OSMANLI TARİHİ (1876-1918) Dersi İŞGALLER VE KRİZLER soru cevapları:

Toplam 90 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

İngilizlerin Akdeniz’de kurduğu ticaret ağını nerede kurmuştur ve önemi nedir?


CEVAP:

Cebelitarık, Malta ve İyon Adalarıdır. Bu stratejik noktalar sırasıyla Batı Akdeniz, Orta Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de İngilizlerin güçlü donanması için bir üs görevi yaptığı gibi Akdeniz ve çevresinde gittikçe artan üstünlüğünü garantiye almasına yardımcı oluyordu.


#2

SORU:

İtalya ve Fransa’nın Kuzey Afrika politikası nasıldır?


CEVAP:

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Birleşik İtalya’nın kurulmasıyla birinci sınıf bir Akdeniz gücü vücuda gelmişti. Bu güç kendine çok yakın olan Afrika kıyılarına açgözlü bakışlarını çevirmeden önce, tam anlamıyla sağlam temeller üzerine oturmamıştı. İlk hedef hatırı sayılır bir İtalyan kolonisi barındıran ve coğrafi olarak yakın olan Tunus idi. Roma’nın yeniden Kartaca’yı yönetmesi rüyası, milliyetçi hedeflere sahip olanları harekete geçirdi. Bu yoldaki ana engel Fransa’nın çıkarlarıydı. Kardeş Latin uluslara daima sempatiyle bakan III. Napolyon, Cezayir ile yetinip İtalyanların Tunus’a, İspanyolların ise Fas’a sahip olmaları için ikna olabilirdi. Ancak III. Cumhuriyet’in devlet adamları o kadar da duygusal değildiler. Onlar Tunus’u işgal edip Cezayir’e katmak ve Kuzey Afrika’nın bütününe sahip olmak istiyorlardı. Bu yüzden iki ulus arasındaki rekabet kaçınılmazdı.


#3

SORU:

Almanya’nın Kuzey Afrika politikası nasıldır?


CEVAP:

İtalya’nın Kuzey Afrika ve Mısır üzerinde ticari çıkarları ve Akdeniz’de sömürgecilik emelleri sürerken, Bismarck önderliğinde birliğini sağlayan Almanya’nın o sıralarda izlediği politika, genel olarak Fransa’nın izole edilmesine yönelikti. Bu politik tavırdaki amaç, Avrupa’da nüfuzunu arttırırken herhangi bir Avrupalı gücün kendisi aleyhinde davranmasını önlemekti. 1881 yılına kadar Bismarck, Mısır sorununu uzaktan izleyen bir siyaset güdüyordu. Kendi başına Mısır’a müdahale imkânı olmayan Almanya, eğer herhangi bir güçle ittifak kurarak soruna müdahale ederse, diğer güçlerin kendisini Avrupa’da sıkıştıracağı öngörüsünde bulunuyordu. Bu yüzden Bismarck 1876 ve 1878 yıllarında İngiltere’ye, Mısır’ı niçin işgal etmediklerini sorarak, eğer böyle bir durum gerçekleşirse de ülkesinin karşı çıkmayacağı garantisini sözlü olarak verdi. İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinden Almanya’nın beklentisi, Fransız-İngiliz düşmanlığını kızıştırıp artırmak ve bunun sıcak bir çatışmaya dönüşmesini sağlamaktı. Böylece, batıdaki düşmanı Fransa’nın dikkatlerini ve gücünü başka bir alana kaydırmayı başaracaktı. 1882 yılına kadar İngiltere’yi Mısır’ı işgal etmesi konusunda ikna edemeyen Almanya, işgal sonrasında da onları Fransız-Rus işbirliğine karşı sürekli uyararak Londra hükümetlerinin güvenini kazanmaya çalıştı.


#4

SORU:

Otto Von Bismarck kimdir?


CEVAP:

1815 yılında Prusya’da doğan Otto Von Bismarck’ın babası, Prusya ordusunda subaylık yapmış bir junker, annesi ise yüksek bir memurun kızıydı. Bismarck okul çağına geldiğinde annesiyle birlikte Berlin’e taşındı ve Göttingen ve Berlin üniversitelerinde pek de başarılı olamaması sebebiyle Prusya ordusuna girerek Aachen’da adlî kâtipliğe atandı. Ancak otoriteyle ilgili problemleri olan Bismarck, üstleri tarafından azarlanmasına içerleyerek bir sene sonra ordudan ayrıldı ve gitgide batmakta olan aile yatırımının iplerini eline aldı. 1847’de yarı temsili bir organ olan Birleşik Meclis’e girerek mutlakiyetçi ve reaksiyoner kesimin temsilciliğini üstlenerek yüksek bir itibar kazandı. 1848’de yaşanan devrimin askeri önlemlerle bastırılması gerektiğini savunduğu için aynı yıl açılan Frankfurt Ulusal Meclisi’ne ve ilk Prusya Parlamentosu’na alınmadı. Ordunun Berlin’i işgalinden sonra çeşitli devlet kademelerinde görevler aldı ve de 1862’de Prens Wilhelm’in onayıyla başbakanlık görevine getirildi. 1890’a değin görevde kalan iç ve dış politikada devletin dizginlerini elinde tutan Bismarck, 1896 yılında Hamburg yakınlarında öldü.


#5

SORU:

Mısır’ın önemi nedir?


CEVAP:

İnsanlık tarihinin en eski medeniyetlerinden birine ev sahipliği yapan Mısır, jeostratejik değer açısından her devirde önemini koruyan bir konumda olmuştur. Şüphesiz ki, XIX. yüzyılın sonunda sömürgecilik yarışına girişen Avrupalı güçler açısından bu ülkenin stratejik ve ekonomik değeri daha da artmıştır. En büyük emperyal güç olma iddiasındaki İngiltere açısından Mısır; Yakındoğu, Akdeniz ve Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu’na açılan “hayat yolu” üzerinde, kilit bir mevkidedir.


#6

SORU:

İngilizler Mısır’ı neden işgal etmiştir?


CEVAP:

1878 Berlin Kongresi’nden sonra, açık bir şekilde Yakındoğu politikalarında değişiklik yapan İngiltere, Akdeniz’de tam anlamıyla kontrolü ele geçirme hedefine kilitlenerek 1882 yılında Mısır’ı işgal etti.


#7

SORU:

Maltız olayı ne zaman ve nasıl gelişmiştir?


CEVAP:

11 Haziran 1882 tarihinde meydana gelen Maltız Olayının doğurduğu kaotik ortam da İngiliz işgaline önemli bir gerekçe sunmuştur. Maltız Olayı şöyle gelişmiştir: Mısır’daki gerilimin artması nedeniyle, bölgede yaşayan Avrupalılar dışarıdan silah tedarik etmekteydi. Zira yerli halk ile aralarında ciddi bir gerginlik ortamı oluşmaya başlamıştı. Bilhassa İskenderiye Kalesi’nin önünde demirli İngiliz ve Fransız savaş gemileri, yerli halkın işgal konusundaki korkularını perçinlemekteydi. 11 Haziran günü Maltızlı bir tüccar ile yerli halktan bir hamal arasında yaşanan ücret kavgası, tüccarın yerli hamalı bıçaklayarak öldürmesiyle müthiş bir arbede başlattı ve uzun süreden beri yaşananları sindiremeyen yerli halk galeyana gelerek yabancıların dükkanlarını yağmalamaya başladı. Bunun yanı sıra sokaktaki çatışma devam etmekteydi. İngiliz ve İtalyan konsoloslar ile beraber yaklaşık 50 yabancı ve 150 yerli hayatını kaybetmiş; yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Olay sonrasında İngiltere’nin kendi vatandaşlarının hukukunu korumak iddiasıyla Mısır’ı işgali meşruiyet kazandı ve Avrupalılar, çıkan çatışmanın arkasından siyaset yapmaya başladılar. Bu nedenledir ki, Maltız Olayının Mısır’ın geleceği konusundaki etkileri büyük olmuştur. 


#8

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Mısır sorununu çözme konusunda karşılaştığı dış kaynaklı sorunlar nelerdir?


CEVAP:

Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı engellerden en önemlisi hatta hepsini kapsayıcı nitelikte olanı, büyük devletlerden bağımsız bir politika izleyememesidir. Mısır’ın işgalinden önce ortaya çıkan askerlerin önderlik ettiği protesto hareketleri, daha çok Mısır maliyesi üzerinde kurulan İngiliz-Fransız kontrolüne karşıydı. Osmanlı Devleti’nin bu protesto hareketlerini ikna yöntemiyle bastırabilme amacıyla gönderdiği askeri heyetlere, İngiltere ve Fransa karşı çıkmıştı. Bu devletler, hem Osmanlı Devleti’ne Mısır’da egemenliğin sahibi olarak olayları kontrol etmesi konusunda asker göndermesi için baskı yapıyorlardı, hem de Osmanlı Devleti’nin çözüm için gösterdiği gayretlere karşı çıkıyorlardı. Mısır üzerinde sömürgeci emeller besleyen İngilizler, Mısır’daki olayların Osmanlı Devleti tarafından kontrol altına alınmasını kendi çıkarları açısından istemiyorlardı. Ali Nizami Paşa ve Derviş Paşa heyetlerine karşı çıkmaları, bu politikalarının bir tezahürüdür. Ayrıca, Mısır’ın iç dinamiklerinden çıkacak kuvvetli bir yönetimin kurulmasını da çıkarları açısından tehlikeli görüyorlardı.


#9

SORU:

Ali Nizami ve Derviş paşaların görevleri nedir?


CEVAP:

Mısır’da ortaya çıkan ve bir taraftan Hıdiv yönetimini diğer taraftan da İngiliz menfaatlerini tehdit eden Urabî Paşa’nın isyan ve talepleri üzerine Padişah, Ekim 1881’de Ali Nizami Paşa ve 7 Haziran 1882’de de Derviş Paşa heyetlerini Mısır’a göndermiştir. İngiliz işgal tehlikesini bertaraf etmek için Urabî Paşa ve taraftarlarını teskin etmekle görevli Ali Nizami Paşa heyeti, dış baskılar nedeniyle Mısır’da yaklaşık iki hafta kalabildi. Aynı görevi ifa etmek için gönderilen ikinci heyetin başkanı Derviş Paşa ise, üç aydan fazla bir süre Mısır’da kalmasına rağmen başarılı neticeler alamadı.


#10

SORU:

Mısır’ın işgalinden sonra Osmanlının izlediği politikanın amacı nedir?


CEVAP:

İşgalden sonra izlenen politikalarda Osmanlı Devleti’nin temel amacı, Mısır’ı İngiliz işgalinden kurtarmaktı. Bunun için, Osmanlı devlet adamları çok yerinde bir strateji belirleyerek İngiliz askerinin Mısır’ı tahliye etmesi için bir takvim belirlenmesini, tüm diplomatik görüşmelerde ısrarla talep ettiler. İngiltere ise işgallerini belli bir süre ile kısıtlamak yerine Mısır’daki varlıklarına meşruiyet sağlamaya çalıştı. Bu yüzden Osmanlı Devleti ile konuyu müzakere etmekten kaçınmayıp, karşı taraflara umut verirken gerçek amaçlarını gizlemeye çalıştılar.


#11

SORU:

Sudan’da isyan ne zaman ve neden çıkmıştır?


CEVAP:

Mısır eyaletine bağlı olan Sudan’da isyan, 1881 yılında başladı. İsyancıların arka planında Vadi-i Halfa’nın güneyinde ortaya çıkan dini/tasavvufi bir
hareket vardı. Sudan isyanının başlamasına sebep olan olay, Mısır adına vergi toplayan Faşoda müdürü ile bir kayık ustasının oğlu olan Muhammed Ahmed arasında çıkan kavga idi. Bu olaydan kısa bir süre sonra, Müslümanlar için kutsal bir ay olan Ramazan ayında (Ağustos 1881) Muhammed Ahmed, Mehdi olduğunu ilan etti. Sudan Mehdisi Osmanlı kaynaklarında, derviş ve mütemehdi (mehdilik iddiasında bulunan kişi) olarak da isimlendirilmektedir.


#12

SORU:

Mehdi’yi destekleyenler kimlerdir? 


CEVAP:

Mehdi’yi destekleyenleri üç gruba ayırmak mümkündür:

a) Muhammed Ahmed’i yakından tanıyarak gerçekten onun Mehdi olduğuna inanan ve ona kayıtsız-şartsız bağlanan dervişler;

b) Nil kenarında yaşayan ve geçimleri kervan ve köle ticaretine bağlı olan kabileler;

c) Her türlü devlet otoritesine karşı çıkan ‘Baggara’ ve ‘Bija’ gibi kabileler. Bu tür kabileler, vergi vermemek ve yüksek bir otoritenin düzenlemeleri karşısında bağımsız kalmak için bu harekete destek vermekte idiler.


#13

SORU:

Sudan halkının kızgınlık ve tepki göstermesine sebep olan olaylar nelerdir?


CEVAP:

Sudan’da Hıdiv İsmail (1863-1879) devrinden kalan yabancı memurların yüksek maaşlarla çalışması, halkın tepkisini çekecek davranışlar sergilemeleri, ağır vergiler, Süveyş Kanalı ve yeni demiryollarının geleneksel kervan ticaretine darbe vurması gibi faktörler, Sudan halkında bir kızgınlık ve tepki birikmesine sebep oldu.


#14

SORU:

Urabi Paşa neden protesto hareketi başlatmıştır?


CEVAP:

Urabî Paşa, Çerkez-Türk subayların ordudaki yüksek makamları işgal etmelerine ve Avrupalıların ekonomik ve siyasi baskılarına karşı, Mısır’da bu durumdan rahatsız olan kitleleri arkasına alarak bir protesto hareketi başlatmıştı.


#15

SORU:

II. Abdulhamid Sudan sorunu için ne yapmıştır?


CEVAP:

II. Abdülhamid, Sudan’a asker gönderilmesi konusunu Meclis-i Vükela Heyeti’nin tartışmasına sunarak bu konuda katılımcı bir politika benimsedi. Meclisi-i Vükela üyeleri, İngiltere’nin teklif ettiği gibi, Sudan’ın Mısır idaresinden ayrılarak doğrudan doğruya Babıâli tarafından yönetilmesi konusunun, Osmanlı Devleti’nin yetkisi dahilinde olmasına rağmen, Mısır Hıdivi’nden böyle bir talep gelmediği için, kabul edilemez bir politika olacağına karar verdi. Gerçekte Osmanlı Devleti açısından Sudan isyanına son verecek çözüm, Sudan’a Osmanlı askeri gönderilmesi değil, Mısır’ın İngiliz askerinden tahliye edilmesi idi.


#16

SORU:

İngiltere Sudan sorunu için ne yapmıştır?


CEVAP:

Sudan’daki isyanı bastırmak için, emekli bir İngiliz askeri Mısır ordusuna komuta etmek üzere, ücretli olarak görevlendirildi. William Hicks, 10 bin kişilik Mısır ordusunun başında, gittikçe etkisi artan Mehdi kuvvetlerini bastırmak amacıyla Sudan üzerine yürüdü. Mehdi taraftarları ile 5 Kasım 1883 tarihinde, el-Ubeyd bölgesinde bir savaş meydana geldi. Mehdi’nin kuvvetleri, Mısır ordusunu büyük bir hezimete uğratarak İngilizleri şaşkına çevirdiler. William Hicks’in hayatını kaybettiği bu savaş sonucunda, Mısır ordusundan çok az sayıda kurtulan oldu. Bu kurtulanlar da Mısır Hıdiviyyet idaresine bağlı kalelere çekildiler. Bundan sonra Mehdi taraftarları, Sevakin çevresindeki kabilelerin de desteğini alarak Hartum’u tehdit etmeye başladılar. 


#17

SORU:

İngilizler bu yenilgiden sonra ne yapmışlardır?


CEVAP:

İngilizler W. Hicks’in yerine daha önce burada görev yapmış olan General Charles George Gordon’u görevlendirdiler. General Gordon, Sudan’ı kontrol etmek ve Mehdi’yi yenmek gibi çok tehlikeli bir görev üstlendi. Zaten bu görevi almak konusunda, ondan başka bir gönüllü de bulunamamıştı. Bu yüzden Gordon, İngiliz subaylar tarafından çok büyük bir takdirle karşılandı. Gordon, 24 Ocak 1884 tarihinde Kahire’ye ulaştı. Kahire’den kayık ve develerle zorlu bir yolculuk yaparak 22 Şubat’ta Hartum’a vardı. Burada yaptığı ilk açıklamada, Hıdiv’den aldığı emir üzerine kabile şeflerinin otoritesinin de üstünde olarak, Sudan’ı yönetmek üzere tekrar bu topraklara döndüğünü duyurdu.


#18

SORU:

Mehdiye bağlı kuvvetler Gordon geldikten sonra nasıl bir yol izlemişlerdir?


CEVAP:

Mehdi’ye bağlı kuvvetler Hartum’u ele geçirerek, Hükümet Konağında bulunan Mısır Ordusu’nun İngiliz Komutanı Gordon’un çevresini kuşattılar. Bu kuşatmada zor durumda kalan genç generali kurtarmak İngilizler için bir onur meselesi haline dönüştü. İngiliz kamuoyunun dikkati bir anda Gordon üzerinde yoğunlaştı. 22 Ağustos 1884 tarihinde Gladstone, Sir Wolseley’i özel olarak görevlendirip Gordon’u kurtarmak üzere Sudan’a gitmesi talimatını verdi. 10 bin kişilik bir orduyla yola çıkan General Wolseley, uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra, 28 Ocak 1885 tarihinde Hartum’a ulaştı. Ancak, Wolseley geç kalmıştı. Mehdi taraftarları, bu tarihten tam iki gün önce şehre girip Gordon’u öldürmüşlerdi. Wolseley komutasındaki kurtarıcı kuvvet, aldığı görev konusunda başarısız olduktan sonra Sevakin ve Sudan’da birtakım askerî faaliyetlerde bulundu. Fakat asıl görevi hakkında hiçbir şey yapamadan Kahire’ye geri dönmek zorunda kaldı.


#19

SORU:

1885 yılından sonra Mehdi ve Hidiv kuvvetleri arasındaki olaylar nelerdir?


CEVAP:

1885 yılından itibaren Mehdi kuvvetleri ile Hıdiv kuvvetleri, Vadi-i Halfa’da İngiltere’nin çizdiği sınır bölgesinde aralıklarla da olsa 11 yıl boyunca savaştılar. 1896 yılında Fransa’nın Yukarı Nil’e doğru batıdan girme girişiminde bulunduğunu İngiltere hükümeti haber almıştı. Ayrıca, Belçika Kralı Leopold da aynı yönde hareket edecek diye bir takım dedikodular yapılıyordu. Bu bölgede pay kapma yarışında olan bir diğer ülke de İtalya idi. 1885 yılından itibaren Musavva’yı işgal eden
İtalyanlar da Etiyopya’yı yeni hedef olarak belirlemişlerdi. Bu hedeşeri doğrultusunda harekete geçen İtalyanlar, Adova’da beklemedikleri bir yenilgi ile karşılaşmalarına rağmen bu bölgedeki emperyalist arzularından vazgeçmediler. Bütün bu gelişmeleri dikkate alan Başbakan Lord Salisbury, Mısır’da ve Vadi-i Nil’deki İngiliz varlığını güçlendirmek için 17 Mart 1896 tarihinde Sudan’ı işgal kararı aldı. 


#20

SORU:

1878 Berlin Kongresi’ne göre Bosna Hersek’in durumu neydi?


CEVAP:

1878 Berlin Kongresi’nde alınan kararlara göre, Bosna-Hersek eyaleti Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacak, ancak idare Avusturya-Macaristan ile ortaklaşa üstlenilecekti: Savunma, yargı, posta, para politikası ise Avusturya-Macaristan’a bağlı olacaktı. Kısacası Bosna-Hersek’in Osmanlı Devleti’ne bağlılığı kağıt üzerinde kalmıştı. Ancak bölge üzerindeki haklarından vazgeçmeyen Osmanlı Devleti, burada Osmanlı parasının tedavülde kalması, bölgeden toplanan vergilerin tamamının Bosna için kullanılması, Müslümanların dini haklarının en iyi şekilde korunması, hutbelerde halifenin adının zikredilmesi gibi konularda ısrarcı olarak ismen ve fiilen varlığını sürdürdü. Bu statü üzere yönetilmeye başlanan Bosna’da 3 yıl sonra Avusturya, Almanya, Rusya arasında yapılan ittifak görüşmesinin bir şartı olarak da gerekirse Avusturya’nın Bosna’yı kendi bünyesine katabileceği konusunda anlaşma sağlandı.


#21

SORU:

İşgalin ardından Bosnalı Müslümanların durumu ne olmuştur?


CEVAP:

Değişen siyasal statü yanında savaşlar ve zorunlu göçler, Bosnalı Müslümanların belini büktü. Göç ve iskan ağır mali ve sosyal sorunları beraberinde getirdi. Aynı tarihlerde yapılan nüfus sayımına göre daha önce % 46 oranında olan Müslüman nüfus, %38’lere kadar düştü. Birçok köy kendi isteklerinin dışında boşaltıldı veya göç ettirildi. İşgalin ardından Avusturya makamlarının Bosnalı Müslümanlardan aldıkları şikayet dilekçeleri yüz binleri bulmuştu. Bunların neredeyse tamamı, toprak meselesi ve Müslüman köylülerin sorunlarıyla alakalıydı. Avusturya, kademeli olarak Osmanlı’dan kalan 1858 arazi kanunnamesini kaldırarak kendi toprak hukukunu uygulamaya başlayarak söz konusu sorunların daha da ağırlaşmasına neden oldu.


#22

SORU:

Eylül 1882’de meydana gelen direnişten sonra Avusturya’nın izlediği politika ne olmuştur?


CEVAP:

Eylül 1882’de meydana gelen bu direnişten sonra Avusturya yeni bir politika geliştirerek “Bosna Milliyetçiliği” politikası izlemeye ve bir dizi idari reformlar yapmaya başladı. Bu süreçte idari teşkilat yeniden yapılandırıldı. 1883 yılında resmi yerel dil “Bosna dili/Boşnakça” olarak kabul edildi. Hatta, Birinci Dünya Savaşı’na katar Latince ve Kril alfabesi ile bütün okullarda bu dil okutuldu. Osmanlıca eserlerin (salnameler gibi) basılmasına anlayış gösterildi. Köylülere 12 hektara kadar arazi verilebilecek politikalar uygulanmaya başlandı. Dini konularda kısmî hürriyetler tanındı, din değiştirme ile ilgili yasalar çıkartıldı. Ancak, nüfus bakımından üçüncü sıradaki Katoliklerin artması için devlet ayrıca teşviklerde bulundu. Ortodokslar üzerinde Rusların etkisi, Müslümanlar üzerinde de Osmanlı etkisi bulunuyordu. Ancak, Bosna’nın resmi dini İslamiyet idi. Avusturya bu durumu iki şekilde kullanabilirdi: Birincisi, Müslümanları Bosna milliyetçiliğine bağlama aracı olarak, ikincisi de İstanbul’dan ayrı bir meşihat uygulaması yaparak. Bunun için 1883 yılında Bosna din işleri idaresini kurdular. Bu yeni kurum, bağımsız bir kurul idi. İstanbul ile irtibatı vardı. Ancak, kadı vb. atamalarında ayrıca istinaf mahkemesi başkanlarının atamasına Bosna kadısı bakacaktı. Bununla beraber vakıflar, eğitim ve basının özerkliği gibi konularda sıkıntılı da olsa bir özgürlük dönemi yaşandı.


#23

SORU:

1903 yılından sonra Avusturya’nın izlediği politika ne olmuştur?


CEVAP:

Bu dönemde yeni bir toprak yasası çıkarıldı. Toprak devletin olacak, Müslümanlar bu toprakları ekip dikecekler yani, bir nevi tarım işçisi olacaklardı. Bu bağlamda, “kmet” adı verilen bir sistem kuruldu. İsteyen kişiler on yıllık peşin vergi verip toprağı işliyordu. Başlangıçta 6-7 aile kmet iken, 1908’e gelindiğinde 20 bin aileyi aşmıştı. Bu durum, Bosna’daki diğer iş kollarını da tetiklemiş ve ekonomik hayatta iyileşmeler görülmeye başlamıştı. Söz konusu gelişme, dini eğitim, ulusal eğitim, vakıf yönetimi, idare, spor, sanat gibi alanlarda Müslümanların sürekli dikkatli ve organize olmalarını sağlamıştır. Öyle ki Müslüman halk, 1905 yılındaki ek %5 götürü öşür vergisinin ve Müslümanların ülkede serbest dolaşım hakkının aynen Sırplar’da olduğu gibi verilmesini, dini yapılanmada Sırplara verilen özerkliğin kendilerine de sağlanmasını istediler.


#24

SORU:

Klasik Osmanlı ekonomisi nasıldır?


CEVAP:

Klasik Osmanlı ekonomisi toprak üzerine kurulu idi. Toprak mülkiyeti ve kullanımı İslam hukukuna göre işlenmekteydi. Bütçede toplam verginin % 51’i haslardan, % 12’si vakıflardan ve % 37’si de has, zeamet ve tımarlardan oluşan gelirlerdi. Sürekli ve uzun savaşlar ve ekonomik değişmeler, maliyeye önemli bir yük getirmiştir. Buna toprak kayıpları da eklenince, bütçe gelirinde % 37 payı olan tımar düzeni gittikçe bozulmuştur.


#25

SORU:

Rusum-ı Sitte nedir?


CEVAP:

Altı kalemde ifade edilen Rusum-ı sitte; tuz, ipek, içki, balık avı, tütün ve damga vergileri idi. Böylece, vergi koymak devlete ait bir hak olarak kalsa da tahsili, devletin organı olmayan ve devlet tarafından bir şekilde idare ve kontrol edilmeyen bir özel idare tarafından yapılacaktı. Bu da “devlet içinde devlet” ya da “devlet otoritesini banker ve bankacıların kullanmaları” anlamına geliyordu.


#26

SORU:

İngilizlerin ticaret ağı bağlamında  Akdeniz'de kurduğu üç önemli stratejik nokta hangisidir ve sağladığı fayda nedir?


CEVAP:

İngilizlerin gelişmiş bir ticaret ağı kurduğu Akdeniz’de, üç önemli stratejik nokta bulunmaktaydı: Cebelitarık, Malta ve İyon Adaları. Bu stratejik noktalar sırasıyla Batı Akdeniz, Orta Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de İngilizlerin güçlü donanması için bir üs görevi yaptığı gibi Akdeniz ve çevresinde gittikçe artan üstünlüğünü garantiye almasına yardımcı oluyordu.


#27

SORU:

Süveyş Kanalı'nın açılmasının İngiltere üzerindeki etkisi nasıl olmuştur?


CEVAP:

1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasından kısa bir süre sonra Avustralya ve Uzakdoğu ile olan Avrupa ticaretinin Ümit Burnu’ndan Akdeniz’e çevrilmesiyle İngilizlerin gözünde Akdeniz ve özellikle Boğazların önemi daha da artmıştır.


#28

SORU:

III. Cumhuriyetin devlet adamlarının Kuzey Afrika  üstündeki hedefleri neydi?


CEVAP:

III. Cumhuriyet’in devlet adamları Tunus’u işgal edip Cezayir’e katmak ve Kuzey Afrika’nın bütününe sahip olmak istiyorlardı.


#29

SORU:

Bismark önderliğinde  Almanya Kuzey Afrika üzerinde nasıl bir politika izliyordu?


CEVAP:

Bismarck önderliğinde birliğini sağlayan Almanya’nın o sıralarda izlediği politika, genel olarak Fransa’nın izole edilmesine yönelikti. Bu politik tavırdaki amaç, Avrupa’da nüfuzunu arttırırken herhangi bir Avrupalı gücün kendisi aleyhinde davranmasını önlemekti. 1881 yılına kadar Bismarck, Mısır sorununu uzaktan izleyen bir siyaset güdüyordu. Kendi başına Mısır’a müdahale imkânı olmayan Almanya, eğer herhangi bir güçle ittifak kurarak soruna müdahale ederse, diğer güçlerin kendisini Avrupa’da sıkıştıracağı öngörüsünde bulunuyordu. İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinden Almanya’nın beklentisi, Fransız-İngiliz düşmanlığını çatışmaya dönüşmesini sağlamaktı. Böylece, batıdaki düşmanı Fransa’nın dikkatlerini ve gücünü başka bir alana kaydırmayı başaracaktı.


#30

SORU:

Tunus Fransa tarafından ne zaman işgal edilmiştir?


CEVAP:

1881 yılında Tunus’un Fransa tarafından işgal edilmesi, Avrupa güç dengesinin yansımalarından biri olarak değerlendirilebilir.


#31

SORU:

Üç  İmparator Ligi kim tarafından ne zaman ve ne amaçla kurulmuştur?


CEVAP:

1881 yılında Alman Başbakanı Bismarck, birincisi 1872 yılında kurulan ancak 1875 yılında dağılan “Üç İmparator Ligi”ni yeniden kurdu. Avusturya-Macaristan, Rusya ve Almanya arasında kurulan ikinci “Üç İmparator Ligi” en azından İngiltere’ye karşı olumsuz amaçlar taşıyordu.


#32

SORU:

Üç İmparator Ligi sayesinde Rusya'nın İngiltere üzerinde etkisi nasıl olacaktı?


CEVAP:

Osmanlı Devleti 1878 Berlin Antlaşmasına dayanarak,Boğazlardan Üç İmparator Ligi aleyhine geçiş imkânı sağlarsa, müttefikler ortak hareket edeceklerdi. Daha açık bir ifadeyle İngiltere’nin Boğazlardan geçip Karadeniz’den kendisine saldırması korkusunu taşıyan Rusya, bu anlaşmayla böyle bir olasılığı önlemli oluyordu. Ayrıca söz konusu ittifak, Balkanlardaki Osmanlı toprakları üzerinde şimdiye kadar çatışan iki gücün, Avusturya- Macaristan ve Rusya’nın ortak hareket etmesini sağlayan bir zemin meydana getirdi. Bu ittifak sayesinde çok büyük stratejik çıkarlar sağlayan Rusya, İngiltere’yi üç önemli alanda; Balkanlar, Akdeniz ve Orta Asya’da sıkıştırmıştı.


#33

SORU:

Üç İmparator Liginin Osmanlı Devleti üzerindeki düşünceleri nedir?


CEVAP:

Üç İmparator Ligi politikaları çerçevesinde Almanya, Osmanlı Devleti’nin dağılmasını ve büyük devletler arasında dengeli bir paylaşıma tabi tutulmasını istiyordu. Bismarck’a göre, Osmanlı Devleti’nin büyük devletler arasında paylaşılması hem Avrupa’da kurulan dengeleri koruyacak, hem de Avrupa barışına katkıda bulunacaktı. Bu paylaşımda, Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i yani Batı Balkanları, Rusya Boğazlar’ı, İngiltere de Fransa ile anlaştıktan sonra Mısır’ı alabilirdi.


#34

SORU:

Bismarck Fransa'nın Tunus'u işgaline neden destek vermiştir?


CEVAP:

Uzun zamandır İtalya’nın da göz diktiği Tunus’un Fransa tarafından işgal edilmesine Bismarck, bu ülkenin Avrupa dışındaki sorunlarla meşgul olmasını sağlamak maksadıyla, diplomatik destek ve cesaret verdi.


#35

SORU:

Tunuslu Hayrettin Paşa'nın Avrupa'nın Kuzey Afrika üzerindeki tehditlerine karşı nasıl bir çıkar yol düşünüyordu?


CEVAP:

Avrupa’nın teknik ilerlemeleri ve siyasi tehditlerine karşı, Müslüman toplulukların savunmasını sağlayacak tek güç olarak Osmanlı Devleti’ni görüyordu. Tunus gibi yerler ancak Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü korunur ve güçlenirse sömürgeci saldırılar bertaraf edilir diye düşünüyordu


#36

SORU:

Tunuslu Hayrettin Paşa Fransızların Tunus üzerindeki etkisini azaltmak için nasıl bir yola başvurmuştur?


CEVAP:

Tunuslu Hayrettin Paşa, Fransızların Tunus üzerindeki etkisini kal­dırmak için burasını 1871 fermanıyla doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne bağlı hale getirdi. Bu fermanın hükümleri aynı zamanda Tunus’un idaresini Mehmed Sa­dık Paşa’mn evladına veriyordu. Ancak, Sadık Paşa tam anlamıyla fermana uygun davranmadı ve Fransızların Tunus’taki etkisinin devamına izin verdi.


#37

SORU:

Fransa Tunus'u neden işgal etmek istiyordu?


CEVAP:

Fransa  1870’deki Alman yenilgisinin yaralarını sarmaya çalışı­yordu. Kuzey Afrika’da yeni bir sömürge elde etmek, az da olsa Fransızların ulu­sal acısını hafifletip, incinen gururunu tatmin edebilirdi. Bu bağlamda Fransız dip­lomatlar, 1878’deki Berlin Kongresi’nde, İngiltere ve Almanya’nın Tunus’taki hâki­miyetine karşı çıkmayacaklarına dair işaretleri aldı.


#38

SORU:

Fransızlar Tunus'u hangi nedeni ileri sürerek işgal etmişlerdir?


CEVAP:

Fransızlar, 1881 yılı nisan ayında bazı Tunus kabilelerinin Cezayir sınırını ihlal etmeleri gi­bi sudan bahaneler ileri sürerek Osmanlı Devletine bir nota vererek, işgal niyetle­rini ortaya koydu. 24 Nisan’da ise Fransız askerleri Tunus’ta işgali başlattı.


#39

SORU:

Tunus Beyinin sarayında imzalanan anlaşmanın hükümleri nelerdir?


CEVAP:

Tunus Beyi’nin Kasr-ı Said veya Bardo adı verilen sarayında imzalanan ve bu isimle bilinen anlaşmaya göre Fransa, Tunus’ta istediği askeri bölgeleri işgal ede­cek, Tunus Beyi makamında kalacak, Tunus’un Fransa ve diğer devletlerle mev­cut anlaşmaları aynen devam edecekti. Beylik, Fransa’dan izin almadan yeni dış anlaşma imzalamayacak, Fransa’nın yabancı devletlerdeki temsilcileri Tunus teba­asının da haklarını koruyacak, Tunus’un borçlarını ödemesi için mali reform yapı­lacak, tüm kabileler itaat altına alınıp askeri vergi vermeleri sağlanacak, Tunus’a si­lah ithali yasaklanacak ve Tunus’taki Fransa elçisi bu anlaşmanın uygulanmasını kontrol edecekti.


#40

SORU:

Tunus'un Fransa tarafından işgali sonrası İtalya nasıl bir politika izledi?


CEVAP:

Tunus’un Fransa’ya kap­tırılması İtalya’nın Avrupa güç dengesinde önemini kaybettirdi. En azından İtalyan­ların algılaması bu şekilde oldu. Ama her halükarda İtalya’nın bir emperyalist hedefini Fransa’ya kaptırması onurunu zedeledi. Bunu telafi etmek için de İtalya ye­ni arayışlara girişti. Önce, Avusturya-Macaristan ve Almanya ikili ittifakına girmek için teşebbüste bulundu. Tunus’un Fransa tarafından işgalini içine sindiremediğin­den, bu sorunu uluslararası diplomatik alanda canlı tutmaya gayret etti. İtalya, Fransa’nın Akdeniz’de daha başka hedeflere yönelmesini engelleme politikası iz­leyerek, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesini kendi çıkarlarına uygun görüyordu.


#41

SORU:

İngiltere için Mısırın önemi nedir?


CEVAP:

XIX. yüzyılın sonunda sömürgecilik yarışma girişen Avrupalı güçler açısından Mısır'ın stratejik ve ekonomik değeri daha da artmıştır. En büyük emperyal güç olma iddiasındaki İngiltere açısından Mısır; Yakındoğu, Akdeniz ve Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu’na açılan “hayat yolu’’ üzerinde, kilit bir mevkidedir.


#42

SORU:

Mısırın İngiltere tarafından işgalini Osmanlı Devleti nasıl karşılamıştır?


CEVAP:

Osmanlı Devleti, önem­li eyaletlerinden biri olan Mısır’ın işgal edilmesi sürecinde, çok dikkatli bir politika izleyerek egemenlik haklarını korumaya çalıştı. Bu sırada, Balkanlardaki hassas durumu dikkate alan II. Abdülhamid, sorunu askeri müdahaleyle çözme alternati­fi üzerinde durmaktan kaçındı. Osmanlı Devleti’nin dış politikasını elinde tutan II. Abdülhamid’in öncelik verdiği alan, Avrupa’nın yayılmacı tavırları karşısında Os­manlI Devleti’nin siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktı.


#43

SORU:

Osmanlı Devleti Mısır sorununu nasıl çözmeyi hedefliyordu?


CEVAP:

Osmanlı Devleti tarafından belirlenen siyasetin hedefi, bir iç me­sele olarak gördükleri Mısır sorununu yabancıların doğrudan askeri müdahalesine meydan vermeden ama onlarla diplomatik zeminde uzlaşarak çözmekti. Çözüm arayışındaki temel hedef, Arap Yarımadası, Kızıldeniz, Doğu ve Kuzey Afrika’daki egemenliği açısından vazgeçilmez önemi olan bu coğrafyadaki hükümranlık hak­larını garanti altına almaktı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı tecrübesinin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in zihninde bıraktığı izler, devletin tüm sınırları dahilinde ama özellikle Balkanlar’da daha dikkatli siyaset izlemeyi ve askeri kuvveti başka hedeflere yönlendirmeyi engelliyordu. Bu bakımdan, Mısır’daki toplumsal tepkiler sebebiyle zayıflayan Hidiv Tevfik Paşa (1879-1892) idaresini güçlendirmek üzere, politik ve diplomatik tedbirleri devreye koymak ön plandaydı. Dolayısıyla, II. Ab­dülhamid, Mısır’a askeri müdahale alternatifinin kesinlikle gündeme getirilmeme­sini, değişmez bir madde olarak politikasına eklemişti.


#44

SORU:

Maltız olayı nedir?


CEVAP:

11 Haziran 1882 tarihinde meydana gelen Maltız Olayı’nın doğurduğu kaotik ortam da İngiliz işgaline önemli bir gerekçe sunmuştur. Maltız Olayı şöyle geliş­miştir: Mısır’daki gerilimin artması nedeniyle, bölgede yaşayan Avrupalılar dışarı­dan silah tedarik etmekteydi. Zira, yerli halk ile aralarında ciddi bir gerginlik or­tamı oluşmaya başlamıştı. Bilhassa İskenderiye Kalesi’nin önünde demirli İngiliz ve Fransız savaş gemileri, yerli halkın işgal konusundaki korkularını perçinlemek­teydi. 11 Haziran günü Maltızlı bir tüccar ile yerli halktan bir hamal arasında ya­şanan ücret kavgası, tüccarın yerli hamalı bıçaklayarak öldürmesiyle müthiş bir arbede başlattı ve uzun süreden beri yaşananları sindiremeyen yerli halk galeya­na gelerek yabancıların dükkanlarını yağmalamaya başladı. Bunun yanı sıra so­kaktaki çatışma devam etmekteydi. İngiliz ve İtalyan konsoloslar ile beraber yak­laşık 50 yabancı ve 150 yerli hayatını kaybetmiş; yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Olay sonrasında İngiltere’nin kendi vatandaşlarının hukukunu korumak iddiasıy­la Mısır’ı işgali meşruiyet kazandı ve AvrupalIlar, çıkan çatışmanın arkasından si­yaset yapmaya başladılar. Bu nedenledir ki, Maltız Olayı’nın Mısır’ın geleceği ko­nusundaki etkileri büyük olmuştur.


#45

SORU:

Mısırın işgalini engellemek için  Mısırdaki Osmanlı temsilcileri ne yapmışlardır?


CEVAP:

Maltız Olayı’nı İngilizlerin bardağı taşıran son damla gibi yorumlayıp, ülkenin işgali için en önemli gerekçelerden biri olarak öne sürebilecekleri açıkça ortada iken; Mısır’daki Osmanlı temsilcileri, Hıdiv ve Vatancılar hareketi tarafından muh­temel tehditlerin tespiti zamanında yapılamamıştır. Kısacası işgal öncesi sürecin en önemli gelişmelerinden biri olan bu olaydan önce ve sonra, her türlü provo­kasyon hesaba katılarak olayları kontrol altına alabilecek isabetli bir politika tes­pit edilip uygulamaya konulamamıştır. Elbette bir takım önlemler alınmaya çalı­şılmıştır ama işgali engelleyebilecek başarılı ve sonuç alıcı bir politika gerçekleştirilememiştir.


#46

SORU:

İskenderiye açıklarında hangi ülkelerin savaş gemileri niçin bekletiliyordu?


CEVAP:

İngiltere ve Fransa’nın savaş gemilerini İskenderiye açıklarında tutmala­rıydı. 2 Mayıs 1882’den itibaren 3 Fransız ve 3 İngiliz savaş gemisi, İskenderi­ye’deki Mısır tabyalarını bombalamak için hazır bekliyorlardı.


#47

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Mısır sorununu çözme konusunda karşılaştığı dış kaynaklı zorlukları nelerdir?


CEVAP:

Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı engel­lerden en önemlisi hatta hepsini kapsayıcı nitelikte olanı, büyük devletlerden ba­ğımsız bir politika izleyememesidir. Mısır’ın işgalinden önce ortaya çıkan askerle­rin önderlik ettiği protesto hareketleri, daha çok Mısır maliyesi üzerinde kurulan Îngiliz-Fransız kontrolüne karşıydı. Osmanlı Devleti’nin bu protesto hareketlerini ikna yöntemiyle bastırabilme amacıyla gönderdiği askeri heyetlere, İngiltere ve Fransa karşı çıkmıştı. Bu devletler, hem Osmanlı Devleti’ne Mısır’da egemenliğin sahibi olarak olayları kontrol etmesi konusunda asker göndermesi için baskı yapı­yorlardı, hem de Osmanlı Devleti’nin çözüm için gösterdiği gayretlere karşı çıkı­yorlardı. Mısır üzerinde sömürgeci emeller besleyen İngilizler, Mısır’daki olayların Osmanlı Devleti tarafından kontrol altına alınmasını kendi çıkarları açısından iste­miyorlardı. Ali Nizami Paşa ve Derviş Paşa heyetlerine karşı çıkmaları, bu politika­larının bir tezahürüdür. Ayrıca, Mısır’ın iç dinamiklerinden çıkacak kuvvetli bir yö­netimin kurulmasını da çıkarları açısından tehlikeli görüyorlardı.


#48

SORU:

II. Abdülhamit Avrupalı yayılımcı güçlere karşı Mısırın işgalinde Halifelik şemsiyesini nasıl kullanmıştır?


CEVAP:

 Padişah, Urabî Paşa’nın isyancı ilan edilmesi için İngilizlerin baskı yapmasına rağmen, bundan uzun süre ka­çındı. Ancak sonunda yayınladığı fermanda Urabî Paşa isyancı olarak nitelendirildi. Fakat burada önemli bir inceliğe dikkat edildi. Padişah, Urabî Paşa’yı halife sıfatıyla isyancı ilan etmiyordu. Urabî, Hıdiv’e karşı geldiği için görevlerini yapmayan bir me­mur olarak suçlanıyordu. Kısacası, Urabî’nin emperyalist kuvvetlere karşı kendi ba­ğımsızlığını koruma mücadelesi vermesi, Osmanlı Devleti’nin egemenlik haklarını da ihlal etmekle birlikte, aslında Halifelik şemsiyesi altında kalması kaydıyla örtülü bir şekilde desteklenmiştir. Bu olay, II. Abdülhamid’in Avrupalı güçlerin yayılmacı politi­kalarına karşı bir koz olarak benimsediği İslam birliği siyasetinin iç politika alanını kı­sıtladığına bir örnektir.


#49

SORU:

Mısır'ın işgalinden sonra Osmanlı Devletinin politikalarının temel amacı nedir? Amacı gerçekleştirmek için nasıl bir strateji izlemişlerdir?


CEVAP:

İşgalden sonra izlenen politikalarda Osmanlı Devleti’nin temel amacı, Mısır’ı İn­giliz işgalinden kurtarmaktı. Bunun için, Osmanlı devlet adamları çok yerinde bir strateji belirleyerek İngiliz askerinin Mısır’ı tahliye etmesi için bir takvim belirlenme­sini, tüm diplomatik görüşmelerde ısrarla talep ettiler.


#50

SORU:

II. Abdülhamit Mısır'ın işgalinden sonra kimi İngiltere'ye görüşme yapmak için göndermiştir? 


CEVAP:

Sultan, tahliye konusun­da görüşmelerde bulunması için Hasan Fehmi Paşa’yı 19 Ocak 1885 tari­hinde, Londra’ya gönderdi. Böyle­likle, askeri gücü ve müdahale kabi­liyetini göz önüne alan Sultan, bir yandan Mısır’daki egemenlik hakla­rını korumaya çalışırken, bir yandan da İngiltere’nin çıkarına olacak bir tuzağa düşmemeye çalışmıştır.


#51

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Mısırı İngiliz işgalinden kurtarma çabaları içinde önüne çıkan ikinci fırsat nedir?


CEVAP:

Osmanlı Devleti’nin karşısına çıkan ikinci konjonktürel fırsat, Haziran 1885’te altı aylık bir aradan sonra tekrar başbakan olan Lord Salisbury’nin dış politikada Ingiltere’nin yalnız kalmasını önleyecek bir siyaset belirlemesiyle ortaya çıktı. 1882 yılından beri, İngiltere’ye karşı Osmanlı Devleti’nin de katkısıyla harekete geçen Fransa ve Rusya, Mısır’ın tahliye edilmesi konusunda bu ülkeyi sıkıştırıyorlardı. Bu baskıları, İtalya ve Almanya’nın desteğini alarak dengelemeye çalışan Ingiltere, Al­manya’nın işgal karşısındaki tavrında 1885 yılından itibaren değişiklik göstermesi üzerine ciddi endişeler duymaya başladı. İngiltere’nin uluslararası alanda yalnız kalmasına yol açan işgalin meşruiyeti sorunu, Londra hükümetini bir kez daha Os­manlı Devleti ile görüşme masasına oturmaya zorladı.


#52

SORU:

İngiltere ile Osmanlı Devleti kaç tarihinde Mısır üzerine bir anlaşma imzalamışlardır  ve bu anlaşma ile Mısırın işgali nasıl meşrulaştırılmıştır?


CEVAP:

24 Ekim 1885 Antlaşması’ndan kazançlı çıkan taraf, İngiltere olmuştur. Antlaşmayı imzalamakla İngiltere’nin Mısır’daki varlığını resmen tanıyan Padişahın Mısır üzerindeki egemenlik hakları önemli bir darbe aldı. Özellikle, Os­manlı Devleti ile birlikte İngiltere tarafından da Mısır’a bir yüksek komiser tayin edilmesi, İngiltere’nin Mısır’ı işgalini meşrulaştıran önemli bir madde idi.


#53

SORU:

1904 yılında Mısır sorunu nasıl bir hal almıştır?


CEVAP:

Mısır Meselesi 1904’ten sonra yeni bir boyut kazandı. Zira, uluslararası alanda İngilizlere karşı Mısırlı vatanperverlere en fazla destek veren Fransa adeta saf de­ğiştirdi. Bunun neticesinde, İngilizlere karşı Mısırlı vatanperverler tarafından sür­dürülen bağımsızlık mücadelesinde kısa bir zaman için bir bocalama yaşandı. Ünlü bir hatip ve gazeteci olan Mustafa Kâmil, tamamen Mısır halkına yönelerek müca­delesinden vazgeçmemişdi. Mısırlıların umut bağladığı bir lider olarak yeni çıkış yolları aramaktan geri durmadı.


#54

SORU:

II. Abdülhamit döneminde uygulanan politikalar Mısır işgalinde başarılı olmuş mudur?


CEVAP:

İngiltere, Mısır’ı himaye altına almak ya da sömürgeleri arasına katmak gibi bir politika izlemeye cesaret edememiştir. İngiltere’nin bu cesareti göstermesi, I. Dünya Savaşı’nm başladığı zamana kadar ertelenmiştir. Dolayısıyla, II. Abdülhamid devrinde uygulanan politikalar sayesinde Osmanlı Devleti, İngiltere’nin dün­yanın diğer bölgelerindeki sömürgelerinde olduğu şekilde rahat hareket etmesini ve sömürge politikalarını uygulamasını Mısır’da sınırlamıştır. Bu sonuç dikkate alı­nırsa, stratejiyi belirleyen II. Abdülhamid’in, tahliye konusunda başarısız olmakla birlikte, İngiliz işgalinin ilhaka ve himayeye dönüşmeyip sınırlı kalması için uygu­ladığı politika başarılı olmuştur.


#55

SORU:

Sudan isyanı kaç tarihinde başlamıştır?


CEVAP:

Mısır eyaletine bağlı olan Sudan’da isyan, 1881 yılında başladı


#56

SORU:

Sudan olayının başlamasına hangi olay neden olmuştur?


CEVAP:

 İsyancıların arka planında Vadi-i Halfa’nın güneyinde ortaya çıkan dini/tasavvufi bir hareket vardı. Sudan isyanının başlamasına sebep olan olay, Mısır adına vergi toplayan Faşoda müdürü ile bir kayık ustasının oğlu olan Muhammed Ahmed arasında çıkan kavga idi.


#57

SORU:

Sudan'da kim mehdi olduğunu ilan etmiştir?


CEVAP:

Müslümanlar için kutsal bir ay olan Ramazan ayında (Ağustos 1881) Muhammed Ahmed, Mehdi olduğunu ilan etti. Sudan Meh­disi Osmanlı kaynaklarında, derviş ve mütemehdi (mehdilik iddiasında bulunan ki­şi) olarak da isimlendirilmektedir.


#58

SORU:

Sudandaki mehdi hareketini destekleyen gruplar hangileridir?


CEVAP:

Mehdi hareketi kısa zamanda Sudan’da geniş bir toplumsal destek aldı. Mehdi’yi destekleyenleri üç gruba ayırmak mümkündür: a) Muhammed Ahmedi ya­kından tanıyarak gerçekten onun Mehdi olduğuna inanan ve ona kayıtsız-şartsız bağlanan dervişler; b) Nil kenarında yaşayan ve geçimleri kervan ve köle ticareti­ne bağlı olan kabileler; c) Her türlü devlet otoritesine karşı çıkan ‘Baggara’ ve Bija’ gibi kabileler. Bu tür kabileler, vergi vermemek ve yüksek bir otoritenin dü­zenlemeleri karşısında bağımsız kalmak için bu harekete destek vermekte idiler.


#59

SORU:

Mısırdaki Urabi Paşa hareketi ile Sudandaki mehdi hareketi arasında bir etkileşim var mıdır?


CEVAP:

Mehdi ayaklanması ile Urabî Paşa hareketi arasında, her­hangi bir irtibatın olup olmadığı henüz bilinmiyor. Ancak her iki isyan hareketi de birbirine çok yakın bir zamanda ve yakın bir coğrafyada ortaya çıktı. Aralarında en azından bir psikolojik etkilenme olduğundan söz edilebilir. Urabî Paşa, Çerkez- Türk subayların ordudaki yüksek makamları işgal etmelerine ve Avrupalıların eko­nomik ve siyasi baskılarına karşı, Mısır’da bu durumdan rahatsız olan kitleleri ar­kasına alarak bir protesto hareketi başlatmıştı. Mehdi ise, Sudan’daki Mısır idaresi­ne ve Avrupalıların sömürgeci hareketlerine karşı duyulan tepkileri kullanarak bir isyan hareketi başlattı. Bu bakımdan her iki hareketin de ortak özellikleri olduğu görülmektedir.


#60

SORU:

II. Abdülhamid  Sudan sorununu nasıl değerlendirmiştir?


CEVAP:

Sudan, Mısır Hıdiviyeti ida­resine bağlı olarak Osmanlı Devleti egemenliği altındaydı. Sudan’daki ayaklanma, Osmanlı  egemenliğinden kurtulmaktan çok Mısır Hıdiviyeti’ne karşı çıkan bir ha­reketti. II. Abdülhamid de Sudan’daki ayaklanmaya bu gözle bakmaktaydı. Ona göre Sudan sorunu, İngiltere’nin Mısır’daki düzeni bozması sebebiyle meydana gelmişti. Mısır’daki yönetim boşluğu olmasa bu sorun ortaya çıkmazdı.


#61

SORU:

Sudan'daki yönetim boşluğu neden doğmuştur?


CEVAP:

Mısır’ın Sudan Valisi İsmail Paşa zamanında Sudan’ın her tarafında otoriteyi sağ­layan Mısır idaresi, Mısır’da mali kriz çıktıktan sonra zayıflamıştı. Özellikle, Tevfik Paşa (1879-1892) Hıdiv olduktan sonra, yönetimin tüm dikkati Urabî hareketine çev­rildiği için Sudan’da bir yönetim boşluğu meydana geldi. Mehdi isyanının çıkmasın­da, bu yönetim boşluğunun da önemli bir payı olduğunu unutmamak gerekir.


#62

SORU:

II. Abdülhamid Sudana asker gönderme konusunda neler yapmıştır?


CEVAP:

II. Abdülhamid, Sudan’a asker gönderilmesi konusunu Meclis-i Vükela Heyeti’nin tartışmasına sunarak bu konuda katılımcı bir politika benimsedi. Meclisi-i Vü­kela üyeleri, İngiltere’nin teklif ettiği gibi, Sudan’ın Mısır idaresinden ayrılarak doğ­rudan doğruya Babıâli tarafından yönetilmesi konusunun, Osmanlı Devleti’nin yet­kisi dahilinde olmasına rağmen, Mısır Hıdivi’nden böyle bir talep gelmediği için, kabul edilemez bir politika olacağına karar verdi.


#63

SORU:

William Hicks Sudan'da ne yapmıştır?


CEVAP:

İngiltere, Hıdiv’in Sudan sorununu çözmek için askerî yardım taleplerine de olumsuz cevap veriyordu. Bu bağlamda, Sudan’daki isyanı bastırmak için, emekli bir İngiliz askeri Mısır ordusuna komuta etmek üzere, ücretli olarak görevlendiril­di. William Hicks, 10 bin kişilik Mısır ordusunun başında, gittikçe etkisi artan Meh­di kuvvetlerini bastırmak amacıyla Sudan üzerine yürüdü. Mehdi taraftarları ile 5 Kasım 1883 tarihinde, el-Ubeyd bölgesinde bir savaş meydana geldi. Mehdi’nin kuvvetleri, Mısır ordusunu büyük bir hezimete uğratarak İngilizleri şaşkına çevir­diler. William Hicks’in hayatını kaybettiği bu savaş sonucunda, Mısır ordusundan çok az sayıda kurtulan oldu.


#64

SORU:

Charles George Gordon'un Sudandaki görevi neydi?


CEVAP:

İngilizler W. Hicks’in yerine daha önce burada görev yapmış olan General Charles George Gordon’u görevlendirdiler. General Gordon, Sudan’ı kontrol et­mek ve Mehdi’yi yenmek gibi çok tehlikeli bir görev üstlendi. Zaten bu görevi al­mak konusunda, ondan başka bir gönüllü de bulunamamıştı. Bu yüzden Gordon, İngiliz subaylar tarafından çok büyük bir takdirle karşılandı. Gordon, 24 Ocak 1884 tarihinde Kahire’ye ulaştı. Kahire’den kayık ve develerle zorlu bir yolculuk yaparak 22 fiubat’ta Hartum’a vardı. Burada yaptığı ilk açıklamada, Hıdiv’den aldı­ğı emir üzerine kabile şeflerinin otoritesinin de üstünde olarak, Sudan’ı yönetmek üzere tekrar bu topraklara döndüğünü duyurdu.


#65

SORU:

Gordon'un istekleri  İngiliz hükümetini nasıl bir şüpheye sevk etmiştir?


CEVAP:

Gordon, güneye inmek ve Hıdiv’in askerleriyle Bahrel-Gazal’da bir garnizon kurmak planı yaptığını Ingiltere’ye bildirince, bu yeni durum farklı bir şekilde de­ğerlendirilmeye başlandı. Ingiltere başbakanı Gladstone, bu plan çerçevesinde, Gordon’un Belçika Kongosu sınırlarını güven altına almak bahanesiyle Belçika Kralı ile anlaşmasından şüphelendi. Aslında, Gordon’un Belçika Kralı adına böl­gede liderlik yapmak hevesine kapılmasından kaygı duydu. Bu varsayımdan hare­ket eden Gladstone, Gordon’a Mısır’a geri dönmesini ve Sudan’daki insanları ken­di kaderleriyle başbaşa bırakmasını emretti.


#66

SORU:

Gordon  ile  Sir Wolseley arasında nasıl bir bağ vardır?


CEVAP:

Mehdi’ye bağlı kuvvetler Hartum’u ele geçirerek, Hükümet Konağında bulunan Mısır Ordusu’nun İngiliz Komutanı Gordon’un çevresini kuşattılar. Bu kuşatmada zor durumda kalan genç generali kurtarmak İngilizler için bir onur meselesi hali­ne dönüştü. İngiliz kamuoyunun dikkati bir anda Gordon üzerinde yoğunlaştı. 22 Ağustos 1884 tarihinde Gladstone, Sir Wolseley’i özel olarak görevlendirip Gordon’u kurtarmak üzere Sudan’a gitmesi talimatını verdi. 10 bin kişilik bir orduyla yola çıkan General Wolseley, uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra, 28 Ocak 1885 tarihinde Hartum’a ulaştı. Ancak, Wolseley geç kalmıştı. Mehdi taraftarları, bu tarihten tam iki gün önce şehre girip Gordon’u öldürmüşlerdi.


#67

SORU:

Sudan sorununda İngiltere Osmanlı Devletinden nasıl bir yardım talep etmiştir?


CEVAP:

Mısır’daki İngiliz varlığını da tehdit eden bu yeni durum, İngiltere’nin yeni po­litikalar geliştirmesini zorunlu kıldı. Bu esnada, Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu hilafet nüfuzuyla Sudan ayaklanmasını bastırmak için yeni politikaların uygulan­ması gündeme geldi. Diğer bir ifadeyle, İngiltere Mısır’ın güvenliğini sağlamak için, Osmanlı Devleti’nin politik ve askerî desteğine ihtiyaç duymuştu. Böyle bir ihtiyacın İngiltere tarafından gündeme getirilmesi, Osmanlı Devleti’nin Mısır soru­nu üzerinde hâlâ belirleyici bir aktör olduğunu göstermesi açısından önemliydi.


#68

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Mısır Yüksek Komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Sudandaki tespitleri neler olmuştur?


CEVAP:

Osmanlı Devleti’nin Mısır Yüksek Komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşa, İngilte­re’nin Sudan’daki olayları tertipleyerek Mısır’ın tahliye edilmesi konusunu gün­demden düşürmeye çalıştığını, sürekli İstanbul’a rapor ediyordu. Gazi Ahmet Muh­tar Paşa’nın bir başka tespiti ise, İngilizler açısından Hindistan ve Kızıldeniz politi­kaları içinde Sudan’ın Mısır kadar önemli olduğu hususuydu. Bu yüzden İngilizler, Sudan’ı Mısır idaresinden ayırarak kendi himayelerine almak niyetindeydiler. Ona göre, Sudan’ı da Mısır’ı işgal ederken öne sürdükleri gerekçelere benzer şekilde iş­gal etmek istiyorlardı.


#69

SORU:

Sudan mehdisi ne zaman ölmüştür ve  öldükten sonra Sudanda olaylar nasıl gelişme göstermiştir?


CEVAP:

Sudan Mehdisi Haziran 1885’te rahatsızlanarak öldü. Mehdi öldükten sonra, Sudan isyancıları bir sarsıntı geçirmeden hareketlerini sürdürebildiler. Mehdi’nin yerine, lider olarak Halife adını alan Abdullah geçti. An­cak bu tarihten sonra, Sudan ayaklanması, Mısır sorunu çerçevesinde gündemden düştü. Bununla birlikte İngiltere, Sudan’da yaşadığı prestij kaybı ve meşruiyet so­rununun Mısır’ı da etkilemesinden endişelenerek, bu konuda yeni politikalar be­lirlemeye çalıştı.


#70

SORU:

Sudan'ın kontrolü fiilen İngiltere'ye nasıl geçmiştir?


CEVAP:

19 Ocak 1899’da, Sudan’da Mısır-İngiliz yönetimi çerçevesini belirleyen bir anlaşma yapıldı. Böylece Sudan’ın kontrolü fiilen İngiltere’ye geçti. Osmanlı Devleti ise bu anlaşmayı şiddetle reddet­ti ancak fiili bir davranış sergileyemedi.


#71

SORU:

1878 Berlin Kongresinde Bosna Hersek ile ilgili hangi kararlar alınmıştır?


CEVAP:

1878 Berlin Kongresi’nde alman kararlara göre, Bosna-Hersek eyaleti Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacak, ancak idare Avusturya-Macaristan ile ortaklaşa üstlenile­cekti: Savunma, yargı, posta, para politikası ise Avusturya-Macaristan’a bağlı ola­caktı. Kısacası Bosna-Hersek’in Osmanlı Devleti’ne bağlılığı kağıt üzerinde kal­mıştı.


#72

SORU:

Osmanlı Devleti Berlin Kongresinde alınan kararlara rağmen Bosna-Hersek'te nasıl bir politika izlemiştir?


CEVAP:

Bölge üzerindeki haklarından vazgeçmeyen Osmanlı Devleti, burada Osmanlı parasının tedavülde kalması, bölgeden toplanan vergilerin tamamının Bosna için kullanılması, Müslümanların dini haklarının en iyi şekilde korunması, hutbelerde halifenin adının zikredilmesi gibi konularda ısrarcı olarak ismen ve fii­len varlığını sürdürdü.


#73

SORU:

Bosna'nın 4 yıllık işgali sırasında halkın çektiği sıkıntılar nelerdir? Askerlik sorununu nasıl çözmüşlerdir?


CEVAP:

Bosna’nın ilk 4 yıllık işgali sürecinde halkın, özellikle de köylülerin çektiği sıkın­tılar arttı. Müslüman, Sırp ve Hırvat bütün erkekleri askerlikle yükümlü kılan yasa­nın çıkması ise büyük bir huzursuzluğa neden oldu. Askerlik hizmetine en büyük muhalefet, Osmanlı Devleti zamanında askerlikten muafiyet izni alan Sırplar göster­di. Ayrıca Müslüman erlerin Hıristiyan devlete hizmeti konusu, Bosnalılarca Islamla bağdaştırılamaz bulunmuştu. Ancak Avusturya hükümeti bu sorunu etkili Müslü­man tacir ve ileri gelenler ile müftünün olumlu fetvası sayesinde bir ölçüde aştı. Müftü Ömeroviç tarihe geçen fetvası ile Bosnalı Müslümanların artık Avusturya or­dusuna asker olabileceklerini belirtti.


#74

SORU:

Bosna Milliyetçiliği politikası kapsamında neler yapılmıştır?


CEVAP:

“Bosna Milliyetçiliği” politikası izlemeye ve bir dizi idari reformlar yapma­ya başladı. Bu süreçte idari teşkilat yeniden yapılandırıldı. 1883 yılında resmi yerel dil “Bosna dili/Boşnakça” olarak kabul edildi. Hatta, Birinci Dünya Savaşı’na katar Latin­ce ve Kril alfabesi ile bütün okullarda bu dil okutuldu. Osmanlıca eserlerin (salname­ler gibi) basılmasına anlayış gösterildi. Köylülere 12 hektara kadar arazi verilebilecek politikalar uygulanmaya başlandı. Dini konularda kısmî hürriyetler tanındı, din değiş­tirme ile ilgili yasalar çıkartıldı.


#75

SORU:

Stavan Burain döneminde Bosna'da ne gibi gelişmeler olmuştur?


CEVAP:

Kallay’ın 1903 yılında ölümünden sonra yerine gelen vali Stavan Burain ile yeni bir dönem başladı. Bu dönemde yeni bir toprak yasası çıkarıldı. Toprak devletin ola­cak, Müslümanlar bu topraklan ekip dikecekler yani, bir nevi tarım işçisi olacaklardı. Bu bağlamda, “kmet” adı verilen bir sistem kuruldu. İsteyen kişiler on yıllık peşin ver­gi verip toprağı işliyordu. Başlangıçta 6-7 aile kmet iken, 1908’e gelindiğinde 20 bin aileyi aşmıştı. Bu durum, Bosna’daki diğer iş kollarını da tetiklemiş ve ekonomik ha­yatta iyileşmeler görülmeye başlamıştı. Söz konusu gelişme, dini eğitim, ulusal eğitim, vakıf yönetimi, idare, spor, sanat gibi alanlarda Müslümanların sürekli dikkatli ve or­ganize olmalarını sağlamıştır. Öyle ki Müslüman halk, 1905 yılındaki ek %5 götürü öşür vergisinin ve Müslümanların ülkede serbest dolaşım hakkının aynen Sırplar’da olduğu gibi verilmesini, dini yapılanmada Sırplara verilen özerkliğin kendilerine de sağlanmasını istediler.


#76

SORU:

Klasik Osmanlı ekonomisinde vergi düzeni nasıldır?


CEVAP:

Klasik Osmanlı ekonomisi toprak üzerine kurulu idi. Toprak mülkiyeti ve kullanı­mı İslam hukukuna göre işlenmekteydi. Bütçede toplam verginin % 51’i haslardan, % 12’si vakıflardan ve % 37’si de has, zeamet ve tımarlardan oluşan gelirlerdi.


#77

SORU:

Osmanlı'da vergi düzeni niçin bozulmuştur?


CEVAP:

Sü­rekli ve uzun savaşlar ve ekonomik değişmeler, mâliyeye önemli bir yük getirmiş­tir. Buna toprak kayıpları da eklenince, bütçe gelirinde % 37 payı olan tımar düze­ni gittikçe bozulmuştur.


#78

SORU:

Osmanlı'da bozulan mali yapı nasıl düzeltilmeye çalışılmıştır?


CEVAP:

Maliye, sorunları çözebilmek için merkezileşmeyi esas al­mıştır. Bu da olağan düzenin bozulması, olağan üstü vergiler toplanmasını gerek­li kılmıştır. Öyle ki, avarız gibi geçici vergiler sürekli ve düzenli vergiler haline dö­nüşmüştür.


#79

SORU:

Osmanlı'da ilk modern bütçe hangi yıl yapılmıştır?


CEVAP:

Modern anlamda devlet bütçesi seklindeki bütçe hesaplamaları, Os­manlı Devleti’nin ilk dış borçlanmasından 5 yıl sonra, 1861 yılında yapıldı.


#80

SORU:

Osmanlı ilk dış borcu neden alma ihtiyacı hissetmiştir?


CEVAP:

Ekim 1853’de başlayan Kırım savaşının mali külfeti, dış borçlanmaya direnen Osmanlı Devleti için oldukça büyük yük olmuştu. Osmanlı Devleti’nin bu savaşta müttefiki durumunda bulunan Fransa ve İngiltere’nin arabuluculuğu ile ilk borç­lanma süreci başlamış oldu.


#81

SORU:

Osmanlıda ilk dış borçlanma fermanı ne zaman yayınlamıştır?


CEVAP:

1853-56 sürecini kapsayan bu antlaşmada, 4 Ağustos 1854’de 5 milyon İngiliz sterlini borçlanmasını onaylayan bir ferman yayımlandı.


#82

SORU:

Rostchild ailesi tarafından Osmanlı devletine hangi tarihte ve neyin karşılığında borç verilmiştir?


CEVAP:

Osmanlı hazinesinin ilk borçla savaş finansmanını karşılayamaması üzerine, yaklaşık 8 ay sonra 27 Nisan 1855’de yeni bir borçlanma anlaşması imza­landı. Meşhur Rostchild ailesi tarafından sağlanan bu kredi için de İzmir, Suriye ve Mısır vergisinden serbest kalan kısım karşılık gösterildi.


#83

SORU:

1854-1874 yılları arasında devlet kaç defa ve hangi miktarda dış borç almıştır?


CEVAP:

1854-1874 yılları arasındaki 20 yılda devlet 15 defa borçlanmıştır. Aldığı para 127 milyon Osmanlı altını iken, borçlanma faiziyle birlikte ödemekle yükümlü olduğu miktar ise 239 milyon Osmanlı altını idi.


#84

SORU:

Rusum-ı Sitte  İdaresi nedir ve niçin kurulmuştur?


CEVAP:

93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 savaşı çok ağır hezimetle sonuçlanmıştı. Bütün hesaplar alt üst oldu ve esham kuponlarının yarı bedelinin ödenmesi, Ocak 1876’da sadece bir kez yapıla­bildi. Bundan sonra vadesi gelen ödemeler yapılamadı. Bunun yerine 17 milyon lira­lık kağıt para çıkarılarak hazine rahatlatılmaya çalışıldı. Savaş sonrası Berlin Konferansı’nda ele alman konulardan biri de Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını ödemesiydi. 22 Kasım 1879’da bu konudaki ilk irade çıktı. Osmanlı Devleti, Galata bankerleri ve Os­manlı Bankası temsilcileriyle anlaşmaya vardı. 13 Ocak 1880’den sonra iç ve dış borç­lar için yılda 1.350.000 lira ayrılacaktı. Bunun için Rusum-ı sitte (altı vergi) adıyla anı­lan vergileri toplamak üzere Rusum-ı Sitte İdaresi’nin kurulmasına karar verildi.


#85

SORU:

Muharrem Kararnamesi nedir ve neden çıkartılmıştır?


CEVAP:

Bütün gelirlerde 1879-1880 yılı baz alındı. Gelirin artması durumunda, şirket ve devlet bu kısmı paylaşacaktı. Ancak vergi olarak toplanan 1.350.000 liranın 1.100.000 lirası iç borçlara verildiğinden diğer alacaklılar bu uygulamadan memnun değildi. Bu­nun üzerine tüm Osmanlı borçlarını, Rusya’ya ödenecek savaş tazminatını ve ödenme­miş borçların anapara ve faizlerini tek elden ödeme fikri ortaya çıktı. Osmanlı Devleti, alacaklı tarafların temsilcilerini İstanbul’a çağırdı. 1 Eylül 1881’de başlayan toplantılar 22 oturum sonunda bir anlaşma ile tamamlandı. II. Abdulhamid tarafından onaylanıp hicri Muharrem ayında ilan edilen kararlar, Muharrem Kararnamesi adıyla tanındı.


#86

SORU:

Rusum-ı Sitte İdaresi ne zaman fesh edilmiştir?


CEVAP:

27 Aralık 1881’de Rusum-ı sitte idaresi feshedildi.


#87

SORU:

Duyûn-ı Umumiye Osmanlı idaresi Meclisi neden kurulmuştur?


CEVAP:

27 Aralık 1881’de Rusum-ı sitte idaresi feshedildi. Bu fesih, alacaklılar için yeni bir kapı açıyordu. Birikmiş anapara ve faiz toplamı 278 milyon olan borçlar, 117 milyon liraya indirildi. Teminat olarak da Kıbrıs, Şarki Rumeli ve Mısır vergileri gösterildi. Bu sırada Muharrem Kararnamesi uyarınca Duyûn-ı Umumiye-i Osma­niye idaresi meclisi kurulması kararlaştırıldı.


#88

SORU:

Duyûn-ı Umumiye/Genel Borçlar idaresi'nin yapııs nasıl oluşturulmuştur?


CEVAP:

İstanbul merkezli komisyonda Ingiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, Avusturyalı, İtalyan ve Osmanlı birer üye bulunacaktı. Meclis her yıl bir bütçe hazırlayacak ve hükümetçe tasdik edilecekti. 1882 yılında çalışmalarına başlayan meclis, kendisine bağlanan vergileri doğrudan toplamakla yetkili idi. Böylece, Duyûn-ı Umumiye/Genel Borçlar idaresi kurulmuş oldu.


#89

SORU:

Duyun-ı Umumiye İdaresinin yöneticileri kimlerdir?


CEVAP:

Duyun-ı Umumiye İdaresinin yöneticileri Avru­pa’dan gelen kişilerdi. Aynı idarenin taşra teşkilatını ise Galata bankerlerinin ele­manları yönetiyordu


#90

SORU:

Duyûn-ı Umumiye/Genel Borçlar İdaresi'nin kurulması borçlanmada nasıl bir etki göstermiştir?


CEVAP:

Aslında bu yeni idareden sonra borçlanma durmamıştır. Hatta iç ve dış borçlan­ma artmıştır denilebilir. 1854-1875 yılları arası borçlanma ile 1886 yılı sonrasındaki borçlanmalar mukayese edildiğinde belirgin bir iyileşme görülür. Önceki borçlara oranla hâzineye %54 oranında gelir sağlanırken bu oran %82’ye çıkmıştır. Ortala­ma faiz %4’den 3.7’ye inmiştir. Borçların vadesi daha uzundur. Bu iyileşmede, Duyûn-ı Umumiye’nin teşkilatı ve teşkilata ait güven hissinin de etkisi olduğu kabul edilebilir.