YENİ TÜRK EDEBİYATINA GİRİŞ I Dersi Deneme, Eleştiri ve Mektup soru cevapları:

Toplam 23 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Deneme türünün sözcük anlamı nedir?


CEVAP:

Deneme sözcüğü Fransızca “essai”den gelir. Bu başlık altında yer alan metinlerin birbirlerinden farklı biçimsel ve tematik özellikler göstermeleri nedeniyle deneme tanımlanması en güç edebî türlerden birisidir. Adını ve kesin biçimini 16. yüzyılın ikinci yarısında Montaigne’in Denemeler (1580) adlı eserinden sonra alır. Deneme âdeta özgür düşüncenin savunulduğu, kalıplaşmış düşüncelere karşı çıkılan bir dönemde yazının da kendi özgürlüğünü ilan edişidir.


#2

SORU:

18. ve 19. yüzyılda deneme türü nasıl bir gelişim gösterir?


CEVAP:

Deneme, 18. ve 19. yüzyılda bir edebî tür olarak gelişmesini sürdürür, özellikleri ve tanımı netleşir. Tek bir konuya bağlı kalmayan, belirli bir plan üzerinden yazılmayan, kişisel görüş ve düşüncelerin delillerle ispat etme kaygısı duyulmadan, kesin hükümler verilmeden ortaya konulduğu bir edebî tür olarak tanımlanır. Zaman içinde biyografiler, anılar, gazete yazıları, eleştirel metinler (Sartre, M. Butor, Schopenhauer, Kierkegaard örnekleri), diyaloglar (Platon, Diderot örnekleri) gibi birbirinden çok farklı içerikleri olan metinler de bu başlık altında anılmaya başlar. Özellikle eleştiri, mektup ve hatırat gibi türlerde denemenin özellikleriyle karşılaşılır.


#3

SORU:

Deneme türünün konuları nelerdir?


CEVAP:

İnsan ve toplumu ilgilendiren her şey denemenin konusudur. Genelde birinci tekil şahıs kullanan yazar, bir konudan diğerine geçerek serbest bir tavır içinde yazar. Amacı öğretici olmak, okuru bilgilendirmek değildir. Bir sohbet havası içinde fikirlerini, hayat tecrübelerini paylaşan yazar, okura farklı bakış açıları kazandırmayı, okurun düşünce dünyasını geliştirmeyi hedefler. Akıcı bir üslupla yazılan denemeler okurun dilden haz almasını sağlama işlevini de yüklenirler. İnsanı merkeze alan ve onun hayatla ilişkisini ele alan bu metinler evrensel bir özellik taşırlar, zaman içinde değerlerini yitirmezler.


#4

SORU:

Batı edebiyatında deneme türünün öncüleri kimlerdir?


CEVAP:

Deneme türünün ilk örneklerine Yunan ve Latin edebiyatlarında rastlanır. Eflatun’un (MÖ 429- 347) bazı diyalogları, Epiktetos’un (MS 50?-125?) sohbetleri, Cicero’nun (MÖ106-43) bazı eserleri, Seneca’nın (MÖ 4?- MS 65) bazı diyalog ve mektupları deneme özelliği gösterirler. Ancak deneme türünün dünya edebiyatında öncülüğünü yapan Fransız yazar Montaigne (1533-1592) olur.


#5

SORU:

Türk edebiyatında deneme türü nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Türk edebiyatına “tecrübe-i kalemiye” adıyla giren deneme gazetelerle birlikte gelişir. Tercüman-ı Ahval’in (1860) yayın hayatına başlamasıyla gazete sütunlarında “Musâhabe” başlığı altında yer alan fıkra ya da sohbet olarak adlandırılan örneklerde denemenin özellikleri görülür. Türk edebiyatında deneme türünün ilk örnekleri olarak niteleyeceğimiz fıkra, sohbet gibi örnekler önce gazete sütunlarında yer alır, daha sonra kitap hâline getirilir. Dil, edebiyat, felsefe, kültürel, sosyal ve siyasi konular başta olmak üzere çeşitli konularda yazılan denemeler edebiyat tarihimizde zengin bir birikim oluşturmaktadır.


#6

SORU:

Türk edebiyatında deneme türünün öncüleri ve eserleri nelerdir?


CEVAP:

Ahmet Rasim (1864-1932), köşe yazıları, sohbetleri, Gülüp Ağladıklarım (1926), Falaka (1927), Muharrir Bu Ya (1927) adlı denemeleri; Ruşen Eşref (1892-1959), Ayrılıklar (1923), Damla Damla (1929), Boğaziçi Yakından (1938), Atatürk’ü Özleyiş (1957), İstiklâl Yolunda (1960) gibi denemeleriyle türün örneklerini verirler.


#7

SORU:

Deneme türü Türk edebiyatında ilk olarak ne zaman önem kazanmıştır?


CEVAP:

Deneme, Türk edebiyatında asıl kimliğine “deneme ‘ben’in ülkesidir” diyen Nurullah Ataç’ın kaleminde kavuşur. Edebiyat dünyasına Ahmet Haşim hakkında yazdığı bir yazı ile Dergâh’ta başlayan Ataç’ın dil konusundaki tavrı onun dil devriminin öncüsü olarak anılmasına yol açar. Divan edebiyatı, halk ve Avrupa edebiyatlarına hâkimiyeti ile okurlarına sunduğu fikir çeşitliliği ve insanlığın ortak
değer ve davranışlarını akıcı bir dille ifade etmesi denemelerinin belirgin özellikleridir. Dil ve edebiyata özel bir ilgi duyan yazar denemelerinde sadece denemeci değil; aynı zamanda bir eleştirmendir. Böylece eleştirel bir deneme anlayışı da metinlerine hâkim olur.


#8

SORU:

Yahya kemal'in deneme türü özelliği taşıyan eseri nedir?


CEVAP:

Yahya Kemal, Aziz İstanbul’da (1964) tarihî, coğrafi ve mimari özellikleriyle İstanbul’un farklı semtlerini tasvir eder. Deneme özeliği taşıyan bu yazılarında şehrin kültürel zenginliklerini, estetik bir duyuş, sağlam bir gözlem ve tarih bilgisiyle gelecek kuşaklara aktarır.


#9

SORU:

Eleştiri türü nasıl tanımlanır?


CEVAP:

Eleştiri, bir sanat ya da düşünce eserini belli estetik ölçütler çerçevesinde sistemli bir biçimde değerlendiren, ait olduğu toplumun sanat ve düşünce dünyası içindeki yerini belirleyen yazıdır. Bir edebî tür olmasının yanı sıra eleştiri, sanatçının yaratıcılığını tamamlayan bir olgu, bir zihin faaliyeti olarak da tanımlanır. Guy Michaud’ya göre eser, yaratılış sürecinde sayısız olasılığın kesişme noktasındadır. Estetik unsurları tamamlandıkça eser bu olasılıklar kavşağından özgün biçimine doğru yol alır. Doğumuna neden olan bir “kriz noktasından” onu tamamlayacak olan ikinci aşamaya, eleştiri aşamasına yönelir.


#10

SORU:

Eleştiri terimi Türkçede nasıl kullanılmıştır?


CEVAP:

Eleştiri/tenkit, Türkçede Fransızca “critique” kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Tanzimat’tan önce “ilm-i nakd”, Tanzimat’tan sonra Arapçada “nakd” kökünden gelen, “bir şeyin değerini vermek” anlamında kullanılan “intikad” ve “muâheze”
gibi kelimelerle karşılanır. Tahir-ül Mevlevî’de ilm-i nakd; “nazmın kusurlarını bildiren ilimin adı” olarak açıklanır.


#11

SORU:

Türk edebiyatında eleştiri kavramı nasıl kullanılmıştır?


CEVAP:

Namık Kemal, tenkit sözünü “kritik” yerine kullanmanın doğru olmadığını belirtir, “muâheze” ile tercüme etmeyi tercih eder (Ercilasun, 1977, s. 2-7). Servet-i Fünun Dönemi’nde “critique” karşılığı olarak “nakd” kökünden gelen “tenkad, tenakkud, intikad, tenkid” gibi farklı kelimeler kullanılır. Dönemin sanatçıları “tenkid” ile “intikad” kelimelerinden birini tercih konusunda zaman zaman
anlaşamazlar. Şemseddin Sami hem “tenkid” hem “intikad”ı kullanırken Muallim Naci “tenkid”den yanadır. Ancak bu dönemde çoğunlukla “tenkid” tercih edilir. Zaman içinde tenkit ve eleştiri eş anlamlı sözcükler olarak kullanılmaya başlanır.


#12

SORU:

Batı edebiyatında eleştiri türünün dönemleri nelerdir?


CEVAP:

Batı edebiyatında eleştiri; klasik, neoklasik, romantik ve modern tenkit olarak dört dönemde incelenebilir.


#13

SORU:

Klasik eleştirinin tarihi gelişim süreci nasıldır?


CEVAP:

Klasik eleştirinin tarihçesi ilk çağlara uzanır. Eski Yunan ve Latin dönemlerini kapsar ve sanatın tabiatın taklidi olduğu görüşü üzerine temellenir. Sanatın en belirgin özelliği insanı, tabiatı yani gerçekliği yansıtmasıdır. Eski Yunan’da etkileyici söz söyleyene sofist adı verilir. Sofistler söz sanatları ile güçlendirilmiş bir hitabet şeklinin etkili olduğunu savunurlar. Böylece sanatın etkisi üzerinde düşünülmeye başlanır. Bu ilk adımı Sokrates’in kelimelerin anlamı ve kavramlar üzerindeki dikkati izler. Diyalog kavramını geliştiren, tek seslilik ve tek düşünceye karşı çıkan Sokrates farklı düşüncelere ve kişiler arasında fikir alışverişine yönelerek “özgür yaratma” konusunda önemli bir gelişmeye neden olur. Ancak
Tanrıların monolitik/tek sesli hükümlerine karşı insanları kışkırttığı gerekçesiyle idam edilir. Öğrencisi olan Platon onun diyaloglarını derler ve düşüncelerinin devam etmesini sağlar. Hakikat nedir sorusuna odaklanan Platon ilk kez “taklit” ifadesini kullanır. Yeryüzünde görünen her şeyin ideler âlemindeki varlıkların bir kopyası olduğu, sanat eserlerinin de onların kopyası olduğunu ve bu kopyaların asıllarına uygunlukları nispetinde güzel olduklarını söyler.


#14

SORU:

Neoklasik eleştiri anlayışının özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Orta Çağ’dan 18. yüzyıla kadar etkili olan eleştiri anlayışı neoklasik eleştiri başlığı altında değerlendirilebilir. Edebî eserin yapısını, okur izlenimlerinin prensiplerini dikkate alan bir eleştiri anlayışı gelişir. Aristo’nun sanat eserinin bütün olduğu görüşü, yerini eseri biçim ve içerik olarak inceleme eğilimine bırakır. Orta Çağ’da eleştiri alanında kayda değer bir gelişme görülmez. Hristiyanlıkla uyuşmayan görüşler yüzünden Orta Çağ’da Yunan ve Latin kültürü bir süre ihmal edilir. Rönesans ile Antik kültüre yönelen anlayış onları keşfeder ve yeniden yorumlamaya başlar. 16. yüzyılda Rabelais, çağdaşlarından farklı olarak gramerci yaklaşımdan uzaklaşıp metnin kendisine yönelmenin gerekli olduğunu öne sürer. Bu görüş “bir okumanın diğer okumaları gereksiz kılmayacağı” tezi ile gelişerek “çoğul okuma”nın yolunu açar. Umberto Eco’nun açık yapıt olarak adlandırdığı “metni ‘çoğul okuma’ ile okuyarak daha geniş bir çözümleme yapılabileceği” görüşüne kadar uzanır.


#15

SORU:

Romantik dönem eleştiri türünün gelişimi nasıldır?


CEVAP:

19. yüzyılda neoklasik eleştiri anlayışına karşı romantik eleştiri gelişir. Bu eleştiri anlayışı 1800’lü yıllarda Almanya’da Schlegel, İngiltere’de Coleridge ile başlar. Klasik-romantik tartışmaları döneme damgasını vurur. Victor Hugo’nun Cromwell ön sözü (1827) ve Hernani piyesi (1830) Fransa’daki romantik harekete ivme kazandıran edebî metinledir. Tıpkı romantik akım gibi romantik eleştiri de Avrupa edebiyatlarında birbirinden farklı gelişme evreleri gösterir.


#16

SORU:

Modern eleştiri döneminin öncüleri kimlerdir?


CEVAP:

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başından itibaren yeni eleştirel bakış açıları oluşur. Fransa’da Jules Lemaître (1853-1914), Anatole France (1814- 1924), Remy de Gourmont (1858-1915), André Gide (1869-1951) gibi isimlerin temsilcisi olduğu izlenimci (empresyonist) eleştirinin etkili olduğu  ve diğer eleştirel bakış açıları ile zenginleşen bu dönem modern eleştiri dönemi olarak adlandırılabilir.


#17

SORU:

Metinler arasılık kavramı ne anlama gelir?


CEVAP:

Metinler arasılık kavramı temelini Mihail Bakhtin’in söyleşimcilik (dialogisme) kavramından alır. Metnin içinde farklı söylemlerin bulunduğunu, metnin başka metinlerle kurduğu ilişkinin yanı sıra tarihî ve toplumsal olgularla da etkileşim
hâlinde olduğunu savunur. Bu tezi ile metni kendi içinde çözümlemeye çalışan Rus Biçimcileri ile çelişir. Bu görüşlerini Rabelais ve Dostoyevski’nin
eserlerine uygular.


#18

SORU:

Tezkire nedir?


CEVAP:

Eski edebiyatın edebî eleştiri bağlamında en önemli kaynağı tezkirelerdir. Tezkireler, devrin şairleri ile ilgili bilgi, yorum ve değerlendirmeler içerir. Aynı zamanda devrin edebiyat anlayışı ve değer sistemini de aktaran kaynaklarıdır.


#19

SORU:

Tanzimat sonrası edebiyat eleştirisinin özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Tanzimat sonrası edebiyat eleştirisinde iki tavır dikkati çeker: 1-Divan edebiyatı adı verilen eski Türk edebiyatının bütünüyle reddi veya eleştirilmesi 2- Bu dönem edebiyatçılarının tanıyabildikleri kadar da olsa Batılı edebî örneklerle benzer yeni bir edebiyat kurulması hususundaki çabalar. 1860-1880 döneminde Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ile Recaizade Ekrem ve Muallim Naci çeşitli konulardaki eleştirileri ile öne çıkarken bu dönemdeki sosyal faydaya yönelik edebiyat anlayışına paralel bir eleştiri anlayışı geliştirirler. Beşir Fuad ve Ahmet Midhat Efendi realizmi savunan, daha sistemli bir eleştiri anlayışı ortaya koyar.


#20

SORU:

Bir edebi tür olarak mektup türünün özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Mektup, insanların birbirleriyle yazılı olarak haberleşmelerini sağlayan bir vasıtadır. Zaman içinde yazarının duygu ve düşüncelerini, bir konu
hakkındaki görüşlerini aktaran bir edebî tür hâline gelir. Edebiyat ve fikir adamlarının çevreleri ile ilişkilerini, iç dünyalarını, sanat anlayışlarını samimi bir ifade ile dile getirdikleri özel mektupları edebiyat tarihi için değerli belgelerdir. Hatıratlar ve güncelere benzer özellikler taşıyan yer yer deneme tarzında da yazılan mektuplar edebiyat tarihine ışık tutan, sanatçıların eserlerini, şahsiyetlerini aydınlatan bilgiler içerirler.


#21

SORU:

Batı edebiyatında mektup türü nasıl bir gelişme süreci izlemiştir?


CEVAP:

Latin edebiyatında hicivden sonra en gelişmiş tür olarak nitelenir. Romalılar mektup türünde eski Yunan’dan daha güçlü örnekler verirler. Çeşitli nedenlerle şehirden uzakta olanlar merkez ile ilişkilerini mektuplar aracılığıyla sürdürürler. Politik, toplumsal düşünceleri ileten mektupların yanı sıra güzel bir üslupla kaleme alınmış özel mektuplara da rastlanır. Cicero’nun sayıları oldukça kabarık olan politik, toplumsal içerikli mektupları, Horatius’un toplum ile ilgili görüşlerini yansıttığı Mektuplar adlı eseri, Ovidius’un sürgünde yazdığı Karadeniz’den
Mektuplar’ı edebî ve siyasal açıdan önem taşıyan Seneca’nın mektupları türün ilk gelişmiş örnekleri arasındadır. Mektup, Avrupa edebiyatlarında değişen sosyal ve kültürel koşullara bağlı olarak bir edebî tür ve anlatım tekniği olarak birbirinden farklı biçimlerde gelişir.


#22

SORU:

Türk edebiyatında mektup türünün ortaya çıkışı nasıl olmuştur?


CEVAP:

Türk edebiyatında mektup türü, genel olarak “inşa” adı altında anılan düzyazının içinde ele alınır. İnşa “belirli kurallara uyularak mektup yazma işi, mektup yazma üslubu, sözü belagate uygun söyleme sanatı” anlamında kullanılır (Gültekin,
2015, s. 244). Münşî adı verilen düzyazı yazan kişilerin yazıları, özel veya resmî mektuplar da içinde olmak üzere “münşeat” adı verilen kitaplarda toplanır. Türk edebiyatı tarihi, edebiyatçıların özel mektupları bakımından Batı edebiyatları kadar zengin değildir. 19. yüzyıldan önce devrin şartları ve edebiyatçılarımız arasında pek rağbet görmemesi nedeniyle zayıf kalır.


#23

SORU:

Bir edebî tür olarak mektupların özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Bir edebî tür olarak mektupların en belirgin özelliği samimi ve yapmacıksız bir dille yazılmalarıdır. Her mektup yazarının şahsiyetini yansıtan bir belge olarak görülür. Aynı zamanda roman ve hikâyelerde beklenmedik bir anda olayın akışını değiştiren, entrikanın açıklanmasında bir yardımcı unsur olarak kullanılarak da özel bir işlev yüklenirler. Fransız trajedilerindeki “iç monolog”dan bilinç akışı tekniğine geçiş sürecinde iç monologların yerini alan bir anlatım tekniği olarak nitelenirler. Mektupların dikkati çeken bir diğer özelliği de kadın yazarlar tarafından “özel mektup” ve “anlatım tekniği olarak mektup” kapsamında ustalıkla kullanılmış ve zenginleştirilmiş olmalarıdır. Mektup, edebiyat dünyasında kadının “itiraf ve itiraz dili” olarak özel bir önem taşır.