XVII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI Dersi XVII. Yüzyılda Yenilik Arayışları ve Nefî soru cevapları:

Toplam 21 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Divanşiiri içindeki yenilik arayışları hangi yönde olmuştur?


CEVAP:

Divan şiiri geleneği içinde yenilik arayışları hep üslup düzeyinde olmuştur. Kişisel arayışların ilk somut örneği olan Türkî-i basit, devir üslubu içinde diğer şairler tarafından sadelik düzeyinde algılanmıştır. Fars şiirinin ustalarına benzeme çabalarının yanı sıra yerlilik arzusunun doğal sonucu olan bazı arayışlar, üslup kategorilerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.


#2

SORU:

Kanunî döneminde divan edebiyatı uslüp olarak nasıl bir yapı sergilemekteydi?


CEVAP:

XVI. yüzyılda Kanunî döneminde divan edebiyatı, biçim ve içeriğiyle klasik bir yapıya kavuşmuştur.


#3

SORU:

XVII. yüzyılda divan edebiyatında yenilik arayışları hangi edebi türlerin etkisinde kalarak varlığını sürdürmüştür?


CEVAP:

XVII. yüzyılda da bazı yenilik arayışlarıyla varlığını sürdürür. Sebk-i Hindî, dönemin şairlerinin eserlerinde belirginleşen hayal inceliği, terkipli söyleyişlere  dayalı paradoksal imgeler ve alışılmamış bağdaştırmaların kullanımı gibi özellikleriyle bu üslubun temsilcisi olmayan şairleri de etkiler. Ayrıca Sebk-i Hindî’nin XVII. yüzyıldaki temsilcilerinin genellikle toplumun orta sınıfından ve Mevlevilik paydasında buluşan şairlerden oluşması Mesnevi’yi belirleyici konuma getirir. Şöyle ki Mevlevi şairler Mesnevi ilgisi ve Farsça bilgileriyle Fars şiirindeki arayışları takip edebilecek donanıma eriştikleri için Hint üslubunu devşirmekte daha şanslı sayılabilirler. Ayrıca Mesnevi ve Divan-ı Kebir, Hint üslubunun temsilcisi konumundaki şairlerin mistik eğilimlerini beslemiş olabilir.
Diğer taraftan XVII. yüzyıla kadar kuralları iyice belirginleşip gelenekselleşen nazım şekillerinin kullanımında yeni arayışlar ve yönelişler dikkati çeker. Şeyhülislam Yahya’nın rubai vezniyle gazel yazması sıra dışı bir deneme gibi kalsa da müzeyyel gazel söyleme eğilimi, diğer şairlerce de benimsenir. Osmanlı sadrazamlarından Pir Mehmet Azmi Efendi’nin oğlu Mustafa Haletî’nin rubai söylemede, Nefî’nin ise kaside tarzındaki ısrarı ve yenilik arayışları daha sonra yetişen şairler tarafından fark edilerek nazire geleneği içinde karşılığını bulur.


#4

SORU:

16.yy'da yaşayan şair Nefi kimdir?


CEVAP:

Nefî, II. Selim’in saltanatının son yıllarında, tahminen 1572’de Osmanlı siyasal merkezinin uzağında, Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinde dünyaya geldi. Pasinler sancakbeyi Mirza Ali’nin torunu, Sarıkamış sancakbeyi Mehmet’in oğludur. Adı, Ömer; ilk kullandığı mahlası “zararlı, zarara ait” anlamındaki Darrî’dir. Gelibolulu Mustafa Âlî, Erzurum defterdarlığı sırasında tanıştığı şaire, Nefî (yararlı, faydaya ait) mahlasını verdi.Birbirinin tam zıttı olan iki mahlas arasındaki gelgitler, Ömer Nefî’nin hayatını biçimlendirdi. III. Murat ve III. Mehmet döneminde Erzurum medreselerinde tahsil ve terbiyesini tamamladı. Henüz çocukken onu bırakıp Kırım hanının yanında nedimlik görevi üstlenen babasını hicvettiğine bakılırsa çok iyi bir çocukluk dönemi geçirdiğini söylemek zordur. Daha aile çevresinde otoriteyle çatışan şair, yetiştiği döneme kadar Osmanlı kültür ve sanatında çok da etkili olmayan Erzurum’daki muhitlerde Darrî mahlasıyla söylediği şiirlerle dikkat çekmeye başladı.  


#5

SORU:

Divan şairi Nefi'nin Osmanlı sarayına girişi nasıl olmuştur?


CEVAP:

Osmanlı kültür ve sanatında çok da etkili olmayan Erzurum’daki muhitlerde Darrî mahlasıyla söylediği şiirlerle dikkat çekmeye başladı. Gelibolulu Âlî’nin Erzurum defterdarlığı sırasında onunla tanıştı. Celali ayaklanmalarını kanlı biçimde bastıran Kuyucu Murat Paşa ile irtibat içinde oldu. Muhtemelen I. Ahmet’in saltanatının (1603-1617) ilk yıllarında, Kuyucu Murat Paşa’nın tavsiyesiyle İstanbul’a gitti. Devrin sultanlarına, bürokrat ve devlet adamlarına kasideler sundu. I. Mustafa (1617-1618; 1622-1623), II. Osman (1618-1622) dönemlerinde şiir söylemiş olmasına rağmen şöhretinin zirvesine IV. Murat (1623-1640) zamanında ulaştı. Padişahların iktidar sürelerinin önceki asırlarda olduğu kadar uzun olmadığı, vezir ve sadrazamların sıkça değiştiği, siyasal istikrarsızlığın aziller, tayinler ve hatta idamlar şeklinde tecelli ettiği bu dönemde Nefî de payına düşeni aldı. Üç defa azledildi. Edirne’ye sürgüne gönderildi.


#6

SORU:

XVI. yüzyılda Nedîm’in kaside tarzının ustası olarak belirttiği şair kimdir?


CEVAP:

XVI. yüzyılda biçim ve içeriğiyle sistemli bir yapıya kavuşan klasik anlayış, daha sonraki
dönemlerde de temsilcilerini bularak devam eder. Nedîm’in isabetli bir biçimde belirttiği
gibi kaside tarzının ustası olarak Nefî görülür.

Nefî, kaside nazım şeklinde ulaştığı söyleyiş ve anlatım ustalığıyla çağdaşlarını olduğu kadar kendisinden sonra gelenleri de etkilemiştir. Öyle ki ondan sonra kaside söyleyen
her şair Nefî Divanı’nı, hicve meyledenler de Siham-ı Kaza’yı dikkate almak zorunda kalmıştır. Nefî Divanı’nda 62 kaside yer alır.


#7

SORU:

Divan şiirinin en büyük kaside ustası Nefî, şiirlerinde hangi duyguları yansıtmıştır?


CEVAP:

Divan şiirinin en büyük kaside ustası, övgü ve yergi şairi olarak tanınan Nefî, aslında tam bir mizaç adamıdır. Şiir diline medhiye (övme), fahriye (övünme) ve hicviye (yergi) biçiminde yansıyan şairlik kabiliyeti, esas itibariyle onun otoriteyle çatışma ve güçlü benlik duygusuyla ilişkilidir. Şiirlerinde hemen her şeyin “ben” üzerine kurulmuş olması, babasını ve siyasal piramidin zirvesindeki isimleri eleştirisi, başlangıçta tercih ettiği Darrî mahlası şairin psikolojisi ve ölümünü hazırlayan sebeplerin kökeni konusunda psikanalistlere söz söyleme imkânı verebilecek ipuçlarıdır.

 


#8

SORU:

Divan şiirinin en büyük kaside ustası, övgü ve yergi şairi olarak tanınan Nefî şiirlerindeki yergi uslübüne nasıl bir hayat vermiştir?


CEVAP:

Hicivlerinde yer yer argo ve küfür kullanan Nefî, özellikle saygı duyduğu kişilerle manzum şakalaşmalarında söz oyunlarına başvurmuş ve bu tarz şiirleriyle sözlü kültür ortamlarında anılacak güzel örnekler vermiştir. Hiç şüphesiz Nefî’nin şiiri, övgü ve yergiden ibaret değildir. Fakat şair, çok başarılı olduğu gazel tarzında bile kasidelerine hâkim olan ruh halini yansıtabileceği yollara başvurmuştur. Şöyle ki divan şiiri geleneği içinde müzeyyel gazel söyleme eğilimi XVII. yüzyılda yaygınlaşmış ve bu tarz gazellere Şeyhülislam Yahya’dan sonra en çok Nefî itibar etmiştir. Nefî şiirde ses unsuruna önem veren, dilin musikisini yakalayabilen şairlerdendir. Ele aldığı konulardan biçim tercihlerine kadar geleneğe uymakla birlikte zaman zaman geleneğin imkânlarını zorlar. Ömer Nefî,   devrin şiir anlayışında giderek yer bulan Hint üslubunun etkisiyle mübalağa sanatını şiir anlayışının merkezine yerleştirir. 


#9

SORU:

Hint üslubunun  en büyük ustası Nailî, Nefi'yi  hangi özellikleri ile övülmüştür?


CEVAP:

Ömer Nefî, yaşadığı döneme kadar divan şiiri geleneği içindeki bütün arayış ve tecrübeleri devralmakla birlikte mizacının ve devrin şiir anlayışında giderek yer bulan Hint üslubunun etkisiyle mübalağa sanatını şiir anlayışının merkezine yerleştirir. Şair, her ne kadar Hint üslubunun tam bir temsilcisi sayılmasa da bu tarzın en büyük ustası Nailî tarafından övülmüştür. Nailî, bir müzeyyel gazelin imkânları çerçevesinde Nefî’yi överken şiirin başlığında onu sultanu’ş-şuara (=şairler sultanı) olarak takdim eder. Gazelin zeyl beyitlerinde onun söze ruh veren eşsiz bir şair olduğunu söyler.


#10

SORU:

Nefî’nin  rubailerindeki söyleyişler hangi yönden dikkat çekici olmuştur?


CEVAP:

Nefî’nin şiirlerine işleyen Mevlana sevgisi ve özellikle Türkçe Divanı’nda birkaç örnekle yetindiği halde Farsça Divanı’nda ciddi bir yer tutan rubailerindeki bilgece söyleyişler, mistik şiirin peşinde olanların dikkatini çekmiştir. Belki de kasidelerinde “ben”iyle bu denli öne çıkan bir mizacın gazellerde ve Farsça rubailerde eriştiği dinginlik bu şiirleri çekici hâle getirmektedir.


#11

SORU:

Edebiyatımızın iki dilli ve sivri dilli şairlerinden olan Nefî'nin bu türdeki eserinin adı nedir?


CEVAP:

Nefî edebiyatımızın iki dilli ve sivri dilli şairlerindendir. Türkçe şiirleriyle şöhretin zirvesine ulaşan şair, Farsça Divan tertip ederek bu alanda da iddialı olduğunu gösterir. Sivri dilinin ürünü olan hicivlerini ise Siham-ı Kaza’da toplamıştır.


#12

SORU:

Divan edebiyatının önemli şairlerinden olan Nefi hangi eserlerin sahiibidir?


CEVAP:

Nefî’nin en önemli eseri Türkçe Divanı olup Farsça Divan ve  en ünlü eseri ise Siham-ı Kaza'dır.

Türkçe Divan: Nefî’nin en önemli eseridir. Kahire’de ve İstanbul’da eski harflerle basılmış, çeşitli antolojilere Nefî Divanı’ndan örnekler alınmıştır. 

Farsça Divan: Fazla hacimli bir eser değildir. Şairin rubailerini (171 adet) ve “Tuhfetü’lUşşak” başlıklı uzun bir mazumesini (97 beyit) ihtiva etmesi bakımından önemlidir. Diğer nazım biçimleriyle de yazılmış az sayıda şiir içermektedir.

Siham-ı Kaza: Nefî’nin en ünlü eseridir. Hicivlerinin bir araya getirildiği bu eserde,
hicvin ve mizahın bütün çeşitlerine örnek bulunabilir. Latifelerden küfürlere, imalardan
ithamlara kadar her düzeyde hicviye ihtiva eder.


#13

SORU:

Divan şiirinde Rahşiyye ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Rahşiyye: Nesib bölümünde bir atın veya atların özelliklerinin anlatıldığı kaside.


#14

SORU:

Divan şiirinde bazen benzetme unsuru ama çoğu kez gerçek hayatın vazgeçilmez bir figürü olarak işlenmiş olan  at, Nefî de nasıl bir anlatımla ifade olmuştur?


CEVAP:

Divan şiirinde at, bazen benzetme unsuru ama çoğu kez gerçek hayatın vazgeçilmez bir figürü olarak işlenmiştir. Biçimsel özellikleri, takım ve taklavatı şiirsel imgelerle anlatılmıştır. Şairler şiire dair görüşlerini atla ilgili kavramlarla somutlaştırmışlardır. Söz meydanında şiir atının usta binicileri şairlerdir. Nefî de bunlardandır. Fakat, onun atla ilgili benzetme, mecaz ve mazmun kullanmasında bu geleneksel ifade biçimi kadar şiirlerine sinmiş at sevgisinin de payı vardır. Şair üç kasidesini bu güzel hayvana ayırmıştır. 


#15

SORU:

Nefi'nin IV. Murat’ın ‘fermanıyla’ yazdığı rahşiyyesi hangi bölümlerden oluşmaktadır? 


CEVAP:

IV. Murat’ın ‘fermanıyla’ yazdığı aşağıdaki rahşiyyesinin nesibinde padişahın atlarını teker teker tanıttıktan sonra medhiyeye geçmiştir. 84 beyitli kasidenin 52 beytinin nesib
bölümüne ayrılmış olması dikkat çekicidir. Aşağıda sadece nesib bölümü açıklanan bu kasidede şair, bir bakıma atları değil, IV. Murat’ı övmektedir. Bunu yaparken de atlara olan ilgisini ortaya koymaktadır. Şair 53. beyitle medhiyeye giriş yapar. Medhiye 77. beyte kadar devam eder. Nefî, diğer kasidelerinde örnekleri görülen övgü kalıplarıyla IV. Murat’ı yüceltir. Medhiyenin sonuna doğru yine padişahın bincilik vasıflarını hatırlatma gereği duyar. Bir dua beytiyle fahriyeye geçer. Şarktan garba ne kadar şair varsa onlara meydan okur. Urfî kadar meşhur olma beklentisini dillendirir. Padişahın emriyle başladığı sözlerinin sonunda maksadının hasıl olduğu ümidiyle dua ederek kasidesini bitirir.


#16

SORU:

Nefi 'Allah bağışlasın, ne mübarek yüzlü at ki cihanın sultanı onun adını Bâd-ı sabâ koymuş.' kasidesinde ne anlatmak istemiştir?


CEVAP:

Allah bağışlasın, ne mübarek yüzlü at ki cihanın sultanı onun adını Bâd-ı sabâ koymuş.

Beğenilen, arzu edilen varlıkları nazardan korumak için “maşallah ve barekallah” gibi kalıplaşmış dua sözcükleri günlük konuşma dilinde sıkça kullanılır. Nefî de “barekallah” ibaresiyle başladığı kasidesinde IV. Murat’ın Bâd-ı Sabâ adını verdiği atının güzelliği karşısında hayranlık duyguları içinde olduğunu sezdirmektedir. Padişahın atları içinden Bâd-ı Sabâ’yı ilk başta anarak divan şiirinin bu terkip etrafında oluşan hayallerini devreye sokmak niyetindedir. Bâd-ı sabâ (sabah rüzgârı, seher yeli) halk ve divan şiirinde sevgiliyle âşık arasında postacı, gül ile bülbül arasında iletişimi ve etkileşimi sağlayan doğa unsuru olarak geçer. Padişahın atına bu adı vermesi, sözün şiirselliği kadar atın ataklığıyla da ilgilidir.


#17

SORU:

Bırakur anı dahi sâyesi gibi yolda
Olsa ger şâtır-ı endîşe ile pâ-der-pâ
'Eğer düşünce postacısı ile aynı hizada yarışa başlasa onu da gölgesi gibi yarı yolda bırakır.' kasidesinde Nefi hangi duyguları anlatmıştır?


CEVAP:

Bırakur anı dahi sâyesi gibi yolda
Olsa ger şâtır-ı endîşe ile pâ-der-pâ
Eğer düşünce postacısı ile aynı hizada yarışa başlasa onu da gölgesi gibi yarı yolda bırakır.
Sabah rüzgârının, yıldırımın ve dahi kendi gölgesinin bile yetişemediği bu at, düşünme hızından da ataktır. Gölgesi gibi onu da yarı yolda bırakır. Düşünceyi yalın olarak vermek yerine şair, onu şâtıra (büyük bir kimsenin atının yanında gitmekle görevli ağa) benzetmek suretiyle metnin bağlamına uygun bir tercihte bulunur. Padişah, vezir ve sadrazamların şatırlarına peyk veya pervane de denir. Padişah şatırları, hassa şatırları olarak adlandırılır.


#18

SORU:

Meger Evren ola yâ Saçlı Doru yâ Mercân
Yâ Celâlî Yağızı yâ iki Edhem yâ Tuma
Meğer ki Evren, yahut Saçlı Doru ya Mercan ya Celalî Yağızı ya iki Edhem ya da Tuma olsun.

Nefi bu kasidesinde ne anlatmak istemiştir?


CEVAP:

Meger Evren ola yâ Saçlı Doru yâ Mercân
Yâ Celâlî Yağızı yâ iki Edhem yâ Tuma
Meğer ki Evren, yahut Saçlı Doru ya Mercan ya Celalî Yağızı ya iki Edhem
ya da Tuma olsun.
Sadece Bâd-ı Sabâ ve Tayyâr değil, padişahın diğer atları da olağanüstü özelliklere sahiptir. Bu beyitten itibaren onlardan söz edilecektir. Fakat bu atlar özel isimleriyle değil, cins özellikleriyle şiire girmişlerdir.


#19

SORU:

'Nasıl Evren? Ne zaman yüksek atlasa sanki bir ejderha gazaba gelmiş de uçarak
hücuma geçmiş gibi olur.' kasidesindeki evren kelimesini Nefi hangi anlamda kullanmıştır?


CEVAP:

Nasıl Evren? Ne zaman yüksek atlasa sanki bir ejderha gazaba gelmiş de uçarak
hücuma geçmiş gibi olur.
Evren, sözlükte ejderha karşılığı yer alan bir kelimedir. Beyitte evren, sözlükteki anlamını çağrıştıracak biçimde kullanılarak ejderhaya benzetilmiştir.


#20

SORU:

Mercan, öylesine güzel edalı bir attır ki kıl üzerinde yürüyebilir ve gerektiğinde rakkas gibi hareket edebilir. açıklaması hangi kasideye aitdir?


CEVAP:

16 İstese bu da eder bir ser-i mûda cevlân
Belki rakkâslık etmekde olur ahyânâ
İsterse o da bir kıl üzerinde yürüyebilir, hatta zaman zaman rakkaslık bile eder.
Mercan, öylesine güzel edalı bir attır ki kıl üzerinde yürüyebilir ve gerektiğinde rakkas gibi hareket edebilir.


#21

SORU:

(Ancak) yine o cihanı süsleyen şahlar şahının ahırında daha ne atlar vardır ki
hepsi birbirinden değerlidir.
Bu beyitle şair neanlatmak istemiştir?


CEVAP:

Yine ıstabl-ı şehenşâh-ı cihân-ı ârâda
Ki ne atlar bulunur biri birinden zîbâ
(Ancak) yine o cihanı süsleyen şahlar şahının ahırında daha ne atlar vardır ki
hepsi birbirinden değerlidir.
Bu beyitle şair, padişahın diğer atlarından bahsetmek için yeni bir başlangıç yapmak
niyetindedir. Nefî, kaside içindeki konuları bu tür geçiş beyitleriye birbirine bağlayarak
bütünlüklü bir yapı oluşturur.