XVIII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI Dersi XVIII. YÜZYILDA NESİR soru cevapları:
Toplam 41 Soru & Cevap#1
SORU: Hafız Hüseyin Ayvansarayî’nin biyografi tarihçesi açısından önemi ve eseleri nelerdir?
CEVAP: Hafız Hüseyin Ayvansarayî’nin yazmış olduğu Vefeyat-ı Selatin ve Meşahir-i Rical’dir. Ayvansarayî, bu eserini dört bölüm hâlinde düzenlemiştir. İlk bölümde Osman Gazi’den I. Abdülhamit’e kadar gelen yirmi yedi Osmanlı padişahının doğum, cülus ve vefatlarına düşürülen tarihler; ikinci bölümde İstanbul ve havalisinde gömülü devlet adamlarının biyografileri; üçüncü bölümde İstanbul’da hayır eserleri ve mezarı bulunan devlet adamları son bölümde ise hayratı ve mezarı İstanbul dışında olan zatların kısa biyografileri ve özellikle ölüm tarihleri kaydedilmiştir. Hafız Hüseyin Ayvansarayî’nin biyografiye dair bir başka eseri Mecmua-i Tevarih’tir. Mevcut şekliyle bir müsvedde (karalama) olduğu tahmin edilen eserde şairler, devlet adamları, âlimler, şeyhler gibi pek çok ünlü kimsenin biyografilerinin yanı sıra özellikle onların ölümleri için düşürülen tarih manzumelerinin kaydedildiği görülmektedir. Başka eseri ise İstanbul’daki camileri adlarına göre alfabetik olarak sıralayıp bilgi verdiği Hadikatü’l-Cevami’dir. Eser, bir gezi rehberi de sayılabilir. Müellif, devrin bir başka önemli bibliyografi yazarı olan Süleyman Sadettin Efendi’nin teşvikiyle kaleme aldığı eserini hazırlarken İstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar’da bulunan cami, mescit, tekke ve zaviyeleri gezmiş, hepsinde birer vakit namaz kılmış, bu yerler hakkındaki gözlemlerini titizlikle kaydetmiştir.
#2
SORU: Vefeyatname nedir, XVII. Yüzyıldaki örnekleri nelerdir?
CEVAP: Vefeyatnameler, vefat etmiş ünlü kimselerin, başta ölüm tarihleri olmak üzere, meslek hayatlarının kimi safhalarının ve bazılarında da tamamıyla biyografilerinin verildiği eserlerdir. Nakşi şeyhlerinden Seyyit Hasib-i Üsküdarî’nin Vefeyat-ı Ekâbir-i İslamiyye adlı eseri, Kocamustafapaşa ve Üsküdar’da bulunan Hüdayî tekkelerindeki şeyhler, İslam tarihine ait büyük kişiler, Osmanlı devlet ve ilim adamları, bunların göreve atanma ve ölüm tarihlerinin cetvel halinde verildiği bir eserdir. Eserin biyografik önemi olmakla birlikte nesir sahası bakımından bir değeri yoktur.
#3
SORU: XVIII. Yüzyılda başlıca mensur türleri nelerdir?
CEVAP: XVIII. Yüzyılda başlıca mensur türleri şunlardır; ? Biyografiler ? Tarihler ? Gazavatname ? Surname ? Vehbi ? Sefaretnameler ve Seyahatnameler ? Tasavvufî Eserler ve Şerhler ? Münşeat Mecmuaları
#4
SORU: Gazavatnamelerde ne anlatılır, XVIII dönemi gazavatnameleri hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Gazavatnameler, sadece bir kumandanın yaptığı savaşları veya yalnız bir savaş, sefer veya zaferi anlatan eserlerdir. Tarihlerden temel farklılığı, tarihler daha genel eserler iken bunların bir tek savaş üzerine yoğunlaşmış olmasıdır. Bu dönemde gerek manzum gerekse mensur çok sayıda gazavatname yazılmıştır. Öyle ki sadece Mora adasının fethiyle ilgili olarak dört adet mensur gazavatname veya fetihname yazıldığını belirtirsek ne kadar eser verildiği tahmin edilebilir. Elbette hepsi edebî değer taşımamakla birlikte özellikle içlerinde vakanüvisler ve şairlerin de bulunduğu münşîler tarafından kaleme alınan eserler azımsanmayacak sayıdadır. XVIII. yüzyılda yazılmış belli başlı gazavatnameler şunlardır: ? Tarihçi Raşit’in Fetihname-i Cezire-i Mora’sı, ? Vahid Mahtumî’nin Mora Seferi, ? Damat Ali Paşa’nın Ravzatü’l-Âlî’si ? Sadrazam Silahdar Şehid Ali Paşa ? Seyyit Vehbî’nin Risale-i Sulhiyye’si, ? Abdurrezzak Nevres’in Tebriziyye-i Hekimoğlu ? Ali Paşa Antakyalı Münîf’in Zafername
#5
SORU: XVII yüzyıla damgasını vuran edebiyatçılardan biri olan Ali Aziz Efendi’yle ilgili bilgi veriniz.
CEVAP: Ali Aziz Efendi’ye modern romanla masal veya halk hikâyesi arasında bir yerde duran bu eseri yazdıran da yazarın şahsî tecrübeleridir. Geleneksel terbiye ve kültürün yanı sıra Batı’yı da tanıyan yazar, sefir olarak Berlin’de bulunmuş ve orada ölmüştür. Dolayısıyla Batı edebiyatını tanıdığı, eserini de o dönemde tamamen yabancısı olduğumuz “roman” türünden etkilenerek kaleme aldığı açıktır. Vasfi Mahir Kocatürk, bu eseri dil ve üslup bakımından divan nesriyle Tanzimat sonrasındaki şuurlu sadelik arasında bir “köprü” olarak değerlendirmiştir.
#6
SORU: XVII. Yüzyıl vefeyatnamelerinden olan Güldeste hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: 1722 yılında tamamlanıp Damat İbrahim Paşa’ya sunulan Güldeste, sanatlı nesrin güzel örneklerindendir. Bursa’da yetişen padişahlar ve şehzadeler; şeyhler, bilginler, musikişinas, hattat, nakkaş, meddah, tabip gibi türlü meslek sahiplerinin biyografilerinden oluşmaktadır. Bu meslek gruplarının her birinin, “gülbün” adı verilen beş tabaka ile verildiği eserde toplam 291 kişinin biyografisine yer verilmiştir. Eserin Arap harfleriyle yapılan baskısı, Abdulkerim Abdulkadiroğlu tarafından bir önsözle dizin eklenerek tıpkıbasım hâlinde yayımlanmıştır (Ankara, 1998). Zamanında çok takdir edilen bu esere Eşrefzade Şeyh Ahmet Ziyaettin tarafından Gülzar-ı Suleha ve Vefeyat-ı Urefa adıyla bir zeyil yazılmıştır. Belîğ’in tertip şeklinin aynen izlendiği eserde, 1723-1782 yılları arasında Bursa’da vefat eden muhtelif ilim, devlet ve sanat adamlarından 261 kişinin hayatı hakkında bilgi verilmektedir.
#7
SORU: Zeyl-i Şakayık hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Uşşakizade Seyyid İbrahim Hasib’in, Nevizade Atayî’nin bıraktığı yerden devam ederek yazdığı Zeyl-i Şakayık’ta, 1633-1703 arasındaki olaylar anlatılır. Tarihsel olarak IV. Murat, İbrahim, IV. Mehmet, II. Süleyman ve II. Ahmet dönemlerini kapsayan eserde, her bölümün sonunda o dönemde yetişen bilgin, kadı, vezir, şeyh ve şairler tanıtılmıştır. Eserin yazılmasını teşvik eden Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin Edirne Vakası’nda (1703) öldürülmesiyle eser yarım kalmıştır. Şakayık zeyillerinden özellikle edebiyat araştırmaları için en önemlisi olan Vakayi’u’l-Fuzala da bu yüzyılda Şeyhî Mehmet Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Hasib’in eseri gibi Atayî’ye zeyil olarak yazılan eser, üç cilt olup diğer zeyiller gibi bu da padişahların dönemlerine göre tabakalar hâlinde tertip edilmiş ve eserde her padişahın döneminin sonunda, o devirde yetişen vezirler, bilginler ve şeyhlerin biyografilerine yer verilmiştir.
#8
SORU: XVIII. yüzyılın nesir dili, ana hatlarıyla açıklayınız?
CEVAP: XVIII. yüzyılın nesir dili, ana hatları itibarıyla bir önceki asrın devamı niteliğindendir. Bu dönem nesir yazarları, artık Türk nesrinde gelenekselleşmiş olan, seleflerin (öncekilerin) eserlerine zeyl yazma geleneğini devam ettirmişler, eserlerinde dil ve üslup bakımından da onları izlemişlerdir. Estetik nesirde önceki yüzyılın üstatları Veysî ve Nergisî’nin tarzı takip edilmiş ve bu tarz, asra büyük oranda damgasını vurmuştur. Naima, Raşit, İzzî, Şefik gibi yazarlar tarih kitaplarında; Koca Ragıp Paşa, Osmanzade Taip, Çelebizade Âsım, Kânî, Raşit, Nevres-i Kadîm, Âtıf, Beylikçi İzzet ve Nahifî gibi şair ve münşiler münşeat mecmualarında; Safayî, Salim ve Ramiz gibi tezkireciler ise tezkirelerinde bu tarzı benimsemişlerdir. İlerleyen kısımlarda tanıtılacak olan hemen bütün şerhler ve sefaretnamelerde de Veysî ve Nergisî tarzının benimsendiği bilinmektedir.;
#9
SORU: XVII. yüzyıl tezkirecileri hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: XVII. yüzyıl tezkirecilerinin bütünüyle olmasa da ağırlıklı olarak şairler hakkında biyografik bilgiden ziyade şiirlerinden alınan örnek metinlerin esere taşındığı bir tarzı tercih etmeleri, tezkireleri, şiir severlerin beğenisine sunulan birer şiir mecmuasına veya antolojiye dönüştürmüştür. Bu durum, mensur bölümleri çok sınırlı tutulan bu eserlerin nesir tarzının birer ürünü olarak değerlendirilmesini de güçleştirmiştir. Başta Salim ve Safayî olmak üzere XVIII. yüzyıl tezkirecileri çoğunlukla, XVI. yüzyıldaki seleflerinin yoluna geri dönerek tezkireleri yine Türk nesir edebiyatının en önemli eserleri arasına dâhil etmişlerdir. Bununla birlikte bu yüzyılda antoloji tipi tezkirecilik geleneği de Bursalı Belîğ’in Zübdetü’l-Eşar’a ve Silahdarzade’nin Belîğ’e yazdığı zeyillerle süregelmiştir. XVIII. yüzyıl tezkireciliğinin ilginç bir örneği de Ahmet Lutfî adlı bir mahkeme kâtibi tarafından yazılan Tezkire-i Şuara’dır. 1708-1740 tarihleri arasında Tekirdağ’da yetişen yirmi şairin biyografilerini içeren Tezkire-i Şuara, sadece belli bir şehirde yetişen şairleri kapsaması açısından ilginçtir.
#10
SORU: Tarihler hakkında bilgi veriniz. Dönemin belli başlı vakanüvisleri kimlerdir?
CEVAP: Tarihler, belli bir zaman dilimindeki tarihî olayları anlatan, kuru bilgi aktarımına dayalı eserler değildir. Osmanlı devrinde, başlangıçtan beri eser veren hemen hemen bütün tarihçiler, eserlerini aynı zamanda güzel birer edebî metin olarak kaleme almaya çalışmışlardır. Dönemin belli başlı vakanüvisleri ise şunlardır; ? Raşit, ? Çelebizade Âsım, ? Mustafa Şefik, ? Şakir, ? Subhî, ? Samî ? Süleyman İzzî’dir.
#11
SORU: ‘Arayışlar Devri’ diye adlandırılan dönemin ilk başlangıcı nasıl olmuştur. Açıklayınız.
CEVAP: “Arayışlar Devri”diye adlandırılan dönemin ilk tohumları XIX. Yüzyılda atılmaya başlanmıştır. Şiirde bu dönemde nasıl bir yandan klasik tarz devam ettirilirken diğer taraftan Sebk-i Hindî ayrı bir eğilim olarak ağırlığını hissettirmiş, başını Nedim’in çektiği mahallî söyleyiş ayrı bir ilgi hâlesi oluşturmuşsa nesirde de benzeri bir durum karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi Fındıklılı Silahdar Mehmet Ağa’nın Silahdar Tarihi’nde, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinde ve Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’sinde, özellikle öykülemeye dayalı bölümlerde Evliya Çelebi’yi hatırlatan akıcı ve nükteli bir anlatım tarzının benimsendiği, sade nesi örneği kabul edilebilecek metinlerin yer aldığı görülmektedir.
#12
SORU: Giritli Ali Aziz Efendi’nin bu yüzyıl sonlarında yazmasına rağmen 1852 yılında basılan Muhayyelat-ı Aziz Efendi eseri hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Giritli Ali Aziz Efendi’nin bu yüzyıl sonlarında yazmasına rağmen 1852 yılında basılan Muhayyelat-ı Aziz Efendi adlı eseri, Binbir Gece ve Binbir Gündüz Hikâyeleri’nden ilham alınarak yazılan bir hikâyeler külliyatıdır. Eser, muhtevanın değişkenliğine göre kimi bölümlerinde müellifin “dervişler dili” dediği konuşma diline oldukça yaklaşan bir dille, kimi bölümlerinde münşiyane bir edayla kaleme alınmıştır. Halk hikâyeleri, masal, hikmet ve roman karışımı bir eser olan Muhayyelat’ı farklı ve orijinal kılan da bu özelliğidir. Muhayyelat, Batı romanıyla ancak yarım yüzyıl sonra ciddi olarak karşılaşacak olan Türk edebiyatında oldukça etkin olmuş bir eserdir. Tanzimat ve hatta Cumhuriyet ediplerine kadar süren bir etki alanı oluşturan eser, Ahmet Midhat Efendi’den Namık Kemale Muallim Naci’den Behçet Necatigile kadar pek çok yazara ilham kaynağı olmuştur. Bununla birlikte özellikle Tanzimat yazarları tarafından küçümsenen Muhayyelat’ın Batılı anlamdaki romanın bizdeki ilk ürünü değilse de “habercisi” olduğuna kuşku yoktur. Hem eski hem de yeni harflerle birkaç kere yayımlanmış, hakkında çalışmalar yapılmıştır.
#13
SORU: XVII. Yüzyıl Surnameleri neleri anlatmaktadır. Başlıcaları nelerdir?
CEVAP: Padişahların çocuklarının sünnetleri ve kızlarının evlenmeleri vesilesiyle yapılan düğünlerin anlatıldığı eserlere sûrname denilmektedir. XVI. yüzyılda;İntizamî’nin, XVII. yüzyılda da Abdî’nin birer mensur sûrname yazdıkları bilinmektedir. Bu yüzyılda ise Vehbî, Hafız Mehmet, Haşmet ve Melek İbrahim’in sûrnamelerinden başka müellifi tespit edilemeyen mensur üç sûrname kaleme alınmıştır. Bunlar arasında dil ve üslup bakımından en sanatlısı ve üzerinde durulması gerekeni kuşkusuz Vehbî’nin Sûrname’sidir. XVIII. yüzyılda yazılan ikinci sûrname, sûr emini Hafız Mehmet Efendi tarafından kaleme alındığı halde bazı kaynaklara yanlışlıkla Hazin Sûrnamesi olarak geçmiştir. Eserde, Vehbî’nin Sûrname’si gibi III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnet düğünleri ile kızları Ayşe Sultan ve Emetullah Sultan’ın evlilik törenleri anlatılmaktadır. Bilinen tek nüshası 167 varak tutarında hacimli bir eser olan bu sûrnamede çeşitli manzumelere de yer verilmiştir. Devrin önde gelen şairlerinden Haşmet’in Viladetname-i Hümayun olarak da bilinen Sûrname’si, III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın doğumu üzerine yapılan şenlikleri konu edinmektedir. Düğün günlerinin akışına göre değil de yapılan eğlencelerin türüne göre tertip edilen eser bu yönüyle diğer sûrnamelerden ayrılır. Eserde esnaf alaylarına, eğlencelere ve bazı kıyafetlerin tarifine ağırlık verilmiştir.
#14
SORU: Vakayi’u’l-Fuzala hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Vakayi’u’l-Fuzala’nın çok önemli bir özelliği her padişah döneminin sonunda şairlerin ayrı bir bölüm hâlinde ve klasik bir şairler tezkiresi tarzında takdim edilmiş olmasıdır. Bu yönüyle Âlî’nin Künhü’l-Ahbar adlı tarihindeki sistemin aynısını uygulayan Şeyhî Mehmet Efendi’nin zeylini bu yüzyılda yazılmış şuara tezkireleri arasında saymak dahi mümkündür. Bizzat Şeyhî tarafından yazılıp tamamlanan ilk iki cilt Damat İbrahim Paşa’ya; müellifin ölümü üzerine eksik kalan üçüncü cilt, oğlu tarafından temize çekilip I. Mahmut’a sunulmuştur. Salim Tezkiresi gibi oldukça önemli bir şair tezkiresine kaynaklık etmiş olan Vakayi’u’l-Fuzala, bir el yazması nüshanın tıpkıbasımı halinde yayımlanmıştır.
#15
SORU: XVIII. yüzyılın divan sahibi şairlerinden olan Vehbi hakkında kısaca bilgi veriniz.
CEVAP: 1674 yılında İstanbul’un Kabataş semtinde dünyaya geldi. Asıl adı Hüseyin’dir. Kethüda Hacı Ahmet Efendi’nin oğludur. Ataları ehl-i beyte dayandığı için Seyyid Vehbî olarak anılmıştır. İlk gençlik yıllarında Hüsamî olan mahlasını hocası şair Mirzazade Ahmet Neylî’nin tavsiyesi üzerine Vehbî olarak değiştirmiştir. İyi bir öğrenim gören Vehbî’nin, zamanının ünlü bilginlerinden Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi’den ders gördüğü, Kazasker Abdulbaki Efendi’den hüsn-i hat sanatını öğrendiği ve Hocazade Seyyid Osman Efendi’den mülazım olarak 1696 yılında müderrisliğe yükseldiği bilinmektedir. En önemli eseri Sûrname-i Vehbî’dir. Bu eser III. Ahmet’in şehzadeleri Sultan Süleyman, Mustafa, Mehmet ve Bayezit’in sünnet düğünleri ile kızları Ayşe Sultan ve Emetullah Sultan’ın evlenme merasimlerini anlatan bir eserdir.
#16
SORU: XVIII yüzyıldaki seferatnamelerin özellikleri nelerdir?
CEVAP: Yabancı ülkelere gönderilen elçilerin gittikleri yerlerde gördüklerini ve yaşadıklarını, oradaki siyasî gelişmeleri ve yaptıkları çalışmalarla ilgili sundukları bir tür rapor da kabul edilebilecek sefaretnameler, kimi sefirlerin kaleminde bir rapor hüviyetinden ileri giderek bir “eser”e dönüşmüş, bir “edebî tür” özelliği kazanmıştır. Sefaretnameler, elçilerin gittikleri yerlerdeki siyasî hadiselerin dışında, oraların tarihî, coğrafi ve mimari yapısının yanı sıra toplumsal ve kültürel özellikleri hakkında da yer yer bilgi vermesi bakımından bir çeşit seyahatname de kabul edilebilir. XVIII. Yüzyıl seferatnamelerinin başlıcaları şunlardır; ? Mehmet Çelebi’nin Fransa Sefaretnamesi ? Ahmet Dürrî Efendi’nin İran Sefaretnamesi ? Vasıf Efendi’nin İspanya Sefaretnamesi ? Nabî’nin Tuhfetü’l-Harameyn’I ? İbrahim Hanif’in, Hasıl-ı Hacc-ı Şerif liMenazili’l-Harameyn’i, ? Mehmet Edib’in, Behcetü’l-Menazil’I
#17
SORU: Münşeat Mecmuaları nedir, bu eserleri diğerlerinden ayıran özellikleri maddeler halinde yazınız.
CEVAP: Sanatkârane nesrin, başta mektuplar olmak üzere türlü yazışma örneklerinin bir arada toplandığı eserlerdir. Özel adları olmayıp «Münşeat» veya «Mecmua-i Münşeat» genel adlarıyla anılan bu eserleri diğer nesir türlerinden pek çok bakımdan ayıran özellikler vardır. Bütün diğer türlerle manzum olarak da eser yazılabilirken sadece münşeat mecmuaları doğrudan ve sadece nesre özgü bir türdür. Münşeat mecmualarını oluşturanlar ya bütünüyle kendi yazdıkları mektupları, ya kendi mektuplarıyla birlikte başkalarınında mektuplarını ya da sadece başkalarının yazdığı mektup örneklerini bir araya toplarlar. Müellifi bilinen meşhur mecmuaların yanı sıra kütüphanelerimizde kim tarafından toplandığı bilinmeyen çok sayıda münşeat mecmuası da mevcuttur. Kimi mecmua derleyicileri de bütünüyle başkaları tarafından kaleme alınan seçme mektup veya yazışma örneklerini bir araya getirmişlerdir.
#18
SORU: XVII.yüzyıl tasavvyfi eserleri hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Bu dönemde yazılan eserlerden bir grubu da dinî- tasavvufî ve ahlakî kitaplar oluşturur. Sanat endişesinden ziyade didaktik gayeyle kaleme alınan bu eserlerin en ünlüleri, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’siyle, yine ünlü mutasavvıf olan Bursalı İsmail Hakkı’nın Ruhu’lBeyan adlı tefsiridir.
#19
SORU: XVII. Yüzyıl edebiyatçılarından olan Kani hakkında hayatı ve eserleriyle ilgili bilgi veriniz.
CEVAP: 1712 yılında Tokat’ta doğdu. Asıl adı Ebubekir’dir. Öğrenimini memleketi Tokat’ta yapan Kânî ilk gençlik yıllarından itibaren çevresinde gerek nazım, gerekse nesir sahasında yazdıklarıyla ve özellikle nükteli üslubuyla tanındı. İstanbul’da Divan Kalemi’ne giren Ebubekir Kânî, Ali Paşa’nın bir yıl sonra sadrazamlıktan ayrılmasıyla Silistre valisine divan kâtipliği yaptı. Uzun süre bu göreve devam etti. Özel kâtip olarak bir süre de Ulah beyleri nin hizmetinde bulundu. Sadrazam Yeğen Mehmet Paşa’nın çağrısı üzerine 1782 yılında İstanbul’a döndü. Saray adap ve teşrifatına aykırı davranışlarda bulunduğu ve bazı devlet sırlarını ifşa ettiği iddiasıyla Limni adasına sürgün edildi. Kânî Efendi, burada pek çok sıkıntı ve mahrumiyet içinde uzun yıllar yaşadı. Affedilerek İstanbul’a dönmesinden kısa bir müddet sonra, 1792 yılı Şubat ayında vefat etti. Sürurî, şairin ölümü için “Her sözi ma‘den-i cevher idi gitdi Kânî” mısrasını tarih düşmüştür. Kabri Eyüp’te Feridun Paşa türbesinin bitişiğindedir. Başlıca eserleri: ? Divan ? Münşeat
#20
SORU: Osmanzade Ahmet Taip’in biyografileri hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Osmanzade Ahmet Taip’in Damat İbrahim Paşa’ya sunduğu Hadikatü’l-Mülûk adlı eserinde Osman Gazi’den II. Mustafa’ya kadar tahta çıkan Osmanlı padişahlarının hayat ve hayratları anlatılmaktadır. Osmanzade Taip’in en tanınmış biyografik eseri olan Hadikatü’l-Vüzera’sı Osmanlı vezirlerinin hayatının toplu olarak yer aldığı ilk eserdir. Yüz sekiz vezirin biyografisine yer verilmiştir Eserin 1854’te İstanbul’da basılan nüshası daha sonra D. Robischon tarafından tıpkıbasım halinde yeniden basılmıştır.
#21
SORU: Tezkire-i Hanendegân hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: Şeyhülislam Esat Efendi’nin Tezkire-i Hanendegân diye de bilinen Atrabü’l-Âsar fi Tezkireti Urefai’l-Edvar adını verdiği ve Damat İbrahim Paşa’ya sunduğu eserinde XVII. yüzyıldan XVIII. yüzyılın başlarına kadar yetişen doksan yedi musikişinas tanıtılmış ve eserlerinden örnekler verilmiştir.
#22
SORU:
Batılı anlamdaki romanın bizdeki ilk “habercisi” hangi eserdir?
CEVAP:
Batılı anlamdaki romanın bizdeki ilk ürünü değilse de “habercisi” Tanzimat ve hatta Cumhuriyet ediplerine kadar süren bir etki alanı oluşturan, Ahmet Midhat Efendi’den Namık Kemal’e Muallim Naci’den Behçet Necatigil’e kadar pek çok yazara ilham kaynağı olan Muhayyelat'tır.
#23
SORU:
Osmanlı vezirlerinin hayatının toplu olarak yer aldığı ilk eser nedir ve kime aittir?
CEVAP:
Osmanzade Taip’in en tanınmış biyografik eseri olan Hadikatü’l Vüzera’sı Osmanlı vezirlerinin hayatının toplu olarak yer aldığı ilk eserdir.
#24
SORU:
Toplam 291 kişinin biyografisine yer verilen eser nedir ve kime aittir?
CEVAP:
Tezkire sahibi İsmail Belîğ’in, tam adı Güldeste-i Riyaz-ı İrfan ve Vefeyat-ı Danişveran-ı Nadiredan olan eseri de bu yüzyılda kaleme alınan kayda değer biyografi kitaplarındandır. 1722 yılında tamamlanıp Damat İbrahim Paşa’ya sunulan Güldeste, sanatlı nesrin güzel örneklerindendir. Bursa’da yetişen padişahlar ve şehzadeler; şeyhler, bilginler, musikişinas, hattat, nakkaş, meddah, tabip gibi türlü meslek sahiplerinin biyografilerinden oluşmaktadır. Bu meslek gruplarının her birinin, “gülbün” adı verilen beş tabaka ile verildiği eserde toplam 291 kişinin biyografisine yer verilmiştir.
#25
SORU:
Dönemin belli başlı vakanüvisleri kimlerdir?
CEVAP:
Dönemin belli başlı vakanüvisleri Raşit, Çelebizade Âsım, Mustafa Şefik, Şakir, Subhî, Samî ve Süleyman İzzî’dir.
#26
SORU:
Seyyit Vehbî’nin Risale-i Sulhiyye’sinin konusu nedir?
CEVAP:
Avusturyalılarla yapılan savaş ve barışlardır.
#27
SORU:
Sûrname nedir?
CEVAP:
Padişahların çocuklarının sünnetleri ve kızlarının evlenmeleri vesilesiyle yapılan düğünlerin anlatıldığı eserlere sûrname denir.
#28
SORU:
III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın doğumu üzerine yapılan şenlikleri konu edinen eser nedir?
CEVAP:
Devrin önde gelen şairlerinden Haşmet’in Viladetname-i Hümayun olarak da bilinen Sûrname’si, III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın doğumu üzerine yapılan şenlikleri konu edinmektedir.
#29
SORU:
Devrin en önemli şairlerinden Vehbî hangi edebiyatçılardan etkilenmiştir?
CEVAP:
Gerek padişah III. Ahmet, gerekse devrin kudretli sadrazamı Damat İbrahim Paşa tarafından sürekli himaye edilen Vehbî, bu devrin en önemli şairleri arasında sayılır. Şiirde önceleri Nabî’nin hikemî şiir tarzını örnek almış, daha sonra Nedim’in yolunu benimsemiş, onun birçok şiirine tahmisler yazmıştır. Kasidede ise sadece çağının değil, Türk edebiyatının en büyük kaside üstadı olan Nefî’yi kendisine usta olarak seçmiştir.
#30
SORU:
Sûrname-i Vehbî'nin konusu nedir?
CEVAP:
Sûrname-i Vehbî: III. Ahmet’in şehzadeleri Sultan Süleyman, Mustafa, Mehmet ve Bayezit’in sünnet düğünleri ile kızları Ayşe Sultan ve Emetullah Sultan’ın evlenme merasimlerini anlatan bir eserdir.
#31
SORU:
Sefaretnameler hangi özellikleri bakımından seyahatname kabul edilebilir?
CEVAP:
Sefaretnameler, elçile?rin gittikleri yerlerdeki siyasî hadiselerin dışında, oraların tarihî, coğrafi ve mimari yapısı-
nın yanı sıra toplumsal ve kültürel özellikleri hakkında da yer yer bilgi vermesi bakımın?dan bir çeşit seyahatname kabul edilebilir
#32
SORU:
Yazarının elinden çıkmış oriji?nal nüshası elde olan ilk sefaretname nedir?
CEVAP:
Ahmet Dürrî Efendi’nin 1721’de yazmış olduğu İran Sefaretnamesi, yazarının elinden çıkmış oriji?nal nüshası elde olan ilk sefaretnamedir.
#33
SORU:
Bu dönemde yazılan dinî-tasavvufî ve ahlakî kitapların en ünlüleri hangileridir?
CEVAP:
Bu dönemde yazılan eserlerden bir grubu da dinî-tasavvufî ve ahlakî kitaplar oluşturur. Sanat endişesinden ziyade didaktik gayeyle kaleme alınan bu eserlerin en ünlüleri, Er?zurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’siyle, yine ünlü mutasavvıf olan Bursalı İsmail Hakkı’nın Ruhu’l-Beyan adlı tefsiridir.
#34
SORU:
Osmanzade Taib’in elliye yakın mektubundan oluşan Münşeat’ının bölümlerini açıklayınız.
CEVAP:
Osmanzade Taib’in elliye yakın mektubundan oluşan Münşeat’ı da bu türün kayda değer örneklerindendir. Eser ihtiva ettiği mektuplara göre dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde alt makamda bulunanların üst makamdakilere, ikinci bölümde aynı seviyede bulunanların birbirlerine yazdıkları yazışma örneklerini vermiştir. Dördüncü bölümde tebrik, teşek?kür ve teselli mektubu türünden örneklere yer verilmiştir.
#35
SORU:
“Hirrename” adlı eser kime aittir ve konusu nedir?
CEVAP:
“Hirrename” adıyla bilinen metin bir kedinin ağzından sahibine hitaben yazılmış hoş bir mizah örneğidir. Eser Kânî`ye aittir.
#36
SORU:
Kani, Yeğen Mehmet Paşa’ya hitaben kaleme aldığı mektubunda hangi konuları işler?
CEVAP:
Yeğen Mehmet Paşa’ya hitaben kaleme aldığı mektubunda döneminin edebiyat ve sanat çevrelerini eleştiren önemli görüşleri ve kendi hayat tecrübeleri yer alır.
#37
SORU:
Veysî ve Nergisî’nin dil ve üslup anlayışı hangi türlerde etkili olmuştur?
CEVAP:
Osmanlı yazışma usullerinin anlatıldığı, örnek metinlerle bir tür sanatkârlık gösterisine dönüştürüldüğü münşeatlardan tarih ve biyografi kitapla?rına, hatta sefaretnamelere kadar hemen her mensur türde Veysî ve Nergisî’nin dil ve üslup anlayışı etkili olmuştur.
#38
SORU:
XVIII. yüzyıl klasik Türk nesri denince akla ne tür eserler gelir?
CEVAP:
XVIII. yüzyıl klasik Türk nesri denince, özellikle edebiyat tarihi ve şair biyografileri bakımından değeri tartışılmaz eserler olan şair tezkireleri akla gelir.
#39
SORU:
Fındıklılı Silahdar Mehmet Ağa’nın Silahdar Tarihi’nde, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinde ve
Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’sinde, özellikle öykülemeye dayalı bölümlerde ne görülmektedir?
CEVAP:
Fındıklılı Silahdar Mehmet Ağa’nın Silahdar Tarihi’nde, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinde ve
Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’sinde, özellikle öykülemeye dayalı bölümler?de Evliya Çelebi’yi hatırlatan akıcı ve nükteli bir anlatım tarzının benimsendiği, sade nesir örneği kabul edilebilecek metinlerin yer aldığı görülmektedir.
#40
SORU:
Veysî ve Nergisî gibi yazarların tarzını sürdürenler nasıl bir anlatım tarzını benimsemişlerdir?
CEVAP:
Veysî ve Nergisî gibi yazarların tarzını sürdürenler, “sanatlı, ağdalı, mutantan” gibi sıfatlarla nitelendirilen, Arapça Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü, secinin önemli bir ahenk unsuru olarak kullanıldığı bir anlatım tarzını benimsemişlerdir.
#41
SORU:
XVIII. yüzyılda antoloji tipi tezkirecilik geleneği hangi zeyillerle süregelmiştir?
CEVAP:
Bu yüzyılda antoloji tipi tezkirecilik geleneği de Bursalı Belîğ’in Zübdetü’l-Eşar’a ve Silahdarzade’nin Belîğ’e yazdığı zeyillerle süregelmiştir.