YAKINÇAĞ AVRUPA TARİHİ Dersi Napoleon Harpleri’nden Sonra Avrupa (1815-1848) soru cevapları:
Toplam 69 Soru & Cevap#1
SORU:
Napoleon Bonaparte ve orduları, son defa Waterloo’da yenilmeleri hangi sonucu doğurmuştur?
CEVAP:
Napoleon Bonaparte ve orduları, son defa Waterloo’da yenildiler. Böylece yaklaşık 25 yıldır sadece Avrupa’yı değil neredeyse bütün dünyayı etkilemiş olan bir saldırganlığın da sonuna gelinmiş oluyordu. 1789’da başlayan değişimin veya yıkımın yarattığı yeni dünya kimilerine göre kaos ve anarşiden başka bir şey üretmemişti. Dolayısıyla simdi artık çeyrek asırdır devam eden bu büyük karmaşadan kurtulma vaktiydi. Bütün bu trajedinin altında yatan hatta Napoleon efsanesini bile doğuran asıl sebep ortadan kaldırılmak zorundaydı. Avrupa’yı tam bir felakete sürükleyen şey, düzenin zorla yani bir ihtilal ile değiştirilmesi gerçeğiydi. O halde Napoleon sonrasında kurulacak düzen, bu gerçeğe göre biçimlenmeliydi.
#2
SORU:
Napoleon’nun, Rusya Seferi’nin sonucu ne olmuştur?
CEVAP:
1812’de Napoleon, Rusya Seferi’ne başladığında aslında kendi sonunu da hazırlamıştı. Her ne kadar Borodino’da, Rus ordusuna galip gelse de bu başarı, Napoleon’un, Büyük Ordusu’nun ( La Grande Armée) yok olmasına yol açtığı gibi iktidarını kaybetmesi ile sonuçlanacak süreci de başlatmıştı.1813 Ekim’inde Napoleon, Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya’nın oluşturduğu müttefik orduları ile Leipzig’de karşılaştı. Uluslar Savaşı (Völ-kerschlacht) adı verilen büyük çatışma, Napoleon’un yenilgisi ile sonuçlandı.
Müttefikler, Paris’e kadar yürüdüler ve Napoleon efsanesi, 11 Nisan 1814’te Fontainbleau Sarayı’nda varılan uzlaşma ile şimdilik son buldu. Napoleon’un iktidarını kaybetmesi, yeni ve daha zor bir mücadele olan Yeni Avrupa Düzeni hakkındaki tartışmaların da başlaması demekti.
#3
SORU:
Napoleon sonrasında kurulacak yeni düzenin şekillenmesinde kimler söz sahibi olmuştur?
CEVAP:
Napoleon sonrasında kurulacak yeni düzen hakkında dört devlet arasındaki uyumsuzluk, aslında yalnızca İngiltere’nin izleyeceği siyasete göre şekillenecekti. Çünkü İngiltere, Napoleon’a karşı yürütülen savaşın, neredeyse bütün mali yükünü tek başına üstlenmişti. Nitekim İngiliz Dışişleri Bakanı Robert Stewart (Castlereagh) ile Avusturya Başbakanı Clemens von Metternich uzlaşınca sorun da kendiliğinden çözüldü. Her iki devlet adamını ortak noktada buluşturan gerçek, Rusya’nın, Avrupa’ya sürekli biçimde yerleşmesinden duydukları endişe oldu. Dört devlet, Napoleon, henüz Fonteinbleau Sarayı’ndan ayrılmadan önce anlaştılar ve 9 Mart 1814’te Chaumont Anlaşması’nı imzaladılar.
#4
SORU:
Viyana Kongresi’nin sonucu ne olmuştur?
CEVAP:
Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya’nın oluşturduğu Dörtlü İttifak 9 Mart 1814’te Chaumont Anlaşması’nı imzaladılar. Anlaşma ile kısa süre sonra Viyana Kongresi’nde 20 yıl boyunca Fransa’ya karşı ortak hareket edeceklerini de kayıt altına aldılar. Ayrıca üzerinde uzlaşılan barış şartlarını kabul etmemesi halinde her devletin 150 bin asker vererek oluşturacağı bir ordu ile Fransa’yı gerekirse güç kullanarak ikna etmek konusunda da görüş birliğine vardılar. Bu uzlaşmanın ardından müttefik orduları Paris’e yürüdü ve Napoleon için teslim olmaktan başka çare kalmadı.
#5
SORU:
Fransa’da baş gösteren değişimlerin Avrupa’daki yansımaları nasıl olmuştur?
CEVAP:
Avrupa, Fransa’nın tek başına düzeni değiştirmeye kalkışmasıyla anarşiye sürüklenmişti. Dolayısıyla Fransa’nın yıktığı Avrupa güçler dengesi, yeniden kurulmalıydı.
#6
SORU:
Viyana Kongresi’nin ruhunu ne oluşturdu?
CEVAP:
Viyana Kongresi’nin ruhunu da Güçler Dengesi (Balance of Power) oluşturdu. Güçler dengesinin kurulması, Avrupa’da herhangi bir devletin bir daha tek başına düzeni sarsmaya kalkışmamasından geçiyordu ki bu, Kongre’nin ikinci ilkesi olan Avrupa Uyumu’na (The Concert of Europe) giden yolu hazırladı. Nihayet bu iki ilke veya durum, Fransız İhtilali’nin sebep olduğu olaylar dizisi ile ortadan kalkmıştı. Dolayısıyla Kongre, genel olarak ihtilal karşıtı bir tavır benimsemeli ve ihtilal öncesindeki düzene dönülmesini sağlayarak Avrupa’da bir Restorasyon Dönemi’ni başlatmalıydı.
#7
SORU:
3 Ocak 1815’te Avusturya-İngiltere-Fransa arasında imzalanan gizli antlaşmada hangi kararlar alınmıştır?
CEVAP:
3 Ocak 1815’te Avusturya-İngiltere-Fransa arasında gizli bir antlaşma imzalandı. Antlaşmaya göre Prusya ve Rusya’nın, Polonya ve Saksonya’yı almaya kalkışmaları halinde üç ülke ortak hareket ederek diğer iki devlete savaş ilan edecekti. Bu antlaşmanın duyulmasıyla hem Prusya hem de Rusya isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Polonya, Napoleon’un mirası olan Varşova Büyük Dükalığı’nın sahip olduğu topraklarla sınırlı kalmak kaydıyla eski haline döndü. Yeni devlet, Avrupa tarihinde Kongre Polonya’sı olarak anıldı ve yaklaşık 15 yıl boyunca bu idari yapı devam etti. Prusya ise Saksonya’nın beşte ikisini almaya razı oldu. Her iki devlet, hayal ettikleri gibi Polonya ve Saksonya’nın tamamına sahip olamasalar da elde ettikleri kazanımlarla Batı Avrupa sınırlarına daha da yaklaşmışlardı. Polonya ve Saksonya konusunda Rusya ve Prusya, tam olarak istediklerini alamasalar da sorun çözüme kavuşturuldu. Avusturya-Fransa-İngiltere arasındaki gizli antlaşma kadar Viyana’ya ulasan daha önemli bir haber de sorunun çözümünde etkili oldu.
#8
SORU:
Napoleon orduları ile müttefik orduları son defa nerede karşılaştılar ve sonucu ne oldu?
CEVAP:
Napoleon orduları ile müttefik orduları son defa Waterloo’da karşılaştılar. Harbin kesin galibi müttefikler oldu. Napoleon, bu defa daha uzak bir adaya Güney Atlantik’teki St. Helena’ya sürgün edildi. Ardından Fransa ile II. Paris Antlaşması imzalandı. İlk antlaşmada cezalandırılmayan Fransa, Avrupa’yı yeniden bir ihtilal tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığı için artık bir dersi hak etmişti.
Nitekim müttefikler, Fransa’yı 700 milyon Frank tutarında bir savaş tazminatına mahkûm ettiler. Ayrıca tazminat ödeninceye kadar müttefik kuvvetlerinin bir bölümü ülkede kalacaktı.
#9
SORU:
Kutsal İttifak ne zaman kuruldu?
CEVAP:
Alexander’ın önerisi ile “Kutsal Kitap”ta yer tutan hayırseverlik ve dostluk ilkeleri etrafında, 1815 Eylül’ünde Kutsal İttifak kuruldu. İngiltere bu ittifaka katılmadı. Kıtanın üç mutlakiyet idaresi Avusturya, Prusya ve Rusya, aslında ittifakı oluşturan temel güçlerdi. ittifakla Hristiyanlık ilkeleri ile siyaset yan yana getirilerek doğabilecek her türlü ihtilale karşı ortak hareket etme arzusu açığa çıkmış oluyordu.
#10
SORU:
Metternich Sistemi’nin etkisi kendini nasıl göstermiştir?
CEVAP:
Viyana Kongre’sine genel olarak hakim olan Metternich, daha sonra kendi adıyla anılacak olan sistemini yeni düzenin temel felsefesi de özgürlükçü hareketlere karşı daima dikkatli olmak şeklinde karara bağlanmış oldu. Ancak hem Viyana Kongresi hem de Kutsal İttifak aynı zamanda, yeni dönemin devletlerarası uyum ve ortak hareket etme ilkeleri üzerine inşa edileceğini de göstermekteydi. Metternich Sistemi’nin etkisi altında gelişecek olan yeni dönemin en önemli hedefi, kutsal monarşileri tekrar ayağa kaldırmak ve bunu sağlamak için de her türlü ihtilali bastırmak olacaktı.
#11
SORU:
Napoleon sonrası düzenin nasıl inşa edileceği düşünülmüştür?
CEVAP:
Napoleon Dönemi’nin sona ermesinin ardından bu dönemin belirleyici özelliği olan;
- Saldırı ve
- Düzenin zorla değiştirilmesi gerçeği, oluşturulacak yeni sistemin çözmesi gereken iki temel problemdi.
Bu yüzden, kurulacak olan yeni düzenin temel politikaları, bu iki önemli başlığı göz önünde bulundurmak zorundaydı. Dolayısıyla Napoleon sonrası düzen, saldırganlık yerine barış, zorla yapılan bir düzen değişikliği yerine de meşruiyet ilkesine dayanan bir yapıya sahip olmalıydı. Avrupa devletleri arasındaki ilişkilere savaş yerine barısın egemen kılınması, bundan sonra sorunların çözümünde önce diplomasiye başvurulacağını göstermekteydi. Meşruiyet ilkesi etrafında örülmüş bir düzen arayışı ise zamanın ruhu ile pek uyumlu olmasa da monarşinin yeniden yüceltilmesi anlamına geliyordu.
#12
SORU:
Fransız İhtilalinin bu kadar büyük bir değişim ve dönüşüme neden olmasının altında hangi gerçek yatıyordu?
CEVAP:
Fransız İhtilali, yukarıda bahsedilen ve Metternich’in sıkı sıkıya bağlı olduğu siyasî geleneği yıktı. İhtilalin bu kadar büyük bir değişim ve dönüşüme neden olmasının altında dünya tarihi ve siyasetinde o güne kadar pek bilinmeyen bir yeniliği getirmiş olması gerçeği yatıyordu.
#13
SORU:
Fransız İhtilali öncesindeki devlet anlayışının temel özelliğini ne oluşturmaktaydı?
CEVAP:
Fransız İhtilali öncesindeki devlet anlayışının temel özelliği yalnızca monarşide gören yaklaşıma sahipti.
#14
SORU:
Napoleon sonrası dönemde nasıl bir yeni düzen inşa edilmiştir?
CEVAP:
Napoleon sonrası dönemde Metternich’in katkıları ile kurulan ve yukarıda belirtilen temel özellikler dikkate alınarak inşa edilen yeni düzen, Avrupa’daki güçler dengesini gözetmek zorundaydı. Aslında, Metternich’in yeni dönemde kurulmasına öncülük edeceği düzene yön veren belirleyici unsur, ülkesi adına duyduğu gelecek kaygısı ile yakından ilgiliydi. Metternich, kurulacak yeni siyasî düzenin güçler dengesine olduğu kadar ortanın birliği ilkesine de önem vermesi gerektiğini düşünüyordu. Nihayet 19. yüzyılın ilk yarısına damga vuran ve Metternich Sistemi olarak anılan yeni düzen birbiriyle yakından ilişkili iki kurucu ilke;
- Güçler dengesi ve
- Ortanın birliği üzerine tasarlandı.
#15
SORU:
Viyana Kongresi’ne yön veren ana fikir neydi?
CEVAP:
Viyana Kongresi’ne yön veren ana fikir, Avrupa’da yeniden büyük bir kargaşanın çıkmasını engellemekti. Kongreye katılan hemen tüm devletler, bu idealin gerçekleştirilmesi için Avrupa’da yer alan devletlerin bir denge içinde kalması gerektiğini kabul ettiler. Böylece ortaya çıkan yeni güçler dengesi, bir bakıma kıtanın sigortası olacak ve herhangi bir devletin bu dengeyi sarsması da engellenecekti.
#16
SORU:
Yeni düzenin mimarı konumunda kimler yer almaktaydı?
CEVAP:
Yeni düzenin mimarı konumundaki Metternich, İngiliz Dışişleri Bakanı Castlereagh ve Çar I. Alexander ile her konuda olmasa da önemli sorunlarda en azından başlangıçta ortak bir tavır sergilediler. Napoleon sonrası oluşturulan düzende Metternich’in en büyük yardımcısı bu ikili oldu.
#17
SORU:
Viyana Kongresi’ni toplayan dörtlü ittifaka üye devletler daha sonra tekrar nerede bir araya geldiler?
CEVAP:
Napoleon işgallerine son veren ve Viyana Kongresi’ni toplayan dört-lü ittifaka üye devletler, 1818 yılında Aix-la-Chapelle’de (Aachen) yeniden toplandılar. Bu kongrenin gündemini, Fransa’daki müttefik askerlerinin ülkeden çıkması ve Fransa’nın ödeyeceği savaş tazminatı sorunlarının çözüme kavuşturulması oluşturdu. Bu sorunlar dörtlü ittifakın üyeleri tarafından karara bağlandığı gibi Fransa, Avrupa’da oluşan yeni düzene de kabul edildi. Dörtlü ittifak Fransa’nın da katılımıyla büyük ittifaka yani beş büyük Avrupa devletinin dahil olduğu Beşli İttifaka (Quintuple Alliance) dönüştü.
#18
SORU:
Aix-la-Chapelle kongresinde hangi olaylar açığa çıkmıştır?
CEVAP:
Aix-la-Chapelle, Viyana’da oluşturulan ortaklığın devam ettiğini gösteren ama ilk fikir ayrılıklarını da açığa çıkaran bir kongreydi. Özellikle Rusya ile İngiltere arasında Avrupa’nın geleceğiyle ilgili ciddi görüş farklılıkları olduğu anlaşıldı.
Çar I. Alexander, kıtada ortaya çıkabilecek yeni ihtilalci girişimlere karşı mevcut yönetimleri korumak amacıyla ortak bir müdahale gücünün oluşturulmasını istiyordu. Ancak hem Metternich hem de Castlereagh, bu fikre sıcak bakmadılar. Ancak Fransız İhtilali ve Napoleon’un bıraktığı anılar hala taze olduğu için devletlerarası uzlaşma devam etti.
#19
SORU:
Fransız İhtilali’nin özgürlükçü fikirleri gündemi ne zaman yeniden meşgul etmeye başladı?
CEVAP:
Fransız İhtilali’nin özgürlükçü fikirleri gündemi yeniden meşgul etmeye başladı. 1820’li yıllar, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da ortaya çıkan yeni bir ihtilalci dalganın Avrupa’ya hakim olduğu dönemdi. Napoli Krallığı’nda 1820 yılında başlayan ve kısa süre sonra İspanya’ya da sıçrayan kargaşa, sorunu tartışmak ve bir çözüm bulmak üzere 1820 ve 1821 yıllarında sırasıyla Troppau (Silesia-Silezya) ve Laibach (Slovenya) Kongreleri’nin toplanması ile sonuçlandı.
#20
SORU:
Troppau Kongresi’ne hangi devletler katıldı?
CEVAP:
Çar I. Alexander ve Metternich’in çağrısı üzerine toplanan Troppau Kongresi’ne Avusturya, Prusya ve Rusya katılırken Fransa ve İngiltere yalnızca gözlemci göndermekle yetindi. Avusturya ve Rusya’nın vardığı uzlaşmaya Prusya’nın da katılmasıyla kongreden Napoli Krallığı’nda başlayıp Kuzey İtalya’da Piyemonte’ye de sıçrayan ihtilalin güç kullanarak bastırılmasına karar verildi.
#21
SORU:
Troppau Kongresinin yapılması hangi gerçeklerin farkına varılmasını sağladı?
CEVAP:
Troppau Kongresi, Viyana’da oluşturulan ortak Avrupa hayalinin kısa ömürlü olduğu ve Avrupa’nın, mutlakiyet rejimine sahip üç ülke ile liberal blokta yer alan Fransa ve İngiltere arasında iki ayrı kampa bölündüğünü tescil etti.
Bu iki kutuplu Avrupa tablosu, 19. yüzyılın ilk yarısı boyunca devam edecek olan siyasî manzarayı anlatmaktaydı. Ancak bu bölünme, 18. yüzyıldaki gibi her devletin kendi başına bir diplomatik davranış içine girerek ayrışan bir Avrupa görüntüsünün dogmasına da yol açmayacaktı. Nitekim kısa süre sonra yaşanacak olan yeni gelişmeler de bu tespiti haklı çıkardı.
#22
SORU:
Verona Kongresi hangi açıdan önemlidir?
CEVAP:
Verona Kongresi, Napoleon sonrasında kurulmaya çalışılan ortak Avrupa hayalinin sonuna gelindiğini göstermesi açısından da önemlidir. Bundan sonra beş büyük devlet en azından 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’nın sorunlarını tartışmak üzere bir kongre masası etrafında toplanmamışlardır.
Kısacası Verona Kongresi, Avrupa’da oluşturulmaya gayret edilen Kongreler Sistemi’nin de sonu anlamına gelmekteydi. Avrupa, yeniden tek sesli bir kıta olmuştu.
#23
SORU:
Viyana Kongresi ve onun bir ürünü olarak ortaya çıkan Metternich Sistemindeki gözden kaçırılan sorun neydi?
CEVAP:
Viyana Kongresi ve onun bir ürünü olarak ortaya çıkan Metternich Sistemi, aslında baştan itibaren büyük bir sorunla yola çıkmıştı. Hem Kongre’nin hem de Metternich Sistemi’nin en ciddi zaafı, Fransız İhtilali ve getirdiği yeni dünya anlayışına adeta yokmuş gibi yaklaşmaktan kaynaklanıyordu.
#24
SORU:
1820’li yılların başından itibaren neredeyse bütün kıtanın yeni bir ihtilal dalgası ile karşılaşmasındaki dinamikler nelerdir?
CEVAP:
1820’li yılların başından itibaren neredeyse bütün kıta 10 yıldan daha uzun sürecek yeni bir ihtilal dalgası ile karşılaşmaktan kurtulamayacaktı. Bu ihtilallere yön veren temel duygu, Fransız İhtilali’nin en önemli ürünleri ve simgeleri arasında yer alan özgürlük isteği ile doğrudan ilgiliydi. Bu yeni kargaşa yılları, kıtanın batısından başlayarak doğuşuna doğru yayıldı.
Özellikle Çar I. Alexander’ın bütün ısrarına rağmen Viyana Kongresi’nde Avrupa Uyumu dışında bırakılan Osmanlı İmparatorluğu, bu yeni ihtilalci dalganın çıkması açısından ciddi bir öneme sahipti. Çünkü ilk isyanlarında başarılı olamayan Yunanların ikinci isyanları sonrasında bağımsızlığa ulaşmaları, Avrupa’daki pek çok liberal düşünceli insanı derinden etkiledi. Yunan İsyanı’nın, Avrupa’nın liberal kamuoyu üzerinde saracak olan daha yaygın bir hareketlenme için adeta bıraktığı olumlu etki, kısa süre sonra başlayacak ve tüm kıtayı domino etkisi yapacaktı.
#25
SORU:
Güney Amerika’daki gelişmeler, neden Avrupa’yı yakından ilgilendiriyordu?
CEVAP:
Güney Amerika’daki bütün bu gelişmeler, aslında Avrupa’da kurulan düzeni de yakın-dan ilgilendirmekteydi. 1823 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı James Monroe, Kongre’de tarihte Monroe Doktrini olarak adlandırılacak konuşmasını yaptı. Başkan Monroe, ABD’nin yeni kurulan devletleri tanıdığını ve herhangi bir Avrupalı gücün bölgeye müdahalesini kendisine karşı yapılmış bir eylem olarak göreceğini ilan ediyordu. Kısacası Metternich’in her türlü ihtilale müdahale edilmesi şeklinde özetlenebilecek doktrinine Başkan Monroe, Amerika kıtasının bundan muaf olduğu ve Avrupalı devletlerin nüfuz alanı dışında kaldığını gösteren bir doktrinle cevap vermiş oluyordu. Nitekim ABD’nin ardından, İngiltere de yeni devletleri tanımakta gecikmedi.
#26
SORU:
Yunanistan’ın bağımsızlığı için başlatılan ayaklanmaya kim yardımcı olmuştur?
CEVAP:
1821 yılında Çar I. Alexander’ın hizmetinde çalışan Alexander İpsilanti, Yunanistan’ı, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayırarak bağımsız bir devlet haline getirmek amacıyla bir isyan başlattı. Yunan İsyanı, yukarıda anlatılan İtalya, İspanya ve Portekiz’deki ihtilallerden farklı olarak bağımsız bir devlet hedef i ile başlatılan bir hareketti. Ancak bu hareketin asıl farkı, başladığı coğrafya ile ilgiliydi.
İpsilanti’nin, Eflak-Boğdan’da (Romanya) başlattığı ayaklanma, Hristiyan Avrupa’nın yanı başında yer alan ve Müslüman bir hükümdarın kontrolü altında bulunan topraklarda ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Hristiyan Avrupa devletlerinin Viyana Kongresi’nde oluşturulan Avrupa Uyumu’na dahil edilmeyen Osmanlı İmparatorluğu’nun karşılaştığı bu isyana gösterecekleri tepki oldukça önemliydi. Bu olay aynı zamanda, I. Alexander’ın tahminini de doğrulamaktaydı. Çar, Avrupa’da kurulan yeni düzeni sarsmaya aday en nazik bölgelerden birinin Osmanlı toprakları olduğunu vurgulamıştı.
#27
SORU:
Dekabrist (Aralıkçılar) İsyanı neden gerçekleşmiştir?
CEVAP:
Dekabrist (Aralıkçılar) İsyanı: I. Alexander’ın 1825 yılında ölmesinden sonra I. Nicholas’ın, ağabeyi Constantin’in yerine tahta çıkmasını kabul etmeyen Rus ordusunda görevli yaklaşık 3000 subay ve asker St. Petersburg’da, Senato Meydanı’nda 14 Aralık 1825’te (26 Aralık 1825) isyan ettiler. İsyan son derece sert bir şekilde bastırılarak aralarında Albay Pavel Pestel’in de bulunduğu beş Dekabrist lideri ve Kuzey Topluluğu’nun önemli ismi sair Kondratti Ryleev idam edildi. Harekete katılan 300’e yakın kişi de Sibirya’da sürgün ve başka cezalara çarptırıldı.
#28
SORU:
1824 yılında XVIII. Louis’nin ardından Fransa tahtına oturan X. Charles nasıl bir yönetim şekli uygulamak istemiştir?
CEVAP:
1824 yılında XVIII. Louis’nin ardından Fransa tahtına oturan X. Charles, ertesi yıl Yasama Meclisi’nden bir dizi kanunu geçirmeye çalıştı. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlar, ihtilal sonrasında Fransa’dan göç etmek zorunda kalan aristokratların mal varlığı ve ruhban sınıfının yeniden ayrıcalıklı bir konuma yükseldiği izlenimini uyandıran kanunlardı. X. Charles, ihtilal hükümetleri tarafından mallarına el konulan aristokratlara her yıl 30 milyon Frank’ı bulan sürekli bir tazminat ödenmesini istiyordu. Ayrıca ruhban sınıfının yeniden eğitim-öğretim kurumlarında görev almasını sağlayacak bir yasa ile kiliselerde kutsal sayılan şeylere yapılacak saygısızlıkların ölümle cezalandırılmasını öngören bir kanunun çıkmasını talep ediyordu.
#29
SORU:
Fransa Kralı X. Charles Fransa’yı ihtilal öncesindeki ataları gibi tek başına yönetmeye kalkışması, neden büyük bir tepki ile karşılaştı?
CEVAP:
Kral’ın, Fransa’yı ihtilal öncesindeki ataları gibi tek başına yönetmeye kalkışması, büyük bir tepki ile karşılaştı. Paris’te, 27 Temmuz 1830’da başlayan ve Fransız tarihinde Üç Şanlı Gün (Les Trois Glorieuses) olarak anılacak ihtilal süreci başladı ve 29 Temmuz’a kadar devam etti. Bu üç gün boyunca yaşanan olaylara daha çok isçiler, öğrenciler ve entelektüeller katıldı. Başlangıçta bankerler ve sanayicilerden oluşan büyük burjuvazi, olaylardan uzak kalmayı tercih etti.
Paris’in her tarafında yükselen barikatlar ve ordunun olayları dağıtmaktaki isteksizliği, Fransa’nın yeni bir ihtilal dalgasına düştüğünü ispat etmekteydi. Sorunun kontrol edilmekten giderek uzaklaştığını gören X. Charles, tahtını bırakarak İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı. Kralın tahtını terk etmesi, 1789 sonrasındaki yaklaşık 20 yıllık dönem istisna tutulduğunda Fransa’yı 200 yılı askın süredir idare etmekte olan Bourbon hanedanının da sonu anlamına geliyordu.
#30
SORU:
Fransa Kralı X. Charles’ın Fransa’yı terk etmesinin ardından kim kral olmuştur?
CEVAP:
Fransa’nın tarihinde hayli yüksek bir yer işgal eden ve Bourbon hanedanına akraba olan Orleance (Orleans) Dükü Louis-Phillippe parlamentonun teklifi ile 7 Agustos 1830’da Fransa’nın yeni Kralı oldu. Bundan sonra Louis-Philippe, 1848 yılına kadar Fransız tahtında oturacaktı. Louis-Phillippe’in tahta çıkması, Fransa’da büyük burjuvaziyi oluşturan bankerler, tüccarlar ve sanayicilerin zaferi demekti.
#31
SORU:
Toplumun üst sınıfını oluşturan büyük burjuvazi, nasıl bir yönetim şeklini desteklemekteydi?
CEVAP:
Toplumun üst sınıfını oluşturan büyük burjuvazi, 1814 Anayasası ile yürürlüğe giren meşruti monarşiden yanaydı. Dolayısıyla rejim değişikliği tehlikesi, bu sınıfı harekete geçirerek ihtilalin yönünü belirlemeye itti. Büyük burjuvazi, Fransa’nın bir cumhuriyet ile değil Kralın yetkilerinin parlamento tarafından sınırlandırıldığı meşrutiyet rejimi ile yönetilmesini istiyordu. Onların en büyük amacı, bir daha X. Charles gibi ülkeyi yalnız başına idare etmeye kalkışan bir Kralla karşılaşmamaktı. Nitekim ihtilal sonrasında Louis-Philippe, tam da onların istediği gibi bir siyaset izledi. Tahta çıktığı andan itibaren Fransa’nın değil Fransızların Kral’ı olacağını ilan etti. Bunu ispat etmek adına da Bourbon hanedanının üzerinde zambak olan bayrağını değil İhtilal Fransa’sının üç renkli bayrağını dalgalandırdı.
1814 Anayasası yine yürürlükte kaldı. Ancak tahta çıkan Kralın, ülkeyi tek başına yönetmeye kalkışmasını engellemek üzere anayasaya bazı garantiler ilave edildi. En önemli değişim ise aristokrasiyi ilgilendiriyordu. Fransa’da ikili parlamento yapısının parçası olan ve aristokratların oluşturduğu mecliste üyelik, irsî bir kimliğe kavuşturularak babadan oğula geçmesi kabul edildi. Böylece 1789 sonrasında Fransız siyasetinde ağırlığını kaybeden aristokrasinin üzüntüsü kısmen gideriliyordu.
#32
SORU:
18. yüzyılın etkileri hangi alanlarda kendini göstermiştir?
CEVAP:
18. yüzyıl, kendisini takip edecek olan yeni yüzyılın şekillenmesi açısından kalıcı etkilerde bulundu. Özellikle 18. yüzyıla adını veren Aydınlanma Dönemi, insanlığın o ana kadar meydana getirmiş olduğu birikimi neredeyse tamamen değiştirdi.
Aydınlanma ile birlikte akılcılık (rasyonalizm) ilkesinin hayatın her alanına damga vurması, beraberinde yüzlerce yıldan beri oluşturulan mirasın sarsıntıya uğramasını getirdi. Akılcılığın doğal sonucu olarak düşünce ile inanç yer değiştirdi. Yani dinin hayatın bütün alanlarını belirleme iddiası, giderek zayıfladı. Nitekim 18. yüzyıl, dinin boşalttığı sanılan alanı dolduracak ve 19. yüzyılın tamamında çok etkili olacak bazı siyasi akımların temellerinin atıldığı dönem oldu.
Bu siyasi akımlardan özellikle iki tanesi, 19. yüzyılın ilk yarısı boyunca hem fikri hem de siyasi bakımdan birbirleriyle rekabet ettiler. Bu iki akım;
- Liberalizm ve
- Muhafazakârlık idi.
Her ikisi de gerek düşünce temelinde gerekse siyasi olarak uygulamaya konulmaları açısından oldukça önemlidir. Yüzyılın ilk yarısında etkili olan siyasi akımlardan milliyetçilik ve sosyalizm ise 1848 İhtilalleri’ne yön verdiği için ayrı bir bağlamda değerlendirilmeleri daha doğru olacaktır.
#33
SORU:
İnsanlığın özgürleşme tarihi kadar eski olduğu düşünülen akım hangisidir, etkileri nelerdir?
CEVAP:
İnsanlığın özgürleşme tarihi kadar eski olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla insanlığın tarihi boyunca özgürlük uğruna gösterdiği çabanın Liberalizme katkı sunduğu açıktır. Fakat burada anlaşılması gereken şey, Liberalizm ve diğer siyasi akımlarla birlikte insanların düşüncelerini daha sistematik biçimde ifade etmeye başlamasıdır. Bir siyasi akım olarak kendini var etmeye başladığı günlerden itibaren Liberalizm;
- Siyaset ve
- İktisat olmak üzere iki ayrı özgürlükler alanı oluşturdu.
#34
SORU:
Liberalizm akımının ilk düşünürleri kimlerdir?
CEVAP:
Liberalizmin tarihine önemli katkılar yapmış olan İngiltere’de, John Locke ve daha sonra Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi düşünürler, Liberalizmin ilkelerinin şekillenmesinde önemli rol oynadılar.
#35
SORU:
Liberalizmin siyasi programının çıkış noktasını neler oluşturdu?
CEVAP:
Liberalizmin siyasi programını insanı kuşatan iki kuruma, yani;
- Kilise ve
- Devlet’e karşı verilecek mücadele oluşturdu.
Böylece Liberalizm, ortaçağdan devralınan siyasi mirası reddederek onun değiştirilmesi gerektiği düşüncesine yoğunlaştı. Özellikle Kilise, yani ruhban sınıfı ile Devlet, yani aristokrasinin ortaklığı, liyakate dayanmayan bir ayrıcalıklar sisteminin ortaya çıkmasının esas sorumlusuydu.
Ayrıca bu iki kurumun organize ettiği toplum düzeni, loncalar, cemaatler gibi dayanışmacı grupların dogmasına ve insanın, birey olarak var olmasını engelleyen bir yapının oluşmasına sebep olmaktaydı. Liberal düşünceye göre bu sıkıntıları asmanın yolu hukukun üstünlüğü, hoşgörü ve insan hakları gibi kavramların güçlenmesinden geçmekteydi.
#36
SORU:
Liberalizm hangi özgürlüklerden yanaydı?
CEVAP:
Liberalizm, siyasi özgürlükler konusunda ısrarcı olduğu gibi iktisadi alanda da özgürlükten yanaydı.
#37
SORU:
Liberalizmin iktisat teorisi, hangi ana kaynaktan beslenmekteydi?
CEVAP:
Liberalizmin iktisat teorisi, üç ana kaynaktan beslenmekteydi. İngiltere’de Adam Smith ve Manchester Okulu, liberal iktisat düşüncesinin gelişmesine katkı sunarken Fransa’da da Jean Baptiste Say’ın fikirleri, liberal iktisat birikimi açısından önemlidir. Liberalizmin iktisat teorisi, genel olarak iki temel ilke etrafında şekillendi:
- Öncelikle arz-talep dengesi olarak tarif edilen kavramla piyasanın hiçbir gücün müdahalesi olmadan kendi kendine isleyebilen bir mekanizmaya sahip olduğu iddia edildi. Bu teoriye göre bir ürünün fiyatı, talep ile o ürünün piyasadaki miktarına göre kendiliğinden oluşacaktı. Dolayısıyla piyasa ile ticaretin ve üretimin dinamiklerine hiç-bir müdahale olmamalıydı.
- Liberal iktisat düşüncesine yön veren ikinci ilke ise Adam Smith’e atfedilen “Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler” (Laissez Faire, Laissez Passer) cümlesi ile özetlenen serbest ticaret fikriydi. Buradan yola çıkarak girişim özgürlüğü vurgulanıyor ve gümrük duvarları olmadan malların tüm dünyada serbestçe dolaşması isteniyordu.
#38
SORU:
Liberalizmin iktisat düşüncesinin kaynağı neden insandı?
CEVAP:
Liberalizmin iktisat düşüncesi, insanın akıllı bir varlık olduğuna duyulan derin inançla yakından ilgiliydi. Nasıl ki bir üretici malını en pahalı fiyattan satmayı düşünecek kadar akılcı ise bir alıcı da aynı malı en düşük fiyattan satın almaya çalışırdı. Yani piyasaya yön veren dinamik, yine insanın akıllı bir varlık olduğuna duyulan engin güvendi.
#39
SORU:
19. yüzyılın ilk yarısında tıpkı Liberalizm gibi hem bir siyasi akım hem de devleti yönetme sansına sahip olma açısından diğer bir önemli düşünce sistemi hangisiydi?
CEVAP:
19. yüzyılın ilk yarısında tıpkı Liberalizm gibi hem bir siyasi akım hem de devleti yönetme sansına sahip olma açısından diğer bir önemli düşünce sistemi Muhafazakârlık oldu.
Aslında muhafazakâr düşünce de Liberalizm gibi 18. yüzyıl boyunca yapılan tartışmaların etkisiyle şekillendi. Genel olarak muhafazakârlığı, liberalizmin savunduğu bütün fikirlerin neredeyse tamamen aksini savunan siyasi akım olarak tarif etmek yanlış sayılmaz.
#40
SORU:
Muhafazakâr düşünce sisteminin oluşumundaki en önemli isimleri kimlerdir?
CEVAP:
Muhafazakâr düşünce sisteminin oluşumundaki en önemli ismin Edmund Burke olduğu belirtilmelidir. Burke’ün, İngiltere’deki çalışmalarının yanı sıra Fransız düşünce adamları, François René de Chateaubriand, Louis de Bonald ve Joseph de Maistre’nin muhafazakâr düşüncenin oluşumuna önemli katkıları oldu.
#41
SORU:
Muhafazakâr düşünce sistematiği nasıl işlemektedir?
CEVAP:
Muhafazakâr düşünce sistematiğinde kurumlara ve geleneğe karşı derin bir güven vardır. Dolayısıyla muhafazakâr düşünce kökü olmayan her şeye karşıdır ve uzun yılların tecrübesi ile oluşturulmuş birikime saygı duyulması gerektiğine inanmıştır. Bu temel yaklaşımın doğal sonucu olarak kopuş yerine sürekliliğe önem verilmiştir. Muhafazakârlar, liberallerin aksine insanın doğuştan günahkâr yaratıldığına inanmışlardır. Onu günahından arındırma görevi ise Kiliseye aittir ve kilisenin yeri bu nedenle tartışılmamalıdır. Muhafazakârlık, her türlü ihtilal girişimine tepkiyle yaklaşsa da ilerleme karşıtı ve ön yargılara hapsolmuş bir gelenekçilik olarak da değerlendirilemez.
#42
SORU:
İngiliz Muhafazakâr tutumu hangi çerçevede değerlendirilebilir?
CEVAP:
Özellikle İngiliz muhafazakârlığı, liberal düşüncenin arzu ettiği pek çok ilkeyi hayata geçirmekte ciddi katkılar sunmuştur. Bu noktada İngiliz muhafazakârlığı, tıpkı liberal düşüncede olduğu gibi her şeye müdahale eden bir devlet fikrine sıcak bakmaz. Bu ılımlı yaklaşım, İngiltere’de pek çok liberal ilkenin yaşama geçirilmesinin de önünü açmıştır. İngiltere’de özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısına damga vuracak Benjamin Disraeli (1804-1881), Muhafazakâr Parti’nin en önemli ismi ve Başbakan olarak pek çok değişime imza atmıştır.
#43
SORU:
İngiliz muhafazakârlığı ile Avusturya muhafazakârlığı arasındaki farkın sebebi ne olabilir?
CEVAP:
İngiliz muhafazakârlığı ile Avusturya muhafazakârlığı arasındaki fark, hiç şüphesiz iki ülkenin tarihi birikimi ve mevcut durumuyla ilgilidir. İngiltere’de Magna Carta’dan (1215) itibaren Kral’ın yetkilerini sınırlandıran ve yüzyıllara yayılan bir mücadele yaşanmıştır. Oysa Avusturya böyle bir tecrübeye sahip değildir. Ayrıca Avusturya’nın, çok uluslu yapısı ile iktisadi ve askeri açıdan yeterince güçlü olmaması da her türlü özgürlük talebini dikkatle değerlendirmesine yol açmıştır.
#44
SORU:
Sanayi Devrimi olarak adlandırılan gelişme, nasıl bir coğrafi yayılma göstermiştir?
CEVAP:
18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren önce İngiltere’de ortaya çıkan ardından bütün Avrupa’yı ve Dünya’yı etkileyecek olan yeni üretim biçiminin adı Sanayi idi. Daha sonra Sanayi Devrimi olarak adlandırılacak bu gelişme, zamanla bütün Dünya’yı dönüştürecek büyük bir değişim hareketinin olmaktan çıkarılarak makineler aracılığıyla yapılması biçiminde tarif etmek yanlış sayılmaz.
#45
SORU:
İngiltere’de Sanayi Devrimi nasıl bir gelişme sergilemiştir?
CEVAP:
İngiltere, tarihsel tecrübeleri ve birikimi itibarıyla kendisini Kıta Avrupası’ndaki devletlerden ayıran bir seyir izledi. 1215 yılında kabul edilen Magna Carta’dan itibaren İngiliz siyaseti, parlamentonun giderek önem kazandığı ve Kral’ın yetkilerini sınırlandırdığı bir yapıya dönüştü. Özellikle Şanlı Devrim’den (1688) sonra parlamento, neredeyse Kral’a üstün konuma geçti. Parlamentonun böyle bir güce erişmesi, doğal olarak onu oluşturan mülk sahibi ve özellikle toprak sahibi kesim ile Londra merkezli tüccar sınıfının güçlü ilişkiler geliştirmesine yol açtı. 1688’den, 1832 yılına kadar İngiliz iktidarı genel olarak bu sınıfların egemenliği altında kaldı. Bu sınıflar arasındaki ittifak ise Sanayi Devrimi’nden önce gerçekleştirilmesi zorunlu olan bir başka değişimi, Tarım Devrimi’ni şekillendirdi. Zengin toprak sahipleri, tarım üretimini artırmak için yeni tohumlar ve ekim yöntemleri geliştirdiler. Yeni tekniklerin geliştirilmesi, sonucu olarak zengin toprak sahipleri, ihtiyaç duydukları sermayeye kavuşabilmek amacıyla parlamentodan Çitleme Yasası’nı (Enclosure Act) geçirdiler. Bu yasa ile ortak kullanılan pek çok arazi, büyük toprak sahiplerinin tapulu toprağı haline geldi. Batı ve Orta Avrupa’nın hiçbir yerinde görülmedik biçimde İngiltere’de toprağın büyük bölümü, zengin toprak sahiplerinin eline geçti. Toprağını kaybeden küçük toprak sahipleri için yaşamaya devam etmenin tek yolu, emeğini satmaktı. Nitekim bunların büyük bölümü ücretli isçiler olarak büyük toprak sahiplerinin çiftliğinde ya da sipariş yöntemi ile çalışan tüccarların el tezgâhlarında ve dokuma tezgâhlarında çalışmaya başladıkları gibi kadınlar da is yaşamına girmek zorunda kaldılar. İngiltere, 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde büyük bir koloni imparatorluğu kurmayı başarmıştı. Ayrıca hem Avrupa’da hem de Amerika kıtasında geniş ticaret imkânlarına ve pazarlara kavuştu. İngiltere uzun yıllara mal olsa ya da başarısızlıkla sonuçlansa da yeni icatların önünü açabilecek tek ülkeydi.
#46
SORU:
İngiltere’nin, pamuk ve tekstil sanayisinde bütün dünyaya egemen olmasında etken olan nedir?
CEVAP:
İngiltere’nin, pamuk ve tekstil sanayisinde bütün dünyaya egemen olması, buharlı motorun tekstil fabrikalarında kullanılması ile ilgiliydi. Arkwright’ın açtığı yoldan giden İngiliz tekstil sanayisi kısa sürede yüksek miktarlarda mal üretmeyi başardı. Bu gelişmenin altında yatan icadı, yani buharlı motoru, 1763 yılından itibaren yaptığı çalışmalarla gerçekleştiren kişi, Glasgow Üniversitesi’nde teknisyen olarak çalışan James Watt idi. Buharlı motorun icadı ile İngiliz sanayisi için yeni bir dönem başlıyordu. Tekstil sanayisine yaptığı katkının yanı sıra buharlı motor, özellikle madenciliğin ve demir-çelik sanayisinin gelişmesi açısından kritik bir rol oynadı.
#47
SORU:
Sanayinin dönüştürücü kimliği, Kıta Avrupa’sında hangi alanlarda kendini göstermiştir?
CEVAP:
Sanayinin dönüştürücü kimliği, Kıta Avrupa’sının da bu gelişmelere ayak uydurması ile sonuçlandı. Ancak Kıta Avrupa’sında sanayinin gelişimi İngiltere’nin aksine tekstil sanayisinden daha çok demir yolları ile başladı. Avrupa’da İngiltere’nin açtığı yolu izleyen ilk ülke Belçika oldu.
Belçika’da ilk demir yolu, Brüksel ile Malines arasında 1835 yılında hizmete açıldı ve ilk yılında yarım milyondan fazla yolcu taşıdı. Belçika’nın ana planı, coğrafi pozisyonunu kullanarak İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda arasında bir kavşak olmak şeklinde belirlenmişti. Belçika, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Avrupa’nın en yüksek sermayesine sahip ülkelerinden birisine dönüştü.
Fransa da İngiltere ve Belçika’yı izledi. Fransa’da ilk demir yolu, Paris ile St. Germain arasında 1837 yılında hizmete açıldı. Yaklaşık on yıl sonra Fransa, İngiltere’dekinin üçte biri kadar olsa da 3 bin km’yi asan bir demir yolu ağına sahip hale geldi. Takip eden yıllarda Fransa’da sanayi hızlı bir şekilde gelişti. Alsace, Normandiya ve Nord gibi tekstil bölgelerine Lorraine ve Loire gibi maden sanayisinin geliştiği bölgeler eşlik etti.
#48
SORU:
Sanayi Devrimi’nin yol açtığı önemli sonuçlar nelerdir?
CEVAP:
Sanayi Devrimi, insanlık tarihi açısından önemli bir asama olmakla birlikte başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde ciddi sonuçların dogmasına yol açtı. İngiltere’de 1750-1850 yılları arasında nüfus üç kat artarak 10 milyondan 30 milyona çıkmıştı. Bir yandan nüfus baskısı diğer taraftan küçük toprak sahiplerinin topraklarını kaybetmesi, kırsal alandan şehirlere doğru yoğun bir göç dalgasına sebep oldu.
Mesela İngiltere’de 1785 yılı itibarıyla Londra dışında nüfusu 50 bini geçen yalnızca üç şehir varken 70 yıl gibi kısa bir süre sonra nüfusu 50 binden fazla 31 şehir ortaya çıkmıştı. Hızla artan nüfus, genel olarak kömür madenleri ve sanayi açısından zengin olan orta ve kuzey İngiltere’ye doğru göç etti. Tekstil sanayisinin kalbi konumundaki Manchester, 1772 yılında yalnızca 25 bin kişiye ev sahipliği yaparken 1851 yılına gelindiğinde şehrin nüfusu 455 bine yükselmişti.
1802 yılında Fabrika Yasası’nın (Factory Act), parlamentodan geçirilmesin de Muhafazakâr Parti’nin önemli ismi Robert Peel’in (1788-1850) büyük katkısı oldu. Yasa ile çocukların tekstil fabrikalarında çalışmasının önü açıldı. Sanayi Devrimi, yeni bir sınıf olarak sanayi burjuvazisinin ortaya çıkmasına yol açtığı gibi ona rakip konuma gelen isçi sınıfının doğusunu da hazırladı. Sanayinin, temel üretim biçimi halini almasıyla kapitalist ekonomik düzen yeni ve daha kapsamlı bir forma büründü. Bu yeni ekonomik düzeni var eden iki temel bileşen vardı:
- Seri üretimin gerçekleştirilebilmesi için yeterli hammadde kaynağına sahip olmak ve
- Üretilen malı satabilecek yeni pazarlara ulaşmak.
Bu bağlamda İngiltere, sanayileşmesini gerçekleştiren ilk ülke olarak 1870’li yılların başlarına kadar rakipsiz konumunu sürdürdü. Ancak 19. yüzyılın son çeyreğine girilirken birleşmelerini tamamlayan İtalya ve Almanya gibi sanayileşmiş ülkelerle Alsaice-Lorraine’i, Almanya’ya kaptırdıktan sonra Avrupa dışına yönelmek zorunda kalan Fransa’nın yarışa dahil olması, yeni bir siyasi ortam yarattı.
#49
SORU:
Birinci dünya savaşına hangi çıkar çatışmaları neden olmuştur?
CEVAP:
19. yüzyılın son çeyreği, Avrupa’nın büyük devletlerinin hammadde ve pazar arayışları uğruna sömürgeciliğin yeni adı olan emperyalizmin doğusuna zemin hazırladı. Nihayet sanayileşmiş ülkelerin birbiriyle girdikleri emperyalist mücadele, I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine kadar devam edecekti.
#50
SORU:
1948'de Napolyon'u Leipzig'de mağlup eden müttefik devletler hangileridir?
CEVAP:
Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya
#52
SORU:
Büyük Devlet ve Küçük Devlet kavramları hangi olay ile diplomasi literatürüne girmiştir?
CEVAP:
1814 yılındaki Viyana Kongresi ile.
#53
SORU:
Napolyon sonrası dönemin, Metternich sistemi olarak da bilinen sisteminin en önemli iki ilkesi nedir?
CEVAP:
Barış ve Meşruiyet
#54
SORU:
1814 Viyana Kongresi'ne yöne veren ana fikir nedir?
CEVAP:
Avrupada barışı hakim kılmak ve muhtemel kargaşaları önlemek.
#55
SORU:
Osmanlı devletinin Viyana Kongresi'ne katılmasını isteyen ancak bunu diğer devletlere kabul ettiremeyen ülke hangisidir?
CEVAP:
Rusya
#56
SORU:
Viyana Kongresi ile oluşturulmaya çalışılan düzenin sonu anlamına gelen olay nedir?
CEVAP:
Yunanistan'ın Osmanlı'dan ayrılıp bağımsız bir krallık olması.
#57
SORU:
27 Temmuz 1830’da başlayan ve Fransız tarihinde Üç Şanlı Gün (Les Trois Glorieuses) olarak bilinen ihtilalin ardından Kral X. Charles'in yerine tahta kim geçmiştir?
CEVAP:
Louis-Philippe
#58
SORU:
Belçika'yı 1830 yılında bağımsızlığa götüren olay hangisidir?
CEVAP:
Üç Günlük Paris İhtilali, Avrupa tarihinde 1830 İhtilalleri
#59
SORU:
18.yy'da hayatın her alanında kendini gösteren ve inancın yerine düşünmenin almasını sağlayan akımın adı nedir?
CEVAP:
Rasyonalizm (Akılcılık).
#60
SORU:
18. yüzyıl, dinin boşalttığı sanılan alanı dolduracak ve 19. yüzyılın tamamında çok etkili olacak siyasi akımlardan en önemli ikisi hangisidir?
CEVAP:
Liberalizm ve Muhafazakarlık
#62
SORU:
Muhafazakâr düşünce sisteminin oluşumundaki en önemli isim kimdir?
CEVAP:
Edmund Burke
#63
SORU:
İngiltere'de 1688 yılında yaşanan parlamento, neredeyse Kral’a üstün konuma gelmesini sağlayan olay hangisidir?
CEVAP:
Şanlı devrim
#64
SORU:
İngiltere'de şanlı devrime yol açan, yardım eden ülke hangisidir?
CEVAP:
Hollanda
#65
SORU:
İngiltere'de sanayi devrimine yol açan buluş nedir?
CEVAP:
Buharlı motorun icadı
#66
SORU:
Sanayi devirimin başlatan buharlı motor James Watt tarafından hangi yıl icat edilmiştir?
CEVAP:
1763
#67
SORU:
Sanayi devirimin başlatan buharlı motor 1763 yılında kim tarafından icat edilmiştir?
CEVAP:
James Watt
#68
SORU:
1802 yılında Fabrika Yasası (Factory Act)’nın, parlamentodan geçiren ülke hangisidir?
CEVAP:
İngiltere
#69
SORU:
İşçi sınıfının siyasete yön veren bir grup halini alması ne zamana denk gelir.
CEVAP:
19. yüzyılın ortalarına doğru