TEFSİR Dersi Lokman Suresi soru cevapları:
Toplam 25 Soru & Cevap#1
SORU:
Lokman suresinin künyesini açıklayınız.
CEVAP:
Lokman Suresi Mekke döneminin ortalarında inmiştir. 34 ayettir. Hikmet verilen Lokman’ın hikmet dolu nasihatlerine yer veren bu sureye, 12 ve 13. ayetlerde geçen Lokman ismi verilmiştir.
#2
SORU:
Genel olarak Lokman suresinin içerdiği konular nelerdir?
CEVAP:
Surede, hükümlerinde tam isabetli olan, derin anlamlar ve mesajlar içeren
Kur’ân’ın, Müslümanların dünya ve ahiret mutluluğu için bir rehber ve bir
rahmet olduğu vurgulanır. Surede, Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine
getiren, namazı dikkatli ve devamlı kılan, zekâtı veren ve ahiret gerçeğine
tüm kalpleriyle inananlar övülür, inkârcıların vahye karşı tutumları ise
kınanır ve Allah’ın sonsuz kudretine, ilmine ve hikmetine ilişkin kanıtlar
getirilir. Bilge Lokman’ın çocuğuna ve dolayısıyla bütün bir insanlığa hikmet
dolu bazı evrensel nasihatlerine yer verilir. Allah’a itaatin ve anne babaya
saygının önemi vurgulanır. Hak dine davet edilen müşriklerin atalarının
uygulamalarını hiçbir kritiğe tabi tutmadan körü körüne taklit etmeleri
eleştirilir. Herkesin kendi yaptığından sorgulanacağı ilkesi dile getirilir. İnsan
bilgisinin sınırlı olduğu dikkatlere sunulur.
#3
SORU:
Kur'an'da surelerin başlarında Elif, Lam, Mim gibi sadece harflerle başlayan ayetler vardır. Kur'an ilimleri ıstılahınca bu ayetlere verilen isim nedir?
CEVAP:
Hurûf-ı Mukattaa
#4
SORU:
Huruf-u Mukattaa Kur'an'da nerelerde geçer?
CEVAP:
Huruf-u Mukattaa 27’si Mekkî, 2’si Medenî olmak üzere toplam 29 surenin başında yer alır. 28 harften oluşan Arap alfabesinin 14 harfiyle 13 farklı şekilde düzenlenmiştir. Bu harfler bir ila beş harften oluşur; başlı başına tek ayet olduğu gibi, ayetin bir bölümü de olmuştur. Söz konusu harflerin, başında bulunduğu üç sure (Meryem, Ankebût, Rûm) hariç, diğerleri vahiy ile ilintilidir.
#5
SORU:
İslam alimlerine göre Huruf-u Mukattaa neyden bahsetmektedir?
CEVAP:
Tek başına harflerin bir anlamının olmadığı bilinmektedir. Bununla
birlikte, tarihi süreçte bunlara 40’a yakın anlam yüklenmiştir. Fakat hiç
kimse, kesin olarak “bunun anlamı şudur” dememiştir. Bunlara verilen
anlamın ne Kur’ân’da ne de Sünnet’te kesin ve sahih bir delili bulunmaktadır.
O nedenle bu harflere verilen manalar, tahminden öteye geçemez. Hz. Ebu
Bekir’e göre bu harfler Kur’ân’ın sırrıdır. Buna göre bunlarla ne söylemek
istediğini en iyi Allah bilir. Aslında bu harfler, Kur’ân’ın i’câz yönüne işaret
etmektedir: İnsanların çok iyi bildiği ve günlük hayatta kullandıkları bu
harfler ilahî kudret tarafından mükemmel bir uyumla yan yana dizilmiştir. Bu olağanüstü güzellik karşısında bir tek suresinin dahî benzerini yapmakta
beşeriyetin acze düştüğü eşsiz bir kitap olarak ortaya konulmuştur. Bu
harflerle aslında adeta Kur’ân’ın ilk muhataplarına bir meydan okuyuş da
vardır. Aynı harfleri kullanmalarına rağmen Kur’ân’ın bir benzerini
getirmekten aciz kaldıkları da vurgulanmak istenmiştir.
#6
SORU:
Lokman suresi ikinci ayette Kur'an'ın Hakim olduğu beyan edilir. söz konusu hakimkelimesi ne anlama gelir?
CEVAP:
Kur’ân’ın niteliği olarak zikredilen hakîm kelimesi, onun tüm insanlık için en doğru ve en yararlı bilgiler içerdiğini ifade eder. İçerdiği bilgi ve hükümleri tam isabetli olup hayatı düzenlemeye yöneliktir.
#7
SORU:
Lokman Suresinin üçüncü ayetinde yer alan ‘’muhsinin ve ihsan’’kavramları neyi anlatmak için kullanılır?
CEVAP:
“Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine getiren kimseler” olarak
çevrilen “muhsinîn” kelimesinin türediği ihsan kavramının iki anlamı vardır:
Biri karşılık beklemeden iyilik edip sevindirmektir. Diğeri ise, bir şeyi iyi
bilmek ve iyi yapmaktır. İhsan kavramı, Allah’a imanı ve ibadeti de
içermektedir. Nitekim bir hadiste ihsan, “Allah’a O’nu görüyormuş gibi
ibadet etmektir.”
#8
SORU:
3. ayetin sonundaki “muhsinîn”in denilen müminler topluluğunun özellikleri nelerdir?
CEVAP:
1. Müslümanlığın vazgeçilmez şartı olan namaza gereken dikkati ve
devamlılığı göstererek dosdoğru kılarlar. Böylece günde beş kez Allah’ın
huzurunda durarak O’nunla aralarındaki bağı sürekli canlı tutarlar.
2. Refah ve zenginliği toplumun tüm katmanlarına yaymak üzere zekâtı
verirler. Çünkü kendi mallarında yoksulların hakkı olduğuna inanırlar. Hiçbir maddî karşılık ve teşekkür beklemeden sadece Allah’ın
hoşnutluğunu elde edebilmek için onlara harcamada bulunurlar.
3. İlâhî adaletin tam olarak gerçekleşeceği, dünyada yapılan bütün
eylemlerden ötürü hesabın görüleceği bir öte dünyanın varlığına tüm
kalpleriyle iman eder ve bu inanç doğrultusunda hayatlarını
şekillendirirler.
#9
SORU:
3. ayette geçen ve Kur'an'a izafe edilen hidayet kavramının anlamı nedir?
CEVAP:
Kur’ân’ın mesajları evrensel olup bütün insanlığa rehberlik etmek üzere gönderilmiştir. Fakat
sadece ona yürekten inanan, imanlarına yaraşır güzel işler yapan ve yaptığını sadece Allah için yapan müminler, onun kılavuzluğunda yollarını aydınlatabileceklerdir. Dolayısıyla Kur’ân’ın hidayeti, insanların neleri yapması ve nelerden uzak durması gerektiği konusunda onlara yol gösterme anlamındadır.
#10
SORU:
Lokman suresindeki 3. ayete göre bireyde sağlam bir kişiliğin teşekkülündeki etkenler nelerdir?
CEVAP:
3. ayette Müslümanlarda sağlam bir kişilik oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Şöyle ki, namazın dikkatli ve devamlı kılınmasıyla Allahinsan
ilişkisi sürekli olarak canlı tutulacaktır. Böylece Allah’ın kendisini her
zaman görüp işittiğinin farkında olarak namaz kılan Müslüman her türlü
kötülükten uzak duracaktır. Çünkü gereği şekilde kılınan namazın insanı her
türlü kötülükten ve hayâsızlıktan uzaklaştırma gibi bir işlevselliği söz
konusudur (Ankebût 29/45). Malî bir sorumluluk olan zekâtla insan-insan
ilişkisi sürekli canlı ve dinamik tutulacaktır. Allah’ın emanet olarak kendisine
mal mülk verdiği insanlar, bu tür imkâna sahip olmayan akrabalarını,
komşularını ve diğerlerini düşünecek ve onlara yardım elini uzatacaktır. Zira
Kur’ân kültürüne sahip varlıklı Müslümanlar, sahip oldukları mallarda
yardıma muhtaç, yoksul ve iffetinden dolayı isteyemeyenlerin hakkı
olduğunu bilirler (Zâriyât 51/19). Ahiretin varlığına hiç tereddüt etmeden
iman etmekle de Allah-insan-toplum ilişkisi her zaman diri tutulacaktır. Zira
ahiretin varlığına inanan insan, bu geçici dünyada yaptıklarının, yapması
gerekirken yapmadıklarının ve söylediklerinin bir gün mutlaka hesabının
sorulacağı bilinciyle hareket eder. Bundan dolayı hem Allah’a, hem
kendisine, hem de insanlara ve çevreye karşı daha duyarlı ve titiz davranışlar
sergiler.
#11
SORU:
Lokman suresindeki altıncı ve yedinci ayetindeki genel mesaj nedir?
CEVAP:
Bazı kişiler hiçbir doğru bilgiye ve delile
dayanmaksızın insanları Allah (cc) yolundan saptırmak ve
o dosdoğru yolu alay konusu yapmak için birtakım asılsız
hikâyeler anlatmaktadır. İşte böylelerinin hakkı zelil ve
perişan edici bir azaba mahkûm olmaktır! Böyle birine
ayetlerimiz tebliğ edildiğinde kulaklarında sağırlık varmış,
o mesajları hiç işitmemiş gibi küstahça sırt çevirir. O
adama, ahirette çok korkunç azaba mahkûm olacağını
müjdele!
#12
SORU:
Lokman Suresinin altıncı ve yedinci ayetinde geçen ‘’asılsız hikaye’’ tabiri ile anlatılmak istenen nedir?
CEVAP:
“Asılsız hikâye” olarak çevirdiğimiz 6. ayetteki
lehve’l-hadîs deyimi, insanı asıl yapması gereken önemli
işlerinden alıkoyan, hiçbir faydası olmadığı gibi, vaktin
boşa geçirilmesine neden olan oyalayıcı sohbet, hikâye,
masal vb. dinletiler anlamındadır. Aslında lehv kısaca
eğlence, oyun ve teselli demektir. Hadis ise söz, konuşma
demektir. Asılsız hikaye, boş söz, gibi anlamlar daima
tercih edilmiştir. Klasik tefsirlerin çoğunda asılsız söz,
mûsiki olarak açıklanmış olmakla beraber, bu deyimin şirk
inancı içeren sözler veya daha genel olarak insanlar için
herhangi bir fayda getirmeyen boş ve lüzumsuz
konuşmalar olduğu yolunda görüşler de zikredilmektedir.
Çağımızda sinema, radyo ve televizyonlarda çokça yer
verilen; eğitici, öğretici ve faydalı hiçbir tarafı
bulunmayan bazı film ve programlar da buna dâhil
edilebilir. Buna göre lehve’l-hadîs deyimi, doğasında
aşırılık olup dinî- ahlâkî açıdan israf sayılabilecek eğlence
türleri gibi insana, özellikle kendisini ve Rabbini
unutturacak, dolayısıyla yapması gerekenleri ihmal
ettirecek derecede meşgul eden her şeydir
#13
SORU:
Altıncı ve yedinci ayetteki inkarcı psikoloji tavrı nasıl tahlil edilmiştir?
CEVAP:
Bu iki ayette özetlenen inkârcı psikoloji ve tavır
dikkate alındığında bunun, genel olarak müşriklerin, ilâhî
mesajın insanlar üzerindeki etkisini kırmak için ileri sürdükleri içi boş iddialar, laf cambazlıkları şeklinde
yorumlanması gerekmektedir. Nitekim 6. ayetteki “bigayri
ilm” (bilgisiz olarak) tabiri de bunu
desteklemektedir. Eğer mûsiki, şiir vb. etkinlikler böyle
bir kötü amaca alet ediliyorsa bunu yapanlar da ayetin
eleştiri kapsamına girer. Ayrıca burada, sadece o
dönemdeki inkârcıların söz konusu tutumları değil, hangi
dönemde olursa olsun “Allah (cc)’ın yolu”nu engelleme
amacına yönelik zihniyet ile bunun ürünü olan tavır, tenkit
ve faaliyetler de eleştirilmektedir. Böyle kişilerin temel
gayesi, halkı, asılsız hikâye ve masallarla; hurafelerle,
aldatıcı sözlerle oyalayıp hak ve hakikatin kendisi olan
Kur’ân’la ilgilerini kesmektir. Fakat onlar vahye karşı bu
olumsuz tutum ve davranışlarından ötürü Allah (cc)
katında onur kırıcı, küçük düşürücü, rezil rüsva edici ve
dayanılmaz derecede acı bir azabı hak etmektedirler
#14
SORU:
Lokman Suresinin onuncu ayetindeki ‘’zevc’’kelimesi
hangi durumları anlatmak için kullanılmıştır?
CEVAP:
“Tür” olarak çevirdiğimiz zevc kelimesi, sözlükte
“eş, bir şeyin zıt yönden dengi, eşiti, bileşik varlığın her
bir öğesi” gibi anlamlara gelir. Râgıb el-İsfahânî kelimeyi,
“varlıklar topluluğunu oluşturan her bir tür” anlamında
açıklamıştır
#15
SORU:
Lokman Suresindeki ‘’lokman’’ifadesi hangi ayette geçer ve bununla kastedilen kişi kimdir?
CEVAP:
Lokman, Kur’ân-ı Kerîm’de ismi sadece bu
surede geçen, aynı zamanda surenin de ismiyle anıldığı
bilge ve sâlih bir kişidir. Âlimlerin çoğunluğu, Lokman’ın
Peygamber (sav)olmadığını, ancak Allah (cc)’ın kendisini
bilgi ve hikmetle şereflendirdiğini belirtirler. İslâm öncesi
Arap toplumunda da onun bilge bir kişi olduğu kabul
edilir ve o saygıyla anılırdı. Müfessirler Lokman’a
verildiği bildirilen hikmeti, “ilim, üstün kavrama yeteneği,
din konusunda derin bilgi, sahih inanç, akıl, yerinde ve
doğru konuşma, isabetli görüş ve davranış” olarak
açıklamışlardır. Kısaca hikmet, ilim-amel uygunluğu olup
bilgiye dayalı hareket etmektir. Lokman’ın hikmetlerinden
bir kısmı hadislerde de yer almaktadır.
#16
SORU:
Allah (cc)’ın layık olan kişilere verdiği hikmet anlam içeriği nedir?
CEVAP:
Allah (cc)’ın peygamberlere ve layık olan kişilere
verdiği hikmet hem doğru bilgi, inanç ve düşünceyi hem
de bu zihnî birikimin mümkün olan en mükemmel şekilde
hayata geçirilmesini ifade eder. Bilgi birikimi olan bir
insan bu birikimini doğru, yerinde ve gerektiği ölçüde
kullanmaz yahut yanlış yerlerde kullanırsa bu insana âlim
denebilir, fakat hakîm denemez. Çünkü hikmet kavramı,
“bilgiyi yerli yerince kullanma” anlamına da gelir. Buna
göre bilgisini doğru ve gerektiği şekilde kullanmayan
insan, bilginin şükrünü yerine getirmemiş olur. Bilgisini
belirtildiği şekilde kullanan ise şükrünü yerine getirdiği
gibi bunun faydasını da yine kendisi görmüş olur. “Allah
(cc)’a şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur...”
buyrulurken bu gerçeğe de işaret edilmiştir.
#17
SORU:
Lokman’a hikmet verilmesinin gerekçesi nedir?
CEVAP:
Her zaman Allah (cc)’a yaraşır şekilde
şükretmesi. Çünkü hikmet, insanı imana ve Allah (cc)’a
şükretmeye götürür. Nitekim ayetin sonunda, Lokman’a
öğretilen hikmetin, onu Allah (cc)’a şükre ve annebabasına
teşekküre yönelttiği anlaşılmaktadır. Allah (cc), hikmeti şükürle birlikte zikretmiştir. Çünkü bilgi ve
hikmet, Allah (cc)’ın insana en büyük lütuflarındandır.
Onu kendisine bahşeden Allah (cc)’a şükretmek gerekir.
İnsan öğrendiği bilgi ile gurura kapılırsa şeytanın yoluna
girmiş olur. O bilgi de hikmet olmaktan çıkar.
#18
SORU:
On üçüncü ayetteki Allah (cc)’a ortak koşmanın sakıncaları nasıl anlatılmıştır?
CEVAP:
Ayette çocuğun eğitiminde anne-babanın rolü ile
çocuğa verilecek öncelikli bilginin Allah (cc)’a ortak
koşulmasının çok büyük bir zulüm olduğuna dikkat
çekilmesi anlamlıdır. Allah (cc)’a ortak koşmak, gerçekten
de O’na karşı yapılabilecek en büyük haksızlık, tövbe
edilmediği takdirde, affedilmesi mümkün olmayan en
büyük suçtur. Allah (cc)’ın değer verdiği ve en şerefli
varlık olarak nitelendirdiği insanın kalkıp da kendisi için
yaratılmış ve kullanılması için hizmetine sunulmuş,
kendinden aşağı varlıkları ilah edinerek kulluk etmesi,
kendini zelil duruma düşürmesi, her şeyden önce insanın
kendisine haksızlıktır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın şirk,
gerçekten büyük bir zulümdür.
#19
SORU:
Lokman Suresinde Lokman’ın çocuğuna öğüt vermiş olduğu ayetlerde verilmek istenen mesaj nedir?
CEVAP:
Yani dünyada Allah (cc)’a ve ana-babasına karşı
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinden, bir gün
mutlaka hesaba çekileceğini hatırlatmaktadır. Lokman’ın,
çocuğunun şahsında bütün insanlığa yönelttiği bu evrensel
öğütler de Allah (cc)’ın ona verdiği hikmetin
meyveleridir. Ayette, insanın yaptığı her şeyin -ne kadar
saklanırsa saklansın- Allah (cc) tarafından mutlaka
bilindiği, görüldüğü, işitildiği dolayısıyla zamanı gelince
onun hesabının sorulacağı ifade edilmektedir. Bu, dinîahlâkî
hayatın temelidir. Çocuğa verilmeye çalışılan böyle
bir Allah (cc) inancı ve bilinci ile çocuğa sorumluluk
duygusu ve kaygısı aşılanmaktadır. Nitekim meşhur bir
özdeyişte “Hikmetin başı Allah (cc) korkusudur.”
denilmiştir.
#20
SORU:
Lokman Suresinin on yedinci ayetinde namaza hangi
işlevler yüklenmiştir?
CEVAP:
İnsanın iyi ve itaatkâr bir kul olduğunu gösteren
üç örnek davranışın sıralandığı bu ayetteki ‘namaz’ Allah
(cc)’a kulluk görevini, ‘iyiliği emredip kötülükten
vazgeçirmeye çalışmak’ toplumsal davranışlar
karşısındaki kulluğun gerektirdiği yapıcı tutumu, ‘sabır’
ise sosyal çevreden gelen ve maddî sıkıntıları, belâları
birer imtihan bilip metanetle karşılama olgunluğunu
yansıtır.
#21
SORU:
Kur’an’ın önemli bir emri olan emr-i bi’l ma’ruf ve
nehy-i ani’l-münker ne anlama gelir?
CEVAP:
Kur’ân’ın en önemli ilkelerinden olan emr-i bi’l
ma’rûf ve nehy-i ani’l münker, yani ‘iyiliği emredip
kötülükten vazgeçirmeye çalış’ emri, mükellef her
müminin, kendi sorumluluklarını bilip uyguladıktan sonra,
topluma karşı yapması gereken en önemli dinî, ahlâkî ve
sosyal bir görevdir. Önce kişi, eğitim, öğretim yoluyla
kendisini yetiştirip ıslah etmeli sonra da başkalarının iyiliği ve ıslahı için üstün gayret göstermelidir. Zira bu
sorumluluk Kur’ân tarafından Müslümanlara verilen
sosyal bir ödev ve görevdir. Ma’ruf, iyi ve doğru olarak
kabul edilen inanç, düşünce ve davranışlar; insanın faydalı
bulduğu, hoşlandığı, memnun olduğu şeydir. Münker ise
yanlış, İslâm dinine yabancı, Müslüman toplum tarafından
yadırganan inanç, düşünce ve davranışlar; insanın
vicdanını rahatsız eden şeydir
#22
SORU:
On sekiz ve on dokuzuncu ayetlerde verilen olumsuz
davranışlar nelerdir?
CEVAP:
kendini beğenmişlerin başka insanları aşağılayıcı
tutumlarından seçilmiş olması ve bunların Allah (cc)
sevgisinden mahrum kalacakları uyarısında bulunulması,
Kur’ân’ın insan onuruna verdiği değeri yansıtması
bakımından özellikle dikkat çekicidir. Bu ayetlerde
yürüme ile konuşma arasında bir ilgi kurulmaktadır. Her
ikisinin orta yollu yapılması emredilmektedir. Çünkü
yürümek de konuşmak da bir amaç için yapılır. Bunlar,
insanı amacına ulaştırma vasıtasıdır. Hızlı veya yavaş
yürümek hedefe güvenle ulaştırmaz. Orta halli yürümek,
normal bir ses ile konuşmak, insanın amacına ulaşmasının
en güvenilir aracıdır
#23
SORU:
Ayetteki’’ilim’’, ‘’hüda’’, ‘’Kitâbün münîr’’ neyi
karşılar?
CEVAP:
Ayetteki “ilim” akla veya nakle dayanan bilgi,
“hüdâ” akıl ve basiret, “kitâbün münîr” ise ilâhî vahiy
olarak açıklanmıştır. Buna göre putperestlerin ve benzer
inanç sahiplerinin atalarından devraldıkları batıl inançları
ve gelenekleri yaşatmakta ısrar etmeleri ne doğru bilgiye
ne akıl ve basirete ne de ilâhî vahye dayanmaktadır.
#24
SORU:
Yirminci ayete göre inkârın üç önemli nedeni nedir?
CEVAP:
1. Herhangi bir bilgiye dayanma ihtiyacı duymayanlar.
Bunlar, bir sonraki ayette de ifade edildiği üzere, akıllarını
kullanmayıp atalarını taklit edenlerdir.
2. Yol gösterici bir rehbere dayanmayanlar. Bunlar, doğru
yoldan giden bir rehberi izlemeleri gerekirken, yanlış
rehberi izleyenlerdir.
3. Bir belgeye dayanmayanlar. Bunlar da ya mitolojilere
inanır ve dinlerler veya atalarının yolunu sorgulamadan
tâbi olurlar.
#25
SORU:
Otuz dördüncü ayette geçen ‘’muğayyebât-ı hamse’’
ne anlama gelir?
CEVAP:
Allah (cc)’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği
beş bilinmeyen olarak açıklanmıştır. Buna göre kıyametin
ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını,
rahimlerdeki bebeğin durumunu, insanın ileride neler elde
edeceğini, ne gibi durumlarla karşılaşacağını ve ne zaman
nerede öleceğini Allah (cc)’tan başkasının bilemeyeceği
ileri sürülmüştür. Oysa ayet dikkatlice okunduğunda
‘bilinmeyenlerin’ beş değil üç olduğu fark edilecektir.
Şöyle ki: Ayette kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin
sadece Allah (cc)’a ait olduğu; hiç kimsenin yarın ne elde
edeceğini ve nerede öleceğini bilemeyeceği
vurgulanmıştır. ‘Yağmuru O yağdırır’ ve ‘rahimlerdekini
O bilir’ ifadelerinde ise bu bilgiyi ‘sadece Allah (cc)’ın
bileceğine dair’ bir kısıtlama yoktur. Bu iki hususta tahsis
edatı da kullanılmamıştır. Burada sadece yağmuru Allah
(cc)’ın yağdırdığı, dolayısıyla zamanını da bildiği; yine
O’nun rahimlerdekini de bildiği ifade edilmektedir. Bu
ifadeden kesinlikle bu iki konuda Allah (cc)’tan
başkasının önceden bilgi sahibi olamayacağı anlamı
çıkmaz. Diğer bir ifadeyle ayette diğer üç konudaki
bilginin yalnız Allah (cc)’a özgü olduğu açıkça
belirtilirken yağmurun vakti ve henüz doğmamış olan
bebeğin cinsiyeti ve özellikleri hakkında böyle bir
sınırlamaya yer verilmemiştir. Bu da -klasik tefsir
anlayışının aksine- belirtilen iki konuda insanların
önceden bilgi sahibi olabileceklerini gösterir. Nitekim
çağımızda bilim bu noktaya gelmiştir. Ancak kuşku yok ki
bu, insanın belirtilen konularda veya benzerlerinde
önceden bildiklerinin mutlaka aynıyla gerçekleşeceği
anlamına gelmez. Zira olmuş ve olacak tabiat olaylarını
bütün yönleriyle eksiksiz bilen yüce Allah (cc), insanların
bilgilerini ve tahminlerini alt- üst eden yeni durumlar
yaratabilir ve böylece insanların olmasını bekledikleri
olaylar gerçekleşmeyebilir. Bu tür olaylara da zaman
zaman şahit olmaktayız.