TARİH FELSEFESİ II Dersi MARX'IN TARİH TASARIMI VE MARKSİST TARİH KURAMI soru cevapları:
Toplam 37 Soru & Cevap#1
SORU: Marx’ın Hegel’in diyalektik mantığına yaklaşımı nasıldır?
CEVAP: Marx geniş ölçüde Hegel’in düşüncesinden etkilenmiştir. Marx’a göre Hegel’in diyalektiği baş aşağı durmaktadır oysa kendisi onu ayakları üzerinde doğrultmuştur. Marx’ın bununla anlatmak istediği Hegel’in tarihi ideden hareketle belirlediği oysa kendisinin maddi üretim ilişkilerinden hareketle bunu yaptığıdır. Marx idenin maddi üretim ilişkilerini belirlediğini değil, tersine maddi üretim ilişkilerinin ideyi belirlediğini düşünür. Marx Hegel’in diyalektik devinim anlayışını, yine Hegel tarafından yapıldığı gibi tarihin gidişine uygulamıştır. Marx bireylerin yaşamlarını ortaya koyuş biçiminin bu bireylerin ne olduklarını yansıttığını düşünür. Bireylerin ne olduğu üretimleriyle, ne ürettikleriyle olduğu kadar, nasıl ürettikleriyle de ilgilidir. Bu yüzden, Marx’a göre insan bireylerinin ilk tarihsel eylemi, insanları hayvanlardan ayıran ilk eylem, insanların düşünmeleri değil, kendi geçim araçlarını üretmeye başlamalarıdır. Bu bağlamda Marx materyalizmin bütün önceki biçimlerinin başta gelen kusurunun şeyleri, gerçekliği, duyusallığı duyusal insan etkinliği, praxis olarak değil de nesne biçiminde kavramasıdır der. Böylece önceki materyalist öğreti insanı yalnızca içinde bulunduğu koşulların ürünü sayarken koşulları değiştirenlerin de insanlar olduğunu unutur. Marx’a göre koşulların değişmesiyle insan etkinliğinin değişmesinin çakışması yalnızca devrimci praxis olarak kavranabilir ve ussal bir şekilde anlaşılabilir. Marx’a göre insan öyle bir varlıktır ki içinde yaşadığı koşulları da değiştirebilir.
#2
SORU: Marx’a göre insan nedir?
CEVAP: Marx’a göre insan kendi geçim araçlarını üretmesiyle hayvandan ayrılır. Bu Marx’ın insanın özünü onun pratik etkinliği olarak görmesi demeye gelir. İnsanı insan yapan şey, insanın üretici etkinliğidir. İnsanın ne olduğu üretim etkinliğiyle hem neyle ürettiğiyle hem de nasıl ürettiğiyle alakalıdır; bu yüzden der Marx, insanın ne olduğu insanın üretiminin maddi koşulları na dayanır. Marx’a göre insanın özü, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. İnsanın özünü toplumsal ilişkiler bütünü oluşturur. Her toplumsal yaşam da özü gereği pratiktir. Marx’ın felsefe anlayışı da onun insan anlayışını temele alır. Çünkü Marx felsefenin dünyayı değiştirmesi gerektiğini söylediğinde insanın pratik etkinliğiyle içinde yaşadığı koşulları değiştirebilecek bir varlık olmasıdan hareket etmektedir. Marx’ın bu insan tasarımı onun insanı değerli gören insan anlayışına da temel olmuştur ve onun insanı değerli bulan anlayışı yine onun pek çok düşüncesinde bulunabilir. Bu anlamda hümanizm onun felsefesinin tamamına sinmiştir. Birçok yapıtında insan emeğinin sömürüsüne karşı çıkması bu insan anlayışınından doğmaktadır.
#3
SORU: Marx, Hegel’i hangi yönlerden eleştirir?
CEVAP: Marx’a göre Hegel’in sandığı gibi tarihi yapan kavramlar değil, insanlardır yani insanın amaçlı üretmesidir, çalışmasıdır. Marx Hegel’in hukuk felsefesinde, felsefi uğrağı, şeyin mantığı değil, mantığın şeyi oluşturmaktadır der. Yani Hegel’de mantık devleti tanıtlamaya değil, tersine devlet mantığı tanıtlamaya yaramaktadır. Bu yüzden Marx’a göre, Hegel’in felsefesinde aslında bir hukuk felsefesi ile değil, mantık biliminin bir bölümü ile karşı karşıyayız. Marx Hegel için bütün olup bitenler yalnızca kendi kafasının içinde olandan ibarettir der. Tarih felsefesi, böylece felsefe tarihinden, kendi felsefesinin tarihinden başka bir şey değildir. Artık tarih sırasına uygun bir tarih değil, kavrayışta, yani mantıkta birbirini izleyen düşünceler söz konusudur. Hegel düşünce hareketi ile dünyayı inşa ettiğini sanmıştır oysa Marx’a göre, yalnızca herkesin kafasında var olan düşünceleri sistematik olarak yeniden inşa etmiş ve mutlak yönteme göre sınıflandırmakla kalmıştır. Marx idealist filozofarın tarihsel süreci açıklamasını Hegel’in Hukuk Felsefesini eleştirdiği nedenlerle eleştirir. İdealist olarak adlandırdığı filozofların ilkelerin, ilkelerin yerini almasıyla her şeyin salt düşünce alanında olması, her şeyin Mutlak Tin’in ayrışması süreci içinde meydana gelmesi yollu düşüncesini eleştirir. Söz gelişi bir Hegelci her şeyi Hegel’in mantık kategorilerinden birine indirgeyince kavramaktadır. Ama Marx’a göre kendi hareket noktasını oluşturan öncüller keyfi temeller, dogmalar değil, gerçek öncüllerdir. Bu öncüller de deneysel olarak oluşturulabilirler. Dolayısıyla tüm insanlık tarihinin ilk öncülü doğal, canlı insan bireyinin varlığıdır. Bu yüzden ilk saptanması gereken olgu, bu bireylerin fiziksel örgütlenişleri ve doğayla olan ilişkileridir. Her tarih yazımı bu doğal temellerden ve tarih boyunca insan eyleminin bu temellerde meydana getirdiği değişiklerden hareket etmelidir.
#4
SORU: Marx’a göre yaşam bilinç ilişkisi nasıldır?
CEVAP: Toplumsal yapı ve devlet belirli bireylerin yaşam süreçlerinin sonucu olarak oluşur; bu bireyler de gerçek bireylerdir, yani etkide bulunan, maddi üretim yapan bireylerdir. Fikirlerin, anlayışların ve bilincin üretimi doğrudan insanların maddi etkinliğine, karşılıklı maddi ilişkilerine ve gerçek yaşamın diline bağlıdır. Sahip oldukları anlayışları, düşünceleri üretenler insanların kendileridir. Bilinç bilinçli var lıktan başka bir şey değildir, yani bilinçli varlığın bilincinden ayrı bir bilinç, kendi başına bir bilinç yoktur. Marx gökten yere inen Alman felsefesinin tersine yerden göğe çıkılmasından söz eder. Yani etten ve kemikten insanlara varmak için, insanların söylediklerinden, tasarımlarından, düşüncelerinden yola çıkılmaz; gerçek etkin insandan yola çıkılır, bu tasarımların kendileri de insanların bu gerçek yaşam süreçlerinden hareketle ortaya konulabilir. Bu yüzden ahlak, din, metafizik ve ideoloji ve bunlara tekabül eden bilinç biçimleri artık özerk biçimlerini yitirirler. Bunların tarihi yoktur, gelişmeleri yoktur; tersine, maddi üretim biçimlerini ve üretim ilişkilerini geliştiren insanlar, bunlarla birlikte düşüncelerini ve düşüncelerinin ürünlerini de değiştirirler. Öyleyse yaşamı belirleyen bilinç değil, tersine, bilinci belirleyen yaşamdır. Marx’a göre birinci yaklaşımda kalkış noktası, canlı ve kendi başına bir bireymiş gibi bilinçken ikinci durumda gerçek ve yaşayan bireyin kendisinden yola çıkılır ve bilince de o bireyin bilinci olarak bakılır.
#5
SORU: Marx’a göre tarihsel gelişmenin koşulları nelerdir?
CEVAP: Marx ilk olarak her tarih yazımının materyalist temellerden hareket etmesi gerektiği görüşündedir. Marx’a göre beş duyunun oluşması bile şimdiye kadarki dünya tarihinin sonucudur; dolayısıyla dünya tarihi bir anlamda insan yetilerinin gelişmesinin tarihidir. Bütün tarih Marx’a göre, duyusal bilinçliliğinin nesnesi olmaya yönelen ‘insan’ı geliştirme ve hazırlamanın, aynı zamanda kendi doğal ihtiyaçlarına doğru yönelen ‘insan olarak insan’ın gereksinimlerini dönüştürmenin tarihidir. Marx’a göre tarihin kendisi, doğal tarihin gerçek bir parçasıdır, doğanın insanlaşmasının parçasıdır. Bu yüzden Marx insan doğa biliminin dolaysız nesnesidir der. Aynı şekilde doğa da insan biliminin dolaysız nesnesidir çünkü insanın ilk nesnesi duyusallık olarak doğadır. İnsanın duyusal yetileri ancak doğa dünyasının biliminde kendilerinin bilincine varabilir çünkü kendi nesnel gerçekleşmelerini sadece doğal nesnelerde bulabilirler. İkinci koşul, insanın ilk gereksinimini karşılamasının kaçınılmaz olarak yeni gereksinimlere yol açmasıdır. Yeni gereksinimler de bunları karşılamak için yeni araçları gerektirirler. Böylece insanın gereksinimlerinin karşılanması üzerinden insanın tarihi ortaya çıkar. Burada bir ilk gereksinimin kaçınılmaz olarak başka gereksinimleri doğurması düşüncesi Marx’ın tarihte zorunluluk olduğu düşüncesinin de zeminini oluşturur. Tarihsel gelişmenin üçüncü koşuluna gelince bu koşul, her gün kendi yaşamlarını oluşturan insanların diğer insanları oluşturmaya, kendi türlerini üretmeye başlamalarıdır söz gelişi kadın ve erkeğin ebeveyn ile çocuğun ilişkisi olarak aile ve bir toplumsal ilişki olarak aileden başka toplumsal ilişkilerin çıkmaya başlaması. Burada Marx’ın yaşamın üretimi ile anlatmak istediği şey hem çalışmayla insanın kendi yaşamını üretmesi hem de üremeyle canlı yaşamın üretimidir. Başka bir deyişle bir yanda doğal bir ilişki diğer yanda toplumsal bir ilişki olarak söz konusudur yaşamın üretimi. Marx toplumsal olandan anladığı şeyin de birçok bireyin işbirliği olduğunu söyler. Marx’a göre belli bir üretim tarzı, üretim aşaması her zaman belli bir işbirliği tarzı demek olan belirli bir toplum aşamasıyla bağlantılıdır. Üretim güçleri toplumun doğasını belirleyen güçler olduklarından Marx’a göre insanlık tarihi her zaman sanayi ve mübadele tarihi ile ilişki içinde ele alınmalıdır.
#6
SORU: Marx’a göre devrim nedir?
CEVAP: Marx’a göre din, felsefe ve başka bütün kuram biçimleri gibi tarihin de itici gücü idealist eleştiri değil, devrimdir. Tarih Tin’in idesi gibi kendi kendisinin bilincine varmaya dönüşmekle sona ermez, tersine tarihin her aşamasında maddi bir sonuç, bir üretici güçler toplamı bulunur; bireylerle doğa arasında ve bireyler arasında tarihsel olarak yaratılmış olan bu üretim ilişkileri her kuşağa bir önceki tarafından aktarılan bir ilişkidir ve bu maddi sonuç da yeni kuşak tarafından değiştirilir. Aynı zamanda bu yeni koşullar yeni kuşağın da yaşama biçimini belirler ve yeni tarihsel duruma bir gelişme sağlarlar. Değişik kuşakların hazır buldukları bu yaşam koşulları düzenli aralıklarla ortaya çıkan devrimci çalkantıların mevcut düzenin temelini yıkmaya yetecek kadar güçlü olup olmayacağını da belirler. Marx’a göre devrim düşüncesinin ifade edilip edilmemesinden çok devrimin koşullarının oluşması devrimin gerçekleşmesi için itici gücü oluşturur. Bu anlamda da herhangi bir ekonomik yapının devrimci değişmesi düşünceden ya da bilinçten değil, maddi koşulların belirlemesinden doğar. Bu maddi koşullar da her şeyden önce devrimci kitle demektir. Bugüne kadar ki tarih anlayışında göz ardı edilen ve tarihin devinimiyle ilgisiz gibi görülen bir sorundur bu. Hatta Marx’a göre düşünce tarihi bile düşünsel üretimin maddi üretimle biçim değiştirdiğini tanıtlamaya yeter. Dolayısıyla maddi üretim biçimleri her tarih yazımının hareket etmesi gereken öncülleridir.
#7
SORU: Marx’a göre sosyalizm ve komünizm nedir?
CEVAP: Marx’a göre sosyalist insan için dünyanın tarihi denen şeyin tümü, insanın emeği yoluyla insanın yaratılmasından başka bir şey değildir. Marx’a göre sosyalizm insanın olumlu bir şekilde bilincine varışıdır. Komünizm de değillemenin değillemesi olarak evetlemedir, olumsuzlamanın olumsuzlaması olarak olumlamadır. Komünizm Marx’a göre insanın kurtuluşu ve iyileşmesi sürecinde tarihsel gelişmenin bir sonraki aşaması için zorunlu olan evredir. Dolayısıyla Marx tarihi aynı Hegel gibi aşamaları olan zorunlu bir gelişme süreci olarak ele almaktadır ama Hegel’den farklı olarak Marx tarihsel gelişmenin bir sonraki aşamasından söz etmektedir yani geleceğe yönelik bir öndeyide bulunmaktadır. Marx’a göre Komünizm yakın geleceğin zorunlu biçimi ve dinamik ilkesidir. Sosyalizmde insan doğasının güçleri yeniden ortaya çıkar, insan doğası yeniden zenginleşir oysa özel mülkiyette bunların önemi tersine dönmüştür. Özel mülkiyette herkes başkasının üzerinde dışsal bir egemenlik kurup kendi bencil gereksemelerini doyurmaya bakar. Özel mülkiyette ya da kapitalist aşamada insanın gereksemelerinde ve bunların karşılanma araçlarında bir yanda incelme olurken diğer yanda bu bir barbarlaşmaya, tam bir gerekseme basitliğine yol açar. İnsanın yalnız insanca gereksinimleri değil, hayvanca gereksenimlerinin bile ortadan kalktığını ileri sürer Marx. Gereksinim ve doyurulma araçlarının artışıyla gereksinim ve araçlarının nasıl ortadan kalktığı görülebilir.
#8
SORU: Marx’a göre tarihsel materyalizm nedir?
CEVAP: Marx’a göre, insanların kendi yaşamlarını üretmeleri gerektiği, üstelik de belirli bir biçimde üretmeleri gerektiği için bir tarihleri vardır. Öyleyse tarihin başlangıcını da insanın gereksinimleri için üretim etkinliğinde, insanın kendi yaşamını üretmesinde aramak gerekir. Böylece Marx’ın tarih tasarımı maddi temeller üzerine kurulu bir tarih tasarımıdır. Aynı zamanda bu maddi temeller üzerinde gelişen bir tarih anlayışı söz konusudur. İşte Marx’ın adına tarihsel materyalizm dediği materyalist tarih anlayışı tarihin tamamen maddi insanın üretim etkinliğiyle biçimlendirdiği bir varlık alanı olarak tasarlanmasıdır, üstelik de bu temeller üzerinde aşama aşama gelişen bir süreç olarak tasarlanmasıdır. Tarihin ilerlemesinin aşamalı olarak tasarlanması bu ilerlemenin kendisinin bir gelişme süreci olarak ele alınması demektir.
#9
SORU: Marx’a göre toplumsal bilinç ve işbölümü nasıl oluşur?
CEVAP: Marx’a göre tarihsel süreçte insanın doğayla olan ilişkisi önce insanın doğal bilincini, insanların birbiriyle ilişkilerini, insanların birbiriyle ilişkileri de insanların toplumda yaşadıklarına ilişkin bilinçlerini, yani toplumsal bilinci ortaya çıkarır. Ama bu bilinç yalnızca sürü bilincidir. Marx’a göre bu aşamada insan yalnızca bilincin içgüdünün yerini alması, başka bir deyişle içgüdüsünün bilinçli bir içgüdü olmasıyla hayvandan ayrılır. Bu koyun benzeri ya da kabile bilinci der Marx, artan üretkenlikle, gereksinimlerin artışıyla ve bu ikisine temel olan nüfus artışıyla daha fazla gelişip yaygınlaşır. Bu üç temel olguyla, yani üretkenliğin, gereksinimlerin ve nüfusun artışıyla işbölümü gelişir. İşbölümü başlangıçta yalnızca cinsel etkinlik açısından bir işbölümüyken daha sonra doğal eğilimler, gereksinimler ve rastlantılar gibi etkenler sayesinde gelişir. Maddi ve zihinsel bir işbölümü ortaya çıktığı andan itibaren işbölümü, hakikaten işbölümü olur. Bu andan itibaren bilinç mevcut pratik etkinliğin bilincinden başka bir şey olduğunu sanarak kendisini dünyadan kurtarma ve saf teoriyi, teolojiyi, felsefeyi, etiği vb. oluşturmaya geçer. İşbölümüyle de entelektüel ve maddi etkinlikler, eğlenme ve çalışma etkinlikleri birbirleriyle karşıt durumlar oluştururlar ve oluşturmalıdırlar. Bu karşıtlığın ortaya çıkmamasının tek yolu işbölümünün ortaya çıkmamasıdır, yadsınmasıdır. İşbölümü ortaya çıkar çıkmaz bu karşıtlığın da ortaya çıkması kaçınılmazdır.
#10
SORU: Marx’ın burjuva üretim biçimi hakkındaki görüşleri nelerdir?
CEVAP: Toplumun ekenomik yapı temelindeki biçimlenişinde Asya türü, ilkel, feodal ve modern burjuva üretim biçimlerinin, birbirini izleyen çağlar olarak kalın çizgilerle belirlenebileceğini ileri süren Marx’a göre, burjuva üretim biçimi de içinde çatışma taşıyan son üretim biçimidir. Burada çatışma ile kastedilenin bireysel çatışmalar olmayıp toplum içinde bireylerin yaşamını kuşatan maddi koşullardan doğan çatışma olduğunu da belirtir Marx. Burjuva toplumunun rahminde gelişmekte olan üretici güçler, çatışmanın çözümü için gerekli maddi koşulları da yaratırlar ve bundan dolayı der Marx, insan toplumunun tarih öncesi de bu toplumsal biçimlenmeyle son bulur. Dolayısıyla belirli bir toplumsal tarihsel aşamanın dayandığı maddi koşullar hem mevcut tarihsel gelişme basamağını belirlemektedir hem de bu tarihsel aşamanın ortadan kalkması için zorunlu olan koşulları da içermektedir öyle ki mevcut tarihsel aşamanın taşıdığı sorunların çözümü için zorunlu olan maddi koşulları da içermektedir.
#11
SORU: Marx’a göre toplumların ekonomi yasaları nasıl işler?
CEVAP: Marx’a göre her toplum durumunda zorunlu olarak işleyen ekonomi yasaları vardır ve bunlar belirli toplum durumlarında belirli sonuçlara zorunlu olarak yol açarlar. Kapital’in Önsözünde kapitalist üretimin doğal yasalarını ele alacağını söyleyerek bu yasaların kaçınılmaz sonuçlara doğru katı bir zorunlulukla işleyen yasalar olduğunu da ileri sürer. Söz gelişi işçi için en elverişli toplum durumunda bile işçinin karşılacağı zorunlu sonuç fazla çalışma sonucu makinalaşma, sermayeye kölelik, açlık ve dilenciliktir. Buna başka bir örnek de değer üretimiyle emek zamanı arasında bir doğru orantının olmasıdır. Öyle ki değerin üretimi için gereken emek zamanı kendisini önüne geçilmez bir doğa yasası gibi zorla kabul ettirir. Bu yüzden de Marx’a göre, sanayi bakımından daha gelişmiş bir ülke daha az gelişmiş bir ülkenin geleceğinin bir imgesidir; başka bir deyişle az gelişmiş bir ülkenin gelecekte, zorunlu olarak çok gelişmiş ülkenin geçirdiği aşamalardan geçerek bu çok gelişmiş ülkenin vardığı aşamaya ulaşacağını söylemektedir. Öyleyse toplumların tarihte bir gelişme yasası vardır. Öyle ki tarihin deviniminin geri döndürülemez olması anlamında bu gelişme bir ilerlemedir.
#12
SORU: Marx’a göre kapitalizm ve kapitalist aşamanın yeri nedir?
CEVAP: Marx’a göre belirli bir toplum durumu ya da tarih aşaması olarak kapitalizm kendi içinde bu tür zorunlu oluşumlara yol açan ekonomi ilkeleri tarafından belirlenmiştir ve bu belirlemenin sonucu olarak kapitalist aşama kendinden sonra zorunlu olarak gelecek olan aşamanın ya da toplum durumunun da belirleyicisidir. Marx’ın tarih sürecini bir gelişme süreci olarak ele almasının ya da tarihte bir ilerleme görmesinin ardında yatan temel bir neden olarak bütün tarih süreci sonunda ortaya çıkacak bir kurtuluş olduğu yollu düşünce de görülebilir. Çünkü Marx’a göre kapitalist aşama tarihin evriminin - ekonomi politiğin ele aldığının tersine - geçici bir aşaması olarak ele alınmalıdır, toplumsal üretimin mutlak son biçimi olarak görülmemelidir. Aydınlanma’dan beri insanın kurtuluşu düşüncesi ilerleme inancının temel ilkesi olarak görülmüştür. Marx’da da insanın kurtuluşu düşüncesi insanın özgürlüğü olarak ortaya konur ama Hegel’in aksine insanın bu kurtuluşu Tin’in özbilinci gibi kuramsal bir temelden değil, insanın pratik etkinliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan maddi koşulların zorunlu bir sonucu olacaktır.
#13
SORU: Marx’a göre tarihin devinimi nasıl olur?
CEVAP: Marx tarihi genel olarak sınıf savaşımları tarihi olarak yorumladığından tarihi belirli dönemlere göre ayırma işini de bu sınıflar arası çatışmayı temele koyarak yapar. Marx’a göre tarihin devinimi ele alınırken egemen sınıfın düşüncelerine, egemen sınıftan ayrı olarak bağımsız bir varoluş yüklenemez. Örneğin Aristokrasi’nin egemen olduğu bir dönemde onur, sadakat gibi kavramlar; burjuvazinin egemen olduğu dönemde de özgürlük, eşitlik gibi kavramlar egemendir. Bu nedenle tarihçiler tarihte bir takım soyut kavramların hüküm sürdüğünü sanabilirler hatta belirli bir tarih döneminde egemen olan sınıf kendi düşüncesine evrensellik atfedebilir. Belirli bir dönemde egemen olan bir sınıfın yerine geçen her egemen sınıf, kendi amacını gerçekleştirmek için kendi ilgi ve çıkarlarını, bütün toplumun ilgi ve çıkarları gibi göstermek zorundadır. Kendi düşüncelerine evrensellik biçimi verip der Marx, onları tek rasyonel, evrensel olarak geçerli düşünceler olarak göstermek zorundadır. Devrim yapan bir sınıf her zaman belirli bir sınıfın değil, bütün toplumun temsilcisi olarak ortaya çıkar. Başlangıçta çıkarı bütün egemen olmayan sınıfların çıkarıyla benzer olan sınıf böyle bir iddiayla ortaya çıkabilir. Sonuçta sınıflar arası çatışma egemen sınıf ile egemen olmayan sınıf veya sınıflar arasında olacağından, varolan sınıflar aslında iki karşıt kutup olarak ele alınabilir.
#14
SORU: Marx’a göre ne tür mülkiyet biçimleri vardır?
CEVAP: Dört mülkiyet ve toplum biçiminin ilki - bu aynı zamanda tarihin ilk dönemi demektir - kabile mülkiyetine dayanan ilk komünal toplum biçimidir. Tarihin bu aşamasında insan topluluğu avcılık, balıkçılık ve hayvancılıkla, en ileri aşamasında da tarımla geçinir ve dolayısıyla bu tarih dönemi ya da toplum biçimi gelişmemiş bir üretim aşamasına karşılık gelir. Marx bu aşamada iş bölümünün yine başlangıç aşamasında olduğunu ve ailede varolan doğal iş bölümünün bir genişlemesi sonucu oluştuğunu söyler. Bu aşamada üretim araçları üzerinde ortak mülkiyet vardır. Bundan dolayı da toplumun yapısı ailenin genişlemesinden başka bir şey değildir.İkinci mülkiyet biçimine gelince bu da tarihin ikinci dönemine ve ikinci toplum aşamasına karşılık gelen ve birçok kabilenin ve ailenin kent devletler biçiminde birleşmesinden doğan köleliğin eşlik ettiği mülkiyet biçimidir. Bu toplum aşamasında ortak mülkiyetin yanında özel mülkiyet de gelişmeye başlar. Bu aşamada kentliler ile köleler arasında bir sınıf ilişkisi vardır. Üretici sınıf kölelerden oluşan sınıftır. Üçüncü mülkiyet biçimi feodal mülkiyettir. Bu tarihsel aşamada geçmiş toplum biçiminde üretici sınıf olan kölelerin yerini serf adı verilen küçük köylü sınıfı almıştır. Bu tarihsel dönemin sınıf karşıtlığı ya da diyalektiği soylular sınıfıyla kırsal kesimdeki serfler ve kentlerdeki zanaatçiler arasındadır. Böylece der Marx, feodal dönem boyunca mülkiyet başlıca bir yandan toprak mülkiyeti ve ona bağlanmış olan serf emeğinden, diğer yandan kalfalarının emeğine küçük sermayesiyle egemen olan bireyin kişisel emeğinden oluşmaktaydı.
#15
SORU: Marx’a göre burjuva ve proleterya nedir?
CEVAP: Feodal dönemin ardından da Marx’ın burjuva (kentsoyluluk) çağı ya da capitalist dönem dediği dönem gelir. Bu dönemdeki mülkiyet ilişkileri sonucunda da toplum birbirinin karşısında duran iki büyük sınıfa ayrılır. Kentsoyluluk ile proleterya. Marx proleter sözcüğünü ücret karşılığı emeğini satan işçi anlamında kullanır. Yeni pazarların ortaya çıkmasıyla varolan feodal system talepleri karşılamamaya başlayınca bu olgudan zorunlu olarak kapitalist dönem doğmuştur. Marx’a göre her devrim bir çağın sonunda ortaya çıkıp o çağın bütün mülkiyet ilişkilerini yıkarak başka mülkiyet ilişkilerine dayanan başka bir dönemin başlamasına yol açmıştır. Dolayısıyla kentsoyluluk da tarihte devrimci bir iş görmüştür ve feodal mülkiyet ilişkilerini ortadan kaldırmıştır. Kentsoyluluk nerede egemen olduysa der Marx, orada bütün derebeylik ilişkilerini, ataerkil, kırgıl ilişkileri yok etti. Marx’a göre kapitalizmin üzerine kurulduğu temeli oluşturan üretim ile değişim araçları feodal düzen içinden doğmuştur.
#16
SORU: Marx’a göre komünist devrim nasıl gerçekleşir?
CEVAP: Marx’a göre dünya tarihinde komünist devrim geçmişten gelen mülkiyet ilişkilerinden en köklü kopuşu oluşturur. Proleterya kentsoylu toplumuna karşı savaşımında zorunlu olarak birleşerek önce bir devrimle egemen sınıf durumuna gelir; ardından eski üretim ilişkilerini kaldırarak bu eski üretim ilişkilerinin yol açtığı sınıf karşıtlıklarını da kaldırmış olur. Böylece proleterya kendi sınfının egemenliğini de kaldırmış olur. Komünist aşamayı insanın kurtuluşu olarak gören Marx’ın tarihin bu son dönemini neden insanın kurtuluşu olarak ele aldığı Marx’ın yabancılaşma kavramıyla ilgilidir. Çünkü bütün dünya tarihi yabancılaşmanın aşılmasının tarihinden başka bir şey değildir. Hegel’de de tarih aslında Tin’in kendine yabancılaşmasının aşılmasının tarihiydi. Marx da, Hegel’in bir takipçisi olarak tarihi yabancılaşmanın aşılması olarak ele alır. Marx’a göre bütün dünya tarihi yabancılaşmanın aşılmasının tarihi ve özgürlüğe doğru insanın yürüyüşü olduğundan bir ilerleme olarak görülmelidir. Komünizm özel mülkiyetin ve insanın kendine yabancılaşmasının aşılmasıdır, toplumsal bir varlık olarak insanın kendisine tam dönüşüdür. Komünizmin dünya tarihinde ortaya çıkışıyla Marx ve Engels’e göre sınıflarıyla, sınıf karşıtlıklarıyla eski kentsoylu toplumunun yerini her bir kişinin özgür gelişiminin herkesin özgür gelişiminin koşulu olduğu toplumsal bir birlik alır.
#17
SORU: Lukacs, Gramsci ve Bloch’un temel düşünceleri nelerdir?
CEVAP: Bir Marksist olan Lukacs kapitalizme karşı çıkmak adına burjuva tarih kuramlarına karşı çıkılması gerektiğini düşünür. Lukacs’a göre tarihsel olayları sürekli bir değişim süreci içinde kavrayacak kuramlara gerek vardır. Ayrıca tarihte bir gelişim vardır ve bunu görmeyerek tarihi basit deneysel olgular hâlinde ele almak da hatalıdır. Tarihteki deneysel olguların arkasında bir gelişim çizgisi bulunabilir ve bunun için de tarihe diyalektikle bakılmalıdır. Böylece tarihte diyalektik bir bütünlük görülebilir. Toplumu bir bütün olarak betimlememizi sağlayan ve tarihsel sürece yön veren ekonomik kategoriler vardır. Bu kategorilerin varlığı toplumun bütünlüğünde zeminini bulur ve bu yüzden de tarihte bir belirlenmişlik vardır. Ekonomik kategoriler her tarihsel dönemde tarihsel sürece yön vermemiş olsalar bile günümüz kapitalist toplumunda temel belirleyici etkenler olarak karşımıza çıkarlar. Gramsci ise ekonomi yasalarının her tarihsel dönemi belirlemese bile belirli tarihsel dönemlerdeki toplumsal yapıyı belirlediklerini düşünür. Gramsci’ye göre Marksizm, her şeyi açımlayan bir din ya da tüm varlık alanlarını taşıyan bir ontoloji değil, bir genel tarih metodolojisidir. Bu metodoloji de tekillikler olarak tarihsel olaylardaki eğilim yasalarına yönelir. Bu yasalar da temelini tarihteki toplumsal yapılarda bulurlar. Gramsci ayrıca tarihin hem felsefe hem de siyaset ile özdeş olduğunu düşünür. Gramsci’ye göre insan geçmişi her zaman eylem içinde yorumlar. Geçmişi yorumlayan insan ise şimdinin insanıdır ve şimdiyi eylemleriyle yapmaktadır. Bu yüzden her tarih aslında şimdinin tarihidir. Şimdi yaşayan ve şimdiyi yapmakta olan insanın geçmişi yorumlamasıdır. E. Bloch’a göre ise tarihin kökeninde insan emeği vardır. Çünkü tarihin ortaya çıkışı insanın çalışmasıyla olanaklı olmuştur. Bu yüzden de tarih bir üretme sürecidir ve insan da bu sürecin öznesidir. Başka bir deyişle insan üretilmiş olan tarihin taşıyıcı öznesidir. Bu anlamda tarih insan emeğine dayalı maddi koşullar sürecidir. Bloch’u Marx’ın görüşlerinde ayıran nokta tarihin henüz gerçekleşmemiş olana doğru gidişinde dolayı tarihin sonuna ilişkin konuşamayacağımızdır.
#18
SORU:
Marx ve Engels'in tarihe bakış açıları Alman İdealizmi'nin bakış açısından nasıl ayrılır?
CEVAP:
Marx ile Engels sürekli olarak gerçek insan etkinliğinden, insanın maddi üretim etkinliğinden hareket ederek tarihe baktıklarını söylemişlerdir. Böylece tarihe Alman İdeolojisinin idealist bakışının yerine materyalist bir bakışla yaklaşmışlardır.
#19
SORU:
Marx'ın insan anlayışını açıklayınız.
CEVAP:
Marx’ın insan anlayışı, yaptığı Hegel eleştirisinden çıkmıştır. Buna göre gerçek insan üretim etkinliğinin öznesi olan insan, her türlü tarihsel oluşumun da öznesidir, oysa Marx’a göre Hegel’de gerçek insan özne olan Tin’in bir nesnesi olmuştur. Bu yüzden de Marx Hegel’in tersine tarihi oluşturanın gerçek özneler olarak insanlar ve onların üretici pratik etkinliği olduğunu ileri sürer.
#20
SORU:
Marx'ın tarihte aklın yerine ilişkin fikri Hegel'inkinden nasıl farklılaşır?
CEVAP:
Marx Hegel gibi tarihin öznesi olarak ‘dünya Tini’ni ya da ‘akıl’ı görmez. Marx için de tarihte bir akıl vardır ama bu akıl kendini tarihte açan, kendi kendini belirleyen bir akıl değildir, hele bir töz asla değildir. Tersine bu akıl, maddi ilişkilerce belirlenen bir bilinç durumudur. Yani varlığı ve tarihi belirleyen bilinç değil, bilinci belirleyen şey varlık ve toplumdur. Tarihi belirleyen şey tinsel bir töz değil, maddi ilişkiler ağı olarak toplumun sosyoekonomik yapısıdır.
#21
SORU:
Marx ve Hegel'in tarih felsefesini tarihi tarih yapan kavramlar üzerinden karşılaştırınız.
CEVAP:
Marx’a göre Hegel’in sandığı gibi tarihi yapan kavramlar değil, insanlardır yani insanın amaçlı üretmesidir, çalışmasıdır. Marx Hegel’in hukuk felsefesinde, felsefi uğrağı, “şeyin mantığı değil, mantığın şeyi oluşturmaktadır” der. Yani Hegel’de mantık devleti tanıtlamaya değil, tersine devlet mantığı tanıtlamaya yaramaktadır. Bu yüzden Marx’a göre, Hegel’in felsefesinde aslında bir hukuk felsefesi ile değil, mantık biliminin bir bölümü ile karşı karşıyayız.
#22
SORU:
Marx ve Engels tek bilim olarak neden tarihi tanırlar?
CEVAP:
Marx ve Engels bir tek bilim olarak tarihi tanıdıklarını söylemişlerdir. Doğabilimi bile tarihin bir ürünüdür. Onlara göre tarihin özü insan etkinliğinde yani praksistedir. Böyle olunca da maddi ilişkiler, üretim ilişkileri toplumsal, siyasal ve tinsel yaşamı belirlerler. Bu yüzden ilk tarihsel eylem üretim eylemidir. Doğabilimi insanın doğayı emeğiyle biçimlendirmesinin ürünü olsa da aynı zamanda insan ve toplum doğanın da ürünüdür. Bu yüzden tarihte de doğa yasaları egemendir.
#23
SORU:
Marx ve Engels'in tarihsel süreci üretim ilişkilerinin belirlediği fikrini açıklayınız.
CEVAP:
Bütün tarihsel süreci üretim ilişkileri belirler derken kastedilen tarihe, insanların pratik etkinliği olarak üretim etkinliklerini, karşılıklı üretim ilişkilerini belirleyen yasaların yön verdiği ve bu yasaların da tarihi zorunlu olarak yönettiği düşüncesidir.
#24
SORU:
Marx idealist filozofların tarihsel sürece ilişkin açıklamalarını hangi açılardan eleştirir?
CEVAP:
Marx idealist filozofların tarihsel süreci açıklamasını Hegel’in Hukuk Felsefesini eleştirdiği nedenlerle eleştirir. İdealist olarak adlandırdığı filozofların ilkelerin, ilkelerin yerini almasıyla her şeyin salt düşünce alanında olması, her şeyin Mutlak Tin’in ayrışması süreci içinde meydana gelmesi yollu düşüncesini eleştirir. Söz gelişi bir Hegelci her şeyi Hegel’in mantık kategorilerinden birine indirgeyince kavramaktadır. Ama Marx’a göre kendi hareket noktasını oluşturan öncüller keyfi temeller, dogmalar değil, gerçek öncüllerdir. Bu öncüller de deneysel olarak oluşturulabilirler. Dolayısıyla tüm insanlık tarihinin ilk öncülü doğal, canlı insan bireyinin varlığıdır. Bu yüzden ilk saptanması gereken olgu, bu bireylerin fiziksel örgütlenişleri ve doğayla olan ilişkileridir. Her tarih yazımı bu doğal temellerden ve tarih boyunca insan eyleminin bu temellerde meydana getirdiği değişiklerden hareket etmelidir.
#25
SORU:
Marx'a göre tarihsel gelişimin koşullarından birisi olan "her gün kendi yaşamlarını oluşturan insanların diğer insanları oluşturmaya, kendi türlerini üretmeye başlaması" ifadesini açıklayınız.
CEVAP:
Tarihsel gelişmenin koşullarından birisi, “her gün kendi yaşamlarını oluşturan insanların diğer insanları oluşturmaya, kendi türlerini üretmeye başlamalarıdır” söz gelişi kadın ve erkeğin ebeveyn ile çocuğun ilişkisi olarak aile ve bir toplumsal ilişki olarak aileden başka toplumsal ilişkilerin çıkmaya başlaması (Marx 2004a: 121). Burada Marx’ın yaşamın üretimi ile anlatmak istediği şey hem çalışmayla insanın kendi yaşamını üretmesi hem de üremeyle canlı yaşamın üretimidir. Başka bir deyişle “bir yanda doğal bir ilişki diğer yanda toplumsal bir ilişki olarak” söz konusudur yaşamın üretimi.
#26
SORU:
Marx'a göre tarihin itici gücü nedir? Açıklayınız.
CEVAP:
Marx’a göre din, felsefe ve başka bütün kuram biçimleri gibi tarihin de itici gücü idealist eleştiri değil, devrimdir. Tarih “Tin’in idesi” gibi “kendi kendisinin bilincine varma”ya dönüşmekle sona ermez, tersine tarihin her aşamasında maddi bir sonuç, bir üretici güçler toplamı bulunur; bireylerle doğa arasında ve bireyler arasında tarihsel olarak yaratılmış olan bu üretim ilişkileri her kuşağa bir önceki tarafından aktarılan bir ilişkidir ve bu maddi sonuç da yeni kuşak tarafından değiştirilir.
#27
SORU:
Marx'a göre tarih niçin siyasaldan çok iktisadi ilkelerle açıklanabilir?
CEVAP:
Marx’a göre “gelmiş geçmiş bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir”. Tarih boyunca ezenler ve ezilenler, efendiler ve köleler sürekli bir çatışma hâlinde ya toplumun devrimci bir biçim değiştirmesiyle ya da çatışan sınıfların birlikte çökmesi sonucunu veren bir mücadele yürütmüşlerdir. Böylece, Marx ve Engels’e göre, tarih siyasal ilkelerle açıklanacak bir süreç olmaktan çok ekonomi ilkeleriyle açıklanacak bir süreçtir.
#28
SORU:
Marx, tarihsel gelişimin zorunluluğuyla ilgili olarak hangi noktada Hegel'den ayrılır?
CEVAP:
Marx tarihi aynı Hegel gibi aşamaları olan zorunlu bir gelişme süreci olarak ele almaktadır ama Hegel’den farklı olarak Marx tarihsel gelişmenin bir sonraki aşamasından söz etmektedir yani geleceğe yönelik bir öndeyide bulunmaktadır. Marx’a göre “Komünizm yakın geleceğin zorunlu biçimi ve dinamik ilkesidir”. Sosyalizmde insan doğasının güçleri yeniden ortaya çıkar, insan doğası yeniden zenginleşir oysa özel mülkiyette bunların önemi tersine dönmüştür. Özel mülkiyette “herkes başkasının üzerinde dışsal bir egemenlik kurup kendi bencil gereksemelerini doyurmaya bakar”. Özel mülkiyette ya da kapitalist aşamada insanın gereksemelerinde ve bunların karşılanma araçlarında bir yanda incelme olurken diğer yanda bu bir “barbarlaşmaya”, tam bir gerekseme basitliğine yol açar. İnsanın yalnız insanca gereksinimleri değil, hayvanca gereksenimlerinin bile ortadan kalktığını ileri sürer Marx. “Gereksinim ve doyurulma araçlarının artışıyla gereksinim ve araçlarının nasıl ortadan kalktığı” görülebilir.
#29
SORU:
Marx'ın tarihsel materyalizm kavramını hangi anlamda kullanmıştır?
CEVAP:
Marx’ın adına tarihsel materyalizm dediği materyalist tarih anlayışı tarihin tamamen maddi insanın üretim etkinliğiyle biçimlendirdiği bir varlık alanı olarak tasarlanmasıdır, üstelik de bu temeller üzerinde aşama aşama gelişen bir süreç olarak tasarlanmasıdır. Tarihin ilerlemesinin aşamalı olarak tasarlanması bu ilerlemenin kendisinin bir gelişme süreci olarak ele alınması demektir.
#30
SORU:
Marx'a göre tarihe şekil veren kaç tip üretim tarzı vardır?
CEVAP:
Marx'a göre toplumun ekonomik yapı temelindeki biçimlenişinde “Asya türü, ilkel, feodal ve modern burjuva” olmak üzere dört tip üretim tarzı vardır.
#31
SORU:
Marx Kapital adlı eserinde, eseri yazma amacını nasıl açıklar?
CEVAP:
Marx, Kapital’i yazma amacının modern toplumun ekonomik devinim yasalarını ortaya koymak olduğunu ve yine toplumun ekonomik biçimlenişinin evrimini de doğal tarihin bir süreci olarak gördüğünü belirtir.
#32
SORU:
Marx insanın kurtuluşunu özgürlükle bağdaştırırken, bu özgürlüğün nasıl ortaya çıkacağını iddia eder?
CEVAP:
Marx’da da insanın kurtuluşu düşüncesi insanın özgürlüğü olarak ortaya konur ama Hegel’in aksine insanın bu kurtuluşu “Tin’in özbilinci” gibi kuramsal bir temelden değil, insanın pratik etkinliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan maddi koşulların zorunlu bir sonucu olacaktır.
#33
SORU:
Marx'ın ortaya koyduğu mülkiyet biçimlerinden "feodal mülkiyet" kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Feodal mülkiyet döneminde üretici sınıf olan kölelerin yerini serf adı verilen küçük köylü sınıfı almıştır. Bu tarihsel dönemin sınıf karşıtlığı ya da diyalektiği soylular sınıfıyla kırsal kesimdeki serfler ve kentlerdeki zanaatçiler arasındadır. “Böylece” der Marx, “feodal dönem boyunca mülkiyet başlıca bir yandan toprak mülkiyeti ve ona bağlanmış olan serf emeğinden, diğer yandan kalfalarının emeğine küçük sermayesiyle egemen olan bireyin kişisel emeğinden oluşmaktaydı”.
#34
SORU:
"Her tarihsel dönem kendi içinde kendisini ortadan kaldıracak maddi koşulları taşır" önermesini Marx'ın tarih felsefesi açısından değerlendiriniz.
CEVAP:
Her tarihsel dönem kendi içinde kendisini ortadan kaldıracak maddi koşulları taşır. Bu koşulların belirli bir dönemde içkin olması bu koşulların doğal olduğu anlamına gelir. Ayrıca kendini ortadan kaldıracak koşulları taşıyan bir dönemden yeni bir dönemin doğması da ilerlemenin diyalektik devinimini göstermektedir. Bu dönemler arası geçişler diyalektik bir zorunlulukla olup bitmektedir. Bu zorunluluk Marx tarafından şöyle dile getirilmiştir: “Bu üretim ve değişim araçlarının belirli bir basamağında, feodal toplumun üretim ile değişim ilişkileri, tarım ve imalatın feodal örgütlenmesi, kısacası feodal mülkiyet ilişkileri artık çok gelişmiş olan üretici güçlere uymaz olmuştu. Üretimi destekleyeceklerine köstekliyorlardı. Bir yığın engele döndüler. Yıkılmaları gerekiyordu, yıkıldılar.”
#35
SORU:
Marx'a göre belirlediği tarihsel aşamalardan hangisi insanlığı kurtuluşa götürecektir? Neden?
CEVAP:
Komünist aşamayı insanın kurtuluşu olarak gören Marx’ın tarihin bu son dönemini neden insanın kurtuluşu olarak ele aldığı Marx’ın yabancılaşma kavramıyla ilgilidir. Çünkü bütün dünya tarihi yabancılaşmanın aşılmasının tarihinden başka bir şey değildir. Hegel’de de tarih aslında Tin’in kendine yabancılaşmasının aşılmasının tarihiydi. Marx da, Hegel’in bir takipçisi olarak tarihi yabancılaşmanın aşılması olarak ele alır. Marx’a göre bütün dünya tarihi yabancılaşmanın aşılmasının tarihi ve özgürlüğe doğru insanın yürüyüşü olduğundan bir ilerleme olarak görülmelidir. Komünizm özel mülkiyetin ve insanın kendine yabancılaşmasının aşılmasıdır, “toplumsal bir varlık olarak insanın kendisine tam dönüşü”dür. Komünizmin dünya tarihinde ortaya çıkışıyla Marx ve Engels’e göre sınıflarıyla, sınıf karşıtlıklarıyla eski kentsoylu toplumunun yerini “her bir kişinin özgür gelişiminin herkesin özgür gelişiminin koşulu olduğu” toplumsal bir birlik alır.
#36
SORU:
20. yüzyıl düşünürlerinden olan ve Marksist tarih geleneği içerisinde değerlendirilen Gramsci'nin tarih felsefesini açıklayınız.
CEVAP:
Gramsci ekonomi yasalarının her tarihsel dönemi belirlemese bile belirli tarihsel dönemlerdeki toplumsal yapıyı belirlediklerini düşünür. Gramsci’ye göre “Marksizm, her şeyi açımlayan bir din ya da tüm varlık alanlarını taşıyan bir ontoloji değil, bir genel tarih metodolojisidir”. Bu metodoloji de tekillikler olarak tarihsel olaylardaki eğilim yasalarına yönelir. Bu yasalar da temelini tarihteki toplumsal yapılarda bulurlar. Gramsci ayrıca tarihin hem felsefe hem de siyaset ile özdeş olduğunu düşünür. Gramsci’ye göre insan geçmişi her zaman eylem içinde yorumlar. Geçmişi yorumlayan insan ise şimdinin insanıdır ve şimdiyi eylemleriyle yapmaktadır. Bu yüzden her tarih aslında şimdinin tarihidir. Şimdi yaşayan ve şimdiyi yapmakta olan insanın geçmişi yorumlamasıdır.
#37
SORU:
Marx'ın tarihte art arda gelen ve zorunlu olarak birbirini izlemesi gerektiğini düşündüğü toplum aşamaları nelerdir?
CEVAP:
Marx’ın tarihte ardarda gelen ve zorunlu olarak birbirini izlemesi gerektiğini düşündüğü dört toplum aşaması; köleci toplum aşaması, feodal toplum aşaması, kapitalist toplum aşaması ve henüz gerçekleşmemiş olan sınıfsız toplum aşamasıdır.