BAKIMA GEREKSİNİMİ OLAN ENGELLİ BİREYLER-I Dersi İşitme Yetersizliği Olan Bireyler soru cevapları:
Toplam 73 Soru & Cevap#1
SORU:
Kulağın yapısı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Kulağın yapısı temel olarak üç kısımda incelenebilir. Bu kısımlar;
• Dış kulak,
• Orta kulak ve
• İç kulak şeklindedir.
#2
SORU:
İşitme süreci nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme sürecinde; ses dalgaları havada titreşimler
halinde yayılırken kulak kepçesi ve kulak yolu yardımıyla
kulak zarına kadar ulaşırlar. Kulak zarını titreştiren ses
dalgaları orta kulakta yer alan çekiç, örs ve üzengi
kemikleri yardımıyla iç kulağa iletilirler, iç kulakta yer
alan salyangoz titreşimleri sinirler yoluyla iletilmek üzere
elektrik enerjisine çevirirler. Bu noktadan sonra ses, işitme
sinirleri aracılığıyla beynin işitme merkezine ulaşır ve
beyin tarafından yorumlanması başlar.
#3
SORU:
Odyoloji nedir?
CEVAP:
Odyoloji, işitme bilimi şeklinde kısaca tanımlanabilir. Odyolojinin temel işlevi, çocuğun hangi sesleri işitebildiği ve işitebilmesi için sesin ne kadar
yükseltilmesi gerektiğinin belirlenmesi şeklinde açıklanabilir.
#4
SORU:
Desibel ve frekans kavramları nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Seslerin tanımlanmasında frekans ve şiddet
terimleri kullanılmaktadır. Sesin şiddeti, sesin kulak
tarafından duyulan yüksekliği anlamına gelmektedir. Sesin
frekansı ise ses kaynağının bir saniyedeki titreşim
sayısıdır. Sesin şiddetini ölçme birimi desibel (dB) ve
sesin frekansını ölçme birimi ise hertz (Hz) şeklinde
adlandırılmaktadır.
#5
SORU:
İşitmenin mutlak eşiği kavramı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Normal bir insanın kulağının sıfır ile 110-120 dB
şiddetindeki ve 15-2000 Hz frekans aralıklarındaki sesleri
işitebileceği bilinmektedir. Bir sesin duyulabilirlik eşiğine
işitmenin mutlak eşiği denir.
#6
SORU:
İşitme yetersizliği nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme duyarlılığının kısmen ya da tamamen
yetersizliğinden dolayı konuşmayı edinmede, dili
kullanmada ve iletişimde güçlük nedeniyle bireyin eğitim
performansının ve sosyal durumunun olumsuz yönde
etkilenmesi durumu.
#7
SORU:
İşitme yetersizliği nasıl sınıflandırılmaktadır?
CEVAP:
İşitme yetersizliğine ilişkin çeşitli tanımların olmasının yanı sıra hizmet türlerine göre pek çok farklı sınıflandırma sisteminden de söz edilebilir. İşitme yetersizliğine ilişkin sınıflandırmaların temel olarak;
• Kaybın derecesi,
• Meydana geldiği yer ve
• Oluştuğu yaş göz önünde bulundurularak yapılmaktadır.
Bu sınıflandırmalarda kaybının derecesini ve işitme kaybının meydana geldiği yeri dikkate alarak sınıflandırmaya gidilmesi tıbbi sınıflama şeklinde
adlandırılmaktadır. Diğer yandan eğitim alanında hizmet sunulacak ise kaybın oluştuğu yaşa göre yapılan sınıflama kullanılmaktadır.
#8
SORU:
İşitme kaybının derecesine göre yapılan sınıflama nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme kaybının derecesi odyolojik değerlendirme sonucunda elde edilen desibel (dB) sonucuna göre yapılan tıbbi sınıflandırmadır.
İşitme kaybının derecesine göre yapılan sınıflama şöyle sıralanabilir:
• Çok hafif düzeyde işitme kaybı (15-25 dB),
• Hafif düzeyde işitme kaybı (25-45 dB),
• Orta düzeyde işitme kaybı (45-65 dB),
• İleri düzeyde işitme kaybı (65-95 dB),
• Çok ileri düzeyde işitme kaybı (95 dB ve üstü).
#9
SORU:
Çok hafif düzeyde işitme kaybı (15-25 dB) nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Bu düzeyde işitme kaybı olan bireyler ünlü harfleri işitebilmelerine karşın ünsüz harflerin bazılarını işitememektedirler.
#10
SORU:
Hafif düzeyde işitme kaybı (25-45 dB) nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Hafif düzeyde bir adlandırmadan söz edilse de bu
düzeyde işitme kaybı olan bireylerin konuşma seslerini
işitmede güçlük yaşamaları nedeniyle işitmeye yardımcı
teknolojilere gereksinimleri bulunabilmektedir.
#11
SORU:
Orta düzeyde işitme kaybı (45-65 dB) nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Orta düzeyde işitme kaybı olan bireylerin konuşma esnasında konuşmaların neredeyse tamamını anlamakta güçlük çekmektedirler ve bu bireyler mutlaka işitmeye yardımcı teknolojilere gereksinim duymaktadırlar.
#12
SORU:
İleri düzeyde işitme kaybı (65-95 dB) nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Bu düzeyde işitme kaybı olan bireyler; dil gelişiminde ileri düzeyde sorunlar yaşamaktadırlar ve konuşulanları anlamaları mümkün değildir.
#13
SORU:
Çok ileri düzeyde işitme kaybı (95 dB ve üstü) nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Çok ileri düzeyde işitme kaybı olan bireylerin, konuşulanları ve çevreden gelen sesleri anlamaları imkânsızdır.
#14
SORU:
İşitme kaybının meydana geldiği yere göre yapılan sınıflama nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme kaybının derecesi ile birlikte kaybın meydana geldiği yere göre yapılan sınıflamanın da daha çok tıp alanında kullanılan bir sınıflama türü olduğu söylenebilir. İşitme kaybının meydana geldiği yere göre yapılan sınıflama şöyle sıralanabilir:
• İletimsel işitme kaybı,
• Duyusal-sinirsel işitme kaybı,
• Karışık tip işitme kaybı,
• Merkezi işitme kayıpları,
• İşlevsel işitme kaybı.
#15
SORU:
İletimsel işitme kaybı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Sesin titreşmesinin ve iç kulağa iletilmesinin dış ya da orta kulaktaki kulak kiri, kulak zarının zedelenmesi, kemikçiklerin kireçlenmesi gibi nedenlerle engellenmesi durumudur.
İletimsel işitme kaybı, daha çok düşük frekanslı seslerin işitilmesinde sorun yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tür bir işitme kaybının tıbbi müdahale ile tedavi edilmesi söz konusudur.
#16
SORU:
Duyusal-sinirsel işitme kaybı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İç kulakta bulunan salyangoz ya da iç kulaktan
beyne giden işitme sinirlerindeki zedelenme sonucunda
meydana gelmektedir. Bu tip işitme kaybının tıbbi tedavisi
oldukça zordur. Duyusal-sinirsel işitme kaybının
tanılanmasının hemen ardından en kısa sürede bireyin
işitmeye yardımcı teknolojilerden yararlandırılması
gerekir aksi halde bireyin dil becerilerini edinmesi oldukça
güç olmaktadır.
#17
SORU:
Karışık tip işitme kaybı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İletimsel ve duyusal-sinirsel işitme kayıplarının bir arada görülmesi durumudur.
#18
SORU:
Merkezi işitme kayıpları nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Beynin işitme merkezinin hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. İşitme merkezi hasar gördüğünden birey iç kulaktan gelen sesleri algılayamaz.
#19
SORU:
İşlevsel işitme kaybı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşlevsel işitme kaybında biyolojik anlamda bir
sorun olmamasına karşın bireyler sesleri işitemezler. Bu
tür bir kaybın genellikle psikolojik ve sosyal nedenlere
bağlı olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir.
#20
SORU:
İşitme kaybının meydana geldiği yaşa göre yapılan sınıflama nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme kaybının meydana geldiği yaşa göre yapılan sınıflamaya göre, işitmenin çok erken yaşta kaybı, geç yaşta kaybına oranla bireyin gelişimini daha olumsuz yönde etkileyebileceği bu nedenle kaybın;
• Dil öncesi (yaklaşık olarak 16. ay öncesi) ya da
• Dil sonrası (yaklaşık olarak 16. Ay sonrası) dönemde oluşma durumuna göre sınıflandırıldığı görülmektedir.
#21
SORU:
Dil öncesi dönem nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Dil öncesi dönem, ağır derecede işitme kaybı ile doğmuş olma ya da 3 yaşından önce bir hastalık ya da kaza sonucu işitme kaybının oluşması şeklinde tanımlanmaktadır.
#22
SORU:
Dil sonrası dönem nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Dil sonrası dönem, 5-6 yaşlarından sonra işitme kaybının ortaya çıkması durumunu ifade etmektedir.
#23
SORU:
İşitme yetersizliğinin yaygınlığı nedir?
CEVAP:
Türkiye Özürlüler Araştırması’nın (TÖA) verilerine göre ülkemizde 2002 yılı itibariyle yaklaşık 253.000 işitme yetersizliği olan vatandaşımızın bulunduğu
belirtilmektedir.
Diğer yandan 2013 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’de engelli birey sayısı 1.559.222, işitme yetersizliği olan birey sayısı 156.00 şeklinde açıklanmıştır. Bazı kaynaklara göre ise Türkiye’de her yıl yaklaşık 1.300.000 bebek doğduğu, bu bebeklerin 1300-2600 kadarında ise işitme kaybının bulunduğu belirtilmektedir.
#24
SORU:
İşitme kaybının nedenleri nelerdir?
CEVAP:
İşitme kaybının nedenleri şöyle sıralanabilir:
• Doğum öncesi nedenler,
• Doğum sonrası nedenler.
#25
SORU:
İşitme kaybına neden olan doğum öncesi nedenler nelerdir?
CEVAP:
İşitme kaybına neden olan doğum öncesi nedenler şöyle sıralanabilir:
• Kalıtsal faktörler,
• Annenin doğum öncesi geçirdiği hastalıklar (Şeker, kan zehirlenmesi vb.),
• Annenin doğum öncesi geçirdiği enfeksiyon hastalıkları (kızamıkçık, uçuk virüsü, taksoplazma virüs zehirlenmesi vb.),
• Anne karnında çocuğun kulak yapısında gelişimsel kusurların meydana gelmesi,
• Rh uyuşmazlığı,
• Madde bağımlılığı,
• Kontrolsüz ilaç kullanımı,
• Erken doğum (prematüre doğum).
Diğer yandan doğum anı ve doğumdan hemen sonra ortaya çıkan ve çocuklarda işitme yetersizliğine yol açan faktörler de doğum öncesi nedenler arasında yer almaktadır.
#26
SORU:
İşitme kaybına neden olan doğum sonrası nedenler nelerdir?
CEVAP:
İşitme kaybının ortaya çıkmasında doğum sonrası nedenler temel olarak;
• Bireyin geçirdiği hastalıklar (kızamıkçık, tifo, kabakulak, menenjit, grip gibi enfeksiyon hastalıkları, orta kulak iltihabı) ve
• Maruz kaldığı travmalar şeklinde sıralanabilir.
#27
SORU:
İşitme kaybına neden olan doğum sonrası nedenlerden “bireyin maruz kaldığı travmalar” neler olabilir?
CEVAP:
Doğum sonrası işitme kaybına neden olan faktörler arasında bireyin maruz kalabileceği travmalar;
• Bireyin geçirdiği kazalar ve kafatasına darbe alması,
• Bireyin yüksek şiddette sese ve basınca maruz kalması şeklinde sıralanabilir.
#28
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin dil ve iletişim özellikleri nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireyler ve normal işiten
bireyler, dil gelişimi açısından benzer evrelerden geçerler.
Yani her iki grubunda dil edinim sürecinde takip ettiği
süreç aynıdır. Ancak işitme yetersizliği olan bireyler,
işitme sorunları nedeniyle akranlarına oranla dil
gelişiminde geri kalırlar ya da süreçte daha yavaş
ilerlerler. Sosyal-duygusal gelişim diğer bireylerle girilen
etkileşimle birlikte gelişir.
#29
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin sosyal-duygusal özellikleri nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireyler duygularını gizlemede akranlarına oranla yetenekli olamayabilirler. Bunun yanı sıra işitme yetersizliği olan bireyler bazı durumlarda başkalarının duygularını fark etmede, anlamada ve yorumlama da bir takım sorunlar yaşayabilirler.
#30
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin bilişsel özellikleri nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
#31
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerde kullanılan iletişim yaklaşımları nelerdir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireylerde kullanılan iletişim yaklaşımları;
• Sözlü (oral) iletişim ve
• İşaret dili (manuel) olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Bu yöntemlerin birleştirilmesinden oluşan;
• Karma (total) ve
• Çiftdil (bilingual) iletişim yaklaşımları olanakları da vardır.
#32
SORU:
Sözel iletişim yaklaşımları nelerdir?
CEVAP:
Sözel iletişim yaklaşımları;
• Geleneksel sözel yaklaşım ve
• İşitsel sözel yaklaşım olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
#33
SORU:
Geleneksel sözel yaklaşım nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Geleneksel sözel yaklaşımda dilin işlevsel
kullanımı yerine yapısallığına ağırlık verilmiştir. Bu
amaçla dil öğretilirken dile ilişkin kalıplar basitten
karmaşığa doğru sıralanarak tekrar eden alıştırmalar
şeklinde işitme yetersizliği olan bireylere öğretilmeye
çalışılmıştır. Geleneksel sözel yaklaşım ile ilgili en büyük
eleştiri konuşmanın akıcılığının sağlanamaması ve bu
nedenle işitme yetersizliği olan bireyin öz güvenini
zedeleyip iletişim başlatma isteğini azaltmasıdır.
#34
SORU:
İşitsel sözel yaklaşım nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitsel sözel yaklaşımın temelinde, işitme
yetersizliği olan bireyin işitme kalıntısından yararlanarak
dil becerilerini kazandırma yatmaktadır. İşitsel sözel
yaklaşımın dayandığı felsefelerden birisi çocuğun
anadilini doğal yollardan edindiği ve dili öğrenirken işitme
duyusunu kullandığıdır. Bu yaklaşıma göre, en ileri
derecede işitme kaybı olan bireyler bile sesin şiddeti
arttırıldığında işitme duyusunu kullanarak konuşma
seslerinin bazılarını duyabilir ve anadillerini
konuşabilirler.
#35
SORU:
İşaret dili nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşaret dili, duygu ve düşüncelerin, görsel olarak
beden ve el hareketlerine dönüştürülmesi anlamına
gelmektedir. İşaret dili tam görsel dil olarak ifade edilip
jest ve mimiklerin, vücut el ve parmak işaret ve
hareketlerinin bir bütün olarak kullanılmasını gerektirir.
İşaret dilinin, konuşma dilinden çok farklı gramer yapıları
ve cümle düzenleri vardır.
#36
SORU:
Karma (total) yaklaşım nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Karma (total) yaklaşım işitme yetersizliği olan bireylerin hem kendileriyle hem de işiten akranlarıyla gerçek anlamda iletişim kurabilmelerini amaçlamaktadır. İşitme yetersizliği olan bireyler iletişim sırasında;
• Hem sözel iletişime dayalı yaklaşımları
• Hem de işaret dilini ayrı ayrı kullanabileceği gibi bu iki yaklaşımı bir arada da kullanabilmektedirler.
Bu iki yaklaşımın bir arada kullanılması karma yaklaşımlar şeklinde adlandırılmaktadır. Bu yaklaşımda parmak alfabesi, işaret, dudak okuma ve sözel dil bir arada kullanılır.
#37
SORU:
Çiftdil (bilingual) yaklaşımı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Bu yaklaşımda;
• İlk dil olarak işaret dilinin öğretimi,
• İkinci dil olarak da sözlü dilin öğretimi temel alınmaktadır.
Böylece işitme yetersizliği olan bireyin her iki kültür içerisinde de yaşayabilmesi hedeflenmektedir. Çiftdil yaklaşımda temel hedef konuşmanın öğretimi değil okuma yazmanın öğretimidir. Bu yaklaşımda konuşmanın
öğretimi yan hedeftir.
#38
SORU:
İşitmeye yardımcı teknolojiler nelerdir?
CEVAP:
İşitmeye yardımcı teknolojiler şöyle sıralanabilir:
• İşitme cihazları,
• Koklear implant,
• FM ve kızılötesi sistemler
#39
SORU:
İşitme cihazı nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İşitme cihazlarının temel işlevi çevreden gelen seslerin şiddetini yükseltmektir. İşitme cihazları;
• Mikrofon,
• Yükseltici ve
• Alıcı olmak üzere üç kısımdan oluşurlar.
Cihazların enerji kaynağı ise pildir. İşitme cihazının çalışma mantığı şu şekildedir; titreşimler halinde gelen ses mikrofonda elektrik enerjisine çevrilir, ardından ses alıcıya ulaşır ve sesin şiddeti arttırılır, son olarak ses
mekanik dalgalara dönüştürülerek alıcıya verilir. Cihazlarda açma-kapama ve ses düğmeleri bulunmaktadır.
#40
SORU:
İşitme cihazı türleri nelerdir?
CEVAP:
İşitme cihazlarının;
• Kulak arkası ve
• Kanal içi olmak üzere iki türü bulunmaktadır.
#41
SORU:
Koklear implant nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Koklear implant, iç kulakta bulunan koklea
(salyangoz) içine cerrahi işlemlerle yapay sinir uçları
olarak işlev gören elektrotların yerleştirilmesidir. Koklear
implant, sesin sinirlere elektrik enerjisi olarak taşınmasına
yardım eden teknolojik bir araçtır ve duyusal tip kayıpları
olan çok ileri düzeyde işitme kaybı bulunan bireylerin bile
sesleri işitmelerine yardımcı olabilmektedir.
#42
SORU:
Koklear implant kaç bobinden oluşur?
CEVAP:
Koklear implant;
• Biri içte
• Diğeri dışta olmak üzere iki bobinden oluşmaktadır.
#43
SORU:
Koklear implant dış bobini nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Dış bobin, mikrofon, konuşma işlemcisi ve
ileticiden oluşmaktadır. Dış bobinde yer alan mikrofon
sesi alır ve konuşma işlemcisine iletir, işlemci sesi analiz
eder ve dijital hale dönüştürür. Mıknatısla baş kısmına
tutturulmuş olan iletici de bu sinyalleri deri altındaki iç
bobine iletir.
#44
SORU:
Koklear implant iç bobini nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
İç bobinde; mıknatıs, çözücü ve elektrot
düzenleyici bulunmaktadır. Çözücü, dış bobinden gelen
sinyalleri elektrik enerjisine dönüştürerek elektrot
düzenleyiciye gönderir. Elektrot düzenleyici sinir
uçlarının titreşimlerini sağlayarak işitme sistemi
yardımıyla sesi elektrik enerjisine dönüştürüp beyne
algılanması için gönderilmesini sağlar.
#45
SORU:
FM ve kızılötesi sistemler nedir?
CEVAP:
FM ve kızılötesi sistemler, işitme yetersizliği
olan bireylerin eğitim süreçlerinde kullanılan ve ses
yükseltici sistemlerden daha iyi yararlanmalarını sağlayan
işitmeye yardımcı teknolojilerdir.
#46
SORU:
FM ve kızılötesi sistemleri nelerden oluşur?
CEVAP:
FM ve kızılötesi sistemlerde;
• Mikrofonlar,
• Verici ve
• Bireysel cihazlara yerleştirilmiş olan alıcılar vardır.
#47
SORU:
FM ve kızılötesi sistemlerin çalışma süreci nasıldır?
CEVAP:
Mikrofonlar aracılığıyla ses alınır ve vericilerin
yaydığı radyo sinyalleri yardımıyla bireysel cihazlara
iletilir. Her bireysel cihazda yer alan alıcı ile FM ve
kızılötesi sistemlerde yer alan alıcıların birbirine uyumlu
olması söz konusudur. Süreç temelde, konuşma sesinin
verici tarafından bireyin cihazındaki alıcıya iletilmesi
şeklinde ilerler. Bu süreç kızıl ötesi sistemlerde de benzer
şekilde işlemesine karşın; bu sistemlerde sesler kızılötesi
ışınlarla transfer edilirler. Buradaki en önemli sorunlardan
birisi sesin kızıl ötesi ışınlarla transfer diliyor olması
nedeniyle kızılötesi ışınların bir nesne, obje veya insan
tarafından engellenmesi durumunda sesin karşı tarafa
ulaşamaması durumudur.
#48
SORU:
Bakım ve rehabilitasyon hizmetleri nasıl açıklanabilir?
CEVAP:
Bakım ve rehabilitasyon hizmetleri, bireyin evde
veya bireyin hizmetlerinden yararlandığı kurumlarda
(örneğin, hastane, bakım ve rehabilitasyon merkezleri),
toplumsal yaşama katılımının desteklenmesi, yaşam
kalitesinin arttırılması ve bağımsız olarak gelişiminin
sağlanması şeklinde tanımlanabilir.
#49
SORU:
Bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin ilkeleri nelerdir?
CEVAP:
Bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin ilkeleri şöyle sıralanabilir:
• İşitme yetersizliği olan bireyleri sosyal çevrelerinden koparmadan hizmet sunmak,
• Bireylerin yakın çevrelerine ailelerine destek sağlamak,
• Toplumsal yaşama katılımlarını desteklemek ve kolaylaştırmak,
• Yaşam kalitelerini arttırmak.
#50
SORU:
Kişisel bakım hizmetleri nelerdir?
CEVAP:
Kişisel bakım hizmetleri şöyle sıralanabilir:
• Banyo yapma,
• Tuvalet ihtiyacını karşılama,
• Tırnak kesme,
• Elbise giyme ve çıkarma,
• Çamaşır yıkama,
• Oda-yatak temizleme,
• İstenmeyen tüyleri temizleme,
• Sakal traşı yapma,
• El-yüz-ayak temizleme,
• Yeme-içme,
• Diş temizleme,
• Saç tarama.
#51
SORU:
İşitmeye yardımcı teknolojilerin kullanılmasında kişisel bakım becerileri nelerdir?
CEVAP:
İşitmeye yardımcı teknolojilerin kullanılmasında kişisel bakım becerileri şöyle sıralanabilir:
• Cihazın uyanık kalındığı sürece aktif olmasının sağlanması,
• Cihazlarının temiz tutulması,
• Cihazların su ve nemden uzak tutulması,
• Cihazın kulak kalıbının temizlenmesi,
• Cihaz ses ayarlarının yapılması,
• Cihaz pili kontrolü,
• Cihazın darbelerden korunması.
#52
SORU:
Psiko-sosyal destek hizmetleri nelerdir?
CEVAP:
Psiko-sosyal destek hizmetleri şöyle sıralanabilir:
• İşitme kaybı ve sonucu olarak işitme yetersizliği konularında aile veya yakın çevrenin bilgilendirilmesi çalışmaları,
• İşitme yetersizliği olan bireyin kabulünde ailenin bilgilendirilmesine yönelik bire bir veya grup çalışmaları,
• İşitme yetersizliği olan bireyin kendisinin mevcut yetersizlik durumunu kabullenmesine yönelik ve gelişim alanlarını desteklemeye yönelik bire bir
veya grup çalışmaları,
• İşitme yetersizliği olan bireylerin ve ailelerinin yasal, sosyal hakları ve yararlanabilecekleri kaynaklar konusunda aile veya yakın çevrenin
bilgilendirilmesi çalışmaları,
• İşitme yetersizliği olan bireyin kendisinin yasal, sosyal hakları ve yararlanabilecekleri kaynaklar konusunda bilgilendirilmesi çalışmaları,
• İşitme yetersizliği olan bireylerin sağlık veya eğitim gibi kamu hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmalarını sağlama konusunda refakat
hizmetleri,
• İşitme yetersizliği olan bireylerin sosyal hayata aktif katılımını sağlayacak sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklerde yer almaları konusunda refakat hizmetleri,
• İşitme yetersizliği olan bireyin sosyal kabulünü arttırmak ve bireyi kendisine ve çevresine yönelik olumsuz duygulardan kurtarmaya yönelik
bire bir veya grup çalışmaları.
#53
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerle iletişim kurarken dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireylerle iletişim kurarken dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle sıralanabilir:
• İletişim başlatılırken işitme yetersizliği olan bireyin dikkatini verdiğinden emin olunmalıdır.
• Hizmet sunulacak işitme yetersizliği olan bireyin kullandığı iletişim yaklaşımı konusunda bilgi edinilmelidir.
• İletişim yaklaşımı konusunda bakım personelinden kaynaklanan herhangi bir yetersizlik söz konusu ise işitme yetersizliği olan bireyin yakın çevresinden destek istenmesinden çekinilmemelidir.
• İletişim kuruluyorken dil gelişimlerindeki gecikmeler ve sahip oldukları kayıp nedeniyle kısa, somut cümleler kurulmalıdır.
• İletişim sırasında bakım ve rehabilitasyon personeli tarafından işitme yetersizliği olan bireyin söyledikleri anlaşılmamışsa çekinmeden
tekrarlanması istenmelidir.
• İşitme yetersizliği olan birey söylenenleri anlamadığında aynı cümleleri tekrarlamak yerine, söylemek istenilenlerin farklı şekilde ifade edilmesi denenmelidir.
• İşitme yetersizliği olan birey söylenenleri anlamadığında bağırarak konuşmanın, çok yavaş ve abartılı dudak hareketlerinin anlaşılırlığı arttırmaya katkısının olmayacağı bilinmelidir.
• İşitme yetersizliği olan birey işitemeye yardımcı teknolojilerden yararlanıyorsa, kullandığı cihazların açık ve çalışıyor olduğundan emin olunmalıdır.
• İletişim sırasında bilginin tekrarlanmasına rağmen anlaşılmıyor ise ve işitme yetersizliği olan birey okuma yazma biliyorsa yazarak iletişim kurma yolu tercih edilebilir.
• Dudak okumanın işitme yetersizliği olan bireyler tarafından iletişim sırasında kullanıldığını unutmamak gerekir.
• İletişim sırasında yüz ifadeleri jest ve mimikler de ifadelerin anlaşılırlığında önemli unsurlardır. Bu bağlamda dudakların görünür olması önemli
olduğundan personel işitme yetersizliği olan bireylerle iletişim kurarken yüzünün görünür olduğundan emin olmalıdır.
• Konuşan kişi pencere gibi bir ışık kaynağının önündeyse ve sırtı ışık kaynağına dönükse, ışık karşınızdaki insanın gözünü kamaştırabilir ve
dudakları okumaya çalışan işitme yetersizliği olan bireyin zorlanmasına sebep olabilir. Bu nedenle bakım personeli hizmet sunarken ışıktan dolayı işitme yetersizliği olan bireyin yüz ifadelerini görüp görmediğinden emin olmalıdır.
• Ortamında aşırı çevre gürültülerinin olması iletişim sırasında sorunların yaşanmasına neden olabilir. Bu nedenle bakım personeli eğer çok
gürültülü bir ortamda hizmet sunuyorsa mümkün ise çevre gürültülerini engellemeli, eğer engellenemeyecek bir durum söz konusu ise sözel iletişimin gerçekleşmeyeceğini bilmelidir.
#54
SORU:
İşitme süreci nasıl gerçekleşmektedir?
CEVAP:
İşitme süreci ile ilgili temel organın kulan olduğu bilinmektedir. Kulağın yapısı temel olarak üç kısımda incelenebilir. Bu kısımlar; dış kulak, orta kulak ve iç kulak şeklindedir. Dış kulak, kulak kepçesi ile başlayan, kulak kanalı ile devam eden ve kulak zarında sonlanan kısımdır. Dış kulakta yer alan kulak kepçesi (ariculla), işitmenin gerçekleşmesinde ses dalgalarının ilk olarak ulaştığı yerdir. Orta kulak, kulak zarının arkasında kalan kanaldan oluşup içerisinde çekiç, örs, üzengi kemikleri ve östaki borusu yer almaktadır. İç kulak ise salyangoz, yarım daire kanalları ve işitsel sinir uçlarından oluşur.
İşitme sürecinde; ses dalgaları havada titreşimler halinde yayılırken kulak kepçesi ve kulak yolu yardımıyla kulak zarına kadar ulaşırlar. Kulak zarını titreştiren ses dalgaları orta kulakta yer alan çekiç, örs ve üzengi kemikleri yardımıyla iç kulağa iletilirler, iç kulakta yer alan salyangoz titreşimleri sinirler yoluyla iletilmek üzere elektrik enerjisine çevirirler. Bu noktadan sonra ses, işitme sinirleri aracılığıyla beynin işitme merkezine ulaşır ve beyin tarafından yorumlanması başlar.
#55
SORU:
Odyoloji ve temel işlevi nedir?
CEVAP:
Odyoloji, işitme bilimi şeklinde kısaca tanımlanabilir. Odyolojinin temel işlevi, çocuğun hangi sesleri işitebildiği ve işitebilmesi için sesin ne kadar yükseltilmesi gerektiğinin belirlenmesi şeklinde açıklanabilir. Diğer yandan işitme sürecinde ses, sesin şiddeti ve frekansı gibi bazı terimler hakkında da bilgi vermek gerekli görülmektedir. Buna göre ses; katı, sıvı ve gaz maddelerinin titreşiminden oluşan bir enerji türüdür. Seslerin tanımlanmasında frekans ve şiddet terimleri kullanılmaktadır. Sesin şiddeti, sesin kulak tarafından duyulan yüksekliği anlamına gelmektedir. Sesin frekansı ise ses kaynağının bir saniyedeki titreşim sayısıdır. Sesin şiddetini ölçme birimi desibel (dB) ve sesin frekansını ölçme birimi ise hertz (Hz) şeklinde adlandırılmaktadır. Normal bir insanın kulağının sıfır ile 110-120 dB şiddetindeki ve 15-2000 Hz frekans aralıklarındaki sesleri işitebileceği bilinmektedir
#56
SORU:
İşitme yetersizliğin tanımı nedir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği, 1997 yılında yürürlüğe giren 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 2012 yılında yayınlanan Özel eğitim Hizmetleri Yönetmeliğine göre aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır (21.7.2012 tarih ve 28360 sayılı Resmî Gazete):
İşitme duyarlılığının kısmen ya da tamamen yetersizliğinden dolayı konuşmayı edinmede, dili kullanmada ve iletişimde güçlük nedeniyle bireyin eğitim performansının ve sosyal durumunun olumsuz yönde etkilenmesi durumu.
#57
SORU:
İşitme yetersizliğin sınıflandırılması nasıl yapılmaktadır?
CEVAP:
İşitme yetersizliğine ilişkin çeşitli tanımların olmasının yanı sıra hizmet türlerine göre pek çok farklı sınıflandırma sisteminden de söz edilebilir. İşitme yetersizliğine ilişkin sınıflandırmaların temel olarak; kaybın derecesi, meydana geldiği yer ve oluştuğu yaş göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Bu sınıflandırmalarda kaybının derecesini ve işitme kaybının meydana geldiği yeri dikkate alarak sınıflandırmaya gidilmesi tıbbı sınıflama şeklinde adlandırılmaktadır. Diğer yandan eğitim alanında hizmet sunulacak ise kaybın oluştuğu yaşa göre yapılan sınıflama kullanılmaktadır.
#58
SORU:
İşitme kaybının derecesine göre sınıflandırma nasıl yapılmaktadır?
CEVAP:
İşitme kaybının derecesi odyolojik değerlendirme sonucunda elde edilen desibel (dB) sonucuna göre yapılan tıbbi sınıflandırmadır. İşitme kaybının derecesinin belirlenmesi tıbbi olarak bireyin alacağı tıbbi hizmetler ve yararlanacağı işitmeye yardımcı teknolojiler konusunda yol gösterici olacaktır.
Çok hafif düzeyde işitme kaybı (15-25 dB): Bu düzeyde işitme kaybı olan bireyler ünlü harfleri işitebilmelerine karşın ünsüz harflerin bazılarını işitememektedirler.
Hafif düzeyde işitme kaybı (25-45 dB): Hafif düzeyde bir adlandırmadan söz edilse de bu düzeyde işitme kaybı olan bireylerin konuşma seslerini işitmede güçlük yaşamaları nedeniyle işitmeye yardımcı teknolojilere gereksinimleri bulunabilmektedir.
Orta düzeyde işitme kaybı (45-65 dB): Orta düzeyde işitme kaybı olan bireylerin konuşma esnasında konuşmaların neredeyse tamamını anlamakta güçlük çekmektedirler ve bu bireyler mutlaka işitmeye yardımcı teknolojilere gereksinim duymaktadırlar.
İleri düzeyde işitme kaybı (65-95 dB): Bu düzeyde işitme kaybı olan bireyler; dil gelişiminde ileri düzeyde sorunlar yaşamaktadırlar ve konuşulanları anlamaları mümkün değildir.
Çok ileri düzeyde işitme kaybı (95 dB ve üstü): Çok ileri düzeyde işitme kaybı olan bireylerin, konuşulanları ve çevreden gelen sesleri anlamaları imkânsızdır.
#59
SORU:
İşitme kaybının gerçekleştiği yere göre sınıflandırma nasıl yapılmaktadır?
CEVAP:
İşitme kaybının derecesi ile birlikte kaybın meydana geldiği yere göre yapılan sınıflamanın da daha çok tıp alanında kullanılan bir sınıflama türü olduğu söylenebilir. Bu türde bir sınıflama tıbbi hizmetler sunulurken işitme süreci ile ilgili odaklanılması gereken yere işaret ettiği sınıflamada yer alan maddelerde görülebilir.
İletimsel işitme kaybı: Sesin titreşmesinin ve iç kulağa iletilmesinin dış ya da orta kulaktaki kulak kiri, kulak zarının zedelenmesi, kemikçiklerin kireçlenmesi gibi nedenlerle engellenmesi durumudur. İletimsel işitme kaybı, daha çok düşük frekanslı seslerin işitilmesinde sorun yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tür bir işitme kaybının tıbbi müdahale ile tedavi edilmesi söz konusudur.
Duyusal-sinirsel işitme kaybı: İç kulakta bulunan salyangoz ya da iç kulaktan beyne giden işitme sinirlerindeki zedelenme sonucunda meydana gelmektedir. Bu tip işitme kaybının tıbbi tedavisi oldukça zordur. Duyusal-sinirsel işitme kaybının tanılanmasının hemen ardından en kısa sürede bireyin işitmeye yardımcı teknolojilerden yararlandırılması gerekir aksi halde bireyin dil becerilerini edinmesi oldukça güç olmaktadır.
Karışık tip işitme kaybı: İletimsel ve duyusal-sinirsel işitme kayıplarının bir arada görülmesi durumudur.
Merkezi işitme kayıpları: Beynin işitme merkezinin hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. İşitme merkezi hasar gördüğünden birey iç kulaktan gelen sesleri algılayamaz.
İşlevsel işitme kaybı: İşlevsel işitme kaybında biyolojik anlamda bir sorun olmamasına karşın bireyler sesleri işitemezler. Bu tür bir kaybın genellikle psikolojik ve sosyal nedenlere bağlı olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir.
#60
SORU:
İşitme kaybının oluştuğu yaşa göre sınıflandırma nasıl yapılmaktadır?
CEVAP:
İşitme yetersizliğinin sınıflandırılmasında dikkate alınan önemli noktalardan bir diğeri de işitme yetersizliğinin meydana geldiği yaştır. İşitme yetersizliğinin oluştuğu yaşa göre sınıflamayı daha çok eğitim hizmeti sunan uzmanlar dikkate almaktadırlar. Bu sınıflandırmaya göre, işitmenin çok erken yaşta kaybı, geç yaşta kaybına oranla bireyin gelişimini daha olumsuz yönde etkileyebileceği bu nedenle kaybın dil öncesi (yaklaşık olarak 16. ay öncesi) ya da dil sonrası (yaklaşık olarak 16. ay sonrası) dönemde oluşma durumuna göre sınıflandırıldığı görülmektedir. Dil öncesi dönem, ağır derecede işitme kaybı ile doğmuş olma ya da 3 yaşından önce bir hastalık ya da kaza sonucu işitme kaybının oluşması şeklinde tanımlanmaktadır. Dil sonrası dönem, 5-6 yaşlarından sonra işitme kaybının ortaya çıkması durumunu ifade etmektedir.
#61
SORU:
İşitme kaybının yaygınlığı nasıldır?
CEVAP:
Türkiye’de işitme kaybı ve özel gereksinimli bireylerin yaygınlığına ilişkin ancak tahmini bilgilerin verilebileceğini belirtmek gerekir. Bu belirsizliğin sadece ülkemiz için geçerli olmadığını, dünya genelinde yaygınlığa ilişkin kesin rakamların verilmesinin güç olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle sadece işitme kaybı olan bireylerin değil dünya genelinde özel gereksinimli bireylerin genel olarak yaygınlıklarına yönelik maalesef net rakamlara ulaşmak mümkün gözükmemektedir. Yine de Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization [WHO]) verilerine gelişmiş ülkelerde çağ nüfusunun %10’unun, gelişmekte olan ülkelerde ise %12’sinin özel gereksinimli bireylerden oluştuğu belirtilmektedir. Örgüte göre işitme kaybı olan bireylerin oranı %2 şeklinde açıklanmaktadır. Buna göre dünya genelinde yaklaşık olarak 600 milyon bireyde işitme kaybı bulunmaktadır.
Bu tahmini rakamlarla birlikte Türkiye Özürlüler Araştırması (TÖA)’nın verilerine göre ülkemizde 2002 yılı itibariyle yaklaşık 253.000 işitme yetersizliği olan vatandaşımızın bulunduğu belirtilmektedir. Diğer yandan 2013 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’de engelli birey sayısı 1.559.222, işitme yetersizliği olan birey sayısı 156.00 şeklinde açıklanmıştır. Bazı kaynaklara göre ise Türkiye’de her yıl yaklaşık 1.300.000 bebek doğduğu, bu bebeklerin 1300-2600 kadarında ise işitme kaybının bulunduğu belirtilmektedir (Gökçay, Boran, Çiprut ve Bağlam, 2014).
#62
SORU:
İşitme kaybının nedenleri nelerdir?
CEVAP:
İşitme kaybının nedenleri temel olarak doğum öncesi ve doğum sonrası nedenler olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğum öncesinde işitme kaybının ortaya çıkmasına kalıtsal faktörler, hastalık, ilaç kullanımı gibi pek çok durum neden olabilmektedir. Doğum sonrasında ise çocuğun geçirdiği enfeksiyonlar, yüksek ateş gibi nedendenler işitme kaybının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
#63
SORU:
İşitme kaybının doğum öncesi nedenleri nelerdir?
CEVAP:
Doğum öncesi işitme kaybı, genellikle genetik faktörlere ve bir takım enfeksiyon hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Doğum öncesinde işitme kaybına neden olan genetik faktörler genellikle genler sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra annenin doğum öncesinde geçirdiği enfeksiyon hastalıkları da işitme kaybının ortaya çıkmasına neden olan doğum öncesi nedenlerden biri olarak ifade edilebilir. Bu enfeksiyon hastalıkları; kızamıkçık, uçuk virüsü, taksoplazma virüsünün neden olduğu zehirlenmeler gibi hastalıklardır. Bunların yanı sıra, anne karnında çocuğun kulak yapısında gelişimsel kusurların meydana gelmesi de işitme kaybının nedeni olarak açıklanabilmektedir. Annenin şeker hastası olması, hamilelik döneminde kan zehirlenmesi sorunu yaşaması, Rh uyuşmazlığı, madde bağımlılığı gibi faktörlere bağlı olarak ta bebekte işitme kaybı ortaya çıkabilmektedir..
Genetik faktörler ve enfeksiyon hastalıklarının yanı sıra erken doğum (prematüre doğum) da işitme kaybının ortaya çıkmasında önemli nedenler arasındadır. Özellikle 1.500 gramdan daha düşük ağırlıkta dünyaya gelen prematüre bebeklerde duyusal sinirsel işitme kaybı görülme olasılığı yüksektir. Diğer yandan doğum anı ve doğumdan hemen sonra ortaya çıkan ve çocuklarda işitme yetersizliğine yol açan faktörlerde doğum öncesi nedenler arasında yer almaktadır. Örneğin doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması, aşırı oksijene maruz kalması ve kafa travmaları da işitme kaybına neden olabilmektedir.
#64
SORU:
İşitme kaybının ortaya çıkmasında doğum sonrası nedenler nelerdir?
CEVAP:
İşitme kaybının ortaya çıkmasında doğum sonrası nedenler temel olarak bireyin geçirdiği hastalıklar ve maruz kaldığı travmalar şeklinde sıralanabilir. Bilinmesi gereken söz konusu nedenlerin sadece çocuklar için geçerli olmadığı, her yaş grubunda sözü edilen nedenlerle işitme duyusunda kayıpların olabileceğidir. Buna göre bireylerin doğduktan sonra geçirdikleri enfeksiyon hastalıkları işitme kaybına yol açabilmektedir. Enfeksiyon hastalıklarına örnek olarak, kızamıkçık, tifo, kabakulak, menenjit ve grip gibi hastalıklar örnek olarak verilebilir. İşitme kaybına neden olabilecek en önemli hastalıklardan birisi orta kulak iltihabıdır. Orta kulak iltihabı kulak zarında ve orta kulakta zedelenmelere neden olabilmekte ve sonuçta iletim tipi işitme kaybına neden olmaktadır. Orta kulak iltihabı, antibiyotik ya da diğer tıbbi yöntemler kullanılarak tedavi edilmektedir. Kronik ve tedavi edilemeyen orta kulak iltihabı her yaş grubunda kalıcı işitme kaybına yol açma olasılığı yüksektir. Hastalıktan kaynaklanan nedenler arasında yaşlanma ile ortaya çıkan kulak zarında deformasyonlara, orta kulakta yer alan kemikçiklerin kireçlenmesine veya iç kulakta yer alan sinirlerin işlevlerini yitirmesi sayılabilir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte kulak kepçesinde büyüme, kulak yolunda katılışmış kirlerin oluşumu, özellikle erkeklerde görülen kulak içi kılların artışı, kulağın elastikiyetini kaybetmesi ya da kıkırdağın büyümesi, kemikçikler ve orta kulak kaslarında yaşlanma gibi yapısal ve fonksiyonel değişiklikler ileri yaşlarda işitmeyi olumsuz etkileyen faktörlerdendir. Bu faktörlerin neden olduğu işitme yetersizliği nedeniyle yaş ilerledikçe bireyler, normal konuşmayı duymada ve ayırt etmede zorlanma, insanların söylediklerini anlamak için yüzlerine dikkatlice bakma, söylenenleri tekrarlatma ihtiyacı, TV ve radyonun sesini açma ihtiyacı, kulak ağrısı ya da uzun süren kulak çınlamaları gibi sorunlar yaşayabilmektedirler.
Doğum sonrası işitme kaybına neden olan faktörler arasında bireyin maruz kalabileceği travmalar da sayılabilir. Bunlar; bireyin geçirdiği kazalar ve kafatasına darbe alması, bireyin yüksek şiddette sese ve basınca maruz kalması şeklinde sıralanabilir. Uzmanlar, 105 desibel ve üstündeki seslerin işitme kaybına yol açabileceğini belirtmektedirler. Çünkü uzun süre kulaklıkla yüksek seste müzik dinlemek, arabada ya da konserde yüksek sesle müzik dinlemek kulağa zarar verebileceğinden geçici veya kalıcı işitme kaybına neden olabilir (Avcıoğu, 2013).
Yukarıda sıralanan işitme kaybına neden olarak tüm nedenlerin yanı sıra işitme kaybının olumsuz etkisini arttıran en önemli etmenlerden biri kaybın tanısının ve uygun müdahalenin gecikmesidir. Bu noktada Türkiye’de Sağlık Bakanlığının aldığı bazı önlemler bulunmaktadır. İşitme kaybı olduğu durumda bebek ve aile için önem taşıyan erken tanı ve müdahale sürecinin başlatmayı amaçlayan Yenidoğan İşitme Tarama Programı (YİTP) bulunmaktadır. YİTP, yeni doğan tüm bebeklerin işitme kaybı açısından değerlendirilmesini, eğer bir kayıp varsa erken tanı ve müdahale sürecinin başlatılmasını amaçlamaktadır. YİTP 2004 yılında Türkiye çapında yaygınlaşmış ve 2016 yılı sonu itibariyle Türkiye genelinde 81 ilinde 906 tarama merkezinde yürütülmektedir.
#65
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin dil ve iletişim özellikleri nelerdir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireyler ve normal işiten bireyler dil gelişimi açısından benzer evrelerden geçtikleri bilinmektedir. Ancak işitme yetersizliği olan bireyler, yaşadıkları işitme sorunları nedeniyle akranlarına oranla dil gelişiminde geri kalırlar ya da süreçte daha yavaş ilerleme olasılıkları yüksektir. En başta söylenmesi gereken çocukların erken tanı, müdahale ve işitmeye yardımcı teknolojilerden yararlanmalarının sağlanması ile birlikte sunulacak yaşantı zenginliğinin işitme kaybının dil gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirgenebileceğidir. İşitme yetersizliği olan bireylere dil ve iletişim becerilerinin kazandırılmasında işitme kaybının oluştuğu yaş ve derecesi oldukça önemlidir. Dil becerilerini kazanmadan yani doğuştan işitme yetersizliği olan bireylerde dil ve iletişim becerilerinin gelişimi, kazanılmış işitme yetersizliğine sahip bireylerdeki dil ve iletişim becerine oranla oldukça sınırlılık göstermektedir.
İşitme yetersizliği olan bireylerin, işitme kayıpları onların alıcı dil becerilenin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Alıcı dilde yaşanan sorunlar ifade edici dili de olumsuz olarak etkilemektedir. Alıcı ve ifade edici dilde yaşanan sorunlar işitme yetersizliği olan bireylerin sosyal açıdan da olumsuz yönde etkilenmelerine neden olmaktadır. Genellikle basit yapıda cümleler kurarlar ve kimi zaman cümle diziliminde hata yapabilirler. İşitme yetersizliği olan bireylerin akranlarına oranla sözcük dağarcığı daha sınırlıdır. İşitme yetersizliği olan bireyler mecazları ve soyut kavramları neredeyse hiç kullanmamakta ve deyim, benzetme, eş sesli sözcükleri mecazları anlamakta güçlükler çekmektedirler. Bunların yanı sıra işitme yetersizliği olan bireyler, ekleri, edat, bağlaç ve fiilimsileri az kullanmaktadırlar.
#66
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin sosyal-duygusal özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Sosyal-duygusal gelişim özellikle dil ve iletişim becerilerinin gelişimi ile yakından ilişkili olduğundan bu gelişim alanında iletişim becerilerinin önemi büyüktür. Bunun yanı sıra sosyal-duygusal gelişim diğer bireylere girilen etkileşimle birlikte gelişir. İletişimde yaşadıkları sorunlar işitme yetersizliği olan bireylerin kimi zaman asi, utangaç ya da sorumsuz olarak nitelendirilmelerine yol açabilmektedir. Ayrıca işitme yetersizliği olan bireyler duygularını gizlemede akranlarına oranla yetenekli olamayabilirler. Bunun yanı sıra işitme yetersizliği olan bireyler bazı durumlarda başkalarının duygularını fark etmede, anlamada ve yorumlama da bir takım sorunlar yaşayabilirler.
İşitme yetersizliği olan bireyin sosyal ve duygusal gelişimine etki eden dört temel faktör vardır. Bunlardan birincisi ailedir. İşitme yetersizliği olan ailelerin işitme yetersizliği olan çocukları kendine güven duygusu ve sosyal becerilerde, işiten ailelerin işitme yetersizliği olan çocuklarına oranla daha olumlu özellikler sergilemektedirler. Aile-çocuk etkileşim tipleri, ailenin çocuğa sağladığı dil yaşantı zenginliği ve çocuğun daha sonra kullanacağı dilin niteliği üzerinde etkisi oldukça fazladır. İkincisi, bireyin akranları ve öğretmenleridir. İşitme yetersizliği olan bireylerin sosyal-duygusal gelişimi akranlarıyla benzer örüntüleri izler. Çok küçük yaştaki çocukların işitme kayıpları akranlarıyla oyun oynamalarına ve etkileşime girmelerine engel oluşturmaz ancak yaş büyüdükçe değişen gereksinimlerle birlikte akranlarıyla iletişim kurmada ve etkileşime girmede sorunlar yaşamaya başlarlar. Bu noktada öğretmenler, işitme yetersizliği olan bireyleri akranlarıyla etkileşime girmesi konusunda desteklemeli ve normal gelişim gösteren akranları da işitme yetersizliği olan bireyler konusunda bilgilendirmelidirler. Üçüncüsü, sosyal olmanın farkındalığıdır. Bu durum daha çok işitme yetersizliği olan bireyin dil ve iletişim becerileri ile sosyal davranışların/ becerilerin gelişimi arasındaki ilişkiyi kavraması ile ilişkilidir. Son olarak dördüncüsü ise, soyutlanmışlık ve yalnızlık hissidir. İşitme yetersizliği olan bireyler akranlarıyla nitelikli etkileşime giremediklerinden arkadaş edinmede ve arkadaşlık ilişkilerini sürdürmede sorun yaşayabilirler. Bu durum da onların yalnızlık hissi yaşamalarına yol açabilir.
İşitme yetersizliği olan bireylerin sosyal-duygusal gelişimleri eğitim ortamlarına bağlı olarak ta farklılık gösterebilmektedir. İşitme yetersizliği olan bireylerin eğitimlerinde genellikle iki yaklaşım tercih edilmektedir. Birincisi işitme yetersizliği olan bireylerin kendisi gibi işitme yetersizliği olan bireylerle aynı ortamda eğitim alması diğeri ise işitme yetersizliği olan bireylerin işten akranlarıyla aynı ortamda eğitim almasıdır. İşitme yetersizliği olan bireyler kendileri gibi işitme yetersizliği olan bireylerle aynı ortamda eğitim aldıklarında sosyal olgunlaşma ve kendine güven duygularının gelişiminde bir takım sorunlar yaşadıkları ve bu durumunda kişilik gelişimlerini olumsuz etkilediği bilinmektedir. İşitme yetersizliği olan bireyler işten akranlarıyla aynı ortamda eğitim aldıklarında ise akranlarıyla sosyal etkileşim kurma fırsatı yakalayabilmekteler ve bu durumda sosyal becerilerinin gelişmesine olumlu katkılar sağlamaktadır. Ancak araştırmalar, işitme yetersizliği olan bireylerin kendileri gibi işitme yetersizliği olan bireylerle daha çok etkileşime girdiklerini göstermektedir. Göl (2017) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, işitme yetersizliği olan ve normal işiten öğrencilerin hem öğretmenleri hem de ebeveynleri tarafından değerlendirilen sosyal beceri düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma bulguları, işitme yetersizliği olan ve normal işiten öğrencilerin sosyal beceri puanları üzerinde işitme durumunun etkili olduğunu bulmuştur. Göl’ün ortaya koyduğu bu bulgunun anlamı işitme yetersizliği olan çocukların sosyal beceri düzeylerinin işiten akranlarına göre düşük olduğu anlamına gelmektedir.
#67
SORU:
İşitme yetersizliği olan bireylerin bilişsel özellikleri nelerdir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireylerle ilgili olarak bilinmesi gereken ilk husus bu bireylerin işitme kaybı haricinde başka bir kayıplarının olmaması durumunda normal bir zekâ düzeyine sahip olduklarıdır. İşitme yetersizliği olan bireylerde işiten akranları gibi bilişsel gelişim olarak aynı basamaklardan geçerler. Tarihsel olarak ilk yapılan çalışmalarda işitme yetersizliği olan bireylerin işiten akranlarına oranla zihinsel olarak daha düşük zekâ performanslı oldukları iddia edilmiş olmasına karşın günümüzde yapılan araştırmalar, bu çocukların zekâ performansının akranlarının performansından farklılık göstermediğini ortaya koymaktadır. Ancak işitme yetersizliği olan bireyler işitme kayıplarından kaynaklı sebeplerden dolayı kimi zaman hafıza/bellek süreçlerinde sorun yaşayabileceklerini ve akranlarına oranla daha düşük performans sergileyebileceklerini de göz ardı etmemek gerekir. Yürütülen araştırmalar, işitme yetersizliği olan bireylerle çalışırken görsel uyaranların kullanılması durumunda bu çocukların bellek kapasiteleri normal bulunurken; işitsel uyaranlar kullanıldığında bellek performansında düşüşler görülebildiğini ortaya koymaktadır. İşitme yetersizliği olan bireyler işitsel ipuçlarını alamadıklarından kimi zaman dikkati yöneltme ve toplama ile ilgili sorunlar yaşayabilmektedirler. İşitme yetersizliği olan bireylerin sergiledikleri problem davranışlarda bu bireylerin dikkat becerilerini kullanmada sorunlar yaşamalarına neden olabilmektedir. Doğan (2011) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, genel olarak görsel-mekansal alanda gruplar arasında belirgin bir fark olmadığını, ancak sözel görevlerde anlamlı farkların olduğu bulunmuştur. Doğan’ın ortaya koyduğu bu sonucun anlamı işitme yetersizliği olan çocukların bilişsel olarak işiten akranlarından farklarının olmadığı ancak işitme kaybından kaynaklı sözel dildeki sorunlardan dolayı daha düşük puan aldıklarıdır.
Diğer yandan bilişsel gelişim alanı ile ilgili olarak işitme yetersizliği olan bireylerin sözel dili öğrenmede yaşadıkları sorunlar ve iletişim becerilerinden kaynaklı sebeplerden dolayı akademik performansları etkilenebilmektedir. İşitme yetersizliği olan bireylere okuma-yazma becerilerinin kazandırılmasına yönelik yürütülen araştırmalar, okuma-yazma becerilerinin öğretilmesinde akranlarına yönelik kullanılan yaklaşımların aynısının kullanıldığını ortaya koymaktadır. Ancak bu bireylere okuma- yazma öğretilirken kullanılan materyaller, teknikler ve bireylerin öğrenme hızları da işiten akranlarından farklılık gösterebilmektedir. Özellikle dil becerilerindeki gecikme işitme yetersizliği olan bireylerin okuma-yazma öğrenimi için hazırbulunuşluk düzeylerini olumsuz olarak etkilemektedir. Matematik becerilerinin kazandırılmasına yönelik yapılan çalışmalarda ise işitme yetersizliği olan bireylerin matematiksel işlemlerde ve matematiksel problem çözme becerilerinde akranlarına oranla daha düşük performans sergiledikleri belirlenmiştir (Akçamete, 2003).
#68
SORU:
İşaret dili hakkında bilgi veriniz.
CEVAP:
İşaret dili, duygu ve düşüncelerin, görsel olarak beden ve el hareketlerine dönüştürülmesi anlamına gelmektedir. İşaret dili tam görsel dil olarak ifade edilip jest ve mimiklerin, vücut el ve parmak işaret ve hareketlerinin bir bütün olarak kullanılmasını gerektirir. İşaret dilinin, konuşma dilinden çok farklı gramer yapıları ve cümle düzenleri vardır. İşaret dili işitme yetersizliği olan bireylerin yaşamlarının her alanlarında vardır. İşaret dilleri, sözel diller gibi milli dillerdir; ancak bu dili kullananların sayısının az olması ve yazılı olarak paylaşılamaması nedeniyle aynı ülke içerisinde dahi farklılıklar gösterebilir. İşaret dillerinin zenginliği tıpkı konuşma dilleri gibi eğitim ve teknolojideki ilerlemelere paralel olarak artar ve daha kapsayıcı hale gelir. İşaret dili, her dil gibi yeni gereksinimlere uyum sağlayarak gelişir ya da daralır bazen unutulur kimi zamanda tamamen yok olurlar.
İşaret dili, ait olduğu ülkenin konuşma dilinde kullanılan harflere karşılık gelen el-parmak alfabelerine ve sayı sistemlerine sahiptir ancak el parmak alfabesinin işlevi yazılı dilin alfabesi ile aynı değildir. Bir ülkenin işaret dilindeki el-parmak alfabesi, yazılı dilde kullanılan alfabeden farklılık göstermektedir. Yazılı dildeki alfabelerde sözel dildeki sesleri yazılı hale getirmek için çeşitli sembolleri kullanılırken el-parmak alfabesi bilinmeyen bir kavram, nesne veya eylemi aktarmak ya da yazılı metinlere atıf yapmak için kullanılmaktadır. El parmak alfabesinin gelişimini incelendiğinde bu alfabelerin işitme yetersizliği olan bireylere eğitim veren kişiler tarafından geliştirildikleri görülmektedir.
#69
SORU:
Karma (Total) ve Çiftdil (Bilingual) Yaklaşımlar hakkında bilgi veriniz.
CEVAP:
Karma (total) yaklaşım işitme yetersizliği olan bireylerin hem kendileriyle hem de işiten akranlarıyla gerçek anlamda iletişim kurabilmelerini amaçlamaktadır. İşitme yetersizliği olan bireyler iletişim sırasında hem sözel iletişime dayalı yaklaşımları hem de işaret dilini ayrı ayrı kullanabileceği gibi bu iki yaklaşımı bir arada da kullanabilmektedirler. Bu iki yaklaşımın bir arada kullanılması karma yaklaşımlar şeklinde adlandırılmaktadır. Bu yaklaşımda parmak alfabesi, işaret, dudak okuma ve sözel dil bir arada kullanılır. Bu yaklaşımın öncelikli hedefi konuşma ve okuma-yazmanın öğretilmesidir. Bu yaklaşım konuşmanın olmamasını eğitimin önünde bir engel olarak görmez dolaysıyla bu bireylerin okuma-yazma öğrenebileceklerini belirtir.
Son yıllarda işitme yetersizliği olan bireylerin iletişiminde kullanılmaya başlanan bir diğer yaklaşımda çiftdil (bilingual) yaklaşımıdır. Bu yaklaşımd ilk dil olarak işaret dilinin öğretimi, ikinci dil olarak da sözlü dilin öğretimi temel alınmaktadır. Böylece işitme yetersizliği olan bireyin her iki kültür içerisinde de yaşayabilmesi hedeflenmektedir. Çiftdil yaklaşımda temel hedef konuşmanın öğretimi değil okuma yazmanın öğretimidir. Bu yaklaşımda konuşmanın öğretimi yan hedeftir.
#70
SORU:
İşitmeye yardımcı teknolojiler nelerdir?
CEVAP:
İşitme yetersizliği olan bireylerin tanılanmasının ardından yapılması gerekenlerden ilki dilin kazandırılmasında kullanacak olan yaklaşıma karar vermektir. Hangi iletişim yaklaşımın kullanacağına karar verdikten sonra ise bireylerin işitmeye yardımcı teknolojilerden yararlandırılması gerekmektedir. Çünkü, işitme yetersizliği olan bireylerin işitme kalıntılarından yararlanabilmeleri yardımcı teknolojiler aracılığıyla mümkündür. İşitmeye yardımcı teknolojiler; işitme cihazları, koklear implant ve FM/kızılötesi sistemler şeklinde ayrı ayrı ele alınabilir.
#71
SORU:
Koklear İmplant nedir?
CEVAP:
Koklear implant, iç kulakta bulunan koklea (salyangoz) içine cerrahi işlemlerle yapay sinir uçları olarak işlev gören elektrotların yerleştirilmesidir. Koklear implant, sesin sinirlere elektrik enerjisi olarak taşınmasına yardım eden teknolojik bir araçtır ve duyusal tip kayıpları olan çok ileri düzeyde işitme kaybı bulunan bireylerin bile sesleri işitmelerine yardımcı olabilmektedir. Koklear implant biri içte diğeri dışta (bkz. Resim 4.3) olmak üzere iki bobinden oluşmaktadır. Dış bobin, mikrofon, konuşma işlemcisi ve ileticiden oluşmaktadır. Dış bobinde yer alan mikrofon sesi alır ve konuşma işlemcisine iletir, işlemci sesi analiz eder ve dijital hale dönüştürür. Mıknatısla baş kısmına tutturulmuş olan iletici de bu sinyalleri deri altındaki iç bobine iletir. İç bobinde; mıknatıs, çözücü ve elektrot düzenleyici bulunmaktadır. Çözücü, dış bobinden gelen sinyalleri elektrik enerjisine dönüştürerek elektrot düzenleyiciye gönderir. Elektrot düzenleyici sinir uçlarının titreşimlerini sağlayarak işitme sistemi yardımıyla sesi elektrik enerjisine dönüştürüp beyne algılanması için gönderilmesini sağlar. Koklear implant takılması için yapılan cerrahi uygulamadan sonra bireyin çevre sesleri ve işitme seslerini ayırt edebilmesi için bir terapistin yardımına ihtiyaç vardır. Bu nedenle unutulmaması gereken en önemli noktalardan birisi teknolojilerin işitme kaybının etkisini azaltmada, kaybın engele dönüşmesini önlemede önemli olduğu, ancak mutlaka bir eğitim veya müdahale sürecinin gerekli olduğudur.
#72
SORU:
FM ve Kızılötesi Sistemler nelerdir?
CEVAP:
FM ve kızılötesi sistemler, işitme yetersizliği olan bireylerin eğitim süreçlerinde kullanılan ve ses yükseltici sistemlerden daha iyi yararlanmalarını sağlayan işitmeye yardımcı teknolojilerdir. Bu sistemlerde, mikrofonlar, verici ve bireysel cihazlara yerleştirilmiş olan alıcılar vardır. Mikrofonlar aracılığıyla ses alınır ve vericilerin yaydığı radyo sinyalleri yardımıyla bireysel cihazlara iletilir. Her bireysel cihazda yer alan alıcı ile FM ve kızılötesi sistemlerde yer alan alıcıların birbirine uyumlu olması söz konusudur. Süreç temelde, konuşma sesinin verici tarafından bireyin cihazındaki alıcıya iletilmesi şeklinde ilerler. Bu süreç kızıl ötesi sistemlerde de benzer şekilde işlemesine karşın; bu sistemlerde sesler kızılötesi ışınlarla transfer edilirler. Buradaki en önemli sorunlardan birisi sesin kızıl ötesi ışınlarla transfer diliyor olması nedeniyle kızılötesi ışınların bir nesne, obje veya insan tarafından engellenmesi durumunda sesin karşı tarafa ulaşamaması durumudur. Bu teknolojiler, özellikle büyük gruplarda, ses kaynağı öğretmenin sürekli hareket halinde olması gerektiği durumlarda kullanılmaktadır. Son olarak sözü edilen bu sistemlerin işitme cihazı veya koklear implant gibi işitmeye yardımcı teknolojilere entegre olarak üretildiğini belirtmek gerekir.
#73
SORU:
Bakım ve Rehabilitasyon Personeli İşitme Yetersizliği Olan Bireylerle Nasıl Etkili İletişim Kurabilirler?
CEVAP:
İletişim başlatılırken işitme yetersizliği olan bireyin dikkatini verdiğinden emin olunmalıdır. Eğer iletişime başlandığının farkında değil ise bakım personeli tarafından kendisine işaret edilerek veya dokunularak dikkati çekilebilir.
• Hizmet sunulacak işitme yetersizliği olan bireyin kullandığı iletişim yaklaşımı konusunda bilgi edinilmelidir. Bilgi kaynağı olarak bireyin kendisi veya ailesinden yararlanılabilir.
• İletişim yaklaşımı konusunda bakım personelinden kaynaklanan herhangi bir yetersizlik söz konusu ise işitme yetersizliği olan bireyin yakın çevresinden destek istenmesinden çekinilmemelidir. Örneğin işitme yetersizliği olan birey işaret dili kullanıyor ise aile bireylerinden tercümanlık desteği istenebilir.
• İletişim kuruluyorken dil gelişimlerindeki gecikmeler ve sahip oldukları kayıp nedeniyle kısa, somut cümleler kurulmalıdır. Ayrıca bireyin kafasını karıştıracak anlaşılması zor ve çok aşamalı yönergelerin verilmesinden kaçınılmalıdır.
• İletişim sırasında bakım ve rehabilitasyon personeli tarafından işitme yetersizliği olan bireyin söyledikleri anlaşılmamışsa çekinmeden tekrarlanması istenmelidir.
• İşitme yetersizliği olan birey söylenenleri anlamadığında aynı cümleleri tekrarlamak yerine, söylemek istenilenlerin farklı şekilde ifade edilmesi denenmelidir. Açık, anlaşılır kelimelerle konuşulmalıdır.
• İşitme yetersizliği olan birey söylenenleri anlamadığında bağırarak konuşmanın, çok yavaş ve abartılı dudak hareketlerinin anlaşılırlığı arttırmaya katkısının olmayacağı bilinmelidir. Özellikle birey işitme cihazı kullanıyorsa, günlük yaşamda kullanılan normal ses düzeyi konuşulmalıdır.
• İşitme yetersizliği olan birey işitemeye yardımcı teknolojilerden yararlanıyorsa, kullandığı cihazların açık ve çalışıyor olduğundan emin olunmalıdır. Gerekiyorsa cihazlar kontrol edilmelidir.
• İletişim sırasında bilginin tekrarlanmasına rağmen anlaşılmıyor ise ve işitme yetersizliği olan birey okuma yazma biliyorsa yazarak iletişim kurma yolu tercih edilebilir. Gerektiğinde uzaktan iletişim için elektronik posta gibi imkânlardan yararlanılabilir.
• Dudak okumanın işitme yetersizliği olan bireyler tarafından iletişim sırasında kullanıldığını unutmamak gerekir. İletişim kurarken dudakların görünür bir şekilde olması normal işiten bireyler için de önemli bir ipucudur. Dolayısıyla işitme yetersizliği olan bireylerle iletişim kurarken dudakların birey tarafından göründüğünden emin olunmalıdır. İletişim sırasında sakız çiğnenmemesi veya ağzın el ile kapatılmaması gerekir.
• İletişim sırasında yüz ifadeleri jest ve mimikler de ifadelerin anlaşılırlığında önemli unsurlardır. Bu bağlamda dudakların görünür olması önemli olduğundan personel işitme yetersizliği olan bireylerle iletişim kurarken yüzünün görünür olduğundan emin olmalıdır. Mümkün olduğunca kendisi veya işitme yetersizliği olan birey arkasını dönükken konuşmamalıdır.