ÇOCUK GELİŞİMİNDE ALAN ÇALIŞMALARI Dersi Yaşam Alanları ve Çocuk Psikolojisi soru cevapları:

Toplam 35 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Çocuk psikolojisinin konu kapsamı nedir?


CEVAP:

Çocuk psikolojisi, bireyin doğum öncesi
döneminden başlayarak ergenlik evresine kadar süregelen
gelişimini ele alır. Bir bilim dalı olarak çocuk psikolojisi,
büyüme ve olgunluk aşamalarını, çevresel faktörlerin
bireyin gelişim alanlarına olan etkisini, çocukla toplumun
diğer üyeleri arasındaki duygusal ve sosyal etkileşimini
konu edinir.


#2

SORU:

Sağlıklı bir gelişim için güvenli bir aile çevresinde
yetişme gereği nedendir?


CEVAP:

Sağlıklı bir gelişim için çocuğun normal olarak
anne-baba ve kardeşlerden oluşan güvenli bir aile
çevresinde yetişmesi gereği, bugün için tıp, psikoloji,
psikiyatri, eğitim ve sosyoloji gibi bilim dallarının görüş
birliğine vardığı bir konudur. Bir toplumu oluşturan
önemli unsurlardan biri şüphesiz çocuktur. Toplumun
geleceği, çocukların bedensel, ruhsal ve zihinsel yönden
yetişmelerine bağlıdır. Bu ise çocuğun toplum içindeki
hukuki durumunu düzenleyen kurallarla yakından ilgilidir.


#3

SORU:

Güvenli bir aile çevresinde yetişirken çocukların
psikolojisini etkileyebilecek hadiseler nelerdir?


CEVAP:

Çocuklar yaşadıkları ortamlarda bazı olumsuz
durum veya olaylarla karşılaşabilir. Örneğin; anne veya
babasını kaybetme, hastalık, boşanma, istismar-ihmal,
üvey anne-baba yanında yaşama gibi. Bu gibi olumsuz
durum ve olaylar çocuğun gelişim alanlarını olumsuz
yönde etkileyebildiği gibi psikolojisini de olumsuz yönde
etkileyebilmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun farklı
ortamlarda yaşamak zorunda olması (örneğin; sokakta,
yetiştirme yurtlarında, ceza evlerinde gibi) da çocuğun
psikolojisini etkileyebilmektedir.


#4

SORU:

Hastalıklar çocukların psikolojisini nasıl
etkileyebilmektedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Çocuğun psikolojisini etkileyen önemli
durumlardan biri de hastalıktır. Hastalık ani ya da süreğen
olabilir. Hastalığın süreğen olarak nitelendirilebilmesi için
yılda en az üç ay boyunca çocuğun yaşam kalitesini
etkilemesi ve bir ay süreyle hastanede yatmayı veya
hastane kontrolünü zorunlu kalmasını gerekmektedir. Bir
süreğen hastalık, çocuk üzerinde sadece fiziksel değil aynı
zamanda sosyal, psikolojik birtakım etkilere sahip
olabilmektedir. Süreğen hastalığı nedeniyle yoğun olarak
devam eden çocukların hastaneye yatma deneyimleri, bu
sırada ailesinden, okulundan ve bulunduğu sosyal
çevreden ayrı kalmak zorunda kalması sürekli ilaç
kullanması, hastaneye yatmadığı süreçte sürekli olarak
kontrollere gidip gelmesi gibi durumlar yaşamasına neden
olmaktadır. Çocuğun süreğen hastalık tanısı alması,
ailenin de yaşam biçimini ve gelecek hedeflerini
etkileyebilmekte hatta çoğunlukla değiştirebilmektedir.
Yeni duruma uyum sağlanması sürecinde aile bireylerinin
ne gibi roller üstlenecekleri ve aile içi ilişkilerin ne şekilde
etkilenebileceği önem kazanmaktadır. Ailenin
çocuklarının hastalığı ile ilgili olarak en sık yaşadıkları
sorunlar arasında ekonomik sıkıntılar, umutsuzluk, fiziksel
hastalıklar, uykusuzluk, engellenmişlik gibi yaşantılar
sıralanabilir. Bu gibi nedenlerden dolayı ailelerin,
çocuklarındaki süreğen hastalıkları kabul etmeleri
karmaşık ve çok zorlu bir süreci de beraberinde
getirmektedir.


#5

SORU:

Hastalık sürecinde çocuk gelişimcisi olarak çocuğa
nasıl yardımcı olunabilir? Açıklayınız.


CEVAP:

Çocuk gelişimcisi olarak hastalık süresince
çocuğa üç açıdan yardımcı olabilirsiniz; çocuğun hastalığı
ve hastalığa bağlı mizaç değişiklikleri konusunda çocuğun
ailesini, kendisini ve sınıf arkadaşlarını bilgilendirerek
herkesin bu süreci daha kolay geçirmesi konusunda
çocuğa ve ailesine destek olabilirsiniz. Ayrıca çocuk
gelişimcisi olarak hasta çocukların hastalıkları konusunda
ailenin doğru bir şekilde bilgilendirilmesine destek
olabilirsiniz. Bununla birlikte, bu çocukların kardeşlerine,
sınıf ve okul arkadaşlarına da onların durumu, bu
hastalığın olası sonuçları, bu hastalığın sağaltımı ve varsa
hastalığın ortaya çıkmasını önleyici önlemlerin neler
olduğu açık bir şekilde iletilmesi sürecinde etkin
olabilirsiniz.


#6

SORU:

Ölüm olgusu ve çocuk psikolojisi üzerindeki etkisi
nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Çocuklar, ölümle çok küçük yaşlardan itibaren
ilgilenmeye başlar. Anne-babanın konuşmalarını
dinleyerek, ölüm haberlerini duyarak ve ölü hayvanları
görerek sorular sorar, bir anlam çıkarmaya uğraşırlar.
Ancak çok etkilenmiş görünmezler. Genellikle beş yaştan
önce “ölüm, ölmek, ölmüş” gibi sözler tam kavranmadan,
duygulanım olmadan söylenir. Üç-dört yaşları için ölüm,
uzun bir ayrılık ya da dönüşü olmayan uzun bir
yolculuktur. Bu yaşlarda ölümün yalnız canlılar için değil
cansızlar için de olabileceğini çocuk anlamaya başlar. Üç
yaşında bir çocuk “bir adam ölmüş, sonra da evi ölmüş”
diyebilir. Bu yaş çocukları yere yatarak ölmüş gibi yapar
sonra da ayağa fırlayıp “ben canlandım” der. Dört yaşında
bir çocuk kafesinden ölmüş bir kuşu, “anne bak kuşumuz
ölmüş” diye doğru olarak bildirebilir. Ancak biraz sonra
“neden kalkmıyor, kalksın artık, ilaç verelim de iyileşsin”
diyebilir. Beş yaşlarında ölüm, uzun bir uyku ile eş anlama
gelir ve yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar. Çocuk,
anne-babasının ölüp ölmeyeceğini sık sık sorar. Eğer aile
çocuğu yatıştırmak için ölümün uykuya benzediğini
söylemişse bazı çocuklar yatağa yatmaktan, uykuya
dalmaktan korkabilir. Genellikle sekiz ve on yaşlarında
ölümün yaşamın geri dönülmez bir sonu olduğu gerçeğini
çocuklar benimsenmeye başlar. Yetişkinlerden çok farklı
olarak küçük çocukların yas tutma yetenekleri sınırlıdır.
Çocuk, yetişkin gibi uzun süre üzüntülü ve acılı kalamaz,
içinden ne kadar tedirgin olsa da yaslı görünümü yoktur.
Çocuğun yas dönemini sağlıklı geçirmesi sürecinde
çevresindeki yetişkinlere birçok sorumluluk düşmektedir.
Dokuz on yaşlarından ergenliğe kadar uzanan dönemde
hayali düşünceler devam eder zaman içinde çocuk ölümün
tamamen geri dönüşü olmayan, tüm canlı varlıklarda
görülen bir şey olduğunu kavramaya başlar. Teorik olarak
ölümle ilgilenmeye başlar. Cenaze törenlerine ilgi
duyarlar. Kendi aileleri ve yakın çevreleri için
endişelenmeye başlarlar. “Ne oldu?” sorusunu sıklıkla
sorarlar. Yaşama ve ölüme felsefi bir bakış açısıyla
yaklaşır. Ergenlikte özellikle yaşamın anlamı sorgulanır.
Bazı ergenler ölüm korkusunu engellemek için yaşam
şekillerinde değişiklik yapar. Ergenlik dönemindeki
kayıplar kimlik gelişimi açısından oldukça önemlidir.
Ergen bu dönemde kendini kabul, benlik saygısı düzeyini
belirlerken varoluşunu da sorgulamaya başlayabilir.


#7

SORU:

Parçalanmış aile yapısının çocuk psikolojisine etkisi
nasıldır? Açıklayınız.


CEVAP:

Boşanma nedeniyle parçalanmış aileye sahip
çocuklarda saldırganlık, inatçılık, kendini suçlama, içe
kapanma ve okula isteksizlik reaksiyonları da görülebilir.
Eşler, aralarında yaşadıkları olumsuzlukları çocuklara da
yansıtabilmekte; onlara karşı ilgisiz ya da baskıcı,
reddedici ya da koruyucu tutum içine girebilmektedir.
Boşanmadan sonraki ilk iki ile dört yıl arası ve özellikle
ilk iki yıl gerginliklerin yaşandığı özel bir zamandır. Bu
yıllarda çocuklar tipik bir şekilde daha asi, daha negatif,
daha saldırgan ve kızgın bir psikolojiye sahip
olabilmektedir. Eğer okul çağında iseler okul başarılarını
da etkileyen sonuçlar görülebilir. Boşanmanın etkileri
çocuğun yaşına göre farklılaşmaktadır. Bebeklik
dönemindeki (0-3 yaş) boşanmaların çocuk açısından en
az problemin yaşandığı dönem olduğu kabul edilmektedir.
Çocuk, boşanmanın hemen öncesinde gerçekleşen rahatsız
edici olay ve konulara şahit olmamaktadır. Dolayısıyla
evde bu tür yaşantılara erken tanık olması bu süreçten
daha az etkilenmesine neden olabilmektedir. Beş altı
yaşlarında ise çocuğun abartılmış korkular, huzursuzluk ve
sürekli bir endişe taşımasına neden olabilir). Çocuklar,
boşanmadan kendilerini sorumlu tutabilir, kafaları karışıp
şaşırabilir ve tekrar bağımlılık dönemi yaşayabilir. Bu
durum onların yaşam sürecinde girişimci davranışlarını
engelleyebilmektedir. Altı on iki yaşlarında ve daha büyük
yaşlarda çocuklar, evlilik ne kadar mutsuz olursa olsun
boşanmaya karşı daha az etkilenir. Bu yaş grubu çocuklar,
gelecek hakkında kaygılanabilir, kendilerini suçlu
hissedebilir, anne babalarına kızgınlık duyabilir. Okul
öncesi döneme göre bu yaş grubu çocuklar duygularını
kontrol edebilir. Boşanmadan sonra her iki ebeveynin
hayatını tekrar başarılı şekilde organize edebilmesi,
çocukların iyi gelişimleri ve psikolojisi için oldukça
önemlidir.


#8

SORU:

Parçalanmış aile yapısına sahip çocuklarla ilişkili
olan bireylere ne tür öneriler verilebilir?


CEVAP:

Öncelikle anne-baba boşanma konusunda
çocukla karşılıklı konuşarak, boşanma gerçekleştiğinde
eşlerin yalnızca birbirlerinden ayrıldıkları ve ayrı evde
yaşadıkları ancak çocuklarıyla iletişimlerinin hep olacağı
gibi açıklamalarda bulunmalı, her zaman birlikte
yapmaktan hoşlandıkları oyun ve etkinlikleri yine birlikte
yapacaklarını açıklamalıdır. Boşanmanın nedeni açık ve
anlaşılır bir şekilde çok da ayrıntıya girmeden çocuğa
anlatılmalıdır. Takip eden dönemde de anne-babalar,
çocuklarının kendilerini güvende hissetmeleri ve
desteklendiklerini bilmeleri için bu açıklamalarını
kanıtlayıcı davranışlar sergilemelidir. Ayrıca boşanmadan
sonra çocuğun mutlaka benimseyebileceği, kendini oraya
ait hissedebileceği bir ortamda yaşamına devam etmesi
son derece önemlidir. Bu ortam anne veya babanın
yaşadığı yer olabilir fakat kesinlikle çocuğun eşyalarını,
oyuncaklarını yerleştirebileceği, ona ait olan bir odası ya
da evin bir bölümü olmalıdır. Bu durum çocuğun kendini
ortada kalmış gibi hissetmesine ve kendini nereye ait
hissedeceği konusunda bir endişeye kapılmasını
engelleyecektir.


#9

SORU:

Çocuk istismarı kaça ayrılmaktadır? Açıklayınız.


CEVAP:

İstismar fiziksel, duygusal ve cinsel istismar
olarak üçe ayrılmaktadır.
• Fiziksel istismar; 18 yaşından küçük çocuğun,
anne-babası ya da bakımından sorumlu kişi
tarafından sağlığına zarar verecek biçimde
fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da
yaralanma riski taşımasıdır. Bu hasar elle ya da
bir nesneyle vurularak, itilerek, sarsılarak,
yakılarak ya da ısırılarak oluşabilmektedir.
Fiziksel istismar ya da taciz; kemiklerde
kırılmalar, iç kanamalar, çürükler, yanıklar ve
zehirlenme tarzında yaralanmalarla
sonuçlanabilir. Fiziksel istismarın tedavisi çok
yönlü olmalı, aile, çocuk ve çevresel etkenler
üzerinde odaklanmalıdır.
• Duygusal istismar; bakım veren kişi (ebeveyn,
bakıcı, öğretmen, çocukla ilgilenen yakın
akrabalar gibi), tekrarlayıcı biçimde azarlayarak
ve şiddet kullanarak çocukta ciddi psikolojik
zedelenmelere neden olduğunda ortaya çıkar.
Fiziksel ve cinsel istismar olgularında çoğunlukla
duygusal istismar da yer almaktadır. Duygusal
istismara uğramış çocuklar, pasif kişilik
özelliklerine sahip olan, kendine güveni olmayan
ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak
tanımlanmaktadır.
• Cinsel istismar; bir çocuk ya da yetişkin
arasındaki ya da bir çocukla ondan yaşça belirgin
şekilde daha büyük bir başka çocuk arasındaki
cinsel davranışlardır. Cinsel istismarın çocuk
üzerindeki temel etkileri kendini şu şekillerde
gösterebilir: Parmak emme, altını ıslatma gibi
gerileme belirtileri, uyku-yeme bozuklukları,
okul başarısında düşme, okul ve sosyal
etkinliklere katılımda azalma gibi davranış
bozukluklarıdır. Bütün bu istismar türleri ve
ihmal çocukta fiziksel ve psikolojik zararların
yanı sıra gelişimsel bozukluklar, uyku
bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol veya ilaç
bağımlılığı, depresyon, anksiyete, panik
bozukluk, suç işleme ve şiddet davranışında artış,
kendine zarar verme, intihara eğilim ve kendi
çocuklarına da aynı yöntemleri kullanma eğilimi
görülebilir.


#10

SORU:

Ceza evlerinde yaşayan çocukların psikolojik
durumları nasıldır? Açıklayınız.


CEVAP:

Hukuki açıdan çocuk suçluluğu “çocuğun ceza
kanunlarınca suç sayılan bir fiili işlemesi sonucunda, yargı
organlarının önüne getirilmesi” şeklinde tanımlanırken
suçlu çocuk “bir hukuki normu ihlal etmiş on sekiz
yaşından küçük kimse” olarak ele alınmaktadır. Suça
sürüklenen çocukların, bu davranışlarda bulunmalarını
açıklayıcı sebepler ise fiziksel, psikolojik ve sosyal
yönden ele alınmaktadır. Çocuğun içinde bulunduğu
ailenin yapısı içinde yaşadığı çevrenin ekonomik ve
sosyokültürel yapısı, çevresinde suça karışan birinin olup
olmaması, özdeşim kuracağı kişilerin özellikleri, arkadaş
çevresi çocuğun toplumsallaşmasını, aynı zamanda
toplumda kabul edilen normları öğrenmesini belirler.
Çocuk ve gençlerin yasa dışı ve topluma karşı suçları
ülkeden ülkeye göre çeşitlilik göstermesine karşın
hırsızlık, adam öldürme ve yaralama suçları başta
gelmektedir. Bunların yanı sıra işlediği suçtan dolayı ceza
evlerine giren çocukların psikolojileri de büyük oranda
etkilenmektedir. Ceza evlerinin yaşam koşulları, oradaki
arkadaş çevresi, zorba davranışlar, kötü alışkanlıklar gibi
olumsuz birçok faktör çocukların bütün gelişimlerini
olumsuz yönde etkileyebildiği gibi onların psikolojisini de
olumsuz yönde etkileyebilmektedir.


#11

SORU:

Sokakta yaşayan çocuklar için bir uzman olarak neler
yapılabilir?


CEVAP:

• Çocuk gelişimi uzmanları öncelikle ilgili kurum
ve kuruluşlarla iş birliği yaparak bu çocukların
ailelerine ulaşmaya çalışmalıdır.
• Ulaşabildikleri aileleri bilinçlendirmek için
eğitimler, toplantılar yaparak bağlantıyı sürekli
olarak devam ettirmelidirler.
• Bu ailelerin çocuklarıyla ilişkileri sürekli olarak
takip edilmeli, gerekli destek verilmelidir.
• Sokak çocuklarına güvenli bir ortam sağlanmalı
ve toplumla yeniden bütünleşmelerine yardımcı
olacak beceriler geliştirilmelidir.
• Cinsel istismara maruz kalanlar, uçucu madde
bağımlısı olanlar, sokaklarda çeşitli işler
yapanlar, evlerinden kaçanlar ya da sokağa
itilenler gibi farklı gereksinimleri olan çocuklar
için güvenli ve destekleyici ortamlar
sağlanmalıdır.
• Çocukların sokakta yaşamalarına yol açan temel
nedenlere karşı alınacak önlemler
desteklenmelidir.
• Kaynakları harekete geçirmek, sokak çocukların
eğitim ve öğretim gereksinimlerini karşılamak
üzere hükûmet kuruluşları ile birlikte özel sektör
ve kamu sektörü ile ortak çalışmalar
geliştirilmelidir.
• Polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanları,
psikologlar vb. gibi bu konumdaki çocuklarla
ilgili görevler yapan kişilere yönelik eğitim
çalışmaları düzenlenmeli ve bu çalışmalar
desteklenmelidir.


#12

SORU:

Yetiştirme yurtlarında yaşayan çocukların psikolojiksel
durumları nasıl olabilmektedir?


CEVAP:

Yuvalarda yetişip de okul çağında ve daha
sonraki yıllarda izlenen çocuklarda genel olarak ilk göze
çarpan şey, genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamazlıktır.
İnsanlara sokulamaz, kolay arkadaşlık kuramazlar, merak
ve girişkenlikleri azalmıştır. Öğrenmeye karşı ilgisiz
kalırlar ve okulda çok başarısız olurlar. Anlama ve
öğrenim yetenekleri sınırlıdır. Düşünceleri ve kavramaları
zayıf olabilmektedir. Bakımevlerinde büyüyen çocukların
gerek kurum ortamında gerekse yetişkinlik yıllarında
gösterdikleri çeşitli gelişim gerilikleri, kişilik bozuklukları
ve uyum sorunları yıllardan beri araştırmacıların özellikle
dikkatini çekmiştir. Genel kanı kurum bakımının çocuk
gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olduğu noktasındadır.


#13

SORU:

Çocuk gelişim uzmanı olarak yetiştirme yurtlarında
yaşayan çocuklar için neler yapılabilir?


CEVAP:

• Bu hizmetleri gerekli düzeyde verebilmek için
personelin istenilen düzeyde ve sayıda
sağlanması ve bu personelin, rahatça çalışması
için gerekli fiziki şartların sağlanması gerekir.
Bunun için yetkili kurum ve kuruluşlarla iş birliği
yapılabilir.
• Buna ek olarak bu çocukların yetiştiği yurtlarda
çalışanlar arasında sağlıklı sosyal ve ruhsal bir
çalışma ortamı sağlanabilir.
• Bu yurtlardaki çocukların sorunlarına ciddi
şekilde önem verilerek grup terapileri yapılabilir
ve çözümler bulunabilir.
• Çocuklara yardım edebilecek psikolojik
danışmanlık merkezlerinin ve psikolojik
danışmanların yetiştirme yurtlarında bulunması
sağlanabilir.
• Yetiştirme yurtları bir yurt havasından çıkartılıp
ev ortamını sağlayacak şekilde düzenlenebilir.
• Yurtlara yeterli ekonomik imkânlar sağlanabilir.
• Yurtlarda kalan çocuklar, mümkün olduğunca
koruyucu aile yanına yerleştirilebilir.


#14

SORU:

Göç eden ailelerin çocuklarında görülen psikolojiksel
durumlar nasıl seyredebilmektedir?


CEVAP:

Göç olgusu, aileleri, iklim, yer ve ev değişikliği, iş
yeri değişikliği, iş biçimi değişikliği, bazı durumlarda aile
bireylerinden geçici ya da devamlı ayrı kalma, yaşam
biçiminde değişiklik, okul değişikliği, ekonomik durumda
değişiklik, çevre değişikliği gibi birçok farklı stres faktörünü
deneyimlemek zorunda bırakmaktadır. Göçün çocuk
üzerindeki psikolojik etkisi, ailenin yaşadığı değişim
sürecinden ayrı ele alınamaz. Göç yaşantısında çevresel
değişim genellikle ani olduğundan, bireylerin uyum süreci bu
değişimden olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Özellikle
çocuk ve ergenlerde göç yaşantısının etkileri daha olumsuz
olabilmektedir. Çocuk ve ergenler göç sürecinde yetişkinlere
göre daha fazla risk altındadır ve bunun nedeni ise göçle
birlikte gelen ani değişim ve fiziksel-ruhsal büyümeyle aynı
anda baş etme zorunluluğuna bağlanmaktadır. Çocuklar için
göçün etkileri dikkat çekicidir. Bu etkiler arasında çoğunlukla
daha yüksek anksiyete, arkadaş ilişkilerinde yaşanan sorunlar,
hiperaktivite belirtileri, travma sonrası stres bozukluğu, düşük
benlik saygısı, düşük yaşam doyumu, çift dillilikten
kaynaklanan sorunlar, altını ıslatma, düşük akademik başarı,
kuşak çatışması en çok da uyum sorunları yer almaktadır. Bir
antropolog, göç eden ebeveynlerden çok, çocukların bu
hareketlilikten büyük ölçüde etkilendiklerine dikkat çekmiştir.
Göç planlandığında ve minimum düzeyde kültürel sürekliliği
sağlama şansı yakalandığında yetişkinlerin değişime uyum
sağlama başarısı gösterecekleri oysa yeni toplumda büyüyen
çocukların, farklı ailesel özelliklere ve geleneklere sahip
çocuklarla bir arada yaşamak ve eğitim görmek zorunda
olduklarından daha fazla stres yaşayacakları belirtilmiştir.
Çocuğun ruhsal sağlığının olgunlaşmasında, en temel koşullar,
biyolojik ve fiziksel gereksinmelerinin giderilmesinin yanı sıra
güvenilir, hoşgörülü, bir mekân, çevre ve insanlar arası
ilişkilerin varlığı olarak ifade edilmiştir. Göç nedeniyle yeteri
kadar tanınmayan, güvenilmeyen, insanlar arası ilişkiler,
bilinmeyen, anlaşılmayan ortamlarda yaşama zorunluluğu,
ruhsal sağlığını erken yaşlarda çoğu kez geriye dönüşü olanaklı
bulunmayacak şekilde örseleyebilmektedir. Özellikle okul çağı
çocukları için eğitim kurumlarının uyum sağlama işlevine
sahip olduğu düşünülmektedir. Okul, yeni girilen çevreye
başarılı bir uyum gerçekleştirmek için uygun ortamı ve
hizmetleri sunar. Ancak aynı zamanda, göç sonucu okul
değişikliği, çocuk için daha geniş bir çevre değişimini de
içerdiğinden uyum açısından kritik bir konuma sahiptir. Okul
değişikliği, göç yaşayan çocukların baş etmesi gereken önemli
bir stres kaynağı olsa da okulda uyumu gerçekleşen çocukların
göçün olumsuz etkileriyle daha kolay başa çıkacağı
düşünülmektedir.


#15

SORU:

Çocuk gelişimi uzmanı olarak göç eden çocuklara
nasıl yardımcı olunabilir?


CEVAP:

• Okul ve aile arasındaki ilişki güçlendirilebilir,
ebeveyn, öğretmen ve çocuk gelişimi uzmanları
çocuğun sorunlarıyla ilgili olarak iş birliği içinde
hareket edebilir.
• Uyum sürecinin başarılı sonuçlanması için
mutlaka çocuğun, aile sistemi içinde ve sosyal
çevresi ile değerlendirilmesi, göçün olumsuz
psikolojik etkilerini önlemek için psikososyal
uyum programlarının geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu programlar; eğitim, sağlık ve
sosyal hizmet kuruluşlarının disiplinler arası
birlikteliği ile oluşturulabilir.
• Okulda ve göçmenlere hizmet veren sosyal
hizmet kuruluşlarında çocuklara ve ailelere
yönelik hizmetlerde toplum temelli yaklaşımla
hareket edilmeli, birincil koruma (psikolojik
problemler ortaya çıkmadan önce engelleme) ve
ikincil koruma (psikolojik problemlerin erken
dönemde tespiti ve erken tedaviye yönlendirme)
hizmetleri sağlanmalıdır.


#16

SORU:

Çocuk psikolojisinin konu alanı nedir?


CEVAP:

Çocuk psikolojisi, bireyin doğum öncesi döneminden başlayarak ergenlik evresine kadar süregelen gelişimini ele alır.  Bir bilim dalı olarak çocuk psikolojisi, büyüme ve olgunluk aşamalarını, çevresel faktörlerin bireyin gelişim alanlarına olan etkisini, çocukla toplumun diğer üyeleri arasındaki duygusal ve sosyal etkileşimini konu edinir.


#17

SORU:

Sosyal kültürel kuram neyi açıklar?


CEVAP:

Sosyal kültürel kuram, kültürün ve sosyal etkileşimlerin çocuğun gelişimini ve yaşamını nasıl etkilediğini açıklar.


#18

SORU:

Olumsuz yaşam olaylarının çocuk psikolojisine etkisi nasıldır?


CEVAP:

Çocuğun pskilolojisini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar çocuğun doğumdan önce ve çocuğun hayata gözlerini açtığı ilk günden itibaren etkili olmaya başlar. Birtakım genetik faktörlerin yanı sıra aile içi ilişkiler, yakın çevre, okul çevresi, toplumsal hayattaki tüm ilişkiler çocuğun psikolojisini etkiler (Nazik, 2001). Ayrıca çocuğun bazı özel durumlarla karşı karşaya kalması hastalık, boşanma, ölüm, üvey-anne-baba yanında yaşama gibi durumlar çocukların psikolojisini etkileyebilmektedir. Böyle durumlarda alınabilecek önlemlerin ne olduğunu bilmek ve bu konuda deneyim sahibi olmak hem çocuğa hem de ailesine büyük yarar sağlayabilir. 


#19

SORU:

Çocuk psikolojisine etki eden süreğen hastalık ne demektir?


CEVAP:

Çocuğun psikolojisini etkileyen önemli durumlardan biri de hastalıktır. Hastalık ani ya da süreğen olabilir. Hastalığın süreğen olarak nitelendirilebilmesi için yılda en az üç ay boyunca çocuğun yaşam kalitesinini etkilemesi ve bir ay süreyle hastanede yatmayı veya hastane kontrolünü zorunlu kalmasını gerekmektedir.


#20

SORU:

Çocuk psikolojisini etkileyen süreğen hastalık durumunun aşamaları nasıldır?


CEVAP:

Sürecin başlangıcı olan baş etme aşamasında ailenin, tanıyı öğrenmesinin
ardından doğrudan hastalığa ilişkin bilgi edinmeleri önemlidir. Daha sonraki bir aşama olan tedavi planı oluşturmaları beklenmektedir. Bu karar doğrultusunda başvuracakları birimleri belirlemeleri söz konusu olmaktadır. Bu süreçte aile üyelerinin çocuğun bakımı ile ilgili bilgilendirilmeleri ve bakım aşamasına katılımlarının sağlanmaları önemli olmaktadır. Kamusal kaynaklardan faydalanma sürecinde ebeveynler, sağlık hizmeti almak üzere kamusal kaynaklara, hastanelere ve sağlık merkezlerine başvurmaktadır. Aile bireylerinin hastalıkla mücadele için bütün olarak hareket etmeleri beklenmektedir. Özellikle hasta çocukların kardeşlerinin anne babanın ilgi ve bakımını diğerine yöneltilmiş olmasından dolayı diğer çocuklarla olan ilişkilerde bazı zorluklar ortaya çıkabilmektedir. Son süreç olarak da çocuklarının süreğen bir hastalık tanısı almasından sonra ebeveynlerde ve çocuklarda oluşabilecek depresif duygu durum konusunda ailelerin farkındalık kazanmalarını ve gerekirse psikolojik destek almalarını sağlamak gerekmektedir.


#21

SORU:

Çocukluk dönemindeki çocukların ölüm algısı nasıldır?


CEVAP:

İlk çocukluk yıllarında ölüm korkutucu değildir çünkü belirsiz ve bulanık bir kavramdır. Çocukların ölüm karşısındaki
tepkilerini incelemeden önce ölüm kavramının yaşlara göre gelişmesini anlamak daha yararlı olur. Çocuklar, ölümle çok küçük yaşlardan itibaren ilgilenmeye başlar. Anne-babanın konuşmalarını dinleyerek, ölüm haberlerini duyarak ve ölü hayvanları görerek sorular
sorar, bir anlam çıkarmaya uğraşırlar. Ancak çok etkilenmiş görünmezler. Genellikle beş yaştan önce “ölüm, ölmek, ölmüş” gibi sözler tam kavranmadan, duygulanım olmadan söylenir. Üç-dört yaşları için ölüm, uzun bir ayrılık ya da dönüşü olmayan uzun bir yolculuktur. Bu yaşlarda ölümün yalnız canlılar için değil cansızlar için de olabileceğini çocuk anlamaya başlar. Üç yaşında bir çocuk “bir adam ölmüş, sonra da evi ölmüş”diyebilir. Bu yaş çocukları yere yatarak ölmüş gibi yapar sonra da ayağa fırlayıp “ben canlandım” der.
Dört yaşında bir çocuk kafesinden ölmüş bir kuşu, “anne bak kuşumuz ölmüş” diye doğru olarak bildirebilir. Ancak biraz sonra “neden kalkmıyor, kalksın artık, ilaç verelim de iyileşsin” diyebilir.
Beş yaşlarında ölüm, uzun bir uyku ile eş anlama gelir ve yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar. Çocuk, anne-babasının ölüp ölmeyeceğini sık sık sorar. Eğer aile çocuğu yatıştırmak için ölümün uykuya benzediğini söylemişse bazı çocuklar yatağa yatmaktan,
uykuya dalmaktan korkabilir.
Genellikle sekiz ve on yaşlarında ölümün yaşamın geri dönülmez bir sonu olduğu gerçeğini çocuklar benimsenmeye başlar. Yetişkinlerden çok farklı olarak küçük çocukların yas tutma yetenekleri sınırlıdır. Çocuk, yetişkin gibi uzun süre üzüntülü ve acılı kalamaz, içinden ne kadar tedirgin olsa da yaslı görünümü yoktur. Çocuğun yas dönemini sağlıklı geçirmesi sürecinde çevresindeki yetişkinlere birçok sorumluluk düşmektedir (Yörükoğlu, 1996). Dokuz on yaşlarından ergenliğe kadar uzanan dönemde hayali düşünceler devam eder zaman içinde çocuk ölümün tamamen geri dönüşü olmayan, tüm canlı varlıklarda görülen bir şey olduğunu kavramaya başlar. Teorik olarak ölümle ilgilenmeye başlar. Cenaze törenlerine ilgi duyarlar. Kendi aileleri ve yakın çevreleri için endişelenmeye başlarlar.
“Ne oldu?” sorusunu sıklıkla sorarlar. Yaşama ve ölüme felsefi bir bakış açısıyla yaklaşır. Ergenlikte özellikle yaşamın anlamı sorgulanır. Bazı ergenler ölüm korkusunu engellemek için yaşam şekillerinde değişiklik yapar. Ergenlik dönemindeki kayıplar kimlik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Ergen bu dönemde kendini kabul, benlik saygısı düzeyini belirlerken varoluşunu da sorgulamaya başlayabilir (Yıldız, 2004).


#22

SORU:

Ebeveynleri boşanan çocukların boşanma sonrasında sergileyebileceği davranışlar nelerdir?


CEVAP:

Boşanma nedeniyle parçalanmış aileye sahip çocuklarda saldırganlık, inatçılık, kendini suçlama, içe kapanma ve okula isteksizlik reaksiyonları da görülebilir.


#23

SORU:

Bebeklik dönemindeyken ebeveynlerin boşanmasına verilebilecek tepkiler nelerdir?


CEVAP:

Bebeklik dönemindeki (0-3 yaş) boşanmaların çocuk açısından en az problemin yaşandığı dönem olduğu kabul edilmektedir. Çocuk, boşanmanın hemen öncesinde gerçekleşen rahatsız edici olay ve konulara şahit olmamaktadır. Dolayısıyla evde bu tür yaşantılara erken tanık olması bu süreçten daha az etkilenmesine neden olabilmektedir.


#24

SORU:

Beş altı yaşındaki bir çocuğun evebeynlerinin boşanmasına verdiği tepkiler neler olabilir?


CEVAP:

Beş altı yaşlarında çocuğun abartılmış korkular, huzursuzluk ve sürekli bir endişe taşımasına neden olabilir (Yörükoğlu, 1996; Deniz Yılmaz, 2011; Barbaroğlu, 2013; Öngider, 2013).


#25

SORU:

Fiziksel istismar ne demektir?


CEVAP:

Fiziksel istismar; 18 yaşından küçük çocuğun, anne-babası ya da bakımından sorumlu kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Bu hasar elle ya da bir nesneyle vurularak, itilerek, sarsılarak, yakılarak ya da ısırılarak oluşabilmektedir. Fiziksel istismar ya da taciz; kemiklerde kırılmalar, iç kanamalar, çürükler, yanıklar ve zehirlenme tarzında yaralanmalarla sonuçlanabilir. Fiziksel istismarın tedavisi çok yönlü olmalı, aile, çocuk ve çevresel etkenler üzerinde odaklanmalıdır (Nazik, 2001; Akgiray, 2007; Barbaroğlu, 2013; Santrock, 2014).


#26

SORU:

Duygusal istismar ne demektir?


CEVAP:

Duygusal istismar; bakım veren kişi (ebeveyn, bakıcı, öğretmen, çocuklam ilgilenen yakın akrabalar gibi), tekrarlayıcı biçimde azarlayarak ve şiddet kullanarak çocukta ciddi psikolojik zedelenmelere neden olduğunda ortaya çıkar. Fiziksel ve cinsel istismar olgularında çogunlukla duygusal istismar da yer almaktadır. Duygusal istismara uğramış çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip olan, kendine güveni olmayan ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak tanımlanmaktadır (Nazik, 2001; Akgiray, 2007; Barbaroğlu, 2013; Santrock, 2014)


#27

SORU:

Cinsel istismar nedir?


CEVAP:

Cinsel istismar; bir çocuk ya da yetişkin arasındaki ya da bir çocukla ondan yaşça belirgin şekilde daha büyük bir başka çocuk arasındaki cinsel davranışlardır.


#28

SORU:

Çocuk istismar ve ihmalini önleyebilmek için neler yapılabilir?


CEVAP:

Çocuk istismarını ve ihmalini önleyebilmek üzere ya da çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini mümkün olduğu ölçüde azaltmak için şunlar önerilebilir:
• Okul öncesi dönemden lise dönemine kadar tüm okullarda tüm düzeylerde çocuklara, güvende olma, ihmal ve istismar konusunda bilgiler sunmak üzere programlar hazırlanabilir.
• Çocuk tacizi ile başa çıkabilmek için çocuklara vücutlarını koruma ve bu anlamdaki hakları anlatılabilir.
• Uzmanlar programlarında çocuklara vücutları üzerindeki hakları gibi konularda bilgi sunularak, bu konuda sınıf içi etkinlikleri ve drama çalışmalarına yer vermelebilir.
• Çocuklara iyi dokunma (örn. başına dokunma) ve kötü dokunma (örn. çocuğun vücudunun özel bölgelerine dokunma) açıkça anlatılmalıdır. Ancak taciz yalnızca dokunma ile gerçekleşen bir durum değildir. Çocuğun giyinik değilken bir kimse tarafından gözlenmesi, giyinik olmayan bir yetişkinin çocuğu kendisini gözlemeye teşvik etmesi, çocuğa pornografik film, resim vb. gösterilmesi yoluyla da tercih edilebilir.


#29

SORU:

Çocuk suçluluğu ile suçlu çocuk tabirleri arasındaki farklılık nedir?


CEVAP:

Çocuk suçluluğu “çocuğun ceza kanunlarınca suç sayılan bir fiili işlemesi sonucunda, yargı organlarının önüne getirilmesi” şeklinde tanımlanırken suçlu çocuk “bir hukuki normu ihlal etmiş on sekiz yaşından küçük kimse” olarak ele alınmaktadır.


#30

SORU:

Sokakta çalışan çocuklar için uzmanlar neler yapabilir?


CEVAP:

Sokakta yaşayan çocuklar için bir uzman olarak şunlar yapılabilir:
• Çocuk gelişimi uzmanları öncelikle ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak bu çocukların ailelerine ulaşmaya çalışmalıdır.
• Ulaşabildikleri aileleri bilinçlendirmek için eğitimler, toplantılar yaparak bağlantıyı sürekli olarak devam ettirmelidirler.
• Bu ailelerin çocuklarıyla ilişkileri sürekli olarak takip edilmeli, gerekli destek verilmelidir.
• Sokak çocuklarına güvenli bir ortam sağlanmalı ve toplumla yeniden bütünleşmelerine yardımcı olacak beceriler geliştirilmelidir.
• Cinsel istismara maruz kalanlar, uçucu madde bağımlısı olanlar, sokaklarda çeşitli işler yapanlar, evlerinden kaçanlar ya da sokağa itilenler gibi farklı gereksinimleri olan çocuklar için güvenli ve destekleyici ortamlar sağlanmalıdır.
• Çocukların sokakta yaşamalarına yol açan temel nedenlere karşı alınacak önlemler desteklenmelidir.
• Kaynakları harekete geçirmek, sokak çocukların eğitim ve öğretim gereksinimlerini karşılamak üzere hükûmet kuruluşları ile birlikte özel sektör ve kamu sektörü ile ortak çalışmalar geliştirilmelidir.
• Polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar vb. gibi bu konumdaki çocuklarla ilgili görevler yapan kişilere yönelik eğitim çalışmaları düzenlenmeli ve bu çalışmalar desteklenmelidir.


#31

SORU:

Sokakta çalışan çocukların en büyük problemleri nedir?


CEVAP:

Sokakta çalışan çocukların en büyük problemlerinden biri de “güvensizlik sosyalleşememe” sorunudur.


#32

SORU:

Göç ne demektir?


CEVAP:

Göç, bireylerin ya da grupların belirli bir zaman aralığında bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye ya da bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim birimine hareket etmesi, kalıcı mekân değişikliği şeklinde tanımlanabilir. Göç bir yönüyle toplumsal, bir yönüyle ise bireysel bir süreçtir.


#33

SORU:

Göçün çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri nasıl olabilirmektedir?


CEVAP:

Göç yaşantısında çevresel değişim genellikle ani olduğundan, bireylerin uyum süreci bu değişimden olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Özellikle çocuk ve ergenlerde göç yaşantısının etkileri daha olumsuz olabilmektedir. Çocuk ve ergenler göç sürecinde yetişkilere göre daha fazla risk altındadır ve bunun nedeni ise göçle birlikte gelen ani değişim ve fiziksel-ruhsal büyümeyle aynı anda baş etme zorunluluğuna bağlanmaktadır. Çocuklar için göçün etkileri dikkat çekicidir. Bu etkiler arasında çoğunlukla daha yüksek anksiyete, arkadaş ilişkilerinde yaşanan sorunlar, hiperaktivite belirtileri, travma sonrası stres bozukluğu, düşük benlik saygısı, düşük yaşam doyumu, çift dillilikten kaynaklanan sorunlar, altını ıslatma, düşük akademik başarı, kuşak çatışması en çok da uyum sorunları yer almaktadır (Polat Uluocak, 2009).


#34

SORU:

İstismar ve ihmale maruz kalan çocuklarda ne gibi sorunlar görülebilir?


CEVAP:

İstismar türleri ve ihmal çocukta fiziksel ve psikolojik zararların yanı sıra gelişimsel bozukluklar, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol veya ilaç bağımlılığı, depresyon, anksiyete, panik bozukluk, suç işleme ve şiddet davranışında artış, kendine zarar verme, intihara eğilim ve kendi çocuklarına da aynı yöntemleri kullanma eğilimi görülebilir (Diaz ve diğerleri, 2002; Akgiray, 2007).


#35

SORU:

Ellen Galinsky ve Judy David 'in (1998), çocuklarla boşanma hakkında iletişim kurmaya yönelik olarak önerdikleri kurallar nelerdir?


CEVAP:

Ellen Galinsky ve Judy David (1998), çocuklarla boşanma hakkında iletişim kurmaya yönelik olarak bir dizi kural geliştirmiştir.
• Ayrılmanın nedeni çocuğa açıklanmalıdır.
• Ayrılmanın çocuğun hatası olmadığı açıklanmalıdır.
• Daha iyi hissetmenin zaman alabileceği açıklanmalıdır.
• Mümkün olduğunca tutarlılık sağlanmalıdır.
• Çocuklar ve kendileri için destek sağlanmalıdır (aktaran Santrock, 2014).