TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE EŞİTSİZLİK Dersi DEVLET VE SINIF: REFAH TOPLUMU, SOSYAL DEVLET VE SOSYAL POLİTİKA soru cevapları:
Toplam 46 Soru & Cevap#1
SORU:
Sosyal Politika kavramı ilk kez ne zaman ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Sosyal politika kavramı ilk kez 19. yüzyıl ortalarında Almanya’da kullanılmıştır. Terim tarihsel olarak bir mücadeleyi, bir programı ve parolayı anlatmak amacıyla doğmuştur. Sosyal politika teriminin dar anlamdaki tanımında, sanayi devriminin belirginleştirildiği sınıflar arası çelişki ve çatışmalarının, kurulu toplumsal düzeni sarsmasını önlemeye yönelik önlemler alınması amacı vurgulanır. Kavramın doğuşundan kısa bir süre sonra, 1873’te Almanya’da Sosyal Siyaset Cemiyeti (Verein für Sozialpolitik) kurulur. Sosyal politika kavramının doğduğu dönem ise sınıf çatışmalarının sertleştiği, sosyalist düşüncelerin işçi sınıfı içinde kök salıp geliştiği bir dönemdir.
#2
SORU:
Sosyal Politika evriminin aşamaları nelerdir?
CEVAP:
Sosyal Politika evriminin birinci aşaması, kişisel yardımlardan kişisel haklara ve sınıfsal korumalara geçiştir. İkinci temel aşama ise geniş anlamda sosyal politika olarak tanımlanan tüm halkın refahının yükseltilmesi, toplumsal barış ve adaletin sağlanmasının temel hedef edinildiği aşamadır.
#3
SORU:
Sosyal Politika evrimini kaç dönem altında değerlendirmek mümkündür?
CEVAP:
Aslında sosyal politikayı evrimi açısından ele aldığımızda üç ana dönem altında değerlendirmek mümkündür:
- İlk dönem 1841-1890 arasıdır ve temel özelliği devletin yavaş sahneye inip bazı sınırlı korumacı önlemlere yönelmesidir.
- İkinci dönem 1890-1945 arasıdır ve artık devlet çalışma ilişkilerini düzenlemek için devrededir ve bu alana yönelik düzenlemeler yapar.
- Üçüncü dönem ise 1945-1973 dönemi, sosyal politikanın yaygın olarak uygulama alanı bulduğu, konusu ve kapsamını genişlettiği bir dönemdir ve devlet artık hemen hemen her yerdedir ve önüne “sosyal” sıfatı gelmiştir. 1973 sonrasını ise, en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda, sosyal politika alanından devletin ricat ettiği, üçüncü aşamanın tersine, sosyal politikanın konusu ve kapsamının daraltıldığı bir evre olarak nitelendirebiliriz. Burada karşımıza tekrar yoksullar çıkar /çıkartılır.
#4
SORU:
Refah Devleti kavramı ne demektir?
CEVAP:
Refah devleti kavramı,1930’larda işçi hareketlerinin yaygınlaştığı bir dönemde, emek ile sermaye arasındaki ilişkiyi düzenleyecek yeni bir yaşam biçiminin gerekliliği tartışmaları içinde olgunlaşmaya başlıyordu. Bu yıllarda, işçi sınıfı ve hareketi tam ve sürekli istihdam görevini, bir dizi evrensel ve bireysel hizmetlerin ve yoksulluğu azaltan güvenlik ağı hizmetlerinin toplumsal olarak sağlanmasını devlete dayatabilecek güçteydi.
#5
SORU:
Sosyal güvenlik sisteminin tamamlanma dönemi ne zaman olmuştur?
CEVAP:
İki Dünya Savaşı arasındaki dönemde, sigorta programları, hem yaygınlaşmış hem de yeni riskleri ve aile üyelerini kapsamına alarak genişlemiştir.
#6
SORU:
Refah devletinin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Refah devletinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
- Bireylere ve ailelere asgari bir gelir güvencesi verir.
- Onları ‘toplumsal’ tehlikelere karşı korur.
- Onlara sosyal güvenlik olanakları sağlar.
- Toplumsal konumları ne olursa olsun tüm vatandaşlara eğitim, sağlık, konut, gibi sosyal hizmetler alanında belirli bir standarda getirir.
#7
SORU:
Asgari Geçim Devleti ne demektir?
CEVAP:
20. yüzyılın son çeyreğinde, refah devletinin, yaşanan ekonomik kriz nedeni ile gözden düşmesi, “ölesiye” bir rekabetin üretim ve emek süreçleri üzerindeki değiştirici etkisi, krizi aşmaya yönelik izlenecek politikaların, emeğin tüm kazanımlarına dönük bir saldırı başlatması nedeni ile yeni bir devlet biçimine gereksinim vardır: Asgari Geçim Devleti. Yeni teknoloji, uluslararasılaşma ve fordist paradigmadan post-fordist paradigmaya geçiş, yeni sanayileşen ülkelerle rekabet, emek ve üretim süreçlerinin değişimi sermayeyi yeni bir devlete, Asgari Geçim Devletine yönlendirmiştir.
#8
SORU:
Asgari geçim devletinin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Asgari geçim devletinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
- Refah ve işgücü piyasası programlarına girişte pazar seçiciliği,
- Refah desteğinin miktarında ve uygunluk ölçütleri alanında kesintiler,
- Eğitime ve öğretime, el işlerine veya düşük ücretli istihdama katılımda değişik baskı biçimlerinin uygulanması,
- Sosyal yardım politikalarına hak kazanmanın zorlaştırılması ve yardımlardan yararlananların daha fazla denetlenmesi,
- Giderek artan işyeri gereksinimleri doğrultusunda istihdam tercihinin kısıtlanması,
- Mesleki eğitimin özelleştirilmesi ve deregülasyonu.
#9
SORU:
Özelleştirmenin temeli hangi ülkeden dünyaya yayılmıştır?
CEVAP:
Özelleştirme, geçmiş yirmi yılın başlıca ekonomik eğilimi olagelmiştir. Bu eğilimin temeli İngiltere’de atılmış ve dünyaya da buradan yayılmıştır. Özelleştirilmeye çalışılan kamu hizmetlerinin neredeyse tümü iktisatçıların “doğal tekel” olarak adlandırdıkları hizmetleri kapsar.
#10
SORU:
Doğal tekel hizmetleri nelerdir?
CEVAP:
Yol, posta, telekomünikasyon, elektrik, gaz, demiryolu, yeraltı treni, hava taşımacılığı ve su, çöp toplama gibi hizmetler doğal tekel hizmetlerdendir.
#11
SORU:
Neoliberalizmin yapısal sonucu olarak ne örnek verilebilir?
CEVAP:
Neoliberalizmin bir diğer yapısal sonucu da, sermayenin ödüllendirilerek emeğin cezalandırılması ve servetin toplumun tabanından tavanına aktarılması olmuştur. Kısacası, eğer gelir dağılımı tablosunun tepesinde yer alan yüzde yirminin içindeyseniz neoliberalizmden kazançlı çıkacaksınız demektir.
Merdivenin üstlerine tırmandıkça kazancınız da aynı oranda artacaktır. Tabandaki yüzde seksenin içinde yer alanlar ise yarışı baştan kaybedenlerdir. Gelir tablosunda aşağı doğru indikçe zarara uğrama oranı da artar. Kuşkusuz sorun sadece gelir kaybı ile sınırlı kalmamıştır.
#12
SORU:
Korporatizm modeli nasıldır?
CEVAP:
Korporatizm modeli ile geniş anlamda toplumdevlet ilişkileri, dar anlamda endüstri ilişkileri sisteminin aktörlerinden işçi ve işveren örgütlerinin birbirleriyle ve hükümetler ile olan ilişkileri incelenmektedir.
#13
SORU:
Korporatizmin amacı nedir?
CEVAP:
Korporatizm tartışmalarında vurgu, giderek örgütlü çıkarların uzlaştırılması çabalarından kamu politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına kaymaktadır. Amaç, “sanayileşmiş, ancak kapitalist, demokratik bir toplumdaki çelişkilere maruz kalarak, giderek örgütlenen çıkarlar arasındaki çatışmaların nasıl ve kimin yararına çözülebileceğini anlamaktır”.
#14
SORU:
Korporatizm nasıl tanımlanabilir?
CEVAP:
Her yazar/araştırmacı korporatizmi tanımlarken farklı alanlara vurgu yapmıştır. İlgili tanımlara göre korporatizm;
- Çıkarların temsili,
- Kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasına işçi ve işveren örgütlerinin katılımının sağlaması,
- İktisadi bir sistemin işleyişi,
- Devletin işçi sınıfını kontrol altında tutmak için uyguladığı bir strateji,
- Bir sosyal kontrol mekanizması,
- Çatışmaların yönetimi,
- Bir devlet biçimidir.
#15
SORU:
Liberal Korporatizmin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Literatürde sıkça başvurulan “liberal korporatizm” tanımlarından ilki Schmitter’e, ikincisi ise Lehmbruch’a aittir. Bu tanımlamalar, içinde oluştukları toplumun özelliklerini ve devletin örgütleniş biçimini yansıtmaktadır.
Schmitter liberal korporatizm türünün yapısal özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
- Sınırlı sayı: Liberal korporatizmde sınırlı sayıda örgüt, gruplar arası ilişkilerin düzenlenmesi süreçlerinden ve mevcut katılımcıların yeni katılımcıları dışlamalarını sağlayan siyasi karteller tarafından kurulur.
- Merkezileşme: Liberal korporatizmde merkezîleşme, ayakta kalan örgütlerin kendiliğinden sisteme katılması veya rekabet yoluyla silinmelerinin sonucunda oluşur.
- Zorunlu üyelik: Liberal korporatizmde zorunlu üyelik, üyeler üzerinde toplumsal baskı, üyeler arasında akdedilen bir kaynaktan “check off” sistemiyle (üyelik aidatının işçinin maaşından otomatik olarak kesilerek sendikaya aktarılması), temel hizmetler sağlanarak fiili bir biçimde sağlanır.
- Rekabetin olmaması: Liberal korporatizmde rekabet, içsel oligarşik eğilimlerin ya da örgütler arasında gönüllü anlaşmaların sonucunda oluşur.
- Hiyerarşik düzende olma: Liberal korporatizmde hiyerarşi, doğal bürokratikleşme sürecinin veya gücünün pekişmesinde doğar.
- İşlevsel açıdan farklılaşma: Liberal korporatizmde farklılaşma, örgütlerin kendi işlev alanlarında gönüllü anlaşmalarla sağlanır.
- Devletçe tanınma: Liberal korporatizm kamu görevlilerine tabandan yapılan zorlamalar sonucunda oluşur.
- Tekelci temsil hakkı: Liberal korporatizmde tekelci temsil hakkı bağımsız ve tabandan yapılan zorlamalarla oluşur.
- Lider seçimi ve çıkarların ifadesinde denetim: Liberal korporatizmde bu denetim, yöntemler ve amaçlar üzerinde devletle karşılıklı anlaşma yolu ile olur.
#16
SORU:
Offe’ye göre Liberal Korporatizmin kaynağı nedir?
CEVAP:
Offe’ye göre de liberal korporatizmin kaynağı devlet politikalarıdır. Demokratik temsil kurumları arasındaki aksamaları gidermesine rağmen liberal korporatizm, işçi sınıfına daha büyük darbe vurmakta, işçi örgütlerini sistemle bütünleştirmekte, sınıfsal taleplerini kabul edilebilir sınırlara çekmektedir ve çoğulcu parlamenter rejimin zaafa uğrayan kurumlarının yerine geçen “parade-mokratik” bir yapılanma özelliği göstermektedir.
#17
SORU:
Liberal Korporatizmi ortaya çıkaran nedenler nelerdir
CEVAP:
Liberal korporatizm;
- Çıkarların temsili,
- Kamu politikalarının oluşturtmasında işçi ve işverenlerin katılımı,
- İktisadi bir sistemin işleyişi,
- Devletin işçi sınıfını kontrol altına almak için uyguladığı bir strateji olup olmadığı,
- Ademi-merkeziyetçilik, çatışmaların yönetimi,
- Çıkarları uzlaştırılması gibi pek çok olgu ve sorunla ilgilenen,
Bir kavramsallaştırma ve kuramsallaştırma çabası olarak ortaya çıkmaktadır.
#18
SORU:
Otoriter korporatizmin bir diğer adı nedir?
CEVAP:
Otoriter korporatizmin bir diğer adı, devlet korporatizmi’dir.
#19
SORU:
Devlet korporatizmi hangi ihtiyaçtan kaynaklanır?
CEVAP:
Devlet korporatizmi kapitalist gelişmesi gecikmiş bağımlı toplumlarda, egemen sınıflardaki bölünme sonucunda toplumsal barışın sağlanması ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
#20
SORU:
Devlet korporatizmi özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Schmitter, devlet korporatizminin niteliklerini şöyle sıralamaktadır:
- Sınırlı sayı: Devlet korporatizminde gruplar arası ilişkilerin düzenlenmesi süreçlerinde ve mevcut katılımcıların yeni katılımcıları dışlamaları kasıtlı hükümet eylemiyle gerçekleştirilir.
- Merkezileşme: Devlet korporatizminde merkezileşme, devletin çok sayıda veya benzer nitelikteki grupları ortadan kaldırması ile gerçekleşir.
- Zorunlu üyelik: Devlet korporatizminde baskı veya iş yasaları yoluyla “de jure”, hukuken, resmî emir ya da takdir yetkisiyle sağlanır.
- Rekabetin olmaması: Devlet korporatizminde bu, devletin baskısıyla sağlanır.
- Hiyerarşik düzende olma: Bu durum devlet korporatizminde yasa yoluyla merkezileşme zorunluluğunun ve devlete yönetsel bağımlılığın bir sonucu oluşur.
- İşlevsel açıdan farklılaşma: Bu türden bir farklılaşma devlet korporatizminde devletin sisteme yerleştirdiği meslek ve zanaat ayrımlarının bir ürünüdür.
- Devletçe tanınma: Devlet korporatizminde devletçe tanınma örgüt kurmanın koşulu olarak devletçe tepeden olur.
- Tekelci temsil hakkı: Bu hak devlet tarafından tepeden inme olarak tanınır.
- Lider seçimi ve çıkarların ifadesinde denetim: devlet korporatizminde bu, meşru şiddetin örgütlenmiş tekelcileri tarafından asimetrik bir biçimde dayatılır.
#21
SORU:
Devlet korporatizmi hangi bölgede yaygın biçimde görülmektedir
CEVAP:
Devlet korporatizminin yaygın bir biçimde var olduğu gözlenen Latin Amerika’da 1930’lu yıllarda, güçlü toprak oligarşisini bir hasım olarak karşısına alan, içe dönük, dünyadan kopuk bir sanayileşme stratejisi izleyen popülist-otoriter rejimler, işçi örgütlerini de oluşturdukları geniş tabanlı kent koalisyonu içine katıp rejimle bütünleştirici ekonomik ve toplumsal tavizler vermişlerdir. İzlenen sanayileşme politikasının bir gereği olan liberal korporatist ögelerle donatılmış bir devlet korporatizmi örneği yaratmışlardır.
#22
SORU:
Devlet korporatizmi kaç alt tipi mevcuttur?
CEVAP:
Alfred Stepan devlet korporatizminin tek, homojen ve kapsayıcı bir tanımlamasının olmadığını;
- Biri daha demokratik görünümlü ve ‘içleyici’,
- Diğeri daha baskıcı ve ‘dışlayıcı’ olan iki alt tipinden söz etmektedir.
Birinci türe örnek olarak Meksika, Peron dönemi Arjantin’i, Lopez dönemi Kolombiya’sı ve aynı dönemlerin Venezuella’sı örnek gösterilmektedir. Bu örneklerde işçi ve köylü kesimi, iktidardaki geniş tabanlı popülist partiler aracılığı ile rejim doğrultusunda harekete geçirilmekte, güçleri arttırılmakta ve sistemle bütünleştirilmektedir. Bu tür devlet korporatizminin temel özelliği, bir “elit içi” çatışmanın ürünü olmasıdır.
İkinci türe örnek olarak Brezilya gösterilmekte; popüler sektörün sistemle içselleştirilmesi, sektörün fiili olmasa bile potansiyel gücünü, burjuvazinin kendi iç çatışmalarını bir kenara bırakarak, uzlaşımıyla kabul ettiği durumlarda oluşmaktadır.
#23
SORU:
Kapitalist devleti ulusal planlamaya iten nedenler nelerdir?
CEVAP:
Kapitalist devleti ulusal planlamaya iten iki neden vardır:
- Birincisi ücretlerin baskısının fiyatlara yansıyarak bir enflasyon sarmalına yol açması; dolayısıyla uluslararası pazarda rekabetin yitirilmesi olasılığı;
- İkincisi ise ücretlerin fiyatlara yansıtılmadığı durumlarda, kapitalist ekonominin motor gücünü oluşturan kârların sıkışmasıdır.
#24
SORU:
1974 sonrası dönemde korporatist uygulamaların etkinliklerini yitirmesinin sebebi ne olabilir?
CEVAP:
1974 sonrasında sınıflar arası uyumu sağlayan korporatist uygulamalar nitelik değiştirerek zorlayıcı olmaya ve bir kamu politikası oluşturma yöntemi olarak etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Korporatist uygulamaların tükenmesini başlatan süreç ile Keynesçi refah devletinin zaafa uğraması, öncelikle ortaya çıkan yeni ekonomik koşullardan kaynaklanmıştır. 1974 sonrası dönemde korporatist uygulamaların etkinliklerini yitirmesinin bir diğer nedeni de, siyasi iktidarların sosyal demokrat partilerden sağ partilere geçmesidir. Böylece, sendikaların korporatist yapılarla bütünleşe-bilmelerinin olanağı ortadan kalkmıştır. Bu katılımı daraltmayı taahhüt eden sağ siyasi partiler iktidara gelmiştir. Örneğin, İngiltere’de Thacherizm’in ilk döneminde gelir politikaları, hem ideolojik olarak hem de pratik gerekçelerle reddedilmiştir.
#25
SORU:
İşsizlik ve korporatizm arasında nasıl bir ilişki vardır?
CEVAP:
Korporatist uygulamaların söz konusu olduğu ülkelerde, işsizlik ve korporatizm arasındaki ilişkiyi sorgulayan ampirik çalışmaların sonuçlarına göre, korporatist uygulamaların güçlü olduğu yerlerde işsizlik oranları düşüktür. Bununla birlikte güçlü korporatizmin düşük oranda işsizlik için elverişli olmakla birlikte, işsizliğin azaltılmasında zorunlu olan bir koşul olmadığı söylenebilir.
#26
SORU:
Sınıf çatışmalarının nedenleri ne olabilir?
CEVAP:
Batı toplumlarında kapitalizm belirli aşamalarında, devlet müdahaleciliği korporatist politikalarla tamamlanmadıkça sınıf çatışmaları doğmakta ve çıkarların uzlaştırılması güçleşmektedir. 1980’li yıllardan itibaren özellikle işçi örgütlerini siyasi karar alma ve kamu politikaları oluşturma mekanizmalarının dışında tutma çabaları korporatist uzlaştırma olanakları da ortadan kalkmıştır.
#27
SORU:
Sosyal politika kavramını ve ortaya çıkış sürecini açıklayınız.
CEVAP:
Sosyal politika kavramı ilk kez 19. yüzyıl ortalarında Almanya’da kullanılmıştır. Terim tarihsel olarak bir mücadeleyi, bir programı ve parolayı anlatmak amacıyla doğmuştur. Sosyal politika teriminin dar anlamdaki tanımında, sanayi devriminin belirginleştirildiği sınıflararası çelişki ve çatışlmalarının, kurulu toplumsal düzeni sarsmasını önlemeye yönelik önlemler alınması amacı vurgulanır Kavramın doğuşundan kısa bir süre sonra, 1873’te Almanya’da Sosyal Siyaset Cemiyeti kurulur. Sosyal politika kavramının do¤ğduğu dönem ise sınıf çatışmalarının sertleştiği, sosyalist düşüncelerin işçi sınıfı içinde kök salıp geliştiği bir dönemdir.
#28
SORU:
Sosyal politika evrim açısından ele alındığında ortaya çıkan evreler nelerdir, açıklayınız.
CEVAP:
Sosyal politikayı evrimi açısından ele aldığımızda üç ana dönem altında değerlendirmek mümkündür.
- İlk dönem 1841-1890 arasıdır ve temel özelliği devletin yavaş sahneye inip bazı sınırlı korumacı önlemlere yönelmesidir.
- İkinci dönem 1890-1945 arasıdır ve artık devlet çalışma ilişkilerini düzenlemek için devrededir ve bu alana yönelik düzenlemeler yapar.
- Üçüncü dönem ise 1945-1973 dönemi, sosyal politikanın yaygın olarak uygulama alanı bulduğu, konusu ve kapsamını genişlettiği bir dönemdir ve devlet artık hemen hemen her yerdedir ve önüne “sosyal” sıfatı gelmiştir. 1973 sonrasını ise, en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda, sosyal politika alanından devletin ricat ettiği, üçüncü aşamanın tersine, sosyal politikanın konusu ve kapsamının daraltıldığı bir evre olarak nitelendirebiliriz. Burada karşımıza tekrar yoksullar çıkar/çıkartılır.
#29
SORU:
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyal piyasa ekonomisinin benimsenmesinin gerekçeleri nelerdir?
CEVAP:
19. yüzyıl boyunca 7-8 yıllık aralıklarla sürüp giden ekonomik bunalımlar, 1920’lerde büyük ve yaygın bir bunalıma dönüşmüştür. Büyük iflaslar, para bunalımı, yatırımların durması ve işsizlik gibi sorunlarla büyüyen 1929 bunalımı ve bu bunalımların yapısal sorunlardan doğduğu düşüncesi, bu tür sorunların çözümündeki devletin müdahalesine gerek olduğu görüşüne de yol açmıştır. İşte bu ekonomik ve sosyal sorunlar devletin müdahalesini gerekli kılmış, I. ve II. Dünya Savaşları, devletin rolünü daha da genişletmeyi zorunlu kılmıştır. Sosyal sorunların çözümü için sosyal politika önlemlerine ağırlık veren bir “sosyal piyasa ekonomisi” benimsenmiştir.
#30
SORU:
Refah devleti kavramını açıklayınız.
CEVAP:
1. Dünya Savaşı sonrası dönemde uygulanma olanağı bulan refah devleti;
- Bireylere ve ailelere asgari bir gelir güvencesi veren,
- Onları ‘toplumsal’ tehlikelere karşı koruyan,
- Onlara sosyal güvenlik olanakları sağlayan,
- Toplumsal konumları ne olursa olsun tüm vatandaşlara eğitim, sağlık, konut gibi sosyal hizmetler alanında belirli bir standarda getiren devlettir.
#31
SORU:
Refah devleti kavramıyla birlikte dünyada refahın sağlanması adına ne gibi gelişmeler yaşanmıştır?
CEVAP:
Başlangıçta daha sınırlı bir hedef ve kapsamı olan refah devleti, sosyal politikanın genişlemesine paralel olarak zamanla yaygınlaşıp genişlemiştir. Bu dönemde, refahın sağlanması, esas olarak devletin bir fonksiyonuna dönüşmeye başlamıştır. Sanayileşmiş birçok devlet, SSCB’nin yaptığı gibi; ulusal refah programlarını 1945’ten sonra hızlandırıp yaygınlaştırmaya başladı. Birleşmiş Milletler, doğrudan ve uzmanlaşmış kurumlar aracılığıyla programlar geliştirdi. Sağlık için WHO, eğitim için UNESCO ve gıda için FAO refahı geliştirecek uzman kuruluşlar olarak faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Yeterli sağlık hizmetleri, kamu sağlığı önlemleri, modern tıptan yararlanma (koruyucu önlemler ve tedavi), yeterli toplumsal gelir (yaşlılık aylığı, işsizlik yardımı ve sağlık sigortası), eğitim olanaklarının kapsamı ve niteliği, yeterli beslenme düzeyi ve barınma alanları refah devletinin önemli bileşenlerinden oldu. 1950’li ve 1960’lı yıllardaki ekonomik büyüme, hem tam istihdam politikasının uygulanmasını olanaklı kılmış, hem de sağlanan refahın boyutlarının arttırılmasını teşvik ederek desteklemiştir. ‘Fordist’ üretim ve birikim biçimi ise bu süreci kolaylaştıran bir özellik arz etmiştir.
#32
SORU:
Asgari Geçim Devletine geçiş sürecinin nedenleri nelerdir?
CEVAP:
1950’li ve 1960’lı yıllardaki uygulamalar, işçi sınıfını ve örgütlerini büyük ölçüde depolitize edip korporatist ilişkilere yönlendirmiştir. 1970’li yılların ortasından itibaren yaşanan ekonomik kriz ile refah devleti için tehlike çanları çalmaya başlamış ve neo-liberal politikalara karşı çıkacak olan direniş merkezleri de etkisiz ve edilgen hale getirilmişti. Refah devletine denk düşen fordist üretim ve birikim biçiminde devlet, toplumsal refahı da gözetmek durumunda olduğundan, emek piyasaları ve çalışma ilişkilerine düzenleyici yönde müdahale etmekte, sistemin gerektirdiği uzlaşmayı sağlamak için emek ve sermayeyi de örgütleri aracılığı ile karar alma ve alınan kararları uygulama süreçlerine katmaktadır. Böylece devlet, gerek planlama gerekse kamu politikası oluşturma sürecinde karşılaştığı önemli sorunları da, bu işbirliği aracılığı ile aşmaktadır. Çalışanlar üzerinde toplumsal kontrolü de sağlayan bu mekanizma, işçi sınıfını kapitalist devlet ile bütünleştirmektedir. Kuşkusuz bu durum, iyi günlerin politikasıdır. Kırılgan olduğu için de ekonomik kriz ile bu durumun devam etmesi mümkün olmayacağı açıktır.
20. yüzyılın son çeyreğinde, refah devletinin, yaşanan ekonomik kriz nedeni ile gözden düşmesi, “ölesiye” bir rekabetin üretim ve emek süreçleri üzerindeki değiştirici etkisi, krizi aşmaya yönelik izlenecek politikaların, emeğin tüm kazanımlarına dönük bir saldırı başlatması nedeni ile yeni bir devlet biçimine gereksinim vardır: Asgari Geçim Devleti. Yeni teknoloji, uluslararasılaşma ve fordist paradigmadan post-fordist paradigmaya geçiş, yeni sanayileşen ülkelerle rekabet, emek ve üretim süreçlerinin değişimi sermayeyi yeni bir devlete, Asgari Geçim Devletine yönlendirmiştir.
#33
SORU:
Asgari geçim devletinin temel özellikleri nelerdir?
CEVAP: - Refah ve işgücü piyasası programlarına girişte pazar seçiciliği,
- Refah desteğinin miktarında ve uygunluk ölçütleri alanında kesintiler,
- Eğitime ve öğretime, el işlerine veya düşük ücretli istihdama katılımda değişik baskı biçimlerinin uygulanması,
- Sosyal yardım politikalarına hak kazanmanın zorlaştırılması ve yardımlardan yararlananların daha fazla denetlenmesi,
- Giderek artan işyeri gereksinimleri doğrultusunda istihdam tercihinin kısıtlanması,
- Mesleki eğitimin özelleştirilmesi ve deregülasyonu
#34
SORU:
Korporatizm nedir?
CEVAP:
Korporatizm, çıkarların temsili, kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasına işçi ve işveren örgütlerinin katılımının sağlaması, iktisadi bir sistemin işleyişi, devletin işçi sınıfını kontrol altında tutmak için uyguladığı bir strateji, bir sosyal kontrol mekanizması, çatışmaların yönetimi ve bir devlet biçimidir.
#35
SORU:
Schmitter'e göre liberal korporatizmin yapısal özellikleri nelerdir, açıklayınız.
CEVAP:
Schmitter liberal korporatizm türünün yapısal özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
- Sınırlı sayı: Liberal korporatizmde sınırlı sayıda örgüt, gruplar arası ilişkilerin düzenlenmesi süreçlerinden ve mevcut katılımcıların yeni katılımcıları dışlamalarını sağlayan siyasi karteller tarafından kurulur.
- Merkezileşme: Liberal korporatizmde merkezîleşme, ayakta kalan örgütlerin kendiliğinden sisteme katılması veya rekabet yoluyla silinmelerinin sonucunda oluşur.
- Zorunlu üyelik: Liberal korporatizmde zorunlu üyelik, üyeler üzerinde toplumsal baskı, üyeler arasında akdedilen bir kaynaktan “check off” sistemiyle (üyelik aidatının işçinin maaşından otomatik olarak kesilerek sendikaya aktarılması), temel hizmetler sağlanarak fiili bir biçimde sağlanır.
- Rekabetin olmaması: Liberal korporatizmde rekabet, içsel oligarşik eğilimlerin ya da örgütler arasında gönüllü anlaşmaların sonucunda oluşur.
- Hiyerarşik düzende olma: Liberal korporatizmde hiyerarşi, doğal bürokratikleşme sürecinin veya gücünün pekişmesinde doğar.
- İşlevsel açıdan farklılaşma: Liberal korporatizmde farklılaşma, örgütlerin kendi işlev alanlarında gönüllü anlaşmalarla sağlanır.
- Devletçe tanınma: Liberal korporatizm kamu görevlilerine tabandan yapılan zorlamalar sonucunda oluşur.
- Tekelci temsil hakkı: Liberal korporatizmde tekelci temsil hakkı bağımsız ve tabandan yapılan zorlamalarla oluşur.
- Lider seçimi ve çıkarların ifadesinde denetim: Liberal korporatizmde bu denetim, yöntemler ve amaçlar üzerinde devletle karşılıklı anlaşma yolu ile olur (Schmitter, 1979, s.20-21).
#36
SORU:
Liberal korporatizm nedir?
CEVAP:
Liberal korporatizm,
- Çıkarların temsili,
- Kamu politikalarının oluşturtmasında işçi ve işverenlerin katılımı,
- İktisadi bir sistemin işleyişi,
- Devletin işçi sınıfını kontrol altına almak için uyguladığı bir strateji olup olmadığı,
- Ademi-merkeziyetçilik, çatışmaların yönetimi,
- Çıkarları uzlaştırılması gibi pek çok olgu ve sorunla ilgilenen,
Bir kavramsallaştırma ve kuramsallaştırma çabası olarak ortaya çıkmaktadır.
#37
SORU:
Schmitter'e göre devlet korporatizminin nitelikleri nelerdir?
CEVAP:
Schmitter devlet korporatizminin niteliklerini şöyle sıralamaktadır (Schmitter, 1979, s.20-21):
- Sınırlı sayı: Devlet korporatizminde gruplararası ilişkilerin düzenlenmesi süreçlerinde ve mevcut katılımcıların yeni katılımcıları dışlamaları kasıtlı hükümet eylemiyle gerçekleştirilir.
- Merkezileşme: Devlet korporatizminde merkezileşme, devletin çok sayıdaveya benzer nitelikteki grupları ortadan kaldırması ile gerçekleşir.
- Zorunlu üyelik: Devlet korporatizminde baskı veya iş yasaları yoluyla “dejure”, hukuken, resmî emir ya da takdir yetkisiyle sağlanır.
- Rekabetin olmaması: Devlet korporatizminde bu, devletin baskısıyla sağlanır.
- Hiyerarşik düzende olma: Bu durum devlet korporatizminde yasa yoluyla merkezileşme zorunluluğunun ve devlete yönetsel bağımlılığın bir sonucu oluşur.
- İşlevsel açıdan farklılaşma: Bu türden bir farklılaşma devlet korporatizminde devletin sisteme yerleştirdiği meslek ve zanaat ayrımlarının bir ürünüdür.
- Devletçe tanınma: Devlet korporatizminde devletçe tanınma örgüt kurmanın koşulu olarak devletçe tepeden olur.
- Tekelci temsil hakkı: Bu hak devlet tarafından tepeden inme olarak tanınır.
- Lider seçimi ve çıkarların ifadesinde denetim: devlet korporatizminde bu, meşru şiddetin örgütlenmiş tekelcileri tarafından asimetrik bir biçimde dayatılır.
#38
SORU:
İçleyici ve dışlayıcı devlet korporatizmi kavramlarını açıklayınız.
CEVAP:
Alfred Stepan devlet korporatizminin tek, homojen ve kapsayıcı bir tanımlamasının olmadığını, biri daha demokratik görünümlü ve ‘içleyici’, diğeri daha baskıcı ve ‘dışlayıcı’ olan iki alt tipinden söz etmekte. Ancak bir rejimin her iki stratejiyi de aynı zamanda birleştirerek ya da farklı dönemlerde birinden diğerine geçerek uygulayabileceğini ileri sürmektedir (Stepan, 1978). Öte yandan, popülist-otoriter rejimlerin sosyal kontrol aracı olarak uyguladıkları ve sıkça başvurdukları “içleyici devlet korporatizmi”, Collier gibi araştırmacılar tarafından kendi içinde ayrıştırılmaktadır. Birinci türe örnek olarak Meksika, Peron dönemi Arjantin’i, Lopez dönemi Kolombiya’sı ve aynı dönemlerin Venezuella’sı örnek gösterilmektedir. Bu örneklerde işçi ve köylü kesimi, iktidardaki geniş tabanlı popülist partiler aracılığı ile rejim doğrultusunda harekete geçirilmekte, güçleri arttırılmakta ve sistemle bütünleştirilmektedir. Bu tür devlet korporatizminin temel özelliği, bir “elit içi” çatışmanın ürünü olmasıdır. ‹kinci türe örnek olarak Brezilya gösterilmekte; popüler sektörün sistemle içselleştirilmesi, sektörün fiili olmasa bile potansiyel gücünü, burjuvazinin kendi iç çatışmalarını bir kenara bırakarak, uzlaşımıyla kabul ettiği durumlarda oluşmaktadır. Bu durumda işçi sendikaları parti aracılığı ile değil devlet aracılığı ile ve iş yasası mekanizmalarıyla korporatist özelliklere kavuşturulmakta ve hemen hemen hiç bir siyasal hareketlenmeye izin vermeyen içleyici devlet korporatizmi ortaya çıkmaktadır (Collier, 1982).
#39
SORU:
İçleyerek dışlayan devlet korporatizmi kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Schamis, devlet korporatizminin yukarıda belirtilen iki alt türüne bir üçüncüyü, “içleyerek dışlayan devlet korporatizmini” eklemektedir. Ona göre “bürokratik otoriter rejimler, devlet korporatizmini bir siyasal eylem örüntüsü olarak yeniden ürettiklerinde bir paradoksu doğrular konuma gelirler: dışlamak için içlemek zorunda kalırlar” (Schamis, 199, s. 204). Yani devlet korporatizmi “içleyici” ve “dışlayıcı” alt tiplerinin yanı sıra, bir üçüncü alt tip olarak “içleyerek dışlama” türü de söz konusu olabilir.
#40
SORU:
Kapitalist devleti ulusal planlamaya iten nedenler nelerdir?
CEVAP:
Korporatizmi başlatan bir etken de gelir politikalarının da içinde yer aldığı kapitalist planlama uygulamalarının kaçınılmazlığıdır. Kapitalist devleti ulusal planlamaya iten iki neden vardır. İlki, ücretlerin baskısının fiyatlara yansıyarak bir enflasyon sarmalına yol açması; dolayısıyla uluslararası pazarda rekabetin yitirilmesi olasılığı; ikincisi ise, ücretlerin fiyatlara yansıtılmadığı durumlarda, kapitalist ekonominin motor gücünü oluşturan kârların sıkışmasıdır (Panitch, 1977a, s.74-76)
Crouch da korporatizme başvurulmasını gerektiren nedenlerin ekonomik olduğunu belirtmektedir. Fiyat artışları, devalüasyonlar, artan vergiler ve ekonomik kriz bu nedenlerin başında gelmektedir. Ekonomik krizin nedeni çoğunlukla enflasyonist ortamda, ücret artışlarının dış pazardaki rekabet nedeniyle fiyatlara yansıtılamaması yüzünden kâr oranlarındaki ve yatırımlardaki düşüştür. Gelir politikalarının işçi sendikalarınca kabul edilmesinin nedeni reel ücretlerdeki düşüş karşısında yaşam düzeylerini koruma arzusudur (Crouch, 1978, s.211-212).
#41
SORU:
Monetarizm kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Korporatizmin çöküşünü hızlandıran monetarizm, devlet ve toplum ilişkilerinde öngörülen ve uygulanan yeni ideoloji olmuştur. Bu ideoloji devlete yeni bir rol verirken, kamu politikalarının oluşturulmasında, örgütlü çıkar gruplarıyla devlet ilişkilerine yeni bir anlayış getirmektedir. Buna göre, korporatist uygulamalar ekonomik krize katkıda bulunan olumsuz bir etken olarak algılanmaktadır (Cox-Hayward, 1983, s.218; Crouch, 1986, s.12; Offe, 1982/1983, s.237-243). Artık yeni bir işbölümü söz konusudur ve hükümetler para arzını kontrol ederek enflasyonu belirli bir düzeyde tutmaya çalışmakta; işçi örgütleri ise ücret pazarlığı yoluyla işsizliği saptamaktadır. Böylelikle işsizlik artık hükümetlerin sorumluluğundan çıkmış, işçi örgütlerinin sorumluluğuna girmiştir. Bu nedenle devletin istihdam yaratıcı sosyal harcamalarına ve bütçe açıklarına gerek kalmamıştır. Monetaristlere göre, siyasal ve ideolojik düzeyde devlet müdahaleleri, çözebildiğinden çok sorun yaratmakta ve devletin aşırı yüklenmesine ve toplumun yönetilememesine neden olmaktadır (Skidelsky, 1985, s.56-57; Kavanagh, 1983, s.539-542).
#42
SORU:
İşsizlik ve korporatizm arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
CEVAP:
Korporatist uygulamaların söz konusu olduğu ülkelerde, işsizlik ve korporatizm arasındaki ilişkiyi sorgulayan ampirik çalışmaların sonuçlarına göre, korporatist uygulamaların güçlü olduğu yerlerde işsizlik oranları düşüktür. Bununla birlikte güçlü korporatizmin düşük oranda işsizlik için elverişli olmakla birlikte, işsizliğin azaltılmasında zorunlu olan bir koşul olmadığı söylenebilir (Schmidt, 1982, s.251).
#43
SORU:
Korporatizmde çıkarların uzlaştırılması ile ne kastedilmektedir, açıklayınız.
CEVAP:
Korporatizmi, gerek çıkarların uzlaştırılmasında gerekse kamu politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında çıkar örgütlerinin birbirleriyle ve devletle işbirliği yapmaları olarak tanımlandığında, devlet bürokrasisiyle büyük çıkar örgütlerinin iç içe geçtiği ve çatışmanın yerini uzlaşmanın aldığı görülmektedir. Esasen, korporatizmi diğer uygulamalardan farklı kılan da çıkar gruplarının kendi aralarında ve devletle yaptıkları üst düzeyde bir işbirliğidir. Korporatizm, “millî gelirin paylaşımını ve endüstri ilişkilerinde sınıflararası çatışmaları düzenler” (Lehmbruch, 1977, s.95-96), “otoriter ve liberal korporatizmin her ikisi de çatışan çıkarların devlet yardımıyla uzlaştırılmasını içerir. Korporatist politikanın oluşturulması için devletin çıkar grupları arasındaki çatışmalara devletin müdahale ederek bunları uzlaştırması gerekir” (Lehmbruch, 1983, s.187). Batı toplumlarında kapitalizmin belirli aşamalarında, devlet müdahaleciliği korporatist politikalarla tamamlanmadıkça sınıf çatışmaları doğmakta ve çıkarların uzlaştırılması güçleşmektedir (Lehmbruch,1983, s.168).
Offe, korporatizm yoluyla işçi ve işveren sendikalarının adeta birer çıkar örgütü olmaktan çıkarıldığını, hükümet politikalarının oluşumuna ve uygulanışına ortak edilerek sınıflararası çatışma potansiyelinin önüne geçildiğini, böylece çıkarların uzlaştırılması olanağının yaratıldığını belirtmektedir (Offe, 1981, s.123-146). Üst düzeyde gerçekleşen işbirlikleri nedeniyle korporatist politikalara dâhil edilen işçi örgütlerinin sınıf konumları değişmektedir. Örgütler sistemle bütünleşmekte, sınıfsal taleplerini “makul”, kabul edilebilir sınırlara çekmekte, böylece çıkarların uzlaştırılmasına olanak yaratmaktadır (Offe, 1981, s.148-150).
#44
SORU:
Sosyal politikanın temel amacı nedir?
CEVAP:
Sosyal politikanın temel amacı “kapitalist toplum düzeni içinde sınıf savaşımlarının nedenlerini gidermeye dönük önlemler ve politikalar” öngörmek, oluşturmak ve uygulamaktır (Talas, 1992).
#45
SORU:
Neoliberal görüş açısından rekabet kavramının önemini açıklayınız.
CEVAP:
Rekabet uluslar, bölgeler, firmalar ve elbette kişiler arasındaki rekabet neoliberalizmin temel değerlerinden biridir. Neoliberal görüş açısından rekabet daima bir erdem olduğundan, sonuçlarının kötü olması da düşünülemezdi. Neoliberallere göre pazar mekanizması öylesine mükemmeldir ki “Görünmez Eliyle” tıpkı Tanrı gibi en kötü durumları mucizevî biçimde güzele ve iyiye dönüştürmeye muktedirdir. Öyle olduğu için de neoliberallere göre, rekabetçi mücadelede saf dışı kalanlar için üzülmemek gerekmektedir. İnsanlar doğaları gereği farklıdırlar ancak, bu kötü bir şey değildir çünkü yeteneklilerin, en iyi öğrenim görmüşlerin, en acımasızların başarıları aslında hepimizin çıkarınadır. Zayıflara, iyi öğrenim görememişlere hiçbir borcumuz yoktur çünkü başlarına ne geldiyse hepsi kendi kabahatleridir. Toplumun onların düşkünlüklerinde hiçbir rolü yoktur. Eğer rekabetçi düzen “fire veriyorsa”, toplum bundan kazançlı çıkacaktır. Neoliberalizmin en iyi örneğini oluşturan Thatcher’ın ülkesi İngiltere’de, Çocuk Yoksulluğu Eylem Grubu’nun 1996 yılı araştırma raporunun resmî rakamlarına göre, dört yetişkinden ve üç çocuktan biri yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bunun anlamı, bu kişilerin kışın evlerini ısıtamadıkları, elektriği ve suyu ‘gıdım gıdım’ harcadıkları, kışın sırtlarını ısıtacak, onları yağmura, kara karşı koruyacak bir paltoları bile olmadığı anlamına gelmektedir.
#46
SORU:
Avrupa'nın kapitalist ülkeleri bir doğal tekel özelleştirildiğinde ortaya çıkabilecek yapısal çöküşü önlemek için ne gibi çözümler üretmişlerdir?
CEVAP:
Bir doğal tekel özelleştirildiğinde neler olur? Doğal tekellerin yeni kapitalist sahipleri, kamuya tekel fiyatlarını dayatırken, bu işten fazlasıyla kâr elde etme eğilimindedirler. Klasik iktisatçılar, fiyatlar olması gerektiğinden yüksek olduğu ve tüketiciye verilen hizmet de çok iyi olmak zorunda olmadığından, bu sonucu pazarın yapısal çöküşü olarak nitelemişlerdir. Bu türden yapısal çöküşleri önlemek için, 1980’lerin ortalarına kadar, Avrupa’nın kapitalist ülkelerinin çoğunda izlenen yol; posta, telekomünikasyon, elektrik, gaz, demiryolu, yeraltı treni, hava taşımacılığı ve su, çöp toplama gibi diğer bazı hizmetlerin devlet tekellerine teslim edilmesi olmuştur.