İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Dersi EHL-İ SÜNNET VE'L CEMAAT soru cevapları:

Toplam 41 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Arşa İstivâ ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre nassta Allaha atfedilen arşa istiva, gitmek (zehâb), oturmak (kuûd), gelmek (mecî’), yakın olmak (kurb) gibi kavramlar, Allahın yaratıklara benzemesini nefyeden anlamlar içerir. Nurdan veya mahiyeti bilinmeyen bir şeyden ibaret olan arşa istivâ, Allahın yüksek bir mekânda bulunmasını değil; ululuk, yücelik ve hükümranlığını ifade eder. Bir yerde ve yönde bulunmak değişmeyi gerektiren yaratıklara özgü bir özelliktir.

#2

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Kelâm sıfatı ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre Allah’ın zâtıyla kâim ezelî bir mânadan ibaret olan ve kelâm-ı nefsî diye adlandırılan bir kelam sıfatı vardır. Peygamberin gönderildiği kavmin diline büründürülen ve onun vasıtasıyla insanlara iletilen kelâm-ı nefsî, böylelikle kelâm-ı lafzî adını alır. Kelâm-ı lafzînin hâdis olduğunda şüphe yoktur.

#3

SORU: Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî ve talebeleri tarafından Ehl-i Sünnet inanç esasları temelinde kurulan Eş‘arîlik ile ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî ve talebeleri tarafından Ehl-i Sünnet inanç esasları temelinde kurulan Eş‘arîlik, Mutezile mezhebinin Abbasî halifelerinin desteğiyle güçlenmesinden sonra, bu oluşuma ve diğer fırkalara karşı sahih akideyi Rasulullah’ın sünnetine uygun olarak savunma hedefiyle teşekkül eden bir mezheptir. Adını kurucusuna nispetle alan Eş‘arîlik, ilâhî sıfatlar, kulların fiilleri ve iman-günah konularına dair görüşlerine bakılarak, muhalifleri tarafından Müşebbihe, Cebriyye ve Mürcie gibi isimlerle de anılmıştır. Öncüsü Ebûl-Hasan el-Eş‘arî’den dolayı mezhebin mensuplarına, Eş‘arî kelimesinin çoğulu olan Eşâ’ira adı da verilmiştir. Eş‘arî, Sünnî akidenin gelişip yayılmasındaki katkılarından dolayı Nâsırüddîn (dinin yardımcısı) lakabı ile anılmıştır.

#4

SORU: Sünnet, sünnetullâh, cemaat ve Sünnî kavramlarıyla ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Sözlükte “yol, gidiş, adet” demek olan sünnet, Kur’ân’da Allah’a nispet edilerek “Allah’ın değişmez kanunları” anlamında sünnetullâh şeklinde kullanılır. Sünnet kavramı ile genellikle “Hz. Peygamber’in söz, tutum ve Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat 68 davranışları” anlaşılmıştır. Kelam ilminde bid’atin karşıtı olarak sünnet, “Hz. Peygamber’in düşünce ve davranışlarına uygun bir yolu, O’nun emir ve yasaklarını, ilk Müslümanların Resûlüllâh’tan tevarüs ederek takip ettikleri anlayış ve çizgiyi” ifade eder. Sözlükte “topluluk, insan gurubu veya kitlesi” anlamına gelen cemaat ise, ıstılahta, “İslâm ümmetinin çoğunluğu (sevâd-ı â‘zâm), âlimler, bilhassa müctehid âlimler topluluğu demektir. Ehl-i Sünnet’e mensup olanlara Sünnî adı verilmektedir.

#5

SORU: Ehl-i sünnet akaidinin oluşumunu etkileyen önemli isimlerden biri olan Ebû Hanife’nin görüşleri nelerdir?


CEVAP: Ehl-i sünnet akaidinin oluşumunu etkileyen diğer önemli isim Ebû Hanife’dir.Bazı kaynaklarda Ebû Hanife’nin Mürcie gruplarından birinin kurucusu olarak gösterilmesi, o dönemde mezheplerin henüz teşekkül aşamasında olmasından kaynaklanmaktadır. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış eseri yoktur, öğrencileri tarafından fikirleri yazıya geçirilmiştir. Ehl-i sünnet’in temel inaçlarını oluşturan görüşlerinden bazıları şöyledir: Allah sayı yönünden değil ortağı bulunmaması yönünden birdir. Peygamberlerin hepsi günahlardan, küfür ve çirkin fiillerden münezzehtir. Peygamberlerden sonra en üstün insanlar sırasıyla Ebû Bekir, Ömer b. Hattab, Osman b. Affan ve Ali b. Ebî Talib’tir. Bir Müslüman, helal 70 saymamak şartıyla büyük günah işlemiş olsa bile küfürle suçlanamaz. Bir müminin kâfir olmamakla birlikte fâsık olması caizdir. Nebilerin mucizeleri ile velilerin kerametleri haktır. Allah Teâlâ ahirette görülecektir. İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir. Peygamberlerin şefaati haktır. Kıyamet ve hesap haktır.

#6

SORU: Selefiyye’nin itikat alanındaki imamı kimdir?


CEVAP: Selefiyye’nin itikat alanındaki imamı Ahmed b. Hanbel’dir.

#7

SORU: Hadis ehli, hakkında nass bulunmayan herhangi bir meselede asla görüş belirtmez. Görüşünden hareketle hadis ehli hangi tabakalardan oluşmaktadır?


CEVAP: Hadis ehli, hakkında nass bulunmayan herhangi bir meselede asla görüş belirtmez. Bunlar; ? Hicaz ehli, yani Mâlik ve ashâbı, ? Şâfiî ve ashâbı, ? Süfyân es-Sevrî ve ashâbı, ? Ahmed b. Hanbel ve ashâbı, ? Dâvud b. Ali ve ashâbından müteşekkildir.

#8

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Âhiret hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Âhiret hallerini bilmenin tek yolu nakil olmakla birlikte, akıl da bunların imkân dâhilinde bulunduğunu kabul eder. Kabirlerdeki cesetlere, dünyadaki amellerine göre acı veya huzur ve mutluluk hissedecek şekilde bir tür hayatın verilmesi, ölmüş bir canlının ikinci defa yaratılması (el-bas badel-mevt) aklen imkânsız değildir. İmam Eş‘arî, itikadi meselelere delil getirirken, hem nakli ve hem de aklî metodları kullanmıştır.

#9

SORU: Ehl-i Sünnet kavramı ile ifade edilen ana ve cumhûr ulema denilen âlimlerden ilki olan Mâlik b. Enes ile ilgili bu süreçte neler söylenebilir?


CEVAP: Ehl-i Sünnet kavramı ile ifade edilen ana kitlenin zihniyeti, mevâli arasından Hasan el-Basrî ve Ebû Hanîfe ile başlamış ve cumhûr ulema denilen âlimlerle devam etmiştir. Bunlardan ilki Mâlik b. Enes’tir. Gündelik politik çekişmelerden bağımsız kalmaya özen gösteren İmam Mâlik, Hicaz bölgesinde Medine halkının yaşayışıyla bütünleşen nebevî sünneti esas almak suretiyle kendi ekolünü oluşturmuştur. Dönemin siyasî ve kültürel şartları içinde sünnete ayrı bir anlam yükleyen İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, hem İmam Mâlik’in hem de Ebû Hanife’nin meşhur öğrencisi İmam Muhammed Şeybânî’nin bir talebesidir. Şâfiî, hicri ikinci asırdan itibaren Mu’tezile söylemlerinin giderek yaygınlaştığı bir dönemde yetişmiş ve fikirlerini belki de Mutezile’ye tepkisel bir ortamda oluşturmuştur. Şâfiî’nin, vahyin sözlük anlamından hareketle, sünneti, ilham değerinde ilahi bir vahiy olarak tanımlaması; Kur’ân’daki “Kitab” ile birlikte zikredilen “Hikmet” terimini “Sünnet” diye te’vil etmesi ve Resûlullah’a itaati Allah’a itaat ile birlikte değerlendirmesi, Sünnîlik tarihinin çok önemli bir boyutudur. Zira O, sünnete yüklediği anlam ile Müslümanların sosyal ve dinî yapısına istikrar veren bir mekanizma sağlamaya çalışmıştır.

#10

SORU: Ehl-i sünnet akaidinin oluşumunu etkileyen önemli isimlerden biri olan Hasan el-Basrî ile ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Hasan el-Basrî’nin, yönetimin ve toplumun ıslahı için Haricîliğin isyan fikrine karşı çıkışı Sünnî siyaset anlayışı için sağlam bir temel teşkil etmiştir. Basrî haksızlık karşısında suskunluk ve tepkisizliği de onaylamamış, nasihat yöntemini uygulamış, Emevî idarecilerine yazdığı mektuplarda, yapılan yanlışları eleştirmiştir. Toplumda fitneye yol açan unsurlardan tümüyle kaçınılması gerektiğini öğütlemiş, hatta bu konuda Hz. Ali’yi bile hatalı bulmuştur. Yine Basrî’nin büyük günah sahibi Müslümanı İslâm dairesi içinde görmesi ve insanın fiilerinde kaderin mutlak belirleyiciliğini (cebir) reddetmesi de Sünnîlik için önemli referansları teşkil etmiştir.

#11

SORU: Muhaddis ile Ashâb-ı hadis arasında nasıl bir ayrım söz konusudur? Açıklayınız?


CEVAP: Muhaddis ile Ashâb-ı hadis arasında ayırım söz konusudur. Buna göre muhaddis, sadece rivayete ve râvilerin hallerini bilmeye muktedir olan kimse; Ashâb-ı hadis ise haberle istidlal yapabilen ve ondan ahkâm çıkarma usulünü bilen kimse demektir. Bu durumda Hadis ehli, hakkında nass bulunmayan herhangi bir meselede asla görüş belirtmez.

#12

SORU: Ahmed b. Hanbel hangi geleneği savunup gelişmesine katkı sağlamıştır?


CEVAP: Ahmed b. Hanbel ise, mihne olayında Mutezile yanlısı devlet adamlarının işkence ve baskılarına maruz kalma pahasına, Şâfiî’nin başlattığı bu geleneği, sünnet üzerine yaptığı daha güçlü bir vurguyla devam ettirmiştir. Hatta Ahmed b. Hanbel, ekolünü tamamen hadis metinlerine dayandırarak, aklın yol göstericiliğini çoğu zaman bir kenara bırakmıştır. Bu tutum, hicri üçüncü asırdaki hadis literatürünün akılcı Sünnî temayül karşıtlığıyla ün kazanmasına neden olmuştur.

#13

SORU: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat kavramının terkibi ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Tarihsel süreç ve olaylarla ilişkili olarak sünnet ve cemaat kavramlarından oluşturulan Ehl-i Sünnet ve’lCemaat terkibi uzun bir zaman diliminde terimleşmiştir. Söz konusu ifade ilk defa Ebû’l-Leys es-Semerkandî tarafından kullanılıncaya kadar, onun alt yapısını oluşturan Ehl-i Hadis, Ehl-i Eser, Ashab-ı Hadis, Ashab-ı Eser ve Sünnî gibi terimler kullanılmıştır.Bir terkip halinde “Ehlü’s-Sünne ve’lCema’a” ifadesini, elimizde bulunan kaynaklardan Ebû’l-Leys Semerkandî’nin Şerhu’l-Fıkhi’lEkber adlı eserinde görüyoruz. Tarihte ise kısaca “Ehl-i Sünnet” tabirinin çok daha önce Hasan el-Basrî tarafından kullanıldığını biliyoruz. Tam ismi Ehl-i Sünnet ve’lCemâat olan Ehl-i Sünnet; Hz. Peygamber’in, sahâbenin ve onların yolunu takip eden ilk nesillerin inanç sahasındaki görüş ve tercihlerini benimseyip izleyen geniş kesimlere verilen isimdir. Bu terkipteki ilk terim olan sünnet, Hz. Peygamber ve sahâbeyi referans vermekte; ikinci terim olan cemaat ise Müslümanların çoğunluğunun siyasi temayülüne, birlik ve beraberliğe işaret etmektedir. Sünnetin zıddı bid’at; cemaatın zıddı ise tefrika olarak anlaşılabilir. Sünnet ve Cemaat Ehli tabiri, bütün Müslümanları içine alabilecek genişlikte olan şemsiye bir kavramdır. Başlangıçta Müslümanlar tek bir topluluktan ibaretti. Çeşitli nedenlerden dolayı kopmalar oldu ve bir takım fırkalar meydana geldi. Sünnet ve Cemaat Ehli oluşumu bir zorunluluğun sonucuydu. Oluşan farklı ve bazen aşırı görüşlerin arasında, doğru bilinen ana yol üzerinde, sınırları ve ilkeleri belirli merkezî bir bünyeye ihtiyaç vardı. Eğer farklı fırkalar meydana gelmeseydi böyle bir belli bünyenin oluşmasına ihtiyaç duyulmayabilirdi.

#14

SORU: Ashâb-ı hadis ya da Selefiyye’nin temel özellikleri ile ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Ashâb-ı hadis ya da Selefiyye’nin temel özellikleri, inanç esasları konusunda nasslarda ifade edilen esasları olduğu gibi kabul etmeleri, bilhassa Allah’ın yed, vech, istivâ gibi haberî sıfatlarını (müteşâbihât) hiç tevil etmeden tasdik etmeleri ve konuyla ilgili aklî delil aramamalarıdır. Selefiyye’nin klasik kelam kaynaklarında rastlanan inanç esaslarını ortaya koymada takip ettikleri metodik prensipleri; tasdik (Kur’ân ve Sünnet’te yer alan Allah’ın isim ve sıfatlarını olduğu gibi kabul etmek), takdis (Allah’ı, layık olmadığı isim ve sıfatlardan tenzih etmek), aczi itiraf (müteşabihâtın bilinmesinde aczin ifade edilmesi), sükut (cahilin müteşabihât hakkında soru sormaması, âlimin de bu çeşit sorulara cevap vermemesi), imsak (mütaşabih ayetleri tevilden çekinmek) keff (itikaden şüpheli meseleleri kalben düşünmekten dahi çekinmek) ve marifet ehline teslim (müteşâbihât hakkında Nebî ve ashâbının açıklamalarına tabi olmak) şeklinde ortaya koymak mümkündür.

#15

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden İlâhî îsîm ve Sıfatlar ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî, Allahın zihinde canlandırılmayan zâtı hakkında sadece isim ve sıfatları vasıtasıyla bilgi sahibi olunabileceğini belirtmiştir. Benzeri ve bir türe mensubiyeti bulunan yaratıklarda olduğu gibi Allaha mahiyet atfedilemez. Allah kendi zâtını, algılama yöntemlerine göre tanıtmıştır, çünkü insanlar bir şeyi idrak etmek için mevcut algılama tarzından başka bir yeteneğe sahip değildir. İlâhî sıfatlar kıdem sıfatına bağlı olarak değil, ilâhî nitelikler olmaları itibariyle kadimdir.

#16

SORU: Mâturîdîlik’in doğuşu ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Asıl adı Muhammed b. Muhammed b. Mahmud olan el-Maturîdî, daha çok Ebû Mansur Maturidî (v. 333/944) adıyla ün kazanmıştır. Semerkand’ın Mâturid mahallesinde doğmasından dolayı bu isimle tanınmıştır. Mâturîdîlik, Ebû Hanîfe ve Mâtürîdînin görüşleri etrafında oluşmuştur. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte o, hicri üçüncü yüzyılın son çeyreğinde ilmi hayatını sürdüren önemli bir kelamcı olarak kabul edilmektedir. Sünnî ulemâya kötü muamelelerinden dolayı Mutezile’nin halkın nefretini kazandığı bir dönemde yetişmiş ve onların düşüncelerini reddedici mahiyette çalışmalar yapıp eserler telif etmiştir.

#17

SORU: Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî’nin yaşamı ve eğitimiyle ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Küçük yaşta babasını kaybeden Eş‘arî, onun vasiyeti üzerine Sünnî bir âlim olan Yahya İbn Zekeriyyâ es-Sâcî’nin öğrencisi oldu. Annesinin Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden Ebû Ali el-Cübbâî ile evlenmesinden sonra da üvey babasının himayesinde yetişti ve ondan kelâm ilmi okudu. Bir taraftan da dönemin bazı Sünnî âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri aldı. 74 Basrada oturduğu yıllarda zaman zaman Bağdata giderek Ebû İshak elMervezî’nin derslerine katıldı. Hocası Ebû Ali el-Cübbâînin etkisiyle gençliğinde Mutezilî görüşleri benimsemesine, hatta bunları savunan eserler yazmasına rağmen 300/913 yılı civarında Mutezile mezhebini eleştirmeye başladı. Eş‘arî, belli bir süre Ahmed b. Hanbel’in görüşlerinden etkilenmiş ve onun usûlünü izleyerek, Kaderiye ve Mu’tezile’ye ağır eleştiri ve ithamlarda bulunmuştur. Özellikle te’vil, ruyetullah,şefaat, kabir azabı, halku’l-Kur’ân, kulların fiilleri, hayır- şer, mürtekib-i kebîre, va’d ve vaîd konularında nassa ters düştüklerini ileri sürerek onlardan ayrıldığını ilan etmiştir. Eş‘arî daha sonra Ehl-i Hadîs usûlünü de terketmiş, o zamana kadar Mutezile elinde kullanılan Kelâm usûlünü alarak bu usûlü Ehl-i Sünnet prensiplerini ispat ve müdafa için istihdam etmiştir.

#18

SORU: Beş tabakaya ayrılmış olan Ashab-ı hadis ehlini maddeler halinde sıralayınız?


CEVAP: Ashab-ı hadis beş tabakaya ayrılmıştır: Bunlar; Bunlar; ? Mâlikiyye, ? Şâfiîyye, ? Hanbeliyye, ? Râheviyye ? Huzeymiyye Hadis ehli, şeklinde sıralanabilir. Bunlar hakkında nass bulunmayan herhangi bir meselede asla görüş belirtmez.

#19

SORU: Selefiyye’nin itikat ve gelişimiyle ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Selefiyye; selefi yani sahâbe ve tâbiûn neslini takip eden fukahâ ve muhaddislerin yolu olarak tarif edilir. Bunlara, sünnet çizgisinde olmaya özen gösterdikleri ve selefin ittifak etmediği meselelere hiç girmedikleri için Ehl-i Sünnet-i Hâssa, hadis merkezli düşündükleri, mesailerini hadisleri toplayıp onları açıklamaya hasrettikleri için Ehl-i Hadis adı verilmiştir. Hicri üçüncü yüzyılda artık bağımsız bir bünye kazanan bu grubun yolunun Kur’ân ve sünnet yolu olduğu ifade edilir. Kur’ân ve sünnette belirtilen inanç esaslarına, akıl ve reye pek müracaat etmeden, tevil yapmadan inanmaktadırlar.

#20

SORU: Mâturîdîlik’in gelişimiyle ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Dini hususlarda sadece nakille yetinen Selefiyye ile, nakli ihmal edip aklı öne çıkaran Mutezilenin din anlayışları isabetli bulunmadığından, Mâturidî nakille aklı uzlaştırma yöntemini uygulayıp geliştirmiştir. Nassı ihmal etmemekle birlikte itikadî esasların yanı sıra İslâmın bütün ana ilkelerini aklî bilgilerle yoğun bir şekilde temellendirmeye çalışmıştır. Nasları akılcılık ve hikmet felsefesi diye nitelendirilebilecek bir düşünce yapısının ışığında tahlil ettiği Kitâbüt-Tevhîd ve TevîlâtüI-Kurân adlı eserleri, onun üstün bir kelâmcı olduğunu ve Sünnî kelâm yöntemini başarılı bir şekilde uygulamakla kalmayıp onu ileri bir merhaleye taşıdığını kanıtlamaktadır.

#21

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden İman-amel ilişkisi hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: İman Hz. Muhammedin hak peygamber olduğunu tasdik etmekten ibarettir. İnancı dil ile açıklamak ve ilâhî buyrukları yerine getirmek (ikrar ve amel) imana dahil değildir. İlâhî buyruklara aykırı olan her davranış büyük günahtır. Eş‘arî büyük günah işleyen kimse hakkında, “Allahı birleyen ve doğru yoldan ayrılan günahkâr bir mümin, Allahın iradesine havale edilmiştir.

#22

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Kuran’ın Yaratılmışlığı hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Eş‘arîler Kuran’ın mahluk olmadığını kabul etmişlerdir. Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söylemeyi, onu inkar etmekle eşdeğer saymışlardır. Ancak mukattaa harflerini, Kur’ânın üzerine yazıldığı nesneleri ve kelimelerden çıkan sesleri mahlûk kabul etmişlerdir.

#23

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden bilgi teorisiyle ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî, bilginin, duyuların ve aklın alanına giren konuların bilinmesini sağlayan nitelik olduğuna işaret etmiştir. Ona göre varlığın gerçekliğini ve bilgiyi inkâr etmek mümkün değildir. Bilgi kaynakları duyular, akıl ve doğru haberden müteşekkildir. Duyular vasıtasıyla elde edilen bilgi her türlü bilginin esası ve en açık olanıdır.

#24

SORU: Ehl-i sünnet, Ehl-i cemaat, Sevâd- ı a’zam ve fırka-i nâciye kavramlarını açıklayınız?


CEVAP: Her gruba olduğu gibi Ehl-i Sünnet’e de verilen çeşitli isimler bulunmaktadır. Ehl-i sünnet; Hz. Peygamber’in uygulamalarına ve sözlerine sıkı sıkıya bağlı gruplar tarafından sahiplenilmiş bir isimdir. Topluluk taraftarları anlamındaki Ehl-i cemaat; Ehl-i sünnet tarafından en çok tercih edilen isimlerdendir. “Yetmiş üç fırka” hadisinin bazı versiyonların da geçen Sevâd- ı a’zam (büyük kalabalık) ifadesi de “çoğunluk Müslümanlar” anlamında Sünnîlik için kullanılmaktadır. “Kurtuluşa eren grup” manasındaki fırka-i nâciye; “yetmiş üç fırka” hadisinde geçmekte, bu yüzden de her fırka mensubu, bağlısı olduğu fırkanın fırka-i nâciye olduğunu iddia etmektedir. Ehl-i sünnet de bunların başında gelmektedir. Yine Ehl-i hak ve ehl-i hüdâ da, hak ve hidayet taraftarları anlamında kullanılır.

#25

SORU: Rey’in kelime anlamıyla ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: ‘Rey’in anlamı ile ilgili olarak genellikle şöyle bir tarif benimsenmiştir: Rey, düşünüp taşındıktan ve doğru olan ciheti anlamak için araştırmada bulunduktan sonra varılan kanaat veya görüştür. Fıkıh usulünde, hakkında nass olmayan konulardaki ictihadın temeli olan rey, şeriatın gösterdiği düşünme yollarından gidilerek yapılan aklî bir faaliyettir. Bu anlamda genellikle ümmetin imamlarından müctehit olanlar, Ashab-ı Hadis ve Ashab-ı Rey olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Ashâb-ı Rey, Irak ehli yani Ebû Hanife ve ashâbıdır. Rey ve kıyas ehli, şeriatın manasının anlaşılabilir olduğunu kabul etmeleri nedeniyle Kur’ân-ı Kerimde, sünnetin de teyit ettiği umumi asıllar bulunduğunu savunmuşlardır. Ayrıca sahih olması durumunda sünnet karşısındaki tutumları Ehl-i Hadis’ten farklı değildir.

#26

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Kader Problemi hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Kullara ait fiillerin Allah tarafından yaratıldığı hususunda ittifak eden Eş‘arîler, insan kudretinin, fiilleri üzerindeki etkisi konusunda kendi aralarında farklı düşüncelere sahiptirler. Eş‘arîye göre kulun kudret ve fiilini yaratan Allahtır, fiilin meydana gelişinde kula verilen hâdis kudretin hiçbir etkisi yoktur. Kul, Allah tarafından yaratılan fiilin kendine ait hâdis kudretle kısmen irtibatı bulunduğu için sorumlu olur.

#27

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Rü’yetullah hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Allahın görülmesi aklî bir imkânsızlığa götürmediği için mümkündür. Dünyada Allah sadece Hz. Peygamber tarafından görülmüştür; âhirette ise bütün müminlerce görülecektir; rüyada görülmesi ise imkânsızdır. Eş‘arî, Mutezile ve Müşebbihe fırkaları arasında orta yolu tutarak Allah Tealânın kıyamette, herhangi bir şekle girmeyerek ve herhangi bir sınır tayin edilmeyerek görüleceğini söylemiştir. Bu ittifaka rağmen Eş‘arîler kendi aralarında rü’yetullahın aklen ispatı ve dünyada vukuu konularında görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

#28

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Ulûhiyet ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre peygamberlerin insanları tevhid inancına çağırmasından da anlaşılacağı üzere, Allahın varlığı, evren hakkında yapılacak basit bir tefekkür sonunda bilinebilecek bir husustur. Allahın varlığı konusu her biri değişik şekillerde ifade edilen hudûs, imkân, fıtrat, gaye-nizam, ahlâkî delil, ontolojik delil gibi değişik kanıtlarla istidlalde bulunulan bir aklî- itikadî alandır.

#29

SORU: Ashâb-ı hadis ya da Selefiyye’nin tarihsel gelişimiyle ilgili neler söylenebilir?


CEVAP: Ashâb-ı hadis ya da Selefiyye, hicri 2-4. asırlar arasında yaşamış ve ana bünyenin önde gelen tefsir, hadis, fıkıh ve Arap dili âlimleri tarafından temsil edilmiştir.

#30

SORU: Eş‘arîlik diğer mezheplerle karşılaştırıldığında nasıl bir anlayış benimsemiştir?


CEVAP: Eş‘arîlik, nakille aklı uzlaştırmak suretiyle Mutezile ile Selefiyye arasında mutedil bir çizgide yer almıştır. 5/11. yüzyıldan itibaren zamanımıza kadar aralarında Kâdî Abdülcebbâr, İbn Hazm, Ebûl-Yüsr Pezdevî, Ebû1-Muîn Nesefî, İbn Rüşd, Muhyiddin İbnülArabî, İbn Teymiyye, İbn Kayyım elCevziyye, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi Mutezile, Mâtürîdiyye, Selefiyye ve tasavvuf çevrelerine mensup âlimler ve İslâm felsefesiyle ilgilenen kesimler tarafından eleştirilmiştir. Söz konusu eleştiriler metot, tabiat felsefesi, ulûhiyyet, kulların fiilleri, nübüvvet, âhiret ve imamet gibi konularda ortaya koyduğu görüşler üzerinde yoğunlaşmaktadır.

#31

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden bilgi hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Bilgi zarurî ve iktisabî olmak üzere ikiye ayrılır. Doğruluğundan şüphe edilmeyen bilgilere zaruri bilgiler denir. Akıl, dış dünyadaki nesnelerden yaptığı soyutlamalarla yani kavramlarla birleşip özdeşleşince bilgi meydana gelir. Bilgi sadece nazar ve tefekkürle değil, tartışma (cedel) yoluyla da elde edilebilir. Eş‘arîyyeye göre insanın varlıklar ve olaylar hakkında bilgi edinmesi mümkündür. Bilginin kaynakları duyular, akıl ve haberden ibarettir. Sadece duyuların verdiği bilgiler eksik ve sınırlıdır.

#32

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Ulûhiyet hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Eş‘arî, Allahın varlığına ancak akıl yürütme yöntemiyle ulaşılabileceğini kabul eder. Onun varlığına ilişkin bilgiler, insanda doğuştan mevcut olan zaruri bilgiler türünden değildir. Aksi halde varlığı hakkında şüpheler ileri sürülmezdi ve sonuç itibariyle herkes zorunlu olarak Ona iman ederdi. Allahın mevcudiyetini idrak etmek için insanın hangi unsurdan yaratıldığını, bir damla sudan nasıl mükemmel bir varlık haline geldiğini düşünmesi yeterlidir. Allahın ezelî sıfatları vardır. Âlim, Kâdir, Hay, Mürîd, Mütekellim, Semî’, Basîr oluşu Onda ilim, kudret, hayat, irade, kelâm, sem’ ve basar sıfatlarının bulunduğu anlamına gelir. Başka bir ifadeyle Allah ilimle âlim, kudretle kâdirdir.

#33

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Nübüvvet ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre bütün insanlığın mutluluk ve huzurunu sağlayacak bilgileri getirip doğru yolu göstererek önderlik edecek bir ulvi şahsiyetin varlığı mutlaka gereklidir. Bu önder, her şeyi bilen büyük yaratıcının elçisi olması halinde, insanların gönüllü olarak kendisine itaat etmesini sağlayabilir.

#34

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden kader ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre insan, gerçek anlamda fiil işleyen (fâil) bir varlıktır. Kur’ânda insanın dilediğini yapabileceğinin ve eylemlerine karşılık mükâfat veya ceza göreceğinin belirtilmesi, bunu kanıtlamaktadır. Kur’ânda insan fiillerinin, onun yanı sıra Allaha da nispet edilmesi kula aidiyetini ortadan kaldırmaz, aksine bunların Allahla irtibatlı olduğunu gösterir. Bu irtibat ise fiillerin Allah tarafından yaratılmasıdır.

#35

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden İmamet hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: İman esaslarından ve dolayısıyla kelâmın temel konularından sayılmamakla birlikte bidat fırkalarının, özellikle Şiî grupların ileri sürdüğü ve bir inanç meselesi haline getirdiği görüşleri tartışmak amacıyla imamet konusu da sonradan Eş‘arî literatürü içinde yer almıştır.

#36

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden İman-Küfür ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre imanın asıl unsuru kalp ile tasdik etmektir. Dilin ifadesi ise kalpteki imanın anlatılmasına ilişkin bir vasıtadır. Buna göre iman, Allahtan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammedin getirdiği vahiylere inanıp içtenlikle benimsemektir.

#37

SORU: İslâm kaynaklarında, genellikle Müslümanların Şâfiîden önce hangi fırkalara ayrıldığı bildirilmektedir?


CEVAP: İslâm kaynaklarında, genellikle Müslümanların Şâfiîden önce Ashâb-ı Hadis ve Ashâb-ı Rey diye iki fırkaya ayrıldığı bildirilmektedir.

#38

SORU: Eş‘arînin, kendisinden sonraki birçok âlim tarafından geliştirilen görüşlerinden Nübüvvet hakkında neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Allah bir sebep ve hikmete bağlı olmaksızın sadece rahmetinin eseri olarak kullarından dilediğini peygamberlikle görevlendirir. Bunlardan resul olanlar ilâhî emirleri insanlara tebliğ etmekle yükümlü tutulduğu halde, nebîler böyle bir mükellefiyet taşımaz. Bu sebeple kadınlardan da nebî seçilmiştir, kanaatini taşırlar. Bir peygamberin nübüvveti mucize göstermesi, önceki peygamberin kendisini haber vermesi veya hitap ettiği insanlarda, örnek davranışları ve öğretilerinin hidayete ulaştırıcı olması açısından nübüvvetinin doğruluğuna dair zaruri bir bilginin meydana gelmesiyle bilinir. Hz. Peygamberin nübüvvetine ilişkin en büyük delil, ümmî olduğu halde Kurân gibi yüce bir kitabı getirmiş olmasıdır.

#39

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Ru’yetullah ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî Allahın cennette cisimlere ait özelliklerden münezzeh olarak müminlerce görülmesinin gerekli olduğunu bildirmiştir. Eğer Allah ahirette “görülemez” olsaydı, dünyada “gözle görülebilir” oluşunun bir ayetle nefyedilmesi anlamsız kalırdı. Akıl da müminlerin Allahı görmesini gerekli kılar. Çünkü dünyada O’nu görmeden gerçekleşen imanın mükâfatı, âhirette O’nu görmekten başka bir şey olamaz. Nasslar da rüyeti teyit etmektedir. Allahın dünyada görülmesi mümkün olmakla birlikte vuku bulmamıştır.

#40

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden İmâmet ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre Müslümanlar bir devlet düzeni içinde yaşamalı ve mutlaka devlet başkanı belirlemelidir. Zira devlet olmadan toplumsal düzeni kurmak imkânsızdır. Bu sebepledir ki Hz. Peygamberden sonra ashâb, ilk iş olarak devlet başkanını belirlemiştir.

#41

SORU: Maturîdî’nin görüşlerinden Âhîret ilgili neler söylenebilir? Açıklayınız?


CEVAP: Mâtürîdî’ye göre kıyametin kopma zamanı bilinmemekle birlikte, yaklaştığını ifade eden alâmetler Kur’ân ve sünnete açıkça görülmektedir. İnsanın iyilik yapana mükâfat, kötülük işleyene ceza vermek gerektiğini benimseyip bunu dünyada uygulaması, âhiret hayatını fikren zorunlu kılar.