun aktivitelelerin sayısı kısıtlıdır. Üstelik, çocuktan hastane kurallarına uyması beklenmektedir. Okul çağındaki çocuk kişilik özelliği nedeniyle şiddetli derecede hasta olmadıkça yatakta kalmayı kabul etmez. Bağımsızlığını engelleyecek kurallar, işlemler kendini kısıtlanmış hissetmesine neden olabilir ve çocuğun yaşadığı stresi arttırabilir.
• Hastaneye yatışın geçici bir durum olduğu, istediği zaman oyun odasında vakit geçirebileceği ifade edilmeli ve servisteki diğer çocuklarla tanıştırılıp iletişim kurması sağlanmalıdır. Tuvalet, banyo, çağırma zili, oyun odası ya da oyun alanı, hemşire ve doktor odası ile televizyon odasının yeri gösterilerek servis tanıtımı yapılmalıdır (Gültekin ve Baran, 2005).
• Çocuklara yakın ilgi,şefkat gösterilmeli ve sağlık personeline güven duymaları sağlanmalıdır. Çocuklar, kendi izinleri olmaksızın sağlık çalışanıyla paylaştıklarının yaşamını tehlikeye sokacak bir bilgi olmadığı sürece kimseye aktarılmayacağını bilmeli ve bu konuda güven oluşturulmalıdır. Özellikle ergenlerin yüz ifadelerini, beden dilini değerlendirme becerileri oldukça gelişmiştir ve kısa sürede kendileriyle gerçekten ilgilenip ilgilenilmediğinin farkına varabilir (Ünver ve Yıldırım, 2013; Wallace, 1995).
• Sağlık personelinin güven verici ses tonu ile çocuğa fırsat buldukça ziyarette bulunması, onlara dokunması ve güven verici ilişkiyi kurması, özellikle bebeklik dönemindeki çocuğun kaygı ve korkularını azaltacaktır (Wallace, 1995).
• Okul dönemindeki çocuklarda ise yapılacak olan girişimlerle ilgili açıklamalar oyuncak bebek, ayı veya renkli resimler üzerinde yapılabilir.
• Zaman kavramı iyi gelişmediğinden, zamanla ilgili açıklamalar olaylar üzerinden, fazla detaya girmeden yapılmalıdır. Bu uygulamalar sırasında çocuk, soru sormaya teşvik edilmelidir.
• Çocukla konuşurken ifadeler çok iyi seçilmeli, çocuğun anlayabileceği dilde ve açık ifadeler kullanılmalı, tehdit edici ifadelerden ve mümkün olduğunca soyut ifadelerden kaçınılmalıdır. Çünkü çocuklar, gelişimsel yaş dönemlerine göre kullanılan tıbbi terimlere farklı anlamlar yükleyebilir. Örneğin, kesme ifadesi yerine “küçük bir açıklık oluşturmak” ifadesini kullanmak daha doğru olacaktır (Petrillo ve Sirgay, 1980; Ünver ve Yıldırım, 2013).
• Çocuğu avutmak için kaygıyla yalan söylemek, bazı şeyleri anlatmamak ve gizlemek, çocukla kurulması gereken güvene dayalı ilişkiyi bozacaktır. Okul dönemindeki çocuklarda kontrol kaybı, beden hasarı ve ölüm korkusu olduğundan, yaklaşım bu özellikleri dikkate alınarak planlanmalıdır. Örneğin, oyun yöntemiyle çocuğa, hastaneye yatmasının ve ameliyat olmasının nedenini daha iyi anlatılabilir ve bunların neden olduğu stresle daha etkili baş etme yöntemleri öğretilebilir. Bu amaçla maske, eldiven, bone, ameliyat örtüleri gibi tıbbi oyuncaklar kullanılabilir.
• Konuşmalardaki gerekli gizlilik hususuna dikkat edilmeli, çocuk ile güven oluşturulmalı ve çocuğun sorduğu sorular dürüstçe cevaplandırılmalıdır (Foster ve ark., 2010; Ünver ve Yıldırım, 2013). Ergenler ise hastalığın estetik görünüşlerini etkileyeceği, beden imajlarını bozacağı, kontrol kaybına ve arkadaş grubundan ayrılmalarına neden olacağı korkusuna kapılabilir. Bu aşamada ergene tedavi ve girişimler açıklanmalı, fikir sahibi olmaları için fırsat verilmeli ve gereken bireysel kontrolü sağlayabilmekte çocuklarına yardımcı olmaları için ebeveynler yönlendirilmelidir (Abrams ve ark., 2007).
• Uyku saatinde kontrolsüz şekilde ağlama, sık sık uykudan ve yataktan çıkma ve anne babayı yanında isteme gibi uyku problemleri yaşıyorsa çocuğa basit ve inandırıcı bir şekilde her şeyin yolunda olduğu o anın uyuma saati olduğu söylenmelidir. Eğer küçük yaştaki çocuklar geceleri her uyanışında ve ağlayışında anne ve babasının odasına koşacağını öğrenmişse ister istemez tekrar uykuya dalmak için onlara ihtiyaç duyacaktır. Çocuk ilk gece belli bir süre ağlayabilir. Ancak ağlama süresi her gece biraz daha azalacaktır. Çocuğun ağlaması şiddetli ise anne babasının yüzünü görmesi çocuğu rahatlatacaktır. Çocuk sakinleştikten sonra bir süre çocuğun yanında oturmak gerekebilir. Bu esnada onunla oyun oynanmamalıdır. Çocuğun bu zamanı bir oyun zamanı gibi değerlendirmesinin önüne geçilmelidir (Saygılı, 2013).


#20

SORU:

Hastane personelinin hasta çocuğun ailesine yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler nelerdir?


CEVAP:

Hastane personelinin hasta çocuğun ailesine yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler de şu şekilde sıralanabilir:
• Tanı ve tedavi aşamasında çocuk ve aile bireyleri ile durumu açık bir şekilde konuşmak, özellikle hastalık, hastalığın gidişi ve tedavi hakkında bilgi vermek, onların duygularını ifade etmelerini sağlamak gereklidir. Aileye yönelik müdahalelerde tedaviyi empati ve iş birliği çerçevesinde yürütmek, ailenin tedavide aktif olmasını sağlamak önemlidir. Duyarlı bir bakım ekibi ile çoğu stres verici durum azaltılabilir ve hasta ile yakınlarının daha olumlu deneyimler yaşaması sağlanabilir (Başbakkal ve ark., 2010). Bunun yanı sıra ailenin günlük rutinin mümkün olduğunca korunması yararlı olacaktır (Oğuzhan ve Erden, 2012).
• Ailelerin güçlü yönleri, bireyselliği dikkate alınmalı ve farklı baş etme yöntemlerine saygı gösterilmelidir. Çocuğun tüm fiziksel bakımını üstlenmeleri nedeniyle anneler tükenmişlik duygusu yaşamakta ve çocuklarına yeterli düzeyde destek sağlayamamaktadır. Çocuğun tüm bakımını anneye bırakmak yerine hastanede anne çocuk ilişkisinin sürdürülmesine özen göstermek, çocuğun fiziksel ve duygusal olarak rahatlığını sağlar (Boztepe ve Çavuşoğlu, 2009).
• Çocuğa ilişkin bilgilerin ebeveynlerle paylaşılması, ebeveyn ve sağlık personeli arasındaki etkili iletişimle mümkün olabilir. Bu nedenle ebeveynle olan iletişimin açık tutulması ve çocuğun durumuna ilişkin sorularının olup olmadığını sorulması, yapılacak işlemlerle ilgili onam alınması, ebeveynlerin çocukla ilgili konularda personele güven duymasını ve daha rahat soru sormalarını sağlar (Boztepe ve Çavuşoğlu, 2009).

• Aileye çocuğun durumu açıklanırken anlaşılmayan bir dilin kullanılması, ailede ve çocukta korku, kaygı ve üzüntü duygularına yol açabilir. Mümkün olduğunca teknik olmayan basit ve anlaşılır bir dilin kullanılması önemlidir (Kain ve ark., 1996;
Petriollo ve Sirgay, 1980).
• Ebeveynlerin de personele saygı duyması ve onlara duyarlı yaklaşması gerekir. Personel de en az kendileri kadar stres altındadır. Ancak problemlerin büyümeden çözümlenmesi önemlidir. İletişim kurarken suçlayıcı davranılmaması; sorunları dile getirirken “ben” dilinin kullanımına özen gösterilmesi gerekir (Örneğin: “sorularımıza cevap vermiyorsunuz” yerine “sorularımıza yanıt alamadığımızda üzülüyoruz”) ifadesi kullanılabilir. Sağlık personelinin de çocuğa ve aileye onur kırıcı ve profesyonel yönden uygun olmayan şekilde davranmamaları gerekir (Keene ve Prentice, 1999).
• Sağlık personelinin hasta çocuğa ve ailesine yaklaşımlarında empati önemli bir konudur. Ailenin duygusal tepkilerinin sağlık personeli tarafından anlaşılması önemlidir. Ebeveynler yaşadıkları suçluluk duygusu ve umutsuzluk sebebi ile kendilerini çevreden izole edebilir. Bu durum sağlık personeli tarafından, ebeveynlerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmediği şeklinde yorumlanabilir. Bu süreçte ebeveynlerin aynı durumdaki diğer ebeveynlerle ilişkide olmaları da ebeveynlere yardımcı olacaktır. Böylelikle ortak duygu ve düşüncelerin paylaşılacak ortak sorunlara birlikte çözümler bulunacak ve geçmiş deneyimlerin paylaşılmasıyla duygusal rahatlama yaşanacaktır (Gültekin ve Baran, 2005).
• Çocuklarının sağlığı konusunda endişe yaşayan anne babalar, zaman zaman personele yönelik daha az tolerans gösteriyor ve personele eleştirel yaklaşıyor olabilir. Sağlık personeli ile çatışmak ve tartışmaya girmek yerine, olabildiğince iş birliği yapmaya çalışmak, çocuğun da hastane ortamında kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olacaktır. Anne babalar çocuklarının yataklarını düzenleme, yemekten kalanları toplama, çocuğa banyo yaptırma gibi konularda yardımcı olurlarsa hemşirelere de çocuğun tıbbi bakımıyla ilgilenmek konusunda daha fazla zaman kazandırmış olur (Keene ve Prentice, 1999).
• Ebeveynler ve diğer bakım verenler, hastanede nöbet değişimi sırasında karşılaştıkları yeni personele kendilerini tanıtmalıdır. Eğer meşgul değillerse hastane personeli ile sadece çocuğun durumu hakkında değil, hastane dışı konular hakkında da konuşup iletişim kurmaya çalışabilirler. Kişisel ve yakın bir ilişki kurma herkesin kendini daha güvende ve rahat hissetmesini sağlayacaktır. Sağlık personeli her gün çok sayıda çocuk ile karşılaşmaktadır.
• Ebeveynler, çocuklarının resimlerini personelle paylaşarak, çocuklarının nelerden hoşlandığı, nelerden hoşlanmadığı konusunda sohbet ederek, personelin çocuğu tanımasına olanak sağlamalıdır. Nöbet değişimleri her sekiz ya da on iki saatte bir olmaktadır. Nöbet değişim sürecinde, personel, yeni gelen personele kendi nöbeti sırasında yaşananlar, çocuğun öyküsü, yapılması gerekenler ve aile hakkında bilgi verir. Nöbet değişimi sırasında acil olmadıkça anne babalar ve diğer bakım verenler soruları ve istekleri ile personeli meşgul etmemelidir (Keene ve Prentice, 1999).
• Çocuğun önünde, ailesiyle özellikle hastalığı hakkında, sanki çocuk orada yokmuşçasına konuşulmamalıdır. Hemşireler hem tedavi hem de tıbbi bakım konusunda bilgiye sahiptir. Çocuğun bakımından sorumlu olan hemşire ve ebeveynler arasında yakın bir ilişkinin kurulması önemlidir.

• Anne babalar ve hasta yakınları haklarının farkında olmalıdır. Kendi rızaları olmadan çocuğa herhangi bir müdahalenin yapılması mümkün değildir. Eğer yapılacak müdahaleden yeteri kadar emin değillerse ebeveynlerin hastane personelinden daha fazla bilgi isteme hakkı vardır. Çocuğun sağlık durumuyla ilgili bilgi sadece çocuğun kendi doktorundan alınmalıdır. Anne babalar, anlamadıkları kavramları sormak konusunda kendilerini rahat hissedebilmelidir (Keene ve Prentice, 1999; Wallace, 1995)