KBRN SAVUNMA VE GÜVENLİK Dersi Halk Sağlığı ve KBRN İlişkisi soru cevapları:

Toplam 25 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

KBRN ajanları neden tehlikelidir?


CEVAP:

Kimyasal biyolojik, radyolojik ve nükleer silahların kullanımı, insanları veya insanların mevcudiyetinde önemli role sahip kaynakları (su, hava, bitki, toprak vb.) yok etmesinin yanında, ayrıca kimi zaman da fiziksel, biyokimyasal ve biyolojik süreçler sonunda ortaya çıkan çeşitli bozunmalar sonucu kullanılamayacak hâle getirebilmektedir. Tüm bunların sonucunda, o çevredeki insanların hayatlarında kalıcı değişiklikler, genel depresyonlar ve panik havası oluşturmaktadır. Günümüzün koşullarında, tüm sağlık kurumlarıyla hastanelerin KBRN ajanlarına maruziyete neden olan endüstriyel veya terörist olaylara karşı hazırlıklı olması gereklidir. Biyolojik ve kimyasal ajanların tanımlanması, radyolojik/nükleer tehditlerin belirlenmesi, hastaların ve sağlık çalışanlarının korunması, etkin ve hızlı dekontaminasyon, etkili tedaviye yönelik hazırlıklar eksiksiz olmalıdır. KBRN ajanları kullanılarak toplumun yaşam kalitesini etkileyerek toplumsal kaygılara yol açabilecek gıda zehirlenmeleri ve tarımsal alanların terörist saldırılara maruz kalması durumları da dikkate alınmalıdır. Toplumsal etkilenmeleri en aza indirgemek için saldırı öncesi önlemler alınması gerekmektedir. Kimyasal, biyolojik ve radyolojik/nükleer tehdit varsa dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında toplum bilinçlendirilmelidir. Bu kapsamda farkındalık eğitimlerinin verilmesi, tehlikenin farkında olarak risklerin belirlenmesi ve kriz planlarının hazırlanması önem kazanmaktadır.


#2

SORU:

Triyaj nedir?


CEVAP:

Triyaj, yaralı ve hastaları o an ki durumlarının ciddiyetine göre sınıflandırıp; tedavi, bakım ve tahliye konularında önceliklerini belirleme ve sıraya sokma sürecidir.


#3

SORU:

Bir KBRN olayından sonra sağlık personelinin temel görevleri nelerdir?


CEVAP:

Bir KBRN olayından sonra sağlık personelinin temel görevleri sırasıyla;Yaralıları ve sağlık personelini KBRN ajanlarının zararlı etkilerinden korumak, 1. Yaralıları triyaj yoluyla sınıflandırmak, 2. Yaralılara ilkyardım uygulamak, 3. Yaralıların dekontaminasyonunu sağlamak, 4. Kullanılan ajanı tespit ve teşhis etmek, 5. Yaralıların ileri tanı ve tedavi işlemlerini gerçekleştirmektir.


#4

SORU:

Kimyasal yaralı ve tıbbi kimyasal savunma nedir?


CEVAP:

Kimyasal savaş ajanıyla temas edip hayatta kalan ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyanlara “kimyasal yaralı” adı verilir.  Sağlık personeli tarafından kimyasal yaralılara verilen sağlık hizmet desteğine “tıbbi kimyasal savunma” adı verilir.


#5

SORU:

Kimyasal savaş ajanı yaralanmalarına müdahale ederken saptama işlemine kadar neler yapılır?


CEVAP:

Tıbbi kimyasal savunma; kimyasal silahların etkileri, tanı ve tedavileri konusunda eğitimli, kimyasal silahların etkilerini önleyen kişisel koruyucu önlemlerine sahip sağlık personeli tarafından yapılır. Sağlık kuruluşları tarafından kimyasal yaralılara verilecek sağlık hizmetleri “Hastane Afet Planı” kapsamında ana hatlarıyla belirlenmelidir. Kimyasal yaralanmalarında sağlık hizmet desteğinde amaç; yapılacak tüm tıbbi müdahalelerin en kısa sürede gerçekleştirilmesidir. Kimyasal bir saldırı sonrası kimyasal yaralıya müdahale alanları üç farklı bölgeye ayrılır. Kullanılan kimyasal silahın insan sağlığına zarar verecek seviyede olduğu alana “Sıcak Bölge” adı verilir (Şekil 5.1). Sıcak bölgedeki kimyasal yaralılar alandan hızla tahliye edilmelidirler. Kimyasal yaralıların sıcak bölgeden tahliyesi sonrasında sağlık kuruluşuna getirildiği alan “Ilık Bölge” adını alır (Şekil 5.1). Ilık bölge; sağlık kuruluşunun acil servis bölgesinde geniş bir alanda kurulmalıdır. Bu bölgede kimyasal yaralılara saptama, triyaj, KBRN ilkyardımı ve tıbbi dekontaminasyon işlemleri yapılır. Ilık bölgede kimyasal silahlara karşı koruyucu donanım giyen (B tipi) sağlık personeli görev yapar. Ilık bölgede tıbbi dekontaminasyon öncesinde saptama işlemi gerçekleştirilir. Bu işlemle kimyasal yaralının hangi kimyasal savaş ajanına maruz kalındığı tespit edilir yaralıya ajana özel tedavinin yapılması için bilgi elde edilir. Saptama işlemi; kimyasal silahları belirleyen detektörler veya kitler ile yapılır. Yaralanmaya yol açan ajanının belirlenmesi; tıbbi müdahale sırasında gerekli fiziksel koruyucu tedbirleri alması, ajana özel triyaj, KBRN ilkyardımı, ileri tanı ve tedavi faaliyetlerinin yönlendirmesi açısından önemlidir.


#6

SORU:

Kimyasal savaş ajanı yaralanmalarına müdahale ederken saptama işleminden sonra neler yapılır?


CEVAP:

Saptama işleminden sonra kimyasal yaralının mevcut belirti ve bulguları ile hayati fonksiyonları değerlendirmek amacıyla triyaj işlemi gerçekleştirilir. Triyaj, kimyasal yaralının sağlık kuruluşuna ilk geldiği andan itibaren her aşamada tekrarlanmalıdır. Büyük olayları tanımak ve teşhis koymak ne kadar kolaysa az sayıda kişinin etkilendiği olayların farkına varmak da o kadar zordur. Bu nedenle acil servis çalışanları müdahale ettikleri kişinin biyolojik veya kimyasal bir ajana maruz kalıp kalmadığını düşünmek ve belli ipuçlarını tanımak konusunda eğitimli olmalıdırlar. Bu ipuçları, hastanın ifadelerindeki belirtiler (görme bulanıklığı, anormal koku veya tat hissi, solunum irritasyonu, nefes darlığı, ciltte ve gözlerde yanma), hastanın yaptığı iş, hastalandığında bulunduğu yer ve burada fark ettiği normalin dışındaki olaylar (gaz veya toz bulutu, patlama vb.) olabilir. Müdahale edilen insanda biyolojik ajanlarla bir temastan şüphelenildiğinde olayın şekli, ajanın özelliği, kaç kişinin olaydan etkilendiği, dekontaminasyon ihtiyacının olup olmadığı hızla gözden geçirilmelidir. Olaydan etkilenenlere müdahalede bu bilgiler önemlidir. Edinilmesi gereken bilgiler ASBESTOS (Ajan, Sıvı-Katı-Gaz, Bulaş Bölgesi, Etki, Sahada Etkilenenler, Triaj, Olası Diğer Tanılar, Semptomların Süresi) kısaltması ile özetlenebilir. Etkin bir triyaj işlemi kimyasal yaralılarda hastalık ve ölüm oranlarını düşürür. Triyajı yapılan kimyasal yaralılara KBRN ilkyardımı uygulanır. KBRN ilkyardımında; temel ilkyardım uygulamalarına ilave olarak KBRN ajanlarının etkilerini ortadan kaldıran antidotlar (Atropin, Oksimler, Diazepam) kullanılır.


#7

SORU:

Kimyasal savaş ajanı yaralanmalarına müdahale ederken soğuk bölgede ne yapılır?


CEVAP:

Sağlık kuruluşunda kimyasal silah bulaş riskinin olmadığı acil servis bölgesine “Soğuk Bölge” adı verilir. Acil servis girişinden itibaren başlayan soğuk bölgede olası ikincil kontaminasyondan korunmak amacıyla sağlık personeli tek kullanımlık önlük, bone, maske, eldiven ve galoş giymelidir. Soğuk bölgede kimyasal yaralıların ileri tanı ve tedavi işlemleri gerçekleştirilir; hayati fonksiyonları sabitleşen kimyasal yaralılar, klinikte gözlem altında tutulur.


#8

SORU:

Biyolojik savaş ajanı yaralanmalarına müdahale ederken öncelikle yapılması gerekenler nelerdir?


CEVAP:

Biyolojik ajanların etkileri kimyasal ajanlardan farklı olarak kullanıldıkları anda değil, inkübasyon süresine bağlı olarak etkenle maruziyetten belirli bir süre sonra ortaya çıkar. Bu nedenle biyolojik savaş ajanına maruz kalan kişiler hastaneye olayın gerçekleştiği andan çok sonra başvururlar. Biyolojik silah kullanımında ortaya çıkan tablo bir salgına benzer, gelişen salgının biyolojik savaş ajan sebebiyle mi yoksa o bölgeye has bir salgın mı olduğu değerlendirilmelidir. Nadir görülen klinik durumların görülmesi veya tedaviye dirençli durumların ortaya çıkması biyolojik savaş ajan olasılığını düşündürmelidir. Bu durumda biyolojik silahların özelliklerini bilmek önem kazanmaktadır. Bir biyolojik silah kullanım şüphesinde yapılacak işlemler klasik salgın incelemesi ile aynıdır. Ancak biyolojik saldırı şüphesi varsa prosedürler çok daha hızlı ilerlemelidir. Biyolojik saldırıdan sonra olası deri bulaşı en kısa sürede dekontamine edilmelidir. Biyolojik ajan bilinmiyorsa kirlenmiş birey sodyum hipoklorit çözeltisi (% 0.5) veya bol miktarda düz sabun ve su ile yıkanmalıdır ancak kimyasal ajan için dekontaminantların kullanımının da unutulmaması gereklidir. Kirlenmiş personelin üzerindeki potansiyel olarak kirlenmiş olan giysiler, koruyucu giysi giymiş personel tarafından en kısa sürede çıkartılmalıdır. Kazazede dekontaminasyonun ardından taşınacaksa tekrar bir kirlenme olmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Tıbbi personelin kirlenmiş personelin teçhizat ya da giysilerinden ikincil olarak kontamine olma olasılığına dikkat edilmelidir. Biyolojik ajanın atıldığı yerin yakınından gelen kazazedeler yüksek oranda bulaşıcıdır. Kaynağa yakın mesafeden gelen personel ile uzaktan gelen personelin ayrımı zor olacağından tıbbi personelin veya bölgedeki diğer kişilerin uygun fiziksel korunması, dekontaminasyon tamamlanıncaya kadar muhafaza edilmelidir. Biyolojik saldırıya maruz kaldığı belirlenen kazazedelerde öncelikle genel sağlık önlemleri alınmalıdır. Bunlar solunumun sağlanması, dolaşımın sağlanması, ateşin düşürülmesi, ağrının dindirilmesi ve semptomatik tedavi olarak sıralanabilir. Biyolojik ajan ile maruziyette hastanın diğer olası mikroorganizmalarla da enfekte olmasını engellemek amaçlı hasta izole edilir. Olaydan sonra etkilenmeyen kişilerin karantinaya alınmasına (ters karantina) ve hasta bakımında etkin izolasyon tekniklerinin kullanımına hemen başlanmalıdır.


#9

SORU:

Biyolojik savaş ajanı yaralanmalarına müdahale ederken nasıl bir ilaç tedavisi uygulanır?


CEVAP:

Biyolojik saldırı olasılığında geniş spektrumlu antibiyotikler kemoproflaksi (önceden ilaçla koruma) için sıklıkla kullanılan yöntemdir. Bir biyolojik saldırı riski varsa bölgedeki personele kemoproflaksi için antibiyotik verilmesi tercih edilir ancak bir tehdit yoksa böylesi bir uygulama hem pratik değildir hem de tehlikelidir. Bazı biyolojik ajanlara maruziyette ajanla karşılaşmanın hemen sonrasında antibiyotik alımı hayat kurtarıcıdır. Kuluçka dönemleri bilgisi ve hastalık patogenezinin (bir hastalığın kaynağı ve gelişmesi sırasında organizmada meydana gelen değişiklikler bütünü) bilinmesi, biyolojik ajanlara karşı verilen ilacın dozunun ve zamanlamasının düzenlenmesi için gereklidir. Bazı durumlarda (örneğin, inhalasyon şarbonu), antibiyotiklerin maruziyet sonrası aşılama ile birlikte kullanımı, daha önce aşılanmamış olanlara en iyi alternatif tedavidir. Bazı durumlarda ise antibiyotik kullanımı inkübasyon periyodunu uzatır (Q ateşi). Bu nedenle, maruz kalma sonrası profilaksi (hastalık meydana gelmeden hastalığın önlenmesi) kullanma kararında dikkatli olunmalıdır. Hâlihazırdaki tek “geniş spektrumlu” antiviral ilaç (virüsler ile meydana gelen enfeksiyonların tdavisinde kullanılan ilaç) Ribavirin’dir. Bu bileşik, bazı potansiyel viral tehditler doğal koşullar altında oluştuğunda (Lassa Ateşi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Böbrek Sendromlu Kanamalı Ateşi vb.) tedavide yararlı olmuştur. Araştırmalar bu bileşiğin influenza, Junin Virüsü, Rift Vadisi Ateşi (RVF) Virüsü gibi birçok virüs için de antiviral etkinliğe sahip olduğunu göstermektedir. Ancak filovirüsler, togavirüsler gibi etkisiz olduğu virüsler de vardır. Amantadin, asiklovir ve azidotimidin gibi antiviraller ise virüse özel üretildiğinden dar kullanım alanlarına sahiptir. Antitoksin tedaviler de mevcuttur ancak antitoksin kullanarak yapılabilen geniş çaplı bir tedavi söz konusu değildir. Bazı biyolojik ajanlar için antiserum kullanımı olası tek tedavi durumudur. Belirli durumlarda pasif immünizasyonda immünoglobulin kullanımı tercih edilmektedir. İmmünoglobulin kullanımı, yeterli kaynak ve malzeme miktarının sınırlı olması, sınırlı koruma süresi ve insan kökenli olmayan antiserumla ilişkili serum hastalığı riski nedeniyle sınırlanmaktadır. Günümüzde pasif immünoproflaksi için insan monoklonal antikorlar gibi yeni geliştirilen yöntemlerin kullanımı ön plana çıkmaktadır.


#10

SORU:

Radyasyona bağlı yaralanmalara müdahale ederken öncelikli olarak ne yapılır?


CEVAP:

Müdahale eylem planlarında ilk basamak; personelin radyasyondan korunması için olay yerinin değerlendirilmesi ve kontrollü sıcak, ılık ve soğuk alanların oluşturulmasıdır. Belirlenen alanların olay yerine göre mesafeleri 30 ile 400 metre arasında değişebilir. Triyaj sırasında yaralılar olay yerinden hızla uzaklaştırılmalıdır. Ayrıca dışarıdan bulaş olabileceği düşünülen yaralıların kıyafetlerinin çıkartılması hem yaralının hem de sağlık çalışanlarının olası radyasyon maruziyetini azaltır. Yaralıdan nazal sürüntü gibi biyolojik örnekler alınmalıdır. Yabancı cisimler, radyoaktif materyal olarak değerlendirilmelidir. Önce yaralar, daha sonra sağlam cilt dekontamine edilmelidir. Triyaj öncelikli olarak travma veya yanığa yönelik yapılmalıdır. Kanaması olan bir yaralıda radyasyon hasarı değil travmaya bağlı kan kaybı daha önce değerlendirilmelidir. Termal yanıklar ve mekanik travma ölümlerin çoğundan sorumludur. Bu nedenle yaralının ihtiyacına göre genel cerrahi, hematoloji, enfeksiyon hastalıkları, ortopedi, plastik cerrahi ve yoğun bakım servisleri de müdahalede rol alabilir. Bulaşın devam etmesini engellemek ve sağlık çalışanlarını korumak için yaralar uygun şekilde kapatılarak yaralıya ılık sabunlu duş aldırılmalıdır. İçsel bulaş durumunda, oral/nazofarengeal (ağız/geniz yoluyla) aspirasyon, mide lavajı, laksatifler, hidrasyon ve diürezin sağlanması, potasyum iyodür, amonyum klorid, dietilen triamin penta asetat (DTPA), sodyum bikarbonat, prusya mavisi, alüminyum içeren anti asitler, baryum sülfat kullanılabilir.


#11

SORU:

Biyolojik savaş ajanı yaralanmalarına müdahale etmede radyasyon maruziyetinin önemi nedir?


CEVAP:

Yaralının ne kadar radyasyon aldığı; sağ kalımı ve gerekli tedavileri belirleyeceğinden maruziyet dozunun belirlenmesi önemlidir. Radyasyon maruziyeti ile kusma arasındaki sürenin belirlenmesi çok güvenli olmayan bir belirteçtir. Alınan radyasyon dozunu ve sağ kalımı tayin etmekte kan tahlillerinin yapılması ve ciltte radyasyon yanıklarının saptanması faydalı olabilir. Maruziyetten 24-48 saat sonra yapılacak lenfosit sayımı durumun ciddiyeti hakkında en iyi bilgiyi verir. Alınan doz ne kadar fazla ise akut radyasyon sendromuna bağlı belirtilerin ortaya çıkması o kadar hızlı ve şiddetlidir. Akut radyasyon sendromları iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, kızarıklık, ateş, ciltte duyarlılık artışı, idrar çıkışında azalma şeklinde sıralanabilir. Bunlardan biri olan hematolojik sendrom 2-3 Gy dozlarında maruziyette ortaya çıkar. Tam kan sayımı ve diğer tetkiklerle tanı konulmasını takiben özellikle olaydan sonraki 24 saat içinde kan ürünlerini arttırıcı ajanların kullanımı tedavide önem taşır. Hematolojik hasar semptom ve bulgu vermeden 1-3 hafta sonra ortaya çıkabilir. Gerek erken dönemde, gerekse belirgin hematolojik sendromda kan ve kan ürünlerinin yoğun kullanımı gerekebilir. Gastrointestinal sendrom 5-6 Gy doza maruziyet ile 5-6 gün sonra gelişebilir. Nörovasküler sendrom ise 10 Gy ve üzeri dozlarda ortaya çıkan genellikle olarak ölümcül seyreden bir durumdur. Belirgin fiziksel travma veya vücudun %20’sinden fazlasının yandığı durumlara eşlik eden 2 Gy veya daha fazla radyasyon dozu maruziyeti durumunda kombine yaralanmadan söz edilir. Bu durumda klinik gidişat her bir travmanın tek başına görüldüğü durumlardan çok daha kötüdür. Radyasyon yaralılarının tedavi yaklaşımında olgular hafif, orta, ciddi ve letal olmak üzere dörde ayrılır. Tıbbi imkânların uygun kullanılması için tedavide orta ve ciddi gruba girenlere öncelik verilmelidir.
Çizelge


#12

SORU:

Agroterörizm nedir ve başlıca hedefleri nelerdir?


CEVAP:

Uzmanlar tarımsal terör amacıyla kullanılabilecek yüzlerce patojen ve böceğin bulunduğunu ancak bunlar arasında birkaç düzine kadarının ekonomik bir tehdit meydana getirebileceğini belirtmektedir. Tarımsal ürünlerin bir savaş hedefi olarak görülmesi sürpriz olarak görülmemelidir. Çünkü her türlü silah kullanılarak yapılan bir savaşta bile kaçınılmaz olarak askerleri besleyecek gıda maddelerine ihtiyaç vardır. Biyoterörizm hakkında korkular 1990’ların sonunda ortaya çıkmış ve tarıma yönelik potansiyel agroterörizm ile ilgili alınabilecek önlemler de yine bu zamana denk gelmiştir. Tarımsal terör savaş, özellikle ABD’de yaşanan 11 Eylül saldırılarından sonra gündeme gelen bir savaş yöntemi olarak görülmekle beraber esasında bu  yöntemin bir vasıta olarak kullanımının geçmişi uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Bu yöntem genellikle savaşta zayıf olan tarafın güçlü olana karşı kullandığı bir vasıta olarak görülmektedir. Ancak pek çok agroterörizm vasıtasında, saldırı kaynağının daha gizlenebilir olmasından dolayı güçlü olan taraflarca da tercih edilen bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta teknolojik ve ekonomik olarak güçlü ülkelerin sahip olduğu mevcut bilimsel birikimler, onların bu sahada da bir adım ileride olmasını sağlayacak niteliktedir. Mevcut uluslararası antlaşmalar bağlayıcı nitelikte görülse bile, birçok ülkenin geçmişte ve günümüzde agroterörizm yöntemleri geliştirmek için çalıştıkları da bir gerçektir. Özellikle son yıllarda yaşanan bazı gelişmeler Biyolojik Güvenlik kavramını önemli hale getirmiştir. Biyolojik Güvenlik değişik tanımlara sahip olmakla beraber, FAO (Food and Agriculture Organization) tarafından yapılan tanım şu şekildedir: “Biyolojik güvenlik; çevresel riskleri de göz önüne alacak şekilde gıda güvenliği, hayvan hayatı ve sağlığı, bitki hayatı ve sağlığı alanlarındaki risk analizi ve risk yönetimine dair politika ve yasal düzenlemeleri (ekipman ve faaliyetler dâhil) kapsayan stratejik ve entegre bir yaklaşımdır. Biyolojik güvenlik, bitki hastalık ve zararlılarını, hayvan hastalık ve zararlılarını, hayvanlardan insanlara geçebilen hastalıkları, GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’ların ve bunların ürünlerinin bir ülkeye girişi ve kasti olarak salımını, salgın yapan yabancı tür ve genotiplerin bulaşması ve mücadelesini içine almaktadır”. Daha yalın bir tanıma göre ise, Biyolojik güvenlik, “ekonomi, çevre ve insan sağlığının hastalık ve zararlılardan korunmasıdır”. Biyolojik güvenlik; insan, hayvan ve bitkilerde doğal olarak gelişebilecek hastalık ve zararlılardan korunmayı sağlayabileceği gibi, bunların bir biyolojik silah olarak kullanılmaları durumunda da önleyici ve tedavi edici olarak rol oynayacak bir önlemler bütünü olarak görülebilir. 1925 yılında imzalanan Cenevre Protokolü ile birçok ülke biyolojik silahları savaşta kullanmama konusunda bir anlaşmaya varmışlardır. Protokol, biyolojik silah araştırmalarını sınırlandırmamıştır. ABD bu anlaşmayı 1975 yılında imzalamıştır. İnsan, hayvan ve bitkilerde hastalık ve zarar meydana getiren canlıların biyolojik silah olarak kullanılmaları fikri uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Özellikle insanlarda hastalık meydana getiren çeşitli patojen mikroorganizmaların bir savaş vasıtası olarak görülmesi sık karşılaşılan bir yaklaşımdır. Diğer bir yaklaşım ise değişik organizmalar kullanılarak tarımsal kaynakların hedef alınmasıdır. Burada özellikle gıda maddesi olarak kullanılan hayvansal ve bitkisel ürünlerin yanında hedef ülkelerin ekonomisine zarar vermek de amaçlardan birisidir. Toplumsal panik yaratılması diğer bir amacı oluşturmaktadır. Hastalık ve zararlıların tarımsal ürünler üzerindeki tahrip gücü bazen tahmin edilenin ötesinde sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin, Patates Mildiyösü Hastalığı İrlanda’da 1 milyon insanın ölümüne ve diğer bir milyon insanın ise göç etmesine neden olmuştur. Gerek doğrudan insan sağlığı gerekse tarımsal üretimin hedef alınması amacıyla değişik organizmalar potansiyel değer taşımaktadır. İnsan, hayvan ve bitkilerde hastalık meydana getirebilen Bakteri, Virüs ve Fungus gibi organizmalar biyolojik silah olarak kullanılmaya uygun görülmektedir.


#13

SORU:

Tarımsal terör amaçlı kullanılabilecek ajanlar nelerdir?


CEVAP:

Bitkilerde hastalıklarından kaynaklanan yüksek maddi kayıplar 20. yüzyılda pek çok ülkeye bitkilere karşı silah olarak bitkisel patojenlerin kullanılması fikrini vermiştir. Fransızlar 1939 yılında Alman patates tarlalarına zarar vermek için saldırı ajanı olarak havadan hem patates böceği (Leptinotarsa decemlieata) ve hem de patates mildiyösü (Phytophthora infestans) etmenini kullanmayı düşünmüşlerdir. Tarımsal terör amaçlı kullanılabilecek ajanlar aşağıda listelenmiştir:

• Bakteriler, • Virüsler, • Funguslar, • Böcekler, • Diğer mikroorganizmalar, • Kimyasal toksinler, • GDO’lar.


#14

SORU:

Agroterörizmde böceklerin yeri nedir?


CEVAP:

Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyellerini iki ana başlık altında incelemek mümkündür. 1. Böcekler doğrudan bir savaş vasıtası olarak insanlara karşı kullanılabilir. Bu durumda onların insanlardaki beslenme, rahatsız etme ve bulaşıcı hastalıkları yayma özelliklerinden yararlanılabilir. 2. Böcekler Agroterörizm (Tarımsal Terör)’in başlıca unsurlarından biri olarak kullanılabilir. Bu kapsamda böceklerin bitki ve hayvanlarda beslenerek tarımsal kayıplar meydana getirmesi, tarımsal ürün ticaretini engellemesi ve çeşitli bitki-hayvan hastalıklarını yayması söz konusudur. Bunlara ilave olarak böcekleri, bazı biyolojik terör faaliyetlerini izlemede ve mayın gibi bazı silahların yerini tespit etmede kullanma çalışmaları da yapılmaktadır. Ayrıca böceklerin içine metamorfoz döneminde yerleştirilen bazı mikrosistemler ile böceklerin yönetilmesi ve askerî amaçlı kullanımları da hedeflenmektedir. Böceklerin biyolojik silah olarak tarımsal ürünleri hedef alması birkaç şekilde gerçekleşebilir: Bazı böcekler evcil hayvanlar üzerinde beslenerek verimliliği tehdit edebilir ve hatta hayvanların ölümüne sebep olabilir. Bazı böcekler hayvanlarda hastalığa neden olan etmenlerin vektörüdür. Bu tip böcekler hayvan hastalıklarını yayarak tarımsal üretimi tehdit etmek amacıyla kullanılabilir. On binden fazla böcek türü bitkiler üzerinde beslenmekte ve bitkisel üretimi tehdit etmektedir. Bunların ancak 500 kadarı önemli zararlılar olarak görülmekte ve yapılan her türlü mücadeleye rağmen yıllık ortalama % 13 civarında ürün kaybına neden olmaktadır. Bu kayıp oranı bazı yer ve yıllarda % 100’e ulaşabilmektedir. Bazı böcek türleri bitkilerde hastalık meydana getiren çok sayıda organizmanın vektörü durumundadır. Böcekler bitki hastalıklarını yaymak amacıyla kullanılabilir. Böcek öldürücü ilaçlar ve bazı diğer kimyasallar tarımsal ürünleri tahrip etmek ve kimyasal olarak kirletmek amacıyla kullanılabilir. Genetik çalışmalar ile bazı böceklerin zarar yapma ve hastalık taşıma kapasiteleri artırılabilir. Saldırı amacıyla mevcut zararlı böcek türlerinin popülâsyonu artırılabileceği gibi, söz konusu ülkelerde var olmayan yeni türler de bulaştırılabilir. Bu durumda böceklerin zarar yapma kapasitesi çok daha yüksek olacak ve hedef ülke önemli bir sorunla karşı karşıya kalacaktır.
Hastalık taşıyan veya korku yaratan böcekler tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemek amacıyla kullanılabilir. Bütün bu yollarla yapılabilecek biyolojik bir saldırı ülkeleri değişik açılardan etkileyebilir. Böceklerin kullanıldığı tarımsal terörün neden olabileceği başlıca sorunlar şunlardır:Bugün teröristler için en ucuz ve en tahrip edici silahlardan biri aynı zamanda en fazla ihmal edilmiş ve gözden uzak tutulmuş olan böceklerdir. Bu biyolojik silah unsuru sınırları kolayca aşabilir, hızla üreyebilir, hastalıkları yayabilir ve sonuçta tarımsal ürünleri tahrip edebilirler. • Tarımsal üretimi azaltabilir ve beslenme sorunu yaratabilir. • Ekonomik dengenin bozulmasına neden olabilir. • Toplumsal panik yaratabilir. • Uluslararası ticareti ve ilişkileri bozabilir. • Hastalıklardan kaynaklanan doğrudan kayıplara neden olabilir. • Teşhis ve mücadele masrafları arttırabilir. • Dayanıklılık ıslahı ve yeni bir pestisitin geliştirilmesi masrafları arttırabilir. • Hastalıktan zarar görmüş ürünlerin imhası gerekebilir. • Tüketici güvenliği bozulabilir. • Enfekte alanlar uzun süre karantina altına alınabilir.


#15

SORU:

Böcekler neden biyolojik silah olarak kullanılırlar ve ne gibi dezavantajlara sahiptirler?


CEVAP:

Böceklerin biyolojik silah olarak kullanımının başlıca sebepleri; • Böcekler hızlı üreme kapasitesine sahiptir. Bir yıl içinde çok sayıda nesil verebilir, her nesilde binlerce yavru meydana getirebilir. Üretilip çoğaltılmaları pek çok canlıya oranla daha kolaydır. • Böceklerin önemli bir çoğunluğu uçma yeteneğindedir. Doğal yayılma yetenekleri ile salındıkları yerlerden etrafa kolayca yayılabilirler. • Böcekler büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Tanımlanmış bütün canlı türlerinin yarısından fazlası böcektir. • Böceklerin çevreye adaptasyon yetenekleri yüksektir. Soğukkanlı hayvanlardır ve vücut sıcaklıkları sabit değildir. Memeli hayvanlara göre enerjiyi daha büyük bir randımanla kullanırlar. Bu durum çevreye adaptasyon bakımından onlara büyük avantaj sağlar. Değişik çevre koşullarında biyolojik silah olarak görev alabilirler. • Çok değişik beslenme tiplerine sahiptirler. İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerde zarar yapabilir ve hastalık yayabilirler. • Teşhislerindeki güçlük ve büyük çeşitlilikleri sebebiyle biyolojik silah olarak fark edilmeleri ve tanımlanmaları güçtür ve doğal sistemin bir parçası olarak algılanabilirler. • Genellikle yöntemi kullanan ve hazırlayanlara zararlı değildir. Bazı zoonotik hastalıklar (insanlar ve hayvanların birbirine bulaştırabildikleri ve her iki gruba dâhil bireylerde ortak şekillenen hastalıklar) hariç, silah haline getirilmeleri güç değildir. • Hedeflerde düşük güvenlik önlemleri vardır. • Ahlaki olarak daha masum görülebilmektedir, doğal olarak gelişen bir sorun olarak görülebilme olasılığı vardır. • Ülke dışından birçok noktaya aynı anda saldırabilme kolaylığına sahiptir. Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılmalarının bazı dezavantajları da vardır; • Belirli bir hedefe yönlendirilip kontrol altında tutulmaları güçtür. Hedef dışı alanlara kolayca yayılabilirler. • Kitle halinde üretilmeleri bazen zor olabilir. Üretim aşamasında biyolojik silah olarak yetiştirildikleri ülkeler için de risk oluşturabilirler. • Üretimden sonra depolanmaları ve saklanmaları güçtür. Genellikle ömürleri kısadır ve kısa bir süre içinde kullanılmaları gerekir. • Hedefe gönderilmede kullanılacak yöntemler sınırlıdır.
• Mevcut karantina uygulamalarında mikroorganizmalara oranla daha kolayca fark edilip önlemler alınabilir.


#16

SORU:

Agroterörizm riski nerelerde yüksektir?


CEVAP:

• Tarımın yaygın olarak yapıldığı ülkeler • Belirli genotiplerin ve monokültürün yaygın olduğu alan ve ülkeler • Bazı ciddi zararlı ve hastalıkların halen mevcut olmadığı ülkeler • Tarımsal ihracatın önemli olduğu, birkaç tarımsal ürüne önemli oranda bağımlı olan ülkeler • İç huzursuzluğun yüksek olduğu, komşu ülkelerle sorun yaşayan, uluslararası terörizmin hedefi olan ülkeler • Bitki ve hayvan epidemik (salgın yapan) hastalık ve zararlılarına karşı koymak için alt yapısı zayıf ülkeler


#17

SORU:

Tarımsal terörün önemi ve Türkiye için taşıdığı risk düzeyi nedir?


CEVAP:

Bitkisel ürünler diğer ülkelerin olduğu gibi ülkemizin de gıda kaynağı ve gıda güvenliğinin dinamik gücüdür. Tarım ve tarıma dayalı sanayi ülkemizin en önemli iş koludur. Ülkemiz büyük bir bitki çeşitliliği ve zenginliğine sahip olup pek çok bitki türü için de gen kaynağı durumundadır. Bazı tarımsal ürünlerimizde de dünya piyasalarında ön sırada yer almaktayız. Bu özellikleriyle Türk tarımı bazı ülke, grup ve kişilerin hedefi olabilir.


#18

SORU:

Agroterörizme karşı neler yapılabilir?


CEVAP:

Pek çok ülke gibi ülkemizde de bitkisel ürünlere hedeflenmiş biyolojik etmenlerin kasten ülkeye sokulmasına karşı koymak için hazırlanmış teşkilatlar arası ulusal bir plan bulunmamaktadır. Diğer bir deyimle ülkemiz böyle bir saldırıya karşı hazırlıklı değildir. Agroterörizm gerçek bir tehdittir. Ekonomik sonuçları çok ciddi olabilir. Farkındalık eğitimleri verilmelidir, teyakkuzda olmak esastır, risk noktaları belirlenmelidir, kriz planı hazırlanmalıdır. • Duyarlı ve dikkatli olmak, hastalık ve zararlılara ait doğal yapıyı tanımak, belirtileri araştırmak, • İşletmede, ürün işleme tesislerinde, ürün dağıtım ve toptan satış alanlarında ve ürünün geçtiği diğer basamaklarda biyogüvenlik önlemlerini almak, • Sorunun teşhis ve çözümü için; tarım ve veterinerlik uzmanları, sağlık uzmanları ve güvenlik uzmanları arasındaki işbirliğini geliştirmek, • Karantina önlemlerini geliştirmek, uzmanları agroterörizm konusunda eğitmek, • Ürün işleme ve paketleme fabrikalarında yüzey araştırmaları yaparak zayıf noktaları belirlemek, iç kontrol mekanizmalarını ve acil durum yönetimini kurmak, • Büyük bir floraya sahip ülkemizin tarımsal ürünleri bazı ülke ve grupların hedefi olabileceğinden ilgili kuruluşlarca bitkisel ürünlere karşı agroterörizme karşı çalışmaların başlatılması gerekmektedir.


#19

SORU:

Agroterörizme karşı neler yapılabilir?


CEVAP:

Pek çok ülke gibi ülkemizde de bitkisel ürünlere hedeflenmiş biyolojik etmenlerin kasten ülkeye sokulmasına karşı koymak için hazırlanmış teşkilatlar arası ulusal bir plan bulunmamaktadır. Diğer bir deyimle ülkemiz böyle bir saldırıya karşı hazırlıklı değildir. Agroterörizm gerçek bir tehdittir. Ekonomik sonuçları çok ciddi olabilir. Farkındalık eğitimleri verilmelidir, teyakkuzda olmak esastır, risk noktaları belirlenmelidir, kriz planı hazırlanmalıdır. • Duyarlı ve dikkatli olmak, hastalık ve zararlılara ait doğal yapıyı tanımak, belirtileri araştırmak, • İşletmede, ürün işleme tesislerinde, ürün dağıtım ve toptan satış alanlarında ve ürünün geçtiği diğer basamaklarda biyogüvenlik önlemlerini almak, • Sorunun teşhis ve çözümü için; tarım ve veterinerlik uzmanları, sağlık uzmanları ve güvenlik uzmanları arasındaki işbirliğini geliştirmek, • Karantina önlemlerini geliştirmek, uzmanları agroterörizm konusunda eğitmek, • Ürün işleme ve paketleme fabrikalarında yüzey araştırmaları yaparak zayıf noktaları belirlemek, iç kontrol mekanizmalarını ve acil durum yönetimini kurmak, • Büyük bir floraya sahip ülkemizin tarımsal ürünleri bazı ülke ve grupların hedefi olabileceğinden ilgili kuruluşlarca bitkisel ürünlere karşı agroterörizme karşı çalışmaların başlatılması gerekmektedir.


#20

SORU:

Gıda güvenliği nedir?


CEVAP:

Amaçlandığı biçimde hazırlandığında; fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun, besin değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanmaktadır. Tarladan (çiftlikten) sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerekli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilme sürecidir.


#21

SORU:

Gıdaların halk sağlığı açısından önemi nedir?


CEVAP:

Gıda güvenliği, tüketilen gıdanın sağlığa zarar vermemesi demektir. Ancak yapılan birçok yanlışlıklar gıdaların zararlı hale gelmesine neden olmaktadır. Gıda kaynaklı hastalıklar ve doğurduğu sonuçların bütün dünyada giderek artan boyutlar kazanması, tüketicilerin endişelerini artırmaktadır. • Gıda kaynaklı hastalık sıklığında artış, • Gıdalarda daha önce bilinmeyen tehlikelerin varlığı, • Gıda ticaretinin “küresel” bir boyut kazanması, • Duyarlı gruplarda kimyasal kirleticilerdeki artışı, • Yeni teknolojilerin sektöre girişi ve bu durumun farklı riskler yaratması, • Ülke düzeyinde ve küresel düzeyde ekonomik yük getirmesi, • Eşitsizliklerin bu alanda da artması, • Besin temininde hızlı artış ve yarattığı eşitsizlikler, gıda güvenliğinin önemi arttırmıştır. Gıdalar tüketiciye ulaşmadan önce; çiftlik, tarla-hasat süreci, mezbaha-kesimhaneler, işleme, depolama, taşıma, dağıtım gibi pek çok kompleks ve geniş bir ağdan geçmektedir. Gıda kaynaklı hastalıklar sağlık sistemine yük getirerek, sosyoekonomik gelişmeyi engelleyerek; turizm, ticaret ve ulusal ekonomiye zarar vermektedir. Dünya’da 200’den fazla hastalık gıda kaynaklıdır. İngiltere’de her yıl toplam nüfusun % 20’si, ABD ‘de % 28’i gıda kaynaklı hastalıklara yakalanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise çok daha fazla kişinin bu hastalıklara yakalandığı tahmin edilmektedir. Kontamine gıdalardan kaynaklanan enfeksiyonlar yoksul veya hassas kişileri (bebekler, çocuklar, gebeler, hastalar ve yaşlılar) çok daha fazla etkileyerek ciddi boyutta hastalığa ve ölüme neden olabilir. Hastalıkların artmasında; gıdaların üretimi sırasında gerekli olan hijyen ve sanitasyon kurallarının yeterince uygulanmaması, insanların mikroplara karşı daha duyarlı hâle gelmeleri etkendir. Hijyenik koşullarda ve sanitasyonun önemi bilinerek üretilen ve tüketime sunulan gıda maddelerinin; raf ömürleri daha uzun olur, sağlık açısından risk oluşturmaz ve işletmenin verimi de artırılmış olur.


#22

SORU:

Mikroorganizmaların gıdalarla bulaşma kaynakları nelerdir?


CEVAP:

• Toz, Toprak: Besin zehirlenmelerine yol açan bakteriler toz ve toprakta çok yaygın olarak bulunurlar. Tozlu ortamlarda, güneş ışığı olmayan yerlerde, günlerce, hatta haftalarca canlı kalabilirler. Toz ve toprakta bulunan bakterilerin üretim alanı veya mutfağa taşınmasına, dışarıda giyilen ayakkabılar, çiğ gıdalar, sebzeler ve meyveler neden olur. • Haşere ve Kemirgenler: Hayvanlar besin zehirlenmesi yapan bakterileri salgıladıklarından, çöp, tuvalet gibi yerlerde gezindiklerinden, gıdaların kontaminasyonuna (bakterilerin bulaşmasına) yol açar. Bu nedenle bu tür zararlıların gıda üretim alanlarından uzaklaştırılması zorunludur. • Çöpler: Mutfak ortamında önemli bir bulaşma kaynağıdır. Zamanında kaldırılmayan ve yöntemine uygun olarak toplanmayan çöpler böcek, kemirgenler ve insanlar aracılığı ile besinlere bakteri bulaştırabilirler. • Su: Temizlik ve tüketimde kullanılan sular, temiz ve hijyenik değilse bakteri, parazit, virüs gibi mikropların kaynağı olabilir. Gıda üretiminde ve üretim alanlarının temizliğinde kullanılan suların dezenfeksiyonu sağlanmalıdır. • Potansiyel riskli gıdalar: Tehlikeli sıcaklık sınırları içerisinde (5–63°C’ler arasında) bakterilerin çoğalmasına uygun olan ve bu nedenle gıda zehirlenmelerine neden olan besinlere potansiyel riskli gıdalar denir. Potansiyel riskli gıdalar, diğer besinler için bakteriyel tehlike oluşturur. Bu nedenle mutfakta bu gıdalarla, diğer gıdaların ayrı alan ve tezgâhlarda hazırlanması, bu gıdalarla temas eden eller ve yüzeylerin hijyenik temizliklerinin sağlanması gerekir. • Hayvanlar: Gıdalara bakteri bulaşmasında, özellikle kesim sırasında önemli bir risk etmenidir. Kümes hayvanlarının bağırsaklarında bulunan bakteriler, kesim sırasında etlere bulaşabilir. Bu nedenle çiğ tavuk eti, önemli bir bakteri bulaşma kaynağıdır. Yumurta kabuğuna, follukta, hayvanın dışkısı ile bakteri bulaşabilir. Yumurta kullanılacağı zaman, kabuğu yıkanmadan kırıldığında, kabuktaki bakteriler, hazırlanan diğer yiyeceklere bulaşır. Bu nedenle yumurtalar kullanılmadan önce dezenfektanla yıkanmalıdır. Yıkanmamış yumurtaya değen ellerle de besine, araç-gereçlere bakteri bulaşabilir. Yumurtalar ellendikten sonra mutlaka ellerin yıkanması gerekir. • İnsan: Gıda üretiminde çalışan personel birçok zararlı bakterilerin kaynağıdır. İnsanın boğaz, burun, el, bağırsak ve dışkısı bakterilerle yüklüdür. Bu nedenle meydana gelebilecek hastalıkların önlenmesinde personel hijyeni çok önemlidir. Ayrıca; derideki ufak kesik, yara ve çatlaklarda milyonlarca bakteri bulunabilir. Tuvalet sonrası temizlenmemiş ellerde, dışkıdan bulaşan bakteriler bulunur. İnsanların saç, giysi ve sakalları da bakteri kaynağıdır. Normalde ağız, burun ve solunum yollarında bulunan bakteriler solunum sırasında havaya dağılır. Yüksek sesle konuşma ve hapşırma, öksürme ve aksırma ile dağılan bakteri sayısı çok artar. Kuvvetli bir öksürme ile ağızdan 5.000 damlacık çıktığı tahmin edilmektedir. Hapşırmada ise bu damlacıkların sayısı 1.000.000’dan fazladır. Bu damlacıklar kuru hava da birkaç saat asılı kalabilir. Gıda hazırlama işinde kişisel temizliğe önem verilmezse bakterilerin gıdalara bulaşması ve orada çoğalmaları, toksin oluşturmaları kolaylaşmış olur. Örneğin, eller gıdalara dokunduğu gibi; saç, ağız, burun, kapı kolu ve para gibi yerlere de dokunur. Buna göre, kirlenmenin en yaygın kaynağı ellerdir. İşte bu nedenle gıda hazırlama işinde ellerin sık sık yıkanması çok önemli bir prensip olarak karşımıza çıkmaktadır.


#23

SORU:

Çapraz bulaşma nedir?


CEVAP:

Hijyenik gıdalara, bakteri içeren etmenlerden bakteri bulaşmasına denir. Çapraz bulaşmaya neden olan etmenler şunlardır: • Eller, • Araç-gereç, • Doğrama tahtaları, • Çalışma tezgâhları, • Giysiler, • Öksürme ve hapşırmadan kaynaklanan damlacıklar,• Bakteri bulaşmış ya da potansiyel riskli besinlerden sızan sıvılar. Mutfaklarda çapraz bulaşmayı önleyebilmek için farklı gıdaların hazırlanmasında kullanılan araç-gerecin ve tezgâhların, birbirinden ayırt edilmesi sağlanmalı ve her gıda gurubu özel ve ayrı tezgâhlarda hazırlanmalıdır.


#24

SORU:

Gıda zehirlenmesi nedir ve nasıl önlenebilir?


CEVAP:

Gıdaların yenilmesinden belirli bir süre sonra bulantı, kusma, karın ağrısı, baş dönmesi, bazen ateş veya görme ve işitme, hareket, sinir sistemi bozukluklarından bir kısmının belirmesiyle tanınan sağlık bozuklukları veya hastalıklara gıda zehirlenmeleri adı verilir. Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanma ve sunulma aşamalarında uygun sağlık koşullarının olmaması, gıda zehirlenmelerinin önemli bir sorun hâline gelmesine yol açmaktadır. Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, tavuk mamulleri; mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski en yüksek gıdalar arasında yer almaktadır. Gıda zehirlenmeleri bulaşmış yiyecek ve içeceklerle oluşmaktadır. Gıdalar ve içecekler enfeksiyona yol açan mikroorganizmalarla veya toksik maddelerle bulaştıklarında zehirlenmeye neden olmaktadır. Bunların yanı sıra nadiren yenilmemesi gereken bir bitki veya hayvanın yenmesi de gıda zehirlenmesi tablosunu ortaya çıkarabilmektedir. Gıda zehirlenmeleri az gelişmiş ülkelerde daha sık gözlenmektedir. Bunda yetersiz çevre koşulları, toplumun düşük eğitim düzeyi önemli rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra; gelişmiş ülkelerde de gıda zehirlenmesi görülmektedir. Bunda ise artan yaşlı nüfus, bağışıklığı baskılanmış hasta sayısındaki yükseliş, çok büyük ölçeklere varan besi hayvancılığı ve tavukçuluk nedeniyle potansiyel rezervuarların artması etkili olmaktadır. Ev dışında daha çok yemek yenmesi de zehirlenmelere neden olan faktörler arasında yer almaktadır.


#25

SORU:

Kimyasal ve biyolojik tehdit varsa neye dikkat edilmelidir?


CEVAP:

• Kirlenme riski olan su ve yiyecekler içilip yenilmemelidir. • Sıvı ajan kontaminasyonu olan sıvı veya katı tüm besinler yok edilmelidir. • Kimyasal ajan buharı ile temas hâlinde; • Sıvı besinler yok edilmelidir. • Kuru besinler iki gün havalandırmalı ve kaynatılmalıdır. • Yetkili makamların izni olmaksızın sebze, meyve, et, süt ve yumurta yenilmemelidir. • Mümkün olduğu kadar konserve ve ambalajlı gıdalar kullanılmalıdır. • Tüm yiyecekler ağzı sıkıca kapalı cam, teneke veya alüminyum kaplarda saklanmalıdır. • Gıdalar soyularak, pişirilerek, yıkanarak yenmelidir. • Alkol ve sigara kesinlikle kullanılmamalıdır.• Açıktaki su kaynakları ve su birikintileri tehdidin geçtiği doğrulanana kadar kullanılmamalıdır. • Sular dezenfekte edildikten sonra kullanılmalıdır (kaynatma-klorlama). • Mümkünse şişelenmiş sular kullanılmalıdır. • Çok zorunlu hallerde kirlenmiş su çok iyi kaynatılmak koşuluyla kullanılabilir.