TOPLUMSAL CİNSİYET ÇALIŞMALARI Dersi Toplumsal Cinsiyet ve Beden soru cevapları:

Toplam 94 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Sosyoloji alnında ‘beden’ kavramına duyulan ilgi neden artmıştır? 


CEVAP:

Beden’in toplumsal alanlar içindeki ‘görünürlüğü’nün artması, Sosyoloji alanında ‘beden’ kavramına duyulan ilginin de artmasına neden olmuştur. Bu artış, bedenin sosyolojik niteliğine ilişkin tartışmalardaki artış ile paralellik göstermektedir. Zira artık birey, belirlenmiş kurallar çerçevesinde eylemde bulunan bir aktörden daha fazlasıdır ve sosyolojik analizlere onun bedeni de dahil edilmelidir.


#2

SORU:

Toplumsal cinsiyet ile beden arasındaki ilişkinin sosyolojik / düşünsel çözümlemesinin ilk basamağı nedir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet ile beden arasındaki ilişkinin sosyolojik / düşünsel çözümlemesinin ilk basamağı, biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi ve farklılığı hatırlatmaya ilişkindir.


#3

SORU:

“Kadın ve erkek insan türünün cinsiyetleridir” dediğimizde, her iki cinsiyeti birbirinden ayrımın temelinde ne bulunmaktadır? 


CEVAP:

“Kadın ve erkek insan türünün cinsiyetleridir” dediğimizde, her iki cinsiyeti birbirinden ayırma, onların bedenlerinin biyolojik nitelikleri temelinde olmaktadır. Biyolojik cinsiyet (sex) kavramı, kadın ve erkek bedenlerine ilişkin bu biyolojik nitelikleri işaret etmektedir.


#4

SORU:

Toplumsal cinsiyet kavramı neyi işaret etmektedir?  


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın ile erkeklerin, toplumsal farklılıklarını gündeme getirmekte ve toplumda farklı roller, haklar ve görevler aldıklarına işaret eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.


#5

SORU:

“Toplumsal cinsiyet rolleri neyi işaret etmektedir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet rolleri ise doğrudan kadın ve erkek bedenlerinin, toplumsal cinsiyetleri temelinde, eylemleri ve bu eylemlere rehberlik eden davranışsal niteliklerini işaret etmektedir.


#6

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramlarının içeriğinin şekillenmesi için kullanılan düşünsel süreçte etkili olan düşünsel bakış açılarından ilki nedir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramlarının içeriğinin şekillenmesi, uzun bir düşünsel süreç eşliğinde ortaya çıkmıştır. Adı geçen bu düşünsel süreçte etkili olan düşünsel bakış açılarından ilki Biyolojik Determinist (Biyolojik Belirlenimcilik) görüştür.


#7

SORU:

Biyolojik determinist görüş çerçevesince kadın ve erkek bedeni nasıl kabul edilmiştir? 


CEVAP:

Biyolojik faktörü referans alan biyolojik determinist görüş çerçevesinde erkek bedenlerinin fiziksel açıdan güçlü, dayanıklı, aktif, mental açıdan ise rasyonel/akılcı, bağımsız, girişimci, rekabetçi, vb. gibi genel niteliklere sahip olduğu kabul edilmiştir. Kadın bedenlerinin ise fiziksel açıdan güçsüz, dayanıksız, yavaş, mental açıdan ise duygusal, bağımlı, çekingen vb. gibi genel niteliklere sahip olduğu kabul edilmiştir.


#8

SORU:

Biyololojik determinist görüş çerçevesince erkek ve kadın bedenlerin özelliklerine göre hangi toplumsal roller tanımlanmıştır? 


CEVAP:

Erkek bedenlerinin fiziksel ve mental açıdan güçlü olduğu kabullenmesi, onların bu nitelikleriyle, toplumsal yaşamın ekonomi, siyaset vb. gibi temel alanlarında da rol alabilecekleri ve çeşitli iş/meslekleri yerine getirebilecekleri kabullenmesini getirmiştir. Dolayısıyla erkek bedenlerinin toplumsal cinsiyetlerine uygun rollerin başlıcaları kamusal alanı işaret etmiştir. Bu niteliklere uygun olduğu düşünülen kamusal alana ait roller, davranışlar ve işler/ meslekler de toplumsal cinsiyetlendirilmiş erkek cinsiyeti için öngörülmüştür. Kadın bedenlerinin ise fiziksel ve mental açıdan güçsüz ve istenilen niteliklere yeterince sahip olmadığı kabullenmesi, ilk elde kadının kamusal alanda var olma olasılığını neredeyse yok etmiştir. Kadın bedenlerinin toplumsal cinsiyetlendirilmesinde, bedenlerinin biyolojik nitelikleri referans alınarak bedensel kapasitelerine uygun düşen ev içi alana özgü toplumsal roller tanımlanmıştır.


#9

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili görüş hangisidir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan ikinci görüş ise sosyal/kültürel faktörleri ön plana çıkaran Antropolojik görüştür.


#10

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan antropolojik görüşe göre kadın ve erkeğin toplumsal cinsiyet rolleri hakkında ne savunulmaktadır? 


CEVAP:

Kadın ve erkeğe ait cinsiyet rolleri ile hak ve sorumlulukların tahsis edilmesinde, içinde yaşanılan toplumun sosyal ve kültürel özelliklerinin belirleyici olduğunun altını çizmektedir. Bu görüş çerçevesinde kadın ile erkeğin toplumsal cinsiyet rollerinin, kültür tarafından belirlendiği öne sürülüp, buna kanıt olarak da erkeklerin çocuk bakıp kadınların avcılık yaptığı ya da her iki cinsiyetin her temel rolleri birlikte üstlendiği topluluklar (ilkel kabileler) olarak verilmektedir. Yeni Gine, Endonezya, Samoa Adaları gibi kültürler buna örnek olarak gösterilmektedir.


#11

SORU:

İnsanın somut varlığının en önemli göstergesi nedir? 


CEVAP:

İnsanın somut varlığının en önemli göstergesi, sahip olduğu fiziksel bedenidir. Organik bir bütünlük olarak beden, insanın biyolojik ve fiziksel varlığının önemli kanıtıdır.


#12

SORU:

Biyolojik ve fiziksel varlıkla düşünce alanında ilk karşılaşma hangi dönemde ele alınmıştır? 


CEVAP:

Biyolojik ve fiziksel varlıkla düşünce alanında ilk karşılaşma Antik Yunan’da olmuştur. Beden, ruh ile karşıtlığı temelinde ele alınmıştır.


#13

SORU:

Beden/Ruh dualizminin felsefi içeriği kimler tarafından tartışılmıştır? 


CEVAP:

Beden/Ruh dualizminin felsefi içeriği Platon, Aristo gibi filozoflar tarafından tartışılmıştır.


#14

SORU:

Platon’a  göre beden- ruh ilişkisi nasıldır? 


CEVAP:

Platon’da beden, ruha özgü bir irade hareketinin isteklerine tabi olmak durumunda olan bir unsurdur. Ruhun bedene yönelmesi, onu kirleten bir şeydir; oysa ölümsüz ve bilge olana ancak ruhun akla yönelmesi ile ulaşabilir. Bu nedenle ruhun, bedenle her türlü ilişkiyi kestiği, kendi içine çekilerek bedeni uzaklaştırdığı ölçüde daha iyi düşünmesi ve gerçekliği kavraması mümkündür.


#15

SORU:

Aristoteles’e göre ruh ve beden ilişkisi nasıldır? 


CEVAP:

Aristoteles’e göre de insan, ruh ve beden olmak üzere iki ayrı öğeden oluşmaktadır. Beden maddedir, ruh ise onu biçimlendirip, ona insan niteliği kazandıran formdur.


#16

SORU:

Antik Yunan düşünce sisteminde beden nasıl görülmektedir? 


CEVAP:

Antik Yunan düşünce sisteminde bu tartışmaların içeriğinin ortak noktası bedenin, bu karşıt / ikili yapılanmalarda olumsuz, edilgen, hatta değersiz tarafı oluşturmasıdır.


#17

SORU:

Düşünce alanında, dualistik ayrım ne olarak ve ne zaman ortaya çıkmıştır? 


CEVAP:

Düşünce alanında, buna benzer ikinci dualistik ayrım ‘Kartezyen düşünce’ olarak 17.yy’da Aydınlanma Döneminde karşımıza çıkmaktadır.


#18

SORU:

Akıl/ beden karşıtlığı kimin görüşlerinde ortaya çıkmaktadır? 


CEVAP:

Akıl/ beden karşıtlığı, Antik Yunan düşünce alanını referans alan Descartes’in görüşlerinde ortaya çıkmakta ve Descartes’ın ünlü “Düşünüyorum o halde varım” önermesinin gönderme yaptığı üst konumda akıl yer almaktadır.


#19

SORU:

Kartezyen bakışta, akıl ve beden nasıl görülür ve ilişkileri nasıldır? 


CEVAP:

Kartezyen bakışta, uzamda yer kaplayan bir şey olan ‘beden’ ise, diğer fiziki nesnelerden farksız bir nesne durumundadır. Maddi bir nesne olan beden, dış dünyanın bir parçasıdır. Akıl ise düşünen ve maddi olmayandır. Akıl, bedeni kontrol edendir. Bu konumu içinde beden yine, biyolojik ve doğal alana ait olandır. “Aklın koruyucu kabuğu” olmanın ötesine geçememiştir. Bedenin alanına giren her türlü bedensel ve dünyevi hazlar ya da ihtiyaçlar ise sonrasında, akıl aracılığıyla kontrol altına alınıp disipline edilmesi gerekenler olarak sistematize edileceklerdir.


#20

SORU:

Durkheim ve diğer kurucular, Sosyolojinin Doğal Bilimlerden farkını neyi ön plana çıkararak göstermektedir? 


CEVAP:

Durkheim ve diğer kurucular, Sosyolojinin Doğal Bilimlerden farkını, inceleme konusu olan toplumu ön plana çıkararak göstermişlerdir.


#21

SORU:

Klasik sosyoloji bedeni nasıl görür? 


CEVAP:

Klasik Sosyoloji, doğal olan içinde tanımladığı bedeni tamamen yok saymayıp onu, var olan ama görünmeyen bir niteliğe indirgemiştir. Doğal bilimlere karşı gösterdiği tavrını zedelemeyecek şekilde, varlığını kabul ettiği bedene ‘görünmez’ bir nitelik atfetmiştir; beden vardır ama görünmüyordur.


#22

SORU:

Klasik Sosyoloji içinde neden bedene ilişkin bir boşluk ortaya çıkmıştır? 


CEVAP:

Bunun dört temel nedeni vardır:
İlki, Sosyolojinin bir toplumsal sistem olarak endüstri toplumlarının heterojenliği, işlevleri, sanayileşme, kentleşme, toplumsal değişme, vb. gibi toplumsal bazlı alan ve sorunlar üzerinde odaklanmasıdır.
İkinci neden, Sosyolojinin toplumsal düzen, toplumsal kontrol, suç, yabancılaşma ve anomi gibi toplumsal sorunların nedenini araştıran alanlara yönelmesidir.
Üçüncü neden, toplumun gerisinde kalan bireyin, en önemli potansiyeli olarak akıl sahipliğinin önemsenmesi ve akıl ile bilinç sahipliği temelinde değerlendirilmesidir.
Son neden de bir tür sonuç olarak beden yerine rasyonel, örgütleyici aklın, toplumsal alanları yeniden organize etme ve yapılandırmada etkili olduğu anlayışının egemenliğidir.


#23

SORU:

Sosyoloji, 19.yy bilimler arenasına hangi kabullenmeyi uyma şartı ile kabul edilmiştir? 


CEVAP:

Sosyoloji, 19.yy bilimler arenasına, ortaya çıkan toplumsal sorunları araştırıp çözüm önerileri üretmesi ve bunları yaparken de Pozitivist bir bilim dalı olduğunu ispatlayacak Pozitivist kabullenmelere ve ilkelere uyması şartıyla kabul edilmiştir.


#24

SORU:

Durkheim’ın sosyolojisinde beden nasıl görülmektedir ve beden’in konumunu göstermek açısından hangi kavram yararlıdır? 


CEVAP:

Durkheim’ın sosyolojisinde toplumsal olan, doğal olanın tam karşısında yer almakla birlikte, doğal’ın içinde yer alan bedenin, toplumsal için önemli bir kaynak olduğu gözlenmektedir. Durkheim’ın kuramındaki ‘homo dublex’ kavramı, beden’in konumunu göstermek açısından yararlıdır.


#25

SORU:

Homo dublex’in içeriğinde hangi tür bedenler bulunmaktadır? 


CEVAP:

‘Homo dublex’in içeriğine bakıldığında iki tür beden ile karşılaşılır: İlki, bedensel arzuların, dürtülerin egemen olduğu egoistik, bireysel bedendir. Diğeri ise toplumsal kategoriler ve duygular temelinde gelişen bedendir. 


#26

SORU:

Durkheim sosyolojisinde toplum içindeki olgunlaşma sürecinde bireysel beden neye dönüşür? 


CEVAP:

Toplum içindeki olgunlaşma sürecinde, ‘homo dublex’in egoistik görünümü, toplumsal ve moral karakteristiklere göre ikincilleşir. Diğer bir değişle ‘bireysel beden’, ‘toplumsal beden’e dönüşür.


#27

SORU:

Durkheim’ın hangi tespitleri, günümüz post modern toplumlarında bedenlerine çeşitli dövmeler yaptırarak belirli sosyal mesajlar veren bireyler için oldukça açıklayıcı olmaktadır? 


CEVAP:

Durkheim için, toplumsalın yaratılmasında ve toplumsal grupların kendini tanımlamasında beden, toplumsal sembolizmin de önemli bir unsurudur. Toplumların sembolik düzenlemeleri ile ilgili olarak totemik toplumları gözlemleyen Durkheim’a göre beden üzerine damgalanmış imaj, var olan en önemli temsil tarzıdır. Çünkü bedenler, ortak bir yaşam içinde paylaşılır ve bedenlerdeki bu damga sayesinde, bedensel statülerinin belirlenmişliğiyle toplumda yerlerini alırlar. Toplumsal yaşamın kaynağı olan, toplumsal semboller ve etkileşim formlarıyla damgalanan, deneyimleriyle toplumsal ve kültürel formları oluşturan ‘beden’, bireyleri toplumsal yaşama bağlamaktadır. Durkheim’ın bu tespitleri, günümüz post modern toplumlarında bedenlerine çeşitli dövmeler yaptırarak belirli sosyal mesajlar veren ve dolayısıyla kendilerini bu mesajları temel değer olarak benimseyen sosyal gruplar ile bütünleştiren bireyler için oldukça açıklayıcı olmaktadır.


#28

SORU:

Klasik Sosyoloji içinde, kuramlarında ‘beden’ kavramının ipuçlarına rastlanılan diğer sosyologlar kimlerdir? 


CEVAP:

Klasik Sosyoloji içinde, kuramlarında ‘beden’ kavramının ipuçlarına rastlanılan diğer iki sosyolog M. Weber ve T. Parsons’tır.


#29

SORU:

Weber’de ‘Kapitalizmin Ruhu nasıl görülmektedir ve Weber’in kuramında ne sorgulanmaktadır? 


CEVAP:

Weber’de ‘Kapitalizmin Ruhu’, toplumsal bir etik olarak çileci Protestanlık, Puritenizm, Kalvinizm gibi dinsel mezheplerle bağlantılı bir tutumlar ve davranışlar dizgesi olarak karşımıza gelmektedir. Çalışkanlık, ölçülülük, borçların ödenmesinde titizlik, aylaklık yapmama ve tutumlu olma gibi tutum ve davranışlar dizgesi, özünde bireylere, dünyevi hazlardan uzak durmayı ve katı bir çileciliği öğütlemektedir. Modern insanın var oluşu ve yaşadığı sorunları irdeleyen Weber’in kuramında, ön planda çok detaylı olarak protestan etiği, rasyonalizasyon ve bürokrasi analiz edilirken, arka planda modernite ve beden arasındaki ilişki de sorgulanmaktadır.


#30

SORU:

Parsons’ın Eylem kuramında ne vurgulanmaktadır? 


CEVAP:

Parsons’ın Eylem kuramında ise bir sistem olarak tanımlanan toplumsal eylem, bireyin eyleminin sistemik niteliğini vurgulamaktadır. Fakat bireyin eyleminde normatif bir yönelim olmasına rağmen güdüler, hedefler ve isteklerin belirleyici varlığı da yadsınamaz. Genel eylem kuramı ile bireyin eylemini ve etkileşimini ön plana koyan Parsons’ın kuramındaki temel amaçlardan biri, insanların yaşayan bir organizma olarak davranışlarının çözümlenmesidir. Bedenin bu noktada analize dahil edildiği söylenebilir. Eylemler, fizyolojik bir sistem olarak organizmanın fizyolojik dürtüsü tarafından dürtülenmektedir. Kurama bakıldığında bedene, davranışların çözümlenmesinde, sınırlı bir rol verildiği gözlenmektedir. Bedenin organizma boyutundaki bu sınırlı rolü, biyolojik niteliğine çok daha yakındır. Bu yakınlık onun çevresi (toplum) ile olan ilişkisinin ‘sağlık’ aracılığıyla kurulmasına da bir temel teşkil etmektedir.  


#31

SORU:

Antropoloji neyi araştırmaktadır ve bedene bakışı nasıldır? 


CEVAP:

İnsanın bedensel vücut bulmasıyla, toplumsal vücut bulmasının zorunlu bileşimini vurgulayan Felsefi Antropolojinin de etkisiyle Antropoloji, insan topluluklarının kültürel öğelerinin farklılıklarını araştırmayı hedeflemiştir. Doğa/ kültür ilişkisini merkez alan Antropoloji’de beden, tam da bu noktada yer almaktadır. İnsan, toplumsallaşma aşamasında hem çevresini hem de bedenini şekillendirecektir. Dolayısıyla beden, biyolojik niteliklerine ilave olarak toplumsal nitelikler de kazanacaktır.


#32

SORU:

M. Mauss’a göre beden nedir? 


CEVAP:

M. Mauss’a göre de beden, insanın ilk ve doğal ‘alet’idir.


#33

SORU:

Beden kullanma tekniği nasıl ortaya çıkmıştır? 


CEVAP:

Fiziksel/biyolojik bedenin kendisi, toplum ve kültür tarafından biçimlendirilmektedir. Toplumlar, kültürleri aracılığıyla, insanların bedenlerini kullanmalarına ilişkin bilgiler üretmektedirler. Bu bilgiler, bir tür ‘beden kullanma tekniği’ olarak ortaya çıkmaktadır. Üyelerine bir tür kimlik de sağlayan beden teknikleri, yaş ve cinsiyet bağlamında farklı görünümlere sahiptir.


#34

SORU:

Mauss’a göre beden tekniklerinin karakteristiği nedir? 


CEVAP:

Mauss’a göre beden tekniklerinin üç önemli karakteristiği vardır: İlki adının da gösterdiği üzere, spesifik beden hareketleri ya da şekilleri aracılığıyla oluşturulduklarından teknik bir görünüme sahiptirler. İkincisi, eğitim ve yetiştirme araçları yardımıyla kazanılıp öğrendiklerinden gelenekseldirler. Son olarak da kesin bir amaca ya da işleve hizmet etme anlamında oldukça da verimlidirler.


#35

SORU:

Beden nasıl ön plana çıkmıştır ve bu noktada kimin ayrıcalıklı yeri vardır? 


CEVAP:

İnsanın ‘toplumsal olan’ ile etkileşimi üzerine yapılan tartışmalar ve akıl, ruh, beden karşıtlığı ile bedenin nesne statüsüne karşı gelen ciddi eleştiriler sonucu, ‘beden’ artık daha ön plana çıkmaktadır. Bu noktada, Fenomenolojinin ve Merleau-Ponty’nin ayrıcalıklı bir yeri vardır. 


#36

SORU:

Merleau-Ponty için beden nedir hangi dualizme karşı çıkmaktadır? 


CEVAP:

Kartezyen dualizmin beden anlayışına çok ciddi bir eleştiri getiren Merleau-Ponty için beden, Kartezyen tanımın dışına taşan anlamlara sahiptir. Kartezyen anlayış, bedeni fiziki nesneler içinde bir nesne olarak görürken, Fenomenolojik yaklaşım çizgisinde Merleau-Ponty’ye göre beden, ‘sayesinde dünyanın varolduğu şey’dir ve ‘yaşayan’ bir niteliğe sahiptir. Diğer fiziki nesneler ile beden arasındaki en temel farklılık ona göre, ‘bedenin beni bırakıp gitmeyen, benden ayrılmayan bir obje’ olmasıdır. Yaşayan beden üzerinde odaklaşan Fenomenolojik perspektif ve Merleau-Ponty’ye göre, ‘dünyada olmak’ algı ile özdeştir ve yaşayan beden, algı çözümlemesinde merkezi bir konum teşkil etmektedir. Beden olmaksızın hiçbir şey algılanamaz ve duyular işlev göremez.


#37

SORU:

N. Elias bedeni nasıl olarak görmektedir ve temel amacı nedir? 


CEVAP:

Bedenin toplumsal yönüne dikkat çeken düşünürlerden biri olan N. Elias, Batı toplumlarının uygarlaşma sürecini analiz etmiş ve bedenin uygarlaşması ile rasyonelleşmesi üzerine odaklanmıştır. Elias’ın temel amacı, toplumun ve kişiler arası etkileşimlerin bedeni şekillendirdiğini, bedensel alışkanlıkları, beden tekniklerini ve dolayısıyla da bedenin dış görünümünü değiştirdiğini göstermektir. İnsanın toplumsal / kültürel özelliklerinin, doğal / biyolojik özellikleriyle bağlantılı olduğunu düşünen Elias’a göre, toplumsal olan ile biyolojik olan bir aradadır ve insan bedeni de bunun en iyi örneklerinden biridir. Bedeni hem tamamlanmamış biyolojik bir süreç hem de devam eden toplumsal bir süreç olarak ele alan Elias’a göre uygarlaşma süreci, insan bedeni üzerinde oldukça etkilidir.


#38

SORU:

M. Foucault bedenin hangi yönüne vurgu yapmıştır ve kuramı nasıldır? 


CEVAP:

Bedenin toplumsal yönüne vurgu yapan ve bedenin toplumsal olarak inşa edildiği yolundaki teorik çerçevenin oluşmasında da etkili olan düşünürlerden biri de M. Foucault’dur. Foucault’ya göre beden, biyolojik var oluşunun ötesinde, toplumdaki güç/ iktidar ilişkilerinin merkezinde bulunan bir konuma sahiptir. Bu konumu içinde bedenin, kurumsal – yönetsel pratikler aracılığıyla düzenlenmesi söz konusudur. Çünkü var olduğunu düşündüğü beden sorunu, modern toplumların her alanda bedenlerin yönetimi ve düzenlenmesine ilişkindir. Örneğin cinsel beden, doğanın bir olgusu değildir. Daha ziyade iktidar pratiklerinin etkisiyle üretilen, özgül söylemlerin ürünüdür. Bu noktada disiplin çok önemli bir işlev üstlenmektedir. Okul, hastane, hapishane gibi kurumlarda işletilen disipliner iktidar kanalları, temel amacı bireyi ‘normalleştirmek’ olan disiplin sayesinde, zihinleri ve bedenleri yeniden şekillendirmekte ve ‘uysal özneler’ yaratmaktadır. Kuramında bunu kanıtlamak için Foucault, cinsel ve tıbbi söylemler ile hastane, okul, hapishane gibi disipliner kurumları analize tabi tutmaktadır. 


#39

SORU:

Beden’i toplumsal olarak ele alan ve beden sosyolojisinin geliştirilmesini temellerini atan kimdir? 


CEVAP:

Bedeni gerçekten de ‘toplumsal’ olarak ele alan ve hatta bir ‘Beden Sosyolojisi’ geliştirilmesinin temellerini atan B. S. Turner’a göre ise gündelik yaşamın çözümlenmesi için bedenin çözümlenmesi gereklidir.


#40

SORU:

Turner’ın bedeni nasıl yorumlamaktadır? 


CEVAP:

Bedeni doğa ile kültürün kesişme noktası olarak alıp, bu yolla bedenin hem fiziki hem de toplumsal niteliğini vurgulayan Turner’a göre beden, yorumlama ve temsiliyetlerin dış yüzeyi, yapı ve düzenlemelerin de iç çerçevesidir. Bu temelde Turner’ın bedeni, iç beden ve dış beden olarak ayırdığı ve bu ayrım için de ‘kendi için beden’ yani canlı, hareketli, deneyime dayalı beden ile ‘kendi başına beden’ yani nesnel, dış görünüşe ait ve kurumsallaştırılmış beden kavramlarından yararlandı- ğı görülmektedir. Turner’ın beden ayrımındaki iç beden, toplumsal ve bireysel alışkanlıkların etkisi altındadır ve yapılacak analizlere biyoloji, tıp hatta sağlık sosyolojisi gibi alanlar dahil edilmelidir. İç beden analizi bedenin kontrolü ve düzenlenmesi bağlamında eğitim, cezalandırma, disiplin, tıp gibi sistemlerin çözümlenmesine olanak sağlarken, dış beden analizi toplumsal, ekonomik, siyasal süreçler ve tüketim, sınıfsal farklılıklar, kimlik oluşumları gibi konularda oldukça yararlı çözümlemelere olanak sağlayacaktır.


#41

SORU:

Turner’a göre beden sosyolojisinin nitelikleri nelerdir? 


CEVAP:

Turner’a göre temelleri atılan bir Beden Turner’a göre temelleri atılan bir Beden Sosyolojisi’nin dört önemli niteliği vardır:
Bunlardan ilki bedenin doğa ile kültürün kesişme noktası olarak ele alınmasıdır. Bu nitelik, bedenin hem fiziki hem de toplumsal yönünü ortaya çıkaracaktır. Bu doğrultuda ikinci nitelik, iç ve dış beden ayrımı temelinde, Foucault’yu da referans alarak, nüfus ve bireylerin bedensel ayrımını yapmak ve bedenler üzerindeki düzenleme, kontrol etme ve otorite kurma mekanizmalarını dikkate almaktır. Beden üzerinden hareketle cinsiyet kimliği ve cinsiyet temelli ayrımların dikkate alınması üçüncü önemli niteliktir. Bedenin politik uğraşının merkezinde olmasından dolayı, beden temelli çocuk, genç, yetişkin, vatandaş gibi kavramlar ve bunları çevreleyen patriarşi, beden politikaları gibi çerçeveler, önemli analiz alanlarını oluşturmaktadır. Beden sosyolojisinin son özelliği ise yine iç ve dış beden ayrımı temelinde, iç bedene yönelik olarak beden sosyolojisinin, hastalıkların bireysel ve toplumsal boyutlarıyla ilgilenmesi, dış beden ayrımında ise bedenin yüzeyinde / dış görünümünde ortaya çıkan ‘sapma’lara ilgi göstermesi ve bunların tümünü toplumsal düzlemde analiz etmesidir. 


#42

SORU:

Feminist hareket ve düşünce birikimi ne zaman başlamış, neyi sorgulamıştır? Ve kimin hangi sözü bu düşüncenin ilk işareti olmuştur? 


CEVAP:

20. yy başı ile başlayan ve yüzyılın ortalarına doğru belirginleşen sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerin etkisi ile olgunlaşan Feminist hareket ve düşünce birikimi ise kendisini öncelikle Biyolojik Determinizmi sorgulamaya vakfetmiştir. S. De Beauvoir’nın “kadın doğulmaz, kadın olunur” cümlesi, biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımının ilk işareti olurken, toplumsal cinsiyet ve toplumsal beden etkileşimi için de farklı boyutları olan bir alanın kapısını aralamıştır.


#43

SORU:

Biyolojik Determinizmin etkisi nasıl yok olmaya başlamıştır? 


CEVAP:

Feminist platformda toplumsal cinsiyet kavramının, “biyolojik cinsiyetin sosyal yorumlaması”, “biyolojik bir tabandan ziyade kültürel bir tabana sahiplik” vb. gibi tanımlamalar aracılığıyla biyolojik cinsiyet kavramının karşısına konulması sonrasında, Biyolojik Determinizmin etkisi yok olmaya başlamıştır. Bu süreçte, sosyo-kültürel bir tabanda ‘toplumsal cinsiyet rolleri’nin, toplumsallaşma sürecinde, sosyal-öğrenme ile ortaya çıktığı görüşü temelinde, toplumsal cinsiyet analizleri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu süreçte maskülen ve feminen toplumsal cinsiyet rollerinin, kadın tabiiyetini sağlayıcı mekanizmalar içindeki analizleri ön planda yer almıştır.


#44

SORU:

Feminist platformda biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet ayrımının tartışılma sürecinde bedenin konumuna ilişkin ilk tutum nedir? 


CEVAP:

Feminist düşüncenin biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımının tartışılma sürecinde, bedenin konumuna, birbirine karşıt iki tutumla yaklaştığı gözlenmektedir. Bu tutumlardan ilki, biyolojik determinizmin de etkisi altında kalarak, sosyal farklılıkların açıklama temeli olarak bedenin kullanılmasının reddedilmesidir. Bu görüşü savunanlar, bedensel farklılığı gösteren niteliklerin toplumsal cinsiyet kadar, ırk, seksüellik vb. gibi farklılıkları da doğallaştırmakta kullanıldığını iddia etmektedirler. Onlara göre bu tür bedensel / biyolojik niteliklere dayalı bir farklılık öne çıkarıldığında, yukarıdaki diğer farklılıklar gizlenmiş olacaktır. Dolayısıyla da biyolojik bedensel farklılıklar, cinsiyetler arası sosyal eşitsizliği, “kaçınılmaz”, “normal” ya da “sabit / değişmez” olarak meşrulaştırmaktadır. Bu görüş doğrultusunda Feminist düşünce, bedene karşı olumsuz bir tutum sergilemiştir. Bu olumsuz tutumun temel nedeni ise biyolojik determinizmin etkisi altında, bedene biyolojik bir varlık olarak bakılması ve bedenin bu niteliği ile toplumsal cinsiyet alanında belirleyici olma niteliğidir.


#45

SORU:

Feminist platformda biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet ayrımının tartışılma sürecinde bedenin konumuna ilişkin ikinci tutum nedir? 


CEVAP:

Feminist platformda bedene ilişkin ikinci tutum ise bedeni, feminist politik hareketin bir konusu / teması olarak karşımıza çıkarmaktadır. Bu hareket temelinde Feministler patriarşideki güç ilişkileri üzerinden kadın bedeninin doğurganlık ve kürtaj gibi olgularını analiz etmeye çalışmışlardır. Bu süreçte, Feminist teorisyenler ya bedene ilişkin kültürel anlamlar üzerine ya da toplumsal cinsiyetin sosyal sonuçları üzerine odaklanmışlar fakat bireylerin bedenleri ile ve bedenleri aracılığıyla sosyal dünya ile nasıl etkileşim kurduğuna, biyolojik cinsiyet toplumsal cinsiyet ayrımını daha derin sorgulanmasına kadar, dikkat etmemişlerdir.


#46

SORU:

Tüketim kültürü Feminist teorisyenlerin neyi sorgulamasına neden olmuştur? 


CEVAP:

Tüketim kültüründe özellikle kadın bedeninin, tüketimin bir nesnesi olması, toplumsal alanlarda bedenin artan “görünürlüğü” nü arttırırken, feminist düşünce de bunun farkına varmakta gecikmemiştir. Bu nedenle Feminist teorisyenlerin bu ayrımı daha derin ve detaylı sorgulamaya başlaması, beden-toplumsal cinsiyet etkileşiminin de sorgulanmasına neden olmuştur.


#47

SORU:

Feminist platformda 1980’lerde hangi konular araştırılmaya başlanmıştır? 


CEVAP:

Feminist platformda 1980’ler ile birlikte, bedenin toplumsal cinsiyet ile olan etkileşim boyutu daha ön plana çıkmaya başlamış ve beden, tüketim kültürünün mekanizmaları altında “kültürel bir hammadde”, “kültür teksti”, “kültürel bir proje”, “sosyal kontrolün dolaysız bir alanı” vb. gibi kavramsallaştırmalar ile analizlere konu olmaya başlamıştır. Feminist literatürün, bedene olan bu ilgisinin bir yansıması da kadın bedeninin ve kadınların bedensel deneyimlerinin üzerine olan ampirik çalışmalardaki artıştır. Bu çalışmalar temelde kürtaj, gebelik, doğum kontrol, kısırlık, menstruasyon, doğum teknikleri, meme kaybı vb. gibi alanlarda, kadınların bedenlerini nasıl deneyimlediklerine, çeşitli sosyal ve kültürel pratikler içinde kadın bedenlerinin nasıl içerildiğine ve kadın bedenlerinin çeşitli sembolik temsiliyetlerine ilişkin sorunlardan oluşmuştur.


#48

SORU:

1990’larda bedene ilişkin tutumlar nasıldır? 


CEVAP:

1990’lar, bedenin daha ön planda olduğu ve toplumsal cinsiyet ile etkileşiminde biyolojik determinizmin etkisinden daha da sıyrıldığı bir nitelik ile karşımıza çıkmaktadır.


#49

SORU:

Butler’ın Queer kuramı bedene nasıl yaklaşmaktadır? 


CEVAP:

Biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet ayrımının ve bedenin rolünün sorgulandığı en göze çarpan analiz J. Butler’dan gelmektedir. Butler’ın Queer kuramı, biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımı açısından önemli açılımlara işaret etmekle birlikte beden açısından daha temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Öncelikle biyolojik cinsiyet/ toplumsal cinsiyet ayrımını sorgulayan Butler, kadın ve erkek bedenleri arasındaki ayrımı keyfi, yani “normatif heteroseksüalite tarafından organize olmuş bir sosyal düzenin, yapay / insan eliyle yapılmış olanı” şeklinde tanımlamıştır. Ona göre, sayısız toplumsal cinsiyet formu olduğu için, sayısız biyolojik cinsiyetler de vardır ve bu nedenle de ne ‘kadın doğulur’ ne de ‘kadın olunur’. Kadınlar, biyolojik cinsiyete dayalı kültürel yönergeleri kendilerine mal etmektedirler. Toplumsal cinsiyet, toplumsal performanslardan başka bir şey değildir. Normatif heteroseksüelliğin kuralları, kadın ve erkeklerin referans aldığı ve yinelediği toplumsal cinsiyetlendirilmiş performansları üretmektedir. Bedenlerin cinsiyetlendirilişi de bu performanslardan kaynaklanmaktadır. Bu kuram çerçevesinde beden, bireylerin biyolojik cinsiyeti heteroseksüel normlara göre sahneledikleri bir alandır. Fakat bazen, toplumsal cinsiyetlendirilmiş beden performansları, heteroseksüel normların dışına çıkan performanslar sergilediklerinde, adı geçen bu normlarla çatışmakta, “abject” (iğrenç) olarak adlandırılmakta ve “toplumsal cinsiyet sıkıntısı/belası” ortaya çıkmaktadır.  


#50

SORU:

Feminist literatürde, bedene önyargısız bir tutumla yaklaşanlar neyi ele almaktadırlar? 


CEVAP:

Feminist literatürde, bedene önyargısız bir tutumla yaklaşanlar ise toplumsal cinsiyet/ biyolojik cinsiyet ayrımını sorunlaştırmada başlangıç noktası olarak kadın bedenini ve cisimleşmesinin spesifik görünümlerini ele almaktadırlar. Bedeni daha ön plana çıkaran bu literatürde, bedenin güç ilişkilerinin merkezine konulmaya başlandığı ve kadın bedeninin cisimleşme deneyimlerinin güç pratikleri ile birbirine bağlandığı gözlenmektedir. Kadın bedeninin, toplumsal cinsiyet ve diğer bedensel farklılık formlarına dayalı güç ilişkilerini ve toplumsal eşitsizliği haklılaştırma temelli güç söylemlerinde, sembolik olarak ortaya çıktığı savunulmaktadır. Güç, bu analizlerde, patriarşik sosyal düzende erkek egemenliği ve kadın tabiliğinin çok kolay görünür bir yansıması ve temel faktörü olarak ele alınmaktadır. Adı geçen literatürde, reklamlardaki kadın bedenlerinin seksüelleştirilmesinden savaşlardaki toplu kadın tecavüzlerine kadar bir dizi örnek içinde, kadın bedenlerinin kontrolün, şiddetin, dışlanmanın, istismarın ve aşağılanma süreçlerinin öznesi olduğu gösterilmektedir. İşte bu noktada feministler, kadın bedenlerinin nasıl düzenlendiği, şiddete uğradığı, sakatlandığı, toplumsal cinsiyet bağlamında nasıl bir baskıya maruz kaldığı ve bu baskının, doğrudan / dolaylı olarak bedenlerine nasıl yansıdığı noktasına yoğunlaşmaktadırlar.


#51

SORU:

Cisimleşme nedir? 


CEVAP:

Cisimleşme, bireylerin, bedenleri aracılığıyla etraflarındaki dünya ve kendi bedenleri ile olan etkileşimidir. Bedenlerin bedensel pratiklerini feminen ve maskülen yapmayı sağlayan sosyo-kültürel norm ve değerlerin uygulamaya konulmasıdır. 


#52

SORU:

Fransız feminizminin önde gelen düşünürleri kimlerdir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet-beden etkileşimi için önemli bir diğer feminist boyut ise Fransız feminizmidir. Cixous, Irigaray ve Kristeva, bu akımın önde gelen düşünürleridir.


#53

SORU:

Cixous’un kadın-erkek ile ilgili görüşünü özetleyiniz. 


CEVAP:

Cixous’ya göre erkek yazım alanı ve ona egemen olan eril düşünce, birbirine zıt dikotomiler ile, gerçekliği parçalamaktadır. Kültür/doğa, akıl/beden, yazma/konuşma vb. gibi birbirine zıt bu dikotomiler, kadın/erkek dikotomisinden beslenmekte ve onu desteklemektedir. Bu dikotomilerde, erkekler pozitif olan nitelikler ile kadınlar ise negatif nitelikler ile özdeşleştirilmektedir. Esas olan erkek, kadın ise diğeri / öteki olandır. Bu eşitsizlik, tarihsel ve kültürel kaynaklıdır ve kadınlar, erkeklerin koyduğu kurallar düzeninin gerçekliğini yaşamaktadırlar. O nedenle de kadınlar, kontrolün erkeğin elinde olduğu ve onlar tarafından yazılan ve dillendirilen bu gerçekliğin dışına çıkma mücadelesi vermelidir. Bu mücadele de ona göre ancak, kadın yazımı ile olabilecektir.
Cixous’ya göre kadın, erkekten daha fazla beden ve daha fazla yazıdır. Ona göre yazı, var olan dizgeyi yeniden üretmek zorunda değildir. Kendisi, kadının çıkarlarını gözeten bir yazı biçiminin üretilmesini önermektedir. Cinsiyetsel eşitsizlik, kadının aleyhine işlemiştir. Egemen olan erkek yazımı, erkek bedeni ve cinselliğinden, artık, kadın yazımı ve kadın bedeni ve cinselliğinin söylemlerine bir geçiş olmalıdır. Bu ise kadın bedeninden başlayan bir süreçtir. 


#54

SORU:

L. Irigaray’ın kadın-erkek ile ilgili görüşünü özetleyiniz. 


CEVAP:

L. Irigaray için de Batı kültürü, erkek cinsiyeti üzerine temellenmiş ve eril değerler ile yapılanmıştır. Bu kültür içinde erkekler, her alanda kendilerine özgü ataerkil bir dil, söylem ve kavramlar oluşturmuşlardır. Ona göre, birçok yazar eril-dişil simgeciliğini ve aklı (ussallığı) erkek, akıl dışılığı ise kadını tanımlamak için kullanmıştır. Aydınlamanın aklı, eril bir akıldır. Her şey, gerçekte, cinsiyet bağımlıdır. Fakat kadınların da artık kendilerine özgü bir dil oluşturmaları gereklidir. Kadına ilişkin sembolik ve sosyal bir düzen oluşturulmalıdır. Bu düzenin oluşturulmasında öncelikli olan, kadının özne olmasıdır. Kadınlar, sessizleştirilmiş bedenlerinden çıkmalı ve özel alanda, bir proleter konumundan sıyrılmalıdır. Bunu ise ancak kendi bedenlerinden ve isteklerinden kaynaklanan yazıyla elde edebilirler. Erkeğin dilinden farklı kelimeler ve bir dil aracılığıyla, bekçisi oldukları bedenlerinin, kendilerinde kalmasını sağlamalıdırlar. 


#55

SORU:

J. Kristeva’nın kadın bedeni ve konumu ile ilgili düşüncesi nedir? 


CEVAP:

J. Kristeva da diğer düşünürler gibi, kadının ve bedeninin konumunu yine bedenleri aracılığıyla değiştirme önerileri getirmektedir. Ona göre, bu kültür içinde kadın bedeni, “abject”(aşağılık, iğrenç) bir nitelikle ötekileştirilmiştir. Oysa beden, özellikle anne bedeni, semiyotik (gösterge) olanla özdeştir. Semiyotik, bedeni dilin içine taşımakta, bedensel dürtüler, semiyotik ile dile girmekte ve karşımıza “konuşan bedenler” çıkmaktadır. Kadının bedeni, “konuşan beden” olmalı, kadın bedeni ve kadın bedeni kaynaklı yazı da, adı geçen Batı kültürünün sembolik yapısını dönüştürecek olan bir güç haline gelmelidir. 


#56

SORU:

T. Moi’nin “Yaşanan Bedené yaklaşımı nasıldır? 


CEVAP:

T. Moi ise hem cinsiyet-toplumsal cinsiyet ayrımının sorunlarını aşmak hem de toplumsal cinsiyete bir alternatif olmak için çok önemli bir kavram ile karşımıza gelmektedir: “Yaşanan Beden”. Moi’de bu kavram, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde eylemde bulunan ve deneyimleyen fiziksel bir bedeni işaret etmektedir. Yaşanan beden, “durum-içindeki beden”dir. Birey, bedeninin maddi olguları ve onun belirli bir çevre ile olan ilişkisiyle karşı karşıyadır. Bedenin belirli organları, işlevleri, fiziksel nitelikleri vardır. Fakat sahip olduğu yaşı, cinsiyeti, sağlığı, bedensel uzuvlarının durumu ve fiziksel nitelikleri çevresi ile olan ilişkisini şekillendirmektedir. İnsanın bedensel varoluşunun tüm bu somut maddi nitelikleri, bedenin “yaşanan beden” olarak, onun toplumsal çevresi ile olan ilişkilerini, yani olgusallığını oluşturmaktadır. Bedenin özgürlüğü ise bedeninin olgusallığıyla bağlantılı olarak, bu bedene sahip olan bireyin eylemlerine işaret etmektedir. Moi’nin kuramında yaşanan beden kavramı, cinsiyet kavramının tersine biyolojik kökenli değildir. Fizyolojik ve biyolojik beden yasalarına gönderme yapmamaktadır. Kısacası yaşanan beden kavramı, hem bireyin bedeninin öznelliğini hem de kendisinin seçmediği sosyo-kültürel olgular ve normlar, davranışlar, beklentiler ve değerler tarafından koşullandığını fark etmesine olanak vermektedir. 


#57

SORU:

Beden nedir? 


CEVAP:

Beden, basit biyolojik bir varlık değildir. O, doğrudan günlük yaşamın canlı deneyiminin içindedir. Bedeni hem sembolik hem de fiziksel / somut temelde sosyal ve kültürel içeriklerdeki sosyal deneyimlerin cisimleşmesi temelinde ele almak, bedene ilişkin feminist ve sosyolojik bakışlar için oldukça yararlı olacaktır. Beden, biyolojik determinizmin biyolojik indirgemeci bakışından sıyrıldığı ölçüde feminist literatüre girmektedir.


#58

SORU:

Toplumsal cisimlendirilmiş beden nedir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyetlendirilmiş beden, bedenin cisimleşmesi olarak kıyafet, saç ve bedensel davranışlar temelinde kişinin, bedeni aracılığıyla, kendisini toplumsal cinsiyete bürünmüş olarak sunumudur. 


#59

SORU:

İnsanlar, bedenlerini hangi eylemler aracılığıyla deneyimlemektedir? 


CEVAP:

İnsanlar, bedenlerini çeşitli eylemler aracılığıyla deneyimlemektedir. Bu deneyimlerden ilki, sahip olunan bedene özgü bedensel deneyimler olarak ortaya çıkmaktadır. Menstrüasyon, göğüslerin belirginleşmesi, hamilelik, doğum ya da menapoz kadın bedeninin bedensel deneyimleridir ve bu deneyimler “Ben kadınım” şeklindeki bir benlik bilincinin de oluşturucu unsurlarıdır. Bedensel deneyimlerin ikincisi ise çeşitli toplumsal etkileşim alanları içinde, o bedene özgü bedensel davranışlar olarak, ortaya çıkmaktadır. Toplumsal etkileşim alanları, insan bedeni üzerinde çeşitli etkilere sahiptir ve bu etkiler bedenin, sosyo-kültürel bir varlık olarak ele alınma gerekliliğini de ortaya çıkarmaktadır. 


#60

SORU:

Bireysel fiziksel bedenler nasıl toplumsal beden haline gelir? 


CEVAP:

Bireysel fiziksel bedenler, ancak toplumun beden normları ve pratiklerini uygulama ve o topluma kabul edilme, o toplumca onaylanma sonrasında bir toplumsal beden haline gelir.


#61

SORU:

Bedenin toplumsal cinsiyetlendirilmesine kadın bedeni açısından bakıldığında temel görünüm nasıldır? 


CEVAP:

Bedenin toplumsal cinsiyetlendirilmesine kadın bedeni açısından bakıldığında ise temel görünüm şudur: Kadının, toplum sahnesindeki temel rolleri annelik, eşlik ve ev kadınlığıdır ve bu rollerin oynanmasına ilişkin normların referansı, tüm eleştirilere rağmen, kadının biyolojik bedeni olmuştur. Kadının biyolojik bedeninin temel nitelikleri, onun toplum sahnesinde üstleneceği roller için bir referans olmuştur. Bu toplumsal cinsiyet rollerinin içeriği, küçük kültürel farklılıklara rağmen, ortak normatif bir nitelik taşımaktadır. Bu normatif içerik erkeği, toplumsal bir varlık olarak tanımlarken kadını, bu toplumsal varlığın ‘dişisi’ olarak tanımlamakta ve kadının ‘toplumsal bir varlık’ sıfatını kazanmasına izin vermemektedir. Toplumsal cinsiyetin içeriğindeki kadına ilişkin rollerin, rol beklentileri ile rol gereklerini doğrudan belirleyen normlar ve eylemler bütünlüğü, doğrudan / dolaylı olarak içinde yer aldığı toplum yapısının sosyal değerlerini referans almaktadır. 


#62

SORU:

Patriarşi nedir? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden kadına ve bedenine getirilen sınırlandırmanın kendisini en net belli ettiği bu yapı Patriarşidir (Ataerkillik). Patriarşi, kadın bedenine ilişkin cinsiyet rollerinin kendisini ve normatif içeriğini belirleyen ve hatta çoğu toplum için ‘ortak olma’ niteliğini kazandıran temel sosyo- ekonomik ve sosyokültürel bir çerçevedir.


#63

SORU:

Patriarşik toplumsal değerler kadın bedenini nasıl toplumsallaştırmaktadır? 


CEVAP:

Patriarşik toplumsal değerler ve normlar, kadın bedenlerinin biyolojik niteliğini referans almakta ve kadın bedenini, biyolojik nitelikleri üzerinden toplumsallaştırmaktadır. Patriarşik yapı, kadın bedenini toplumsallaştırırken onun biyolojik niteliklerini ön plana çıkardığından toplumsal rollerinin içeriği de (annelik, eşlik / cinsel partnerlik, ev kadınlığı) kadın bedeninin biyolojik niteliklerini işaret etmektedir. 


#64

SORU:

Modern toplum yapılarında patriarşik toplum yapısının yerine ne geçmiştir? 


CEVAP:

Modern toplum yapılarında ise, patriarşik toplum yapısının aksine, modern toplum kültürünün, tüketim bazlı değerleri bulunmaktadır.


#65

SORU:

Tüketim toplumunda beden bakış açısı nasıldır? 


CEVAP:

Tüketim toplumunda beden, bir önceki dönemdeki patriarşik / geleneksel/ dini içerikli toplumsal değerler ve ritüeller sisteminden ziyade, tüketim kültürünün tüketim merkezli değerleri ve bu değerlerden kaynaklanan anlamlandırmalar tarafından kontrol edilmeye başlanmıştır. Tüketimin içeriğindeki ‘gereksinim duyma’ (gerçek ya da sahte olsun), ‘haz alma’, ‘mutlu olma’, ‘seçkin / özel hissetme’ vb. gibi değerlere ilişkin sosyal değerler ve anlamlandırmalar, doğrudan ya da dolaylı olarak, bedeni, özellikle de kadın bedenini de işaret etmekte ve ortaya modern toplumda karşılığını bulan kadın bedenine ait çeşitli toplumsal görünümler çıkarmaktadır. 


#66

SORU:

Cisimleşme ne sağlamaktadır? 


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet davranışları bedenlerde cisimleşmektedir. Cisimleşme aracılığıyla bir taraftan bireylerin, bedensel pratiklerini feminen ve maskülen yapmayı sağlayan sosyo-kültürel norm ve değerleri referans alan davranışlar ortaya konmakta diğer taraftan da kendi bedenleri ve bedenleri aracılığıyla toplum ile olan etkileşimleri sağlanmaktadır.


#67

SORU:

Patriarşik toplum yapısında, toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedenine ve eylemlerine ilişkin en önemli bedensel görünüm nedir? 


CEVAP:

Patriarşik toplum yapısında, patriarşik değerler aracılığıyla ortaya çıkan toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedenine ve eylemlerine ilişkin en önemli bedensel görünüm, toplumsal ‘namus’lu kadın bedenidir.


#68

SORU:

Patriarşik değerler çerçevesince kadının bedeni kime aittir? 


CEVAP:

Patriarşik değerler çerçevesinde kadının bedeni, erkeğe aittir. Çünkü bu değerler çerçevesinde kadın bedeni, o kadına ‘sahip olan’ erkek için, ‘değerli olan’dır. Patriarşik değerler çerçevesinde kadının bedeni, erkeğe aittir. Çünkü bu değerler çerçevesinde kadın bedeni, o kadına ‘sahip olan’ erkek için, ‘değerli olan’dır. Soyunun sürmesi ve soyuna başka bir soyun ‘karışmaması’ için korunması / kollanması gereklidir ve kadın bedeninin korunması /kollanması gerekliliğe ilişkin normatif beklentiler (gelenekler, töreler) bunun nasıl olması gerektiğini ve ölçütlerini belirlemektedir. Bu beklentiler gereği bedenin korunması görevi, kadından daha fazla erkeğindir. Kadının görevi, bu değeri korumak, yani’ namusunu sakınmak’ iken erkeğin görevi bu namusu korumak ve denetlemektir. 


#69

SORU:

‘Çocuk Kadın’ bedeni terimi nedir? 


CEVAP:

Çocuk Kadın’ bedeni, sahip olduğu içeriği nedeniyle, toplumsal cinsiyetlendirme ve patriarşik sosyokültürel yapı bağlantısını çok güçlü bir şekilde hissettiren toplumsal bedenlerden birisidir. Menstrüasyon döneminin başlaması ile birlikte, ergenliğe yeni adım atılan ve henüz psikolojik ve sosyal açıdan çok genç sayılan bir dönemde anne olan çocuk kadın bedeni, ‘çocuk/ergen anne’ olarak karşımıza gelmektedir.


#70

SORU:

Baudrillard tüketim toplumunun bedene yönelik sosyal değerleri konusunda sorusu ve çözümlemesi nasıldır? 


CEVAP:

Bedenin bir haz nesnesi ile seçkinlik simgesi haline dönüştüğü tüketim toplumunun bedene yönelik bu sosyal değerleri, daha ziyade, toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedeninde karşılığını bulmaktadır. Baudrillard bu noktada şu soruyu sormaktadır: “Beden dişil midir?” Çözümlemesinde hem “hayır” hem de “evet” yanıtını vermektedir: Hayır, çünkü tüketim kültürünün hedef alanı içinde erkek bedeni de vardır. Evet, çünkü bedenin tüketim kültürünün bir nesnesi haline gelmesinde ona yüklenen arzu / haz / seçkinlik simgesi olma anlamı, kadın bedeninde daha fazla karşılığını bulmaktadır. Bu nedenle de tüketim kültürünün içeriğinde erkek bedeni de var olmasına karşılık, işaret edilen kadın bedenidir.


#71

SORU:

Tüketen kadın bedeni ne hale gelmektedir? 


CEVAP:

Tüketen kadın bedeni, bu hizmet ile malları alma ve sergileme aracılığıyla, sınıfsal beğeni ve seçkinliğin de göstergesi haline gelmektedir. İçinde olduğu ya da öykündüğü sınıfın tüketim kalıplarına göre sunulan mal ve hizmetleri tüketen kadın bedeni, gösterge beden olarak ya kendi sınıfı içindeki yerini koruyabilmekte ya da öykündüğü sınıfın üyesi olduğunu, tüketim kalıpları üzerinden, göstermektedir. Tüketen ve tüketimini bir gösterge olarak bedenindeki değişimler üzerinden sergileyen kadın bedeni, tüketim toplumunun sosyal değerlerine uygun şekilde, kendini mutlu, haz almış ve ait olduğu ya da öykündüğü sınıfın bir üyesi olarak gördüğünden özel / seçkin gibi hissetmektedir. Tüketim yapabilen kadın bedeni, toplum ile bütünleşmekte ve toplumsal bir ayrıcalık kazanmaktadır.


#72

SORU:

Sağlıklı olma tanımlaması nasıldır ve sağlıklı bedenin nitelikleri nelerdir?


CEVAP:

Sağlıklı olmanın tek koşulu, hasta olmamak değildir. Üstelik hasta olmamak, sağlıklı olmak için yeterli bir koşul da değildir. Artık, biyolojik verilere kültürel verilerin eşlik ettiği bir çerçeve içinden ‘sağlıklı olma’ nın tanımlanması söz konusudur. Sağlıklı bedenin, aynı zamanda ince, dinç, formda ve bakımlı bir görünüme sahip olmasını içeren değerler aracılığıyla, sağlıklı ve ince olmak, ‘güzellik’ ten ayrı düşünülemeyen birer nitelikler demeti olarak ortaya çıkmakta ve toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedeninde karşılığını bulmaktadır. 


#73

SORU:

Tüketim toplumunda geniş / şişman / fazla kilolu hatta yaşlı bedenler ile ince bedenliler toplum tarafından nasıl görülmektedir? 


CEVAP:

Geniş / şişman / fazla kilolu hatta yaşlı bedenler, sağlıksız bedenler olduğu kadar, kişisel yetersizliğin ve kararlılık eksikliğinin bir göstergesidir ve ‘kabul edilmeyen bedenler’dir. Zira ince bedenlerin, aynı zamanda başarı, gençlik, kişisel yeterlilik, mutluluk ve sosyal kabul gibi değerlerle bağdaştırılması sonucu “toplumsal onay / kabul gören bedenler” olarak da değerlendirildiklerini söyleyebiliriz.


#74

SORU:

Tüketim kültüründe nasıl bir beden imajı ile karşılaşılmaktadır? 


CEVAP:

Bedenin bir haz nesnesi ve seçkinlik simgesi haline dönüştüğü tüketim kültürlerinde, bedenin fiziksel görünümüne, estetiğine, meme, kalça gibi unsurlarına, kilo, boy vb. gibi niteliklerine ilişkin “olması gereken”leri belirleyen değerlerin ortaya çıkardığı bir “Beden imajı” kavramı ile karşılaşmaktayız. 90-60-90 ile sembolleştirebileceğimiz bu değerler grubu, hem bireyin kendi bedenini hem de başkalarının bireyin bedenini değerlendirmesinde kullanılan değerlendirme ölçütlerinden oluşmaktadır. Beden imajının günümüz toplumlarında bu kadar sık dillendirilmesi ve daha çok kadın bedenlerini işaret etmesi, günümüz toplumlarında feminenliğin/kadınsılığın sosyal inşasının beden ve onun “olması gereken” nitelikleri üzerinden yapıldığının da bir göstergesi olmaktadır. Beden imajı aracılığıyla stigmanın en ideal şekilde dışa vurumunda, tüketim kültürünün belirlediği araçlardan biri olan estetik cerrahi aracılığıyla kadın bedenine “tasarı” ya da “kültürel plastik” şeklindeki bakışı, kadın bedenindeki değişim ile karşılığını bulmakta ve kadın bedenini, bir tür ‘hamur’ gibi görmekte ve biçimlendirmektedir. Meme, kadınlığın kültürel bağlamlı sosyal değerlendirilmesinde çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Toplumsallaşmanın ilk aşamalarından başlayarak kadın olma, bir cinsiyet kimliğine, toplumsal rollere ve toplum içinde bir statüye sahip olmanın çok önemli bir parçası olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlanma, kadın bedenine ilişkin cinsiyet rollerini öne çıkaran toplumsal patriarşik değerler (memenin süt verme ve cinselliği barındırma işlevlerinin iki temel rolü işaret etmesi bağlamında) ile de paralellik göstermektedir. 20.yy’ın ortalarından başlayarak kendisini daha net hissettirmeye başlayan tüketim toplumunun kültürel değerleri içinde kadın cinsel uzuvları, bu ekonomik ve kültürel yapıya uygun bir şekilde, ticari ve reklamsal bir niteliğe de kavuşmuştur.


#75

SORU:

Biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını açıklayınız?


CEVAP:

Biyolojik cinsiyet kavramı, kadın ve erkek bedenlerine ilişkin bu biyolojik nitelikleri işaret etmektedir. Kadın ve erkek bedenlerinin farklı biyolojik nitelikleri, onların biyolojik bedensel cinsiyetlerine ilişkin farklılıklarının bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın ile erkeklerin, toplumsal farklılıklarını gündeme getirmekte ve toplumda farklı roller, haklar ve görevler aldıklarına işaret eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.


#76

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan görüşler nelerdir?


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan görüşler;

  • Antropolojik görüş
  • Biyolojik Determinist (Biyolojik Belirlenimcilik) görüş

#77

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan ikinci görüş sosyal/kültürel faktörleri ön plana çıkaran Antropolojik görüşü açıklayınız?


CEVAP:

Kadın ve erkeğe ait cinsiyet rolleri ile hak ve sorumlulukların tahsis edilmesinde, içinde yaşanılan toplumun sosyal ve kültürel özelliklerinin belirleyici olduğunun altını çizmektedir. Bu görüş çerçevesinde kadın ile erkeğin toplumsal cinsiyet rollerinin, kültür tarafından belirlendiği öne sürülüp, buna kanıt olarak da erkeklerin çocuk bakıp kadınların avcılık yaptığı ya da her iki cinsiyetin her temel rolleri birlikte üstlendiği topluluklar (ilkel kabileler) olarak verilmektedir


#78

SORU:

Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri kavramının şekillenmesinde etkili olan Biyolojik Determinist (Biyolojik Belirlenimcilik) görüşü açıklayınız?


CEVAP:

Biyolojik faktörü referans alan biyolojik determinist görüş çerçevesinde erkek bedenlerinin fiziksel açıdan güçlü, dayanıklı, aktif, mental açıdan ise rasyonel/akılcı, bağımsız, girişimci, rekabetçi, vb. gibi genel niteliklere sahip olduğu kabul edilmiştir. Kadın bedenlerinin ise fiziksel açıdan güçsüz, dayanıksız, yavaş, mental açıdan ise duygusal, bağımlı, çekingen vb. gibi genel niteliklere sahip olduğu kabul edilmiştir. Belirtilen bu niteliklerin özellikle biyolojik kökenli olduğunu vurgulayan bu görüşe göre, kadın ile erkeklerin toplumsal rolleri ve rollerle bağlantılı sorumluluklarının biçimlendirilmesinde, onların biyolojik bedenlerinin bu nitelikleri referans alınmıştır. Erkek bedenlerinin fiziksel ve mental açıdan güçlü olduğu kabullenmesi, onların bu nitelikleriyle, toplumsal yaşamın ekonomi, siyaset vb. gibi temel alanlarında da rol alabilecekleri ve çeşitli iş/meslekleri yerine getirebilecekleri kabullenmesini getirmiştir. Dolayısıyla erkek bedenlerinin toplumsal cinsiyetlerine uygun rollerin başlıcaları kamusal alanı işaret etmiştir. Bu niteliklere uygun olduğu düşünülen kamusal alana ait roller, davranışlar ve işler/ meslekler de toplumsal cinsiyetlendirilmiş erkek cinsiyeti için öngörülmüştür. Kadın bedenlerinin ise fiziksel ve mental açıdan güçsüz ve istenilen niteliklere yeterince sahip olmadığı kabullenmesi, ilk elde kadının kamusal alanda var olma olasılığını neredeyse yok etmiştir. Kadın bedenlerinin toplumsal cinsiyetlendirilmesinde, bedenlerinin biyolojik nitelikleri referans alınarak bedensel kapasitelerine uygun düşen ev içi alana özgü toplumsal roller tanımlanmıştır. Kadın bedeninin biyolojik niteliklerinin temelinde doğurganlık olması, bedenin toplumsal cinsiyetine ilişkin rollerine annelik, (besleme/ büyütme) ve onlara eşlik eden ev kadınlığı olarak yansımıştır. Bu nitelikler ile bağlantılı ev içi roller, davranışlar ve bunları işaret eden işler de toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedenlerine atfedilmişti


#79

SORU:

Kartezyen bakışın tanımlaması içinde, canlı/biyolojik özellikleri ön planda olan (biyolojik) beden, Klasik Sosyolojinin doğa / toplum ikiliği içinde de, doğal alana ait olarak düşünülmüştür. Bunun bir sonucu olarak da Klasik Sosyoloji içinde bedene ilişkin bir boşluk ortaya çıkmıştır. Bu boşluğun oluşma nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Bunun dört temel nedeni vardır: İlki, Sosyolojinin bir toplumsal sistem olarak endüstri toplumlarının heterojenliği, işlevleri, sanayileşme, kentleşme, toplumsal değişme, vb. gibi toplumsal bazlı alan ve sorunlar üzerinde odaklanmasıdır. İkinci neden, Sosyolojinin toplumsal düzen, toplumsal kontrol, suç, yabancılaşma ve anomi gibi toplumsal sorunların nedenini araştıran alanlara yönelmesidir. Üçüncü neden, toplumun gerisinde kalan bireyin, en önemli potansiyeli olarak akıl sahipliğinin önemsenmesi ve akıl ile bilinç sahipliği temelinde değerlendirilmesidir. Son neden de bir tür sonuç olarak beden yerine rasyonel, örgütleyici aklın, toplumsal alanları yeniden organize etme ve yapılandırmada etkili olduğu anlayışının egemenliğidir


#80

SORU:

Durkheim’ın kuramındaki ‘homo dublex’ kavramını açıklayınız?


CEVAP:

Durkheim’ın kuramındaki ‘homo dublex’ kavramı, beden’in konumunu göstermek açısından yararlıdır. ‘Homo dublex’in içeriğine bakıldığında iki tür beden ile karşılaşılır: İlki, bedensel arzuların, dürtülerin egemen olduğu egoistik, bireysel bedendir. Diğeri ise toplumsal kategoriler ve duygular temelinde gelişen bedendir. Toplum içindeki olgunlaşma sürecinde, ‘homo dublex’in egoistik görünümü, toplumsal ve moral karakteristiklere göre ikincilleşir. Diğer bir değişle ‘bireysel beden’, ‘toplumsal beden’e dönüşür. Bu kavramsallaştırmanın, sosyoloji için sonrasında toplumsallaşma kavramının açıklanması için son derece önemli bir temel sağladığını söyleyebiliriz.


#81

SORU:

Mauss’a göre beden tekniklerinin karakteristikleri nelerdir?


CEVAP:

Mauss’a göre beden tekniklerinin üç önemli karakteristiği vardır: İlki adının da gösterdiği üzere, spesifik beden hareketleri ya da şekilleri aracılığıyla oluşturulduklarından teknik bir görünüme sahiptirler. İkincisi, eğitim ve yetiştirme araçları yardımıyla kazanılıp öğrenildiklerinden gelenekseldirler. Son olarak da kesin bir amaca ya da işleve hizmet etme anlamında oldukça da verimlidirler.


#82

SORU:

Günümüz düşünce alanları için, bedenin toplumsalla ilişkisini görme ve analiz etme çerçevesinde etkili olan kuramlar nelerdir?


CEVAP:

Görüldüğü üzere, günümüz düşünce alanları için, bedenin toplumsalla ilişkisini görme ve analiz etme çerçevesinde günümüz düşünce alanları için, bedenin toplumsalla ilişkisini görme ve analiz etme çerçevesinde, Klasik Sosyoloji kuramcılarının önemli katkılar sağladığı kabul edilmelidir. Antropolojinin kültür bağlamında bedeni ön plana çıkarmasının, Fenomenolojinin Kartezyen düşüncenin eleştirisinde bedenden hareket etmesi sonrası ise çağımız düşünürlerinin kuramlarında, bedeni temel bir kavram olarak ele almalarının, bedenin ‘görünürlüğe’ ulaşmasında ve toplumsal niteliğinin, biyolojik niteliğinin önüne geçmesinde oldukça etkili olmuştur.


#83

SORU:

Bedenin toplumsal yönüne dikkat çeken düşünürlerden biri olan N. Elias, Batı toplumlarının uygarlaşma sürecini analiz etmiş ve bedenin uygarlaşması ile rasyonelleşmesi üzerine yaptığı çalışmaların amacı nedir?


CEVAP:

Bedenin toplumsal yönüne dikkat çeken düşünürlerden biri olan N. Elias, Batı toplumlarının uygarlaşma sürecini analiz etmiş ve bedenin uygarlaşması ile rasyonelleşmesi üzerine odaklanmıştır. Elias’ın temel amacı, toplumun ve kişiler arası etkileşimlerin bedeni şekillendirdiğini, bedensel alışkanlıkları, beden tekniklerini ve dolayısıyla da bedenin dış görünümünü değiştirdiğini göstermektir. İnsanın toplumsal / kültürel özelliklerinin, doğal / biyolojik özellikleriyle bağlantılı olduğunu düşünen Elias’a göre, toplumsal olan ile biyolojik olan bir aradadır ve insan bedeni de bunun en iyi örneklerinden biridir. Bedeni hem tamamlanmamış biyolojik bir süreç hem de devam eden toplumsal bir süreç olarak ele alan Elias’a göre uygarlaşma süreci, insan bedeni üzerinde oldukça etkilidir. Bedenlerin uygarlaşması da toplumların uygarlaşması gibi başı sonu olmayan bir süreçtir. Bedenler de bireyler arası etkileşimlerin, toplumsal olguların yoğun olduğu toplumsal ortamlarda bulunurlar ve adı geçen uygarlaşma sürecine maruz kalırlar. 


#84

SORU:

Bedeni gerçekten de ‘toplumsal’ olarak ele alan ve hatta bir ‘Beden Sosyolojisi’ geliştirilmesinin temellerini atan B. S. Turner’a göre beden nedir?


CEVAP:

Bedeni gerçekten de ‘toplumsal’ olarak ele alan ve hatta bir ‘Beden Sosyolojisi’ geliştirilmesinin temellerini atan B. S. Turner’a göre ise gündelik yaşamın çözümlenmesi için bedenin çözümlenmesi gereklidir. Bedeni doğa ile kültürün kesişme noktası olarak alıp, bu yolla bedenin hem fiziki hem de toplumsal niteliğini vurgulayan Turner’a göre beden, yorumlama ve temsiliyetlerin dış yüzeyi, yapı ve düzenlemelerin de iç çerçevesidir.


#85

SORU:

Turner’a göre temelleri atılan bir Beden Sosyolojisi’nin nitelikleri nelerdir?


CEVAP:

Turner’a göre temelleri atılan bir Beden Sosyolojisi’nin dört önemli niteliği vardır: Bunlardan ilki bedenin doğa ile kültürün kesişme noktası olarak ele alınmasıdır. Bu nitelik, bedenin hem fiziki hem de toplumsal yönünü ortaya çıkaracaktır. Bu doğrultuda ikinci nitelik, iç ve dış beden ayrımı temelinde, Foucault’yu da referans alarak, nüfus ve bireylerin bedensel ayrımını yapmak ve bedenler üzerindeki düzenleme, kontrol etme ve otorite kurma mekanizmalarını dikkate almaktır. Beden üzerinden hareketle cinsiyet kimliği ve cinsiyet temelli ayrımların dikkate alınması üçüncü önemli niteliktir. Bedenin politik uğraşının merkezinde olmasından dolayı, beden temelli çocuk, genç, yetişkin, vatandaş gibi kavramlar ve bunları çevreleyen patriarşi, beden politikaları gibi çerçeveler, önemli analiz alanlarını oluşturmaktadır. Beden sosyolojisinin son özelliği ise yine iç ve dış beden ayrımı temelinde, iç bedene yönelik olarak beden sosyolojisinin, hastalıkların bireysel ve toplumsal boyutlarıyla ilgilenmesi, dış beden ayrımında ise bedenin yüzeyinde / dış görünümünde ortaya çıkan ‘sapma’lara ilgi göstermesi ve bunların tümünü toplumsal düzlemde analiz etmesidir


#86

SORU:

toplumsal alanda meydana gelen bu gelişim ve değişimlerin, bedenin toplumsal niteliğinin ön plana çıkışında doğrudan / dolaylı etkileri bulunmaktadır. Bedenin toplumsal niteliğinin ön plana çıkışında doğrudan/dolaylı etkileri olan gelişmeler nelerdir?


CEVAP:
  1. Geniş bir tarihsel çerçeve içinde, feodal sistemden endüstriyel kapitalizme ve sonuçta da
    post endüstriyel topluma ilişkin sosyal ve ekonomik gelişmeler,
  2. Kapitalizmin günümüzdeki görünümleriyle bağlantılı olarak, tüketim kültürünün yükselişi,
  3. Nüfus piramidinin değişen yapısı nedeniyle, yaşlıların artan oranı

#87

SORU:

Feminist düşüncenin biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımının tartışılma sürecinde, bedenin konumuna, birbirine karşıt iki tutumla yaklaştığı gözlenmektedir. Bu tutumlar nelerdir?


CEVAP:

Feminist düşüncenin biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımının tartışılma sürecinde, bedenin konumuna, birbirine karşıt iki tutumla yaklaştığı gözlenmektedir: Bu tutumlardan ilki, biyolojik determinizmin de etkisi altında kalarak, sosyal farklılıkların açıklama temeli olarak bedenin kullanılmasının reddedilmesidir. Feminist platformda bedene ilişkin ikinci tutum ise
bedeni, feminist politik hareketin bir konusu / teması olarak karşımıza çıkarmaktadır


#88

SORU:

Biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet ayrımının ve bedenin rolünün sorgulandığı en göze çarpan analiz J. Butler’dan gelmektedir. Butler’ın Queer kuramı, biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımına ilişkin bakış açısı nasıldır?


CEVAP:

Butler’ın Queer kuramı, biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımı açısından önemli açılımlara işaret etmekle birlikte beden açısından daha temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Öncelikle biyolojik cinsiyet/ toplumsal cinsiyet ayrımını sorgulayan Butler, kadın ve erkek bedenleri arasındaki ayrımı keyfi, yani “normatif heteroseksüalite tarafından organize olmuş bir sosyal düzenin, yapay / insan eliyle yapılmış olanı” şeklinde tanımlamıştır. Ona göre, sayısız toplumsal cinsiyet formu olduğu için, sayısız biyolojik cinsiyetler de vardır ve bu nedenle de ne ‘kadın doğulur’ ne de ‘kadın olunur’. Kadınlar, biyolojik cinsiyete dayalı kültürel yönergeleri kendilerine mal etmektedirler. Toplumsal cinsiyet, toplumsal performanslardan başka bir şey değildir. Normatif heteroseksüelliğin kuralları, kadın ve erkeklerin referans aldığı ve yinelediği toplumsal cinsiyetlendirilmiş performansları üretmektedir. Bedenlerin cinsiyetlendirilişi de bu performanslardan kaynaklanmaktadır. Bu kuram çerçevesinde beden, bireylerin biyolojik cinsiyeti heteroseksüel normlara göre sahneledikleri bir alandır. Fakat bazen, toplumsal cinsiyetlendirilmiş beden performansları, heteroseksüel normların dışına çıkan performanslar sergilediklerinde, adı geçen bu normlarla çatışmakta, “abject” (iğrenç) olarak adlandırılmakta ve “toplumsal cinsiyet sıkıntısı/belası” ortaya çıkmaktadır.


#89

SORU:

Moi hem cinsiyet-toplumsal cinsiyet ayrımının sorunlarını aşmak hem de toplumsal cinsiyete bir alternatif olmak için geliştirdiği “Yaşanan Beden” kavramı nedir?


CEVAP:

Moi’de bu kavram, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde eylemde bulunan ve deneyimleyen fiziksel bir bedeni işaret etmektedir. Yaşanan beden, “durum-içindeki beden”dir. Birey, bedeninin maddi olguları ve onun belirli bir çevre ile olan ilişkisiyle karşı karşıyadır. Bedenin belirli organları, işlevleri, fiziksel nitelikleri vardır. Fakat sahip olduğu yaşı, cinsiyeti, sağlığı, bedensel uzuvlarının durumu ve fiziksel nitelikleri çevresi ile olan ilişkisini şekillendirmektedir. İnsanın bedensel varoluşunun tüm bu somut maddi nitelikleri, bedenin “yaşanan beden” olarak, onun toplumsal çevresi ile olan ilişkilerini, yani olgusallığını oluşturmaktadır. Bedenin özgürlüğü ise bedeninin olgusallığıyla bağlantılı olarak, bu bedene sahip olan bireyin eylemlerine işaret etmektedir. Eyleyen olarak birey çeşitli amaçlarını, isteklerini bedensel eylemleri aracılığıyla gerçekleştirmekte ve bu gerçekleşme yine başkalarıyla birlikte ve fiziksel-sosyal bir çevre içinde ortaya çıkmaktadır. O halde “durum-içindeki beden”, bedenliliğin olgularının, toplumsal ve fiziksel çevre temelinde, bireyin amaç / hedefleri doğrultusunda görünüş biçimidir. Moi’nin kuramında yaşanan beden kavramı, cinsiyet kavramının tersine biyolojik kökenli değildir. Fizyolojik ve biyolojik beden yasalarına gönderme yapmamaktadır. Bu kategori içinde her birey, ayrı bir bedendir; belirli açılardan diğerlerine benzeyen ve benzemeyen özgül niteliklere ve kapasitelere sahiptir (Young, 2009). Kısacası yaşanan beden kavramı, hem bireyin bedeninin öznelliğini hem de kendisinin seçmediği sosyo-kültürel olgular ve normlar, davranışlar, beklentiler ve değerler tarafından koşullandığını fark etmesine olanak vermektedir.


#90

SORU:

Patriarşi (Ataerkillik) nedir?


CEVAP:

Patriarşi, kadın bedenine ilişkin cinsiyet rollerinin kendisini ve normatif içeriğini belirleyen ve hatta çoğu toplum için ‘ortak olma’ niteliğini kazandıran temel sosyo- ekonomik ve sosyo-kültürel bir çerçevedir.


#91

SORU:

Kadın bedeninin cisimleşmesini işaret eden kadın bedeni merkezli toplumsal cinsiyetlendirilmiş bedensel görünümlerin temel kaynağı nedir?


CEVAP:

Kadın bedeninin cisimleşmesini işaret eden kadın bedeni merkezli toplumsal cinsiyetlendirilmiş bedensel görünümlerin temel kaynağı, içinde yer aldığı toplumun, toplumsal cinsiyetlendirilmiş kadın bedenine ilişkin sosyal değerleri ve normlarıdır.


#92

SORU:

Patriarşik değerlerin kadın bedenini daha katı bir şekilde kuşatan ve ön plana çıkaran diğer iki önemli toplumsal cinsiyetlendirilmiş bedensel görünümleri nelerdir?


CEVAP:

Patriarşik değerlerin kadın bedenini daha katı bir şekilde kuşatan ve ön plana çıkaran diğer iki önemli toplumsal cinsiyetlendirilmiş bedensel görünümleri ‘Namus’lu kadın bedeni ve ‘ergen anne’ bedenidir


#93

SORU:

WHO’nun sağlık tanımını yazınız?


CEVAP:

WHO’nun sağlık tanımında (WHO, 1946) da kendini göstermekte ve sağlıklı olmak, “sadece bedenen hasta olmamak değil, fiziksel, akılsal ve sosyal açıdan da tam bir iyilik hali içinde olma” durumu olarak tanımlanmaktadır.


#94

SORU:

Patriarşik yapı içeriği nelerden oluşmaktadır?


CEVAP:

Patriarşik yapı ‘üretim’, ‘yeniden üretim’ ve ‘koruma’ süreçleri etrafında beliren fakat toplumlar geliştikçe de farklı alanlara yayılan, adı geçen süreçlerde erkek egemenliğini işaret eden bir içeriğe sahiptir.