TÜRK SOSYOLOGLARI Dersi MÜMTAZ TARHAN CEMİL MERİÇ soru cevapları:
Toplam 82 Soru & Cevap#1
SORU:
Mümtaz Turhan’ın doğum ve ölüm tarihi nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan 1908 yılında doğmuştur ve 1969 yılında ölmüştür.
#2
SORU:
Mümtaz Turhan’ın bitirdiği okullar nelerdir?
CEVAP:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girdikten sonra 1928 yılında devlet bursuyla eğitim için Almanya’ya gitti. Berlin ve Frankfurt Üniversitelerinde yüksek öğrenim yaptı. 1935 yılında Frankfurt Üniversitesinde Psikoloji doktorasını tamamladı.
#3
SORU:
Mümtaz Turhan eğitimini tamamladıktan sonra hangi üniversitede akademik çalışmalarına devam etmiştir?
CEVAP:
1936 yılında katıldığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tecrübi Psikoloji Çalışmaları kürsüsünde akademik faaliyetlerini sürdürdü. 1944 yılında Cambridge Üniversitesinde sunduğu bir araştırma ile ikinci doktorasını aldı. Tecrübi Psikoloji Kürsüsü başkanı ve Tecrübi Psikoloji Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu.
#4
SORU:
Mümtaz Turhan hangi bilim dallarında çalışma yapmıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan, psikoloji, sosyal psikoloji ve sosyal antropolojiye ait kavram, kuram ve yaklaşımlardan yola çıkarak Türk toplumunun geçirdiği tarihî, toplumsal ve kültürel süreci anlamaya çalışan bir bilim adamıdır. O ileri sürdüğü, tartıştığı konular ve düşünceler etrafında Türk sosyolojisine ciddi katkılar sağlamıştır.
#5
SORU:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eserinin önemi nereden gelmektedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan “Kültür Değişmeleri’’ adlı eseri ile Türk tarihinin çeşitli dönemlerini “serbest” ve “zorunlu kültür değişmeleri” kavramları ekseninde değerlendirmeye çalışmış ve sosyal psikolojinin verilerini tarihe uygulamıştır. Onun bu çalışması Türk sosyolojisinde saha çalışmaları ve köy monografileri yapılmasında teşvik edici ve yol gösterici rol oynamıştır.
#6
SORU:
Mümtaz Turhan Türk toplumu için hangi konularda özgün fikirler üretmiştir?
CEVAP:
O, Batılılaşma, kalkınma, millet, millî kültür ve demokrasi konularında Türk toplumu için özgün fikirler üretmiştir. Bu çerçevede bilim ve bilim zihniyetini temel ölçü olarak almıştır. Türk toplumunun geçirdiği tarihî safhalar ve büyük dönüşümleri anlamak ve çözmek için yegâne yol göstericinin bilim olduğu inancındadır.
#7
SORU:
Mümtaz Turhan niçin Ziya Gökalp çizgisinin devamı kabul edilmektedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’ın bilim ve teknolojiye dayanarak toplum kurumlarını yenileştirmeye çalışması ve aydın halk bütünlüğünü sağlayarak millî kültürün kurulmasına çalışması bakımından Ziya Gökalp çizgisinin devamı olduğu kabul edilmektedir. Bunun yanında kültür değişmesini sahada yaptığı çalışmalarla sürdürmesi bakımından da “Meslek-i İçtimaî’’ akımına dâhil eden fikir adamları da bulunmaktadır.
#8
SORU:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı kitabı niçin bir el kitabı niteliğini taşımaktadır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eseri kendi alanında ülkemizde yapılan ilk ve bugün için klasikleşmiş bir çalışmadır. Kültür değişmeleri bir boyutuyla kültür, medeniyet, teknoloji, değişme ve kültür değişmelerine ilişkin kavram ve teorilerin yer aldığı bir el kitabı özelliği taşır.
#9
SORU:
Mümtaz Turhan “Kültür Değişmeleri” adlı eserinde Türk toplumunu hangi açıdan incelemektedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan eserinde kültür değişmesi çerçevesinde Türk toplumunun tarihî gelişim sürecini ve o günkü toplumsal yapısını anlamaya çalışır.
#10
SORU:
Mümtaz Turhan “Kültür Değişmeleri” adlı eseri hızlı kentleşme olgusunu irdelemekte midir?
CEVAP:
Kültür Değişmeleri, henüz köyden kente hızlı göç hareketinin ortaya çıkmamış bulunduğu bir zaman diliminde hazırlanmıştır. Bu bakım dan hızlı kentleşmenin yaratacağı muhtemel problemlere dikkat çeken ve bunu önlemenin yollarını arayan bir çaba olması bakımından da önemlidir.
#11
SORU:
Mümtaz Turhan kültür değişmelerin niteliğini hangi kitaptan yola çıkarak tartışır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan Barlett’in “Psikoloji ve İlkel Kültür’’ adlı kitabından yola çıkarak kültür değişmelerinin niteliğini tartışır.
#12
SORU:
Mümtaz Turhan kültürü nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan'a göre kültür; “Bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerden oluşan öyle bir bütündür ki, toplum içinde mevcut her çeşit bilgiyi, ilgileri, alışkanlıkları, değer ölçülerini, genel davranış, görüş ve zihniyet ile her çeşit davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar birlikte, o toplum mensuplarının çoğunda ortak olan ve onu diğer toplumlardan ayırt eden özel bir hayat tarzı sağlar.
#13
SORU:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eserinde köy araştırmaları kısmının saha çalışmaları hangi illerin köylerinde gerçekleştirilmiştir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri adlı eserinin köy araştırmalarına ayrılan kısmı uzun bir saha çalışmasına ve gözlemlere dayanmaktadır. Bu araştırmalar ağırlıklı olarak Erzurum ile Kars arasındaki köylerde gerçekleştirilmiştir.
#14
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre Batı medeniyetlerinin ana unsuru nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a göre, Batı medeniyetinin ana unsurları bilim, teknik, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyettir. Hakiki Batılılık ise bu prensiplere bağlılıktır.
#15
SORU:
Mümtaz Turhan batılılaşmayı nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan Batılılaşmadan kendi tanımıyla “bir millet veya toplumun kendi örf ve adetleri, gelenekleri içinde tarımsal, teknolojik, siyasi, eğitim, sanat ve diğer toplumsal faaliyet ve sahaları kapsayan genel bir kültür oluşumunu” kastetmektedir.
#16
SORU:
Mümtaz Turhan ülkemizin batılılaşma sürecinde yaptığı hataları nasıl sıralamıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan ülkemizin Batılılaşma sürecindeki yanlışları şu şekilde sıralamaktadır: “Biz insanımızın genel mesleki, teknik bilgisini artırmadan, ona yeni maharetler kazandırmadan, yeteneklerini geliştirmeden ve dünya görüşünü, zihniyetini bilimsel ilkelere göre değiştirmeden, yani ona ilim zihniyetini aşılamadan sadece fabrikalar, geniş caddeler açmak, parklar, barajlar, limanlar yaptırmadan, lüks otomobiller, tarım araçları, radyolar, buzdolapları vs. almak ve Batılı kanunlar, nizamlar vazetmek suretiyle Batılılaşacağımızı zannetmişiz. 150 seneden beri hep bu kanaat ve bu batıl itikatle hareket etmekteyiz’’
#17
SORU:
Mümtaz Turhan eğitimin hangi alanda fazla yatırım almasını eleştirmiştir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan ilköğretimin ve okuma yazmanın Türk toplumunda yaygınlaştırılması gerektiği kanaatinde olmasına rağmen neredeyse eğitime yönelik bütün yatırımların sadece bu alanda yapılmasını eleştirmektedir. Batılılaşmayı, kalkınmayı, ilk eğitime ve okuma yazma oranına bağlayan akım mensupları Mümtaz Turhan’ın en fazla eleştirdiği kesimi oluşturmaktadır.
#18
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre eğitim dendiğinde ilk eğitimi anlayanlar bu kanaati nasıl edinmişlerdir?
CEVAP:
Bu kesimin zihninde bu kanaatin doğmasında iki önemli sebep rol oynamaktadır;
• Bütün çağdaş toplumların aynı zamanda yüzde yüze yakın bir oranda okuryazar, geri kalmış memleketlerin halkının da ümmi (cahil, okuma yazma bilmeyen) olmaları
• Geri kalışımızın sebebinin, halkın bilhassa köylünün cahil olmasında aranmasıdır.
#19
SORU:
Mümtaz Tuırhan’a göre halkın cahil kalmasının nedeni nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan'a göre, Türk halkıyla diğer medeni milletlerin halk tabakaları arasında bilgi bakımından büyük bir farkın bulunmasına karşılık, Türk aydınlarıyla Batı aydınları arasında uçurumlar kadar derin farklar vardır. Türkiye'nin geri kalışının sebebi, halkının cehaleti değil, aydınlarının gerek nicelik, gerek nitelik bakımından yetersiz oluşudur.
#20
SORU:
Mümtaz Turhan batılılaşma hareketinin başarıya ulaşmamasının aydınlar üzerindeki etkisini nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan iki yüz yıldır süren batılılaşma hareketinin beklenilen başarıyı sağlayamamasının aydınlar arasında meydana getirdiği aşağılık duygusu üzerinde durur. Korku ve hayranlığın yarattığı bu aşağılık duygusunun tesiriyle Batı medeniyetinin gerçek değerlerini, onu diğer medeniyetlerden ayırt eden, ona özelliğini veren unsurları görmeye, bunları almaya çalışacak yerde, Batı’yı şekil ve kıyafetinde, yaşayış tarzında, toplumsal teşkilatında sathi bir şekilde kopya etmeye başlamamızdan bahseder.
#21
SORU:
Mümtaz Turhan Kültür ve Sanayi Merkezleri fikrini neden ortaya çıkarmıştır?
CEVAP:
Kültür ve Sanayi Merkezleri” adını verdiği kuruluşlar Türkiye’nin her bölgesinde, her kırk köyün bulunduğu alanın ortasında kurulmalıdır. Bu merkezlerinin ilk gayesi köylüyü ancak büyük şehirlerde bulunabilen medeniyet ve kültür eserleriyle temasa getirmek, sonra da bunları zamanla benimseyerek, kendisine mal edebilecek şekilde yetişmesine yardım etmektir.
#22
SORU:
Kültür ve Sanayi Merkezlerinin işleyişi nasıl olmalıdır?
CEVAP:
Bu merkezlerde yatılı ve gündüz olarak altı sınıflı bir veya iki bölge okulu, ortaokul, kütüphane, tiyatro veya sinema, hastane olacaktır. Mahallî ihtiyaçları karşılayacak tamir atölyesi, dökümhane ve bir sanayi kolu bulunacaktır. Bu birimlerin amacı ham maddeleri ucuz ve verimli bir şekilde işlemek ve millî sanayinin bir kolunu teşkil edebilmektir. Sanayileşmenin sonucunda ortaya çıkacak olan toplumsal değişmeleri ve sarsıntıları frenlemek, kontrol altına almak da bu projenin diğer amacıdır.
#23
SORU:
Mümtaz Turhan toprak reformunu nasıl irdelemiştir?
CEVAP:
Öncelikle köy ve köy toplumu hakkında araştırmalar yapmak, toprak reformunun sonuçlarını objektif şekilde tespit etmek, toprak reformunun yapılacağı bölgelerin toplumsal yapılarını dikkate almak, tarım üretimini hesaba katmak, toprak reformunu tarım politikası ile birlikte düşünmek gibi konular üzerinde durur. Toprak reformunun devlete yükleyeceği mali külfet, ekonomiye katkısı ve kültüre ilişkin faktörlerin de araştırılmasının gerektiğinden bahseder.
#24
SORU:
Mümtaz Turhan din ve ahlak eğitimi hakkında hangi düşünce yapısına sahiptir?
CEVAP:
Ahlak eğitiminin küçük yaşlarda verilen bir din ve estetik eğitimi ile birlikte ele alınmasının gerektiğinden söz eden Mümtaz Turhan bunun sınırlarını ve tarzını iyi tayin edebilmek için din hakkında açık ve objektif bir fikrimizin olması ve önyargılardan kurtulmamız gerektiği kanaatindedir. Din hakkında bize en açık ve objektif bilgiyi din tarihi, etnoloji, sosyal antropoloji ve sosyoloji vermektedir.
#25
SORU:
Mümtaz Turhan kişilik ve irade eğitiminde demokrasinin yerini nasıl konumlandırmıştır?
CEVAP:
İrade ve Karakter eğitimi ile demokrasi eğitiminden de söz eden Mümtaz Turhan demokrasinin otoriter yapıların aksine kişilere sorumluluk ve görev şuuru gibi bir iç disiplini de vermekte olduğunun üzerinde durur. Ona göre demokrasi bir eğitim meselesidir.
#26
SORU:
Mümtaz Turhan “Üniversite Problemi” adlı kitabında üniversitenin ana fonksiyonlarını nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Üniversite Problemi” adlı 1967 yılında hazırladığı kitabında Mümtaz Turhan Üniversitelerin ana fonksiyonlarını şu şekilde sıralar:
• Bilim adamı, araştırmacı yetiştirmek ve bilimsel araştırmalarda bulunmak.
• Üniversite de dâhil olmak üzere bütün eğitim kademeleri için eğitim elemanı yetiştirmek.
• Kaliteli yönetici ve iş adamı yetiştirmek.
#27
SORU:
Mümtaz Turhan “Atatürk İlkeleri ve Kalkınma” adlı yapıtını hangi yıl yazmıştır ve içeriği nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’ın “Atatürk İlkeleri ve Kalkınma” adlı 1965 yılında yayınlanmış olan kitabı Atatürk inkılâplarını tahlil eden ve farklı kesimler tarafından nasıl ele alındığını tartışan bir çalışmadır.
#28
SORU:
Mümtaz Turhan ülkemizdeki milli kültür anlayışını nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a göre, Batı ülkelerinin milliyetçiliğinin beş asır süren bir seyri söz konusudur. Türkiye’de ise millî kültür henüz zayıf, gevşek, yalnız bir unsur halindedir. Bu bakımdan Türkiye’nin ana ve hayati davası millet olma ve millî bir kültüre ulaşma davasıdır. İktisadi kalkınma bu ana davanın küçük bir parçasıdır.
#29
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre ülkemizde kaç tür kültür bulunmaktadır?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a göre tarihî, toplumsal yapı ve şartların sonucu olarak ülkemizde birbirinden farklı iki kültür bulunmaktadır. Şehirlerde, bilhassa büyük şehirlerde yaşayan insanların ve aydınların da katıldığı ve temsil ettiği “şehir” veya “aydın kültürü”, diğeri de küçük kasaba ve şehirlerin de dâhil olduğu geniş halk kitlelerinin ve köylünün temsil ettiği “halk kültürü”dür.
#30
SORU:
Ülkemizdeki ve batıdaki aydın kültürü ile halk kültürü arasındaki farklılık nedir?
CEVAP:
İki kültür arasındaki derin farklara rağmen her iki topluluğun temsil ettiği kültürler arasında ortak bağlar vardır. Bunlar dil, din, tarih bilinci, ortak bir toprağa ve devlete sahip olma, bazı örf ve adetler, geleneklerdir. Ancak bu bağlar Batı ülkelerindeki kadar güçlü değildir. Batı’da halk kültürüyle aydın tabakanın kültürü arasında esaslı bir fark yoktur.
#31
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre bilim adamının temel hareket noktası nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan bilimin bir yöntemden ziyade bir zihniyet meselesi olduğu düşüncesindedir. Herhangi bir konu, olgu veya olay hakkında gözlem yapmak, gerçeklere bağlı kalmak ve nesnel olmak bilim adamının temel hareket noktasıdır.
#32
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinin gerçek manası nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a göre, Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinin tek ve gerçek manası, dünyanın gidişine ayak uydurabilmek ve tekrar geri kalmamak için bazı doğmalara, kurallara saplanmamak, fikri hareketlilik, toplumsal dinamizmi sağlamak ve korumaktır.
#33
SORU:
Cemil Meriç hangi yıl nerede doğmuştur ve hangi yıl vefat etmiştir?
CEVAP:
1912 yılında Balkan Savaşı esnasında ailesi Yunanistan Dimetoka’dan Hatay’a göç eden Cemil Meriç 1916’da doğdu. 13 Haziran 1987 tarihinde hayata gözlerini yummuştur.
#34
SORU:
Eğitim aldığı okullarda neden Fransız kültürü egemendir?
CEVAP:
1936’ya kadar Hatay Fransa’nın mandası altında olan Suriye sınırlarının içerisindeydi. Ortaöğretimini tamamladığı Reyhanlı Rüştiyesi ve Antakya Sultani’sinde eğitim Fransız kültürü ağırlıklıydı.
#35
SORU:
Cemil Meriç üniversite eğitimini nerede almıştır?
CEVAP:
İstanbul’da Yabancı Diller okulunda 2 yıl eğitim aldı. İkinci yılın sonunda İkinci Dünya Savaşı sebebiyle Fransa’da yapması gereken staj iptal edildi.
#36
SORU:
Cemil Meriç hangi şehirde hangi mesleği icra etmiştir?
CEVAP:
Elazığ’da Fransızca öğretmenliği yapmıştır. Gerek eğitim süreci, gerekse meslek hayatı sırasında devrin önemli dergilerinde yazı ve tercümeleri yayınlandı. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanı oldu.
#37
SORU:
Cemil Meriç’in rahatsızlığı neydi?
CEVAP:
1954 yılında uzun zamandır şikâyetçi olduğu gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı birkaç başarısız ameliyat geçirdi. 1955 yılında Paris’te bir hastanede gerçekleşen ameliyattan sonra gözlerinin iyileşemeyeceği anlaşıldı ve görme yeteneğini tamamen kaybetti.
#38
SORU:
Cemil Meriç görme yeteneği kaybettikten sonra fikir hayatını nasıl sürdürdü?
CEVAP:
O yıldan itibaren çok zengin olan kütüphanesine çekilerek başta kızı ve oğlu olmak üzere devrin önemli yazar ve entelektüelleri ile müdavimlerinden oluşan bir halka ona kitap okuyarak, notlar tutarak ve konuşmalarını kaydederek fikir hayatını sürdürmesini sağladılar.
#39
SORU:
Cemil Meriç kendini nasıl tanımlamaktadır?
CEVAP:
Cemil Meriç şair, mütercim, eleştirmen ve her şeyden önce büyük bir düşünürdür. O bir akademisyen değildi. Gerek teknik, gerekse yöntem bakımından eserlerini, makale ve yazılarını bilimsel kalıp ve sınırlar içerisinde değerlendirmek zordur. O kendi ifadesiyle bir mütefekkirdir.
#40
SORU:
Cemil Meriç kimi çağdaş düşüncenin mimarı olarak kabul etmektedir?
CEVAP:
Cemil Meriç Machiavelli’yi çağdaş düşüncenin mimarı olarak kabul etmektedir.
#41
SORU:
Cemil Meriç sosyolojinin teknik ve içeriğini hangi tür metinlerde ifade etmiştir?
CEVAP:
Cemil Meriç’de sosyolojinin teknik, yöntem ve içeriği ve akademik çerçevedeki yazılardan ziyade eleştirel metin ve ifadelere rastlanır.
#42
SORU:
Cemil Meriç eleştirel metinlerde hangi konular üzerinde durmuştur?
CEVAP:
Bu metinlerde Batı ve Doğu toplumlarının özellikleri, sosyolojinin Batı Avrupa’da doğuşu, gelişmesi, önemli sosyolog ve düşünürler, ideolojiler, toplumsal tabaka ve sınıflar gibi konular üzerinde değerlendirmelerde bulunulur. Bu değerlendirmeler çoğu zaman kitapları arasındaki küçük paragraflar, cümle ve satırlardan ibarettir.
#43
SORU:
Cemil Meriç’in “Sosyoloji Notları ve Konferanslar” adlı kitabının içeriği nelerden oluşmaktadır?
CEVAP:
Cemil Meriç sosyoloji alanında bir akademisyen olmamakla birlikte 1965- 1969 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğrencilerine ders vermiştir. Bu derslerin notları vefatından sonra toparlanarak “Sosyoloji Notları ve Konferanslar” adlı kitapta bir araya getirilmiştir.
#44
SORU:
Cemil Meriç niçin şiir yazmayı bırakmıştır?
CEVAP:
Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet’ten daha büyük bir şair olamayacağını anladığından şiir yazmayı bıraktığını dile getirse de onun nesirleri adeta birer şiirdir.
#45
SORU:
Cemil Meriç hangi sosyologlar çizgisine mensuptur?
CEVAP:
Cemil Meriç, tenkitçi (eleştirel) sosyologlar çizgisine mensuptur.
#46
SORU:
Batı sosyolojisi Türkiye’ye girdiğinde ülkemizdeki aydın ve akademisyenlerin tutumu nasıl olmuştur?
CEVAP:
Batı sosyolojisi Türkiye’ye girdikten sonra, Türk aydınları ve akademisyenleri sosyolojiye karşı ya taklit veya eleştiri tutumunu benimsemişlerdir. Ezici çoğunluğu temsil eden ve taklit tutumunu benimseyenler, Batı sosyolojisini kendi içinde veya Türk toplumuna uygulanabilirliği açısından hiçbir sorgulamaya girişmemişler, olduğu gibi almaya ve uygulamaya çalışmışlardır.
#47
SORU:
Sosyolog Recep Şentürk’e göre ülkemizde eleştirel bakış acısan sahip sosyologlar kimlerdir?
CEVAP:
Sosyolog Recep Şentürk bu çizgiye mensup olan sosyologları Sait Halim Paşa, İzmirli İsmail Hakkı, bir dönem ve kısmen Ziya Gökalp, Cemil Meriç, Kemal Tahir, Nureddin Topçu, Baykan Sezer ve Korkut Tuna şeklinde sıralamaktadır.
#48
SORU:
Cemil Meriç eleştirel bakış açısıyla bir düşünce ve kurumu nasıl değerlendirmektedir?
CEVAP:
Cemil Meriç tabu ve kalıpları yıkar, her türlü düşünce, kurum ve kişileri insafsızca eleştirir. Çok fazla eleştirilen ve insafsızca saldırılan kişi ve kurumların olumlu yanlarını vurgulayarak, hakkını teslim etmeye çalışır. Bir yerde adeta yerin dibine soktuğu bir fikir akımı yahut kişiyi bir başka yerde gökleri çıkarır. Bu durum bir çelişki olmaktan ziyade o fikir akımı veya kişinin her iki boyutuna da bir şekilde var olduğunu düşünmesidir.
#49
SORU:
Cemil Meriç sosyolojiyi nasıl tanımlamıştır?
CEVAP:
Cemil Meriç, sosyolojiyi “İçtimai fizik’’ veya “fizyoloji’’ adları ile temelini Saint Simon’un attığı bir bilgi dalı olarak kabul eder.
#50
SORU:
Cemil Meriç’e göre sosyoloji biliminin gerçek kurucusu kimdir?
CEVAP:
Cemil Meriç’e göre tarihin, medeniyet tarihinin ve “ümran" adını verdiği sosyoloji biliminin gerçek kurucusu ise İbn Haldun’dur. İbn Haldun’dan sonra ise sosyoloji biliminin 4 kurucusu vardır: Saint Simon, Proudhon, Marks ve Comte’dir.
#51
SORU:
Cemil Meriç Amerikan sosyolojisi hakkında ne düşünür?
CEVAP:
Cemil Meriç Amerikan sosyolojisi hakkında da şu kanaate sahiptir. Ona göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni putlar çıkmıştır ortaya; Truman, Marshall Planı ve Amerikan sosyolojisi. Bu bilimsel sosyolojinin ilk amacı, Amerikan iş çevrelerinin mutlak egemenliğini sağlamaktır. Bunun yollarından biri olarak da “sosyodrama” keşfedilmiştir. Sosyodrama’nın temelinde şöyle bir peşin hüküm yatmaktadır. Amerikan toplumu mümkün dünyaların en iyisi, ama işletmelerde ufak tefek aksaklıklar görülüyor.
#52
SORU:
Cemil Meriç sosyoloji ve ideoloji hakkında ne düşünür?
CEVAP:
Cemil Meriç’e göre ne kadar objektiflik iddia ederse etsin, sosyoloji çok çabuk ideoloji olabilir. Sosyolojinin en büyük keşiflerinden biri, bir ideoloji olabileceğini kabul etmesidir. Cemil Meriç ideoloji kavramını hem dünya görüşleri, hem de toplumsal bilimleri de kapsayan tarzda ele alır. “İdeolojiler de kilise gibi yobaz (fanatik) yetiştirirler. Taraf tutmayan insan şahsiyeti felce uğramış insandır. Kimse tarafsız değildir ve tarafsız sosyoloji de yoktur.
#53
SORU:
Cemil Meriç Bilgi sosyolojisinin Amerika’da 2. Dünya Savaşın’dan sonra önem kazanmasını nasıl açıklamıştır?
CEVAP:
Bilgi sosyolojisinin II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’da itibar kazanması Cemil Meriç şu şekilde açıklıyordu: “Bir parça beyin göçüyle izah edilebilir; ama asıl sebep insanların birbirine güvenmemesi, reklamın ve propagandanın insan şuurunu bulandırmasıdır. Müselsel (art arda sıralanan) yalanlardan şuuru bulunan Amerikalı karşısındakinin niçin böyle söylediğini araştırmak ihtiyacını duymuştur. Oysa bilimsel bir terbiyeden geçenler düşüncelerini bir altyapıya bağlamak ihtiyacını duyarlar. Ancak cemiyetin içinde birçok sınıflar doğduğu, yani birçok bilgi doğduğu zaman, bilgi sosyolojisi kurulur.”
#54
SORU:
Cemil Meriç’in Ziya Gökalp hakkındaki düşünceleri nelerdir?
CEVAP:
Ziya Gökalp da bir çöküş devrinin adamıdır. Bütün değerlerin çökmeye yüz tuttuğu, topraktan enkazdan başka pek az şeyin kaldığı bir devirde yaşadı. Gökalp samimidir, ciddidir, dürüsttür. Belki yaşadığı devirde ondan çok daha bilgili insanlar vardı. Gökalp’ın onlardan farkı işi ciddiye almış olmasıdır.’
#55
SORU:
Cemil Meriç’e göre çağdaş düşüncenin doğuda ve batıdaki temsilcileri kimlerdir?
CEVAP:
İbn Haldun sosyolojinin ve tarihin kâşifidir. Çağdaş düşünce Batı’da Machiavelli ile Doğu’da İbn Haldun’la başlar. Ortak yönleri o zamana kadar teoloji ve ahlakın emrindeki sosyal bilimleri onların emrinden çıkarmaları, totem ve tabuları yıkmalarıdır.
#56
SORU:
Cemil Meriç İbn Haldun’un görüşlerini nasıl irdelemiştir?
CEVAP:
İbn Haldun içinde yaşadığı çalkantılı devirleri anlamaya çalışmıştır. Buhranı ne Tanrı’nın iradesiyle izaha kalkışmıştır, ne dış güçlerle. Çöküşün sebebi toplumun iç yapısıdır. Geçen asrın sonlarına kadar hiçbir Avrupalı tarihçi böyle bir anlayışa erişememişti. İbn Haldun tarihi teolojiden temizler, ölçüsü akıldır. Toplumsal olaylarda tesadüf yoktur. Darwin’in, Marks’ın, Adam Smith’in birçok görüşleri çekirdek halinde onda mevcuttur. Toplumsal olayların kanunlarını ele alır ve bilimde değer yargılarına yer vermez. İnsanı belirli bir coğrafya içinde değerlendirir ve her olayın kendi akışı içerisinde incelenmesi gerektiğini savunur.
#57
SORU:
Cemil Meriç Machiavelli’nin Hükümdar (Prens) adlı yapıtı hakkında ne düşünür?
CEVAP:
“Rönesans feodalitenin can verdiği bir devir. “Hükümdar’’ hem bir el kitabı, hem de bir psikoloji kitabı. İç ve dış savaşlarla harap olan İtalya’yı ancak bir yırtıcı kurtarabilir. Gündelik ahlak çok mukaddestir, ama politikada sökmez. Tabiatta tek kanun var: en kuvvetlinin hakkı. Bütün diğer kanunlar zayıfların ezilmemek için yarattıkları suni kanunlardır. Machiavelli Prens adlı kitabıyla politikacıya yalan öğretirken, yalanı, riyayı ortadan kaldırmıştır’’
#58
SORU:
Cemil Meriç’in “Saint Simon İlk Sosyolog- İlk Sosyalist” olarak hangi tür içinde değerlendirilir?
CEVAP:
“Saint Simon İlk Sosyolog- İlk Sosyalist” Cemil Meriç’in akademik kalıplara en yakın eseri sayılabilir. Ancak yine de Cemil Meriç’in üslubu klasik akademik kitapların dilinden hayli farklıdır. Edebiyatçı ve şair kimliğinin izleri bu kitapta da kendisini gösterir. Cemil Meriç’in en akademik eseri dahi edebi bir metindir, şiir ve üslup harikasıdır.
#59
SORU:
Cemil Meriç Karl Marks’ın nasıl ele alınmasını belirtmiştir?
CEVAP:
Cemil Meriç Karl Marks’ın tek başına zamandan ve mekândan koparılarak ele alınmasına karşı çıkar. Saint Simon’un, Feuerbach’ın, Hegel’in olmadığı yerde Mars’ın tek bahsi anlaşılmaz. Marksizm bir metottur.
#60
SORU:
Cemil Meriç “İki Düşman Kardeş” adlı yazısında Marks ve Weber’in ortak noktalarını nasıl belirlemiştir?
CEVAP:
Cemil Meriç “İki Düşman Kardeş” adlı yazısında birbirlerinin zıddı gibi görülen Marks ve Weber’in benzer noktaları üzerine vurgu yapar. “Avrupalıya göre, Marksla Weber, sosyolojinin iki düşman kardeşidir. Ama Doğu söz konusu oldu mu, rakipler anlaşmazlıklarını unuturlar, coğrafi kaderciliği “bilimsel” bir hakikat gibi sergiler Marks; “Ülkedaş”larının Doğuyu sömürürken vicdan Azabı duymamaları için bir kurt masalı uydurur.
#61
SORU:
Cemil Meriç Hürriyet kavramını toplumsal sınıflar içinde nasıl değerlendirmiştir?
CEVAP:
Cemil Meriç “hürriyet” kavramını ve bizde hürriyetin ne anlama geldiğini toplumsal sınıflar çerçevesinde şöyle yorumlar: “Bizde hürriyet yok. Ne hürriyeti? Fikir var mı ki hürriyeti olsun? Fikir de yaşamak için dövüşmek zorundadır. Gerçekten varsa kendini bir zümreye kabul ettirir. Muayyen bir zümre gerçekten varsa hürriyetini pençesiyle fetheder. Hürriyet içtimai (toplumsal) sınıfların varlıkları, yani gerçek kuvvetleri ölçüsünde mevcuttur. Sınıfsız bir hürriyet yani havada hürriyet sadece cemiyetin çöküşünü gösterir. Cehaletin hürriyeti. Söylenecek sözü olan her zaman ve her yerde hürdür. Var oldukça hürdür.
#62
SORU:
Cemil Meriç aydın ile entelektüel ayrımını nasıl yapmıştır?
CEVAP:
Aydınla entelektüel aynı kimse midir? Hayır. Entelektüel, ya zamanını doldurmuş değerlerin aktarıcısı, ya yeni bir dünya kurmaya çalışan bir içtimai (toplumsal) sınıfın yol göstericisidir. Aydın ne mazisini bilir, ne gelecek hakkında aydınlık tasavvurları vardır.
#63
SORU:
Mümtaz Turhan kimdir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’ın Hayatı Mümtaz Turhan 1908 yılında dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girdikten sonra 1928 yılında devlet bursuyla eğitim için Almanya’ya gitti. Berlin ve Frankfurt Üniversitelerinde yüksek öğrenim yaptı. 1935 yılında Frankfurt Üniversitesinde Psikoloji doktorasını tamamladı. 1936 yılında katıldığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tecrübi Psikoloji Çalışmaları kürsüsünde akademik faaliyetlerini sürdürdü. 1944 yılında Cambridge Üniversitesinde sunduğu bir araştırma ile ikinci doktorasını aldı. Tecrübi Psikoloji Kürsüsü başkanı ve Tecrübi Psikoloji Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1969 yılında vefat etti.
#64
SORU:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eserinin içeriği nedir?
CEVAP:
Kültür Değişmeleri Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eseri kendi alanında ülkemizde yapılan ilk ve bugün için klasikleşmiş bir çalışmadır. Kültür değişmeleri bir boyutuyla kültür, medeniyet, teknoloji, değişme ve kültür değişmelerine ilişkin kavram ve teorilerin yer aldığı bir el kitabı özelliği taşır. Diğer ve daha önemli yanıyla da kültür değişmesi çerçevesinde Türk toplumunun tarihî gelişim sürecini ve o günkü toplumsal yapısını anlamaya çalışır. Kültür Değişmeleri, henüz köyden kente hızlı göç hareketinin ortaya çıkmamış bulunduğu bir zaman diliminde hazırlanmıştır. Bu bakımdan hızlı kentleşmenin yaratacağı muhtemel problemlere dikkat çeken ve bunu önlemenin yollarını arayan bir çaba olması bakımından da önemlidir.
#65
SORU:
Mümtaz Turhan'a göre (Batılılaşmanın) neresindeyiz?
CEVAP:
Mümtaz Turhan, Türk toplumunun yeni bir yaşayış tarzına geçerken toplumsal, iktisadi meselelerde öncülük yapacak birinci sınıf bilim adamları ile uzmanlara ve bunları yetiştirecek, bilim kuruluşlarına ihtiyaç olduğu kanaatindedir. Bütün bu kuruluşları hazırlamadan ve mensuplarını yetiştirmeden ne yeni, modern bir hayat 2 7. Ünite - Mümtaz Turhan ve Cemil Meriç 137 tarzı oluşturmaya ne de onu yaşatmaya imkân yoktur. Zihniyette değişiklik yapmadan davranışlarda devamlı ve hakiki bir yenilik sağlanamaz. Mümtaz Turhan’a göre, Batı medeniyetinin ana unsurları bilim, teknik, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyettir. Hakiki Batılılık ise bu prensiplere bağlılıktır (Turhan, 1980: 47). Mümtaz Turhan Batılılaşmadan kendi tanımıyla “bir millet veya toplumun kendi örf ve adetleri, gelenekleri içinde tarımsal, teknolojik, siyasi, eğitim, sanat ve diğer toplumsal faaliyet ve sahaları kapsayan genel bir kültür oluşumunu” kastetmektedir. Bu da Batıdan herşeyden önce bilim ve teknikle, bilim zihniyetini almakla gerçekleşecektir. Onun için farklı kesim ve anlayışların aralarındaki çatışma noktalarını da yaratan kavramları kullanarak garplılaşma, muasırlaşma veya modernleşme, ister ilerleme denilmesinin hiçbir önemi yoktur (Turhan, 1980: 67). Bütün dava, daima taklitçi bir aşamada kalmadan ve toplumsal çözülmeye uğ- ramadan yaratıcı bir sentezle kendimize has özgün bir kültür meydana getirmektir. Bu da ancak Batıdan alacağımız unsurlarla, kendimizden katacağımız değerlerin uyumu ile mümkün olacaktır
#66
SORU:
Mümtaz Turhan ilköğretimin ve okuma yazmanın Türk toplumunda yaygınlaştırılması gerekliliği ile igili düşünceleri nedir?
CEVAP:
İlk Eğitim ve Batılılaşma Mümtaz Turhan ilköğretimin ve okuma yazmanın Türk toplumunda yaygınlaş- tırılması gerektiği kanaatinde olmasına rağmen neredeyse eğitime yönelik bütün yatırımların sadece bu alanda yapılmasını eleştirmektedir. Batılılaşmayı, kalkınmayı, ilk eğitime ve okuma yazma oranına bağlayan akım mensupları Mümtaz Turhan’ın en fazla eleştirdiği kesimi oluşturmaktadır. Ona göre bu tabaka “eğitim” denildiğinde ilk eğitimi anlayan kimselerdir. Bu kesimin zihninde bu kanaatin doğmasında iki önemli sebep rol oynamaktadır; 138 Türk Sosyologları 1. Bütün çağdaş toplumların aynı zamanda yüzde yüze yakın bir oranda okuryazar, geri kalmış memleketlerin halkının da ümmi (cahil, okuma yazma bilmeyen) olmaları. 2. Geri kalışımızın sebebinin, halkın bilhassa köylünün cahil olmasında aranmasıdır (Turhan, 1980: 82). Mümtaz Turhan o günün Türk eğitim sistemi konusunda hangi çarpıcı görüşleri ileri sürmüştür? Mümtaz Turhan’ın ünlü bir sosyal antropoloğun cümleleri ile bu görüşlerini destekler: “İlkel bir topluluğu medenileştirmek gayesiyle sadece okuma yazma öğ- retirseniz, okuma yazma bilen ilkel bir topluluk elde etmiş olursunuz”. Milletler arasında kültür ve medeniyet farklarını doğuran, onların halk tabakaları değil, aydın zümrelerdir. Gerçekte Türk halkıyla diğer medeni milletlerin halk tabakaları arasında bilgi bakımından büyük bir fark bulunmamasına karşılık, Türk aydınlarıyla (bazı istisnalara rağmen) Batı aydınları arasında uçurumlar kadar derin farklar vardır. Türkiye’nin geri kalışının sebebi, halkının cehaleti değil, aydınlarının gerek nicelik, gerek nitelik bakımından yetersiz oluşudur (Turhan, 1980: 86- 87). Mümtaz Turhan dünyada alet ve makineleri, fennî metodları, verimli çalışma ilkelerini ve ülkeleri en iyi bir şekilde yönetme tarzlarını bulan, keşif veya icat eden, mükemmelleştirenlerin aydınlar olduğunu ifade eder. Onun için bir memleketin geriliğinden halkını sorumlu tutmak kadar gülünç ve abes bir şey olamaz
#67
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre kültür nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a göre kültür; “Bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerden oluşan öyle bir bütündür ki, toplum içinde mevcut her çeşit bilgiyi, ilgileri, alışkanlıkları, değer ölçülerini, genel davranış, görüş ve zihniyet ile her çeşit davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar birlikte, o toplum mensuplarının çoğunda ortak olan ve onu diğer toplumlardan ayırt eden özel bir hayat tarzı sağlar.
#68
SORU:
Mümtaz Turhan’ın Türkiye’nin yaşadığı kültür değişmelerinden bahsederken dayandığı temel bilimsel kavramlar nelerdir?
CEVAP:
Alıntı kavramı ile bir grup veya topluluğun başka kültürlerden belirli unsurları aynen alması anlatılmaktadır (Turhan, 1972: 61). Bir kültür diğer bir kültürden alıntı yaptığı zaman aldığı unsurlar ister birer cisim, ister örf ve adet olsun, bunları daima değiştirir, kendisine uydurur. Her fikir, kurum veya adet, onu alan toplum tarafından kendi kültür çevresi içine yerleş- tirilmek, ona intibak ettirilmek suretiyle dönüştürülmek zorundadır. Bu dönüş- türme esnasında her cisim veya düşüncenin şekli, fonksiyonu, özellikleri ve özü değiştirilmekte, adeta yeniden icat edilmektedir (Turhan, 1972: 336). Mümtaz Turhan serbest ve zorunlu kültür değişmeleri kavramları ekseninde Türk toplumununu tarihî sürecini üç kısma ayırarak ele alır. Bunların ilki toplumda herhangi değişme meydana getiremeyen ve bazı unsurlarının alındığı safha ile bunların bilinçli bir şekilde aktarıldığı serbest değişmeler devri; yani ondokuzuncu yüzyıla kadar olan dönem. İkinci safha ise onun geçiş devri olarak nitelediği Üçüncü Selim zamanıdır. Üçüncü safha ise kapsamlı ve köklü kültür değişmelerinin ancak zorunlu bir şekilde meydana getirilebileceği düşüncesinin belirmeye başladığı devirdir. Mümtaz Turhan bu devri İkinci Mahmud’la başlatmakta ve çeşitli kısımlara ayırmaktadır. Ona göre bu safhalar şunlardır: ilk safha İkinci Mahmud’dan Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar olan dönem, ikinci safha Tanzimattan 1876’ya yani Birinci Meşrutiyet’in ve Kanunu Esasi’nin (anayasa) ilanına kadar, üçüncü safha 1876’dan 1908’e yani II. Meşrutiyet’in ilanı ve yürürlükten kaldırılmış bulunan Kanunu Esasi’nin tekrar yürürlüğe konulmasını sağlayan devrime kadar ve son safha ise 1923’ ten o güne kadar olan dönemdir (Turhan, 1972: 191- 192). Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri adlı eserinin köy araştırmalarına ayrılan kısmı uzun bir saha çalışmasına ve gözlemlere dayanmaktadır. Bu araştırmalar ağırlıklı olarak Erzurum ile Kars arasındaki köylerde gerçekleştirilmiştir. 1936-1942 ve 1948 senelerinin yaz tatillerinde 6-10 hafta olmak üzere araştırma yaklaşık olarak bir seneyi bulmuştur (Turhan, 1972: 82- 83). Mümtaz Turhan bu köylerdeki sosyal tabakalaşma ve sosyal sınıflar, aile yapı- ları, göç, köydeki sosyal ve kültürel değişmeler, cemaat yapıları ile şahsi gözlem ve kullandığı yöntemlerden de söz eder. Köyde kültür değişmelerini incelediği kısımda da değişme üzerinde etkili olan unsurlar, maddi ve manevi kültürde meydana gelen değişmeler, köylülerin reddettikleri ve benimsedikleri kültür unsurlarının neler olduğu ve bunun sebepleri üzerinde durur (Turhan, 1972: 82- 152).
#69
SORU:
Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eserinde hangi konular ele alınmaktadır ve ona göre kültür değişmesi konusundaki araştırmalar niçin önemlidir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan Barlett’in “Psikoloji ve İlkel Kültür” adlı kitabından yola çı- karak kültür değişmelerinin niteliğini tartışır. Ona göre, kültür değişmeleri esas olarak ya “iktibaslar” (alıntı) veya çeşitli kültürlerin birbiriyle teması ve karışması sonucunda meydana gelir. Kültür değişmesinin ilk merhalesini oluşturan alıntılar, bir toplumda yenilikçiler denilen şahıslarla bunların etrafında toplanan küçük bir grubun dışarıdan veya başka bir kültürden aktardıkları unsurları kendi vatandaş- larına kabul ettirmeleri, toplum içinde yaymalarıyla başlar (Turhan, 1972: 21). Bir medeniyet ve toplum içerisinde meydana gelen bir yeniliğin, bir değişmenin, bir unsurun çevreye yayılmasını (diffusion) araştırmanın önemini belirtmek için Sorokin şu karşılaşmayı yapmaktadır: “Canlı bir bedendeki kan dolaşımını bilmek fizyoloji için ne ise, kültür değişmelerine ait olayların bilinmesi sosyoloji için odur (Turhan, 1972: 25). Mümtaz Turhan’a göre kültür değişmelerinin araştırılmasını zaruri kılan şey memleketimizin iki buçuk asra yakın zamandan beri büyük bir kültür değişmesi yaşamakta olduğu gerçeğidir. Bu zaman içerisinde kültür değişmelerinin hangi safhaya vardığını, onun bize neler kazandırıp, neler kaybettirdiğini, hangi konuda ve ne dereceye kadar başarılı olduğumuzu, nerelerde, neden ve nasıl bocaladı- ğımızı, bunların sebeplerini, onları dünyanın diğer kısımlarında meydana gelen değişmelerin sonuçlarıyla karşılaştırmak ülkemizin gelecek yıllardaki gelişmesi bakımından elzemdir (Turhan, 1972: 33-34). Mümtaz Turhan Kültür Değişmeleri adlı eserinde E. Sapir, E. B. Tylor, C. Wissler, Thurnwald, Maclver, Malinowski, Maslow, A. Kroeber ve Levy-Bruhl’un kültür tanımlarını aktardıktan sonra kendi tanımını vermektedir. Ona göre kültür; “Bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerden oluşan öyle bir bütündür ki toplum içinde mevcut her çeşit bilgiyi, ilgileri, alışkanlıkları, değer ölçülerini, genel davranış, görüş ve zihniyet ile her çeşit davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar birlikte, o toplum mensuplarının çoğunda ortak olan ve onu diğer toplumlardan ayırt eden özel bir hayat tarzı sağlar (Turhan, 1972: 55- 56). Söz konusu eserde kültür değişmeleri ile ilgili birçok tanım ve teoriye yer vermekle birlikte Mümtaz Turhan, o güne kadar kadar yapılanların en iyisi olduğunu dü- şündüğü Malinowski’nin tanımını esas almıştır. Ona göre: “Kültür değişmesi, bir toplumun mevcut düzenini, toplumsal, maddi ve manevi medeniyetini bir tipten başka bir tipe dönüştüren bir süreçtir. Böylece kültür değişmesi, her toplumun siyasi yapısında, idari kurumlarında ve toprağa yerleşme ve iskân tarzında, inanç ve kanaatlerinde, bilgi sisteminde, eğitiminde, kanunlarında, maddi araç ve gereç- lerinde, bunların kullanılmasında, toplumsal iktisadın dayandığı üretim maddelerinin sarfedilmesinde meydana gelen değişmeleri içine alır (Turhan, 1972: 58). Mümtaz Turhan’da öne çıkan kavramlar serbest, zorunlu kültür değişmeleri ve alıntıdır. Serbest kültür değişmesinden, bir toplumsal grup veya toplumun, yabancı bir kültüre sahip grup veya toplumla temasa geldiği zaman hiçbir iç ve dış baskı altında bulunmaksızın belirli unsurlar veya o kültürün belirli bir kısmını alıp benimsemesi sonucunda yapısında meydana gelen değişmeler kastedilmektedir.
#70
SORU:
Mümtaz Turhan'nın İlk eğitim ile ilgili görüşü nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan ilköğretimin ve okuma yazmanın Türk toplumunda yaygınlaş- tırılması gerektiği kanaatinde olmasına rağmen neredeyse eğitime yönelik bütün yatırımların sadece bu alanda yapılmasını eleştirmektedir. Batılılaşmayı, kalkınmayı, ilk eğitime ve okuma yazma oranına bağlayan akım mensupları Mümtaz Turhan’ın en fazla eleştirdiği kesimi oluşturmaktadır. Ona göre bu tabaka “eğitim” denildiğinde ilk eğitimi anlayan kimselerdir. Bu kesimin zihninde bu kanaatin doğmasında iki önemli sebep rol oynamaktadır;
1. Bütün çağdaş toplumların aynı zamanda yüzde yüze yakın bir oranda okuryazar, geri kalmış memleketlerin halkının da ümmi (cahil, okuma yazma bilmeyen) olmaları.
2. Geri kalışımızın sebebinin, halkın bilhassa köylünün cahil olmasında aranmasıdır (Turhan, 1980: 82
#71
SORU:
Mümtaz Turhan'a göre Batılılaşma Hareketi ve Millî Eğitim arasındaki ilişki nasıldır?
CEVAP:
Batılılaşma Hareketi ve Millî Eğitim Mümtaz Turhan iki yüz yıldır süren batılılaşma hareketinin beklenilen başarıyı sağlayamamasının aydınlar arasında meydana getirdiği aşağılık duygusu üzerinde durur. Korku ve hayranlığın yarattığı bu aşağılık duygusunun tesiriyle Batı medeniyetinin gerçek değerlerini, onu diğer medeniyetlerden ayırt eden, ona özelliğini veren unsurları görmeye, bunları almaya çalışacak yerde, Batı’yı şekil ve kıyafetinde, yaşayış tarzında, toplumsal teşkilatında sathi bir şekilde kopya etmeye baş- lamamızdan bahseder. Bunu engellemenin yegâne yolu da Mümtaz Turhan’a göre Türk eğitim sistemi, kendi kendine yeter, yani memleketin muhtaç olduğu birinci sınıf ilim ve teknik adamlarını yetiştirebilir bir hale gelinceye kadar Avrupa ve Amerika’ya yüksek öğrenim için öğrenci göndermekten ve Araştırma Enstitüleri açmaktan geçmektedir (Turhan, 1980: 95- 107). Avrupa’ya öğrenci gönderme fikri ve uygulaması esasen Batılılaşma tarihinin tümünde vardır. Mümtaz Turhana göre geçmiş yıllardaki uygulamaların aksaklık ve hataları şunlardır: Batı’yı tanımamak, hedefi doğru tayin edememek, plan ve programsızlık ve yanlış öğrenci seçimi (Turhan, 1980: 107- 108).
#72
SORU:
Mümtaz Turhan'a göre Türkiye’nin kalkınmasında köyün yeri ve rolü nedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan köy meselesini sanayileşme ve göç süreci ile birlikte ortaya çıkabilecek problemleri de kapsayan, aynı zamanda ülkenin kalkınma ve gelişmesinin yanında insani ve kültürel bir sorun olarak ele almaktadır. Mümtaz Turhan köylerin küçük ve sayıca çok olmasının getirdiği zorluklardan ve Türkiye’nin gerçeklerinden yola çıkarak bu konudaki projesini kitaplaştırmıştır. Buna göre “Kültür ve Sanayi Merkezleri” adını verdiği kuruluşlar Türkiye’nin her bölgesinde, her kırk köyün bulunduğu alanın ortasında kurulmalıdır. Bu merkez- 3 Mümtaz Turhan’a göre, Türk halkıyla diğer medeni milletlerin halk tabakaları arasında bilgi bakımından büyük bir farkın bulunmamasına karşılık, Türk aydınlarıyla Batı aydınları arasında uçurumlar kadar derin farklar vardır. Türkiye’nin geri kalışının sebebi, halkının cehaleti değil, aydınlarının gerek nicelik, gerek nitelik bakımından yetersiz oluşudur. İlk gayesi köylüyü ancak büyük şehirlerde bulunabilen medeniyet ve kültür eserleriyle temasa getirmek, sonra da bunları zamanla benimseyerek, kendisine mal edebilecek şekilde yetişmesine yardım etmektir. Bu merkezlerde yatılı ve gündüz olarak altı sınıflı bir veya iki bölge okulu, ortaokul, kütüphane, tiyatro veya sinema, hastane olacaktır. Mahallî ihtiyaçları karşılayacak tamir atölyesi, dökümhane ve bir sanayi kolu bulunacaktır. Bu birimlerin amacı ham maddeleri ucuz ve verimli bir şekilde işlemek ve millî sanayinin bir kolunu teşkil edebilmektir. Sanayileşmenin sonucunda ortaya çıkacak olan toplumsal değişmeleri ve sarsıntıları frenlemek, kontrol altına almak da (Turhan, 1980: 127-204) bu projenini diğer amacıdır.
#73
SORU:
Mümtaz Turhan'a göre toprak reformu ve köy kalkınması nasıl olur?
CEVAP:
Toprak Reformu ve Köy Kalkınması Toprak Reformunun tek çare olarak ileri sürüldüğü dönem içerisinde Mümtaz Turhan bu konuda ayrıntılı bir kitap yazarak konuyu çeşitli yönleriyle ele almıştır. Buna göre, öncelikle köy ve köy toplumu hakkında araştırmalar yapmak, toprak reformunun sonuçlarını objektif şekilde tespit etmek, toprak reformunun yapılacağı bölgelerin toplumsal yapılarını dikkate almak, tarım üretimini hesaba katmak, toprak reformunu tarım politikası ile birlikte düşünmek gibi konular üzerinde durur. Toprak reformunun devlete yükleyeceği mali külfet, ekonomiye katkısı ve kültüre ilişkin faktörlerin de araştırılmasının gerektiğinden bahseder (Turhan, 1980: 137). Mümtaz Turhan bu eserinde toprak reformu gibi ekonomik, teknik, toplumsal ve kültürel boyutları olan bir meselenin bilimsel çalışmalarla değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.
#74
SORU:
Mümtaz Turhanın halk eğitimi ve millî eğitim hakkında düşünceleri nedir?
CEVAP:
Halk Eğitimi ve Millî Eğitim Toplumsal ve millî eğitim bir toplumun, bağımsızlığını, barış ve sükûn içinde ya- şamasını temin eden, topluluk hayatını düzene koyan değerleri, değer ölçülerini ve sistemlerini genç nesillere aşılaması, benimsetmesi ve yetiştirmesi şeklinde tanımlanır. Toplumun bu tarz ideallere, kalıcı değerlere sahip olması gerekir (Turhan, 1980: 251- 252). Ahlak eğitiminin küçük yaşlarda verilen bir din ve estetik eğitimi ile birlikte ele alınmasının gerektiğinden söz eden Mümtaz Turhan bunun sınırlarını ve tarzını iyi tayin edebilmek için din hakkında açık ve objektif bir fikrimizin olması ve önyargılardan kurtulmamız gerektiği kanaatindedir. Din hakkında bize en açık ve objektif bilgiyi din tarihi, etnoloji, sosyal antropoloji ve sosyoloji vermektedir (Turhan, 1980: 263- 264). İrade ve Karakter eğitimi ile demokrasi eğitiminden de söz eden Mümtaz Turhan demokrasinin otoriter yapıların aksine kişilere sorumluluk ve görev şuuru gibi bir iç disiplini de vermekte olduğununu üzerinde durur. Ona göre demokrasi bir eğitim meselesidir (Turhan, 1980: 276).
#75
SORU:
Mümtaz Turhan’ın Atatürk İlkeleri ve kalkınma hakkında ki düşünceleri nedir?
CEVAP:
Atatürk İlkeleri ve Kalkınma Mümtaz Turhan’ın “Atatürk İlkeleri ve Kalkınma” adlı 1965 yılında yayınlanmış olan kitabı Atatürk inkılâplarını tahlil eden ve farklı kesimler tarafından nasıl ele alındığını tartışan bir çalışmadır. Mümtaz Turhan’a göre, Batı ülkelerinin milliyetçiliğinin beş asır süren bir seyri söz konusudur. Türkiye’de ise millî kültür henüz zayıf, gevşek, yalnız bir unsur halindedir. Bu bakımdan Türkiye’nin ana ve hayati davası millet olma ve millî bir kültüre ulaşma davasıdır. İktisadi kalkınma bu ana davanın küçük bir parçasıdır. (Turhan, 1980: 410- 413). Türkiyenin tarihi ve toplumsal süreci takip edildiği zaman Atatürk inkılâplarının gayesinin çağdaş medeniyet seviyesinde bir millet olma ve millî kültüre kavuşmadan başka bir şey olmadığı da anlaşılır. Batı’nın mevcut haline bakıp milliyetçiliğin modası geçmiş bir fikir olarak görülmesi de bu cehaletin eseridir. Atatürk ilkelerinden milliyetçilik çıkarılacak olursa bu sistem çöker. Zira modern bir millet olamayan, millî bir kültüre erişemeyen bir toplumda artık diğer ilkelerin gerçekleşmesine imkân kalmaz. Türkiyenin ana davası, bir an evvel bir millet olma ve millî kültüre kavuşma davasıdır (Turhan, 1980: 414- 416).
#76
SORU:
Mümtaz Turhan’ın millî kültür ve halkçılık ile ilgili görüşleri nedir?
CEVAP:
Millî Kültür ve Halkçılık Mümtaz Turhan’a göre tarihî, toplumsal yapı ve şartların sonucu olarak ülkemizde birbirinden farklı iki kültür bulunmaktadır. Şehirlerde, bilhassa büyük şehirlerde yaşayan insanların ve aydınların da katıldığı ve temsil ettiği “şehir” veya “aydın kültürü”, diğeri de küçük kasaba ve şehirlerin de dâhil olduğu geniş halk kitlelerinin ve köylünün temsil ettiği “halk kültürü”dür. Bu iki kültür arasındaki derin farklara rağmen her iki topluluğun temsil ettiği kültürler arasında ortak bağlar vardır. Bunlar dil, din, tarih bilinci, ortak bir toprağa ve devlete sahip olma, bazı örf ve adetler, geleneklerdir. Ancak bu bağlar Batı ülkelerindeki kadar güçlü değildir. Batı’da halk kültürüyle aydın tabakanın kültürü arasında esaslı bir fark yoktur (Turhan, 1980: 417- 418). Millet bünyesine ve millî bir kültüre kavuşamamış bir toplumda demokrasiyi gerçekleştirmek güçtür. Milliyetçilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik, başka bir ifade ile millet olma, millî bir kültüre ve demokratik bir idareye kavuşma cehd veya ilkeleri birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil eder (Turhan, 1980: 423)
#77
SORU:
Mümtaz Turhan’a göre Türkiye’de bilim ne düzeydedir?
CEVAP:
Mümtaz Turhan’a Göre Türkiye’de Bilim Mümtaz Turhan bilimin bir yöntemden ziyade bir zihniyet meselesi olduğu dü- şüncesindedir. Herhangi bir konu, olgu veya olay hakkında gözlem yapmak, ger- çeklere bağlı kalmak ve nesnel olmak bilim adamının temel hareket noktasıdır (Turhan, 1980: 474). Mümtaz Turhan bilimin ve bilimsel düşüncenin devlet ve toplum hayatında en önemli unsur olduğunu sürekli vurgulamaktadır. Bilimin olmadığı yerde bilgi kırıntıları, kanaatler, batıl itikatlar, hurafeler bilim sayılmakta, bu yüzden insanlar itham ve hatta mahkûm edilmektedir. Aynı şekilde bilim adamının yerini, sözde bilim adamı, uzmanın yerini diplomalı memur almaktadır. Mümtaz Turhan’a göre, Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinin tek ve gerçek manası, dünyanın gidişine ayak uydurabilmek ve tekrar geri kalmamak için bazı doğmalara, kurallara saplanmamak, fikri hareketlilik, toplumsal dinamizmi sağ- lamak ve korumaktır (Turhan, 1980: 428- 439). Bugün bilim ve teknik, tarihin hiçbir devrinde görülmeyen bir süratle gelişip ilerlerken bizim buna hala seyirci kalmamız, günü kurtarma kaygısıyla gözlerimizi kapayıp faaliyetlerimizi başka taraflara çevirerek kendimizi oyalamamız, bir felaket doğurabilir. İki asra yakın bir zamandan beri göremediğimiz bu gerçeği hiç olmazsa şimdi kabul edip bir an evvel çok sayıda bilim adamı yetiştirmeye, bilim kurumlarını kuvvetlendirmeye çalışmalıyız. Çünkü bizim için biricik kurtuluş yolu budur (Turhan, 1980: 53).
#78
SORU:
Cemil Meriç kimdir?
CEVAP:
1912 yılında Balkan Savaşı esnasında ailesi Yunanistan Dimetoka’dan Hatay’a göç eden Cemil Meriç 1916’da doğdu. 1936’ya kadar Hatay Fransa’nın mandası altında olan Suriye sınırlarının içerisindeydi. Ortaöğretimini tamamladığı Reyhanlı Rüş- tiyesi ve Antakya Sultani’sinde eğitim Fransız kültürü ağırlıklıydı. İstanbul’da Yabancı Diller okulunda 2 yıl eğitim aldı. İkinci yılın sonunda İkinci Dünya Savaşı sebebiyle Fransa’da yapması gereken staj iptal edildi ve Elazığ Lisesi Fransızca öğretmenliğine atandı. Gerek eğitim süreci, gerekse meslek hayatı sırasında devrin önemli dergilerinde yazı ve tercümeleri yayınlandı. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanı oldu. 1954 yılında uzun zamandır şikâyetçi olduğu gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı birkaç başarısız ameliyat geçirdi. 1955 yılında Paris’te bir hastanede ger- çekleşen ameliyattan sonra gözlerinin iyileşemeyeceği anlaşıldı ve görme yetene- ğini tamamen kaybetti. O yıldan itibaren çok zengin olan kütüphanesine çekilerek başta kızı ve oğlu olmak üzere devrin önemli yazar ve entelektüelleri ile müdavimlerinden oluşan bir halka ona kitap okuyarak, notlar tutarak ve konuşmalarını kaydederek fikir hayatını sürdürmesini sağladılar. 13 Haziran 1987 tarihinde hayata gözlerini yumdu (Meriç, 2010: 63- 72).
#79
SORU:
Cemil Meriç niçin eleştirel sosyologlar çizgisine dâhil edilmektedir?
CEVAP:
Sosyolog Recep Şentürk bu çizgiye mensup olan sosyologları Sait Halim Paşa, İzmirli İsmail Hakkı, bir dönem ve kısmen Ziya Gökalp, Cemil Meriç, Kemal Tahir, Nureddin Topçu, Baykan Sezer ve Korkut Tuna şeklinde sıralamaktadır (Şentürk, 2008: 1035). Cemil Meriç daha ziyade tarih, toplum, ideoloji, toplumsal değişme ve fikir adamlarına ilişkin bilinenlerin ötesinde değerlendirmelerde bulunur. O Batı sosyolojisini eleştirel bir bakış açısıyla “ideoloji” veya yeni “teoloji” olarak da adlandırmasına rağmen, tümüyle bunlardan ibaret olarak ele almaz. Re Cemil Meriç tabu ve kalıpları yıkar, her türlü düşünce, kurum ve kişileri insafsızca eleştirir. Çok fazla eleştirilen ve insafsızca saldırılan kişi ve kurumların olumlu yanlarını vurgulayarak, hakkını teslim etmeye çalışır. Bir yerde adeta yerin dibine soktuğu bir fikir akımı yahut kişiyi bir başka yerde gökleri çıkarır. Bu durum bir çelişki olmaktan ziyade o fikir akımı veya kişinin her iki boyutuna da bir şekilde var olduğunu düşünmesidir. Köksal Alver, “Cemil Meriç’in Sosyoloji Tasavvuru” adlı makalesinde Cemil Meriç’in eleştirel sosyolojisini eleştirerek şöyle bir yargıda bulunmaktadır: Eleştirel sosyolojinin radikal bir yorumunun sosyolojiyi zayıflatma hatta yıkma eylemine dönüşme tehlikesini barındırdığını da görmek gerekir. Özellikle Meriç’in yaklaşımında eleştirel sosyoloji, bir tür sosyoloji düşmanlığına, sosyoloji yıkıcılığına dönüşme tehlikesini barındırmaktadır. Sosyoloji hakkında çok keskin hükümleri, yargıları değerlendirmeleri olan Cemil Meriç’in bakış açısı- nın da eleştirel okunması gerektiği ortadadır (Alver, 2009: 348).
#80
SORU:
Cemil Meriç’e göre sosyoloji biliminin gerçek kurucuları kimlerdir?
CEVAP:
Aynı metin içerisinde Cemil Meriç ideoloji kavramını hem dünya görüşleri, hem de toplumsal bilimleri de kapsayan tarzda ele alır. “İdeolojiler de kilise gibi yobaz (fanatik) yetiştirirler. Taraf tutmayan insan şahsiyeti felce uğramış insandır. Kimse tarafsız değildir ve tarafsız sosyoloji de yoktur. Sosyoloji, biyoloji değildir. Parça parça sosyal bilimler vardır. Çünkü insanı kinlerinden, sevgilerinden soyamayız. Sosyal bilimler kadar yalanın cirit oynayabileceği saha yoktur. Bütün sosyal bilimler insan denilen dişleri ve tırnakları henüz sökülmemiş olan o mahlûkun suç ortaklığını yapmaktır. Cemil Meriç, sosyolojiyi bir ideoloji olarak değerlendirirken, onun sadece bir ideoloji olmadığının da farkındadır. Yine onun ifadesine göre,”Sosyolojinin bize kazandırdığı ilk vasıf, hakikati yalanlardan soyabilmektir.” (Meriç, 1993a: 19- 20). Sosyoloji endüstriyel toplumun çocuğudur. Bir Demystification’dur, yani insan düşüncesine hürriyet getirir, kutsal tanımaz (Meriç, 1993a: 193).
#81
SORU:
Cemil Meriç İbn Haldun’a niçin çok büyük bir önem atfetmiştir?
CEVAP:
Mukaddime’nin üç kaynağı vardır: 1. Eski Arap yazarları, İslam tarihçileri, Mesudi, Tortuşi, Mesudi 2. Aristo, Platon (Farabi kanalıyla), Yunan Helenistlik kültürü. 3. Yaşanmış hayat (Meriç, 1993a: 176). İbn Haldun yeni bir bilim kurdu- ğunun farkındadır. Tarihi “insan bilimlerinin bilimi” yapan bir ihtilal. Umran’la asabiyet, yeni bir bilimin iki anahtarı. Ümran, geniş manasıyla medeniyet, yani: bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütünü, toplumsal ve dini düzen, adetler ve inançlar (Meriç, 1974: 154). “Mukaddime” 1850’de Batı dillerinde yayınlanmasına rağmen Avrupa yine de tanımaz Mukaddime’yi. Çünkü insan tarafsız değildir. Batı için Doğu ilkeller ülkesidir. Vicdanını rahat ettirmek için fethettiği ülke ne kadar büyük bir medeniyete sahip olursa olsun Avrupa onun insanın sevgi ve saygıya layık olmadığına ferman çıkarır (Meriç, 1993a: 174)
#82
SORU:
Cemil Meriç’in toplumsal sınıflar hakkındaki yaklaşımı nedir?
CEVAP:
Cemil Meriç’in Toplumsal Sınıflar Hakkındaki Yaklaşımı Cemil Meriç Batı Avrupa’da büyük değişmeleri sağlamış olan burjuvazi ve diğer toplumsal sınıfların tarihi ve toplumsal yapıları ile geçirdikleri süreçler üzerinde düşünce üretir. Feodalite, burjuva sınıfı ile proletarya ile sosyal sınıfların yansımaBirinciler üretimi düzenliyordu, ikinciler imanı. Yani sosyal hayatın bütün çarklarını işleten bu iki sınıftı. Bir zamanlar rahipler kılavuzluk etmiş insanlara, şimdi filozoflar, bilginler, sanatçılar kılavuzluk edecek. Sosyolojinin görevi ne toplumu ıslah etmektir, ne de ihtilalciler yetiştirmek. O da bütün bilimler gibi, realite hakkında ancak kısmi açıklamalar sunabilir. Topluma yön vermeye kalkışan, sosyolog olmaktan çıkar, teknisyen olur. 149 larına karşılık gelen “entelektül” ve “intelijansiya” gibi zümreler üzerinde durur. Bu sınıf ve tabakaların Türk toplumu dâhil diğer doğulu toplumlardaki karşılıklarının niteliğini tartışır. Sadece Batı Avrupa’nın tarihi ve toplumsal şartları içerisinde doğan burjuvazinin özelliklerini Cemil Meriç şu şekilde sıralar: a. Rasyoneldir. b. Evrenseldir. Bütün insanlık adına hareket ettiğini söyler. c. Hürriyeti savunur, çünkü fikirlerini yaymak için hürriyete ihtiyacı vardır (Meriç, 1993a: 103- 104). Burjuvazi kendi sınıfının aristokrasiyle mücadelesinde mutlak hürriyete taraftardır, halk sınıfları söz konusu olunca susar (Meriç, 1993a: 104- 105). Cemil Meriç “hürriyet” kavramını ve bizde hürriyetin ne anlama geldiğini toplumsal sınıflar çerçevesinde şöyle yorumlar: “Bizde hürriyet yok. Ne hürriyeti? Fikir var mı ki hürriyeti olsun? Fikir de yaşamak için dövüşmek zorundadır. Gerçekten varsa kendini bir zümreye kabul ettirir. Muayyen bir zümre gerçekten varsa hürriyetini pençesiyle fetheder. Hürriyet içtimai (toplumsal) sınıfların varlıkları, yani gerçek kuvvetleri ölçüsünde mevcuttur. Sınıfsız bir hürriyet yani havada hürriyet sadece cemiyetin çöküşünü gösterir. Cehaletin hürriyeti. Söylenecek sözü olan her zaman ve her yerde hürdür. Var oldukça hürdür (Meriç, 1992: 381). Cemil Meriç, Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa’nın dönemlerinin en önemli fikir adamı ve aydınları olmalarına rağmen Batı’daki gibi bir intelijansya oluşturamamalarının sebebini dayandıkları toplumsal bir sınıfın bulunmamasına bağlamaktadır (Meriç, 1993a: 139- 140). Entelektüel, toplumsal bir sınıfın parçasıdır. Düşman sınıfla dövüşerek gelişir ve olgunlaşır. Türkiye’de toplumsal sınıflar mevcut olmadığından entelektüel de yoktur diyen Cemil Meriç buna göre kendisinin de entelektüel sayılamayacağını ifade etmektedir. Entelektüel bir sınıfın parçasıdır. Gerçek entelektüel önce ülkesinin haklarını, düşman bir dünyaya haykırmakla görevlidir (Meriç, 1993: 208- 209). Aydınla entelektüel aynı kimse midir? Hayır. Entelektüel, ya zamanını doldurmuş değerlerin aktarıcısı, ya yeni bir dünya kurmaya çalışan bir içtimai (toplumsal) sınıfın yol göstericisidir. Aydın ne mazisini bilir, ne gelecek hakkında aydınlık tasavvurları vardır (Meriç, 1993: 210). Cemil Meriç Mukaddime’nin az gelişmiş ülkelerin niçin gelişemedikleri hakkında bize ipuçu verdiğinden söz eder. Ona göre Kuzey Afrika tarihini asırlar boyu damgalayan siyasi, iktisadi ve içtimai başarısızlıkların sebebi, yine bu ülkede toplumsal bir zümrenin (Batıdaki burjuvaziye benzer bir sınıfın) yokluğudur (Meriç, 1974: 153). Cemil Meriç yine toplumsal sınıfların yapı ve ilişkilerinin sanat ve edebiyat alanındaki yansımaları üzerinde de durur. Ona göre, “ Belli sınıf ilişkileri, belli bir içtimai yapı, belli edebiyat türlerini yaratır.” (Meriç, 1993a: 112) demektedir. Cemil Meriç Batı Avrupa’nın feodalite, krallık, kilise, burjuvazi ve proletarya dâhil olmak üzere diğer toplumsal sınıf ve tabakaları ile bunların iktisat, tarih, toplum, kültür ve sanat alanına yansımalarını en açık anlatan ve aynı zamanda toplumsal sınıflar ekseninde Türk tarih ve toplum yapısı hakkında fikir üreten düşünürdür.