TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE EŞİTSİZLİK Dersi TOPLUMSAL SINIFLAR: KURAMSAL KAPSAM VE METODOLOJİK YAKLAŞIMLAR soru cevapları:
Toplam 67 Soru & Cevap#1
SORU:
Sınıfsal farklılıklara dayanan bir toplumsal tabakalaşmadaki hareketlilik ne yöndedir?
CEVAP:
Sınıf temelli toplumsal tabakalaşma ise aşağı ve yukarı doğru hareketliliğe tümüyle açıktır.
#2
SORU:
Toplumsal tabakalaşması sınıfsal farklılıklara yaslanan toplumlar ile soy ve inanç farklılıklarına yaslanan toplumlar arasındaki en önemli ayrım nedir?
CEVAP:
Toplumsal tabakalaşması sınıfsal farklılıklara yaslanan toplumlar ile soy ve inanç farklılıklarına yaslanan toplumlar arasındaki en önemli ayrım, tabakalar arası yatay ve dikey hareketlilikle ilgilidir. Toplumsal tabakalaşması soy ve inanç temeline yaslanan toplumlarda, toplum üyelerinin tabakalar arası hareketliliğinden söz edilemez. Sınıf temelli toplumsal tabakalaşma ise aşağı ve yukarı doğru hareketliliğe tümüyle açıktır. Bu son derece önemli bir husustur; açık tabakalaşma, özgürlük, eşitlik ve demokrasi doğrultusundaki yöneliminin ön koşuludur. Kapalı tabakalaşmanın var olduğu toplumlar, özgürlüğe, eşitliğe ve demokrasiye kapalı toplumlardır. Bu açıdan bakıldığında, modern toplumsal tabakalaşma sisteminin soy ve inanç yerine toplumsal sınıflar olgusuna yaslanıyor olması da anlaşılırdır.
#3
SORU:
Günümüzde ana akım sosyolojide sınıf tartışmalarının zayıfladığını idea edenleri dayanakları nelerdir?
CEVAP:
Günümüzde ana akım sosyolojide sınıf tartışmalarının zayıfladığını idea edenleri dayanakları şunlardır:
- Toplumu oluşturan ilişki örüntüleri içinde, toplumsal üretim ilişkisinin önemsizleşmiş olması,
- İkinci olarak, bir toplumu tanımlamak için toplumsal üretimin sektörel dağılımına bakmanın yeterli görülmesi de gerekir. Oysa ne üretim faaliyeti toplumsal etkileşimin ana aksı olmaktan çıkmıştır ne de üretimin kapitalist niteliği sektör ağırlıklarından daha önemsizdir.
#4
SORU:
Karl Marx’ın toplumsal sınıf temelli tabakalaşmasını açıklayınız.
CEVAP:
Marx için sınıf temelli toplumsal tabakalaşmanın odağında sömürü ilişkisi yer alır. Bu ilişkinin bir yanında üretim fazlasını üretenler;
- -ki sömürülen sınıfı teşkil ederler, diğer yanda da üretilen artığa el koyanlar yer alır,
- -ki bunlar da sömürücü sınıfı teşkil ederler.
Ara sınıflar ise bu iki temel sınıfın alt katmanları şeklinde tanımlanır. Marksçı gelenekte toplumsal sınıf, kavramsal bir soyutlama olmayıp tarihsel bir oluşumdur. Bu bağlamda sınıf teriminin insanların bilişsel sistemlerinde yer etmesinin 19. yüzyılda, sanayi kapitalizmiyle başlamış olması da not edilmelidir.
#5
SORU:
Weber’e göre toplumsal sınıf nedir?
CEVAP:
Weber’de toplumsal sınıflar, güç dağılımının bir olgusu olarak iktisadi terimlerle tanımlanır; mülkiyet sahipliği ölçütü önemli bir iktisadi güç alanıdır. Tanımlayıcı bir unsur olarak kültür boyutu ancak statü grupları söz konusu olduğunda devreye girer.
#6
SORU:
Toplumsal sınıf kuramlarının temel sorunları nelerdir?
CEVAP:
Toplumsal sınıf kuramları iki temel sorun alanı vardır:
- Bunlardan ilki toplumsal sınıfların nasıl tanımlanacağı, bu tanımın hangi değişkenlerle ölçüleceği sorusuyla ilgilidir.
- İkincisi ise nesnel sınıf konumları ile öznel tutum ve davranışlar arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı sorusudur.
#7
SORU:
Marksist sınıf kuramının toplumsal sınıfın değil, sınıf mücadelesinin öncelikli olmasının doğurduğu sonuçlar nelerdir?
CEVAP:
Marksist sınıf kuramının toplumsal sınıfın değil, sınıf mücadelesinin öncelikli olması metodolojik olarak iki önemli sonuç meydana getirir:
- Öncelikle toplumsal sınıflar, ayrıksı bir biçimde ele alınıp tekil olarak incelenemezler; sınıflar ancak, artığa el koymanın belirli biçim ve mekanizmalarında girdikleri karşılıklı ilişkiler çerçevesinde kavranabilirler. Bir başka ifade ile sınıf çözümlemesi, ayrıksı ve durağan değil, ilişkili ve etkileşimli bir alanı konu almalıdır.
- İkinci olarak, toplumsal sınıflar, oluşturulmuş kategoriler olarak değil, tarihsel oluşumlar olarak kavramsallaştırılır. Bu nedenle toplumsal sınıfları zaman kesiti içinde değil, ancak belirli bir süreç içinde kavramak gerekir.
#8
SORU:
Marksçı yaklaşıma göre toplumsal sınıfı tanımlayan ölçüt nedir?
CEVAP:
Marksçı yaklaşımda toplumsal sınıfları tanımlayan ölçüt, üretim araçlarının mülkiyetidir. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olanlar ile mülk sahibi olmayan üreticiler iki temel sınıfı teşkil ederler. Kapitalizm söz konusu olduğunda bu ikili;
- İşçi sınıfı ve
- Burjuvazidir.
#9
SORU:
Marksçı yaklaşıma göre sınıf kutuplaşması nedir?
CEVAP:
Marksçı yaklaşıma göre, sınıfsal kutuplaşma; ara katmanların tasfiye olarak toplumun;
- Sermaye sınıfı ve
- İşçi sınıfı şeklinde iki büyük kampa ayrılması sürecidir.
Marksçı yaklaşıma göre bu kutuplaşma, kapitalist gelişmenin nesnel ve kaçınılmaz sonucudur.
#10
SORU:
Marksçı yaklaşıma göre kapitalizmin varlığını sürdürmesini hangi koşula bağlıdır?
CEVAP:
Marksçı yaklaşıma göre, Kapitalizm; kapitalist olmayan toplumsal ilişkileri ve varlıkları kendi bünyesine alarak sermaye ilişkisinin bir parçası kılabildiği ölçüde varlığını sürdürebilen bir sistemdir.
#11
SORU:
İşçileşme süreci nedir?
CEVAP:
İşçileşme süreci, en yalın biçimiyle tarım ve zanaatın bağımsız üreticilerinin kendine yeter üretim olanak ve koşullarından kopartılarak işgücü piyasasına fırlatılmaları sürecidir.
#12
SORU:
Mülksüzleşme nedir?
CEVAP:
Mülksüzleşme, bağımsız köylü ve zanaatkâr kendilerine ait üretim araç ve gereçlerini, başta da toprak olmak üzere, kaybetmeleridir.
#13
SORU:
Sermayeleşme süreci nedir?
CEVAP:
Mülksüzleşme sonucu bağımsız üreticilerden kopartılan üretim araçlarının mülksüzleşmiş emekçileri sömürme ve denetleme araçları haline dönüşmesine de sermayeleşme süreci denir.
#14
SORU:
Metalaşma süreci nedir?
CEVAP:
Metalaşma süreci, varlıkların piyasada alınırsatılır bir sermaye malı haline gelme sürecidir.
#15
SORU:
Lembcke’ye göre sınıf kapasitesi nedir?
CEVAP:
Lembcke’ye göre sınıf kapasitesi, işçi sınıfının kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilme ve kapitalist toplumsal ilişkileri dönüştürebilme yeteneğidir.
#16
SORU:
Weber’e göre sınıfın ölçütü nedir?
CEVAP:
Weber’e göre belli süreli bir toplumsal konum olarak sınıfı tanımlamak için bakılması gereken ölçüt mülkiyettir.
#17
SORU:
E. O. Wright’a göre Marx ve Weber arasındaki benzerlikler nelerdir?
CEVAP:
E. O. Wright’a göre Marx ve Weber arasındaki benzerlikler şunlardır:
- İlk olarak, iki düşünür de kademeli değil, ilişkisel bir sınıf kavrayışına sahiptir; verili bir sınıf konumu ancak diğer sınıf konumu ile arasındaki sosyal ilişkilerle tanımlanabilir.
- Her iki gelenek de sınıfı, insanlar ve iktisaden anlamlı koşullar arasındaki ilişki ile tanımlar.
- Marksistler bu ilişkiyi üretim araçları ile kurarken, Weberci gelenek “piyasa kapasitesi” üzerinde durur.
- Son olarak, her iki gelenek de hem yapılarla sosyal ilişkiler arasında, hem de maddi çıkarlarla gelir getirici faaliyetler arasında nedensel ilişkiler aramıştır.
#18
SORU:
Weber’in sınıf tartışmalarına katkıları nelerdir?
CEVAP:
Weber’in katkıları şöyle özetlenebilir:
- Weber, çoklu sınıf kavrayışını geliştirmiştir. Bu kavrayış temelinde, Weberci gelenek, dikkatleri işçi sınıfı içi farklılaşmalara yöneltmiş, sınıf içi farklılıklar ayrı sınıf tiplemeleri şeklinde tanımlanmıştır.
- Weber sınıf çalışmalarının sınıf bilinci ve sınıf mücadelesi gibi iki önemli boyutunu, iktisadi ölçütlerle tanımlanan sınıf konumundan bağımsızlaştırmıştır. Böylece çağdaş emek çalışmalarını hâlâ meşgul eden temel bir sorunun hazırlayıcısı olmuştur.
- Weberci yaklaşım toplumsal sınıflar içinde statü grupları tanımlamak suretiyle çoğulcu sınıf kavrayışını geliştirirken,
#19
SORU:
Lockwood göre, sınıf çalışmalarındaki modelleri açıklayınız.
CEVAP:
Lockwood’a göre sınıf çalışmalarına yol gösterecek iki kuramsal model mevcuttur:
- Bunlardan ilki, gücü, çatışmayı ya da karşıtlığı esas alırken,
- Diğeri prestij, statü ya da hiyerarşiyi esas alır.
Endüstriyel yaşam deneyimi içinde bunlardan ilki işçi sınıfına, ikincisi ise orta sınıflara atfedilmişlerdir. Lockwood ise, her iki modeli kullanarak işçi sınıfı içinde iki genel tipleme geliştirmiştir:
- Bunlardan ilki, güç ya da çatışma odaklı toplum imgesine sahip olan “geleneksel işçilerdir”. Bu tiplemenin;
- “Militan” ve
- “Uysal” şeklinde tanımlanmış alt tiplemeleri de vardır.
- İkincisi ise, paraya dayalı toplum imgesine sahip olan “bireyselleşmiş işçi” tiplemesidir.
Lockwood, bu tiplemeleri, iş ortamı ve topluluk yapısının özellikleri ile farklı toplum ve grup algılarını irdelemek suretiyle tanımlamıştır.
#20
SORU:
E. O. Wright’ın şemasında makro düzeyin analiz birimleri nelerdir?
CEVAP:
E. O. Wright’ın şemasında makro düzeyin analiz birimleri sınıf yapısı ve sınıf oluşumudur.
#21
SORU:
E. O. Wright’ın şemasında mikro düzeyin analiz birimleri nelerdir?
CEVAP:
E. O. Wright’ın şemasında mikro düzeyin analiz birimleri sınıf konumları ve sınıf bilincidir.
#22
SORU:
E. O. Wright’a göre sınıf konumlarını tanımlayan ölçütler nelerdir?
CEVAP:
E. O. Wright’a göre sınıf konumlarını tanımlayan ölçütler şunlardır:
- İlki Marx ve Weber’de de mevcut olan “üretim araçlarının mülkiyeti” ölçütüdür.
- İkincisi, “üretim araçları üzerinde kontrole sahip olmak” ölçütüdür.
- Üçüncüsü de “diğer çalışanlar üzerinde kontrole sahip olmaktır”.
#23
SORU:
E. O. Wright’ın temel sınıf katmanları arasında yer alan katmaların hangi ölçütlerle ve nasıl tanımlanacağına yönelik sorunu çözmek için geliştirdiği kavram hangisidir?
CEVAP:
E. O. Wright’ın temel sınıf katmanları arasında yer alan katmaların hangi ölçütlerle ve nasıl tanımlanacağına yönelik sorunu çözmek için geliştirdiği kavram çelişkili sınıf konumlarıdır.
#24
SORU:
Post modern sınıf tartışmalarını alana katkıları nelerdir?
CEVAP:
Postmodern sınıf tartışmalarının alana katkıları şöyle sıralanabilir:
- İlki üretimin merkezî öneminin kaybolarak yerini tüketime bıraktığı görüşünü içerir; toplumsal kimlikler ve dâhil toplumsal sınıflar, tüketim ilişkileri içinde inşa edilirler.
- Diğeri ise, işçi sınıfının çözüldüğü ve ileri kapitalist toplumların sınışı toplumlar olmaktan çıktıkları görüşünü içerir.
#25
SORU:
Postmodernistlerin belirlenimcilik kavramına getirdiği eleştirileri nelerdir?
CEVAP:
Postmodernistler Marksçı yaklaşım özelinde geleneksel sınıf çalışmalarına atfettikleri belirlemecilik hatasının kaynağını toplumsal sınıf yapısı kavramsallaştırmasında görürler. Buna göre geleneksel yaklaşım, toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlikleri koşullandıran en temel etken olarak toplumsal sınıf yapısını işaret etmiştir. Toplumsal sınıf yapısı; toplum inşasını, sınıfsal olmayan toplumsal ilişkileri, toplumsal çelişkileri, dolayısıyla da toplumsal değişmeyi belirleyen merkezî önemdeki bir değişken olarak kavranmıştır.
Postmodernistlere göre belirlemeci hataların kaynağı da burasıdır. Zira, sınıf yapısına atfedilen bu merkezî önem gereği işçi sınıfı, nesnel çıkarlara sahip olan, değiştirici gücü verili bir özne olarak tarif edilmiş, ampirik sınıf çalışmalarında ise işçilerin hangi ölçüde ve neden “devrimci sınıf” tiplemesine uzak durduklarını betimleyen bulgular ortaya konmuştur. Postmodernistler, bütün bir sınıf literatürünü, “devrimci proletarya” şeklindeki işçi sınıfının “doğru” tipolojisine işaret eden bu “sabit öznenin” aranması çabasının ürünü olarak görürler. Ve derler ki “doğru” işçi sınıfını aramanın kendisi yanlış bir sorudur.
#26
SORU:
Postmodernistlerin geleneksel sınıf tartışmalarında indirgemeciliğe getirdiği eleştirileri nelerdir?
CEVAP:
Postmodernistlere göre, geleneksel sınıf çalışmalarında sınıfsal olan ve olmayan olgular arasında indirgemeci tarzda bir ilişki kurulmuştur. Diğer bir anlatımla sınıfsal olmayan olguların varlıkları, toplumsal sınıf temelinin basit bir tezahüründen ibaret görülmüştür. Postmodernist eleştirinin burada da asıl olarak Marksçı yaklaşımla hesaplaştığı belirtilmelidir. Olguların görüngüsü ile gerçeği arasında özdeşlik görmeyen Marksçı bilgi felsefesi, postmodernistlere göre indirgemeci eğilimlerin felsefi kaynağını oluşturmaktadır. Bu felsefi yaklaşımda, olgu ve olayların gerçek bilgisi, maddi üretim ilişkileri ve toplumsal sınıf yapılarında, görüngüsel bilgisi ise vuku bulduğu toplumsal yaşamın siyasi, kültürel düzleminde tanımlanır. Dolayısıyla da, görüngünün ampirik bilgisi ne söylerse söylesin, o olgunun gerçek açıklaması, yapısal düzlemdeki sınıf ilişkilerinde mevcuttur.
#27
SORU:
Olumsallık nedir?
CEVAP:
Olumsallık, olmuş ya da olagelmekteki bir görüngünün ya da olgunun zorunlu herhangi bir doğasının olmaması, her şeyin gerçekte başka türlü de olma olasılığının her zaman mevcut olmasıdır. olumsallık kavrayışı, gerek işlevselci neden-sonuç ilişkisini, gerekse de tarihsel maddeci belirleme ilişkisini, tümüyle yadsımaktadır. Bu kavrayışa göre, toplum ve toplumsallık, zorunlu nedenselliklerin belirlenimine tabi değil, her şeyin her şeyle ilişkili olduğu, olasılıklara açık bir oluşum olarak görülmelidir.
#28
SORU:
Postmodernist yaklaşım toplumsal sınıf kavramını nasıl yorumlamaktadır?
CEVAP:
Postmodernist yaklaşıma göre, gerek politik özneler gerekse de kolektif eylemler, toplumsal sınıf gibi yapısal pozisyonlara bakılarak anlaşılamaz. Zira politik özne; söylemsel eklemlenişlerin bir sonucu olarak kurulur; söylemsel pratikler ise toplumsal kuruluşun indirgenemez düzeylerini içerir. Sınıf konumu, söylemsel eklemlenmeyi gerçekleştirmek bakımından sınıfsal olmayan konumlara göre herhangi bir öncelliğe sahip değildir; ırk, cinsiyet, milliyet gibi kategoriler, sınıf konumuyla aynı ya da ondan daha fazla öneme sahip olabilirler. Toplumsal sınıf da diğerleri gibi bir kimlik konumu olarak görülmelidir.
#29
SORU:
Klaus Eder’e göre sınıf, toplumsal konumların olasılığa açık inşası ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Klaus Eder’e göre sınıf, toplumsal konumların, olasılığa açık bir inşasıdır. Sınıf, asla salt yapısal değil, olumsal bir kategoridir. Toplumsal sınıfların olumsallığı görüşü, güncel sınıf çalışmaları içinde yaygın kabul görmektedir. Hem nesnel hem öznel unsurlara sahip olan toplumsal sınıf, kesit olarak değil süreç olarak ve ancak diğer sınıfsal süreçlerle karşıtlığı içinde kavranabilir. Postpozitivist sınıf çalışmalarının inceleme nesneleri arasında sanayi işçisi gibi geleneksel kategorilere ender olarak rastlanırken, analitik ve ampirik ilginin yoksullar başta olmak üzere yeni orta sınıflara ve kolektif eyleme yöneldiği söylenebilir.
#30
SORU:
Eder sınıf ve eylem bağlantısını nasıl tanımlamaktadır?
CEVAP:
Eder’e göre toplumsal sınıf ile kolektif eylem bağlantısının artan ölçüde kopması, sınıf siyasetinin krizine güçlü bir kanıttır. Dolayısıyla sınıf ve eylem bağlantısını üç katmanlı bir dolayımla tanımlamak gerekir:
- İlk katmanda sınıf bir toplumsal yapıdır.
- İkinci katmanda kültürel doku yer alır; bu değerlerin, kimliklerin ve bilginin alanıdır.
- Son katman ise kolektif eylemi içerir.
Burada normatif yönelimler ve yapısal tercihler söz konusudur. Toplumsal sınıf ile kolektif eylem arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu konusundaki geleneksel yaklaşım soruyu şöyle formüle eder: Binlerce insan nasıl olup da kolektif eyleme yol açacak bir karar verebilir? Oysa alternatif ve yeni olan soru şöyle olmalıdır: Kolektif eylem, kendisinin hem koşulu hem de sonucu anlamında, kültürel sembollerle tanımlanmış bir eylem uzamını nasıl inşa eder ve yeniden üretir? Eder, sonuç olarak tarihselci ve nesnelci olmayan tarzda yeniden kuramsallaştırılmış sınıf siyaseti kuramına gereksinim olduğunu vurgular. Görüldüğü gibi post-pozitivist sınıf çalışmalarında, toplumsal sınıflar nesnel, sabit varlıklar olarak değil, özneler arası etkileşimde inşa edilen, akışkan varlıklar olarak tanımlanmıştır.
#31
SORU:
Tarihsel sosyolojinin toplumsal sınıf konusundaki temel sorunlar nelerdir?
CEVAP:
Tarihsel sosyolojinin toplumsal sınıf konusunun merkezinde iki kuramsal ve metodolojik sorunun yer aldığı söylenebilir:
- İlki bizzat sınıf kavrayışına dairdir; tarihsel sosyologlar arasında “alt yapı-üst yapı” kavram çiftinin kullanışlı olmadığı konusunda genel bir görüş birliğinden söz edilebilir. Bu çerçevede sorun, toplumsal sınıfın tanımlanması sorunundan ziyade, işçi sınıfının iç katmanları arasındaki bağlantıların nasıl kurulacağı sorunudur.
- Kuramsal sorunlardan ikincisi, işçi sınıfının oluşum süreci ile genel toplumsal çevre arasındaki ilişkiye aittir.
#32
SORU:
E. P. Thompson’ın sınıf tartışmalarındaki kurumsal ve metodolojik sorunlara yönelik cevapları nelerdir?
CEVAP:
E. P. Thompson’ın sınıf tartışmalarındaki kurumsal ve metodolojik sorunlara yönelik çözümleri şöyle sıralanabilir:
- İlk olarak, işçi sınıfının oluşumu, kapitalizmin iktisadi çelişkilerine emekçi sınıfların verdikleri tepkilerle açıklanamaz; işçi sınıfının kolektif eylemliliğinde, adaletsiz toplumsal düzenin kültürel deneyimi ile ortaya çıkan motivasyon görülmek durumundadır.
- İkinci olarak işçi sınıfı, diğer sınıflarla, devletle, toplumla girdiği karşılıklı ilişkilerde oluşur; ancak bu ilişki sadece yapısal güç/iktidar terimleriyle değil, kültürel meşruiyet terimleri ile de anlaşılmak durumundadır.
#33
SORU:
E. P Thompson’a göre sınıf kavramı nedir?
CEVAP:
E. P. Thomson’a göre sınıf, kendi tarihini yaşayan insanlar tarafından tanımlanır ve sınıfın tek mümkün tanımı da budur. Toplumsal ve kültürel bir oluşum olan sınıfın, genellikle sendikalar gibi kurumsal ifadelerine rastlanır. Sınıf bir soyutlama olarak tanımlanamayacağı gibi, diğer sınıflardan yalıtılmış vaziyette de tanımlanamaz. Belli bir toplumsal sınıf sadece ve sadece diğer toplumsal sınıflarla girdiği ilişkiler içinde tanımlanabilir.
#34
SORU:
Emek tarihçilerine yöneltilen eleştiriler nelerdir?
CEVAP:
- Toplumsal sınıflar, maddi yaşam deneyimi şeklinde tanımlanıyor ve insanların içinde yer aldıkları üretim faaliyeti de sözü edilen deneyimi belirliyorsa bu durumda, metodolojik bir zaaf olarak belirlemecilik burada da nüksetmiş olmuyor mu?
- Emek tarihçilerinin metodolojik bakımdan sınıf çalışmalarına yaptığı kritik katkıların başında, işlevselci olmayan belirleme kavrayışını geliştirmiş olmaları Üretim ilişkilerinin belirleyiciliği kavrayışı terk edilmeden, işlevselci belirleme anlayışının ötesine geçilebilmiştir.
- Maddi üretim ilişkilerinin belirleyiciliğini savunmanın iki kuramsal anlamı vardır:
- Bu sayede, post-pozitivist katkılarla günümüzde tartışmasız kabul gören “toplumsal sınıfların olumsallığı” anlayışı ile araya mesafe konabilmiş
- Diğer husus da sınıflar mücadelesinin toplumsal değişimdeki yeri ve sınıf siyasetinin önemi ile
- Eğer belirlemecilik, işlevselci bir nedensellik anlayışının ürünü ise o zaman metodolojik bir hata söz konusu
- İşlevselci açıklama konusunda;
- Ardıl ve
- Önsel olmak üzere işlevselciliğin iki türünden söz
- Bu sayede, post-pozitivist katkılarla günümüzde tartışmasız kabul gören “toplumsal sınıfların olumsallığı” anlayışı ile araya mesafe konabilmiş
- Diğer husus da sınıflar mücadelesinin toplumsal değişimdeki yeri ve sınıf siyasetinin önemi ile
- Ardıl ve
- Önsel olmak üzere işlevselciliğin iki türünden söz
Ardıl işlevselcilik, örneğin, “devletin sermaye birikimini koruma işlevinden” söz eder. Oysa önsel işlevselcilikte, “devlet sermaye birikimini koruma işlevi için vardır” tezi ileri sürülür. Bu önermede nedenin varlığı, sonuç üzerindeki işlevine indirgenir. Nedenin işlevi, onun varlık gerekçesi halini alır. Böylece “neden-sonuca” ya da “belirleyen-belirlenene” dışsal olarak kavranır ki bu kavrayış, ilişkiselliğin baştan yadsındığı anlamına gelir.
- İşlevselci belirleme ilişkisinde belirleyen faktör, olacak olanı (belirleneni) sabitleyen, önceden tasarlayan, kontrol eden ve gerçekleştiren faktör olarak kavranır. Oysa tarihsel sosyolojiden gelen belirlemecilik savunusunda, belirleme ilişkisini toplumsal pratikten kaynaklanan ve insan eylemi üzerinde sınır koyup, basınç uygulayan ama asla sonucu garanti etmeyen bir etkileme ilişkisi söz Bu çerçevede, belirleyici faktör, olacak olanı olduran bir faktör olarak görülmez. Belirleme ilişkisi, belirlenen üzerinde sınır çizme, basınç uygulama, koşullandırma anlamında kullanılmalıdır.
#35
SORU:
Tarihsel sosyolojinin emek tarihi kanadında göre sınıf nedir?
CEVAP:
Tarihsel sosyolojinin emek tarihi kanadında göre toplumsal sınıf, hem süreç, hem ilişkidir; hem uyum, hem de çatışmadır.
#36
SORU:
Katznelson’a göre sınıf analizinin düzeyleri nelerdir?
CEVAP:
Katznelson’a göre, sınıf oluşumu dört analiz düzeyde kavranması gerekir:
- Sınıf oluşumunun ilk düzeyinde makroekonomik koşullar vardır; yapısal sınıf ilişkilerinin var olduğu bu düzeyde, kapitalist sanayileşme biçimleriyle ilişkili olarak işçileşme örüntülerini analiz etmek esastır.
- İkinci düzeyde işçilerin ev ve işyerini sarmalayan, yaşam dünyasındaki deneyimleri yer alır.
- Üçüncüsü kültürel düzeydir ve işçilerin paylaştıkları eğilimleri, davranışları ve normları
- Dördüncü olarak sınıfların geliştirdikleri örgütleri ve kolektif eylemlilikleri içeren politik düzey söz Katznelson’a göre toplumsal sınıflar;
- Toplumsal yapı,
- Yaşam örgüleri,
- Eğilimler ve
- Eylemler gibi dört düzeyde de var olduğunda, ancak bir sınıf oluşumundan söz
#37
SORU:
Toplumsal sınıf kavramını açıklayan görüşler nelerdir?
CEVAP:
Toplumsal sınıf çalışmaları, sosyolojik bilgi birikimi içinde tartışmasız bir ağırlığa sahiptir. 19’uncu ve 20’nci yüzyılın sosyoloji birikimi bakımından tümüyle geçerli olan bu saptamayı günümüze kadar uzatmak, zorlama bir değerlendirme olarak görülebilir. Zira günümüzün ana-akım sosyoloji yaklaşımları sanayi sonrası toplum çözümlemesinde sınıf kavramının açıklayıcı gücünün zayıfladığı görüşündedir. Bu tartışmalı görüşün geçerli olması şu iki koşulun kabulüne bağlıdır: İlk olarak toplumu oluşturan ilişki örüntüleri içinde, toplumsal üretim ilişkisinin önemsizleşmiş olması gerekir. İkinci olarak, bir toplumu tanımlamak için toplumsal üretimin sektörel dağılımına bakmanın yeterli görülmesi de gerekir. Oysa ne üretim faaliyeti toplumsal etkileşimin ana aksı olmaktan çıkmıştır ne de üretimin kapitalist niteliği sektör ağırlıklarından daha önemsizdir. Öte yandan sınıf çalışmalarının sosyolojik bilgi birikimi içindeki önemi salt sınıf temelli toplum çözümlemesini önemseyen yaklaşımlardan kaynaklanıyor değildir; aksine ‘toplumu anlamak bakımından sınıf ilişkilerinin analitik önemi yoktur’ şeklinde görüşler ileri süren yaklaşımlar da sınıf sosyolojisi içinde önemli bir yere sahiptir.
#38
SORU:
Toplumsal sınıf çalışmalarına damgasını vuran sosyal düşünce gelenekleri nelerdir?
CEVAP:
Toplumsal sınıf çalışmalarına damgasını vuran iki sosyal düşünce geleneği vardır; sosyolojinin de kurucu sütunlarını oluşturan bu gelenekten ilki Karl Marx’ın diğeri de Max Weber’in düşünsel mirasını taşır. Marx için sınıf temelli toplumsal tabakalaşmanın odağında sömürü ilişkisi yer alır. Bu ilişkinin bir yanında üretim fazlasını üretenler -ki sömürülen sınıfı teşkil ederler, diğer yanda da üretilen artığa el koyanlar yer alır -ki bunlar da sömürücü sınıfı teşkil ederler. Ara sınıflar ise bu iki temel sınıfın alt katmanları şeklinde tanımlanır. Marksçı gelenekte toplumsal sınıf, kavramsal bir soyutlama olmayıp tarihsel bir oluşumdur. Bu bağlamda sınıf teriminin insanların bilişsel sistemlerinde yer etmesinin 19. yüzyılda, sanayi kapitalizmiyle başlamış olması da not edilmelidir. Toplumsal sınıflar konusu, Max Weber’in merkezi ilgisi içinde yer almaz; sosyolojisinin merkezine toplumsal hayatın ve değişimin kültürel nedenlerini ortaya koymayı yerleştirir. Dolayısıyla Weber’in çözümlemelerinde kültür asli bir unsurdur; bunun belki de tek istisnası, sınıf kavramsallaştırmasıdır! Weber’de toplumsal sınıflar, güç dağılımının bir olgusu olarak iktisadi terimlerle tanımlanır; mülkiyet sahipliği ölçütü önemli bir iktisadi güç alanıdır. Tanımlayıcı bir unsur olarak kültür boyutu ancak statü grupları söz konusu olduğunda devreye girer. Bu çözümleme tarzıyla Weber’in nasıl olup da çağdaş sınıf çalışmalarını derinden etkileyebildiği ayrıca tartışılması gereken bir sorudur.
#39
SORU:
Marksçı sınıf kuramında analitik öncelikler nelerdir?
CEVAP:
Marksçı sınıf kuramında analitik öncelik, toplumsal sınıfta değil, sınıflar mücadelesindedir. Bu saptamanın iki önemli metodolojik sonucundan söz edilebilir: Öncelikle toplumsal sınıflar, ayrıksı bir biçimde ele alınıp tekil olarak incelenemezler; sınıflar ancak, artığa el koymanın belirli biçim ve mekanizmalarında girdikleri karşılıklı ilişkiler çerçevesinde kavranabilirler. Bir başka ifade ile sınıf çözümlemesi, ayrıksı ve durağan değil, ilişkili ve etkileşimli bir alanı konu almalıdır. İkinci olarak, toplumsal sınıflar, oluşturulmuş kategoriler olarak değil, tarihsel oluşumlar olarak kavramsallaştırılır. Bu nedenle toplumsal sınıfları zaman kesiti içinde değil, ancak belirli bir süreç içinde kavramak gerekir.
#40
SORU:
Marksçı yaklaşımda toplumsal sınıfları tanımlayan ölçütler nelerdir?
CEVAP:
Marksçı yaklaşımda toplumsal sınıfları tanımlayan ölçüt, üretim araçlarının mülkiyetidir. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olanlar ile mülk sahibi olmayan üreticiler iki temel sınıfı teşkil ederler. Kapitalizm söz konusu olduğunda bu ikili, işçi sınıfı ve burjuvazidir; her iki temel sınıfın dışında yer alan ara katmanların ise kapitalist gelişme neticesinde tasfiyeye uğrayacağı ileri sürülür. Tasfiye süreci, aynı zamanda, sınıfsal kutuplaşma sürecidir de; zira tasfiye neticesinde ara katmanların büyük çoğunluğu işçileşirken ancak küçük bir bölümü mülk sahibi sınıfların safına katılır. Sınıfsal kutuplaşma; ara katmanların tasfiye olarak toplumun, sermaye sınıfı ve işçi sınıfı şeklinde iki büyük kampa ayrılması süreci olarak tanımlanabilir. Marksçı yaklaşıma göre bu kutuplaşma, kapitalist gelişmenin nesnel ve kaçınılmaz sonucudur.
#41
SORU:
Marksçı yaklaşıma göre kapitalizm ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Marksçı yaklaşıma göre kapitalizm; kapitalist olmayan toplumsal ilişkileri ve varlıkları kendi bünyesinde eritip sermaye ilişkisinin bir parçası kılabildiği ölçüde varlığını sürdürebilen bir sistemdir. Dolayısıyla işçileşme, kapitalist gelişmenin ayrılmaz bir parçasıdır.
#42
SORU:
İşçileşme süreci ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
İşçileşme süreci, en yalın biçimiyle tarım ve zanaatın bağımsız üreticilerinin kendine yeter üretim olanak ve koşullarından kopartılarak işgücü piyasasına fırlatılmaları sürecidir. Bu süreçte, bağımsız köylü ve zanaatkâr kendilerine ait üretim araç ve gereçlerini, başta da toprak olmak üzere, kaybederler, mülksüzleşirler.
#43
SORU:
Sermayeleşme süreci ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Mülksüzleşme sonucu bağımsız üreticilerden kopartılan üretim araçlarının mülksüzleşmiş emekçileri sömürme ve denetleme araçları haline dönüşmesine de sermayeleşme süreci denir.
#44
SORU:
Metalaşma süreci ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Metalaşma süreci ise varlıkların piyasada alınır-satılır bir sermaye malı haline gelme sürecidir ki Marksçı yaklaşıma göre kapitalizm “genelleşmiş meta ekonomisi” şeklinde tanımlanabilir. Meta ekonomisini genelleştiren biricik olgu, insanın üretken kapasitesinin (emek-gücü) de nihayet metalaşmış olmasıdır.
#45
SORU:
Lemcke’ye göre sınıf kapasitesi ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Lembcke (1991, s.85) sınıf kapasitesini “işçi sınıfının kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilme ve kapitalist toplumsal ilişkileri dönüştürebilme yeteneği” şeklinde tanımlar.
#46
SORU:
Marksçı sınıf kuramı hangi kavramlara dayanır?
CEVAP:
Marksçı sınıf kuramı, üretim araçlarının mülkiyeti ve artığa el koyma gibi iktisadi düzleme ait kavramlara yaslanır; ancak orada durmaz; sömüren ve sömürülen iki temel sınıf arasındaki ilişkinin, içinde yer aldığı toplumun ana fay hattını oluşturduğunu ileri sürerek, iktisadi ilişkinin aynı zamanda toplumsal bir ilişki olduğunu da söylemiş olur. İktisadi düzeyle başlayıp toplumsal düzeye ulaşan sınıf çalışmaları, temel sınıflar arasındaki ilişkinin uzlaşmaz karşıtlık içeren çelişkili bir ilişki olduğu yönündeki kuramsal tespitiyle, siyasi ve kültürel düzeyleri de kavrayan bir kapsama ulaşmıştır.
#47
SORU:
Marksist sınıf kuramının sosyoloji disiplini üzerinde etkili olmasının nedenleri nelerdir?
CEVAP:
‘Sömürü temelli’, ‘çatışmacı’ ya da burada kullanıldığı şekliyle ‘kutuplaşmacı’ gibi terimlerle anılan Marksist sınıf kuramı sosyoloji disiplini üzerinde derin ve yaygın bir etkide bulunmuştur. Bunun temel nedeni, toplumsal sınıf kavramsallaştırmasının, sosyal gerçekliğin dört analitik düzeyini teşkil eden, iktisadi, toplumsal, siyasal ve kültürel düzeyi içeriyor olmasıdır.
#48
SORU:
Weber’in toplumsal sınıf çalışmalarına bakış açısı nedir?
CEVAP:
Weber’in toplumsal sınıf çalışmalarına katkısı, statü ve sınıf arasında yaptığı ayrımla yakından ilgilidir. Weber’de kalıcı ve sürekli olan toplumsal konum sınıf değil statüdür. Sınıf; piyasası ortamında sözleşme ilişkisi çerçevesinde edinilen ve varlığını sözleşme süresince devam ettiren bir toplumsal konumdur. Belli süreli bir toplumsal konum olarak sınıfı tanımlamak için bakılması gereken ölçüt ise mülkiyettir. Buradan yola çıkılarak Weber ile Marx arasındaki benzerliğe işaret edilirse de, Giddens’ın (1999) altını çizdiği gibi, Weber’in anladığı iktisat, klasik iktisatçıların değil neo-klasik iktisadın kökeninde yer alan marjinalist okulun iktisadıdır.
#49
SORU:
Marks ve Weber’in sınıf kuramına ilişkin benzer bakış açıları nelerdir?
CEVAP:
Eric Olin Wright’a göre ampirik düzleme inildikçe Marx ve Weber arasındaki benzerlikler artmaktadır. Marx ve Weber arasındaki benzerlikler konusunda ise şunlara vurgu yapılmaktadır: İlk olarak, iki düşünür de kademeli değil, ilişkisel bir sınıf kavrayışına sahiptir; verili bir sınıf konumu ancak diğer sınıf konumu ile arasındaki sosyal ilişkilerle tanımlanabilir. Her iki gelenek de sınıfı, insanlar ve iktisaden anlamlı koşullar arasındaki ilişki ile tanımlar. Marksistler bu ilişkiyi üretim araçları ile kurarken, Weberci gelenek “piyasa kapasitesi” üzerinde durur. Son olarak, her iki gelenek de hem yapılarla sosyal ilişkiler arasında, hem de maddi çıkarlarla gelir getirici faaliyetler arasında nedensel ilişkiler aramıştır.
#50
SORU:
Weber’in sınıf çalışmalarına katkıları nelerdir?
CEVAP:
Toplumsal sınıflara analitik öncelik vermeyen Weber nasıl olup da sınıf çalışmalarını derinden etkileyebilmiştir? Bu sorunun yanıtını verebilmek için önce Weber’in sınıf çalışmalarına yaptığı kritik katkıyı özetlemek gerekir. İlk olarak Weber, çoklu sınıf kavrayışını geliştirmiştir. Bu kavrayış temelinde, Weberci gelenek, dikkatleri işçi sınıfı içi farklılaşmalara yöneltmiş, sınıf içi farklılıklar ayrı sınıf tiplemeleri şeklinde tanımlanmıştır. Weber ikinci olarak, sınıf çalışmalarının sınıf bilinci ve sınıf mücadelesi gibi iki önemli boyutunu, iktisadi ölçütlerle tanımlanan sınıf konumundan bağımsızlaştırmıştır. Böylece çağdaş emek çalışmalarını hâlâ meşgul eden temel bir sorunun hazırlayıcısı olmuştur. Bu, birey ya da grupların nesnel toplumsal koşulları ile mevcut koşulların öznel algılanışı arasındaki ilişki, sorunudur.
#51
SORU:
Weberci ekole sahip Lockwood’un sınıf çalışmalarına yol gösterecek kuramsal modelleri nelerdir?
CEVAP:
Weberci ekol, çoğulcu sınıf kavrayışı ile zengin işçi tiplemeleri geliştirmiş bir ekoldür. Bunlar içinde, etkileri günümüzde de süren Lockwood’un katkıları, anılmaya değerdir. Lockwood’a (1975, s.16-31) göre sınıf çalışmalarına yol gösterecek iki kuramsal model mevcuttur. Bunlardan ilki, gücü, çatışmayı ya da karşıtlığı esas alırken, diğeri prestij, statü ya da hiyerarşiyi esas alır. Endüstriyel yaşam deneyimi içinde bunlardan ilki işçi sınıfına, ikincisi ise orta sınıflara atfedilmişlerdir. Lockwood ise, her iki modeli kullanarak işçi sınıfı içinde iki genel tipleme geliştirmiştir. Bunlardan ilki, güç ya da çatışma odaklı toplum imgesine sahip olan “geleneksel işçilerdir”. Bu tiplemenin “militan” ve “uysal” şeklinde tanımlanmış alt tiplemeleri vardır. İkincisi ise, paraya dayalı toplum imgesine sahip olan “bireyselleşmiş işçi” tiplemesidir. Lockwood, bu tiplemeleri, iş ortamı ve topluluk yapısının özellikleri ile farklı toplum ve grup algılarını irdelemek suretiyle tanımlamıştır.
#52
SORU:
Eric Olin Wright’ın sınıf kuramı nasıldır?
CEVAP:
Marx ve Weber gibi iki önemli sosyoloji geleneğinin katkılarını doğrudan doğruya toplumsal sınıf kuramı inşasında kullanan en etkili isim Erik Olin Wright’tir. E.O. Wright (1997, s.29), geliştirdiği analitik ve ampirik kategorilerin Marksist ve Weberci sınıf analizlerinden birlikte beslenen bir tür melez kategoriler olduğunu söyler. Toplumsal sınıf çalışmalarına ilginin azaldığı 1980’li yıllardan günümüze ısrarlı bir biçimde sınıf kuramı geliştirmek için çaba gösteren E. O. Wright, soyut ve somut arasında bağlantı kuran, bütünleşik bir sınıf kuramı geliştirmeyi başarmıştır. E. O. Wright’in geliştirdiği sınıf kuramı sömürü ilişkilerini temel alıyor olsa da burada sözü edilen emek değer yasasına dayalı Marksçı sömürü kuramı değildir. E. O. Wright, Marksist sömürü kavramını Weberci güç ilişkileri yaklaşımı içine yerleştiren ve böylece her iki gelenek arasındaki ayırımları aşmayı amaçlayan bir kuramsal inşa stratejisi uygulamıştır. E. O. Wright’ın sınıf kuramını temellendirdiği sömürü tanımı şöyledir: Bir grup insanın, elinde bulundurdukları üretim araçları, vasıf, uzmanlık gibi varlıklarla diğer insanların elde ettiği getiriler üzerinde yol açtıkları adaletsiz sonuçlar. Bu tanımda da açıkça görüldüğü gibi, sömürü ilişkisinin kapsamında, salt üretim araçlarının mülkiyeti ölçütü değil, vasıf ve yönetici pozisyon gibi kimi avantajlara dayalı varlıklar da yer almaktadır.
#53
SORU:
Wright’a göre sınıf çalışmalarının en temel sorunu nedir?
CEVAP:
O. Wright’a göre, sınıf çalışmalarının en temel sorunlarından biri nedensellik ilişkisinin nasıl tanımlanacağıdır. Buna yanıt vermeden önce analiz düzeyi ve analiz birimlerini saptamak gerekecektir; zira E. O. Wright için analiz düzeylerini ve analiz birimini belirlemek, nedensellik ilişkisinin nasıl kurulacağı sorusuyla doğrudan ilişkilidir. Nedensellik ilişkisinin belirleme mi, biçimleme mi, ya da sınırlandırıcı basınç uygulama mı olacağı, analiz düzey ve birimlerine bağlı olarak yanıtlanabilir. E. O. Wright’ın şemasında makro düzeyin analiz birimleri; sınıf yapısı ve sınıf oluşumu iken, mikro düzeyde sınıf konumları ve sınıf bilinci yer alır. Sosyolojinin ünlü ikiliği olan yapı ve özne, E. O. Wright’ın modelinde yapısal ve konjoktürel şeklini almıştır; her iki düzeyi birbirine bağlayan ise toplumsal oluşum düzeyidir.
#54
SORU:
Wright’a göre sınıf konumlarını farklılaştıran ölçütler nelerdir?
CEVAP:
Wright’a göre sınıf konumlarını tanımlayan, dolayısıyla da bu konumları farklılaştıran üç ölçüt söz konusudur:
- İlki Marx ve Weber’de de mevcut olan “üretim araçlarının mülkiyeti” ölçütüdür.
- İkincisi, “üretim araçları üzerinde kontrole sahip olmak” ölçütüdür.
- Üçüncüsü de “diğer çalışanlar üzerinde kontrole sahip olmaktır”
#55
SORU:
Post-modern bakış açısına göre sınıf çalışmaları hangi temalara dayanmaktadır?
CEVAP:
Toplumsal sınıf çalışmalarına dönük postmodernist katkıların ana hatlarıyla iki tema etrafında tasnif edilebileceği söylenebilir. İlki üretimin merkezî öneminin kaybolarak yerini tüketime bıraktığı görüşünü içerir; toplumsal kimlikler ve dâhil toplumsal sınıflar, tüketim ilişkileri içinde inşa edilirler. Diğer tema, işçi sınıfının çözüldüğü ve ileri kapitalist toplumların sınışı toplumlar olmaktan çıktıkları görüşünü içerir.
#56
SORU:
Ekonomik belirlemecilik eleştirisinin toplumsal sınıflara bakış açısı nedir?
CEVAP:
Ekonomik belirlemecilik eleştirisinin sınıf çalışmalarındaki tematik karşılığı, toplumsal sınıfların nesnel varlıkları ile öznel tutum alışları arasındaki ilişki sorunudur. İnsanlar maddi üretim ilişkileri içinde kendi öznel iradesinden bağımsız olarak belirli sınıfsal konumlara yerleşik yaşarlar. Nesnel sınıf güzergâhları içinde yaşayan insanlar, aynı zamanda, hayatın farklı alanlarında olabildiği gibi politika alanında da öznel tutum ve davranışlar sergilerler.
#57
SORU:
Postmodernist eleştirinin toplumsal sınıf yaklaşımına yönelik eleştirileri nelerdir?
CEVAP:
Postmodernist eleştirinin odağında özellikle Marksçı yaklaşımın olduğu da vurgulanmalıdır. Postmodernistler Marksçı yaklaşım özelinde geleneksel sınıf çalışmalarına atfettikleri ‘belirlemecilik’ hatasının kaynağını “toplumsal sınıf yapısı” kavramsallaştırmasında görürler. Buna göre geleneksel yaklaşım, toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlikleri koşullandıran en temel etken olarak toplumsal sınıf yapısını işaret etmiştir. Toplumsal sınıf yapısı; toplum inşasını, sınıfsal olmayan toplumsal ilişkileri, toplumsal çelişkileri, dolayısıyla da toplumsal değişmeyi belirleyen merkezî önemdeki bir değişken olarak kavranmıştır. Postmodernistlere göre belirlemeci hataların kaynağı da burasıdır. Zira, sınıf yapısına atfedilen bu merkezî önem gereği işçi sınıfı, nesnel çıkarlara (sınıf çıkarı) sahip olan, değiştirici gücü verili bir özne olarak tarif edilmiş, ampirik sınıf çalışmalarında ise işçilerin hangi ölçüde ve neden “devrimci sınıf” tiplemesine uzak durduklarını betimleyen bulgular ortaya konmuştur. Postmodernistler, bütün bir sınıf literatürünü, “devrimci proletarya” şeklindeki işçi sınıfının “doğru” tipolojisine işaret eden bu “sabit öznenin” aranması çabasının ürünü olarak görürler.
#58
SORU:
Postmodernist eleştirinin geleneksel sınıf çalışmalarına yönelik eleştirileri nelerdir?
CEVAP:
Geleneksel sınıf çalışmalarına yöneltilen indirgemecilik eleştirisinin işaret ettiği sorun alanı da yine toplumsal gerçekliğin farklı düzeyleri arasında kurulan açıklayıcı mahiyetteki ilişkilerle ilgilidir. Postmodernistlere göre, geleneksel sınıf çalışmalarında sınıfsal olan ve olmayan olgular arasında indirgemeci tarzda bir ilişki kurulmuştur. Diğer bir anlatımla sınıfsal olmayan olguların varlıkları, toplumsal sınıf temelinin basit bir tezahüründen ibaret görülmüştür. Postmodernist eleştirinin burada da asıl olarak Marksçı yaklaşımla hesaplaştığı belirtilmelidir. Olguların görüngüsü ile gerçeği arasında özdeşlik görmeyen Marksçı bilgi felsefesi, postmodernistlere göre indirgemeci eğilimlerin felsefi kaynağını oluşturmaktadır. Bu felsefi yaklaşımda, olgu ve olayların gerçek bilgisi, maddi üretim ilişkileri ve toplumsal sı- nıf yapılarında, görüngüsel bilgisi ise vuku bulduğu toplumsal yaşamın siyasi, kültürel düzleminde tanımlanır. Dolayısıyla da, görüngünün ampirik bilgisi ne söylerse söylesin, o olgunun gerçek açıklaması, yapısal düzlemdeki sınıf ilişkilerinde mevcuttur.
#59
SORU:
Postmodernistlere göre olumsallık kavramı ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Postmodernist katkılarla da felsefi içeriği zenginleşen olumsallık kavramı şöyle tanımlanabilir: “Olumsallık, olmuş ya da olagelmekteki bir görüngünün ya da olgunun zorunlu herhangi bir doğasının olmaması, her şeyin gerçekte başka türlü de olma olasılığının her zaman mevcut olmasıdır”. Tanımdan da anlaşılacağı gibi olumsallık kavrayışı, gerek işlevselci neden-sonuç ilişkisini, gerekse de tarihsel maddeci belirleme ilişkisini, tümüyle yadsımaktadır. Bu kavrayışa göre, toplum ve toplumsallık, zorunlu nedenselliklerin belirlenimine tabi değil, her şeyin her şeyle ilişkili olduğu, olasılıklara açık bir oluşum olarak görülmelidir. Olumsallık kavramının metodolojik imalarını, gerçekliğin inşası ya da gerçekliğin kuruluşu şeklindeki kuramsal yaklaşım tamamlamaktadır.
#60
SORU:
Klaus Eder’e göre sınıf ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Klaus Eder’e (1993) göre sınıf, toplumsal konumların, olasılığa açık bir inşasıdır. Sınıf, asla salt yapısal değil, olumsal bir kategoridir.
#61
SORU:
McNall ve arkadaşlarına göre sınıf ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
McNall ve arkadaşları(1991) için sınıf, tarihsel olarak olumsal bir kategoridir. Hem nesnel hem öznel unsurlara sahip olan toplumsal sınıf, kesit olarak değil süreç olarak ve ancak diğer sınıfsal süreçlerle karşıtlığı içinde kavranabilir.
#62
SORU:
Eder’e göre toplumsal sınıf ve eylem bağlantısı nasıldır?
CEVAP:
Eder’e (1993) göre toplumsal sınıf ile kolektif eylem bağlantısının artan ölçüde kopması, sınıf siyasetinin krizine güçlü bir kanıttır. Dolayısıyla sınıf ve eylem bağlantısını üç katmanlı bir dolayımla tanımlamak gerekir. İlk katmanda sınıf bir toplumsal yapıdır. İkinci katmanda kültürel doku yer alır; bu değerlerin, kimliklerin ve bilginin alanıdır. Son katman ise kolektif eylemi içerir. Burada normatif yönelimler ve yapısal tercihler söz konusudur.
#63
SORU:
Halk sınıflarının tarihsel sosyolojisi göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan sorunlar nelerdir?
CEVAP:
Disiplinler arası bir alan olarak Tarihsel Sosyoloji, sosyal düşünce tarihiyle sürdürdüğü eleştirel diyalogun sayesinde, pozitivizm sonrası epistemik, teorik ve metodolojik dayanakları belirsizleşen sosyal çalışmalara, yeni bir soluk getirmiştir. Özellikle halk sınıflarının tarihsel sosyolojisi söz konusu olduğunda, konunun merkezinde iki kuramsal ve metodolojik sorunun yer aldığı söylenebilir. İlki bizzat sınıf kavrayışına dairdir; tarihsel sosyologlar arasında “alt yapı-üst yapı” kavram çiftinin kullanışlı olmadığı konusunda genel bir görüş birliğinden söz edilebilir. Bu çerçevede sorun, toplumsal sınıfın tanımlanması sorunundan ziyade, işçi sınıfının iç katmanları arasındaki bağlantıların nasıl kurulacağı sorunudur. Kuramsal sorunlardan ikincisi, işçi sınıfının oluşum süreci ile genel toplumsal çevre arasındaki ilişkiye aittir.
#64
SORU:
Halk sınıflarının tarihsel sosyolojisi göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan sorunlara E. P. Thompson’un verdiği yanıtlar nelerdir?
CEVAP:
Halk sınıflarının tarihsel sosyolojisi göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan sorunlara etkili yanıtlardan ilkinin E.P. Thompson’dan geldiği söylenebilir. E.P. Thompson’un yaklaşımı iki önemli analitik özellik taşır: İlk olarak, işçi sınıfının oluşumu, kapitalizmin iktisadi çelişkilerine emekçi sınıfların verdikleri tepkilerle açıklanamaz; işçi sınıfının kolektif eylemliliğinde, adaletsiz toplumsal düzenin kültürel deneyimi ile ortaya çıkan motivasyon görülmek durumundadır. ‹kinci olarak işçi sınıfı, diğer sınıflarla, devletle, toplumla girdiği karşılıklı ilişkilerde oluşur; ancak bu ilişki sadece yapısal güç/iktidar terimleriyle değil, kültürel meşruiyet terimleri ile de anlaşılmak durumundadır.
#65
SORU:
Williams’a göre sınıf kavramı ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
E.P Thompson ve yakın çalışma arkadaşı R. Williams için toplumsal sınıf, bir ‘bağlantı terimidir’; yapı ile sürecin, sosyal varlık ile sosyal bilincin köşebendinde yer alır. E.P. Thomson’a göre sınıf, kendi tarihini yaşayan insanlar tarafından tanımlanır ve sınıfın tek mümkün tanımı da budur. Toplumsal ve kültürel bir oluşum olan sınıfın, genellikle sendikalar gibi kurumsal ifadelerine rastlanır. Sınıf bir soyutlama olarak tanımlanamayacağı gibi, diğer sınıflardan yalıtılmış vaziyette de tanımlanamaz. Belli bir toplumsal sınıf sadece ve sadece diğer toplumsal sınıflarla girdiği ilişkiler içinde tanımlanabilir.
#66
SORU:
Emek tarihçilerine göre sınıf kavramı ne anlama gelmektedir?
CEVAP:
Emek tarihçileri bir sınıftan söz ettiğinde, son derece gevşek tanımlanmış bir insan grubunu düşünürler. Bu grup, benzer çıkarları, maddi yaşam deneyimlerini, gelenekleri ve değer sistemlerini paylaşır. Daha da önemlisi bir sınıf olarak davranma eğilimine sahiptir. Toplumsal sınıf; özne, deneyim ve bilinç demektir. Sınıf deneyimi, insanların iradeleri dışında dahil oldukları üretim faaliyeti tarafından belirlenir. Bilinç ise sınıf deneyimlerinin kültürel terimlerle ifade edilmesidir. Bu terimler; gelenekte, değerlerde ve kurumlarda yaşarlar. Dolayısıyla işçi sınıfının oluşumu, iktisadi olduğu kadar, siyasal ve kültürel boyutlara da sahip bir olgudur. Yeniden vurgulamak gerekirse bu yaklaşıma göre toplumsal sınıf bir ilişki adıdır; bireyler toplamı değildir. Bireyler üretim sistemi içinde belirli konumlara sahiptir; kolektif aktörler söz konusu olduğunda, onlar da tarihin somut bir anında mücadele içinde ortaya çıkarlar. Ne üretim sistemi içindeki bireysel konumlanış ne de kolektif eyleme dahil oluş, toplumsal sınıftır; sınıf tam da bunlar arasındaki ilişkidir. Özetle, tarihsel sosyolojinin emek tarihi kanadından gelen kavramsallaştırmada toplumsal sınıf; hem süreç, hem ilişkidir; hem uyum, hem de çatışmadır.
#67
SORU:
Katznel’e göre sınıf oluşumunun düzeyleri nelerdir?
CEVAP:
Katznelson’a (1986, s.14-23)göre, sınıf oluşumu dört analiz düzeyde kavranması gerekir: Sınıf oluşumunun ilk düzeyinde makro ekonomik koşullar vardır; yapısal sınıf ilişkilerinin var olduğu bu düzeyde, kapitalist sanayileşme biçimleriyle ilişkili olarak işçileşme örüntülerini analiz etmek esastır. ‹kinci düzeyde işçilerin ev ve işyerini sarmalayan, yaşam dünyasındaki deneyimleri yer alır. Üçüncüsü kültürel düzeydir ve işçilerin paylaştıkları eğilimleri, davranışları ve normları kapsar. Nihayet dördüncü olarak sınıfların geliştirdikleri örgütleri ve kolektif eylemlilikleri içeren politik düzey söz konusudur. Katznelson’a göre toplumsal sınıflar; toplumsal yapı, yaşam örgüleri, eğilimler ve eylemler gibi, dört düzeyde de var olduğunda, ancak bir sınıf oluşumundan söz edilebilir.