XVIII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI Dersi XVIII. YÜZYILDA SOSYO-KÜLTÜREL VE EDEBİ HAYAT soru cevapları:

Toplam 56 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Yeni bir sanat anlayışını doğması XIX. asrın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. bu asır, mevcut estetik anlayışı içinde “bahar” dönemini yaşayan klasik edebiyat için nasıl gelişmiştir?


CEVAP: Klasik edebiyat için, “hazan rüzgârları” nın esmeye başladığı bir dönemdir. Hazan vakti gibi bu dönemin de kendine özgü güzellikleri vardır. Fakat, bu güzellikleri besleyen kaynaklar canlılığını kaybetmeye, yapraklar dökülmeye yüz tutmuştur. Yaprak dökümü öncelikle kaside, âşıkane ve tarihî mesnevilerde başlar.

#2

SORU: Bu dönemin yaratıcı şairler kimlerdir?


CEVAP: Kendine has hayallere sahip, yaratıcı şairler olarak vasıflandırdığı, kendinden sonra birçok takipçi bulan üslup sahibi şairler olan Nedim ve Şeyh Galip’tir.

#3

SORU: Ebubekir Ratip Efendi eserleri nelerdir?


CEVAP: Ra-tip, sefaretnamesinde Avusturyalıların tarım, ekonomi, adalet ve sağlık kurumları hakkın-da bilgi vermiş, ayrıca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmış olduğuna temas etmiştir. Bu asrın diğer düşünürlerinden Ahmet Resmî Efendi’nin Hülasatü’l-İtibar adlı ese-ri ise Osmanlı insanının büyük çoğunluğuyla değişen dünyadan haberi olmadığını göstermektedir. 1757 yılında gönderildiği ve dört ay kaldığı Viyana elçiliğiyle ilgili izlenimlerini anlattığı Sefaretname’ sinde, Avusturya’nın yönetim biçimi ve kendisine oldukça ilginç gelen halkın hayat tarzıyla ilgili bilgi vermiş; kraliçenin kıtlık zamanında pahalı sat-mak üzere elde ettiği ürünleri ambarlarında sakladığını, zenginlerinin kuşluk vaktine ka-dar uyuduklarını, sonra üçer beşer mesire yerlerine gittiklerini, geceleri de opera ve komedya tabir olunan “hayalhane” de vakit geçirdiklerini, sabaha kadar sohbet edip sokaklarda gezdiklerini anlatmıştır. Resmî’ nin açık ve cesur bir dil-le kaleme aldığı layihaları ise, III. Selim’in reform çalışmalarının ana konusunu teşkil etmiştir.

#4

SORU: XVIII. yüzyılın başında Sadrazam Rami Mehmet Paşa, bu yönde idari ve askeri ıslahatlar yapmaya ve iç barışı temin etmeye çalışırken; kökleri oldukça eskiye uzanan huzursuzluklar Edirne Vakası (21 Temmuz 1703) olarak bilinen sosyal bir patlamaya sebep olmuştur. Bu sosyal patlama nasıl gelişmiştir?


CEVAP: Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin yakınlarına sağladığı ayrıcalıklar, padişah II. Mustafa’nın Edirne’de ikameti; savaşlardan ve maddi sıkıntılardan bunalan İstanbul halkının da sabrını taşırmıştır. Bir grup cebecinin Gürcistan seferine çıkmadan önce maaşını alamadıkları için savaşa çıkmayı reddetmeleri sosyal patlamanın kıvılcımını çakmıştır. Yeniçerilerin de katılmasıyla isyan daha da alevlenmiş, Feyzullah Efendi’yi şikayet için Edirne’ye giden heyetin hapsedilmesi, II. Mustafa’nın Rumeli’de asker toplamaya kalkışması, isyanın faturasının daha da büyümesine sebep olmuştur. İsyancıların binlerce asker, tüccar ve halkın katılımıyla sarayı kolaylıkla ele geçirmeleri üzerine Feyzullah Efendi’yi Erzurum’a sürgüne göndermek zorunda kalan II. Mustafa; maiyetindeki askerleriyle İstanbul’a yürümüş, fakat Babaeski civarında askerlerin isyancılarla anlaşarak padişaha sırt çevirmesi üzerine olay kan dökülmeden kapanmıştır.

#5

SORU: Yazacağım bu soru ünitenin bir başka birinci düzey konu başlığıyla ilgili olacaksa, ne yapmalıyım?


CEVAP: Bir önceki sorunun cevabının bitimindeki nokta işaretinden sonrasına imleci konumlandırarak Enter tuşuna basınız. Soru numarası belirecektir ama siz gene de, TÜMÜ BÜYÜK HARFLERLE konu başlığını yazınız ve imleç yazdığınız paragrafın herhangi bir yerinde iken stil listesinden “Heading 1” stilini seçiniz. Soru numarası ortadan kalkacak ve başlık stili uygulanmış olacaktır.

#6

SORU: Osmanlı İmparatorluğu, Kanuni Döneminin ortalarından bilhassa III. Murat’tan itibaren XVIII. asrın sonuna kadar süren bir çözülme sürecine girmiştir. .Bu çözülme sürecinde ne tür gelişmeler yaşanmıştır?


CEVAP: Bu asrın sonunda Yerel hanlıklarla varlıklarını sürdürmeye çalışan Orta Asya Türkleri için de bu asır, adım adım Rus işgaline doğru giden bir sürecin başlangıcı olmuştur. Çin, Doğu Türkistana girmiş, Hindistan’da ki Babürlülerin taht kavgaları bölgeye İngilizlerin hakim olmasıyla sonuçlanmıştır. Buna karşılık Avrupa, Rönesans’tan itibaren gerçekleştirilen yapısal değişiklikler, bilim ve düşünce hayatındaki reformlar ile dünya dengesinde önemli bir güç haline gelmeye başlamıştır. Bu asır, sanayi devrimini gerçekleştirme sürecine giren Batı için aydınlanma çağı-dır. İlk dönemlerde büyük bir imparatorluk olmanın verdiği güvenle Batı’da ki gelişmeleri görmezlikten gelen Osmanlı bürokrasisi, devlet ve toplum düzeninde görülen bozulmanın sebebini “kanun-ı kadim”den (eski kanunlardan/Kanuni Döneminden) uzaklaşmakta aramış, çareyi de Kanuni Döneminin görkemli günlerine dönmekte bulmuştur. Bu gelenekçi ıslahat düşüncesi, her dönemde taraftar bulmakla birlikte bilhassa XVIII. asra kadar etkili olmuş, bu tarihten itibaren başta savunma alanında olmak üzere bilim, kültür ve hayat tarzında batıya yöneliş başlamıştır. Fakat, Osmanlıların Batı’da ki gelişmelere, onların maddiyata dayalı zihniyetine ayak uydurmaları kolay olmamıştır.

#7

SORU: Bu asırda bulunan şairlerin başında kimler gelir?


CEVAP: Gazelde Nabî, kasidede ise Nefî gelmektedir. Bakî, Fuzulî, Şeyhülislam Yahya, Sabit gibi şairlere yazılan nazireler de önemli bir yer tutmaktadır.

#8

SORU: Bu asırda edebiyat ve sanat hayatının merkezi neresidir?


CEVAP: İstanbul’dur.

#9

SORU: Fenomen nedir?


CEVAP: Felsefe bilim ve sanatın konusunu oluşturan olgulara fenomen denir. Felsefi olarak bir nesne, olay ve sürecin nesnel gerçekliğini vurgulayan bir kavramdır.

#10

SORU: Bu devirde devlet erkanının yaşamında ne gibi değişimler yaşanmıştır?


CEVAP: Devlet erkanı giyim kuşamda lüks ve israf yarışına girer. Batılı ressamlara portrelerini çizdirmek moda olur. Devlet erkanının evlerinde, alçak divanların yerini koltuklar ve iskemleler almaya başlar; pantolon gibi batı tarzı giyim yaygınlaşır. Öteden beri Türkler arasında önem verilen bir çiçek olan ve döneme adını veren lale, bu devirde hastalık derecesine varan bir tutkuya dönüşmüştür.

#11

SORU: Lale devrindeki olumlu gelişmelerin yanı sıra olumsuz gelişmeler nelerdir?


CEVAP: Bu olumlu gelişmelere karşılık, Lale Devri’ndeki israf ve lüks merakı, sadrazam ve ekibine karşı tepkileri körüklemiş ve bu dönem Patrona Halil isyanıyla kanlı bir şekilde sona ermiş, devrin sembolü hâline gelen Sadabad yerle bir edilmiştir. Bazı israf ve aşırılıklar bir kenara bırakıldığında, toplumdaki değişim arzusunun ulaştığı boyutu göstermesi bakımından oldukça önemli olan Lale Devri, Hasan Âli Yücel’in belirttiği gibi Karlofça’ dan sonra ülkenin üzerine bir kâbus gibi çöken küsuf (=Güneş tutulması) döneminde, bir lalenin ömrü kadar geçen “fecri kâzip” gibi kalmıştır (1998: 220-221).

#12

SORU: Osmanlı zihniyet dünyasında XVIII. asrın başlarından itibaren kendisini daha fazla hissettirmeye başlayan çözülme, siyasi hayatın yanında sosyal yapıda da önemli değişikliklere yol açmıştır. Kısaca açıklayınız


CEVAP: Biriken problemler, toprak kayıplarıyla gelen binlerce göçmenin iskânı, Celali isyanları ve iç karışıklıkların getirdiği huzursuzluklar, konar göçerlerin yerleşik hayata zorlanması, beraberinde işsizlik, ekonomik sıkıntı ve ahlaki çöküntüyü getirmiştir. Fakat, artan bu sefalete karşılık başta devlet erkânından başlamak üzere sefahat da artmış, israf ve lüks merakı herkesi sarmıştır. Bu dönemde kaleme alınan layihalarda, dev-let adamları ve halktaki gösteriş ve lüks merakının yaygınlaşması, rüşvetin artması sık sık eleştiri konusu edilmiştir. Bu asırda, Paris’te Turquerie diye Türk giyim kuşam tarzı moda olurken, Osmanlılarda da Batı taklit edilen prestij kültür hâline gelmiştir.

#13

SORU: İsyan sonrası neler yaşanmıştır?


CEVAP: İsyan sonrası, II. Mustafa tahttan indirilerek yerine III. Ahmet (1703- 1730) getirilmiş; Feyzullah Efendi ve yandaşları Edirne’de devlete ve dine ihanet suçuyla öldürülmüştür. Bu olay sonrasında, asiler tarafından devletin Osmanlı hanedanı tarafından idare edilmesi tartışılmaya başlanmış, Osmanlı tarihinde ilk defa Osmanlı hanedanına (Âl-i Osman’a) alternatif arayışlar içine girilmiştir. İmparatorluğun, Kırım hanları hatta Sokullu’nun torunları tarafından yönetilmesi gibi, gündeme getirilmesi bile düşünülmeyecek fikirlerin ileri sürülmesi, devletin temel direği padişahlık makamının uğradığı erozyonu, sosyal patlamaya giden huzursuzluğun boyutlarını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Edirne Vakası ’nın ardından iç huzurun sağlanması 1718’leri bulmuştur

#14

SORU: Osmanlıdaki has bahçelerin sayısı ne zaman artış ,ne zaman azalış göstermiştir?


CEVAP: Has bahçelerin sayısı, en yüksek seviyesine XVIII. yüzyılda ulaşmış; Lale Devriyle birlikte de azalma göstermiştir.

#15

SORU: Kaside sahasında başta Nedim ve Galip olmak üzere önemli isimler yetişmiştir. Bu şairler asıl kudretlerini gazellerinde göstermekle birlikte, kaside şeklinde de ilk akla gelen şairler kimlerdir?


CEVAP: Nedim ve Galip’ten sonra, kaside sahasının ilk akla gelen ismi Münif ’tir. Münif ’in dışında Seyyit Vehbî ve Sünbülzade Vehbî anılması gereken önemli kaside şairleridir. Edirneli Kâmî, Samî, Neylî, Kânî, Yahya Nazîm, Sakıp Mustafa, Nevres, Haşmet ve Enderunlu Fazıl kasideleriyle de tanınan şairlerdir.

#16

SORU: XVIII. yüzyıl divan edebiyatı nasıl bir gidişat göstermiştir?


CEVAP: XVIII. yüzyıl divan edebiyatı önceki asırlarda atılan temeller üzerinde son derece verimli bir dönem geçirmekle birlikte, bu edebiyatı besleyen kaynakların kurumaya yüz tuttuğu, has bahçede yaprakların sararmaya yer yer de dökülmeye başladığı bir dönemdir.

#17

SORU: İstanbul dışında edebiyat ve sanatın yaşandığı yerler nerelerdir?


CEVAP: Edirne, Bursa, Yenişehir, Mora, Tokat, Erzurum, Antakya, Adana, Kerkük, Kırım gibi merkezlerde doğan devrin önemli isimleri, tahsil veya görevleri sebebiyle İstanbul’a gelerek, kendilerini burada gösterme fırsatı bulmuşlardır. Bu, siyasi ve sosyal hayattaki çözülmenin kendini iyice hissettirdiği XVIII. asırda, İstanbul’un çekim merkezi olma özelliğinden bir şey yitirmediğini göstermektedir. Beliğ ise Bursa’da doğmuş ve hayatını burada geçirmiştir. Hazık ve Enis, İstanbul’da eğitim görmekle birlikte doğdukları yerlere dönerek hayatlarının önemli kısmını memleketlerinde geçiren şairlerdir. Fakat Hazık, şiirlerinde İstanbul’a duyduğu özlemi dile getirerek, tekrar İstanbula gitmek nasip olursa bir daha oradan ayrılmayacağını söyler. Kasımpaşalı Salik Efendi de, İstanbul’dan başka yerde oturamayacağını belirtir. Kendilerinden kısaca bahsetmekle yetindiğimiz, dönemin geri plandaki şairlerinden olan Agâh, Valî ve Hamî-i Amidî ise Diyarbakır’da doğmuş ve hayatlarını orada geçirmişlerdir.

#18

SORU: Yüksek derecede estetik zevki temsil eden divan şiirinin nesi olarak adlandırılır?


CEVAP: Türk edebiyatının has bahçesi olarak adlandırılır. Has bahçede geceli gündüzlü günlerce devam eden meclisler, sultanların bezm (=işret, eğlence) hayatının merkezi olmuştur. Eski şiirin en seçkin temsilcileri padişahın nedimi ve musahibi (=padişahın arkadaşı, sırdaşı, danışmanı) olarak bu meclislerde şiiri en yüksek düzeyde temsil etmişlerdir.

#19

SORU: Müşterek gazel nedir?


CEVAP: İki veya daha çok şairin mısra ya da beyit beyit birlikte söyledikleri gazellere denir.

#20

SORU: Lale Devri bilim, kültür ve sanat faaliyetleri bakımından da önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu alandaki yenilikler nelerdir?


CEVAP: Bu alandaki yeniliklerin en önemlisi İbrahim Müteferrika (1727-1745) tarafın-dan matbaanın kurulmasıdır. Bunun yanında, sadrazam İbrahim Paşa tarafından, Arapça ve Farsçadan çeviriler yapmak üzere bir tercüme heyeti oluşturularak dinî, tarihî eserlerin yanında felsefe ve astronomi ile ilgili eserler çevrilmiştir. Daha önce Osmanlılarda farklı dillerde basım görülmekle birlikte, Türkçe ilk kitap bu dönemde basılmıştır. Matbaada ba-sılan ilk kitap Vankulu Lügati’dir. Müteferrika’nın ölümüne kadar dinî, tarihî-coğrafi eser-lerle, sözlüklerden oluşan on yedi eser yayımlanmıştır. Binlerce hattatın isyanı, bazı dinî eserlerin çoğaltılması işi onlara verilerek bastırılmaya çalışılmıştır. Müteferrika’nın ölümünden sonra ise uzun yıllar hiç kitap yayımlanamamıştır.

#21

SORU: İbrahim Müteferrika nın eserinin adı nedir? Neyi ele almıştır?


CEVAP: İbrahim Müteferrika nın eserinin adı Usulü’lHikem fi-Nizami’l-Ümem dir. Devletin geri kalması ve çeşitli devlet yönetim şekilleri (monarşi, aristokrasi ve demokrasi) hakkında bilgi vererek, modern devletlerin akla dayanan yöntemlerle yönetildiğini, bu yönetim şeklinde din ve gelenekten ziyade bilgi ve bilimin önemli olduğunu anlatmış; devletin geri kalış sebepleri konusunda diğerlerinden farklı olarak dış dünya hakkındaki bilgisizliği göstermiştir.

#22

SORU: Üslup sahibi şairlerin izinden gitmekle birlikte, üstat şairlerden aldıkları manalardan yeni bir mana çıkarmaya kadir; tezkirecilerce yaratıcı şairler gibi makbul tutulan, yer yer özgün şiirler yazan şairler kimlerdir?


CEVAP: Kâmî, Samî, Seyyit Vehbî, Nahifî, Koca Ragıp Paşa dır.

#23

SORU: Osmanlı döneminde batılı yaşam tarzına karşı merakla gelen barok nedir?


CEVAP: XVI ve XVII. yüzyıllarda mimaride kullanılmaya başlayan ve resim, heykel, müzik ve edebiyata da geçen bir üslup, bir sanat akımı. İtalya’da ortaya çıkan bu üslup, oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Mimaride, klasik üslupla fantastik (hayalî) ögelerin sentezini; edebiyatta ise abartılı üslubu ifade eder.

#24

SORU: Diğer sanat ve bilimdeki görülen etki musikiye nasıl yansımıştır?


CEVAP: Türk musikisinin gelişme safhaları her zaman iktisadi ve siyasi gelişme safhalarıyla paralellik göstermemiştir. En büyük bestekarlar ve eserler çöküşün ilerlediği, belki de sefaletin artmasıyla sefahatin de artmasından olsa gerek, XVIII ve XIX. asırlarda ortaya çıkmıştır. Lale Devrinin yaşama coşkusunu şiirde Nedim, musikide Mustafa Çavuş temsil etmiştir. Onun, devrin ağdalı klasik eserler arasında açılmış bir parantez niteliğinde kalan hareketli, lirik, neşeli şarkıları bugün bile zevkle çalınıp söylenmektedir. Osmanlı hanedanının en ünlü bestekarı, şair, neyzen ve tanburi III. Selim’in sanat çevresi ise, Osmanlı musikisinde son ihtişamın yaşandığı bir yenilik sahnesi olmuştur.

#25

SORU: Siyasi ve toplumsal hayattaki çözülme olgusu ile birlikte kültür hayatındaki gelişmeler nelerdir?


CEVAP: Islahatname yazma geleneği bu asırda oldukça yaygınlaşmıştır. Nizam-ı Cedit’e kadar yazılan layihalarda çözülmenin sebebi olarak idari yozlaşma, adaletin terki, zulüm, rüşvet, iltimas ve ihmal gibi hususlar ileri sürülmüş, çare olarak “kanun-i kadim” i ihya etme gösterilmiştir. Nizam-ı Cedit’le birlikte, Batı’da meydana gelen değişmelerden haberdar, iç ve dış gelişmelere vakıf ıslahat yazarları görülmeye başlamıştır. Fakat, layiha yazarlarının ruhen Batı’ya açık olmakla birlikte, Batı kültürü hakkında yeterli bilgi sahibi olmamaları; onların askeri tedbirler dışında, hukuka bağlanma ve “kanun-ı kadim” e dönme gibi önerileriyle gelenekçi nasihatçiler çizgisinde kalmalarına sebep olmuştur.

#26

SORU: Osmanlılar bu asırda önemli doğal afetlerle karşılaşmıştır. Bunlar nelerdir?


CEVAP: İstanbul, birçok defa büyük yangınlara sahne olmuş; bilhassa 27-28 Eylül 1755’de çıkan büyük yangında sokakların darlığı sebebiyle Babı Âlî tamamıyla yanmıştır. 1755 yılındaki sert kış ise Haliç’i dondurmuş; 1754 ve 1766 yıllarında ise İstanbul büyük depremlerle sarsılmıştır. Asırlardır binlerce insanın ölümüne sebep olan veba salgını, bu asırda da karantina uygulamasının olmaması sebebiyle halk için kâbus olmaya devam etmiş; bir günde sadece Edirnekapı mezarlığına 999 kişinin defnedilmesi üzerine, insanlar çaresizlik içinde hastalıktan kurtulmak için camilerde dua etmeye koşuşmuştur.

#27

SORU: Bu asırdaki bilimsel gelişmeler nelerdir?


CEVAP: Avrupa’dan sadece ihtiyaç duydukları teknolojik gelişmeleri alan Osmanlılar, XVIII. asırdan itibaren Batı biliminden selektif aktarmalar yapmaya, bilim geleneğinde İslam geleneğinden Batı bilimine tedrici bir şekilde geçmeye başlamışlardır. Yazılan eserlerde ve çevirilerde ilk kez modern matematik ve fizikle ilgili bilgiler verilmiştir. Fransa elçisi Marqius de Villeuve’nin İstanbul’da bulunduğu sırada (1728-1741), Reisülküttap Mustafa Efendi’den rica etmesi üzerine yazılan Kevakib-i Seb‘a adlı eserde, Osmanlıda uygulanan ilim ve öğretim usulü hakkında bilgi verilmiştir. Bu eserde, akaid, fıkıh, mantık, matematik, astronomi, anatomi ve tıbbın faydalı; felsefe ve astrolojinin zararlı; şiir ve edebiyatın ise ne zararlı, ne de zararsız bilimler olarak sayılması, müspet ilimlerdeki gelişmelerin ferdi çalışmalar dışında henüz eğitim hayatında gerekli karşılığı bulamadığını göstermektedir. XVIII. asrın sonlarına doğru ise modern bilimler, askeri alandaki yenileşme çalışmalarıyla eğitim hayatına girme fırsatı bulmaya başlamıştır.

#28

SORU: 1718-1730 arısındaki on iki yıllık barış döneminde, III. Ahmet ve veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın gayretleriyle Kağıthane merkez olmak üzere İstanbul’un her tarafında imar ve kültür faaliyetine girişilmiştir. Bu imar faaliyetleri nelerdir?


CEVAP: Sadrazamın gayretleriyle, iki ay gibi kısa bir sürede Fransa’da ki Fortainebleau Sarayı örnek alınarak Kâğıthane Deresinin yatağı genişletilir. İki tarafı mermer rıhtımlar içine alınarak derenin etrafında küçük kanallar, gölcükler, fıskıyeler ve çağlayanlar oluşturulur. Nehrin kenarlarına sütunlar dikilerek Kasr-ı Hü-mayun inşa edilir. Baruthaneye kadar, yolun kenarlarına saray erkânı için köşkler yapıla-rak, bunlara Kasr-ı Neşat, Çeşme-i Nur, Hurremabad, Cedvel-i Sim gibi isimler verilir. Yir-misekiz Mehmet Çelebi’nin sefaretnamesinde uzun uzun anlatılan Paris’teki Versailles Sa-rayı ve bahçeleri örnek alınarak İstanbul havuzlu bahçeler, çeşmeler, kütüphaneler, eğlence ve gezinti yerleriyle süslenir. İsmi bizzat İbrahim Paşa tarafından konulan Sadabad, 31 Temmuz 1722’de III. Ahmet’in katıldığı muhteşem bir törenle açılır.

#29

SORU: XIX. Asırda sosyal hayatta ne gibi değişimler yaşanmıştır?


CEVAP: Eskiden olan içe dönük yapı terk edilerek dışa dönük bir yaşam tarzı oluşmaya başlamış; idare, kanunlar ve hatta adetlerde Batı’dan iktibaslar başlamıştır. Bu değişim, daha çok şehir hayatında ve bilhassa yönetim kesimi arasında kendisini göstermiştir. Çünkü, şehirlerin büyük bir kısmı hala bağ ve bahçelerle çevrili kasaba görünümünden kurtulamamıştır. Bu sebeple, bilhassa İstanbul’da görülen değişime karşılık, taşradaki gündelik hayat eski haliyle, mistik tevekkül anlayışı içinde uzun yıllar devam etmiştir. Bu asırda, hayatı daha çok medrese, cami, iş ve ev arasında geçen Osmanlı insanının hayatında, artan yoksulluk ve işsizlikle beraber ahlaki çöküntü ve kültürel sapmalar kendini daha fazla göstermeye başlamıştır.

#30

SORU: Taklit ve tekit (=tekrarlama) seviyesinde kalmakla birlikte, yer yer mana ve hayali güzel tazmin ve iktibas edebilen, nazire şairleri içinde, bazı şiirleri ve çeşitli özellikleriyle dikkati çekmeyi başarmış şairler kimlerdir?


CEVAP: Hevayî, İzzet Ali Paşa, Enis Dede, Şeyhülis-lam İshak, Fıtnat. dır.

#31

SORU: Rokoko nedir?


CEVAP: Barok üsluba tepki olarak XVII. yüzyıl ortalarına doğru ortaya çıkan bir üslup, bir akımdır. Baroka göre, daha ince ve daha zarif bir stildir.

#32

SORU: Osmanlı devlet ve zihniyet yapısında XVI. asrın sonlarında başlayan çözülme, sanat hayatında öncelikle üretimin sayıca azalmasında kendisini göstermiş; XVIII. asırdan itibaren Batı etkisi başta mimari olmak üzere, müzik, resim, gibi bütün sanat dallarını etkisi altına almıştır. Bunlar içinde batılı ögelerin en hızlı uygulandığı sanat dalı mimari olmuştur. asrın sonlarında ise barok ve rokoko üslubunun yerini alan ampir üslup nedir?


CEVAP: İmparatorluk üslubu anlamına da gelen, Eski Yunan ve Roma klasik üslubundan esinlenerek XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan neo klasik üslup. Mimari başta olmak üzere, resim, heykel ve tezyinatta etkili olmuştur. Bu üsluba Ampir Üslup denir.

#33

SORU: Şiir kendini hissettirmeye ne zaman başlamıştır? Nasıl gelişmeler olmuştur?


CEVAP: Şiir gibi sanat dallarında kendini hissettirmeye başlayan zihniyet değişiminin yeni bir edebiyat anlayışını doğurması ise XIX. asrın ikinci yarısında mümkün olabilmiştir. Bu asır, şair kadrosu bakımından eski edebiyatın en zengin dönemidir. Bu sebeple XVIII. yüzyıl, kaynaklarda şiir ve şair asrı olarak kabul edilmiştir.

#34

SORU: Son klasik dönemdeki üslup çeşitleri nelerdir?


CEVAP: Anlamdan ziyade sese önem veren, açık, tabii, zarif bir söyleyişe dayanan klasik üslup; bu üslup içinde kalmakla birlikte ses yerine anlamı (fikri) ön plana çıkaran tebliğî (hikemi, didaktik) üslup; anlamın ön plana çıktığı, girift ve yeni mazmunlarla yüklü muğlak, tasannulu söyleyişe dayanan bediî üslup (Sebk-i Hindî) ve konuşma diline ait deyişlerle yüklü, külfetsiz, açık bir söyleyişe yaslanan mahallî / folklorik üslup, bu dönemin belirgin çizgileri olur.

#35

SORU: 31 Temmuz 1722’de III. Ahmet’in katıldığı muhteşem bir törenle açılan Sadabad nedir?


CEVAP: Sadabad, bu tarih en itibaren devlet erkanı, şairler, musikişinaslar, rakkaseler ve zevk erbabının toplandıkları bir eğlence mekanı olmuştur.

#36

SORU: Bu asırda şiir nasıl bir değişim görmüştür?


CEVAP: Şairlerdeki bu yenilik arzusu, gerek şekil, gerekse içerik bakımından klasik estetiğin katı kurallarında çözülmelere yol açmıştır. Eski şiirin kadim konuları; aşk, tasavvuf, rintlik ve tabiat, önceki asırdan itibaren artmaya başlayan mahallî konular, bu asırda da devam etmekle birlikte, şairlerin yüzü iç ve dış gerçekliğe daha fazla dönmüş, sosyal hayatta ve zihniyet dünyasındaki değişimin yansımaları az da olsa şiirde görülmeye başlamıştır. Tabiat tasvirleri, yaşanan hayat, minyatür çizgisinden kurtulup, modern bir tablo gibi gerçekçi bir şekilde eserlere aksettirilmeye başlamıştır. Bu dönemde tasavvufi aşk birkaç temsilci dışında pek görülmemiştir. Kadim, her dem taze konu olan aşk, geleneksel soyut kalıplarından çıkıp Nedim, Enderunlu Fazıl gibi şairlerin elinde daha gerçekçi, yer yer müstehcenlik ve bayağılık boyutlarında ifade edilmeye başlamıştır. Bu sebeple, müstehcen söyleyişler, argo ve küfürlü sözler bu dönemde önceki asra göre kıyaslanmayacak kadar artmıştır. Sabit, bu tarzda yönlendirici bir isim olmuştur. Hayatın içinden gelen gerçek tiplere beslediği sevgiyi teklifsiz bir eda ile ifade eden Nedim, bu yolda zarif bir senteze ulaşırken bu tarz, Mehmet Emin Beliğ, Hatem, Hevayî, Osmanzade Taib, Haşmet, Kânî, Sürurî gibi şairlerin elinde incelik ve zarafetten yoksunlaşmış, bayağılaşmıştır.

#37

SORU:

Osmanlıların tarihi ve sosyo-kültürel hayatı dikkate alındığında XVIII. yüzyıl hangi süreyi kapsamaktadır?


CEVAP:

XVIII. yüzyıl, sosyal ve kültürel hayatta yeni bir değişimin başladığı III. Ahmet’in tahta çıkış tarihinden, batılılaşma sürecinde önemli bir dönüm noktası olan II. Mahmut devrine kadar devam eden bir süreyi içine almaktadır.


#38

SORU:

XVIII. yüzyılın ilmî ve edebî sohbetlerin merkezi nerelerdir?


CEVAP:

Bu dönemde başta saray olmak üzere köşk, konak, tekke, özellikle has bahçe gibi yerler, hayatla sanatın yollarının kesiştiği, yüksek düzeyde ilmî, edebî sohbetlerin yapıldığı mekânlar olmuştur.


#39

SORU:

XVIII. yüzyılda sultanların işret merkezleri nerelerdir?


CEVAP:

Aslı Topkapı’da benzerleri ise İstanbul’un her yerinde bulunan Has bahçede geceli gündüzlü günlerce devam eden meclisler, sultanların bezm yani işret, eğlence hayatının merkezi olmuştur.


#40

SORU:

XVIII. yüzyılın başında Osmanlıdaki siyasi, sosyal ve askeri durum nasıldı?


CEVAP:

Yüzyılın başında Sadrazam Ramî Mehmet Paşa, batı tarzı idari ve askerî ıslahatlar yapmaya ve iç barışı temin etmeye çalışırken; kökleri oldukça eskiye uzanan huzursuzluklar 21 Temmuz 1703’de Edirne Vakası olarak bilinen sosyal bir patlamaya sebep olmuştur. Ahmet’in kontrolü eline alıp devlet yönetimini vezirlere bırakarak köşesine çekildiği bir dönemde, İsveç Kralı XII. Charles yani Demirbaş Şarl’ın Osmanlılara sığınmak zorunda kalması, devleti Ruslarla tekrar karşı karşıya getirmiştir. İbrahim Paşa, toprak kayıplarına razı olup Pasarofça Antlaşması’yla, Viyana’dan beri süregelen karışıklığa son vermeye çalışmıştır.


#41

SORU:

XVIII. yüzyılda Osmanlılar kimi nereye elçi olarak yollamıştır?


CEVAP:

Avrupalıların askerî güçleri ve diplomasisi hakkında bilgi edinmek üzere ilk defa Osmanlı elçileri gönderilmiştir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi Paris’e, İbrahim Paşa Viyana’ya, Nişli Mehmet Ağa Moskova’ya, Mehmet Efendi Lehistan’a gitmiştir.


#42

SORU:

Lale Devri'ndeki imar ve eğlence faaliyetleri nasıldı?


CEVAP:

1718-1730 arasındaki on iki yıllık barış döneminde, III. Ahmet ve veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın gayretleriyle Kâğıthane merkez olmak üzere İstanbul’un her tarafında imar ve kültür faaliyetine girişilir. Fransa’daki Fortainebleau ve Versailles Sarayları örnek alınarak yeni saraylar, konaklar ve bahçeler inşa edilir. Sadabad, bu dönemde inşa edilen en önemli saraylardan biridir. Sadabad açılışından itibaren devlet erkânı, şairler, musikişinaslar, rakkaseler ve zevk erbabının toplandıkları bir eğlence mekânı ve aynı zamanda Lale Devri’nin de sembol merkezi olur.


#43

SORU:

Lale Devrindeki bilim, kültür ve sanat faaliyetlerinin başında neler gelmektedir?


CEVAP:

Lale Devri bilim, kültür ve sanat faaliyetleri bakımından da önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu alandaki yeniliklerin en önemlisi İbrahim Müteferrika tarafından matbaanın kurulması ve sadrazam İbrahim Paşa tarafından bir tercüme heyeti kurulmasıdır.


#44

SORU:

Lale Devri nasıl sonlanmıştır?


CEVAP:

Bazı olumlu gelişmelere karşılık, Lale Devri’ndeki israf ve lüks merakı, sadrazam ve ekibine karşı tepkileri körüklemiş ve bu dönem Patrona Halil isyanıyla kanlı bir şekilde sona ermiş, devrin sembolü hâline gelen Sadabad yerle bir edilmiştir.


#45

SORU:

Lale devri zamanında İstanbul'un yaşadığı doğal afet ve salgınlar nelerdir?


CEVAP:

Osmanlılar bu asırda aynı zamanda önemli doğal afetlerle de karşılaşmıştır. İstanbul, birçok defa büyük yangınlara sahne olmuş; bilhassa 1755’de çıkan büyük yangında sokakların darlığı sebebiyle Bab-ı Âlî tamamıyla yanmıştır. Aynı yıl sert kış sebebiyle Haliç donmuş; 1754 ve 1766 yıllarında ise İstanbul büyük depremlerle sarsılmıştır. Asırlardır binlerce insanın ölümüne sebep olan veba salgını, bu asırda da karantina uygulamasının olmaması sebebiyle halk için kâbus olmaya devam etmiştir.


#46

SORU:

XVIII. yüzyılda Osmanlılarda sosyal hayat nasıldı?


CEVAP:

Yıllardır biriken problemler, toprak kayıplarıyla gelen binlerce göçmenin iskânı, Celali isyanları ve iç karışıklıkların getirdiği huzursuzluklar, konargöçerlerin yerleşik hayata zorlanması, beraberinde işsizlik, ekonomik sıkıntı ve ahlaki çöküntüyü getirmiştir. Osmanlı’daki zihniyet değişiminde, Avrupai tarzda yaşayan levantenler, azınlıklar ve mühtediler ile Batılı ülkelerde kurulan elçiliklerin etkisi büyüktür.


#47

SORU:

XVIII. yüzyılda Osmanlılarda mimari alandaki yenilikler nelerdir?


CEVAP:

Mimari alanda da mimar Antoine Ignace Melling çalışmaları vesilesiyle barok ve rokoko tarzı süslemeler saray ve bahçeleri doldurur duruma gelmiştir. XVIII. yüzyıl Avrupa’sı, İtalyan barokuna karşı tepki olarak ortaya çıkan Fransız rokokosunun etkisi altındadır. XVIII. asrın sonlarında ise barok ve rokoko üslubunun yerini Napolyon yönetimini simgeleyen ampir üslup almıştır. Lale Devri ile Batı’ya açılmaya başlayan Osmanlı sanat ve mimarisi ise, önce rokoko, sonra da barok, ampir ve seçmeci üslupların etkisi altında kalarak yerel üsluplarını oluşturmuştur.


#48

SORU:

XVIII. yüzyılda Osmanlılarda kıraathanelerin durumu nasıldı?


CEVAP:

Bu asırda, hayatı daha çok medrese, cami, iş ve ev arasında geçen Osmanlı insanının hayatında, artan yoksulluk ve işsizlikle beraber ahlaki çöküntü ve kültürel sapmalar kendini daha fazla göstermeye başlamıştır. Eskinin kitap okunan, şiirler söylenen kıraathane özelliğindeki kahvehaneleri, bu asırda sazendesi, hanendesi ve köçeği ile yeniçerilerin ve işsiz güçsüz takımının toplandığı, isyan hazırlıklarının yapıldığı fesat merkezleri hâline gelmiştir.


#49

SORU:

XVIII. yüzyılda Osmanlılarda bilim ve kültür hayatındaki gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

Nizam-ı Cedit’le birlikte, Batı’da meydana gelen değişmelerden haberdar, iç ve dış gelişmelere vakıf ıslahat yazarları görülmeye başlamıştır. İbrahim Müteferrika, Penah Efendi ve Ratip Efendi’nin layihaları Batı’daki gelişmelerden bahsetmesi ve Osmanlılarla karşılaştırmaya gidilmesi bakımından önemlidir. İbrahim Müteferrika’nın Usulü’l-Hikem fi-Nizami’l-Ümem’i, Ebubekir Ratip Efendi’nin Sefaretname’si, Ahmet Resmî Efendi’nin Hülasatü’l-İtibar’ı ve Sefaretname’si Batıdaki gelişmeleri gerçekçi bir şekilde aktarmaktadır. Osmanlı bilim hayatında atılan adımlardan en önemlisi, Avrupa’dan iki asır sonra 1726’da matbaanın kurulmasıdır. Matbaanın kurulması Osmanlı bilim hayatının modernleşmesinde önemli bir adımdır. Bunun dışında Damat İbrahim Paşa’nın 1720 yılında kurduğu otuz kişiden oluşan tercüme heyeti, Osmanlılarda devlet tarafından kurulan ve maaşlarını hazineden alan ilk entelektüel teşebbüs olması sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir.


#50

SORU:

Lale devrinin edebî anlamda zirve şahsiyetleri kimlerdir?


CEVAP:

Lale Devri’nin yaşama coşkusunu şiirde Nedim, musikide Mustafa Çavuş temsil etmiştir. Devrin ağdalı üslubunun aksine hareketli, lirik, neşeli şarkılar kaleme alınmıştır. Osmanlı hanedanının en ünlü bestekârı, şair, neyzen ve tamburî III. Selim’in sanat çevresi ise, Osmanlı musikisinde son ihtişamın yaşandığı bir yenilik sahnesi olmuştur.


#51

SORU:

XVIII. yüzyıl divan şiirinin genel hatları nasıldır?


CEVAP:

Klasik son dönem olarak adlandırılan bu yüzyılda Anlamdan ziyade sese önem veren, açık, tabii, zarif bir söyleyişe dayanan klasik üslup; bu üslup içinde kalmakla birlikte ses yerine anlamı (fikri) ön plana çıkaran tebliğî (hikemi, didaktik) üslup; anlamın ön plana çıktığı, girift ve yeni mazmunlarla yüklü muğlak, tasannulu söyleyişe dayanan bediî üslup (Sebk-i Hindî) ve konuşma diline ait deyişlerle yüklü, külfetsiz, açık bir söyleyişe yaslanan mahallî / folklorik üslup gibi üsluplar dönemin belirgin çizgilerini oluşturur. Klasik imge sisteminden Sebk-i Hindî’nin imge sistemine geçiş en yüksek ve yoğun bir şekilde asrın sonunda Şeyh Galip’le gerçekleşmiştir. Bu asır, şair kadrosu bakımından eski edebiyatın en zengin dönemidir. Bu sebeple XVIII. yüzyıl, kaynaklarda şiir ve şair asrı olarak kabul edilmiş; Sabit’ten itibaren “her kaldırım taşının altından bir şair”in çıkması sık sık eleştiri konusu edilmiştir.


#52

SORU:

XVII. yüzyılda osmanlılarda şair ve bestekar sultanlar kimlerdi?


CEVAP:

Osmanlılarda sanat ve kültür faaliyetleri patronaj sistemi yani himaye şeklinde gelişmiştir. Kendileri de şair olan sultanlar şairleri ve sanatkârları himayeleri altına alarak sanatın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Ahmet, Necip ve Ahmet; I. Mahmut, Sebkatî; III. Mustafa Cihangir; III. Selim İlhamî mahlasıyla şiirler söylemiştir. III. Ahmet ve III. Selim ise divan tertip etmişlerdir. I. Mahmut ve bilhassa III. Selim şairliklerinin yanında iyi birer bestekârdır. Bu durum asrın başında Nedim, sonunda ise Şeyh Galip gibi eski edebiyatın iki zirve isminin yetişmesine imkân sağlamıştır.


#53

SORU:

XVIII. yüzyılda osmanlılarda edebi muhitler nerelerdi?


CEVAP:

Bu asırda edebiyat ve sanat hayatının merkezi yine İstanbul’dur. Asrın önemli devlet adamlarından ve şairlerinden olan Koca Ragıp Paşa’nın evi ve Hoca Neşet’in Molla Gürani’deki konağı şairlerin uğrak yerlerindendir.


#54

SORU:

XVIII. yüzyıl divan şiirinde şairlerin tasnifi nasıl yapılmaktaydı?


CEVAP:

Tezkireciler, şairlerin derecelerini ifade ederken daha çok mana ve mazmun kavramlarını temel almakta; manayı içeriğin ötesinde üslup ve hayali de içine alan bir kavram olarak kullanmaktadırlar. Riyazî şairleri, manada yaratıcı olanlar; önceki manadan yeni bir mana çıkarabilenler; önceki manayı güzel bir şekilde yeniden söyleyenler ve önceki manayı taklit edenler olmak üzere dörde ayırarak; taklidin iyi yapıldığında takdir gördüğünü, eşit seviyede olursa reddedilmediğini söyler.


#55

SORU:

Son Klasik Dönem olarak adlandırılan XVIII. yüzyıl divan şiirinin önceki yüzyıllara göre farkı nedir?


CEVAP:

Son Klasik Dönem daha çok bir nazire edebiyatı görünümü arz etmektedir. Bu dönemde şairlerdeki yenilik arzusu sebebiyle müstehcen söyleyişler, argo ve küfürlü sözler önceki asra göre kıyaslanamayacak kadar artmıştır. Bunun yanında, yeni, orijinal benzetmeler, alışılmadık mazmunlar divanlardaki çizgi dışı söyleyişlerin sayısını ciddi bir şekilde arttırmıştır. Bu asırdaki yozlaşmayı gösteren bir örnek de müşterek gazel sayısındaki artıştır.


#56

SORU:

XVIII. yüzyıl divan şiirinin en önemli sayılabilecek özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Asrın önemli özelliklerinden biri de sosyal tenkit ve hicve daha fazla ağırlık verilmesidir. Hayatın daha çok olumsuz yüzüne dikkatini yönelten şairler, gördükleri aksaklıkları bazı tiplerin şahsında ağır bir şekilde hicvetmişlerdir. Bu asırda, heceyle yazılan bazı şarkı ve koşmaların yanında klasik nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir. Kaside, tarih, mesnevi, musammat ve gazeller arasında içeriğiyle dikkati çeken orijinal şiirlere rastlanmaktadır. Bu dönemde, önceki asra göre kaside ve mesnevi sahasında ciddi bir azalma görülmektedir. Buna karşılık, gazeller ve tarihler ile şarkı, tahmis, murabba, muhammes gibi musammatların sayısında artış olmuştur.