SOSYAL PSİKOLOJİ II Dersi Kültür ve Psikoloji soru cevapları:

Toplam 40 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Kültür ne demektir?


CEVAP:

Kültür kavramı;  “bir topluluğun sosyal alışkanlıkları”, “ortak anlamlar sistemi”, “öğrenilmiş davranışların bir bütün olarak nesilden nesile aktarılması”, “davranışları bir sisteme oturtan fikir, uygulama, norm ve anlamlar bütünü” şekillerinde ifade edilmektedir. Kağıtçıbaşı sosyal psikologların daha çok “çevrenin insan yapısı olan parçası” tanımını daha çok benimsediklerini belirtmektedir. Bu tanım hem “fiziksel kültür”ü hem de sosyal olanı içermektedir. Diğer yandan Hogg ve Vaughan’ın (2011) tanımlar arasında farklılıklar olsa da kültürün hem insan etkileşimlerinin bir sonucu hem de bu etkileşimleri yaratan bir zemin olduğu saptaması önemlidir. Ayrıca bu yazarlar kültürün geniş perspektifini daraltarak, kültürü “bir sosyal grubu tanımlayan ve onu diğer gruplardan ayıran biliş ve pratikler kümesi” olarak görürler. (Hogg ve Vaughan, 2011: 654). 


#2

SORU:

Kültürler arası psikoloji kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Kağıtçıbaşı ve Berry (1989) kültürler arası psikolojiyi “bireysel psikolojik ve sosyal işlevselliklerin çeşitli kültürler ve etnik gruplar arasında benzerliklerinin ve farklılıklarının çalışılması” olarak tanımlamıştır. Kültürler Arası Psikoloji: Bireysel psikolojik ve sosyal fonksiyonellikler açısından kültürler arasında karşılaştırmalar yapan bir psikoloji disiplinidir.


#3

SORU:

Kültürel psikoloji kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Kültürel Psikoloji: Belirli bir kültürde ortaya çıkan sorunları araştırarak kültürel çoğunluk yoluyla globale ulaşmayı amaçlayan bir disiplindir. Kültürel psikoloji belirli bir kültürdeki günlük pratiklerden doğan sorunları araştırma konusu yapar ve buna uygun araştırma yöntemi kullanır. Kültürler arası karşılaştırmalarla pek ilgilenmez. Dolayısıyla kültürel psikologların etnografik yöntemler kullandıklarını söyleyebiliriz. Yani çok geniş bir biçimde gözlemi kullanırlar ve söz konusu kültürü zengin bir biçimde betimlerler. Odaklandıkları nokta bir kültür ile o kültür içinde yaşayan insanların psikolojik özellikleri arasında ilişkiler kurmaktır. Zira bu araştırmacılar, psikolojik süreçlerin kişi ile onun kültürü arasındaki karşılıklı ilişkiden ortaya çıktığı görüşünü benimserler. 


#4

SORU:

Yerel psikolojiler hakkında bilgi veriniz.


CEVAP:

Yerel psikolojiler ana akım psikolojiye (deneysel sosyal psikolojiye) tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu psikolojiler daha çok Batı dışı kültürlerde yaşayan araştırmacıların “kendi toplumsal ve kültürel öncüllerini daha yakından yansıtan bir bilim” geliştirme çabasını temsil eder. Diğer bir deyişle tek tek kültürlerden ortaya çıkan psikolojik düşünme biçimlerine işaret eden bir alandır ya da belirli bir toplumsal ortamın kültürel gerçeklikleriyle tutarlılık gösteren bilimsel perspektiflerin geliştirildiği bir alandır. Yerel psikolojilerin ortaya çıkmasının önemli bir sonucu evrensel psikoloji çalışmalarından psikolojik bir sistem olarak kültürün çalışılmasına geçiştir.
Yerel psikolojiler, kültürler arası psikolojinin karşılaştırmalı bakış açısı ve kültürel psikolojinin antropolojik eğilimlerinden farklı olarak biricik kültürel kaynaklara dayalı olarak geliştirilen psikolojik anlayışa işaret eder. Yerel psikologlar belirli bir kültürdeki belirli (oraya özgü) problemleri ve çelişkileri (örneğin ekonomi, yoksulluk, din vb.) çalışmakla ilgilenirler.


#5

SORU:

Değerler kavramı ilk defa nasıl tanımlanmıştır? Ayrıca değer kavramının tanımını yapınız.


CEVAP:

Değerler ilk defa “bireyler ya da bir grubun üyeleri tarafından kolektif olarak arzu edilebilir olana ve pek çok mevcut alternatif içinden eylemin amacı ve o amaca ulaşmak için kullanılan araçların seçimine dair anlayış” olarak tanımlanmıştır. Bu karmaşık tanım Hofstede tarafından şu şekilde basitleştirilmiştir: “Belirli durumları olası başka durumlara tercih etmeye ilişkin büyük bir eğilim”. Değerler temel olarak tutumlardan daha genel ama ideolojilerden daha az genelliği olan yapılar olarak değerlendirilir. Değerler bireylerin ve toplumların görece istikrarlı özellikleri olarak görülür ve bu yüzden de değerlerin kişilik özelliklerine ve kültürel özelliklere karşılık geldiği düşünülür


#6

SORU:

Psikolojide değerlerin çalışılması konusunda en çok bilinen ve en çok kullanılan yaklaşım olan Rokeach’ın yaklaşımı hakkında bilgi veriniz?


CEVAP:

Rokeach,  varlığın idealize edildiği ve kendisi değerli olduğu için benimsenen değerler ve değerli görülen duruma ulaşmak için araçsal olarak benimsenen değerler olarak değerleri ikiye ayırmıştır. Birinci grupta örneğin “eşitlik”, “özgürlük”, “mutluluk” gibi değerler sayılabilirken ikinci grupta “cesaret”, “nezaket”, “dürüstlük”, “sorumluluk” gibi değerler anılabilir.


#7

SORU:

Schwartz’ın kültür ve değerler ile ilgili analizleri hakkında bilgi veriniz.


CEVAP:

Schwartz’ın elli dört toplumdan öğretmenler ve öğrenciler arasından aldığı örneklemde yapmış olduğu çalışmada on tane değer ortaya çıkmış ve bunlar iki boyutta sınıflandırılmıştır: Bir boyut benliği yüceltmeye (güç, başarı, hedonizm) karşı benlik aşkınlığı (evrenselcilik, yardımseverlik). Diğer boyut ise muhafazakârlığa (konformite, güvenlik, gelenek) karşı değişime açık olmak (benlik doğrultusunda davranmak, uyarılma aramak). Boyutları, iki zıt ucu olan bir süreklilik çizgisi olarak düşünmeniz gereklidir. İlk boyutta bu süreklilik çizgisinin bir ucu benliği yüceltmek, diğer zıt uç benlik aşkınlığıdır. İkinci boyutta süreklilik çizgisinin bir ucu muhafazakârlık, diğer zıt ucu ise değişime açık olmaktır. Schwartz bu iki boyutun (toplam on değer), bireysel ihtiyaçlarda (biyolojik, kişiler arası, sosyokültürel) temellenen insan varoluşunun evrenselliğini temsil ettiğini ileri sürmüştür.
Schwartz’ın saptadığı bu on değer ve iki boyut bireyler düzeyindeki analizlerin sonucunda elde edilmiştir. Schwartz bu analizi kültür/ülke düzeyinde gerçekleştirdiğinde yedi değer öne çıkmıştır: Muhafazakârlık, duygusal özerklik, entelektüel özerklik, hiyerarşi, eşitlikçi bağlanma, egemenlik, uyum (harmoni). Ve bunlar üzerinde yaptığı daha ileri analiz bunların iki uçlu üç boyutta toplanabileceğini göstermiştir: Muhafazakârlığa karşı özerklik, hiyerarşiye karşı eşitlikçilik ve egemenliğe karşı uyum. Bu üç boyutun her biri tüm toplumlardaki temel meselelere işaret etmektedir: İlki bireylerin gruplarıyla nasıl ilişkilendiğini (gruba ya da topluma gömüklük veya ondan bağımsız olma) betimler. İkincisi insanların diğerlerinin refah durumunu ne kadar gözettiğini (ilişkilerin yatay veya dikey yapılanması) betimler. Üçüncüsü insanların doğal dünya ve sosyal dünyayla ilişkilerini (onlar üzerinde egemenlik kurma ve onları sömürme veya onlarla birlikte yaşama) betimler.


#8

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutları nelerdir?


CEVAP:

Hofstede’nin kültürel boyutları:

  • Güç mesafesi,
  • Bireycilik/Toplulukçuluk,
  • Belirsizlikten Kaçınma,
  • Erkeksilik/Kadınsılık
  • Uzun ve Kısa Döneme Yönelme/Zaman Yönelimi
  • Heveslilik/Kendini Kısıtlamadır.

#9

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Güç Mesafesi" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Güç Mesafesi: Bir toplumun ya da sosyal yapının üyelerinin güç dağıtımı ile ilgili düşüncelerinin sorgulandığı boyuttur. Bu boyutun gücün dengesiz dağıtıldığı ve eşit dağıtıldığını varsayan iki ucu vardır. Ölçeği dolduran kişilerin bu iki uçtan hangisine yakın oldukları bilgisine ulaşılır. Güç mesafesinin yüksek olması gücün dengesiz dağıtıldığını, güç mesafesinin düşük olması gücün daha eşitlikçi dağıtıldığını betimler. Örneğin Hofstede’nin çalışmasına göre Batı ülkelerinde güç mesafesi düşük, Asya ülkelerinde güç mesafesi yüksektir. Düşük güç mesafesi olan toplumlarda/kültürlerde bu boyutta öne çıkan değerler şöyle sıralanabilir: Toplumların eşitsizlik düzeyi düşüktür. İnsanların bağımlılık düzeyleri eşittir. Güç kullanmak yasaldır. Güçlüler ile güçsüzler uyum hâlindedir. Güçsüzler iş birliği yapar. Çocuklara aile bireyi gibi davranılır. Ayrıcalıklar ön plana çıkmaz. Yüksek güç mesafesi olan toplumların/kültürlerin bu boyutta öne çıkan değerleri şunlardır: Güçlülerin ayrıcalıkları belirgindir. Güçsüzler güçlülere bağımlıdır. Doğruyu ve yanlışı güçlü olan belirler. Güçlüler ile güçsüzler çatışma hâlindedir. Güçsüzler düşük düzeyde iş birliği yapar. Çocuklara itaat öğretilir. Ayrıcalıklar sürekli vurgulanır


#10

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Bireycilik/Toplulukçuluk" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Bireycilik/Toplulukçuluk: Bireylerin gruba/topluma ne kadar ait hissettiklerinin sorgulandığı bir boyuttur. Bireycilik ucunda kişinin kendini toplumdan ayrı bir birey olarak görmesi, toplulukçuluk ucunda ise kişinin kendisini grubun/toplumun bir üyesi/parçası olarak görmesi söz konusudur. Bu boyutun kullanıldığı kültürler arası karşılaştırmalarda daha çok Kuzey Avrupa ülkeleri ve ABD bireyci uçtadır. Bu bireyci kültürlerde bireysel ihtiyaçlara ve başarılara çok önem verilir. Bu kültürlerde bireyler kendilerini bağımsız ve biricik görürler. Bunun tersine toplulukçu (kolektivist) kültürlerde bireyler kendilerini aile, kabile ya da ulus gibi toplulukların içinde tanımlarlar. Bu kültürlerde rekabetten çok iş birliğine önem verilir ve bireysel başarılardan çok grup başarıları önemlidir. Pek çok Asya, Afrika, Güney ve Orta Amerika ülkesi bu boyutta ölçülen kültürel özellikler açısından toplulukçu kültürler olarak görülür.


#11

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Belirsizlikten Kaçınma" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Belirsizlikten Kaçınma: Toplumların değişimin çok hızlı olduğu, bilginin az ya da yetersiz olduğu durumlarda yaşanan belirsizlikten duydukları kaygı ya da tedirginliğin sorgulandığı boyuttur. Bir uç, belirsizliğe toleransın düşük olması, diğer uç ise belirsizliğe toleransın yüksek olmasıdır. Belirsizliği kabul etme kapasitesi düşük olan toplumlarda kaygı yüksektir ve bu yüzden formel kuralların koyulmasına ihtiyaç duyulur. Belirsizliği kabul edebilen toplumlarda belirsizlikten doğan kaygı düşüktür. Böyle toplumlar/kültürler değişime açıktır ve yeni fikirleri kabul etme düzeyleri daha yüksektir. Belirsizlikten kaçınma düzeyinin düşük olduğu toplumlarda/kültürlerde şu değerler ön plana çıkar: Belirsizlikten kaçınılamaz. Duygular gizlenmemelidir. Karmaşık durumlarda risk alınmalıdır. Kurallar esnek olmalıdır. Farklı olanlara karşı merak vardır. Bireyler tartışma ve öğrenmeye açıktır. Kurallar gerektiği için vardır. Dakiklik ve titizlik öğrenilmelidir. Tembellik yapmaktan rahatsız olunmamalıdır. Birden fazla doğru olabilir. Törensel davranışlar azdır. Gençlere yönelik tutum olumludur. Belirsizlikten kaçınmanın yüksek düzeyde olduğu toplumlarda/kültürlerde ise öne çıkan değerler şunlardır: Belirsizlik tehlikelidir ve azaltılması gerekir. Duygular gizlenmelidir. Karmaşık durumlar önlenmeli ve risk almaktan kaçınılmalıdır. Kurallar katı olmalıdır. Farklılık tehdit olarak görülür. Bireyler düzen ve doğruluk peşindedir. Kuralların gerekip gerekmediği düşünülmez. Dakiklik ve titizlik insan doğasında vardır. Devamlı meşguliyet durumu vardır. Doğru tektir. Törensel davranışlar çoktur. Gençlere yönelik tutum olumsuzdur.


#12

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Erkeksilik/Kadınsılık" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Erkeksilik/Kadınsılık: İşle ilgili hedeflere (para kazanma, yükselme) ve girişkenliğe vurgu yapma derecesine karşı kişiler arası hedeflere (arkadaşça atmosfer, patronla iyi anlaşmak) ve şefkatliliğe yapılan vurgunun derecesinin tanımlandığı bir boyuttur. “Girişkenlik”, “iddiacılık”, “rekabet”, “hırs” gibi değerler “erkeksi”; “eşitlik”, “dayanışma”, “nezaket”, “merhamet” gibi değerler “kadınsı” değerler olarak tanımlanmıştır.


#13

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Uzun ve Kısa Döneme Yönelme/Zaman Yönelimi" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Uzun ve Kısa Döneme Yönelme/Zaman Yönelimi: Toplumların veya sosyal organizasyonların zaman ufuklarının sorgulandığı ve geleceğe yönelik kısa veya uzun vadeli hedef ya da planlarının ölçüldüğü boyuttur. Bir uç uzun döneme yönelme, diğer uç kısa döneme yönelmeyle betimlenir. Buna göre kısa döneme yönelik kültür, statik ve geçmiş ya da şimdiki zamana odaklanan dar bir bakış açısını temsil eder. Uzun döneme yönelik kültür ise dinamik ve geleceğe yönelik daha geniş bakış açısını kapsar. Uzun dönem odaklı toplumlar/kültürler ya da sosyal organizasyonlar geleceğe yönelik planlarına göre çıkarlarını belirlemekte ve değerler de bu çıkarlarla şekillenmektedir. Bunun tersine kısa dönem odaklılık daha çok geçmişe ve şimdiye vurgu yapar. Bu tür kültürlerde geçmişten gelen değerlere saygı ve şu andaki toplumsal sorumluluklar önem taşır.


#14

SORU:

Hofstede’nin kültürel boyutlarından "Heveslilik/Kendini Kısıtlama" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Heveslilik/Kendini Kısıtlama: Toplumdaki bireylerin istek ve heveslerini gerçekleştirmede kendilerini ne derece özgür bıraktıkları ya da kısıtladıklarının sorgulandığı boyuttur. Bir uçta toplumdaki bireyler heves ve istekler açısından kendilerini görece daha özgür bırakmakta, diğer uçta bu heves ve istekleri kısıtlayan ve katı kurallarla kontrol altına alan eğilim vardır. Karaağaç (2017) örneğin Güney Amerika toplumlarının heves ve isteklerini gerçekleştirme açısından daha özgür hissettiklerini, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da bunun daha az olduğunu aktarmaktadır. 


#15

SORU:

Benlik kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Kağıtçıbaşı (2010) benliğin farklı kültürel ortamlarda farklı şekillerde anlaşıldığını, benlik kavramının bizatihi evrensel olmasına rağmen hâlâ kültürler arasında farklılaştığını ileri sürer ve buna ilişkin bazı kültürlerden örnekler verir. Örneğin Filipinler’de Kapwa kavramının “ben ve ötekinin birliği” anlamına geldiğini aktaran Kağıtçıbaşı, bu kavramın hem “bizden biri”ni hem de ötekini içerdiğini ve dolayısıyla benlikle ötekinin iç içe geçtiğini belirtir. Benzer biçimde Japon kültüründeki Amae kavramı anne ve çocuk arasındaki ilişkiyi betimler. Bu ilişki anne ve çocuğun iç içe olan ve yaşam boyu süren bir bağlanma ve bağımlılık duygularını ifade eder.

ABD sosyal psikolojisinde benlik kavramı teorilerine egemen olan bireyci bir benlik anlayışıdır. Yanı sıra ABD sosyal psikolojisini izleyen diğer tüm ülkelerdeki sosyal psikolojilerin de böyle olduğunu hatırlatmak gerekir. Zira bu teorilerin ABD kültürüne ait değil evrensel olduğuna ilişkin yaygın bir kabul vardır. Kağıtçıbaşı (2010) 1970’lerde sosyal psikolojiye bilişsel yaklaşımın egemen olmasıyla, sosyal psikolojinin adına rağmen bireyi inceleyen bir alan hâline geldiğini, Muzafer Sherif ve Kurt Lewin zamanındaki sosyal ve etkileşimsel yapısını kaybettiğini öne sürer. ABD sosyal psikolojisine egemen olan bu benlik anlayışını yine ABD içinden pek çok araştırmacı eleştirmiştir. Bu eleştiriler hem teorik hem de ideolojiktir. Örneğin Sampson ben ve ben olmayan arasında katı sınırlar koyan ve kişisel kontrole dayalı, “kendine yeten benlik” olarak adlandırılan anlayışın verili bir benlik modeli olarak görülmesini eleştirmiş ve bunun karşısına bütünleşmiş bireycilik adını verdiği başka bir benlik kavramı önermiştir. Bu, bireyler arasındaki sınırın geçişken olduğu ve kontrolün bireyin yerine kişiler arası alanda olduğu bir benlik anlayışıdır.


#16

SORU:

Normatif bireycilik ve toplulukçuluk ne demektir?


CEVAP:

Normatif bireycilik ve toplulukçuluk “bireysel çıkarların grup çıkarlarının önüne konup konmaması”, ilişkisel bireycilik ve toplulukçuluk ise “kişiler arası mesafe olup olmaması”dır.


#17

SORU:

Bağımsız benlik ne demektir?


CEVAP:

Bağımsız benlik: Ben ve ötekinin görece kesin sınırlarla ayrıldığı, ayrık benlik olarak da adlandırılan benlik türüdür.


#18

SORU:

Karşılıklı bağımlı benlik kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Karşılıklı bağımlı benlik: Ben ve ötekinin sınırlarının geçirgen olduğu ve ilişkisel benlik olarak da adlandırılan benlik türüdür.


#19

SORU:

Bağımsız benlik özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Bağımsız Benlik Özellikleri aşağıdaki gibidir;

  • İstikrarlıdır, özerktir.
  • Eylemine yön veren kişisel özelliklere sahiptir.
  • Başarı yönelimlidir.
  • Kendine kişisel hedefler belirler.
  • Yaşam hedefe ulaşmaktır.
  • Kendi davranışından sorumludur.
  • Yarışmacıdır.
  • Benliğini tatmin etmek için çabalar.

#20

SORU:

Karşılıklı Bağımlı Benlik Özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Karşılıklı Bağımlı Benlik Özellikleri aşağıdaki gibidir;

  • Birilerine bağlıdır, akışkandır, esnektir.
  • Sosyal ilişkiler içinde eylemine yön verir.
  • Kolektif davranmaya yönelimlidir.
  • Yükümlülüklerini yerine getirir, normlara uyar.
  • Yaşam kolektiviteye katkıda bulunmaktır.
  • Herkesle birlikte ortak davranıştan sorumludur.
  • İş birliği yapar.
  • Benliği kolektiviteye tabi kılar.

#21

SORU:

Kültür nedir?


CEVAP:

Kültür, en genel anlamda çevrenin insan yapısı olan parçası olarak tanımlanabilir. Kültür her yerde karşımıza çıkan ve farklı bağlamlarda farklı anlamlar içerecek şekilde kullanılan bir kavramdır. Sosyal bilimlerin hiçbiri bu kavram olmadan herhangi bir toplumsal ya da bireysel olguyu tanımlayamaz. Başta antropoloji olmak üzere, sosyoloji, psikoloji, tarih, iktisat, hukuk gibi tüm disiplinler belirli bir kültür kavramlaştırmasıyla kuramlarını geliştirmek ve araştırma sorularını sormak durumundadır. Bu nedenle bu disiplinlerde kültürün kaynaklık ettiği pek çok kavram üretilmiş olması hiç tesadüfi değildir. Kültürel duyarlılık, kültürel değişme, kültür şoku, kültürlenme, alt kültür, kültürel sermaye bunlardan sadece birkaçıdır. Sosyal bilimlerde herhâlde başka hiçbir kavram bu kadar zengin çağrışımlar yaratmamış ama aynı zamanda boş bir gösteren (yani akla gelebilecek her şeyin tutarlılıktan yoksun bir şekilde yerleştirildiği bir çerçeve) hâline de gelmemiştir. Peki ama kültür tam olarak nedir, nasıl tarif edilebilir? Bu sorunun kesin ve nihai bir yanıtı yoktur. Kağıtçıbaşı, antropologlara referansla kültürün 164 farklı tanımının yapıldığını not etmiştir. Burada da sadece bir fikir vermesi açısından şu birkaç tanımı anmak yeterli olacaktır; “bir topluluğun sosyal alışkanlıkları”, “ortak anlamlar sistemi”, “öğrenilmiş davranışların bir bütün olarak nesilden nesile aktarılması”, “davranışları bir sisteme oturtan fikir, uygulama, norm ve anlamlar bütünü”. Kağıtçıbaşı sosyal psikologların daha çok “çevrenin insan yapısı olan parçası” tanımını daha çok benimsediklerini belirtmektedir. Bu tanım hem “fiziksel kültür”ü hem de sosyal olanı içermektedir. Diğer yandan Hogg ve Vaughan’ın tanımlar arasında farklılıklar olsa da kültürün hem insan etkileşimlerinin bir sonucu hem de bu etkileşimleri yaratan bir zemin olduğu saptaması önemlidir. Ayrıca bu yazarlar kültürün geniş perspektifini daraltarak, kültürü “bir sosyal grubu tanımlayan ve onu diğer gruplardan ayıran biliş ve pratikler kümesi” olarak görürler. Böyle bir tanımlama yapmak grupların büyük ya da küçük oluşlarına bakmaksızın kültürü aile, örgüt ya da çeşitli insan grupları için kullanılabilecek bir kavram hâline getirmek demektir.


#22

SORU:

Sosyal psikolojinin tarihsel köklerinden biri olan halk psikolojisinin kurucusu kimdir?


CEVAP:

Kültür ve psikoloji arasında günümüzdeki modern bağlantı kurulmadan önce de kültürün psikolojik olgularla ilişkisi ilgi konusu olmuştur. Aslında 19. yüzyılın sonunda kurulduğu kabul edilen psikoloji disiplininin en başında kültürün çalışılmasına yer verildiğini söylemek de mümkündür. Deneysel psikolojinin kurucu babası olarak görülen Wilhelm Wundt, aynı zamanda ayrı bir sistem olarak Völkerpsikolojinin (halk psikolojisi) de kurucusudur ve sosyal psikolojinin tarihsel köklerinden biri olarak kabul edilen bu çalışma gerçekte dilin, geleneklerin, yani genel olarak kültürün deneysel olmayan çalışmasını içermekteydi. 


#23

SORU:

Sosyal psikoloji kuram ve araştırmaları neden çoğunlukla Amerikan kültürü içinden sorulmuş soruları ve cevapları içermektedir?


CEVAP:

Sosyal psikoloji kuram ve araştırmalarının ezici çoğunluğu ABD’de yapıldığı için gerçekte bu çalışmalar, Amerikan kültürü içinden sorulmuş soruları ve cevapları içermektedir. Sosyal psikoloji ders kitaplarının çok büyük çoğunluğu ABD’li sosyal psikologlar tarafından yazılmaktadır. Ancak mesele şu ki ne ABD’li sosyal psikologlar ne de dünyanın geri kalanındaki sosyal psikologlar bu sosyal psikoloji kuram ve araştırmalarını Amerikan kültürüne ait olarak görürler. Zira bu kuram ve araştırma sonuçlarının evrensel geçerliği olduğu yönünde bir kabul vardır. Bu kabulün altında yatan en temel etken, bu kuramların deneysel yolla yapılan araştırmalarla geliştirilmiş olmasıdır. 


#24

SORU:

Kültürler Arası Psikoloji nedir?


CEVAP:

Kültürler Arası Psikoloji, bireysel psikolojik ve sosyal fonksiyonellikler açısından kültürler arasında karşılaştırmalar yapan bir psikoloji disiplinidir. Kağıtçıbaşı ve Berry, kültürler arası psikolojiyi “bireysel psikolojik ve sosyal işlevselliklerin çeşitli kültürler ve etnik gruplar arasında benzerliklerinin ve farklılıklarının çalışılması” olarak tanımlamıştır. Kültürler arası psikologlar başlangıçta tüm kültürlerde geçerli olabilecek evrensel ilkeler aramaya çalışmışlardır. Bu yüzden de kültürler arası psikoloji geleneksel olarak Batılı teorilerin farklı kültürlerde test edilmesi çalışmaları yapmak anlamına gelmiştir. Böyle bir yaklaşım kültürün bireylerden bağımsız olduğu ve psikolojik eylem ve ilkelerden ayrı tutulabileceğine dair varsayımlara dayanmaktaydı. Kültürler arası psikologlar genelde çok sayıda kültürden veri toplayıp bunları karşılaştırmakta ve buradan evrensel olan ve kültüre bağlı olan olgulara, farklı kültürlerin davranışı nasıl etkilediğine dair bilgi üretmeye çalışırlar. 


#25

SORU:

Kültürel Psikoloji nedir?


CEVAP:

Kültürel Psikoloji, belirli bir kültürde ortaya çıkan sorunları araştırarak kültürel çoğunluk yoluyla globale ulaşmayı amaçlayan bir disiplindir. Kendini kültürel psikolog olarak tanımlayan araştırmacılar, kültürler arası psikologlara göre geleneksel deneysel ya da yarıdeneysel yaklaşımları daha az kullanırlar ve kültürü kişiye içkin (kişinin ayrılamaz bir özelliği) olarak görürler. Kültürel psikoloji belirli bir kültürdeki günlük pratiklerden doğan sorunları araştırma konusu yapar ve buna uygun araştırma yöntemi kullanır. Kültürler arası karşılaştırmalarla pek ilgilenmez. Dolayısıyla kültürel psikologların etnografik yöntemler kullandıklarını söyleyebiliriz. 


#26

SORU:

Yerel psikolojiler kavramı nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Yerel psikolojiler ana akım psikolojiye (deneysel sosyal psikolojiye) tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu psikolojiler daha çok Batı dışı kültürlerde yaşayan araştırmacıların “kendi toplumsal ve kültürel öncüllerini daha yakından yansıtan bir bilim” geliştirme çabasını temsil eder. Diğer bir deyişle tek tek kültürlerden ortaya çıkan psikolojik düşünme biçimlerine işaret eden bir alandır ya da belirli bir toplumsal ortamın kültürel gerçeklikleriyle tutarlılık gösteren bilimsel perspektiflerin geliştirildiği bir alandır. Yerel psikolojilerin ortaya çıkmasının önemli bir sonucu evrensel psikoloji çalışmalarından psikolojik bir sistem olarak kültürün çalışılmasına geçiştir. Yerel psikolojiler, kültürler arası psikolojinin karşılaştırmalı bakış açısı ve kültürel psikolojinin antropolojik eğilimlerinden farklı olarak biricik kültürel kaynaklara dayalı olarak geliştirilen psikolojik anlayışa işaret eder. Yerel psikologlar belirli bir kültürdeki belirli (oraya özgü) problemleri ve çelişkileri (örneğin ekonomi, yoksulluk, din vb.) çalışmakla ilgilenirler.


#27

SORU:

Değer kavramı nedir?


CEVAP:

Değerler, birey ve toplumların görece istikrarlı bir şekilde tutumlarına yön veren anlayışlardır. Değerler ilk defa “bireyler ya da bir grubun üyeleri tarafından kolektif olarak arzu edilebilir olana ve pek çok mevcut alternatif içinden eylemin amacı ve o amaca ulaşmak için kullanılan araçların seçimine dair anlayış” olarak tanımlanmıştır. Bu karmaşık tanım Hofstede tarafından şu şekilde basitleştirilmiştir: “Belirli durumları olası başka durumlara tercih etmeye ilişkin büyük bir eğilim”. Değerler temel olarak tutumlardan daha genel ama ideolojilerden daha az genelliği olan yapılar olarak değerlendirilir. Değerler bireylerin ve toplumların görece istikrarlı özellikleri olarak görülür ve bu yüzden de değerlerin kişilik özelliklerine ve kültürel özelliklere karşılık geldiği düşünülür.  


#28

SORU:

Psikolojide değerlerin çalışılması konusunda en çok bilinen ve en çok kullanılan yaklaşım Rokeach’ın yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre değerler kaça ayrılır?


CEVAP:

Psikolojide değerlerin çalışılması konusunda en çok bilinen ve en çok kullanılan yaklaşım Rokeach’ın yaklaşımıdır. Rokeach, varlığın idealize edildiği ve kendisi değerli olduğu için benimsenen değerler ve değerli görülen duruma ulaşmak için araçsal olarak benimsenen değerler olarak değerleri ikiye ayırmıştır. Birinci grupta örneğin “eşitlik”, “özgürlük”, “mutluluk” gibi değerler sayılabilirken ikinci grupta “cesaret”, “nezaket”, “dürüstlük”, “sorumluluk” gibi değerler anılabilir.


#29

SORU:

Schwartz’ın elli dört toplumdan öğretmenler ve öğrenciler arasından aldığı örneklemde yaptığı çalışmaya göre kaç adet değer ortaya çıkmış ve bu değerler nasıl sınıflandırılmıştır?


CEVAP:

Schwartz’ın elli dört toplumdan öğretmenler ve öğrenciler arasından aldığı örneklemde yapmış olduğu çalışmada on tane değer ortaya çıkmış ve bunlar iki boyutta sınıflandırılmıştır: Bir boyut benliği yüceltmeye (güç, başarı, hedonizm) karşı benlik aşkınlığı (evrenselcilik, yardımseverlik). Diğer boyut ise muhafazakârlığa (konformite, güvenlik, gelenek) karşı değişime açık olmak (benlik doğrultusunda davranmak, uyarılma aramak). Boyutları, iki zıt ucu olan bir süreklilik çizgisi olarak düşünmeniz gereklidir. İlk boyutta bu süreklilik çizgisinin bir ucu benliği yüceltmek, diğer zıt uç benlik aşkınlığıdır. İkinci boyutta süreklilik çizgisinin bir ucu muhafazakârlık, diğer zıt ucu ise değişime açık olmaktır. Schwartz bu iki boyutun (toplam on değer), bireysel ihtiyaçlarda (biyolojik, kişiler arası, sosyokültürel) temellenen insan varoluşunun evrenselliğini temsil ettiğini ileri sürmüştür. Schwartz’ın saptadığı bu on değer ve iki boyut bireyler düzeyindeki analizlerin sonucunda elde edilmiştir.


#30

SORU:

Hofstede'nin değerler çalışmasına göre dört boyut ortaya çıkarılmıştır. Bu kapsamda Hofstede’nin kültürel boyutları nelerdir?


CEVAP:

Hofstede uzun yıllar uluslararası bir şirkette (IBM) çalışmış ve elli ülkeden gelen altmış altı farklı milliyetten 116.000 kişiye değerler üzerinden hazırlanan bir ölçek uygulamıştır. Hofstede’nin bu çalışmasında dört boyut ortaya çıkarılmıştır. Hofstede’nin saptadığı kültürel boyutlar kültürleri/ulusları karşılaştırmada kullanıldığı gibi kurumsal örgütlerin kültürel özelliklerini kıyaslamak için de kullanılmaktadır. Hofstede’nin kültürel boyutları:

1. Güç Mesafesi: Bir toplumun ya da sosyal yapının üyelerinin güç dağıtımı ile ilgili düşüncelerinin sorgulandığı boyuttur. Bu boyutun gücün dengesiz dağıtıldığı ve eşit dağıtıldığını varsayan iki ucu vardır. Ölçeği dolduran kişilerin bu iki uçtan hangisine yakın oldukları bilgisine ulaşılır. Güç mesafesinin yüksek olması gücün dengesiz dağıtıldığını, güç mesafesinin düşük olması gücün daha eşitlikçi dağıtıldığını betimler. Örneğin Hofstede’nin çalışmasına göre Batı ülkelerinde güç mesafesi düşük, Asya ülkelerinde güç mesafesi yüksektir. Düşük güç mesafesi olan toplumlarda/kültürlerde bu boyutta öne çıkan değerler şöyle sıralanabilir: Toplumların eşitsizlik düzeyi düşüktür. İnsanların bağımlılık düzeyleri eşittir. Güç kullanmak yasaldır. Güçlüler ile güçsüzler uyum hâlindedir. Güçsüzler iş birliği yapar. Çocuklara aile bireyi gibi davranılır. Ayrıcalıklar ön plana çıkmaz. Yüksek güç mesafesi olan toplumların/kültürlerin bu boyutta öne çıkan değerleri şunlardır: Güçlülerin ayrıcalıkları belirgindir. Güçsüzler güçlülere bağımlıdır. Doğruyu ve yanlışı güçlü olan belirler. Güçlüler ile güçsüzler çatışma hâlindedir. Güçsüzler düşük düzeyde iş birliği yapar. Çocuklara itaat öğretilir. Ayrıcalıklar sürekli vurgulanır.

2. Bireycilik/Toplulukçuluk: Bireylerin gruba/topluma ne kadar ait hissettiklerinin sorgulandığı bir boyuttur. Bireycilik ucunda kişinin kendini toplumdan ayrı bir birey olarak görmesi, toplulukçuluk ucunda ise kişinin kendisini grubun/toplumun bir üyesi/parçası olarak görmesi söz konusudur. Bu boyutun kullanıldığı kültürler arası karşılaştırmalarda daha çok Kuzey Avrupa ülkeleri ve ABD bireyci uçtadır. Bu bireyci kültürlerde bireysel ihtiyaçlara ve başarılara çok önem verilir. Bu kültürlerde bireyler kendilerini bağımsız ve biricik görürler. Bunun tersine toplulukçu (kolektivist) kültürlerde bireyler kendilerini aile, kabile ya da ulus gibi toplulukların içinde tanımlarlar. Bu kültürlerde rekabetten çok iş birliğine önem verilir ve bireysel başarılardan çok grup başarıları önemlidir. Pek çok Asya, Afrika, Güney ve Orta Amerika ülkesi bu boyutta ölçülen kültürel özellikler açısından toplulukçu kültürler olarak görülür. 

3. Belirsizlikten Kaçınma: Toplumların değişimin çok hızlı olduğu, bilginin az ya da yetersiz olduğu durumlarda yaşanan belirsizlikten duydukları kaygı ya da tedirginliğin sorgulandığı boyuttur. Bir uç, belirsizliğe toleransın düşük olması, diğer uç ise belirsizliğe toleransın yüksek olmasıdır. Belirsizliği kabul etme kapasitesi düşük olan toplumlarda kaygı yüksektir ve bu yüzden formel kuralların koyulmasına ihtiyaç duyulur. Belirsizliği kabul edebilen toplumlarda belirsizlikten doğan kaygı düşüktür. Böyle toplumlar/kültürler değişime açıktır ve yeni fikirleri kabul etme düzeyleri daha yüksektir. Belirsizlikten kaçınma düzeyinin düşük olduğu toplumlarda/kültürlerde şu değerler ön plana çıkar: Belirsizlikten kaçınılamaz. Duygular gizlenmemelidir. Karmaşık durumlarda risk alınmalıdır. Kurallar esnek olmalıdır. Farklı olanlara karşı merak vardır. Bireyler tartışma ve öğrenmeye açıktır. Kurallar gerektiği için vardır. Dakiklik ve titizlik öğrenilmelidir. Tembellik yapmaktan rahatsız olunmamalıdır. Birden fazla doğru olabilir. Törensel davranışlar azdır. Gençlere yönelik tutum olumludur. Belirsizlikten kaçınmanın yüksek düzeyde olduğu toplumlarda/kültürlerde ise öne çıkan değerler şunlardır: Belirsizlik tehlikelidir ve azaltılması gerekir. Duygular gizlenmelidir. Karmaşık durumlar önlenmeli ve risk almaktan kaçınılmalıdır. Kurallar katı olmalıdır. Farklılık tehdit olarak görülür. Bireyler düzen ve doğruluk peşindedir. Kuralların gerekip gerekmediği düşünülmez. Dakiklik ve titizlik insan doğasında vardır. Devamlı meşguliyet durumu vardır. Doğru tektir. Törensel davranışlar çoktur. Gençlere yönelik tutum olumsuzdur.

4. Erkeksilik/Kadınsılık: İşle ilgili hedeflere (para kazanma, yükselme) ve girişkenliğe vurgu yapma derecesine karşı kişiler arası hedeflere (arkadaşça atmosfer, patronla iyi anlaşmak) ve şefkatliliğe yapılan vurgunun derecesinin tanımlandığı bir boyuttur. “Girişkenlik”, “iddiacılık”, “rekabet”, “hırs” gibi değerler “erkeksi”; “eşitlik”, “dayanışma”, “nezaket”, “merhamet” gibi değerler “kadınsı” değerler olarak tanımlanmıştır. 

Daha sonra Hofstede bu dört boyuta iki boyut daha eklemiştir:

5. Uzun ve Kısa Döneme Yönelme/Zaman Yönelimi: Toplumların veya sosyal organizasyonların zaman ufuklarının sorgulandığı ve geleceğe yönelik kısa veya uzun vadeli hedef ya da planlarının ölçüldüğü boyuttur. Bir uç uzun döneme yönelme, diğer uç kısa döneme yönelmeyle betimlenir. Buna göre kısa döneme yönelik kültür, statik ve geçmiş ya da şimdiki zamana odaklanan dar bir bakış açısını temsil eder. Uzun döneme yönelik kültür ise dinamik ve geleceğe yönelik daha geniş bakış açısını kapsar. Uzun dönem odaklı toplumlar/kültürler ya da sosyal organizasyonlar geleceğe yönelik planlarına göre çıkarlarını belirlemekte ve değerler de bu çıkarlarla şekillenmektedir. Bunun tersine kısa dönem odaklılık daha çok geçmişe ve şimdiye vurgu yapar. Bu tür kültürlerde geçmişten gelen değerlere saygı ve şu andaki toplumsal sorumluluklar önem taşır.

6. Heveslilik/Kendini Kısıtlama: Toplumdaki bireylerin istek ve heveslerini gerçekleştirmede kendilerini ne derece özgür bıraktıkları ya da kısıtladıklarının sorgulandığı boyuttur. Bir uçta toplumdaki bireyler heves ve istekler açısından kendilerini görece daha özgür bırakmakta, diğer uçta bu heves ve istekleri kısıtlayan ve katı kurallarla kontrol altına alan eğilim vardır. Karaağaç (2017) örneğin Güney Amerika toplumlarının heves ve isteklerini gerçekleştirme açısından daha özgür hissettiklerini, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da bunun daha az olduğunu aktarmaktadır. 


#31

SORU:

Bireycilik ve toplulukçuluk arasındaki farklılık nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Modern kültürler arası psikolojide başlangıçta bir değer boyutu olarak tanımlanan bireycilik/toplulukçuluk herhangi başka bir konudan çok daha fazla çalışılmıştır. Bu; sosyal psikoloji, gelişim ve kişilik psikolojisinden siyaset bilimleri ve yönetim bilimlerine kadar pek çok alanda baskın bir yaklaşım hâline gelmiştir. Dolayısıyla bireycilik/toplulukçuluk bir kavramsal boyut olmaktan çıkmış, kendi başına bir teori hâline gelmiştir. Bireycilik ve toplulukçuluk arasındaki farklılık genel olarak bireyin kendisine odaklı olması ve bireyin ait olduğu gruba odaklı olması biçiminde tanımlanabilir.


#32

SORU:

Triandis tarafından bireycilik ve toplulukçuluk kavramlarını tanımlayıcı dört özellik önerilmiştir. Söz konusu özellikler nelerdir?


CEVAP:

Bireycilik ve toplulukçuluk arasındaki farklılık genel olarak bireyin kendisine odaklı olması ve bireyin ait olduğu gruba odaklı olması biçiminde tanımlanabilir. Araştırmacılar epeyce genel olan bu tanımı daha incelikli bir hâle getirmeye çalışmışlardır. Örneğin Triandis, bu kavramları tanımlayıcı dört özellik önermiştir: 1. Benliğin kişisel ya da kolektif olarak tanımlanması ya da bağımlı ve bağımsız olarak tanımlanması, 2. Kişinin hedeflerini grubun hedeflerinin üstünde tutması ya da tam tersi, 3. Karşılıklı değiş tokuşa ya da ortaklaşa ilişkilere vurgu yapılması, 4. Kişinin davranışında kişisel tutumların görece önemli olması ya da sosyal normların görece önemli olması. Triandis’e göre bu iki kavram çeşitli özellikler aracılığı ile de farklılaştırılabilir: Bireycilik kendine güven, rekabet, iç gruplarda duygusal mesafe ve hedonizm ile betimlenebilir. Toplulukçuluk karşılıklı bağımlılık, aile bütünlüğü ve sosyallikle betimlenebilir. Bireycilik ve toplulukçuluğun bilim insanları tarafından kültürler arası farklılıkları anlamak için inşa edilen birer kavram olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla bu kavramları çok çeşitli biçimlerde yorumlayanlar vardır. Literatürde bu kavramların çok geniş bir şekilde ve çok yönlü kullanıldığı belirtilmektedir. Yani kültürler arasında çok fazla sayıda psikolojik özellik bu kavramlarla açıklanmaktadır.


#33

SORU:

Benlik kavramı bütün kültürlerde aynı anlamı mı ifade eder?


CEVAP:

Kağıtçıbaşı, benliğin farklı kültürel ortamlarda farklı şekillerde anlaşıldığını, benlik kavramının bizatihi evrensel olmasına rağmen hâlâ kültürler arasında farklılaştığını ileri sürer ve buna ilişkin bazı kültürlerden örnekler verir. Örneğin Filipinler’de Kapwa kavramının “ben ve ötekinin birliği” anlamına geldiğini aktaran Kağıtçıbaşı, bu kavramın hem “bizden biri”ni hem de ötekini içerdiğini ve dolayısıyla benlikle ötekinin iç içe geçtiğini belirtir. Benzer biçimde Japon kültüründeki Amae kavramı anne ve çocuk arasındaki ilişkiyi betimler. Bu ilişki anne ve çocuğun iç içe olan ve yaşam boyu süren bir bağlanma ve bağımlılık duygularını ifade eder. Farklı kültürlerdeki benlik anlayışlarının Batı’daki bireysel benlikten farklılığı içinde anlaşıldığını ve aslında “Batı” denilen toplumların da kendi içlerinde hiç de homojen olmadığını vurgulamak gerekir.


#34

SORU:

ABD sosyal psikolojisinde benlik kavramı nasıl bir anlam kazanmıştır?


CEVAP:

ABD sosyal psikolojisinde benlik kavramı teorilerine egemen olan bireyci bir benlik anlayışıdır. Yanı sıra ABD sosyal psikolojisini izleyen diğer tüm ülkelerdeki sosyal psikolojilerin de böyle olduğunu hatırlatmak gerekir. Zira bu teorilerin ABD kültürüne ait değil evrensel olduğuna ilişkin yaygın bir kabul vardır. Kağıtçıbaşı, 1970’lerde sosyal psikolojiye bilişsel yaklaşımın egemen olmasıyla, sosyal psikolojinin adına rağmen bireyi inceleyen bir alan hâline geldiğini, Muzafer Sherif ve Kurt Lewin zamanındaki sosyal ve etkileşimsel yapısını kaybettiğini öne sürer. ABD sosyal psikolojisine egemen olan bu benlik anlayışını yine ABD içinden pek çok araştırmacı eleştirmiştir. Bu eleştiriler hem teorik hem de ideolojiktir. Örneğin Sampson ben ve ben olmayan arasında katı sınırlar koyan ve kişisel kontrole dayalı, “kendine yeten benlik” olarak adlandırılan anlayışın verili bir benlik modeli olarak görülmesini eleştirmiş ve bunun karşısına bütünleşmiş bireycilik adını verdiği başka bir benlik kavramı önermiştir. Bu, bireyler arasındaki sınırın geçişken olduğu ve kontrolün bireyin yerine kişiler arası alanda olduğu bir benlik anlayışıdır. Bu ve daha pek çok kavramsal eleştirinin ve yeni kavramlaştırma arayışlarının yanı sıra Batı’da psikoloji disiplini tarafından da teşvik edilen kendine yeten benlik anlayışı ideolojik açıdan da eleştirilmiştir. Örneğin kendini gerçekleştirme, kendine bağlılık gibi kendinden çok şey beklenen “şişkin benlik”, yaşama yön vermede yetersiz kalan, insani değerleri kalmayan, davranışları için ahlaksal bir rehberi olmayan ama buna rağmen özerklik ve kontrolle ilgili aşırı iddialı olan “tükenmiş benlik” gibi ABD’de çağın benlik sorunlarına dikkat çeken ideolojik eleştiriler yapılmıştır. Bu benlik anlayışlarından psikoloji disiplininin de sorumlu olduğu tespiti yapılarak eleştiriler psikoloji disiplinini de hedef aldı. Kağıtçıbaşı, 1970’lerin ortasında Donald Campbell’ın Amerikan Psikoloji Derneğinin başkanlık konuşmasında “psikoloji ve psikiyatri bireyi bencil bir biçimde güdülenmiş olarak tanımlamanın ötesinde açık ya da kapalı şekilde böyle olması gerektiğini de öğretiyor” dediğini aktarır. Dolayısıyla Kağıtçıbaşı’na referansla ABD sosyal psikolojisinde 1970’lerden sonra üretilen benlik teorilerinin bireyciliği yücelten ve meşru kılan yaklaşımlar olduğu söylenebilir. Bu benlik teorilerinde, sosyal ilişkilerin, kişilerin kendi benlik imajını korumak veya geliştirmek için sadece bir araç olduğuna dikkat çekilmiştir.


#35

SORU:

Bağımsız benlik nedir?


CEVAP:

Bağımsız benlik, ben ve ötekinin görece kesin sınırlarla ayrıldığı, ayrık benlik olarak da adlandırılan benlik türüdür.


#36

SORU:

Benlikle İlgili Kültürler Arası Çalışma Örnekleri kapsamında Shweder ve Bourne’un çalışma alanı neleri kapsamıştır?


CEVAP:

Shweder ve Bourne’un Amerika ve Hindistan’da kişi kavramlarını inceledikleri araştırmada, Amerikalı denekler bireysel (benmerkezci) yapılar kullanırken Hintli denekler daha ortama bağlı ve ilişkisel “sosyomerkezci” kişi tanımları kullanmışlardır. Amerikalıların kişi tanımlamalarının %46’sı benmerkezciyken Hintlilerin %20’si benmerkezcidir. Görüldüğü üzere Batı’nın bireyci benlik anlayışında ortam ya da durum değişse de benlik aynıdır, kalıcı ve soyut özelliklere sahiptir. Diğer yandan ilişkisel ya da karşılıklı bağımlı benlik tanımları sosyal ortama göre değişmektedir. Yine Amerikan ve Hintli deneklerin katıldığı bir çalışmada benlik kavramlaştırmasının başkalarının davranışlarını algılamada farklılık yarattığı gösterilmiştir. Amerikalı ve Hintli deneklere hayali bir kişinin yaptığı olumsuz bir davranışın nedenlerinin sorulduğu bu çalışmada Amerikalı denekler içsel (kalıcı) özelliklere atıf yaparken Hintli denekler duruma bağlı (ortamsal) atıflar yapmışlardır.


#37

SORU:

Cousins’in Amerikalı ve Japon öğrencilere kendi benlik algılarına sorarak yaptığı bir araştırmada elde ettiği bulgular kültürel farklılıkları ortaya koymuş mudur?


CEVAP:

Cousins’in yaptığı bir araştırmada Amerikalı ve Japon öğrencilere kendi benlik algıları üzerine sorular sorulmuş ve Amerikalı denekler kendilerini tanımlarken psikolojik sıfatlar kullanmış, Japon öğrenciler ise bağlamsal ve role bağlı tanımlamalar yapmıştır.


#38

SORU:

“Kendini yükseltme” eğilimi bakımından bireyci toplumlarda toplulukçu toplumlara göre nasıl bir farklılık gözlemlenmektedir?


CEVAP:

Bireyci/toplulukçu ya da bağımsızlık ve karşılıklı-bağımlılığın kültürel değişkenliğinin gözlendiği konulardan bir diğeri “kendini yükseltme” ya da “benliğe hizmet eden yanlılık”tır. Pek çok kültürler arası çalışma bireyci toplumlarda toplulukçu toplumlara göre kendini yükseltmeye daha fazla eğilim olduğunu göstermiştir. Özellikle Amerikalılarda bu eğilim çok belirgindir. Bu konuda Amerikalıları ve Japonları karşılaştıran çalışmalar, Japonlarda tam tersi bir eğilimi göstermiştir.


#39

SORU:

Benlik kavramlaştırması, başkalarının davranışlarını algılamada farklılık yaratır mı?


CEVAP:

Amerikan ve Hintli deneklerin katıldığı bir çalışmada benlik kavramlaştırmasının başkalarının davranışlarını algılamada farklılık yarattığı gösterilmiştir. Amerikalı ve Hintli deneklere hayali bir kişinin yaptığı olumsuz bir davranışın nedenlerinin sorulduğu bu çalışmada Amerikalı denekler içsel (kalıcı) özelliklere atıf yaparken Hintli denekler duruma bağlı (ortamsal) atıflar yapmışlardır.


#40

SORU:

Sosyal psikoloji tarihçilerinden Farr,'a göre sosyal psikolojik araştırmalar hangi kültürler içinden yapılmıştır?


CEVAP:

Sosyal psikoloji tarihçilerinden Farr, sosyal psikolojik araştırmaların aslında fark edilmese de sadece Amerikan, Anglosakson ve orta sınıf kültürü içinden yapıldığını ileri sürmüştür. Bu yüzden de “sosyal psikoloji kültüre bağlı ve aynı zamanda, önemli ölçüde, gözü kültüre kapalı bir disiplindir”. Yani sosyal psikolojinin hem aslında belirli bir kültürün içinden yapıldığı hem de bunu görmediği anlatılmak istenmektedir.