İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI Dersi İLETİŞİM ARAŞTIRMALARININ TARİHİ soru cevapları:

Toplam 66 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

İletişim araştırmalarının ilgilendiği konular hangi
alanları kapsamaktadır?


CEVAP:

İletişim araştırmalarının ilgilendiği konular
kültürden ekonomiye, teknolojiden tasarıma ve
konuşmadan sanata kadar uzanmaktadır.


#2

SORU:

İletişim araştırmalarının tarihinde, iletişim
teknolojilerindeki evriminin rolü var mıdır?


CEVAP:

İletişim araştırmalarının tarihini değerlendirirken
temel alınabilecek ölçütlerden biri, “iletişim
teknolojilerinin evrimi” olabilir. Çünkü iletişimin tarihi
büyük ölçüde iletişime aracılık eden ortamların tarihidir. İlk
çağda mağara duvarlarına yapılan resimler, yerel nitelik
taşıyan deneyimleri öteki insanlara aktarmanın önemli bir
aracı olmuştur. Sümerlerin tablet yazıları ve Mısırlıların
papirüsü ise sınırları genişleyen toplum yaşamında önemli
bir gelişme sağlamıştır. Daha sonraki dönemlerde de
matbaanın ağırlıklı bir etkisinin olduğu bilinmektedir.
Günümüzde yeni iletişim teknolojilerinin toplumu nasıl
dönüştürdüğü tartışılırken taş tablet, deri, papirüs, kâğıt,
telefon, gazete, radyo, televizyon, bilgisayar ve İnternet
gibi iletişim araçlarının kullanımı ve etkileri iletişim
araştırmalarına yön vermiştir. Bu araçların insan
davranışlarıyla etkileşimi, iletişim araştırmalarının önemli
inceleme konularından birisi olmuştur. Son yüzyıl boyunca
yaklaşık her on yılda yeni bir iletişim ortamının başatlık
kazandığı düşünüldüğünde, iletişim araştırmalarını
değerlendirirken bu teknolojilerin gelişimini dikkate almak
bir zorunluluk olarak görülmelidir.


#3

SORU:

İletişimin özünü oluşturan unsurlar nelerdir?


CEVAP:

İletişimin özünde içerik ve ilişki olmak üzere
başlıca iki boyut bulunmaktadır. İçerik boyutu çoğu zaman
duygu, düşünce ve fikirleri kapsamaktadır. Bu boyut daha
çok ileti türleri ya da sembol sistemleriyle ilgilidir.


#4

SORU:

İletişim türleri ve araştırmaları kaç başlık altında
sınıflandırılabilir?


CEVAP:

İletişim türleri ve araştırmaları, ilişkiler
bağlamında iç iletişim, bireylerarası iletişim, grup-örgüt
iletişimi, kitle iletişimi ve kültürel iletişim olmak üzere beş
başlık altında sınıflandırılmaktadır.


#5

SORU:

Bilimde ve araştırma alanında “paradigma” sözcüğü
ne anlama gelmektedir ve nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

Paradigma bilimde koruyucu tutumlardan ve
değerlerden beslenen uzun dönemli ve belirli düşünsel
çerçeve ya da düşünme sistemleri anlamına gelmektedir.
Paradigmaların gelişimi dönemsel olup normal bilim süreci
dışında oluşan tıkanmalar ile bunalım süreci başlamakta;
bunun sonucunda karşıt olan yeni fikirler, görüşler ya da
bulgular ortaya çıkmaktadır. Yeni paradigmaların
oluşmasında, yaşanan toplumsal tıkanmaların ve
gereksinimlerin de etkisi vardır. Savaşlar, ekonomik
çöküntüler, siyasal çalkalanmalar, yıkıcı doğa olayları ve
yeni iletişim teknolojilerinin ortaya çıkışı bilimsel
paradigma değişimini tetikleyen önemli gelişmelerdir.
Genel olarak iletişim araştırmalarındaki paradigmalar
dönemin egemen bilim anlayışını yansıtmaktadır.


#6

SORU:

İdeolojik paradigmaların, iletişim araştırmalarındaki
rolü nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

İletişim araştırmalarını değerlendirirken
yararlanılabilecek bir ölçüt de araştırmaların temel aldığı
“ideolojik paradigmalar” olabilir. Buna göre iletişim
araştırmaları ya yerleşik/egemen paradigma ya da
alternatif/eleştirel paradigma altında sınıflandırılmaktadır.
Genellikle pozitivist ve tümdengelimci olan egemen
kuramlar yerleşik durumun korunmasını hedefleyen
araştırmaları desteklemektedir. Muhalif ve alternatif bir
bakış açısına sahip olan eleştirel kuramlar ise, egemen
yaklaşımların sonuçlarını yapısalcılık, ekonomi-politik ve
kültürel çalışmalar gibi yaklaşımlar bağlamında irdelediği
için genellikle toplumsal çatışmalar, sınıf farklılıkları,
ekonomik dengesizlikler, yeni iletişim teknolojilerinin
topluma etkisi ve kültür endüstrisi çerçevesinde
açıklamaktadır.


#7

SORU:

İletişim araştırmalarının sınıflandırılmasındaki
etmenlerden biri olan “süreç” ve buna dayalı “süreç
yaklaşımı” nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

Süreç yaklaşımlarında genelde ileti aktarımı
amaçlanmaktadır. Kodlama, kod açımı, etkililik, doğruluk
ve gürültü gibi konularla ilgilenen süreç çalışmaları niyet
ile etki arasındaki farkın bulunmasına çalışmaktadır. Büyük
ölçüde savaş dönemindeki propaganda ideolojisi altında
şekillenen bu iletişim yaklaşımı, günümüze kadar yapılan
iletişim araştırmalarına yön vermiştir. Süreç çalışmaları
genelde nicel paradigmaya uygun görülmektedir.


#8

SORU:

İletişim çalışma ve araştırmalarında temel rol oynayan
etmenlerden biri olan “göstergebilim yaklaşımı”, nasıl
açıklanmaktadır?


CEVAP:

Göstergebilim yaklaşımında, anlamların üretimi ve
değişiminin anlaşılması amaçlanmaktadır. İletilerin
insanlarla ve kültürle nasıl etkileştiğini araştıran bu yöntem,
genellikle dilbilim ve güzel sanatlar alanlarından
beslenmektedir. Göstergebilimsel çalışmalar nitel
paradigmaya uygun görülmektedir.


#9

SORU:

İletişim araştırmalarında tarihsel bir bakış açısı ile
yaklaşmak için neleri dikkate almak gerekir?


CEVAP:

Tarihsel bakış açısı; toplumsal bağlamı, yani
iletişim araştırmalarının yapıldığı dönemdeki toplumsal
değişimleri dikkate almayı gerektirmektedir. İletişim
araştırmalarını tarihsel süreçte değerlendirme, ilgili
dönemlerdeki öteki önemli değişkenleri de göz önünde
bulundurarak bütünsel bir bakış açısı geliştirmeyi zorunlu
kılmaktadır. Örneğin, propagandaya ilişkin iletişim
araştırmaları, aslında İkinci Dünya Savaşı sürecinde
kitleleri kısa zamanda etkileme, savaşın gerekleri
konusunda yurttaşları ikna etme, morali yüksek tutma,
devlete bağlılığı sağlama ya da düşmana kendi güçlülüğünü
ve haklılığını kabul ettirme gibi dönemin koşullarına özgü
gereksinimlerden ortaya çıkmıştır. Bu yüzdendir ki,
propagandayla ilgili iletişim çalışmalarının tarihi, İkinci
Dünya Savaşı sürecine oturtularak incelenebilirse daha
anlamlı hale gelmekte ve gerçekler daha rahat
anlaşılabilmektedir.


#10

SORU:

Ortaçağda egemen olan dinsel-dogmacı felsefenin yol
açtığı bilimsel duraklama, ne zaman ve hangi olayla yerini
bilimin geliştirilmesi çabalarına bırakmıştır?


CEVAP:

On sekizinci yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan
“aydınlanma felsefesi” ile bireyin aklına verilen önem
yeniden bilimsel çalışmaların başlamasına zemin
oluşturmuştur. Burada insanların değerlendirmelerini kendi
akıllarıyla yapması ya da yaşamlarını bilgiyle aydınlatması
önemli görülmüştür. Bunun yansıması olarak siyaset, din,
hukuk ve eğitim gibi toplumsal kurumların öncelikle aklın
eleştirisinden/süzgecinden geçirilerek yeniden
düzenlenmesi görüşü baskın olmaya başlamıştır. Bu akım,
önce Avrupa’da sonra tüm dünyada yansımalarını bulduğu
için bilim dünyası yeniden canlanmıştır.


#11

SORU:

İletişimde egemen olan yaklaşımlar hangi dönemde ve
hangi olaylar sonucunda gündeme gelmiştir?


CEVAP:

İletişime ilişkin ilk bilimsel çalışmaların 19.
yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlangıcında gelişen
gazeteler, dergiler ve filmleri temel alan kitle iletişimine
dayandığı genel anlamda kabul görmektedir. Sanayi
devrimi sürecinde daha çok üretim ve artı değer elde etme
öncelikli hale gelmiştir. Bu da kitle üretimi ve emeğin daha
çok sömürülmesine yol açmıştır. Yavaş da olsa zamanla
daha çok sayıda insanın çalıştığı sanayi örgütleri
doğmuştur. Yalnızca makinelere ve üretime önem verilerek
insanı göz ardı etmenin yabancılaşma, rahatsızlık, isyan,
sabotaj ve işi yavaşlatma gibi olumsuz sonuçları görülmeye
başlanmıştır. İletişimdeki egemen yaklaşımların kültürel
temeli de bu dönemde atılmıştır. Belirtilen zemin üzerinde
gelişen yönetim, liderlik ve örgütlenme gibi konular
örgütsel iletişim kavramının temelini oluşturmuştur.


#12

SORU:

1. Dünya Savaşı sonrasında gelişen iletişim
çalışmalarına dayalı yaklaşımların odağında hangi konu
yer almaktadır?


CEVAP:

Birinci Dünya Savaşı sonrasında geliştirilen
eleştirel yaklaşımlar daha çok akıl ve felsefe ayrışmasını
eleştirmektedir. Bununla ilgili olarak, aklın doğayı ele
geçirmesi çabasına doğanın oldukça güçlü bir tepki verdiği
ve insanı doğanın aleti konumuna düşürdüğü belirtilmiştir.


#13

SORU:

İkinci Dünya Savaşı sonrasında iletişim
araştırmalarında nasıl bir değişim yaşanmıştır?


CEVAP:

İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan büyük
insanlık trajedisinden sonra yükselmeye başlayan
postmodernizm ise, iletişim araştırmalarının paradigmatik
dönüşümlerini iyice belirginleştirmiştir. Bu bağlamda
imgeler, gerçekliğin parçalanması, simgesel hiyerarşilerin
çökmesi ve popüler ürünlerin hızlı tüketimi gibi konular
iletişim araştırmalarının yönünü değiştirmiştir.


#14

SORU:

İletişim araştırmalarına ve çalışmalarına temel
oluşturacak ilk adım ne olarak gösterilebilir?


CEVAP:

İletişime ilişkin ilk çalışmaların Sümerlerden
başlatılması yerinde olacaktır. M.Ö.3500’ler ile M.Ö
2000’li yıllar arasında Mezopotamya’da yaşayan Sümerler,
M.Ö.3200 yılında yazıyı bulmaları sayesinde yalnızca
iletişim tarihini değil insanlık tarihinin de yazılı
başlangıcını gerçekleştirmişlerdir. Sümerlerin kendi
dillerine göre önce taş sonra kil tablet üzerine yazı
yazmalarıyla insanlık tarihi önemli bir sıçrayış
gerçekleştirmiştir. Yazdıkları belgeler iletişimin en önemli
işlevlerinden birisi olan kültürün geliştirilmesi ve
aktarılmasında etkili olmuştur. Sümerlerin din ve hukuk
alanlarındaki yapıtları, günlük yaşama ilişkin efsane, şiir,
destan, atasözü ve öyküleri kültürel iletişimin temelini
oluşturmaktadır.


#15

SORU:

“Retorik” sözcüğü ne anlama gelmektedir ve iletişim
çalışmaları açısından önemi nedir?


CEVAP:

“Retorik” sözcüğü Yunanca kökenli olup hitabet ya
da söylev anlamındadır. “Güzel söz söyleme” ya da “etkili
konuşma” sanatı olarak adlandırılabilir. Erken dönemdeki
iletişim çalışmaları, retorik başlığı altında
sınıflandırılabilir. İnsanları ikna etmek için dilin
kullanımına ilişkin olarak sofist düşünürler ve Aristoteles
tarafından M.Ö. 500’lü yıllarda yapılan çalışmalar
genellikle ilk iletişim araştırmaları olarak kabul
edilmektedir. Retorikte söylevci (konuşmacı), dinleyicinin
algısını dil yoluyla değiştirmeyi, başka bir deyişle ikna
etmeyi hedeflemektedir. Eski Yunan döneminde sınırlı
anlamdaki doğrudan demokrasi geleneğinde vatandaşların
sorunlarını halk meclisinde dile getirmesi, davaların halk
jürisi önünde karara bağlanması, bireylerin ikna konusuna
olan ilgisini artıran kültürel ve hukuksal yapıyı
oluşturmuştur. Bu gelenek Roma döneminde de
sürdürülmüş ve hatiplerin yetiştirilmesini amaçlayan
retorik okulları kurulmuştur.


#16

SORU:

Retoriğin boyutları içinde yer alan “ethos, pathos ve
logos” kavramları iletişim ile nasıl ilişkilendirilmektedir?


CEVAP:

Retoriğin Ethos, Pathos ve Logos boyutları
iletişimin temel öğeleri olan kaynak, alıcı ve kanal gibi
kavramların o dönemde çözümlendiğini göstermektedir.
Ethos kaynağın güvenirliği ve karakterini, pathos hedef
kitle açısından çekicilik ve erdemi, logos ise aklı ve mantığı
temsil etmektedir. Ethos; sesin kullanımı, jestler, mimikler
ve göz temasıyla dinleyicinin iyi tanımlanması ve
çözümlenmesi yoluyla ikna edilmesini kapsar. Ayrıca
konuşanın inandırıcılığı ve karakteri de önemlidir. Pathos
dinleyicilerin etik ya da ahlaki kararlarını kapsamakta olup
cesaret, sağduyu ve adalet gibi kavramlara işaret
etmektedir. Logos ise dinleyicileri mantıksal, akılcı ve
güçlü kanıtlarla ikna etmeyi amaçlamaktadır.


#17

SORU:

XV. Yüzyılda Gutenberg’in matbaayı bulması, iletişim
çalışmalarına nasıl bir katkı sağlamıştır?


CEVAP:

İletişim teknolojisinde devrim niteliğindeki
matbaa, kilise güdümünde olması nedeniyle ilk dönemlerde
dinsel amaçlı kullanılmıştır. Söz konusu dönemde %5
dolayındaki okuma-yazma oranının düşüklüğü dikkate
alındığında ve yalnızca dinsel içerikli/onaylı metinlerin
basıldığı göz önünde bulundurulduğunda matbaa duygu,
düşünce ve fikirlerin yayılımında uzun bir dönem etkili
olamamıştır. Matbaa ile basılan gazete, kitap ve dergi gibi
yayınların etkileri ancak Rönesans ve Reform süreçleri
sonrasında değerlendirilebilmiştir. Kilisenin katı
denetimindeki bilgi kaynakları ancak bu yeni süreçte geniş
kitlelere yayılabilmiştir. Genel olarak 18. yüzyılın
sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar özellikle İngiltere
ve Fransa’da yaygınlaşan gazete ve dergiler serbest bir
tartışma ortamı oluşturmuştur. Doğru ile yanlışın bireysel
iradeyle ayırt edilmeye çalışıldığı bu süreçte yazılı basının
olanakları sayesinde bireyler toplumun düzenlenmesi ve
devlet yönetimi hakkında tartışma özgürlüğüne
kavuşmuştur.


#18

SORU:

İletişim araştırmalarının XIX. Yüzyılda başlamasının
altında yatan temel nedenler, ne olarak açıklanmaktadır?


CEVAP:

XIX. yüzyıl maddi refahın yükseldiği bir dönem
olup yeni teknolojiler ve gelişen sanayi, toplumsal yaşamı
yönlendiren temel etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
etkiler sonucunda köylü/çiftçi toplumundan kentli/işçi
toplumuna geçiş yaşanmıştır. Toffler’in birinci dalga olarak
söz ettiği tarım devriminden ikinci dalga olan sanayi
devrimine geçiş sürecinde insanlardaki ve yaşamdaki
büyük değişim şok olarak adlandırılmaktadır. Gazete,
telefon ve telgraf gibi kitle iletişim araçları da belirtilen
süreçte bulunmuş ve geliştirilmiştir. Sanayi toplumuna
geçişle birlikte yeni iletişim araçlarının da gelişimi,
toplumsal yaşamın ve bireylerin beklentilerinin değişimini
beraberinde getirmiştir. Bürokrasinin artması ve ağır
çalışma koşulları bu sürecin getirdiği olumsuzluklar
olmuştur. Şehirlere göç hızlanmıştır. Üretim araçlarına
sahip olanlar güçlendikçe ve çalışanların yaşam koşulları
ağırlaştıkça sınıf çatışmaları gibi toplumsal sorunlar
artmaya başlamıştır. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında
yaygınlaşan gazete ve dergiler ile yirminci yüzyıl başında
gelişmeye başlayan film ve benzeri teknolojilere dayalı
kitle yayıncılığı toplumsal değişimle etkileşerek iletişim
araştırmalarına farklı boyutlar kazandırmıştır.


#19

SORU:

I. Dünya Savaşı, iletişimde hangi kavramların ön plana
çıkmasına ve tartışılmasına zemin hazırlamıştır?


CEVAP:

Propaganda, ikna ve kamuoyunun görüşlerinin
yönlendirilmesi, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte önem
kazanmış ancak çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı sırasında
bilimsel yayın haline getirilmiştir. Birinci Dünya
Savaşı’nın bitimi, sosyal bilimler açısından yalnızca
silahların susması olarak algılanamaz çünkü savaşın
insanlar üzerindeki yıkıcı etkisi uzun süre devam etmiştir.
Savaş sonrasındaki iletişim çalışmaları, savaşta yıpranmış
askerlerin sağaltımına ve konuşma bozukluklarına
odaklanmıştır. Bu dönemde iletişimciler özellikle ses ve
konuşma alanlarında yaşanan zorluklar ve kekeleme
üzerinde durmuşlardır. Topluluk önünde konuşma, tartışma
ve müzakere yine temel çalışma konuları olmuştur. Ayrıca,
kitle iletişim araçlarının kullanımı ve doyumu üzerine
çalışmalar da bu dönemde yapılmaya başlamıştır.


#20

SORU:

II. Dünya Savaşı’nın iletişim çalışmaları açısından
önemi nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

II. Dünya Savaşı, iletişim araçlarının gücünün ve
etkisinin anlaşılmaya başlanmasında önemli ve etkili bir rol
oynamıştır. II. Dünya Savaşı sırasında iletişim araçlarının
propaganda amacıyla kullanılması, iletişim çalışmalarının
da propaganda üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuştur.
Medyanın gücünün ve etkisinin anlaşılmaya başlandığı bu
dönemde özellikle propaganda odaklı çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla psikoloji, sosyoloji,
siyaset bilimi ve gazetecilik alanlarından gelen bilim
insanlarınca gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı
öncesinde, sırasında ve sonrasında ABD’deki iletişim
çalışmalarının ve bu çalışmaları yapan üniversitelerdeki
ilgili birim ve enstitülerin, genellikle Rockefeller Vakfı,
ordu, CIA ve devletin öteki fonlarıyla desteklendiği
bilinmektedir. Bu fonlar sayesinde özellikle Anti-Nazi
propagandası ve psikolojik savaşa ilişkin çalışmalar
yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde iletişim
çalışmalarının ana başlığı, çok büyük ölçüde savaş
ortamının gereksinimlerine bağlı olarak psikolojik savaş ve
propaganda olmuştur. Savaş olasılığının güçlendiği 1939
yılında Marshall tarafından düzenlenen ve savaş
dönemindeki iletişim çalışmalarının yönünü belirleyen
“İletişim Semineri” isimli etkinlik de propaganda
çözümlemesini konu almıştır. Bu seminer, nazi
propagandasından korunmayı ve halkın moralinin
yükseltilmesini amaçlamıştır. Seminer aracılığıyla devletin
propaganda kampanyasının yönü belirlenmiştir.


#21

SORU:

İletişim araştırmalarının temel çalışmaları arasında yer
alan, “doğrusal model yaklaşımı” nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

Doğrusal model olarak bilinen anlayış, “kim, kime,
hangi kanalla, hangi etki için, neyi iletir?” şeklinde formüle
edilen yaklaşımı içermektedir. İletişimde doğal olarak
kabul edilen doğrusal ve tek yönlü etki mekanizmasının
altında aslında propaganda ideolojisi yatmaktadır. Bu
yaklaşım çoğunlukla “Lasswell Kuramı” olarak
bilinmektedir.


#22

SORU:

Hovland ve Weiss’in yaptığı çalışmalarla, iletişim
araştırmaları alanında, hangi yeni gelişmeler
sağlanmıştır?


CEVAP:

Hovland ve Weiss tarafından kaynağın “güvenirliği
ve haberleşmenin etkinliği” üzerine yapılan başka bir
çalışmada toplum üzerinde istenen değişimi yaratmak
ideolojisine dayanan yeni bir araştırma ortaya konulmuştur.
Bu çalışmanın sonucuna göre, bilginin öğrenilmesi ve
unutulmasında kaynağın güvenirliğinin pek önemi olmayıp
bireysel özellikler daha etkilidir. Bilginin kabul edilmesi ise
kaynağın güvenirliği ve zaman arasındaki etkileşimle
oluşmaktadır. Yakın zamanda güvenilir kaynağın sunduğu
içerik daha güçlü bir şekilde kabul görürken zaman
ilerledikçe güvenilmeyen kaynak tarafından sunulan
içeriğin reddedilmesi azalmaktadır. “Uyutucu etki” adı
verilen bu yaklaşımda zamanla kaynak unutulmakta ama
bilgi hatırlanmaktadır. Böylece, güvenilen ve
güvenilmeyen kaynağın sunduğu içeriğin kabul edilme
oranı birbirine yaklaşmaktadır. Bu sonuçlar, savaş
ortamında özellikle siyasal propaganda açısından çok
önemli veriler sağlamış, halkın uzun dönemde düşman ve
dost tarafın bilgilerini ayırt edemediği belirlenmiştir.


#23

SORU:

II. Dünya Savaşı sırasında ya da sonrasında yapılan
kitle iletişim araştırmalarının ortak özellikleri nelerdir?


CEVAP:

İkinci Dünya Savaşı sırasında çoğunlukla
sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji, gazetecilik ve siyaset
bilimi alanlarında davranışçı geleneğin baskınlık gösterdiği
etki araştırmaları olduğu görülmektedir. Bilişsel odaklı
araştırmalarda bile uyarıcı tepki etkileşimi deneysel
çalışmalarla pekiştirilmiştir. Kamuoyu oluşturma, Nazi
propagandasına karşı koyma ve tutum değişikliği gibi
konular iletişim araştırmalarının başlıca konusu olmuştur.


#24

SORU:

“Kullanımlar ve Doyumlar Kuramı” neye dayanmakta
ve nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

İletişim araştırmalarında önemli rolü olan
“Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı”, Uygulamalı Sosyal
Araştırmalar Bürosu tarafından 1940’larda gerçekleştirilen
çalışmalara dayanmaktadır. Bu kapsamda pembe diziler ve
yarışma programlarının etkileri incelenmiştir. “Kullanımlar
ve Doyumlar Yaklaşımı”; iletişim sürecinde izleyiciyi aktif
Kabul etmektedir. İnsanların medyayı çok çeşitli amaçlar
için kullandığını ve kitle iletişim araçlarının izleyicinin
denetiminde olduğunu, ileri sürer.


#25

SORU:

Shannon ve Weaver’in “Matematiksel İletişim Kuramı”
nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

Matematiksel iletişim kuramı, süreç yaklaşımının
temelini oluşturmaktadır. Mühendis ve matematik
geçmişleri olan Shannon ve Weaver iletişimin teknik,
anlamsal ve etkililik boyutlarının olduğunu belirtmişlerdir.
Ancak anlamın oluşturulmasında kültürün etkisi hiç dikkate
alınmamıştır.


#26

SORU:

Lippman “kamuoyu” isimli kitabında, iletişim
araştırmalarında etkili olacak hangi düşünceyi, ortaya
atmıştır?


CEVAP:

Lippman’ın “Kamuoyu” isimli kitabıyla ortaya
konulan medyanın düşüncelerin şekillenmesindeki en
güçlü araç olduğu tezi, Yale üniversitesinde siyaset bilimci
olan Lasswell’in “hipodermik iğne” kavramıyla
pekiştirilmiştir. Hipodermik iğne, medyanın izleyiciler
üzerinde kısa sürede çok güçlü etki yarattığı görüşünü
anlatmaktadır.


#27

SORU:

Lasswell tarafından iletişimin işlevleri kaç başlık
altında toplanmıştır?


CEVAP:

Lasswell iletişimin işlevlerini; a) çevrenin gözetim
altında tutulması; b) toplumun değişik kesimleri ve çevreye
verilen tepki arasındaki karşılıklı ilişki; c) toplumsal
mirasın kuşaklar arasında aktarılması, olarak 3 başlık
altında toplamıştır. Bu anlayışta iletişim, kitleleri kontrol
altında tutmak ve yönlendirmek için bir araç olarak
görülmektedir. Birey genellikle bu süreçte edilgen olup
etkide bulunulan bir nesne konumundadır.


#28

SORU:

Sosyolog Lazarsfeld iletişim araştırmalarına dayalı
çalışmalarında hangi yaklaşımı benimsemiştir?


CEVAP:

Sosyolog Lazarsfeld, medyanın etkilerinin sınırlı
olduğunu söyleyerek güçlü etki yaklaşımına karşı çıkmış ve
minimum etki ya da iki aşamalı model yaklaşımını
benimsemiştir. Çalışmalarında kullandığı anket ve odak
kümesi gibi yaratıcı yöntemler, pazarlama ve endüstriyel
alanlarda yaşanan sorunları aydınlatmayı hedeflemiştir.
Hem devlet hem endüstri alanındaki yöneticilerle birlikte
çalışan Lazarsfeld, kamuoyunu ikna düzeyini ve tüzel
sistemlerin verimli bir şekilde düzenlenmesini
amaçlamıştır. Bilgi değişimi yaklaşımı, genellikle bu
çalışmalarda etkin olan temel anlayıştır. Özellikle
1940’larda oy verme davranışı üzerinde çalışan Lazarsfeld,
medyanın davranışları pek etkilemediği, bireylerin içinde
bulundukları grubun etkisinde daha çok kaldığı ve
bireylerarası ilişkiler ile kanı önderlerinin tutum ve
davranış değişiminde çok etkili olduğu sonuçlarını ortaya
koymuştur. Bu bağlamda “medya yalnızca insanların
önceden sahip olduğu kişisel görüşleri pekiştirmekte,
bunun dışında içinde bulunulan durumun sürdürülmesine
hizmet etmektedir” tezi iletişim araştırmalarına yeni bir yön
vermiştir.


#29

SORU:

Kapitalist sistemin eleştirisi niteliğinde olan “eleştirel
kuram” hangi görüşlere dayanmaktadır?


CEVAP:

Kapitalist sistemin eleştirisi niteliğinde olan
“eleştirel kuram”, Frankfurt Okulu’nun görüşlerine
dayanmaktadır. Frankfurt Okulu bünyesinde oluşturulan
görüşlerin kökeninde, 1917 Sovyet Devrimi’nin Avrupa’da
bir türlü yayılamamasının yarattığı hayal kırıklığı, faşizmin
yükselmesi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında batı
kapitalizminin elde ettiği başarı ve yeni koşulların yarattığı
ideolojik değişimler vardır. Frankfurt Okulu kapitalizm
sonrasında değişen ekonomik yaşam ile bireyin psikolojik
gelişimi arasındaki etkileşimleri kültürel değişimler
kavramıyla bilimsel çerçeveye oturtmaya çalışmıştır.
Eleştirel kuramın iletişim çalışmaları açısından önemi
bireyi edilgen gören, bireyin yabancılaştığı, şeyleştiği,
sahte bir bilincin yaratıldığı, bilimin halka değil sermaye
sahiplerine hizmet ettiği geleneksel kuramın karşısında
olmasıdır. İlk olarak Benjamin, Adorno, Horkheimer ve
C.S. Marcuse tarafından kültür endüstrilerinin köklü
eleştirisiyle başlayan Frankfurt Okulu’ndaki çalışmalar,
sonraki dönemlerde Habermas, Löwenthal, H. Marcuse ve
Kracauer’in yürüttüğü çalışmalarla eleştirel kuramın geniş
bir kitle tarafından kabul edilmesi sağlanmıştır.


#30

SORU:

Simgesel iletişim çalışmalarında ve Margaret Mead
öncülüğünde gelişen simge ya da sembol yaklaşımında ne
savunulmaktadır?


CEVAP:

Simge yaklaşımında bireylerin edilgen tepki
gösterme yerine etkin oyuncular olduğu ve çevrelerindeki
uyarıcıları algılama ve seçenekleri bilinçli seçme yoluyla
anlamlandırdıkları savunulmaktadır. İletişim çalışmaları
açısından Chicago Okulu bireyin davranışlarının ancak
başka bireylerle olan etkileşimleriyle açıklanabileceğini,
Iowa Okulu ise simgelerin laboratuar ortamında
açıklanabileceğini ileri sürmektedir.


#31

SORU:

Chicago Okulu’nun iletişim alanında yaptığı eleştirelkültürel
yaklaşım, iletişim çalışmalarına nasıl bir yön
vermiştir?


CEVAP:

Chicago Okulu, iletişim çalışmalarına eleştirel
kültürel yaklaşımıyla oldukça farklı bir yön vermiştir.
İletişimdeki kültürel çalışmalar antropoloji, psikoloji ve
sosyoloji alanlarının ortak çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmalarda araştırmacılar, iletişimi bilgi paylaşımı
olmaktan çok anlam, dil ve düşüncenin gelişimi
bağlamında incelemişler ve bireyin çevreyle etkileşiminde
kültürel anlamların nasıl ve hangi yollarla yaratıldığına
odaklanmışlardır. Bu sayede gelişen yapılandırmacılık ve
etkileşimcilik yaklaşımları gelecekteki iletişim
çalışmalarına yön göstermiştir.


#32

SORU:

İletişim araştırmalarında “Yapısalcı dilbilim ve
göstergebilim” yaklaşımı neye dayanmaktadır?


CEVAP:

“Yapısalcı dilbilim ve göstergebilim”, sembollerin
incelenmesine ve metin okumaya dayanmakta olup
iletişimin dille ilgili öteki alanındaki gelişimi devam
etmektedir. Bu akım, 1950’li yıllarda Barthes ve
1960’lardan sonra Strauss’un çalışmalarıyla önem
kazanmış, iletişim sürecinin ve olguların ancak dil ve
kültürün çözümlenmesiyle gerçekleşebileceğini ileri
sürerek genelde eleştirel kuram temelinde gelişmeye
başlamıştır. Peirce’in gösterge tanımlamasından hareketle
yaptığı gösterge-nesne ilişkisine ilişkin görüntüsel
gösterge, belirtisel gösterge ve simge sınıflandırmalarının
yanı sıra Saussere’in göstergenin anlamlandırılmasında bir
göstergenin öteki göstergelerle ilişkisinin önemli olduğuna
ilişkin vurguları gösterge ile kültür arasındaki ilişkinin
yakından sorgulanmasını gerektirmiştir. Böylece, iletişim
araştırmaları salt dil üzerindeki odaklanma yerine kültürün
de içine alındığı anlamlandırma sürecinin çözümlenmesini
kapsamaya başlamıştır.


#33

SORU:

Festinger’in “Bilişsel Uyum Kuramı” neyi
savunmaktadır?


CEVAP:

Festinger’in Bilişsel Uyum Kuramı, bireylerin
tutumları, inançları, değerleri ve çevre arasında tutarlılık
aradığını ve herhangi bir tutarsızlık olduğunda bunu
azaltmaya yönelik bilişsel bir çabaya gireceğini
savunmaktadır. Buna göre, birey uyumsuzluk durumunda
ya davranışlarını ya da düşüncelerini değiştirecektir. Ayrıca
tutarsız iletileri reddetme, kendi davranışlarını,
düşüncelerini değiştirerek iletiyle uyumlu hale getirme ya
da iletiyi önemsizleştirme yöntemlerini izleyerek denge
konumuna dönmeye çalışabileceğini savunmaktadır.


#34

SORU:

1960’larda iletişim araştırmalarına katkı sağlayan
“İngiliz Kültürel İncelemeler Yaklaşımı” hangi konuları
ele almıştır?


CEVAP:

1960’larda İngiliz Kültürel İncelemeler Yaklaşımı,
dil ve kültürü incelemek amacıyla Hoggart tarafından
kurulmuş, Hall’ın yöneticiliğinde geniş kitlelerin ilgisini
çekmiştir. İlk dönemlerde Althusser ve Gramsci’nin
ideoloji ve hegemonya konusundaki görüşlerini
destekleyen okul, 1980’lerde post-yapısalcı ve post-modern
çalışmalara ağırlık vermiştir. Hoggart, kültür ve ideolojinin
tam olarak anlaşılmasının ancak popüler kültür ürünlerinin
çözümlenmesinde yattığını belirmektedir. Kültürel
incelemeler yaklaşımının gelişimindeki öncülerden
Williams ise “Uzun Devrim” isimli yapıtında kültür
incelemelerinde yalnızca metinsel içeriğe değil, kültürün
üretim ve dağıtım süreçlerine de vurgu yapmaktadır. Hall
ise medyanın gerçeği yansıtıyormuş gibi yaparak gerçeği
kendine göre inşa ettiğine değinmekte, kodlama, kod açma
çalışmasında anlamın üretilmesi sürecinde egemen
okumanın baskın olduğunu belirtmektedir.


#35

SORU:

Gebner’ın “yetiştirme kuramı” iletişim
araştırmalarında nasıl bir farklılık yaratmıştır?


CEVAP:

Gerbner’in “yetiştirme kuramı”, önceki
dönemlerde yapılan medya çalışmalarındaki kısa dönemli
etki çalışmalarının yönünü televizyonun zaman içindeki
gerçeklik algısını oluşturması gibi farklı bir yöne
çevirmiştir. Yetiştirme Kuramı, özellikle televizyonun
yavaş ama uzun dönemli etkilerine dikkat çekmektedir.
1960’lı yıllarda yaptığı çalışmalara dayanarak Gerbner,
televizyonun merkezileşmiş öykü anlatma sistemi olarak
gerçek ilişkilerin yerini aldığını, gelecekteki olası tercih ve
kullanımları etkileyen tutum ve değerleri ekip yetiştirdiğini
vurgulamaktadır. Bu kurama göre televizyon izleme
miktarına bağlı olarak anlamlar birey tarafından daha çok
ya da daha az emilmektedir.


#36

SORU:

İletişim araştırmaları tarihinde önemli bir yere sahip
olan McLuhan “küresel köy” benzetmesini ne için ve neye
bağlı olarak yapmıştır?


CEVAP:

McLuhan teknolojinin toplumu “küresel köy”
haline getirdiğini, teknolojik araçların kendisinin ileti
olduğunu, bu araçların insanın uzantısı olarak içlerinde
egemen değişim gücünü barındırdığını ileri sürmüştür.
İletişim teknolojilerinin insan bilincine ve değişime etki
ettiği görüşleri özü itibariyle teknolojik belirlenimcilik
yaklaşımına uygun olarak değerlendirilebilir.


#37

SORU:

Habermas’ın eleştirel iletişim çalışmalarına getirdiği
farklı bakış açısı nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP:

Habermas bilim ve teknolojinin bireysel bilincin
gelişimine olumsuz yönde etkide bulunduğunu ve
toplumsal ilerlemenin ancak çarpıtılmamış iletişimle
sağlanacağını belirtmektedir. Buna göre, İngiltere ve
Fransa’da erken kapitalizmin geliştiği dönemde yaratılan
tartışma ortamı yok olmuş, kamusal alan feodalleşmiştir.
Toplumsal ilerlemenin ancak tartışmalı konularda tüm
katılımcıların eşit ve özgür bilgiye erişim olanağının
olduğu, sorunların anlaşılıp uzlaşmayla çözüldüğü ve
kamuoyunun demokratik olarak biçimlendiği bir kamusal
alanın yeniden yaratılmasıyla olası olduğunu
savunmaktadır. Bu yaklaşım, “İletişimsel Eylem Kuramı”
olarak da adlandırılmaktadır.

 


#38

SORU:

Strauss yapısalcı yaklaşımın gelişmesine nasıl bir katkı
sağlamıştır?


CEVAP:

Strauss, Sausure’ün dil kuramını kültüre
uyarlayarak yapısalcı yaklaşımının gelişimine önemli
katkılar sağlamıştır. Strauss, anlamlandırma sürecinin
kategorileştirme ve ikili karşıtlıklar olduğunu
söylemektedir. Eğretileme ile soyut kavramlar somut hale
getirilmektedir. Mitlerin içinde bulunduğu kültürün önemli
karşıtlıkları barındırdığını ve yüzeysel ya da bilinçaltı
anlamları olduğunu belirtmektedir. Yapısalcı yaklaşımda
kitle iletişim araçlarının ilkel toplumlardaki öykü anlatma
görevini yüklenerek mitlerin oluşumuna ve sürdürülmesine
hizmet ettiği savunulmaktadır. Bu bağlamda iletişim
çalışmalarında mit çözümlemesi yaklaşımı güçlenmiştir.
Mitler, işleyişi açık ve anlamı gizli toplumsal değerleri
gösteren metinler olarak kabul edilmiştir.


#39

SORU:

1970 ve 1980’li yıllarda iletişim araştırmalarında
hangi gelişmeler yaşanmıştır?


CEVAP:

1970’li ve 1980’li yıllar eleştirel kuramın,
yapısalcılığın, ekonomi-politiğin, göstergebilimin ve post
yapısalcılığın etkilerinin iletişim araştırmalarında yaygınlık
kazanmasıyla geçen bir süreç olmuştur. Medya etkisi
araştırmalarında feminist eleştiri ve insancıl söylem sıkça
kullanılmıştır. Eleştirel kuramın etkisiyle, iletişimde belirli
sembol sistemleri yardımıyla anlamların oluşturulması ve
paylaşılması yaklaşımı yaygınlaşmıştır. Ayrıca, kültür, güç
ve öznellik iletişim bağlamında ele alınmıştır. Yapısalcılık,
1970’li ve1980’li yıllarda ilginç bir şekilde İngiliz Kültürel
Çalışmalar Okulu’nun etkin anlamlandırma süreçlerine
ilişkin çözümlemeleri ve daha önceki Althusser ve Gramci
yanlısı görüşlerinden ayrılarak postmodern ve postyapısalcı
görüşleri benimsemeye başlamıştır. Medyanın
kapitalist ideolojiyi yeniden ürettiğini belirten sınıf,
ideoloji, iktidar, kültür ilişkileri çalışmalarının yerini
feminizm, haz ve zevk gibi konular almıştır.


#40

SORU:

1970’li ve 1980’li yıllarda başlıca araştırma konuları
ve nicel araştırma yöntemleri neler olmuştur?


CEVAP:

Bu dönemde kullanılan nicel araştırma yöntemleri
ya da başlıca araştırma konuları süreç yaklaşımı
kapsamında içerik çözümlemesi, anlamsal ayrıştırmalar,
medya izleyicilerinin kullanımları ve doyumları,
gereksinimlerin toplumsal kökenleri ve izleyici
etnoğrafileridir. Buna karşılık, nitel yöntemler özellikle
göstergebilim yaklaşımı ışığında ideoloji, anlamın
oluşumu, kodların ve göstergelerin çözümlenmesi
biçiminde ortaya çıkmıştır. Nicel çalışmalar, çoğunlukla
egemen kuramların dayandığı etki, kullanımlar ve
doyumlar, yetiştirme/ekme kuramı, editörlerin eşik
bekçiliği gibi alanlarda davranışsal nitelikli olarak
gelişmiştir. Nitel iletişim çalışmaları ise yapısalcılık
temelinde kültür, ekonomi, tarih ve bilişsel yaklaşımları
bütünleştiren bir yaklaşım sergilemiştir.


#41

SORU:

McComb ve Shaw’un “gündem belirleme kuramı”
iletişim çalışmalarına hangi farklı bakış açısını
kazandırmıştır?


CEVAP:

Gündem belirleme kuramı, izleyicilerin kitle
iletişim araçlarından yalnızca iletinin içeriğini değil iletiye
vereceği önemi de öğrendiğini savunmaktadır. Kitle
iletişim araçlarının haberi sunuş biçimi yoluyla bazı
konulara ağırlık vererek, kamuoyunun gündemini
belirlediği görüşüne dayanmaktadır. Kurama göre kitle
iletişim araçları, haber ve bilgilerin önem sırasını
belirleyerek, toplumun neyi, ne kadar bilmesi gerektiğine
toplum adına karar vermektedir.


#42

SORU:

Chomsky ve Herman’ın “medya propaganda modeli”
kitle iletişiminde hangi konunun üzerinde durmuştur?


CEVAP:

Modelde medyanın içinde bulunduğu toplumsal
yapının çözümlemesi yapılmadan ve sahiplik-mülkiyet
ilişkileri incelenmeden iletişim ve kültür endüstrilerinin
tam olarak anlaşılamayacağı ileri sürülmektedir. Çünkü
medya sürekli olarak egemen değerlerin, devlet
politikasının, iktidar ilişkilerinin, sermayenin ve tüketim
kültürünün propagandasını yapmaktadır.


#43

SORU:

Türkiye’de ilk iletişim çalışmaları hangi dönemde
başlamıştır?


CEVAP:

Türkiye’de iletişim çalışmalarının gündeme
gelmesi ve bilimsellik kazanması iletişim eğitiminin
gelişmesiyle ilişkilidir. Bu nedenle, Türkiye’deki iletişim
araştırmalarını değerlendirirken Cumhuriyetin kurulması
ile 1960’lı yılların sonunu kapsayan “iletişim eğitimi öncesi
dönem” ve 1970’lerden sonrasını kapsayan “iletişim
eğitimi dönemi” gibi sınıflandırmalara da rastlanmaktadır.
Burada iletişim eğitiminden anlaşılan büyük ölçüde
üniversite düzeyindeki eğitimdir. 1970’lerden itibaren
Ankara ve İstanbul’un yanı sıra Marmara, Ege ve Gazi
Üniversiteleri, 1975 yılından itibaren ise Anadolu
Üniversitesi iletişim alanındaki eğitimlere başlamıştır.
1982 yılında söz konusu kurumlar Yükseköğretim Yasası
kapsamında topluca “Basın Yayın Yüksek Okulları”, 1992
yılında ise “İletişim Fakülteleri” olmuştur. Bu kapsamda
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi ve Konya
İletişim Fakülteleri de bağımsız kimliklerine kavuşmuştur.
Farklı devlet üniversitelerinde iletişim bölümlerinin
açılmasının yanı sıra 1997’den itibaren vakıf
üniversitelerinde de iletişim eğitimi verilmeye başlanmıştır.


#44

SORU:

Türkiye’de iletişim ve kitle iletişimi alanlarında
araştırma ve çalışmayı ilk olarak kimler yapmıştır?


CEVAP:

Türk iletişim araştırmaları açısından ilk
çalışmalardan birisi Ahmet Emin Yalman’ın 1914 yılında
ABD’de Columbia Üniversitesi Siyasal Bilimler
Fakültesi’nde yaptığı ve basındaki bilgilere dayalı olarak
modern Türkiye’nin gelişimini inceleyen doktora tezidir.
Fuat Köprülü, “Türk Edebiyat Tarihi” kitabını yazmıştır.
Toplumsal yaşamın, değerlerin ve düşünce tarzının edebi
eserlerle çözümlenebileceğini düşünen Köprülü, anlamın
üretilmesinde İngiliz Kültürel Araştırmalar Yaklaşımının
kurucusu Hoggart ile aynı noktada buluşmaktadır. Bu
çalışmada halk kitapları, âşık tarzı ve meddah hikâyeleri
popüler kültür ürünleri olarak ele alınarak çözümlemeler
yapılmıştır. Pertev Naili Boratav “halkbilim araştırmaları”
yoluyla, başka bir deyişle masal, destan, türkü, halk
fıkraları gibi sözlü ve yazılı halk ürünleri çözümlemesiyle
tarihsel dönüşümleri ve toplum ilişkilerini anlamlandırmayı
amaçlamıştır. Nermin Abadan Unat,1950’li ve 1960’lı
yıllarda göç, kadın sorunları ve seçmen davranışları
üzerinde çalışmıştır. İletişim bilimlerine en büyük
katkılarından birisi görgül (empirik) yöntemin
uygulanmasında öncü olmasıdır.


#45

SORU:

Türkiye’de bilimsel anlamda iletişim çalışmalarının
gelişmesi nasıl olmuştur?


CEVAP:

Türkiye’de bilimsel anlamda iletişim
çalışmalarının gelişmesi, iletişim doktora tezleri ve bu
bağlamda yapılan yeni çalışmalarla özdeşleştirilebilir.
Ünsal Oskay, Oya Tokgöz, Aysel Aziz, Uygur
Kocabaşoğlu ve Nilgün Abisel “ilk beşler” olarak
adlandırılmaktadır. Çalışma alanları yeni iletişim
teknolojileri, basın ve siyaset, televizyon, propaganda,
gazetecilik eğitimi ve popüler kültür gibi alanlardır.
1988’den itibaren YÖK düzenlemeleri doğrultusunda
açılan programlarda yapılan doktora tezleri ise iletişim
araştırmalarının başlıca kaynağını oluşturmaktadır.


#46

SORU:

Türkiye’de yapılan iletişime yönelik araştırma ve
çalışmalarla ilgili Aysel Aziz ve Oya Tokgöz’ün ortaya
koyduğu genel değerlendirme nedir?


CEVAP:

Türkiye’de yapılan iletişim çalışmaları Aziz (2005)
ve Tokgöz (2006) tarafından değerlendirilmiş olup genel
nitelikli bazı sonuçlar ortaya konulmuştur. Yapılan
araştırmalarda yöntem açısından çeşitlilik sağlanamadığı,
genelde var olan modellerin pekiştirilmesine dönük
çalışmalar yapıldığı, yeni modellerin üretilemediği, ulusal
ve uluslararası düzeyde kapsamlı araştırmaları yapmada
kaynak sıkıntısı yaşandığı belirtilmektedir. Sunulanlar
arasında en dikkate değer öneri olarak da iletişim alanında
öğrenim gören öğrencilerin mutlaka araştırma yöntemleri
dersi almaları gereği vurgulanmaktadır. Belki bu yolla hem
nicel hem de nitel açıdan yeterli araştırmalar yapılarak
alanın gelişimine daha kısa sürede önemli katkılar
sağlanabileceği belirtilmektedir.


#47

SORU:

İletişim araştırmaları deyince bundan saf anlamda bilimsel araştırmaları neden anlamamak gerekir?


CEVAP:

İletişim araştırmaları deyince bundan saf anlamda bilimsel araştırmaları anlamamak gerekir çünkü iletişim alanının gelişimine büyük etkilerde bulunan çalışmaların önemli bir bölümü belki bugünkü anlamda araştırma sayılamaz.


#48

SORU:

Genel olarak iletişim alanı ve araştırmaları sosyal bilimler ya da insani bilimler başlığı altında ele alınmaktadır. Bunun temel nedeni nedir?


CEVAP:

İletişimin büyük ölçüde sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji, antropoloji, siyaset bilimi, ekonomi, retorik, dilbilim, edebiyat ve anlambilim gibi alanlarla yakından ilişkili olması.


#49

SORU:

İletişim araştırmalarının tarihini değerlendirirken temel alınabilecek ölçütlerden en önemlilerinden birisi ne olabilir?


CEVAP:

İletişim teknolojilerinin evrimi.


#50

SORU:

Kuhn’a göre bilim ancak nasıl ilerler?


CEVAP:

Paradigma değişimiyle.


#51

SORU:

Süreç yaklaşımlarında genelde ne amaçlanmaktadır?


CEVAP:

Süreç yaklaşımlarında genelde ileti aktarımı amaçlanmaktadır.


#52

SORU:

İletişime ilişkin ilk bilimsel çalışmalar, ne zaman başladığı kabul edilir?


CEVAP:

İletişime ilişkin ilk bilimsel çalışmaların 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlangıcında gelişen gazeteler, dergiler ve filmleri temel alan kitle iletişimine dayandığı genel anlamda kabul görmektedir.


#53

SORU:

Aydınlanma felsefesi, ne zaman ve nerede ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

On sekizinci yüzyılda Avrupa’da.


#54

SORU:

Retorik sözcüğü, ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Hitabet.


#55

SORU:

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk iletişim çalışmaları, nasıl başlamıştır?


CEVAP:

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk iletişim çalışmaları konuşma (speech), tiyatro, psikoloji, siyasal
bilimler ve sosyoloji bölümlerinde başlamıştır.


#56

SORU:

Marshall tarafından düzenlenen ve savaş dönemindeki iletişim çalışmalarının yönünü belirleyen İletişim Semineri isimli etkinliğin konusu nedir?


CEVAP:

Propaganda. 


#57

SORU:

Lasswell’in hipodermik iğne kavramı, neyi anlatmaktadır?


CEVAP:

Hipodermik iğne, medyanın izleyiciler üzerinde kısa sürede çok güçlü etki yarattığı görüşünü anlatmaktadır.


#58

SORU:

Frankfurt Okulu, kim tarafından kurulmuştur?


CEVAP:

Frankfurt Okulu Weil tarafından kurulmuştur?


#59

SORU:

Frankfurt Okulu. ne zaman ve nerede kurulmuştur?


CEVAP:

Frankfurt Okulu, 1923 yılında Almanya’da kurulmuştur.


#60

SORU:

Kültür ürünlerinin seçkin ve nitelikli olması durumunda bireylerin sorgulayıcı ve özgürlükçü yaklaşımlarının gelişeceğini öne süren düşünür kimdir?


CEVAP:

T.W. Adorno.


#61

SORU:

Düzdeğişmece, sıklıkla nerelerde kullanılmaktadır?


CEVAP:

Düzdeğişmece (metanymy) ise bir parçanın bütünü temsil etmesinin sağlaması olup fotoğraf, haber filmleri, şiir ve romanlarda sıklıkla kullanılmaktadır.


#62

SORU:

'Artık iletişim alanında yapılacak bütün araştırmaların yapıldığı' görüşünü kim ileri sürmüştür?


CEVAP:

Berelson.


#63

SORU:

Teknolojinin toplumu küresel köy haline getirdiğini, teknolojik araçların kendisinin ileti olduğunu, bu araçların insanın uzantısı
olarak içlerinde egemen değişim gücünü barındırdığını ileri süren düşünür kimdir?


CEVAP:

Marshall McLuhan.


#64

SORU:

Postmodernizm, nasıl bir anlayışı temsil etmektedir?


CEVAP:

Postmodernizm, belirsizliğin baskın olduğu, doğru ve gerçek gibi kavramların önemini yitirdiği, iletişim ve imgelere bireyin anlam vermesi nedeniyle medyanın sorumluluğunun ortadan kalktığı bir anlayışı temsil etmektedir.


#65

SORU:

Türkiye’de iletişim çalışmalarının gündeme gelmesi ve bilimsellik kazanması ne ile ilişkilidir?


CEVAP:

Türkiye’de iletişim çalışmalarının gündeme gelmesi ve bilimsellik kazanması iletişim eğitiminin gelişmesiyle ilişkilidir.


#66

SORU:

Türkiye’de ilk özel gazetecilik okulu olan İstanbul Özel Gazetecilik Okulu ne zaman açılmıştır?


CEVAP:

1948.