İKTİSADİ KALKINMA Dersi Gelişmekte Olan Ülkelerde Kalkınmanın Finansmanı Sorunu soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Dünya Bankası'nın gelişmekte olan ülkelerde 1991-2007 arasında hesapladıkları sermaye-hasıla katsayıları açısından en düşük ve en yüksek değerlere sahip olan ülkeler hangileridir?
CEVAP:
Dünya Bankası, seçilmiş gelişmekte olan ülkelerde 1991-2007 yılları arasında sermaye-hasıla katsayılarını hesaplamıştır. Adı geçen dönemde toplam sermaye-hasıla katsayısı en yüksek ülke 2.8 ile Çin, en düşük ülke 0.8 ile Brezilya’dır. Sektörel bazda bakıldığında tarım sektöründe sermaye-hasıla katsayısı en yüksek ülke 2.1 ile Meksika iken, imalat sanayisinde 5.9 ile Çin, hizmetlerde ise 3.4 ile Hindistan başı çekmektedir.
#2
SORU:
Ülkeler arasında sermaye-hasıla katsayısının farklı olmasının nedenleri nelerdir?
CEVAP:
Sermaye-hasıla katsayılarının ülkeler arasında farklı olmasının çeşitli nedenleri vardır. Ülke ekonomileri arasındaki yapısal özelliklerin farklı olması, katsayılar elde edilirken göz önünde tutulmayan faktörler (örneğin ülkelerin bir kısmının iç veya dış savaş geçirmesi veya doğal afetlerle karşılaşması… vb.), yatırımların olgunlaşma sürelerinin hesaplanma sürecine dahil edilmemesi, tahmin yöntemlerinde yapılan hatalar ve hesaplama döneminde ilgili ülkede uygulanan iktisat politikalarının başarı derecesi de sermaye-hasıla katsayılarının ülkeler arasında farklılaşmasına yol açabilmektedir.
#3
SORU:
Harrod-Domar modelinin bazı ülkeler tarafından kullanılmamasının temel sebebi nedir?
CEVAP:
Harrod-Domar modeli daha fazla yatırım yapılması için tasarrufların artırılması ve artan tasarrufların yatırıma aktarılması gerektiğine dikkat çeken Keynesyen iktisadi akıma vurgu yapmaktadır ve mekanik bir ilişkiyi barındırmaktadır. Oysa tasarrufların yatırımlara aktarılma mekanizmasında bazı sorunlar ve darboğazlar bulunmakta ve aktarma zannedildiği kadar kolayca gerçekleşmemektedir. Bu nedenle bazı ülkeler kalkınma modellerinde HarrodDomar yerine başka modeller kullanmışlardır. Bunların arasında en iyi bilineni Hindistan’ın İkinci Beş Yıllık Planı’nda yararlanılan ve yapısalcı bir yaklaşım izleyen Feldman-Mahalanobis modelidir. Oysa Hindistan, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Harrod-Domar modelinden yararlanmıştı.
#4
SORU:
Marjinal tasarruf eğilimi kavramını tanımlayınız.
CEVAP:
Marjinal tasarruf eğilimi, harcanabilir gelirde meydana gelen bir birimlik artışın ne kadarının tasarrufa ayrılacağını gösteren katsayıdır.
#5
SORU:
Kalkınma sürecinin ilk aşamalarında gelir seviyesi zaten düşük olduğu için sermaye birikimindeki lokomotif görev kamu tasarruflarınındır" önermesini açıklayınız.
CEVAP:
Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf yapmayı özendirecek ve güvence altına alacak finansal -kurumsal alt yapının yokluğu veya azlığı kişileri rasyonel olmayan yöntemlerle tasarruf yapmaya yöneltir. Bunların başında bu ülkelerde gömüleme (iddihar) şeklindeki tasarruf etme eğiliminin güçlü olması gelir. Ülkeden ülkeye, toplumdan topluma ve dönemden döneme alışkanlık şekilleri değişmekle birlikte az gelişmiş ülkelerde yaşayan bireyler gelirlerinden artırdıklarıyla altın ve döviz almakta ve bunları finansal sistem dışında, deyim yerindeyse “yastık altında” tutmaktadırlar. Gömüleme aslında milli gelir akım döngüsünden bir “sızıntı” niteliğindedir. Bu alışkanlığın ortaya çıkmasında ekonomik faktörlerin yanında siyasi, dini, sosyal ve kültürel çok sayıda faktörden bahsedilebilir. Örneğin bankacılık sistemindeki faizin günah olduğunu düşünen müslümanlar tasarruflarını geleneksel bankalarda tutmamaktadır. Müslümanların faiz hassasiyetini göz ardı eden bankacılık sistemi faiz dışı gelir elde etmek için yeni kurumsal yapılar ve finansal enstrümanlar geliştiremediği için son yıllara kadar önemli miktarda kaynak sistem dışında kalmıştır. Öte yandan gelişmekte olan ülkelerde sıkça görülen finansal krizler, darbeler ve darbe girişimleri, siyasi çalkantılar, terör, özel mülkiyete karşı yapılan düzenlemeler, hukuk sistemine ve kurumlara karşı duyulan güvensizlik gibi nedenler birey ve kurumların sürekli olarak belirsizlik ortamında yaşamasına neden olmakta, belirsizlik ise kişileri gömüleme yapmaya teşvik etmektedir.
#6
SORU:
Yurtiçi tasarruf çeşitlerini sıralayınız.
CEVAP:
1) Gönüllülük Esasına Dayalı Bireysel ve Kurumsal Tasarruflar
2) Zorunlu Tasarruflar (Vergiler)
3) Enflasyonist Politikalar
4) İç Borçlanma
#7
SORU:
Kalkınma sürecinde enflasyon gelir dağılımı üzerinde nasıl bir etki yapar?
CEVAP:
Enflasyonun kalkınma süreci üzerindeki olumlu etki kanallarından bir diğeri gelir dağılımı üzerinden işlemektedir. Enflasyon, kendi gelirini belirleyemeyen sabit gelirliler (ücretli ve maaşlılar gibi) aleyhine gelir dağılımını bozan bir süreçtir. Çünkü gelirini kendisi ayarlayabilen işverenler enflasyon sürecinde yüksek karlar elde edecek ve düşen reel faizlerin de katkısıyla yatırımlarını artıracaklardır. Ancak gelir dağılımı adaletsizliğinin çeşitli toplumsal sorunlar ortaya çıkaracağını göz önünde tutmak gerekir.
#8
SORU:
İkiz açık ve üçüz açık kavramlarını açıklayınız.
CEVAP:
Cari işlemler dengesi açık verirken buna tasarruf-yatırım açığı veya bütçe dengesi açığı eşlik ediyorsa “ikiz açık” adı verilen durum, cari işlemler dengesi açık verirken hem tasarruf-yatırım açığı hem de bütçe dengesi açığı buna eşlik ediyorsa “üçüz açık” adı verilen durum ortaya çıkacaktır.
#9
SORU:
"Dış tasarruf emme kapasitesi" nedir?
CEVAP:
Dış tasarruf kullanımında dengeyi yakalayamayan ülkelerde ekonomik istikrarsızlıkla karşılaşılır. Burada dengeden kastedilen aslında her ülke ekonomisinin dış tasarruf kullanımının bir sınırı olmasıdır. Bu sınıra “dış tasarruf emme kapasitesi” adı verilir.
#10
SORU:
Bir ülkenin dış tasarruf emme kapasitesini neler belirler?
CEVAP:
Bir ülkenin beşeri sermayesi, toplam altyapı yatırımlarının miktar ve kalitesi, yönetim becerisi, toplumun yeniliklere açıklık derecesi, kültürel özellikleri ve sektörler arası bağlantıların gücü dış tasarruf emme kapasitesini belirleyen unsurlardır.
#11
SORU:
Yabancı sermaye yatırımları açısından Çin'i cazip kılan faktörler nelerdir?
CEVAP:
• Fiziksel ve teknik altyapı: Yatırımcılar Çin’in başta bilgi teknolojileri, iletişim, ulaşım, lojistik ve enerji olmak üzere fiziksel ve teknik altyapısını yeterli bulmaktadır. • Hukuksal Altyapı: Girişimciler Çin’de, yatırım yapma güdüsünü teşvik eden, bürokratik işlemlerin minimize edildiği, yargı kararlarının hızlıca uygulanabildiği, yatırımcının haklarının korunabildiği şeffaf ve etkin bir hukuksal altyapı ile karşılaşmaktadır. • Ekonomik İstikrar ve Başarılı Ekonomi Yönetimi: Belirsizlik ortamı yatırımların önündeki en büyük engeldir. Makroekonomik istikrar, etkin çalışan bir piyasa ekonomisi ve yıllardır devam eden yüksek büyüme oranları yabancı sermayeyi Çin’e çekmektedir. Yabancı yatırımcının ülkeye getirdiği ve götürdüğü dövizler için ülkede uygulanan istikrarlı döviz kuru politikaları Çin’e gelen yatırımcı sayısını artırmaktadır. • Siyasi istikrar: Çin’de ekonomik istikrarın yanında siyasi istikrar da bulunmaktadır. Özel yabancı yatırımcılar ülkede iç karışıklık çıkmasından, siyasi iktidar kavgalarından veya dış müdahalelerden çekinmemekte, çıkacak huzursuzlukları hükümetin çözeceğinden emin olmaktadır. • Ücret Seviyesi: Yabancı sermaye üretim maliyetleri açısından işgücünün ucuz olduğu ülkeleri tercih etmektedir. Ancak ücret düşüklüğü tek başına Çin’in tercih nedeni değildir. Eğer öyle olsaydı işçi ücretlerinin çok daha düşük olduğu ülkeler tercih edilirdi veya yüksek ücretlerin geçerli olduğu gelişmiş ülkelere yabancı sermaye yatırımı yapılmazdı. Dolayısıyla yabancı sermaye yukarıdaki faktörlerin hepsini değerlendirerek karar vermekte, sadece bir avantaja bağlı kalarak hareket etmemektedir.
#12
SORU:
Yurtdışı tasarruf çeşitleri nelerdir?
CEVAP:
1) Yabancı özel sermaye
2) Dış borçlanma
3) Hibe ve dış yardımlar
#13
SORU:
Çin'in ülkeyi dış yatırımlar açısından cazip kılan hukuksal altyapısını kısaca açıklayınız.
CEVAP:
Girişimciler Çin’de, yatırım yapma güdüsünü teşvik eden, bürokratik işlemlerin minimize edildiği, yargı kararlarının hızlıca uygulanabildiği, yatırımcının haklarının korunabildiği şeffaf ve etkin bir hukuksal altyapı ile karşılaşmaktadır.
#14
SORU:
Yabancı sermayenin küresel çaptaki hareketliliği önündeki en büyük engel nedir?
CEVAP:
Yabancı sermayenin küresel çaptaki hareketliliği önündeki en büyük engel ülkelerde uygulanan sermaye giriş ve çıkışları ile ilgili düzenlemelerdir. 1980’li yıllardan itibaren dünya ekonomisine hakim olan küreselleşme olgusu özellikle yabancı özel sermayenin hareketliliğini artırmıştır. İçe dönük kalkınma modellerinden dışa dönük kalkınma modellerine geçen çok sayıda ülke piyasa odaklı yapısal reformlar çerçevesinde uluslararası sermaye hareketlerinin önündeki engelleri kaldırmış veya minimum seviyeye çekmiştir.
#15
SORU:
Ülkelerin yabancı ülkelere hibe ve dış yardımlar yapmasının arkasındaki motivasyon nedir?
CEVAP:
Yardım ve hibelerin bir kısmı “insani” amaçla yapılırken bir kısmı da farklı amaçlarla yapılmaktadır. Örneğin Soğuk Savaş döneminde kapitalist ülkeler kendi aralarında ve/veya etki alanlarına almak istedikleri ülkelere yardım yaparken sosyalist-komünist ülkeler ise kendi bloklarında yer alan ülkelere ve/veya yine etki alanlarına sokmak istedikleri ülkelere yardım ederlerdi. Bazı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar, yardım yaptıkları ülkenin ekonomik (ve hatta siyasi, ideolojik, askeri ve sosyal) yapısını çıkarları doğrultusunda şekillendirebilmek için “koşullu” yardımlar yaparlar ve karşılarındaki ülkenin kendi istekleri doğrultusunda dönüşmesini isterler. Kimi durumlarda hibe ve yardım yapmak yerine o ülkelerin kendi güçlerini kullanmasını teşvik etmek isteyen görüş sahipleri veya karar alıcılar da çıkabilmektedir. “Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek” şeklinde özetlenebilecek bu yaklaşıma göre varlıklı ülkeler tarafından geri kalmış ülkelerle ticaret yapmak, teknoloji geliştirmelerine yardım etmek, eğitim imkanları sağlamak gibi destekler, bu ülkelerin kendi öz güçlerini harekete geçirmeyi sağlayabilir.
#16
SORU:
Marshall Yardımları'nı açıklayınız.
CEVAP:
Dış yardımların en çok bilineni “Marshall Yardımları”dır. ABD tarafından 1948-1951 yılları arasında savaşta yıkılan Avrupa’yı yeniden imar etmek amacıyla uygulanmış olan bu yardımlardan aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke yararlanmıştır. Türkiye’nin mali durumunun iyi olduğu gerekçesiyle ilk başta yardım isteği geri çevrilmiş, hükümetin ısrarlı tutumu üzerine yaklaşık 62 milyon dolar hibe niteliğinde yardım, kredi ve teknik yardım sağlanmıştır. ABD’nin Avrupa’da güçlenen komünist partilerin ve Sovyetler Birliği etkisinin önünü kesmek için bu yardımları devreye soktuğunu ileri sürenler bulunmaktadır. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı George Marshall’ın adıyla anılan yardımın içeriği ve etkileri ile ilgili tartışmalar bugün bile devam etmektedir.
#17
SORU:
Vergi oranlarını arttırmanın tasarruflar ve yatırımlar üzerindeki nasıl bir etkisi olur?
CEVAP:
Yapılmış olan bilimsel çalışmaların büyük çoğunluğu vergi oranları arttıkça tasarrufların ve dolayısıyla yatırımların azaldığını ve böylece büyüme oranlarının düştüğünü göstermektedir. Bireyler için kazanç arttıkça gelir vergisinin artması çalışmanın getirdiği zahmeti artırması nedeniyle bir seviyeden sonra daha az çalışmaya dönüşür. Kurumlar için de iş hayatı riskler ve güçlüklerle dolu olduğu için kurumlar vergisinin belirli bir oranın üzerine çıkması girişimcilerin yeni yatırım yapma arzusunu baskılar. Bazı yazarlar bunun gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında farklılaştığını ileri sürmektedir. Bunlara göre vergi oranlarının artması gelişmiş ekonomilerde üretimi ve büyüme oranını düşürebilir, zira bu ülkelerde özel sektör ekonomide geniş yer tutmaktadır. Oysa aynı durum özel kesimin henüz gelişip palazlanmadığı gelişmekte olan ülkeler için geçerli değildir. Öte yandan gelişmekte olan ülkelerde vergi toplama etkinliğinin düşük olduğunu da belirtmeliyiz.
#18
SORU:
Mundell-Tobin etkisi ne demektir?
CEVAP:
Dünyanın önde gelen iktisatçılarından Rober Mundell, ılımlı düzeydeki bir enflasyonun tasarruf sahiplerini tasarruflarını nakit olarak tutmak yerine borç vermeye yönlendirdiğini ve bunun sonucunda reel faizlerin düşerek yatırımların ve ekonomik büyümenin önünü açtığını ileri sürmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sisteminin geri kalması nedeniyle ekonomik aktörlerin nakit tutma eğilimlerinin güçlü olması bu etkiyi güçlendiren bir unsurdur. Bir diğer önemli iktisatçı olan James Tobin ise yine ılımlı düzeydeki bir enflasyon oranının, firmaları varlık portföylerinde nakit tutma yerine üretken fiziksel sermayeye yatırım yapmaya teşvik edeceğini iddia etmektedir. Bu iki görüşün sentezine literatürde Mundell-Tobin etkisi denmektedir.
#19
SORU:
Kamu kesimi iç borçlanması terimini tanımlayınız.
CEVAP:
Kamu kesiminin hazine bonosu ve devlet tahvili gibi araçlarla yurtiçi piyasalardan (kişi, kurum ve bankalardan) yaptığı borçlanmaya kamu kesimi iç borçlanması adı verilir. Bu borçlanma “hazine” aracılığı ile yapılır.
#20
SORU:
İç borçlanmanın ekonomi üzerindeki toplam tasarrufları artırma ve yatırıma yönlendirme gibi olumlu etkileri hangi durumlarda görülmeyebilir?
CEVAP:
Teorik olarak iç borçlanmanın toplam tasarrufları artırma ve yatırıma yönlendirme fonksiyonu vardır. Ancak burada üstü örtülü bir şekilde, iç borçlanma ile elde edilen fonların rasyonel bir şekilde yatırım harcamalarına aktarılacağı ve çoğaltan mekanizmasıyla milli gelirin artacağı varsayımı vardır. Oysa gerçekte öyle midir? Öncelikle iç borçlanma kamu açıklarını kapatmak üzere yapılıyor ve faiz yükü artıyor ise kalkınma üzerinde beklenen olumlu etki ortaya çıkmayacaktır. Öte yandan kamu kesimi özel sektörün rakibi gibi davranarak finansal piyasalarda özel kesimin elinden yatırımlar için kullanacağı fonları alıyorsa ve/veya artan faizler özel sektör yatırımlarını caydırıyorsa (crowding-out veya dışlama etkisi) iç borçlanma beklenilen olumlu etkiyi yapmayacaktır. Dolayısıyla kamu kesimi özel sektörü rakip değil tamamlayıcı ve güvenilir bir partner olarak görmeli ve bankacılık sistemi geliştirmeli ve daha çok altyapı yatırımlarına öncelik vermelidir. Gelişmekte olan ülkelerdeki hanehalklarının tasarruflarının verimsiz alanlara yöneldiği doğrudur ve kamunun iç borçlanma ile hanehalklarının elinden aldığı bu fonları verimli yatırımlara yönlendirme gücünün olduğu da bilinmektedir. Ama bu durum finansal piyasaların serpilip gelişmemesine ve kamusal fonların altında ezilmesine yol açacaktır. Dolayısıyla kamu kesimi finansal sistemi düzenleyip doğal işlevlerine kavuşturursa uzun vadede tasarrufların önünü açmış olacaktır.