İLETİŞİM SOSYOLOJİSİ Dersi Kitle İletişim Kuramları soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Kitle iletişim araştırmaları konusunda yapılan başlangıç olarak kabul edilen araştırma ne zaman kim tarafından yapılmıştır?
CEVAP:
Kitle iletişim araştırmaları konusunda yapılan ve alandaki ilk kavramsallaştırmayı gerçekleştiren bu nedenle de bir anlamda başlangıç olarak kabul edilen araştırma 1927 yılında Harold Lasswell tarafından yapılmıştır.
#2
SORU:
Medyanın etkisini ifade etmek için Lasswell’in geliştirdiği hangi model kullanılmaktadır?
CEVAP:
Medyanın etkisini ifade etmek için Lasswell’in geliştirdiği “hipodermik şırınga” ya da “sihirli mermi” modeli kullanılır. Bu kavramlardan da anlaşıldığı gibi toplum kitle toplumudur ve kitle iletişimi de bu çerçevede pasif, çaresiz, atomize bireylere düşünceler hatta tutumlar ve davranışlar adeta enjekte eder. Bu çalışmalar yukarda da belirtildiği gibi büyük ölçüde
dönemin hakim psikoloji kuramlarından ve propaganda stratejilerinin yükselişinden etkilenerek yapıldığını unutmamak gerekir.
#3
SORU:
Sınırlı etki modeline göre medya neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Sınırlı etki modeline göre medya var olan davranışları pekiştirmekten başka bir şey yapmıyordu. Çünkü elde edilen bulgulara göre, izleyici-okuyucular seçici dikkat, seçici algılama ve seçici anımsama gibi çeşitli savunma stratejilerine sahipler.
#4
SORU:
Halkın Tercihi araştırmasında elde edilen bulgular nelerdir?
CEVAP:
Halkın Tercihi araştırmasında üç tane bulgu elde edilmiştir: 1) Kişisel etki 2) Kanaat önderleri 3)Kanaat önderlerinin kitle iletişim araçlarıyla olan ilişkileri
#5
SORU:
Hovland'a göre iki yanlı sunum neyi ifade etmektetir?
CEVAP:
ABD’inde Ordu Enformasyon ve Eğitim Bölümü iletişimin özellikle de propagandanın etkileriyle ilişkili araştırma
yapmaları için psikolog ve sosyolog çalıştırmışlardır. İşte bu amaçla psikolog olan Carl Hovland, önderliğinde kitle iletişim araçları tarafından gönderilen iletilerin ikna etme ve öğrenme üzerindeki etkilerini ölçmek üzere araştırmalar ve deneyler yapıldı. Bu araştırmalar iletişimin tutum değişimindeki etkisini bir diğer ifade ile daha önce sahada yapılan araştırmaların etkisini laboratuarda bulmayı amaçlamaktaydı. Ordunun askere yeni alınan erler için hazırladığı oryantasyon filmlerinin ikna edicilik gücü araştırılmıştır. Bunun için özellikle cevap
aranan sorular şunlardır:
1. Yeni enformasyon ne ölçüde tutumları değiştirmiştir?
2. Bu değişiklikler sürekli miydi ve hangi koşullar altında sürekliydi?
#6
SORU:
Kitle İletişim Araçlarının Uzun Vadeli Etkileri nelerdir?
CEVAP:
Kültürel Göstergeler
Gündem Oluşturma
Suskunluk Sarmalı
#7
SORU:
Suskunluk Sarmalı neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Suskunluk Sarmalı: E. Noelle-Neumann 1965
yılında İletişim Araştırmaları Başkanı olduğunda
“Kamuoyu ve Toplumsal Denetim” konusunda
çalışmıştır. Temel iddiası kamuoyu kavramı anlaşılmadan ve açıklanmadan medyanın etkilerini
anlamanın mümkün olamayacağıdır. Etki odaklı
iletişim araştırmalarına farklı bir boyut kazandıran
Noelle Neumann, araştırmalarını “suskunluk sarmalı” kavramı üzerine oturtur. Suskunluk sarmalı,
bir toplumda üzerinde uzlaşılan belli değerler ve
hedeflerin varlığı üzerine kuruludur. “Kamuoyu”
olarak tanımlanabilecek bu uzlaşma ya da anlaşma
sadece siyasal konularda değil moda, gelenek gibi
konularda da aranır.
Suskunluk sarmalı, yalnızca küçük gruplarda
değil, aynı zamanda toplumun da oydaşmadan
sapan bireyleri dışlama ile tehdit ettiği varsayıma
dayanır. Toplum üzerinde uzlaşılmış olduğu varsayılan düşünce ve değerlerin dışına çıkanları yani sapkınları dışlama ve ihraç ile tehdit eder. Bu dışlanma korkusu, insanların etraflarında olan biteni yakından takip ederek ona göre güvenli bir konum almaya itmektedir. Bu anlamda insanlar kendi
düşüncelerinin kamuoyundaki oydaşma içinde yer aldığını
bilirlerse açıkça dile getirmekten çekinmeden yüksek sesle konuşma cesaretine gösterirler. Tersine azınlıkta olduklarını hissederlerse düşüncelerini saklamak için çeşitli stratejiler geliştirerek suskun ve temkinli davranırlar. Bu durum belirli
düşüncelerin ya da inançların tabu haline gelmesine veya yok olmasına kadar sürebilir.
#8
SORU:
Gündem oluşturma tezi neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Gündem Oluşturma Gündem oluşturma tezine göre,
kitle iletişim araçları halka ne düşünecekleri konusunda başarılı
olmayabilir ancak ne hakkında düşünecekleri konusunda başarılı olabilirler. Bu görüşü ortaya atan ve savunan B.Cohen, McCombe ve Shaw’a göre medya olayların bazılarını göz ardı
ederken bazılarını da vurgulayarak ve öne çıkararak kamuoyunun oluşmasını sağlamaktadır. Bu tez
kendisinden önce yapılmış olan araştırmaları sadece tutum değişikliği üzerinde durmaları nedeniyle
eleştirir. Çünkü gündem oluşturma tezine göre kitle
iletişim araçları sadece farkında olmayı sağlayabilirler. İnsanlar gündelik pratikleri içinde medyayı takip
ederken, medyanın konulara verdiği önceliği kendi
öncelikleriymiş gibi benimsemektedirler. Medya
gündemi bir öncelik sıralaması belirleyerek izler. Bu
anlamda siyasi iktidarın ya da bürokraside yapılan
yolsuzlukların medya tarafından yoğunluklu ve öncelikli olarak işlenmesi halinde, siyasi iktidarların seçimleri kaybetmesi mümkündür. Siyasi iktidarların kendi yolsuzluklarını kamudan gizlemenin bir yolu olarak medyayı yönlendirerek farklı gündemler, farklı öncelikler oluşturması da mümkündür.
#9
SORU:
Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına kadar
iletişim araştırmaları temelde medyanın insanlara
ne yaptığını yani nasıl etkilediğini sorgulamış ve
bir yanıt bulmaya çalışmışlardır. Ancak kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı ile birlikte asıl insanların medya ile ne yaptığı sorusu önem kazanmıştır. Böylece vurgu etki kavramından izleyici kavramı üzerine kaymıştır. Yani iletinin sadece göndericinin niyet ettiği şey olmadığını izleyicinin onu nasıl anlamlandırdığına da bağlıdır. Bu yaklaşım, insanların toplumsal ve psikolojik kökenli ihtiyaçlarının olduğunu ve bu ihtiyaçları farklı kaynaklardan giderdiklerini ileri sürmektedir. Bu
kaynaklardan birisinin de medya olduğunu dolayısıyla insanların medyayı kullandığını ileri sürmektedir. Medyanın insanları esir aldığı düşüncesine karşı çıkar. İnsanlar yemek yiyerek açlıklarını, komedi filmlerini izleyerek gülme gereksinimlerini, duygusal filmler ya da diziler izleyerek duygu
gereksinimlerini, heyecanlı filmler izleyerek heyecan gereksinimlerini giderirler.
Denis McQuail, Blumler ve Brown (1972) yaptıkları araştırmalarda televizyon izleyicilerinin televizyondaki yarışma programlarını benzer biçimde “kullanan” grup olduğunu ortaya koymuştur. İzleyicilerin büyük çoğunlukla yarışma programlarını
dört temel doyum için izledikleri ya da kullandıkları ortaya çıkmıştır: Kedini takdir etme; toplumsal
etkileşim; heyecan; eğitim.
#10
SORU:
Teknolojik İyimserlik neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
Toplumsal sistemlerin ve insan ilişkilerinin temel belirleyicisi olarak teknoloji ve özellikle kitle iletişim araçları olduğunu ileri süren Marshall McLuhan, çok eleştirilmiş olmakla birlikte çok
büyük ilgi de görmüş bir düşünürdür. “Teknolojik iyimserlik” konusunda neredeyse sloganlaşmış olan “evrensel köy” ve “araç mesajdır” gibi savları çok ünlenmiş ve aynı zamanda çok gönderme yapılmıştır. Evrensel köy kavramı kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile birlikte dünyanın adeta küresel bir köye dönüşeceğini ileri sürer. McLuhan’a göre, köylerde nasıl herkes her şeyden anında haberdar oluyor ve birbirini tanıyorsa,
iletişim araçları sayesinde dünyanın her yerinde
olan bitenden anında haberdar olmak mümkün
hale gelmiştir. McLuhan’ın araç mesajdır sözünden anlaşılması gerekeni şöyle açıklamaktadır: içerik yerine biçime bakmak gerek; iletişimin şekli sadece içeriği değiştirmez, aynı zamanda her şekil belli iletiler için tercihe sahiptir. İçerik her zaman biçim dinamiği tarafından belirlenir. İnterneti sosyal medyayı ele aldığımızda e-postalarımızı kontrol etsek de, facebooktan herhangi bir işlem yapsak da önemli olan mesaj değil araçtır. Çünkü herhangi bir aracın ya da teknolojinin iletisi aslında bu aracın hayatımızı nasıl etkilediğidir. McLuhan’a göre elektrik ışığı pür enformasyondur. Işık olmadan ameliyat ya da gece oynanan maçlar olamayacağı için bu aktivitelerin elektrik ışığının içerikleri oldukları söylenebilir. Yazının içeriği konuşma;
basının içeriği yazılı sözcük; konuşmanın içeriği
düşünce sürecidir. McLuhan’a göre araç insanın uzantısıdır. Bu
uzantı her şeyi kapsar. Yazılı sözcükler, konuşulan
sözcükler, giysilerimiz, saat, gözlük, ev, giysilerimiz,
araba, tekerlek, bisiklet, basın, yol, fotoğraf, telgraf,
telefon, daktilo, televizyon, sinema, radyo vs. gibi.
#11
SORU:
Eleştirel çalışmalar kavramını iletişim bağlamında ilk defa kim kullanmıştır?
CEVAP:
Eleştirel çalışmalar kavramını iletişim bağlamında ilk defa Paul F. Lazarsfeld 1941 yılında kullanmıştır.
#12
SORU:
Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori kavramı neden literatürde birbirinin yerine kullanılmaktadır?
CEVAP:
Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori kavramını
literatürde birbirinin yerine kullanıldığını görmek
mümkündür. Eleştirel Teori, felsefe tarihinde, Batı
Avrupa Marksist geleneğinin Frankfurt Okulu adıyla anılan koluna yani Marksizmi zamanın teorik ve
politik gereksinimlerine uyarlamayı amaçlayan bir
dizi Alman filozofu ve toplum teorisyenine gönderme yapar. Eleştirel teorinin ortaya çıkışı Amerikan
akademik düşüncesinde önemli bir gelişme sağladı.
Bu kavramı Enstitü, ABD döneminde Marksizm
yerine kullanmıştır. Genel olarak Eleştirel Teori
kavramı Enstitü’nün Max Horkheimer, Theodor
W. Adorno, Herbert Marcuse ve son döneminde
Jürgen Habermans’ın öncülüğünü yaptığı 1930
sonrası düşünsel faaliyetlerinin ürünlerine atıfla
kullanılır. Horkheimer’in Geleneksel ve Eleştirel
Teori, Marcuse’nin Felsefe ve Eleştirel Teori adlı
çalışmaları bu kavramın şekillenmesini sağlayan
önemli çalışmalar olarak öne çıkar. Eleştirel teori
Amerikan toplum kuramları için iktidar ve değişim
kavramlarına alternatif bir yaklaşım sağladı. Bu da
medya endüstrilerinin ideolojik mücadelede işlevini anlamak için kültürün analizini gerektirmiştir.
#13
SORU:
Frankfurt Okulunun temelini belirleyen tarihsel olgular nelerdir?
CEVAP:
Frankfurt Okulunun temelini belirleyen üç tarihsel olgunun altını çizmek gerekir. Bunlardan ilki Rusya’da gerçekleşen Bolşevik ihtilalinin beklendiği gibi Avrupa’ya yayılmaması. İkincisi Almanya’da Adolf Hitler liderliğinde Faşizmin yükselişi ve iktidar olması. Üçüncüsü ise Batı Avrupa’da egemen sistemlerin bir anlamda istikrara kavuşması ve ideolojik dönüşümlerin bu egemen yapılar tarafından üretilmesidir.
#14
SORU:
Tom Bottomor'un 4 tarihsel dönem olarak ayırdığı Enstitünün 1. Dönemi neyi ifade etmektedir?
CEVAP:
1. Dönem: 1923-1933 yılları Enstitünün ilk
dönemi olarak tanımlanmaktadır. İlk müdürü ise Viyana Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset bilimi profesörü olan Carl Grünberg’dir. Grünberg Sosyalizm Tarihi ve İşçi Hareketi adlı derginin editörlüğünü yapmıştır. Grünberg’in bu dergide uyguladığı marksist bir çizgide tarihsel ve ampirik yayınları yapma politikasını enstitünün ilk döneminde de
sürdürmüştür. Grünberg açılış konuşmasında, Enstitünün amacını, fabrikasyonlaşan eğitime alternatif bir araştırma kurumu oluşturmak şeklinde açıklamıştır. Grünberg bilimsel bir yöntem bilgisi olarak marksizme bağlılığını ve Enstitüde de marksizmin belirleyici ilke olacağı vaadinde bulunmuştur. 1929’de ayrılışına kadar Grünberg’in anlayışı her anlamda belirleyici olmuştur. Enstitünün üyelerinin genel olarak ekonomi politik bir yaklaşımla çalışma yaptıklarını söylemek mümkündür. Bunun istisnasını Leo Lowenthal oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl romanları üzerine çalışan Lowenthal, Enstitünün genel çizgisinin dışında sayılabilecek bir konum sergilemektedir.
#15
SORU:
Tom Bottomor'un 4 tarihsel dönem olarak ayırdığı Enstitünün 2. Dönemindeki gelişmeler nelerdir?
CEVAP:
Grünberg’in ölümünden sonra Enstitünün başına geçen Horkheimer “Toplum Felsefesinin Bugünkü Durumu ve Bir Toplumsal Araştırma Enstitüsünün Görevleri” başlıklı konuşmasında belirttiği gibi ilgi alanı daha çok felsefeye yöneltmiştir. İkinci dönemin en önemli
olayı kuşkusuz Hitlerin iktidara gelmesiyle birlikte
okulun Almaya’da varlığını sürdürme koşullarının
yok olmasıdır. Öncelikle Enstitünün kaynakları
Avrupa’nın farklı yerlerinde bürolar açılarak oralara aktarılmış daha sonra da tamamen ABD’ye taşınmıştır. Enstitünün başına geçen Horkheimer ve diğer üyeleri ile birlikte, ilgi alanı ekonomi ve tarihten felsefe, kültür ve medyaya kayar. Bu kayışta hiç kuşkusuz Horkheimer araştırma programı
ve anlayışı belirleyici olmuştur. Bu dönemde, felsefe doktoru olan Herbert Marcuse ve Theodor W.
Adorno’nun enstitüye üye olmaları Enstitünün konumunu da belirlemiştir. Adorno’nun felsefeden,
sosyolojiye, edebiyattan estetiğe ve müziğe kadar
çok geniş bir alanda çalışan ve üreten bir düşünür
olması elbette Enstitünün ilgi alanlarını da yönlendirmiştir. Önemli çalışmalardan birisi Otorite
ve Aile adlı ortak çalışma ve Horkheimer’in Geleneksel Teori ve Eleştirel Teori başlıklı yazısı önemli
çalışmalar olarak öne çıkar. Kuşkusuz bu dönemde
psikanaliz de enstitünün ilgi alanı içine girmiştir.
İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan süreçte
faşizmin doğası üzerine, Pollock’un başlattığı ve faşizmi bir tür devlet kapitalizmi olarak sunan iç tartışmanın egemenliği belirleyici olmuştur. Kuşkusuz Frankfurt Okulu denince anılmadan geçilemeyecek olan Aydınlamanın Diyalektiği adlı çalışma da bu dönemde tamamlanmıştır.
#16
SORU:
Tom Bottomor'un 4 tarihsel dönem olarak ayırdığı Enstitünün 3. Dönemindeki gelişmeler nelerdir?
CEVAP:
Üçüncü dönemin geri dönüş tarihi olan 1950 ile başladığını ve 1970 kadar sürdüğünü söylemek mümkündür. Tarihe eleştirel teori olarak geçen teori şekillenmiştir. Bu dönemin belirleyici
düşünürleri kuşkusuz Adorno ve Marcuse’dir.
#17
SORU:
Tom Bottomor'un 4 tarihsel dönem olarak ayırdığı Enstitünün 4. Dönemindeki gelişmeler nelerdir?
CEVAP:
Bottomore dördüncü dönemi Adorno’nun 1969 yılındaki beklenmedik ölümüyle başlatır. 1970’lerden sonra Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü farklı bir kadroyla daha çok sendika
araştırmalarına yoğunlaşmıştır. Bu dönemin öne
çıkan düşünürü Habermans’tır. Habermans önce
marksizmle olan bağını sonra da,1971’de, Enstitü
ile bağını koparır. Diğer genç üyeler de birkaç yıl
içinde Enstitüyü terk etmişlerdir.
#18
SORU:
Frankfurt Okulunun özellikle iletişim ve medyaya ilişkin görüşleri Kejanlıoğlu'nun yaptığı ayırıma göre nasıl açıklanmaktadır?
CEVAP:
1. Frankfurt Okulu’nun iletişim çalışmalarıyla olan ilişkilerini kuşkusuz 1930’larda iletişim alanının kuruluşunda doğrudan
yer almaları ile başlatmak gerekir. Bu ilişki sorunlu ama eleştireldir. Bu dönemde Okulun iletişim ile olan ilişkisini Toplumsal Araştırmalar Dergisinde kitle iletişimine yer verilmesi ve ampirik araştırmalarda kendi konumlarının izin verdiği ölçüde Lazarsfeld ile işbirliği yapılması; Adorno’nun Princeton’da Müzik Araştırması Biriminin
başına geçmesi; Lowenthal’in 1940’lardan
itibaren yaptığı birçok çalışmanın kitle iletişimi ile ilgili olması şeklinde sıralamak mümkündür.
2. Frankfurt Okulunun iletişim alanıyla ilişkisinin diğer bir boyutu ise alanın kuruluş aşamasında eleştirel bir konum sergilemeleri olarak açıklanabilir. Kuşkusuz bu eleştirellik önemlidir çünkü iletişim alanında eleştirel yaklaşımla, liberal yaklaşımın birbirinden ayrılması ve daha da önemlisi
birbirinden ayıran öğelerin oluşmasını sağlamıştır. Adorno ve Lazarsfeld kısa süren birlikteliklerini sert akademik tartışmalarla
bitirirler. İşte bu tartışmalar aynı zamanda alandaki iki paradigmanın kökenini de oluşturmuştur.
3. İletişim araştırmaları tarihinde yapılan sınıflandırma girişimlerinin çoğunda Frankfurt Okulu kitle kültürü/kitle toplumu geleneği içinde değerlendirilmektedir. Seçkinci bir
kültür eleştirisi yaptığı ve otantik sanatı savunduğu için, Frankfurt Okulu Adorno’ya indirgenmiş, Adorno da kısmi bir okumayla sınırlandırılmıştır. Oysa Frankfurt Okulu, kültür endüstrisindeki endüstriye vurgu yapan eleştirel ekonomi politik yaklaşımda yer alış biçimiyle, kültürel çalışmalara Benjamin üzerinden girmiştir.
#19
SORU:
Golding ve Murdock iletişimin ekonomi politiğinin
ilgilerini ve önceliklerini göstermek için
üç çözümleme alanı belirlemektedirler. Bunlar nelerdir?
CEVAP:
1) kültürel malların üretiminin incelenmesi; 2) medya ürünlerinin üretimi ve tüketimiarasındaki ilişkiyi açığa çıkarmak üzere metinlerin ekonomi politiğinin analizi; 3) maddi ve kültürel eşitsizlik arasındaki ilişkiyi göstermek için kültürel
tüketimin ekonomi politiğinin analizi.
#20
SORU:
Turner'e göre Kültürel Çalışmaların güçlü yanları nelerdir?
CEVAP:
Turner(1996) Kültürel Çalışmaların güçlü yanlarının altını çizmektedir:
• Kültürün özerkliğine ilişkin güçlü bir sav
• Anlamın iktidar ve toplumsal yapı ile olan
bağlarının açık kavranışı
• Şifreçözüm metinleri ve ideolojiler için
kuramsal olarak zengin, disiplinlerarası bir
yaklaşım
• Gramsci’den türetilen politik strateji kavrayışı ve iletişimlerden ve yazınsal kuramdan
çıkan okumaya ilişkin fikirler ile faili içerme yetisi