İSLAM AHLAK ESASLARI Dersi İSLAM AHLAKININ KAYNAKLARI soru cevapları:

Toplam 35 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Ahlâkın kaynağı olma bakımından Hz. Peygamber’in takip ettiği yol nedir?


CEVAP: İnsanların Hz. Peygamber’den din ve onun pratik yönü olarak ahlâk adına aldıkları şeylerin hepsi, nihai olarak K. Kerim ile irtibatlıdır. K. Kerim sadece Hz. Peygamber’e değil, bütün insanlığa gönderilmiş olduğu için, hem Hz. Peygamber’in hayatında hem de sahabe’nin hayatında görünür hale gelen ahlâkın aynı zamanda bilgi kaynağıdır. Hz. Peygamber’in ahlâkını anlamak, hakkında konuşmak, sözlerini anlamak isteyen herkesin müracaat etmesi, bilmesi gereken ilk kaynak, K. Kerim’dir. K. Kerim İslâm ahlâkının varlık kaynağı olduğu gibi kendisi ile ortaya çıkmış olan bu ahlâk hakkında doğru bilgilerin bulunduğu ilk ve bağlayıcı asli kaynaktır da.

#2

SORU: Ahlâkın kaynağı olma bakımından Hz. Peygamber ile vahyin nasıl bir ilişkisi vardır?


CEVAP: Hz. Peygamber İslâm ahlâkının ne olduğunu göstermiş ve etrafındaki insanlar da ondan, müşahede yoluyla bu ahlâkı öğrenmişlerdir. İslâm Ahlâkı hakkında bilgi edinmek isteyen herkesin ilk müracaat edeceği kaynak, İslâm ahlâkının varlık kaynağı da olan Hz. Peygamberdir. Ancak Hz. Peygamber kendi kendine bir din icat etmediği için, onu neyse o yapan, yani kaynağı vahiydir. Hz. Peygamber’in vazifesi K. Kerim’i tebliğ etmek, yani dünyada yaşayan bütün insanlara ulaştırmak, ama aynı zamanda açıklamak (beyân) olduğu için, Hz. Peygamber’in bütün açıklamaları da, onun Peygamberlik vazifesinin bir parçası, mütemmim cüzü olarak kabul görmüştür.

#3

SORU: İslâm ahlâkının kaynağını teşkil etme bakımından Hz. Peygamber’in nasıl bir fonksiyonu olmuştur?


CEVAP: Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı vahiydir. Bu vahyin bir düzen içinde Hz. Peygamber’in hayatında tahakkuku (gerçekleşmesi); daha sonra da onun etrafında yaşayan insanlar tarafından müşâhede (kısaca katılımcı gözlem) yoluyla öğrenilip üstlenilmesi; bundan sonraki nesiller için ise, bu ilk neslin hayatında tahakkuk edenin diğer nesiller tarafından yine müşahede yoluyla benimsenip üstlenilmesi olarak belirmektedir. Hz. Peygamber, adına “İslâm Ahlâkı” denilen davranış düzeninin kendisinde görünür hale geldiği ilk insandır; bu sebeple bazı Müslüman âlimler Hz. Peygamber’den peygamberliği yanında “insan-ı kâmil”, yani diğer önemli vasıfları yanında ahlâki faziletleri de en kâmil/mükemmel haliyle kendisinde taşıyan insan, olarak bahsederler.

#4

SORU: Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana çıkan üçüncü anlamı nedir?


CEVAP: Üçüncü olarak daha çok bir ilim/disiplin olarak bu alanda telif edilmiş kitaplar ve yazılı olarak bize ulaşmış diğer metinler kast edilir. İslâm Ahlâkı hakkında hangi eserler telif edilmiştir? sorusu, artık ahlâkı bir ilim olarak dikkate aldığımızı ve bu alanda belirli bir düzen içinde telif edilmiş eserlerden bahs ettiğimiz ortaya çıkar. Bu manalar ve soruların birincisi kendisine İslâm ahlâkının varlığını, ikincisi bilgisini ve nihayet üçüncüsü bu konudaki sistematik düşünceyi, Müslümanların ahlâk hakkındaki sistematik düşüncesini, kendisine konu edinmektedir.

#5

SORU: Ahlâkî kaynakların hangi kısımları vardır ve bunların özellikleri nelerdir?


CEVAP: Bu kaynaklardan her birinin bir nakli bir de akli kısmı bulunmaktadır. Başta K. Kerim olmak üzere bütün naklin etkin olabilmesi için anlaşılması gerekir. Anlaşılması ise zorunlu olarak akli bir faaliyettir. Nakil akıl olmadan etkin olamaz. Diğer taraftan akıl üzerinden/tarafından anlaşılarak etkin olan naklin anlaşılmış hali, en azından anlaşılıp yeni sayılabilecek bir duruma uygulanmasına bağlı olarak, “genişlemiş” ve “gelişmiş” olacaktır. Daha sonra nakil bu genişlemiş haliyle yeniden akıl üzerinden etkin olacak, yeniden genişleyip gelişecek ve yeniden uygulanacaktır. Bu süreç hiç kesintiye uğramadan devam edeceği için, ahlâk alanının kaynakları en temelde nakil ve akıl olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Burada belki nakil ile ilgili olarak şu noktada bir tefrik yapılabilir: ahlâkın var olması ile nakledilmesi birbirinden farklı iki vakıadır; bu sebeple bunlar birbirinden ayrılmalıdır.

#6

SORU: Toplumların ahlâkının kalıplaşmasında dinlerin nasıl bir rolü vardır?


CEVAP: Ahlâk hakkında konuşanların önemli bir kısmı her ne kadar felsefeci veya filozof olsa da, insanların hayatlarının düzeninde daha çok dinlerin ve dinlere dayanan geleneklerin etkin olduğu görülmektedir. Bu sebeple insanların davranış düzenlerinin hem tarihi hem de sistematik açıdan dinler ile doğrudan irtibatı olduğu söylenebilir. Dünya tarihinde bilinen medeniyetlerin hemen hepsinin bir din ile irtibatlı olması da bunu doğrulamaktadır. Ahlâk ile din arasında önemli bir irtibat vardır. Şu anda dünyada insanlığın büyük bir kısmının mensubu olduğu dinler İslâm, Hıristiyanlık, Budizm ve Hinduizm aynı zamanda bir davranış düzeni, bir hayat tarzı da öngörmektedir. Bu sebeple insanların büyük bir kısmının tarih boyunca olduğu gibi bugün de dini olarak temellenmiş, kaynağını dinden alan bir davranış düzeni içinde hayatını sürdürdüğü söylenebilir.

#7

SORU: Ahlâkın tecrübe edilerek öğrenilmesi nasıl gerçekleşir?


CEVAP: Özellikle yaşayan iyi ahlâklı insanlar, yeni yetişen çocuklar ve gençler için, ahlâklı yaşama bilgisinin şehâdet (veya müşâhede yani gözüyle görüp, kulağıyla işitip, anlayıp uygulama) yoluyla ulaşabildikleri tecrübi kaynağıdır. Gençler hayırseverliğin iyi olduğunu kitaplardan, ne olduğunu ve kendi hayat şartları içinde nasıl tahakkuk ettiğini ve edebileceğini, irtibat halinde bulundukları ahlâklı ve hayırsever insanlardan, müşahede yoluyla görerek ve duruma göre de, hayır faaliyetine bizzat iştirak ederek, öğrenirler. Bu yönden mesela dede ve nineler ile torunlar arasındaki irtibat, çocukların ahlâki gelişimi açısından çok önemlidir.

#8

SORU: Türkçe’de “kaynak” ne anlama gelir?


CEVAP: Türkçe’de kaynak kelimesi, bir şeyin varlığını aldığı ve varlığını sürdürürken kendisinden beslendiği, kendisine dayandığı nihai ve ilk nesneyi (menşeini ve menbaını) ifade eder. Bir suyun veya nehrin kaynağı olduğu gibi, fikirlerin ve sosyal hareketlerin de kaynakları vardır.

#9

SORU: Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana çıkan ilk anlamı nedir?


CEVAP: Bunlardan birinci manasıyla bir varoluş düzeni olarak İslâm ahlâkının kökeni, aslı ve varlık sebebini ifade eder. Bunu biz kısaca İslâm Ahlâkı nereden gelir? Nereden kaynaklanır? Veya daha genel olarak İslâm Ahlâkının kaynağı/kaynakları nedir? diye sorarız. Daha farklı bir şekilde İslâm ahlâkının varlık sebebi nedir? sorusu, bu manası ile kaynak ile ilgili temel sorudur. Bu soru esas itibariyle felsefenin ve ahlâk felsefesinin sorusudur. Bu soru İslâm ahlâkına yöneltildiğinde, İslâm ahlâk felsefesinin inşa edici sorusu ve hareket noktasını teşkil eder. Burada soru, bir anlamda dil öncesi varoluş düzeni olarak ahlâkın varlığı ve tahakkuku ile alakalıdır. Mesela Fransız Filozofu Henri Bergson “Ahlâk İle Dinin İki Kaynağı” isimli meşhur eserinde ahlâkın bu anlamda kaynağını ele almıştır.

#10

SORU: Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana çıkan ikinci anlamı nedir?


CEVAP: İkincisi, birinci manası ile İslâm ahlâkı hakkında bilgi veren ve bunu öğrenme ve öğretme imkânını ortaya çıkaran unsurları ifade eder. Bir ilim olarak İslâm ahlâkının imkânı, buna bağlıdır. Bunu biz kısaca İslâm ahlâkını nasıl veya nereden öğreniriz? Veya İslâm ahlâkını öğrenmenin yolları nelerdir? soruları ile ifade ederiz. Bu sorular daha çok, ortaya çıkmış olan ve yaşanan bir ahlâk sisteminin içerdiği ilke ve kurallar hakkındaki sorulardır. Bu anlamda İslâm ahlâkının kaynakları Kur’an, sünnet ve daha önce yaşamış ve halen hayatta olan İslâm büyüklerinin eserleri ve örnek hayatlarıdır. Burada, varlığı bilinen bir davranış düzeninin muhtevası hakkında, sistematik ve doğru bilgi edinme imkânı söz konusudur.

#11

SORU: İslâm ahlâk düzeninin nasıl bir kaynak değeri vardır?


CEVAP: Bu davranış düzeninde sırasıyla Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in uygulamaları ve sahabenin buna fiilî ve kavlî (sözlü) şahadetinin muhtelif cihetlerden kaynak değeri vardır. Bunun yanında bütün Müslümanların tarih boyunca bu kaynakların verili şartlarda nasıl uygulanacağı ve ne gibi neticeler ortaya çıkardığı hususunda gösterdiği gayret ve bu verileri hem nakil, hem tasnif hem de üst bir dil oluşturarak makul bir şekilde uygulama pratiğinin de, sonraki nesiller için kaynak değeri vardır.

#12

SORU: İslâm ahlâkı günümüze gelene kadar ana hatlarıyla nasıl bir süreç geçirmiştir?


CEVAP: İslâm ahlâkı, daha önceki bölümde görüldüğü gibi, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e bildirdiği ve onun hayatında görünür hale gelen, ondan sahabenin üstlenerek yaşadığı, yaşarken de kendisinden sonraki nesile aktardığı bir davranış düzenini ifade etmektedir. Daha sonra gelen nesiller de benzer bir şekilde kendilerinden sonraki nesile bu hayat tarzını ve davranış düzenini yaşayarak aktarmıştır. Bu günümüze kadar böylece gelmiştir.

#13

SORU: Ahlâkın, düzeni esas alınırsa nasıl bir tanımı yapılabilir?


CEVAP: İnsan istese de istemese de belirli bir düzen içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır. Bu düzenin tam ve insicamlı haline ahlâk denilmektedir. İnsanların hayatlarındaki düzenler farklılıklar gösterseler de, her insanın az veya çok tutarlı, az veya çok şuurlu, az veya çok makul, hatta az veya çok iyi “bir” ahlâkı vardır.

#14

SORU: Ahlâki makuliyetin esasını teşkil eden şeyler nelerdir?


CEVAP: İnsanın sahip olduğu havas-ı selime (beş duyu) ile bütün insanlarda müşterek olan bir cisim algısına sahip olması ve bu algı üzerinden diğerleri ile irtibatını ve iletişimini sağlayıp muhafaza etmesi gibi, doğruluk, insanların dokunulmazlığı, mülkiyete saygı gibi temel ahlâki kuralların da, insan topluluklarının devamı için ve devamı sebebiyle, ahlâki makuliyetin esasını teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

#15

SORU: Her bir insanda insan olması bakımından belirli bir davranış düzeni içinde hayatını sürdürmesini sağlayan müşterek bir ilkenin olması gerektiği kabul edildiğinde nasıl bir soru ortaya çıkar?


CEVAP: Bu durumda bu ilkenin tahakkuk edip etmediği ve nihayet, bu ilkenin hangi ilke olduğu sorusu ortaya çıkar. Hemen hemen bütün ahlâk felsefelerinin temel sorusu budur: İnsanlar arasında davranış düzenini mümkün kılan ilke nedir? Veya hangi ilke insanların hayatlarını belirli bir düzen içinde sürdürmesini mümkün, gerekli, hatta zorunlu kılmaktadır? Bu soru kendisi ile birlikte daha farklı bir soruyu da ortaya çıkarmaktadır: Mevcut ahlâklar (yani davranış düzenleri) arasında hangisi, hangi gerekçelerle tercih edilmelidir.

#16

SORU: Ahlâki görecelik neyi savunur?


CEVAP: Ahlâki görecelik, aynı zamanda bir ilim olarak ahlâkın mümkün olmadığını savunur. Ahlâki rölativizmi savunmak, ilk bakışta insanların özgürlüklerini savunmak gibi gözükür. Ancak hiçbir sınırın bulunmadığı bir yerde, hiç kimsenin özgürlüğünden bahsedilemeyeceği için, ahlâki görecilik görünüşün tam aksi bir neticeyi ortaya çıkarır.

#17

SORU: Ahlâki görecilik/ahlâki rölativizm denir?


CEVAP: Davranış düzenleri arasında tercihin tamamen tesadüfî ve makul hiçbir gerekçesi olmadığını savunmak, bütün farklılıkları meşrulaştırmak anlamına gelmektedir. Davranış düzenleri arasında makul bir tercih yapılamayacağını iddia eden, insanların bütün kararlarının nihai olarak eşdeğer (netice olarak hepsinin değersiz) olduğunu savunan bu tavra ahlâki görecilik/ahlâki rölativizm denilmektedir.

#18

SORU: Doğuşundan itibaren insandaki ahlâki oluşumda çevrenin nasıl bir etkisi söz konusudur?


CEVAP: İnsanın doğumundan itibaren nasıl yetiştiğini ve elde ettiği bilgileri, -buna iyi ve kötü davranışların bilgisi de dâhildir-, nasıl elde ettiğine bakacak olursak, insanın iyi ve kötü hakkındaki bilgilerini esas itibariyle naklen elde ettiğini fark ederiz. İnsan iyi ve kötü hakkındaki bilgilerini önce ailesinden sonra da ait olduğu toplumdan ve toplumsal eğitim kurumlarından elde eder. Ancak sadece burada kalmaz; öğrenirken ve öğrendikten sonra kendisi de elde ettiği bu malumat üzerinde düşünür ve bununla ilgili olarak kendi kanaatini ve tavrını geliştirir.

#19

SORU: Yol ve yordam bilgisi, nasıl öğrenilir?


CEVAP: Yol ve yordam bilgisi, esas itibariyle insanın kitaplardan elde edebileceği bir bilgi değildir. Yol ve yordam, bunu uygulayanların uygulamasına iştirak ederek veya bu uygulamayı müşahede ederek öğrenilir.

#20

SORU: Yol ve yordam bilgisi, ahlâkî bilginin ne büyüklükte bir kısmını teşkil eder?


CEVAP: Ahlâki bilginin önemli bir kısmı, tayin edici kısmı, yol ve yordam bilgisine dâhildir; insanın bir bütün olarak hayatı ile alakalıdır. Bu öğrenme süreci bir varoluş düzeni ve bu düzenin bilgisi olarak ahlâkın, çok esaslı bir toplumsal boyutu olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ahlâki bilginin önemli bir kaynağı, ahlâklı insanlardır.

#21

SORU: Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı nedir?


CEVAP: Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı vahiydir. Bu vahyin bir düzen içinde Hz. Peygamber’in hayatında tahakkuku (gerçekleşmesi); daha sonra da onun etrafında yaşayan insanlar tarafından müşâhede (kısaca katılımcı gözlem) yoluyla öğrenilip üstlenilmesi; bundan sonraki nesiller için ise, bu ilk neslin hayatında tahakkuk edenin diğer nesiller tarafından yine müşahede yoluyla benimsenip üstlenilmesi olarak belirmektedir. Bu durum İslâm ahlâkının kaynağının, sahabe sonrası toplumlar için ilk elden, tevatür olduğunu söylemenin gerekçesini teşkil eder. Fakat İslâm Ahlâkının kaynağının vahiy olduğunu söylemenin biraz açıklamaya muhtaç olduğunu ve mevzunun daha yakın bir şekilde incelenmesi durumunda İslâm Ahlâkının asıl kaynağının, vahiy tarafından inşa edilen Hz. Peygamber olduğunu söylemeliyiz.

#22

SORU: Ahlâki göreciliğin etkin olduğu dönemlerde ve yörelerde, ahlâkın normal olarak sağlaması gereken düzeni ne tür müesseseler tesis eder?


CEVAP: Ahlâki göreciliğin etkin olduğu dönemlerde ve yörelerde, ahlâkın normal olarak sağlayacağı düzeni, ahlâk dışı güçler üstlenir; bunun en önemli örneklerinden birisi siyasal diktatörlüklerdir. Diktatörlükler genellikle ahlâki düzenin yok olduğu toplumlarda, toplumsal düzenin güç esasına dayalı olarak inşa ve muhafaza edilmesi gayretinde esasını bulur.

#23

SORU: Ahlâk teorik midir, pratik midir?


CEVAP: Ahlâk kendinde teorik (nazari) değil pratiktir (amelidir). Bir insanın ahlâkı, onun hayat düzenidir; kendi hayatında etkin olan ilke ve kurallardır. Ahlâk, hakiki manası ile insanların hayatlarındadır; kitaplarda değil. Ahlâki ilke ve kuralları anlatan bir kitap, “ahlâk” değil, “ahlâk hakkında” kitaptır. O kitapta anlatılan ilke ve kurallar, bir insan tarafından üstlenildiğinde, o insanın ahlâkı olur; ve o kitap, o şahsın ahlâkı hakkında hem varlık hem de bilgi kaynağı haline gelir.

#24

SORU: K. Kerim’de ahlâkın bütün ilkeleri ve temel kuralları ne gibi ifadelerle geçer?


CEVAP: K. Kerim’de ahlâkın bütün ilkeleri ve temel kuralları mevcuttur. Bu ilke ve kurallar farklı şekillerde ifade edilmiştir. Bu kurallar ya “a fiili iyidir” şeklinde ifade edilmiştir, ya da “b fiilini yapınız” veya “c fiilini yapmayınız, c’den uzak durunuz” veya “d fiili kötüdür” veya “Allah a fiilini gerçekleştirenleri/işleyenleri sever” veya “a fiilinde sizin için hayır/hayat vardır” şeklinde ifade edilmiştir.

#25

SORU: K. Kerim’de ahlâkla ilgili olan ifadeler sadece ilkeleri mi ifade eder?


CEVAP: Bu ifadelerin bir kısmı ilkeleri ifade ederken, diğer bir kısmı doğrudan ahlâki kuralları, hükümleri veya değerleri ifade etmektedir. Mesela Peygamber Efendimizi işaret eden ve onda insanlar için “üsve-i hasene” (en güzel örnek) olduğunu söyleyen ayet (Ahzab/33:21) böyledir. Bu ayette. ahlâki bir ilkeye işaret edilmektedir. Benzer bir şekilde “Allah’a, Resulüne ve sizden olan ulü’l-emr’e itaat” da (Nisa/4:59), bir ilke emridir. Bu emrin muhtevası, ancak söz konusu olan, me’mur bih’in muhtevası incelenerek belirecek/belirlenecektir. Ama “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri (Hûd/11:112), bir ilkeyi değil, bir kuralı, ahlâki bir “normu” dile getirmektedir. Burada “dosdoğru olmak”, anlamı belli ölçüde açık bir tabirdir ve bu tabir, belki dil dışı unsurları da dikkate almayı gerektirse de, dil üzerinden anlamı belirlenebilecek bir özelliğe sahiptir.

#26

SORU: Hz. Peygamber’in İslâm ahlâkındaki kaynak konumunu keşfedebilmek için hangi sosyalbilimsel bakış açısıyla bakmak gerekmektedir?


CEVAP: Hz. Peygamber’in İslâm ahlâkındaki kaynak konumunu keşfedebilmek için son zamanlarda ahlâk felsefesinde özellikle tartışılan bir konuyu, olgu-değer ilişkisi meselesini, dikkate almak ve bu çerçevede Hz. Peygamber’in bir fiili gerçekleştirmiş olmasının, nasıl olup ta, hangi gerekçelerle ahlâki bir ideali, yani olması gerekeni ifade edebildiğini açıklamak gerekmektedir. Hz. Peygamber’in dindeki ve İslâm ahlâkındaki konumu, mesela “Hz. Peygamber bir fiili, o fiil o gerçekleştirmeden önce de, iyi olduğu için mi gerçekleştirmiştir, yoksa bir fiil Hz. Peygamber o fiili gerçekleştirdiği için mi iyi olarak kabul edilir?” Veya “Hz. Peygamber’in fiilleri iyi olduğu için mi ahlâki örnek teşkil eder, yoksa bir fiil onun tarafından gerçekleştirildiği için mi iyidir?” şeklinde ifade edilebilecek soru üzerinden anlaşılamaz.

#27

SORU: Hz. Peygamber tarafından gerçekleştirilmiş bir fiilin ahlâkî açıdan durumu nedir?


CEVAP: Hz. Peygamber tarafından gerçekleştirilmiş bir fiil veya onun tarafından söylenmiş bir söz, o fiil onun tarafından işlenmeden veya o söz onun tarafından söylenmiş olmadan önceki konumu ile alakalı olarak değerlendirilemez. Çünkü o fiilin veya sözün, o söylemeden önce herhangi bir ahlâki değere sahip olması söz konusu değildir. Bir fiil, onun tarafından gerçekleşmeden önce herhangi bir ahlâki “vasfa” sahip olmayabilir veya “kötü” sayılabilir veya “iyi” sayılabilir. Bunların hiç birisi, Hz. Peygamberin fiili hakkında hüküm vermek için yeterli değildir. O fiile bir değer katan, ona ahlâki bir statü, bir konum veren, Hz. Peygamber’in o fiili gerçekleştirmesi, o tavsiyeyi yapması veya o fiilin yapılmasını uygun görmemesi ve yasaklamasıdır. Hz. Peygamber’in konumu o halde, rasyonalizmin çizdiği dar sınırlar içinde, aklın iyiyi ve kötüyü bilebileceği, daha doğrusu aklın iyiyi ve kötüyü belirleyebileceği gibi bir iddianın mevzusu olmanın ötesindedir.

#28

SORU: Yüce Allah, iyi bir referans olarak Hz. Peygamber’in iyi ahlâkına nasıl ifadelerle örnek göstermiştir?


CEVAP: Hz. Peygamber’i Cenab-ı Hakk “sen büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem/68: 4) şeklinde tavsif ederken, Müslümanlara da, “rasul’de üsve-i hasene vardır” (Ahzab/33:21) diye işaret ederek, Hz. Peygamber’de olan ile olması gerekenin buluştuğu ve bir vahdet teşkil ettiğini; dolayısı ile bu cihetten Hz. Peygamber’in ahlâki örnek olduğunu ifade etmiş olmaktadır.

#29

SORU: Hz. Peygamber’in “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş olmasını nasıl anlamamız gerekmektedir?


CEVAP: Rahmet, varlık kaynağı veya varoluş imkânı demektir. Cenab-ı Hakk’ın rahman ve rahim olduğunu söylemek, O’nun bütün mevcudatın yaratıcısı ve O’nun yaratmasının bütün varlığın kaynağı olduğunu dile getirmek demektir. Buradan hareketle, Hz. Peygamber’in “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş olmasını, onun âlemlere, yani insanlara, kendi şahsında yeni ve bir anlamda da yeniden bir varoluş imkânı olarak gönderildiğini kolayca anlayabiliriz. Cenab-ı Hakk’ın rahman ve rahim olması da, mü’min kâfir her insana sahip olduğu her şeyi verdiği; müslümana kâfirden ayrıca, gönderdiği Peygamber’e ittiba etmesi sebebi ile hem bu dünyada hem de ahrette daha farklı varoluş imkânları açtığını anlayabiliriz.

#30

SORU: Ahlâkın anlaşılmasında, “Temel olan akıl mıdır, vahiy midir?” sorusun nasıl yaklaşmak gerekir?


CEVAP: İyi ve kötüyü aklın bilebileceği ve iyiye ittiba etmenin aklın bir kararı ile gerçekleştiği açıktır. Netice itibariyle Hz. Peygamber’i davranışlarında örnek olarak kabul eden insanlar da makul düşünen, aklıyla karar veren insanlardı. Ancak onların akılları, Hz. Peygamber’e ittiba etmeyi akıl dışı bir karar olarak değil, aksine makul bir karar, Hz. Peygamber’in davranış tarzını makul bir hayat tarzı olarak kabul ettiler. Demek oluyor ki buradaki temel soru akıl mı yoksa vahiy mi değildir. Akıl mı vahiy mi sorusu, meseleyi kendi mahiyetine uygun bir şekilde ele almayı engelleyen bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu soru ahlak felsefesinin son zamanlarda en çetin sorusu olarak nitelenebilecek olgu-değer ilişkisi veya olandan olması gereken çıkarılabilir mi? şeklinde ifade edilebilir.

#31

SORU: Ahlak ilminin başlıca vazifeleri nelerdir?


CEVAP: Ahlak ilminin vazifesi uygulamaya refakat ederken ortaya çıkan imkânları kullanarak, yeni durumları değerlendirme, yeni bir durumda hangi kuralların etkin olacağı ve bu kuralların nasıl uygulanacağını belirleme noktasında ortaya çıkmaktadır. Bunu klasik dil şu şekilde ifade etmektedir: Bütün bu rivayetler ve veriler belirli kriterler çerçevesinde önce tasnif edilir, sonra bunlar belirli bir düzen içerisinde, fasıllara ayrılarak tafsil edilir; ancak bu ilim olmak için yetmez; bunun için bütün bu verilerin ve rivayetlerin anlaşılması da gerekmektedir. Rivayetlerin ve verilerin anlaşılması aşamasına tahsil edilmesi denilmektedir. Ve nihayet anlaşılmış olan rivayet ve veriler mevcut durum dikkate alınarak, ortaya çıkan sorunları kavramak ve çözmek için kullanılır.

#32

SORU: Ahlâk ilminin başlıca meseleleri nelerdir?


CEVAP: Bu meseleler, ana hatları ile şu şekilde sıralanabilir: 1- Rivayetlerin tasnifi 2- Buradan kuralların çıkarılması 3- Rivayetler ile kurallar arasındaki irtibatı kurmanın makul yolu/yönteminin müzakere edilerek ortaya konulması.

#33

SORU: Ahlâk ilminin gelişmesi için terminolojinin oluşması nasıl bir öneme sahiptir?


CEVAP: Yukarıda sayılan maddelere ek olarak muhtelif alanları ifade etmek üzere ahlâk alanının temel kavramlarının isimlendirilerek ıstılahların geliştirilmesi de ahlâkın ilim haline getirilme sürecinin mütemmim cüz’üdür (tamamlayıcı parçasıdır).

#34

SORU: K. Kerim’de ahlâkî içerikli olarak sadece ahlâki ilkeler ve kurallar mı yer alır?


CEVAP: K. Kerim’de ahlâki ilkeler, kurallar ve bunun ötesinde insanı bir bütün olarak ve hatta toplumsal hayatın ve müesseselerin işleyişine bağlı olarak ortaya çıkabilecek ahlâki sorunları da işaret eden kıssa ve emsaller de bulunmaktadır. K. Kerim ahlâki cihetten hayatın bütününü ihata etmektedir. Abdullah Draz’ın ifadesi ile “K. Kerim hayatın her sahası için bir çerçeve (veya hatt-ı hareket) çizdikten sonra, böylece çizilen çerçeveleri hiçbiri ötekinin hakkına tecavüz etmeksizin karşılıklı olarak birbirlerine nüfuz edecek derecede bütünle ahenk halinde daralıp genişleyebilen bir merkezde toplanmış kaideler şeklinde bize sunmaktadır.

#35

SORU: İslâm ahlakının Hz. Peygamber’den başka ikinci bir kaynağı nedir?


CEVAP: İslâm ahlâkının ikinci kaynağı akıldır. Ancak aklın kaynak olması, kendiliğinden ve esastan müstakil ahlâki ilke ve kurallar vazetmek olmayıp, nakille gelenin anlaşılması ile alakalıdır. Bunun yanında aklın esas kaynak değeri, ahlâk alanının ilim haline getirilerek, bunun ortaya çıkardığı meseleleri ortaya koymaktır.