İNSAN DAVRANIŞI VE SOSYAL ÇEVRE II Dersi Sakatlık soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Türkçede sakatlık kavramının tanımlanmasına ilişkin tartışmalar hakkında bilgi veriniz.


CEVAP:

Türkiye’de sakatlığın daima kader, utanç, kişisel trajediyle kuşatılan kültürel temsilinden dolayı, sakatlığa işaret eden adlandırmaların sürekli bu olumsuzlukların izini silmekle uğraştığını söyleyebiliriz. Türkçede sakatlığa atfen kullanılan üç terim sakatlık, “özürlülük” ve “engellilik”tir. İçlerinde en eski olanı ve artık neredeyse kullanımdan kalkmış olanı “özürlülük” terimidir. “Özürlülüğün” aksine “engellilik” ve “sakatlık” terimleri üzerine tartışma günceldir. Sakatlık hâlinin toplumsal temsilinden dolayı bir ayrımcılık sorunu olduğu ve dolayısıyla siyasallaştırılması gerektiğinin farkına varan sakat hareketinin mensupları “engelli” terimini eleştirmektedirler. “Engelin çevrede değil, kişide olduğunu ima etmesi; bu anlamda sorumluluğu toplumun sırtından alması”nı sorunlaştıran bu görüş sahipleri, bunun yerine olumsuz tınıları da olsa, sadece bir hâl/duruma gönderme yaptığı için sakatlık terimine sahip çıkmakta ve böyle adlandırılmayı talep etmektedirler. Öte yandan, muhtemelen sakat kişileri incitmemek, yaşadıkları “olumsuzluğu” yüzlerine vurmamak gerekçesiyle Türkiye toplumunun çoğunluğunda “engelli” terimi kullanılmaya devam etmektedir.“Özürlülük” teriminin sakat kişileri dışlayıcı/yaralayıcı anlamlarından dolayı artık kullanılmadığı vurgulanmalıdır. Sakat kişilerin, “sakatlık” ve “engellilik” terimlerinden hangisini kullanacakları kendilerini nasıl adlandırmak istediklerine bağlıdır. Sakat olmayan kişilerin sakat kişileri nasıl adlandıracağı ise yine sakat kişilerin kendilerini nasıl adlandırmak istediklerine bağlıdır. 


#2

SORU:

Sakatlığa ilişkin teorik yaklaşımlardan tıbbi modelin sakatlığa bakış açısı nasıldır?


CEVAP:

Sakatlığın tıbbi modeli, çok genel olarak, sakatlığın tıbbı ilgilendiren bir patoloji olarak görülmesini ve tamamen bireysel bir olgu şeklinde sınırlandırılmasını ifade eder. Daha önceleri ahlâki ya da dini temsiller üzerinden anlamlandırılan sakatlık, modern dönemde bireysel bir patoloji olarak görülmeye başlandı. Bir patoloji olarak görüldüğü için de iyileştirilmesi/onarılması/ tedavi edilmesi gereken bir olgu, dolayısıyla 19. yüzyılda ortaya çıkan bir meslek ve kurum olarak tıbbın teşhis ve tedavi nesnesi hâline geldi. Tıbbi model sakatlığı bizatihi yeti yitimiyle bir tutar. Yani tıp için, bedenin eksik ya da işlevsiz bir parçaya sahip olması, sakat kişiyi toplum hayatına katılımdan soyutlayan bir durumdur. Tıbbi modelde öne çıkarılması gereken ilk nokta, sakatlığın bir patoloji/bir sapma ya da anormallik olarak görülmesidir. Böyle bir bakış açısı, bir normallik varsayımına, sakatlık bağlamında normalin sağlam beden olduğu varsayımına dayanır ve bir kez normal olan sağlam bedenli olarak tanımlanınca, zorunlu olarak sakatlık normalden ayrı, toplumun sağlam üyelerinden ayrı “anormal” başka bir kategoriyi oluşturmak durumundadır. 


#3

SORU:

Tıbbileştirme nedir? Hangi ekonomik sistemle ilişkilendirilmektedir?


CEVAP:

Tıbbileştirme, tıbbi olmayan veya sosyal bir konunun tıbbi bir problem, hastalık ve tedavi edilmesi gereken bir durum olarak tanımlanmasıdır. Bir başka deyişle tıbbileştirme, bir konu, problem ya da durumun, tıbbi terimler ve tıbbi dil ile tıbbi çerçeve içinde, tıbbi müdahale ile tedavi edilecek bir durum olarak ifade edilmesidir. Sakatlığın tıbbileştirilerek dışlanmasının toplumsal tarihî genelde kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkmasıyla açıklanır.


#4

SORU:

Sakatlık, normal ve anromal kavramları arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP:

Sakatlığın “patolojik” dolayısıyla “anormal” olarak görülüp tıbbileştirilmesi, zorunlu olarak bir “normal” kategorisinin tanımlanmasını gerektirir. Sanılanın aksine, insan beden ve davranışlarına atfedilen “normal” ve ona bağlı olarak “anormal” terimleri sosyal dünyanın kendisinde olan değil, toplumların inşa ettiği ve doğallaştırdığı kategorilendirme sıfatlarıdır. Sakatlığın “normal” kategorisi dışına atılıp “anormal” ya da “patolojik” görülerek tıbbileştirilmesi genel olarak modernizmin normalliği “keşfetmesiyle” açıklanmaktadır.


#5

SORU:

Sakatlık, normal ve anromal kavramları arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP:

Sakatlığın “patolojik” dolayısıyla “anormal” olarak görülüp tıbbileştirilmesi, zorunlu olarak bir “normal” kategorisinin tanımlanmasını gerektirir. Sanılanın aksine, insan beden ve davranışlarına atfedilen “normal” ve ona bağlı olarak “anormal” terimleri sosyal dünyanın kendisinde olan değil, toplumların inşa ettiği ve doğallaştırdığı kategorilendirme sıfatlarıdır. Sakatlığın “normal” kategorisi dışına atılıp “anormal” ya da “patolojik” görülerek tıbbileştirilmesi genel olarak modernizmin normalliği “keşfetmesiyle” açıklanmaktadır. Normal” ve “anormal” sıfatları, tarihsel ve toplumsal olarak inşa edilmiş/geliştirilmiştir. Dolayısıyla sosyal dünyayı kategorilendirmede kullanılan bu sıfatlar sosyal dünyada gerçek sonuçlar üretse de, tam da tarihsel ve toplumsal olarak inşa edilmiş olduklarından dolayı sorgulanabilir ve değiştirilebilirdir. 


#6

SORU:

Normalliğin 19. yüzyılda inşa edilmesi hangi oluşumlarla ilişkilendirmektedir?


CEVAP:

Normalliğin on dokuzuncu yüzyılda icat edilmesi istatistik adı verilen bilgi dalının ortaya çıkmasına bağlanmaktadır. “Ortalama” ve “norm” gibi kavramlar bu bilgi dalına aittir. Önceleri bilgiye dayalı devlet politikaları geliştirmek için işlevsel olan istatistik, sonradan sağlık ve hastalık verilerini değerlendirmek için kullanılmaya başlayınca, beden, istatistiğin konusu hâline gelmiştir.


#7

SORU:

Öjeni nedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Öjeni düşüncesi, nüfusun norm ve normdan sapanlar olarak ayrılmasından sonra, devletin sapmaları, norma uydurma girişiminde cisimleşir. Öjeni savunucuları toplumdaki tüm sapanları yani istenmeyenleri sakatların da dahil edildiği aynı çuvala koymuştur. Böylece sakatlar, yoksullar ve suçlularla aynı kategoride görülmüştür. Tüm bu girişimlerin ulusun sağlığı açısından önemli olduğu, eğer sağlam, zinde bedenler olmazsa ulusal bedenin de sağlıklı olmayacağının düşünüldüğü ifade edilmektedir.


#8

SORU:

Sakatlık ve bireyselcilik arasında nasıl bir ilişki vardır? Açıklayınız.


CEVAP:

Sakatlığın tıbbileştirilmesinde ele alınması gereken ikinci nokta, sakatlığın bireyin kendisine ve bedenine hapsedilen, toplumun geri kalanından yalıtılan bir olgu, kişisel bir trajedi olarak ele alınmasıdır. Sorun olan bireyin bedeninin bizatihi kendisi olunca, o sorunla yaşaması gereken de bireyin kendisidir. Sakatlık böyle görülünce sakatlığın ve sakatlıkla ilgili tüm yaşantıların sorumluluğu bireye yüklenir. Sakatlığın toplumsal boyutları gözlerden ırak tutularak sakat kişi sakatlığı ile baş başa kalır; daha doğrusu yaşamı ve bakımı için yakın çevresine yani genellikle ailesinin ellerine bırakılır. Bir bireysel trajedi olarak sakatlık ideolojisi, sadece sağlam bedenlilerce benimsenen değil ama sakat kişilerin kendilerinin de benimsediği/ benimseyebildiği bir toplumsal temsildir. Kapitalist toplumlarda hegemonik hâle gelmiş olan bireyselcilik ideolojisinin, sakatlık bağlamında sakatlığın tıbbi bir sorun ve kişisel bir trajedi olarak kurulmasını mümkün kılan zemin olduğu ileri sürülmektedir.


#9

SORU:

Sosyal modelin sakatlığa bakış açısı nasıldır?


CEVAP:

Sakatlığın sosyal modeli, sakatlığı politik mücadele konusu hâline getiren sakat hareketinin gündeme sokmuş olduğu bir sakatlık yaklaşımıdır. Sakatlık sosyal modeli tıbbi modele karşı çıkmış, aşırı tıbbileştirilmiş ve bireyselci sakatlık anlayışını reddetmiştir. Sosyal model, İngiltere’de UPIAS’ın (Ayrıştırma Karşıtı Ortopedik Sakatlar Birliği) sakatlığın tıbbi modeline yönelttiği entelektüel ve siyasi eleştirilerden oluşmaktadır. 


#10

SORU:

UPIAS’ın n (Ayrıştırma Karşıtı Ortopedik Sakatlar Birliği) yayımladığı Temel Sakatlık İlkeleri metninde sakatlık hakkında ortaya konan iki temel fikir nedir?


CEVAP:

Sosyal model, İngiltere’de UPIAS’ın (Ayrıştırma Karşıtı Ortopedik Sakatlar Birliği) sakatlığın tıbbi modeline yönelttiği entelektüel ve siyasi eleştirilerden oluşmaktadır. UPIAS’ın 1975’te yayımladığı Temel Sakatlık İlkeleri metninde sakatlık hakkında iki temel fikir ortaya konmuştur. İlk fikir sakatlık ve yeti yitiminin birbirinden ayrılmasıdır. Sakatlık toplumdan dışlanma anlamına gelirken yeti yitimi fiziksel sınırlılık olarak tanımlanmıştır. İkincisi, UPIAS’ın sakatlığı toplumdan dışlanmayla açıklayan bakış açısının sakat kimliğini siyasallaştırmasıdır. Bu alıntıdan anlaşıldığı üzere, sakatlık deneyimini kuran, bedensel farklılıkları dikkate almayan sakatlayıcı toplumdur. 


#11

SORU:

Sakatlık sosyal modelinin dayandığı temel ikilikler nelerdir?


CEVAP:

- Yeti yitimi sakatlıktan ayrıdır; yani ikisi farklı olgulara karşılık gelir. Sakatlık toplumsal ve tarihsel olarak kurulan bir durumdur ve değiştirilebilir. Oysa mevcut sistemde öncelik tıp kurumu vasıtasıyla yeti yitimine verilmekte, yeti yitimine çareler bulunmaya çalışılmaktadır. Bunun yerine, yeti yitimi kabul edilip, sakatlığı ortadan kaldırmaya odaklanmak gerekir.

- Sosyal model ile tıbbi-bireysel model birbirini dışlayan yaklaşımlardır. Tıbbi model için sakatlık bireysel bir kusur ya da kişisel bir trajedidir. Oysa sosyal model, sakatlığın, yeti yitimi olan insanlarla sakatlayıcı bir toplum arasındaki ilişkiden kaynaklandığını ileri sürer. Bu iki bakış, beklendiği üzere sakatlığa yönelik farklı politika ve hareket tarzları üretir. Tıbbi model sakatların tüm problemlerini yeti yitimine indirgediği için tıp ve rehabilitasyon hizmetleriyle bu sorunları çözmeye çalışır. Oysa sosyal model aileye ya da tıbba bağımlı bir yaşam değil, bağımsız yaşam fikrini savunur. Bunun için toplumun gerekli düzenlemeleri yapmasını talep eder.

- Sakatlar ve sakat olmayanlar iki ayrı grubu oluşturur. Her şeyden önce sakat kişilerin ezilmesine, sakat olmayan kişiler yol açarlar ya da katkıda bulunurlar. Sakat olmayan kişilerin sakatları acıma nesnesi hâline getirmesi ve yardım-bağış vermesi baskıcı bir yaklaşımdır. Bunun yerine sakatlar yurttaş olarak görülmeli ve ihtiyaçları hak talepleri olarak nitelendirilmelidir. Bunu en iyi yapacak olan ise bizatihi sakatların haklarını almak ve korumak amacıyla kurulmuş kendi örgütleridir. 


#12

SORU:

Shakespeare'e göre sosyal modelin kazanımları nelerdir?


CEVAP:

Shakespeare sosyal modelin üç alandaki kazanımlarını şöyle özetler:
• Sosyal model sakat kişilerin toplumsal hareketini inşa etmede siyasi açıdan başarılı olmuştur. Sosyal model açık ve basittir; bu yüzden de akılda kalıcıdır. Ve yine bu yüzden toplumsal değişim için açık bir gündem yaratabilmiştir. Sosyal modelin iddiaları sakatlıkla ilgili terminolojiye de yansımıştır: “Sakat kişiler” terimi sosyal model yaklaşımını işaret ederken, “sakatlığı olan kişiler” terimi ana akıma aittir.
• Sosyal model sakatların toplumda karşılaştığı ve ortadan kaldırılması gereken engelleri saptayarak, sakatların özgürleşmesi sürecinde araçsal olarak etkili olmuştur. Sosyal model, sakatlığın bireysel bir sorun değil, toplumsal bir sorun olduğunu iddia ettiği için, sakatların yaşadığı sorunlardan toplumu sorumlu tutmuştur. Bu ise sakatlara yönelik sosyal politikaların yeniden düzenlenmesine yol açmış; hizmetlerin, bina ve toplu taşıma araçlarının erişebilir olması için değişiklikler yapılmasını sağlamıştır.
• Sakat kişilerin kolektif bir kimlik kurmasında ve bireysel özsaygılarını geliştirmede psikolojik olarak etkili olmuştur. Geleneksel sakatlık söyleminde, sakatlığın bireysel bir kusur ya da hata olarak görülmesi, sakat kişilerin kendilerini “eksik” ya da “yetersiz” hissetmelerini kolaylaştıran bir zeminin oluşmasına yol açmıştır. Oysa sosyal model bakışıyla, yaşadığı koşullardan dolayı sakat kişilerin değil, toplumun utanç duyması gerektiği açık hâle gelmiştir. 


#13

SORU:

Sosyal model hangi açılardan eleştirilmektedir?


CEVAP:

Sosyal model ortaya atıldıktan kısa bir süre sonra eleştirilmeye başlanmıştır. Tüm eleştirilerin en temel noktası, sosyal modelin sakatlıkla yeti yitimi arasında bir ayrım yapması ve sakatlığa odaklanmasıdır. Sakatlık çalışmaları adı verilen alanda farklı teorik perspektifler, sosyal modeli, yeti yitimine dair kişisel deneyimi göz ardı ettiği için eleştirmişler ve yeti yitiminin doğası ve kavramsallaştırmasına ilişkin farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Sosyal modele yönelik başka bir eleştiri, sosyal modelin açıkça öne sürdüğü değil, ama sosyal modelde varlığı hissedilen, engellerin olmadığı bir dünya ütopyasıdır.


#14

SORU:

Sakatlığa ilişkin geliştirilen teorilerden biyopsikososyal model hakkında bilgi veriniz.


CEVAP:

Biyopsikososyal model, sosyal model ve sosyal modele rakip olan daha radikal yaklaşımlardan farklıdır. Tıbbi modelin bir tür devamı gibi de görülmektedir. Biyopsikososyal model WHO için hazırlanan bir sınıflandırma sistemi olan ICIDH’de (Uluslararası Yeti Yitimi, Sakatlık ve Özürlülük Sınıflandırması) cisimleşmiştir. ICIDH-2 bugün “biyopsikososyal” model olarak bilinen, sakatlığın tıbbi ve sosyal yaklaşımlarının bir sentezini cisimleştirmektedir. Sakatlanmanın her boyutu bireyin içsel özellikleri ile o insanın sosyal ve fiziki çevresi arasında bir etkileşim olarak kavramsallaştırılmaktadır.


#15

SORU:

ICIDH (Uluslararası Yeti Yitimi, Sakatlık ve Özürlülük Sınıflandırması) ve sakatlığa bakış açısı hakkında bilgi veriniz.


CEVAP:

1980’de yayınlanan ICIDH, biyotıp temelli sakatlık anlayışından uzaklaşma anlamında önemlidir. ICIDH’de özürlülük “belirli bir birey için yeti yitiminden ya da sakatlıktan kaynaklı olarak o bireyin –yaş, cinsiyet, toplumsal ve kültürel etkenlere bağlı- bir rolü normalde yerine getirmesini sınırlayan ya da engelleyen bir dezavantaj” olarak tanımlanmıştır. Sakatlık ise günlük hayattaki rutin kullanımında olduğu gibi “bir insan için normal kabul edilen bir çerçevede ya da tarzda faaliyette bulunma yetisinin her türlü sınırlanması ya da böyle bir yetinin var olmamasıdır”.Bu tanımlarda sakatlık yeti yetimiyle eşitlenmemiş ama yeti yitiminin neden olduğu bir olgu olarak görülmüştür. Dolayısıyla faaliyet kısıtlanmasının toplumsal kaynaklı olabileceği olasılığına da yer açtığı için çok kullanılan bir çerçeve olsa da sosyal modelciler tarafından eleştirilmiştir. Sosyal model savunucuları, artılarına rağmen ICIDH’nin yeti yitiminin sakatlığa yol açtığı yolundaki tıbbi modeli koruduğunu ileri sürmüştür. Daha sonraları geliştirilen ICIDH-2 çerçevesinde, yeti yitimi tanımı aynen kalmış, özürlülük kaldırılmış ve sakatlık yerine de faaliyetlerde sınırlandırmaya odaklanan “sakatlanma” kavramı kullanılmıştır. 


#16

SORU:

Sakat hareketinin ortaya çıkışı ve gelişimi hangi yıllara denk gelmektedir? Bilgi veriniz.


CEVAP:

Sakat hareketi yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan siyah, kadın, eşcinsel gruplarının yer aldığı yeni toplumsal hareketlerin bir parçasıdır. Hareket 1960’larda başlamış, 1980’lerin başında güçlenmiş ve küresel bir olgu hâline gelmiştir. 1998’de Sakatlar Enternasyoneli Beşinci Dünya Kongresi Meksika’da toplanmış ve toplantıya 78 ülkeyi temsilen yaklaşık 2000 delege katılmıştır. Dünyanı farklı yerlerindeki sakatlık mücadeleleri arasında ortaklıkların olmasının yanı sıra, ülkelerin özgül yapıları ve geleneklerinden dolayı farklılıklar da vardır.


#17

SORU:

Sakat hareketi siyasi mücadeleyi hangi aşamalarda vermeye çalışır? Bu aşamalar nelerdir? Açıklayınız.


CEVAP:

Sakat hareketi de diğer yeni toplumsal hareketler gibi siyasi mücadeleyi üç aşamada vermeye çalışır: İlk aşama, belli bir ihtiyacın siyasal statü kazanmasını sağlamaya çalışmaktır. Sakatlık bağlamında bu, sakatlığın bir siyasi mesele, sakatların hakları olduğunun anlatılmasıdır. Sakatlığın yaygın bir biçimde, fiziksel yeti yitiminin sonucu ve tıbbi ve sosyal yardım profesyonellerinin alanı olarak görüldüğü göz önüne alınırsa, sakatlığın tıbbi değil, siyasi bir olgu olduğunu söylemenin önemi daha iyi anlaşılabilir. İkinci aşama, ihtiyacın tanımı ve yorumlanması hakkındaki tartışmaları içerir. Üçüncü aşama ise, tanımlanan ihtiyacın karşılanması için çalışma yapılan aşamadır. Sakatlık bağlamında bu, sakatlığın bir hayırseverlik meselesi olmayıp sakat kişilerin medeni hakları talep etmesidir.


#18

SORU:

Sakat hareketinin amaçları nelerdir?


CEVAP:

• Sakat kişilerin dezavantajlı ve marjinalleştirilmiş bir topluluk olduğunun kamusal kabulü için uğraşmak. Örneğin; sakat kişilerin ulaşması zor olan mekânlarda eylem yaparak bu mekânların onları nasıl ayrımcılığa maruz bıraktıklarını göstermek. Bu tür eylemler, özellikle kent mekânlarının düzenlenmesini de sakat mücadelesinin ana eksenlerinden biri hâline getirmiştir.
• Sakatlığın verili, nesnel bir durum olmadığı; tarihsel-toplumsal olarak inşa edildiğini göstermek ve bu bağlamda sakat kişilerin “sağlamcı” söylemleri tarafından ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kaldığını açık ve görünür hâle getirmek. Başka bir deyişle sakatlığın fiziksel ya da zihinsel yeti yitimiyle değil, ayrımcılık ve önyargıyla ilgili bir mesele olduğuna kamuyu ikna etmek.
• Sakat kişilerin toplumda dezavantajlı bir azınlık grubu oluşturduğu ve bu grup için istenen toplumsal değişimde bizatihi sakat kişilerin ön ayak olması. Sakatlık alanına bu zamana kadar sakat olmayan profesyonellerin hakim olduğu düşünüldüğünde, bu radikal bir taleptir. Böyle bir talep, sakatların güçsüz oldukları algısını sarsmak ve kendi hakları için mücadele verebilen birer fail olarak görülmeleri anlamına gelir.


#19

SORU:

Türkiye'de sakat hareketi nasıl gelişmiştir ve ne gibi engellerle karşılaşmıştır?


CEVAP:

Türkiye’deki hak temelli sakat hareketinin hem geç hem de güç gelişmiştir. Bunun nedenleri arasında güçlü merkezî devletin varlığı, Türkiye toplumundaki sakat algısı, sosyal politikalar, STK’lerin örgütlenme biçimi vb. sayılabilir. Bazı görüşlere göre Türkiye’de merkezî güçlü bir devletin varlığı, yerel yönetimlerin de sakatlık politikalarında (finansal ve ideolojik olarak) devleti izlemesine yol açmıştır. Devletin sakatlar hakkındaki politik çizgisi, genel olarak tıbbi modele ve iane anlayışına dayalıdır. Sakatlık alanında çalışan çok sayıda ve çeşitli STK bulunmasına rağmen, bu kurumlar sakatlığı muhtaçlık üzerinden kuran yaklaşımlarla çalışma yapmaktadır. Dikkat çekilmesi gereken başka bir nokta sakatlık alanıyla ilgili devlet kurumlarında da STK’lerde de sakat kişilerin karar mekanizmalarında yer almıyor oluşudur.

Türkiye’de hak temelli sakatlık politikasını geliştirilmesinin önündeki belki de en büyük engel, sakatlığın toplumsal temsilidir. Bir felâket olarak görülen ve dolayısıyla acıma ve yardımla kuşatılan bu temsil, medya tarafından da yeniden üretilmektedir. Böyle bir algıyı sakatların da paylaştığı bir kültürel iklimde, sakat kişilerin olumlu bir sakat kimliği geliştirmesi ve hak mücadelesi vermesi oldukça zordur. Batıda sakat kişilerin “bağımsız yaşam” taleplerinin aksine, Türkiye’de sakatlar ailelerine, aileleri içinde de özellikle kadınlara bağımlı yaşamaktadırlar. Buna ek olarak, Türkiye’de sakat kişilerin sosyoekonomik zorluklar içinde yaşaması da sakatlığın siyasallaştırmasını zorlaştırmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 1990’ların ortalarından sonra Türkiye’de sakatlık konusunun kısmen de olsa siyasi gündeme girdiği belirtilmektedir.


#20

SORU:

Türkiye'de sakat kişilere yönelik siyasi girişimler hangileridir? Bilgi veriniz.


CEVAP:

Sakat kişilere yönelik ilk siyasi girişim olarak 1997 yılında Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmuş, ancak maalesef bu başkanlık daha sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı altında bir genel müdürlüğe dönüştürülmüştür. Diğer bir siyasi gelişme 2005 yılında ilk defa “Özürlüler Yasası” çıkarılmasıdır. Bunlar olumlu gelişmeler de olsa, bu gelişmelere, sakatlığa ait sosyal yardım bakışının yön verdiğini belirtmek gereklidir. Aynı yıllarda bu resmi düzenlemelerin aksine, hak temelli formel/informel örgüt, kampanya vb. hareketliliklere tanık olunmuştur. Türkiye Sakatlar Derneği ve Altı Nokta Derneği gibi hak temelli muhalif örgütlerin yanı sıra, Engelliler.biz Platformu, Sakatlar Erişim Platformu, Engelli Hakları Atölyesi gibi oluşumlardan söz edilebilir.