KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Dersi SÖZSÜZ İLETİŞİM BİÇEMLERİ soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Sözsüz iletişim nasıl tanımlanır?


CEVAP:

Söz kullanılmadan anlam aktarma etkinliğine genel olarak sözsüz iletişim adı verilir. Herhangi bir anlamın aktarılması amacıyla gösterilen ve konuşulan dilden söz içermeyen her türlü davranış da sözsüz iletişim davranışı adı altında incelenir.


#2

SORU:

Sözsüz iletişimin çerçevesi nasıl belirlenir?


CEVAP:

Dil dışında kalan ve insan tarafından anlam aktarımı için yararlanılan bütün davranışlar sözsüz iletişim davranışıdır.

Sözsüz iletişim, sözlü olanlar dışında kalan, bireyin ürettiği, çevresini kullanımı sonucunda ortaya çıkan ve gönderen ile alıcı için ileti değeri taşıyan bütün uyarıcıları kapsar.

Zamanın ve mekânın kullanılması da dâhil olmak üzere her türlü davranış; jestler, mimikler, genel olarak yüz ifadesi, bedensel duruş, temas, giyim ve görünüş, sözlü olmayan sesler, sessizlik, susma ve koku, anlam aktarımında yararlanılan sözsüz iletişim davranışlarıdır.

 


#3

SORU:

Sözsüz iletişimin temel özellikleri nelerdir?


CEVAP:
  1. Sözsüz iletişim kodları da sözlü iletişim kodları gibi, öğrenilir ve kültürel yoldan yeni nesillere aktarılır. Sözsüz göstergelerin büyük çoğunluğu ve onların anlamları kültürden kültüre değişir.
  2. Şimdiye kadar, belirli bir kültür grubunun kullandığı sözsüz iletişim sistemi betimlenememiştir. Sözsüz iletişim alanında yapılan çalışmalarla, bir kültür grubunun sessiz dilinin sistematik doğasını ortaya koyma aşamasına gelinmemiştir.
  3. Dil, bireyin gerçek duygu ve düşüncelerini saklayarak, istediği mesajı iletmek amacıyla kullanılabildiği hâlde, sözsüz iletişimin büyük kısmı, bireyin kontrolünde değildir.
  4. Sözsüz iletişimin yalnız bir kısmı kontrol altında olduğu için birey, bazı durumlarda, sözlü mesajlarında aktardığı anlamlarla, sözsüz imlerin taşıdığı anlamlar arasında zıtlıklar bulunmasını engelleyemez.
  5. Sözsüz iletişim davranışları, sözlü iletişimden çok daha büyük oranda bilinçsiz olarak gösterilir.

#4

SORU:

Sözsüz iletişimin işlevleri nelerdir?


CEVAP:

Sözsüz iletişimin temel işlevi anlam aktarmaktır. Ancak iletişim sürecinde, sözlü iletişimden farklı olarak, anlam aktarımı yanında sürece katılanlar arasındaki ilişkileri istemsiz de olsa bir düzene koyar. Bu düzenleme her zaman tarafların arzu ettiği sonuçları doğurmayabilir. Bu da sözsüz iletişimin kontrol edilemeyen niteliğinin sonucudur. Sözsüz iletişimin temel işlevleri;

  • anlam aktarmak,
  • bireylerin duygu ve gerçek tutumlarıyla ilgili iletileri göndermek,
  • sözlü iletileri tekrarlama da dahil, işleyip anlamı güçlendirmek,
  • sözlü iletileri tamamlamak ve genişletmek,
  • iletişim sürecinde zamanı yönetmek,
  • taraflar arasındaki söz sırasını belirlemek olarak sıralanabilir.

Her sözsüz iletişim davranışı yukarıda sıralanan işlevlerden bir ya da birkaçını birlikte yerine getirir.


#5

SORU:

Sözsüz iletişim davranışları nasıl öğrenilir?


CEVAP:

Her bireyin iletişim davranışları mensup olduğu grubun, topluluğun kültürü tarafından şekillendirilir. İletişim davranışları da diğer kültür bileşenleri gibi topluluk üyelerinin çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı ve sembolik anlamları bütün üyelerce bilinen davranışlardır. Grup üyeleri, uzlaşma sonucunda belirlenmiş bu davranışları kendilerinden sonra gelen kuşaklara öğreterek aktarır ve sürekliliklerini sağlamış olurlar. Her ne kadar iletişim davranışları kültürel ve toplumsal değişme nedeniyle zamanla değişse de yakın kuşaklar arasında anlam aktarımlarının sağlanması hemen her zaman mümkün olur.

Dile bağlı olarak sözlü iletişim davranışları çoğunlukla örgün eğitim yoluyla aktarılır ve grup üyeleri tarafından öğrenilir. Sözsüz iletişim davranışları ise tamamen görerek, izleyerek ve taklit ederek, enformel yollardan öğrenilir.

Bütün insanlar, konuşmadan önce aile içinde sözsüz iletişim davranışlarını öğrenirler. Daha sonra, ilk çocukluk çağlarında, yakın çevreden öğrendikleri sözsüz sembolleri içselleştirir ve gündelik yaşamlarında kullanırlar. Bazı kültürlerde, enformel yolla öğrenilmiş sözsüz iletişim davranışları, gündelik yaşamda, örgün eğitimde öğrenilen sözlü iletişim davranışlarından baskın rol oynar.


#6

SORU:

Sözsüz iletişimin temel biçemleri nasıl sınıflandırılabilir?


CEVAP:

Elinizdeki kitapta, Argyle’in sınıflandırması Hall’ün sınıflandırması ile tamamlanarak Sadeleştirilmiş ve aşağıdaki şekle getirilmiştir:

  • zamanla ilgili sözsüz iletişim biçemleri,
  • mekânla ilgili sözsüz iletişim biçemleri,
  • dış görünüş, duruş, oturuş biçimi, baş hareketleri, yüz ifadeleri, jestler, bakışları
  • devinsel iletişimle birleştirerek beden diliyle ilgili sözsüz iletişim biçemleri

ve

  • konuşma sesinin niteliği, türü, yüksekliği, konuşma biçemi, ritim ve vurgulama gibi uyak özelliklerini içeren paradil

#7

SORU:

Zamanı algılama biçemleri kültürlere göre nasıl farklılık gösterir?


CEVAP:

Zaman dünya üzerindeki kültürler tarafından temelde üç şekilde algılanır.

Bunlar,

  • döngüsel,
  • noktasal,
  • çizgisel zaman algılarıdır.

İnsanlığın başlangıç evrelerinden beri en yaygın olan zaman algısı döngüsel zaman algısıdır. Döngüsel zaman; dünyanın güneşin, ayın da dünyanın çevresinde dönmesinden kaynaklanan gün, ay, mevsimler ve yılın sürekli olarak tekrarlanmasından kaynaklanan bir algılama biçemidir. Zamanı döngüsel olarak algılayan kültürlerin üyeleri, zamanın günlük, aylık, mevsimlik ve yıllık dönemlerden ibaret olduğunu ve aynı zamanın kendi dönemi bitince yeniden dönüp geri geldiğini varsayarlar.

Zamanı nokta olarak algılayan kültürlere göre, zaman metronom hareketiyle sembolize edilebilecek bir olgu değil, kavranması ya da sakınılması gereken, uygun ve uygun olmayan anların oluşturduğu noktalardan ibaret bir süreksiz dizidir. “Anlık yaşamak” denilen yaşam tarzının benimsendiği kültürlerde yaygın olarak görülen bu noktasal zaman algısı insanların “geçmişten ders çıkarma” gibi bir anlayışları olmaz. Onlara göre, insan yaşamında deneyimin hiçbir anlamı ve gerekliliği yoktur. Çünkü her “nokta zaman” o anda yaşanır ve biter. Sonra gelen başka bir zamandır ve geçen zamana benzemez. Dolayısıyla gelecekte aynı zamanla bir daha karşılaşmak, onu bir daha yaşamak mümkün değildir.

Batı kültürlerinde zaman, çoğunlukla çizgisel, başka deyişle, iki ucu açık, geçmişten gelip geleceğe giden süreklilik olarak algılanır. Şimdiki zaman, bu süreklilik üzerinde hareket eden, geçmişten gelip geleceğe gitmekte olan bir noktadır. Geçmişe bir daha dönmeyecektir. Bu yüzden, Batı kültürlerinin çoğunda, gelecek geçmişten daha önemlidir. Zaman, uzunluğuna bağlı olmaksızın, her biri eşit değere sahip dilimlere ayrılmış bir “sürekli dizi” olarak algılanır. Dolayısıyla bu kültürlerin üyeleri, zamanın dilimler hâlinde bölünebileceğini ve bu dilimlerin ayrı ayrı kullanılabileceğini ve değerlendirilebileceğini düşünürler. Zaman kazanılır, kaybedilir, biriktirilir, paraya tahvil edilebilir. Yani onlara göre, zaman para demektir.

Zaman algısı, kültürlerin zaman yönelimlerine göre de farklılaşır. Kültürleri, zaman yönelimlerine göre, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek yönelimli kültürler olarak sınıflandırmak mümkündür. Ancak bütün kültürler sadece bu üç sınıf altında toplanamaz. Eğer zaman yönelimini doğru bir çizgi olarak canlandırırsak, kültürler geçmişten geleceğe doğru giden bu zaman yönelimi çizgisi üzerinde farklı yerlerde bulunurlar. Başka deyişle tamamen geçmiş yönelimli ya da tamamen gelecek yönelimli kültür yoktur.


#8

SORU:
  1. Mekanı algılama şekli kültürlere göre nasıl farklılaşır?


CEVAP:

Mekân bazı toplumlarda fiziksel boyutlarına ve konumuna göre değerlendirilir. Mekânın genişliği, yüksekliği, boyu ve eni ile hangi yöne baktığı, bitişik ya da yakın olduğu diğer mekânlara göre durumu mekânın o kültürdeki “değeri” hakkında fikir verir. Bu kültürlerde, anlamın oluşmasında iletişim sürecinin gerçekleştiği mekân ile tarafların mekân içindeki konumları çok büyük önem taşır.

Söz gelimi, Anadolu kültüründe, bireylerden birinin makam odasında gerçekleşen bir etkileşimde mekân, sembolik olarak o bireyin toplumsal ve ekonomik statüsünü temsil eder. Bu mekânda bulunan başka biri, karşısındaki kişinin bir yönetici, toplumda görece yüksek bir konuma sahip, ekonomik ve siyasal açıdan güçlü, kamuda ve bazı özel alanlarda sözü daha çok geçen, konusuna görece daha hâkim bir insan olarak değerlendirir.

Japon Kültürü gibi bazı Doğu kültürlerinde mekânın kendisinden ve iletişim bağlamına dâhil olan nesnelerin kapladığı hacimlerden çok, bu nesneler arasındaki mesafeler anlamlıdır. Bu kültürlerde, iletişim bağlamındaki nesneler arasında kalan uzay parçaları ya da mekânlar kendi başlarına anlamlı olduğu gibi, iletişim sürecinde yer alan sözlü ve sözsüz iletişim davranışlarının da anlamlandırılmasını sağlarlar.


#9

SORU:

Kişisel alan kavramı kültürlere göre nasıl farklılık gösterir?


CEVAP:

Bireylerin kendilerini çevreleyen uzay parçasını algılama biçemleri de kültürden kültüre değişir. Her insanın, kimsenin girmesine izin vermediği, bedeninin çevresinde görünmez sınırlarla belirlediği bir kişisel mekânı ya da kişisel alanı vardır. Eğer bir başkası bu mekâna izinsiz olarak girerse saygısız, ölçüsüz ya da saldırgan biri olarak değerlendirilir. Bazı kültürlerde kişisel mekân o kadar küçüktür ki, üyelerin çoğu bir kişisel mekân kavramından habersizdir. Bazı kültürlerde ise kişisel mekân o derecede geniştir ki aynı ailenin üyeleri bile birbirine fiziksel olarak yaklaşmaktan sakınır. Kişisel mekân algıları farklı bireylerin toplu taşıma araçlarındaki davranışları birbirinden çok farklıdır: Biri kimseye dokunmamak için elinden gelen çabayı gösterirken, diğeri başkalarına yaslanıp yolculuk etmekten hiç rahatsız olmayabilir.


#10

SORU:

Mekân yönelim biçemleri nasıl bir örnekle açıklanabilir?


CEVAP:

İnsanların mekânla ilgili algıları onların mekânla ilgili davranışlarını şekillendirir. Mekânın iletişim sürecinde önemli yer tuttuğu kültürlerde hangi boyutta olursa olsun, ona özel bir değer verilir. Söz gelimi, Anadolu kültüründe “ocağın tüttüğü yer” olarak bilinen “ev” ya da insanın “yuva”sı çok önemli, hatta kutsaldır. Bu nedenle çok değer verilen askerlik hizmetinin yapıldığı yerlere “asker ocağı” denir. Aynı şekilde herkes doğup büyüdüğü köyü, kasabayı, kenti diğerlerinden daha değerli görür ve aynı yerde doğup büyümüş olanları da kendine daha yakın hisseder.

Böylece “memleket” ve “hemşeri” kavramları ortaya çıkmıştır. Memleketten uzak olmayı ifade eden “gurbet” kavramı da ancak bu tür kültürlerde mevcuttur. Söz gelimi Eskimo ve birçok Batı kültüründe “gurbet” kavramı ve bu kavramı karşılayacak sözcük yoktur. Buzullar üzerinde yaşayan Eskimolar için “memleket” denilebilecek mekânın sınırlarını çizmek için herhangi bir nesnel ve belirleyici nokta yoktur. Eskimo’nun doğduğu, yaşadığı ya da sonradan göçtüğü yer arasında herhangi bir fark olmadığı için zihninde memleket kavramı, dilinde de bu kavramı karşılayacak sözcük bulunmaz. Batılı ise mekânı sadece herhangi bir eylemin gerçekleştiği uzay parçası olarak algılar. Yaşamını nerede sürdürüyorsa orayı benimser, sahiplenir ve memleketi olarak kabul eder. Buna benzer şekilde “yurt” ve “vatan” kavramları da mekânla ilişkili kavramlardır ve kültüre göre farklı değerler alırlar.


#11

SORU:

Güç aralığı ve mekân arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP:

Güç aralığının büyük olduğu kültürlerde toplumsal statü yükseldikçe hâkim olunan mekânın hacmi büyür, donanımı zenginleşir. Bu bölümün başında açıklandığı gibi mekân statü sembolü olarak anlam aktarır. Mekânın büyüklüğü ve içinin döşemesi yanında bulunduğu konum da büyük önem taşır. Söz gelimi, bir kentin merkezî ve saygın bir semtinde, pahalı bir iş merkezinde bulunan sade döşenmiş küçük bir büro, sembolik olarak, kentin kenar mahallesinde, tamirhane ve hurda depolarının bulunduğu bir iş merkezindeki çok büyük ve pahalı eşyalarla döşenmiş bir bürodan daha değerli olarak algılanır.


#12

SORU:

Kültürler arasında mekânı algılamada ortaya çıkan farklılıklar, gündelik yaşamdaki etkileşimde bireyler arasındaki fiziki mesafenin belirlenmesinde nasıl bir rol oynar?


CEVAP:

Kültürler arasında mekânı algılamada ortaya çıkan farklılıklar, gündelik yaşamdaki etkileşimde bireyler arasındaki fiziki mesafenin belirlenmesinde etkin rol oynamaktadır. Mekânsal algılamadaki farklılaşma yalnız kültürlerarası alanda değil aynı kültürde cinsler arasında da gözlenmektedir. Leathers’a göre, erkekler mekânı kullanırken kadınlardan daha baskın olduklarını ifade edecek biçimde, onlardan daha geniş kişisel mekân talep ederler, kendi mekânlarını saldırılardan daha aktif şekilde korurlar, kişisel dokunulmazlıklarını koruma açısından daha duyarlıdırlar ve genellikle, eşlerinden daha çok onların önünde yürürler.

Hall, kültürler arasında mekân kavramındaki farklılıkları gösteren örnekler vermektedir. Hall’e göre, Kuzey Amerika kültürlerinde, her bir sosyal durum için karakteristik olan birçok “mesafe bölgeleri” vardır.

  • Gizli mesafe,
  • kişisel mesafe,
  • sosyal mesafe,
  • kamusal mesafe.

Gizli mesafe, cinsiyetle ilgili olanlar da dâhil her türlü dokunmayı içeren etkileşim bölgesini kapsar. Kişisel mesafenin sınırlandırdığı alanda da dokunma olanağı vardır ancak bu dokunmalar herhangi “gizli” (intim) anlam taşımaz. Sosyal mesafe, bireysel nitelik taşımayan, söz gelişi, iş ilişkileri çerçevesinde başka bireylerin girebildikleri etkileşim alanını belirleyen mesafeyi ifade eder. Kamusal mesafe ise toplumsal yaşamda diğer bireylerle karşılaşılan bölgeyi belirler.


#13

SORU:

Bireyler arasındaki mesafelerde görülen farklılaşma, farklı kültürlerden insanların birlikte oturma biçemlerini nasıl etkiler?


CEVAP:

Bireyler arasındaki mesafelerde görülen farklılaşma, farklı kültürlerden insanların birlikte oturma biçemlerinde de gözlenebilir. Bu farklılık, hem bireylerin bir arada otururken birbirleri ile olan mesafelerinde hem de oturma düzenlerinde belirginleşir. Bir odada görüşme yapan Kuzey Amerikalılar aralarında bir metreden çok mesafe bırakarak, karşı karşıya otururlar. Bununla birlikte, bireyler arasındaki mesafe, oturulan odanın büyüklüğüne de bağlıdır. Oda büyükçe, Kuzey Amerikalı bireyler aralarındaki mesafeyi koruyarak, kendilerine göre daha uygun bir görüşme ortamı sağlarlar. Japonya’da ise her durum için, özellikle resmî toplantılar ve çok sayıda insanın katıldığı yemeklerde, belirli oturma düzenleri vardır. Bu düzenlerde, bireylerin toplumsal statüleri ile sahip oldukları ekonomik ve toplumsal güç belirleyici rol oynar. Öncelikle en yüksek statüye sahip olanlara, sonra da onu izleyenlere yer gösterilir. Bu yönüyle Japon ve Türk kültürleri arasında benzerlik dikkati çekmektedir. Türk kültüründe de belirli oturma düzenleri vardır. Toplumun hemen her kesiminde “yaş”, statüyü belirleyen önemli ölçütlerden biridir. Toplumsal statüyü belirleyen diğer ölçütler; rütbe, görev ve ekonomik ve siyasal güçtür. Ancak büyük ölçüde bireysel niteliklere bağlı olarak elde edilen bu statüler, geleneksel toplantılarda her zaman yaşlılardan sonra gelir.

Akdeniz kültürlerinde de mekân farklı biçemde algılanır. Bu kültürlerin üyeleri, birbirlerine Kuzey Avrupalılar, Kuzey Amerikalılar ve İngilizlerden daha yakın dururlar. Otobüs, tren ve otomobille yolculuk yapan, kahvelerde ve hatta evlerinde oturan Akdenizliler, yukarıda belirtilen diğer kültürlerin üyelerine bakarak “birbirlerine sokulmuş” durumda bulunur. Ancak bu kültürlerde de toplumun üst tabaklarında bireyler arasındaki mesafenin geniş halk kesimindekinden daha çok olduğu gözlenir.


#14

SORU:

Mekân düzenleme biçemleri kültürlere göre nasıl farklılaşır?


CEVAP:

Mekânın düzenlenmesi, görüntü formlarından, meydanların düzenlenmesine, bina inşaatından kentsel yerleşmelere kadar oldukça geniş bir alanı kapsar. Farklı kültürlerde mekânın düzenlenmesi ile ilgili birbirine benzemeyen fikirler, yargılar, modeller ve biçimler vardır. Söz gelişi, Kuzey Amerikan kentlerinde birbirlerini dik kesen caddelerin oluşturduğu kentsel örgü, bu kültürün üyelerinin kolayca yönlerini bulmalarını sağlar. Bu nedenle ülkemizi ziyaret eden Amerikalılar, kaldıkları yere dönmek için yollarını bulmakta zorluk çektiklerini belirtmektedirler. Amerikalılar ile Avrupalılar arasında da mekânı düzenleme açısından farklılıklar vardır. Amerikan evlerinde mutfak ve salon bir aradadır. Buna karşılık, Avrupalılar, mutfak ve oturma odasını birbirinden ayırır, kendilerine “sükûn” bulacakları bir mekân oluşturur, hane halkından olmayanlarla birlikte oturabilecekleri kısmı ayrıca düzenlerler. Bu nedenle Avrupalıların eşyaları sınırlı işlevleri yerine getirecek şekilde yapılmıştır. Bir mekânda kullanılmak üzere yapılan eşya, diğer mekâna uymaz.


#15

SORU:

Beden diliyle ilgili sözsüz iletişim biçemlerinden dış görünüş biçemleri kültürlere göre nasıl değişir?


CEVAP:

Her kültürde, giyim, saç şekli, sakal ve bıyık, başörtüsü, başlık, şapka, sarık ya da takke, yüzük, bilezik, kolye ve gerdanlık gibi takılar çeşitli mesajlar taşırlar. Koyu renk takım elbiseli, kravatlı ve ayakkabıları boyalı orta yaşlı bir erkeğin dış görünüşü onun mesleği hakkında ipuçları verir. Yan yana duran aynı yaşlarda iki genç kızdan, kollarında birden çok bilezik ve parmakları kınalı olanın nişanlı ya da yeni evli olması olasılığı çok yüksektir. Bazı alt kültürlerde faklı olsa da eğer alyans sağ elindeyse henüz nişanlı, sol elindeyse evlenmiş olduğu da düşünülebilir. Durakta bekleyen iki sakallı erkeğin dış görünüşlerine bakarak, başında takke olanla, yuvarlak numaralı gözlük takan ve elinde pipo olanın farklı dünya görüşlerine sahip oldukları söylenebilir.

Güç aralığı büyük olan ortaklaşa davranışçı kültürlerde, bireylerin ait oldukları toplumsal kesim, meslek grubu ve statülerine uygun biçimde ve tekdüze giyinmesi eğilimi gözlenir. Resmî kurum ve kuruluşlarda yöneticilerin üzerinde en çok durdukları konulardan biri kılık-kıyafettir. Kılık-kıyafet güç aralığı büyük olan kültürlerde disiplinin ve muhataba duyulan saygının göstergesidir. Türkiye’de yakın zamana kadar ortaöğretimde, hemen bütün öğrencilerin okul yönetimi tarafından belirlenen bir örnek giysileri giymesi istenirdi. İngiltere’de de aynı derecedeki okullarda bir örnek giysiler giyilmesi zorunludur. Ancak Kuzey Amerika ve Batı ve Kuzey Avrupa okullarında böyle bir zorunluluk yoktur


#16

SORU:

Devimsel iletişim adı verilen disiplinin çalışma alanı nasıl tanımanır?


CEVAP:

Beden hareketlerinin (devinimlerinin) çeşitli mesajlar ilettiği herkes tarafından bilinir. Kinesics (devimsel iletişim) adı verilen disiplin beden hareketlerini ve bu hareketlerin kodlarını incelemektedir. Devimsel iletişim, bireyin hangi kültüre mensup olduğuna bakılmaksızın iki temel kabule dayanır:

  • Bütün devinimler bireyin psikolojik ya da fiziksel durumuna ilişkin enformasyon içerir;
  • Hareketlerin anlamını okuma yeteneği evrenseldir.

#17

SORU:

“Betimleç” ve “düzenleç” ne demektir?


CEVAP:

Bireyin sözlü olarak verdiği mesajı sözsüz olarak güçlendirmek ya da tamamlamak amacıyla yapılan hareketlere betimleç denir.

Sözlü iletişimde iletişim akışını denetlemeye ve katılanlar arasındaki ilişkiyi düzenlemeye yardım eden sözsüz davranışlara düzenleç denir.

Düzenleçler, etkileşim sürecine katılan bireylerin konuşmalarını sürdürme, daha yüksek ya da alçak sesle konuşma, sırasını başkasına verme gibi davranışlarını düzenler; katılanların dikkatini birbirleri üzerinde yoğunlaştırmalarını ya da süreci izlediklerini karşı tarafa göstermelerini sağlarlar. Düzenleçler de betimleçler gibi sözlü iletişimle bağlantılıdır. Aradaki fark, betimleçlerin sözlü iletişimin içeriği ile düzenleçlerin ise enformasyon akışı ile ilişkin olmalarıdır.


#18

SORU:

“Belirtke” ne anlama gelir?


CEVAP:

Bazı hareketler/devinimler görünür mesajlar iletirler. Bir kişiyi çağırma, yön gösterme ya da selamlama amacıyla elle verilen mesajlar buna örnektir. Sözlü iletilerin yerini tamamen alan devinimler de vardır. Belirtke denilen bu simgeler, tek başlarına belirli bir anlamı aktaran iletilerdir.

Belirtkeler yalnız söz ya da söz gruplarının yerini tutmakla kalmaz, aynı zamanda, bilinçli olarak en çok kullandığımız devinimlerdir. Niederer, belirtkelerin, normal sözel enformasyon alışverişinin, gürültü, konuşmanın yasaklanması ya da uygun olmaması, etkileşenler arasında büyük mesafe bulunması ya da sağırlık gibi organik yetersizlikler söz konusu olduğunda kullanıldığını belirtmektedir. Bu durumlarda, anlaşma, uluslararası denizcilik işaretleri veya dilsizlerin kullandığı işaret dili gibi, kısmen ya da tamamen belirtkeler aracılığıyla gerçekleşmektedir.


#19

SORU:

İnsanların duruş ve oturuş şekilleri kültür tarafından nasıl şekillendirilir?


CEVAP:

İnsanların duruş ve oturuş alışkanlıkları kültür tarafından şekillendirilir. İnsan bedeninin yaklaşık bin değişik duruş gösterebileceği belirtilmektedir. Her duruşun anlamı kültürden kültüre değişir ve birbirine benzer duruş biçemleri farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıyabilir. Uzak Doğu kültürlerinde, bir bireyin karşısında hafifçe eğilmenin, selamdan çok daha başka bir anlam taşır. Eğilme, Türk kültüründe de olduğu gibi, karşıdakinin toplumsal statüsünün tanındığını gösteren bir belirtkedir. İlk bakışta, söz konusu kültürlere yabancı olanların bu belirtkeyi tanıma ve değerlendirmesinin kolay olacağı sanılırsa da durum göründüğü kadar basit değildir. Her belirtke, farklı bağlamlarda farklı şekilde uygulanabilmektedir ve bu uygulamaların arkasında yatan kültürel nedenleri tanımak gerekmektedir. Uzak Doğu kültürlerinde birbirleriyle karşılaşan bireylerin ellerini birleştirip hafifçe öne eğilerek birbirlerinin statüsünü tanıdıklarını bilmek, bu belirtkeyi kullanmak için yeterli değildir.


#20

SORU:

Paradil ne demektir?


CEVAP:

Paradil “konuşmanın sessel (ama sözsüz) boyutu; bir şeyin söylenme tarzı; sözsüz ama sessel davranış; sesin söylenen söz dışındaki özellikleri” olarak tanımlanır. İletişim sürecinde sözlü mesajlar sadece sözlük anlamıyla algılanmaz. Mesajın anlamını belirleyen etkenler arasında, onun hangi ses tonuyla nasıl söylendiği de büyük önem taşır. Sözlü iletiye asıl anlam veren onun tonlamasıdır. Bir sözlü ileti, farklı ses ve vurgularla iletilirse farklı anlamlar taşır. Paradil; sesin yüksekliği, temposu, tonu, tınısı ve söyleniş biçemini içeren ses niteliklerini; gülme, ağlama ve benzeri duyguların sessel ifadesini sağlayan ses niteleyicilerini ve sözlü iletişim sırasında konuşmacının kullandığı “eee”, “ııı” gibi seslerle, yukarıda değinilen “susma”ları içeren ses bölücülerini kapsar.