TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİ Dersi TEK PARTİ DÖNEMİ’NDE TÜRKİYE (1923-1950) soru cevapları:
Toplam 87 Soru & Cevap#1
SORU:
Cumhuriyet tarihinde tek partinin olduğu dönem hangi yıllar arasındadır?
CEVAP:
Cumhuriyet tarihine damgasını vuran tek partili yıllar 1923-1950 arasındadır. Türkiye’de siyasi sistemin temel çizgileriyle şekillendiği dönemdir.
#2
SORU:
Birinci TBMM’nin Türkiye’nin gelmiş geçmiş en demokratik meclislerden biri olarak anılmasının sebebi nedir?
CEVAP:
23 Nisan 1920’de Ankara’da olağanüstü yetkilerle donatılarak açılan Birinci TBMM, bir yandan işgalci güçlere karsı ulusal direniş hareketini yöneterek başarıya ulaştırmış, bir yandan da çeşitli yasal düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştı. Bütün bunlar olurken meclis içinde son derece demokratik bir iktidar muhalefet mücadelesi yaşanmıştı. Olağanüstü koşullara rağmen kurulan meclis üstünlüğüne dayalı sistem ve bu meclis içindeki sınırsız, serbest tartışma ortamı, bu Meclisin Türkiye’nin gelmiş geçmiş en demokratik meclislerinden biri olarak anılmasını olanaklı kılmıştı. İşgal altında çok ağır koşullarda yaşayan ülkenin, böyle bir dönemde, olağanüstü koşullara rağmen demokratik bir meclise sahip olması ve bu yapıyı titizlikle korumuş olması, Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından önemli bir mirastı.
#3
SORU:
Rejimin temelleriyle ilgili en önemli adım hangi Anayasa ile atılmıştır?
CEVAP:
Rejimin temelleriyle ilgili en önemli adım 20 Ocak 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’yla, yani 1921 Anayasası’yla atılmıştı. Bu Anayasa, bir bütün olarak bakıldığında millet egemenliği ve parlamentonun üstünlüğü ilkelerini esas alan ve seçilmiş organların memurlar üzerindeki otoritesini tesis eden demokratik bir içeriğe sahipti.
#4
SORU:
Meclisin açılmasından 1921 İlkbahar’ına kadar geçen süre içinde Mecliste hangi gruplar faaliyet göstermiştir?
CEVAP:
Meclisin açılmasından 1921 İlkbahar’ına kadar geçen süre içinde Mecliste faaliyet gösteren çeşitli küçük gruplar olmuştu. Bunların başlıcaları Tesanüt Grubu, İstiklal Grubu, Müdafaa-i Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Islahat Grubu idi. Ayrıca 1920’nin son aylarında;
• Türkiye Komünist Fırkası (Partisi) ve
• Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (Partisi) adlı iki de sol parti kurulmuştu.
Ama bu örgütlerin tümü, 1921 İlkbahar’ına gelinceye kadar geride kayda değer bir iz bırakmadan dağılmıştı
#5
SORU:
Mecliste Birinci Grup ne zaman kurulmuştur?
CEVAP:
Mecliste Birinci Grup 10 Mayıs 1921’de kuruldu.
#6
SORU:
Birinci Grup kimlerden oluşmaktadır?
CEVAP:
Meclis içinde Mustafa Kemal ve çevresindeki milletvekillerinden oluşan, birlikte hareket eden ve bu anlamda bir siyasi parti nüvesi olarak da değerlendirilebilecek örgütlenmenin de temelini ifade eder. Birinci Grubun programı, Misak-ı Millî’nin sağlanması ve devlet teşkilatının Anayasa çerçevesinde adım adım oluşturulması olarak belirlenmişti.
#7
SORU:
Birinci Grubun programı nedir?
CEVAP:
Birinci Grubun programı, Misak-ı Millî’nin sağlanması ve devlet teşkilatının Anayasa çerçevesinde adım adım oluşturulması olarak belirlenmişti.
#8
SORU:
Kemalist önderliği kabul etmeyen İttihatçıların seçime katılması nasıl imkânsız hâle getirildi?
CEVAP:
15 Nisan 1923’te de Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak, Kemalist önderliği kabul etmeyen İttihatçıların seçime katılması imkânsız hâle getirildi.
#9
SORU:
İkinci Grup hangi konularda muhalefet yapmaktadır?
CEVAP:
Meclis içinde Mustafa Kemal’in şahsındaki yetki toplulaşmasına, hukukun temel ilkelerine ve millî egemenliğe aykırı yetki, örgütlenme ve uygulamalarla Başkumandanlık Kanunu’nun öngördüğü olağanüstü yetkilere karşı çıkarak, İstiklal Mahkemelerinin kaldırılması, Meclis Başkanlık Divanının tarafsızlığının sağlanması ve temel hak ve hürriyetlerin dokunulmazlığı konularında muhalefet yürüten grup.
#10
SORU:
İkinci Meclisin dağılımı nasıl olmuştur?
CEVAP:
İkinci Grup seçime katılmama kararı alınca seçimde Birinci Grup tek başına kaldı ve seçimden sonra oluşan 287 kişilik İkinci Mecliste iktidarın dışında sadece iki bağımsız mebus yer aldı. Bu seçimle birlikte İkinci Grup muhalefeti tarih sahnesinden tamamen silindi ve 1945’e kadar sürecek olan tek partili sistemin önü açıldı.
#11
SORU:
İkinci Meclis Lozan Antlaşmasını hangi tarihte onaylamıştır?
CEVAP:
1923 İlkbahar’ıyla yaz başında yapılan seçimlerin ardından 11 Ağustos 1923’te ilk toplantısını yapan İkinci Meclis Lozan Antlaşması’nı onayladı.
#12
SORU:
Lozan Antlaşmasında hangi konularda anlaşılmıştır?
CEVAP:
Bu Antlaşmayla kapitülasyonlar kaldırıldı, Türkiye’ye kabotaj hakkı tanındı. Antlaşmaya göre, Müslüman olmayan azınlıklar Müslümanlar kadar özgür ve yasalar önünde onlarla eşit olacak ve kendi ana dillerini istedikleri gibi kullanabileceklerdi. Antlaşmanın azınlıklarla ilgili maddeleri temel yasa sayılacak ve Antlaşma metni hükümlerine aykırı kural konamayacak ve işlem yapılamayacaktı. Bu haklar Milletler Cemiyeti tarafından da güvence altına alınacaktı. Türkiye, Yunanistan’dan talep ettiği tazminattan vazgeçerken Mudanya Ateşkes görüşmeleri sırasında geleceği konusunda mutabakata varılamayan Karaağaç bölgesi Yunanlılar tarafından tazminat olarak Türkiye’ye verildi.
#13
SORU:
Konferansta hangi konularda anlaşılamayarak sorunun çözümü ileri tarihe bırakılmıştır?
CEVAP:
İki temel konuda kesin bir anlaşmaya varılamadı. Bunlar;
• Musul ve
• Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunlarıydı.
Konferans, bu iki temel sorunun çözümünün daha ileri bir tarihe bırakılması kararlaştırılarak 24 Temmuz 1923’te sona erdi.
#14
SORU:
Lozan Antlaşmasının siyasi atmosfer açısından önemi nedir?
CEVAP:
Lozan Antlaşması’nın önemli olan diğer bir yönü de savaşın sona ermesi, dış tehdidin ortadan kalkması ve sınırların güvence altına alınmasıyla artık ülke içindeki siyasi atmosferin de değişecek olmasıydı.
#15
SORU:
Tek parti yönetimi ekonomik ve toplumsal dokusu açısından ağırlıklı olarak kaç kesimden oluşur?
CEVAP:
Tek parti yönetiminin ekonomik ve toplumsal dokusuna bakıldığında ağırlıklı olarak üç kesimden oluştuğu tespit edilebilir:
• Merkezinde asker ve sivil bürokrat kesimin yer aldığı bu yapıda,
• Devlet eliyle oluşturulan sermaye ve
• Ticaret kesimiyle (millî müteşebbisler) eşraf ağırlıktadır.
#16
SORU:
Cumhuriyet Dönemi’nde tercih edilen modernleşme modeli nasıl olmuştur?
CEVAP:
Cumhuriyet Dönemi’nde tercih edilen modernleşme modelinde sadece bilim ve teknik gibi “altyapı” unsurları değil, giysilerinden alfabesine kadar “Batılı kültürel üstyapı” unsurları da aktarıldı.
#17
SORU:
Tek parti konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi nasıl bir “homojenleştirme” programı uygulamıştır?
CEVAP:
Tek parti konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi döneminde, liberal, muhafazakâr, İslami, sosyalist cemiyet, parti ve yayın organları kurulamamış, etnik, dinî ve siyasi bakımdan bir “homojenlestirme” programı uygulanmıştır.
#18
SORU:
Modernleşme için izlenecek modeller nasıl ifade ediliyordu?
CEVAP:
Mehmet Akif, “seçici bir Batılılaşma”yı öngören modernleşme önerisiyle kendi değerlerini koruyarak Batı’nın bilim ve teknolojisini almak gerektiğini savunuyordu. Japonya’yı örnek veriyor ve “Alalım garbın ilmini fennini [bilimini, tekniğini] / verelim mesaimize[çalışmamıza] son süratini” diyordu. Buna karşı total bir Batılılaşma isteyenler ise “geri kalmamıza sebep olan” kurum ve değerlerin yerine, devlet gücünü ve kamusal eğitimi kullanarak Batılı kurum ve değerleri yerleştirmeyi savunuyordu. Abdullah Cevdet “Medeniyet Avrupa medeniyetidir, bunu gülü ve dikeniyle ithal etmek mecburidir” diyordu.
#19
SORU:
Cumhuriyet Dönemi’nde sivil ve siyasi haklar adına atılan en önemli adım nedir?
CEVAP:
Cumhuriyet Dönemi’nde sivil ve siyasi haklar adına atılan en önemli adım, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınmasıydı. Ondan önce, 1930 yerel seçimlerinde, ilk kez kadınların da katıldığı “tek dereceli” seçimler yapılmış ve dönemin ünlü kadın hakları savunucuları Nezihe Muhittin ve Suat Derviş Hanımlar, Serbest Cumhuriyet Fırkasından (SCF) aday olmayı tercih etmişlerdi. Sabiha Zekeriya (Sertel) ise bağımsız aday olmayı tercih etmişti. Pek çok Avrupa ülkesinden önce gerçekleşen bu düzenleme, haklı bir gurur kaynağı olarak tarihteki yerini almıştır.
#20
SORU:
Cumhuriyet hangi şartlarda kimlerin öncülüğünde ilan edildi?
CEVAP:
Cumhuriyeti resmen ilan etme görevini İkinci Meclis üstlendi. Meclis toplandıktan sonra Mustafa Kemal Pasa Meclis Başkanlığına, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa da ikinci başkanlığa seçildiler. Aynı gün, Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sırasında Hariciye Vekili İsmet (İnönü) Paşa ile anlaşmazlığa düşmüş olan Vekiller Heyeti Reisi Rauf (Orbay) Bey bu görevinden istifa etti ve bu göreve Ali Fethi (Okyar) Bey getirildi. Ardından 23 Ağustos’ta Lozan Barış Antlaşması Meclis tarafından onaylandı. 6 Ekim’de ordu İstanbul’a girdi. 13 Ekim’de Ankara başkent ilan edildi.
28 Ekim aksamı Mustafa Kemal Paşa yakın çalışma arkadaşlarına Çankaya’da akşam yemeği esnasında cumhuriyeti ilan edeceklerini söyledi. Yemek sonrasında Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar cumhuriyetin ilanını sağlayacak anayasa değişikliği önerisi üzerinde çalıştılar.
Yapılan oylama sonucunda Mustafa Kemal Paşa toplantıda hazır bulunan 158 milletvekilinin oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Mustafa Kemal Paşa’nın Başvekilliğe (Başbakanlığa) atadığı İsmet Pasa da kısa süre içinde kabinesini oluşturdu ve 30 Ekim’de Meclisten güvenoyu aldı
#21
SORU:
İstanbul’da İstiklal Mahkemesi neden kurulmuştur?
CEVAP:
Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra Londra İslam Cemiyetinin başkanının Seyit Emir Ali ile Ağa Han, Başvekil İsmet Paşa’ya, halifenin yasal durumunun açıkça belirlenmesini ve hilafetin Müslüman halklar arasında manevi bir bağ olarak muhafaza edilmesini isteyen bir mektup gönderdiler. Bu mektup İsmet Paşa’nın eline geçmeden önce, 5 Aralık’ta Tanin ve İkdam gazetelerinde, 6 Aralık’ta da Tevhid-i Efkâr’da yayımlandı. Meclisin 8 Aralık’ta yaptığı gizli görüşme sonucunda, basının bu tutumu, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun saltanatın kaldırılmasına karsı eleştiri yapılamayacağını hükme bağlayan birinci maddesine aykırı bir tutum olarak değerlendirildi. Görüşmelerin sonunda 63’e karsı 89 oyla İstanbul’da bir İstiklal Mahkemesi kurulması kararlaştırıldı.
#22
SORU:
Saltanat ne zaman kaldırılmıştır?
CEVAP:
1 Kasım 1922’de TBMM kararıyla Osmanlı padişahlarının öteden beri ellerinde bulundurdukları saltanat ve halifelik makamları birbirinden ayrılmış ve saltanat kaldırılmıştır.
#23
SORU:
Hükümetin halifelikle ilgili görüşü nedir?
CEVAP:
Başbakan İsmet Paşa, halifeliğin, iç ve dış politika açısından Türkiye’ye hiçbir yararı olmadığını ve bu kurumun kaldırılmasıyla din hükümlerinin korunması ve tamamen yerine getirilmesinde bir eksiklik olmayacağını söylemiştir. İsmet Paşa, Kurtuluş Savaşı sırasında halifelik makamının Anadolu davasını desteklemediğini, aksine bütün nüfuzunu kullanarak bu davanın aleyhine hareket ettiğini de sözlerine eklemiştir.
#24
SORU:
1924 Anayasasının uygulanması nasıl olmuştur?
CEVAP:
1961’de yeni bir anayasa yapılıncaya kadar, bir başka deyişle hem tek parti döneminde hem de 1945’te çok partili düzene geçildikten sonra yürürlükte kalan ve bütün eksikliklerine rağmen çoğulcu bir düzen için elverişli bir çerçeve çizen 1924 Anayasası, Tek Parti Dönemi boyunca, ağırlıklı olarak da 1927 seçimlerinden sonra, 1921 Anayasası’nın aksine, uygulanmayan ve kâğıt üzerinde kalan bir anayasa olmuştur. Tek Parti Dönemi’nde, 1924 Anayasası’na hiç yansımayan şeflik sistemi, dönemin tek partisi olan CHP’nin tüzük ve programlarında resmîleşmiş; parti başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Atatürk ve İnönü’yü büyük yetkilerle donatırken Meclisin ve onu oluşturan milletvekillerinin yetkilerini alabildiğine daraltan bu tüzük ve programlar, dönemin gerçek anayasaları hâline gelmiştir.
#25
SORU:
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası neden kurulmuştur?
CEVAP:
Her ne kadar, partinin kuruluşunda, parti önderlerinin, Mustafa Kemal Paşa ile kişisel anlaşmazlık ve çekişmeleri ile onun bir “tek adam” yönetimine doğru yöneldiği endişeleri önemli bir etken olarak görülebilirse de bu parti Birinci Meclisteki İkinci Grup muhalefetinin bir devamı olarak da düşünülebilir.
Partinin İstanbul il örgütünün neredeyse tamamını, 1923 seçiminde meclis dışında kalan eski İkinci Grup mensupları oluşturması ve İkinci Grup kurucularından Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, 23 Kasım 1924 tarihli Vakit gazetesine verdiği demecinde yeni fırkanın eski İkinci Grubu doğuran ihtiyacın mahsulü olduğunu belirtmesi, bu iki muhalif hareket arasındaki sürekliliğin bir göstergesi sayılabilir.
#26
SORU:
Şeyh Sait Ayaklanması nasıl başlamıştır?
CEVAP:
13 Şubat 1925’te, günümüzde Bingöl’e bağlı bir ilçe olan ancak o zamanlar vilayet olan Genç’in Piran (bugün itibarıyla Diyarbakır’ın ilçesi Dicle) Köyü’nde patlayan silahlar hem Doğu Anadolu’da geniş çaplı bir ayaklanmayı başlattı hem de Türkiye’nin siyasal yaşamında radikal dönüşümlere yol açtı. Şeyh Sait Ayaklanması olarak bilinen bu ayaklanma, eşkıya oldukları gerekçesiyle haklarında tutuklama kararı bulunan on kişinin jandarmaya teslim olmayıp ateşle karşılık vermeleriyle başladı.
#27
SORU:
Şeyh Sait İsyanı neden yaşanmıştır?
CEVAP:
Şeyh Sait İsyanı’nın neden yaşandığı konusunda iki farklı ve zıt görüş bulunmaktadır. Genellikle inkılap tarihi kitaplarındaki açıklama, o dönemde ortaya çıkan Musul meselesinden dolayı İngilizlerin Kürtleri kışkırtması nedeniyle bu isyanın yaşandığıdır. Karşı bir tez ise Cumhuriyetle beraber ülkedeki Kürt varlığının reddedilmesi, halifeliğin kaldırılmasıyla inanç bağının koparılması ve devletin Türk etnik kimliğine dayalı hâle getirilmesidir.
#28
SORU:
Takrir-i Sükûn Kanunu ne zaman çıkmıştır?
CEVAP:
4 Mart 1925 tarihinde 23 ret, 1 çekimsere karşılık 153 oyla Meclisten güvenoyu alan hükümet, aynı gün Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkartmıştır.
#29
SORU:
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası nasıl kapatılmıştır?
CEVAP:
Ankara İstiklal Mahkemesinin de baktığı bazı davalarda bu parti ile Şeyh Sait Ayaklanması arasında ilişki kurulması, hükûmetin, 3 Haziran’da, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanarak TpCF’nı tamamen kapamasına olanak vermiştir.
#30
SORU:
İzmir Suikastı ne zaman ve kimler tarafından planlanmıştır?
CEVAP:
1926 yılının Haziran ayı ortalarında Türkiye müthiş bir haberle çalkalandı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya, İzmir’de suikast düzenlemeyi planlayan bir çete ortaya çıkartılmış ve çete üyelerinden birinin yaptığı ihbar sonucunda sorumlular tutuklanmıştı. Suikastı planlayan çete, eski Lazistan Mebusu Ziya Hurşit’in yönlendirdiği Çopur Hilmi, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Sarı Efe Edip ve Giritli Şevki adlı bir grup kiralık katilden oluşuyordu.
#31
SORU:
İzmir Suikastı girişimden sonra İzmir’e gelen Mustafa Kemal hangi ünlü sözünü söylemiştir?
CEVAP:
16 Haziran’da İzmir’e gelen Mustafa Kemal, halka hitap ederek şu ünlü sözlerini söyledi: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve Türk milleti emniyet ve saadetini zâmin prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürüyecektir".
#32
SORU:
İzmir Suikastı soruşturmasında hangi ünlü komutanlar tutuklanmıştır?
CEVAP:
Ankara İstiklal Mahkemesini suikastın sorumlularını yargılamakla görevlendirdi. Mahkeme heyeti 18 Haziran’da İzmir’e geldi ve hemen soruşturmayı başlatarak yurt çapında seri tutuklamalara girişti. Tutuklananlar arasında daha önce kapatılmış bulunan TpCF’nin lider kadrosunu oluşturan Kazım (Karabekir), Ali Fuat (Cebesoy), Cafer Tayyar (Eğilmez) ve Refet (Bele) gibi Milli Mücadele Dönemi’nin ünlü komutanları da vardı.
#33
SORU:
İzmir Suikastı siyasi muhalefet açısından nasıl bir sonuç yaratmıştır?
CEVAP:
İzmir suikastı davası sonrası, 1930 yılındaki “Serbest Fırka” tecrübesine kadar iktidara karşı siyasi bir muhalefet yeniden mümkün olmamıştır.
#34
SORU:
Serbest Cumhuriyet Fırkası kimin liderliğinde kurulmuştur?
CEVAP:
23 Temmuz 1930 gününün gazeteleri, Paris Büyükelçisi Fethi [Okyar] Bey’in tatilini geçirmek için İstanbul’a geldiğini yazıyordu. Eylül ayına kadar Türkiye’de kalacağı açıklamasını yapan Okyar, Mustafa Kemal ile görüştükten sonra kalmaya karar verecekti. Çünkü kendisine muhalif bir parti kurması istenmiş o da kabul etmişti.
#35
SORU:
“Gizli oy açık tasnif” kuralı Tek Parti Döneminde nasıl uygulanmıştır?
CEVAP:
Demokrasiyi mümkün kılan kurallardan biri de “gizli oy açık tasnif”tir. Ancak bu kural Tek Parti Dönemi boyunca tersinden uygulanmıştır. Örneğin, 1930 yerel seçimlerinde vatandaşlar ellerinde oy verecekleri partinin pusulası sandık başına gelmişlerdi.
“Açık oy” pek çok sorunu da beraberinde getirmişti. “Gizli sayım” sisteminin sakıncası ise oy sayımının kapalı biçimde ve iktidardaki tek partinin belirlediği bürokratlarca yapılmasıydı. Bu da seçimin sonucunu bir anlamda iktidar partisinin tercihine bırakmak demekti. SCF yerel seçimlerin galibi olduğunu düşünüyordu, pek çok gözlemcinin de kanaati bu yöndeydi ama “sandık sonuçları” iki il dışında her ilde CHP’nin kazandığını söylüyordu.
#36
SORU:
Menemen Hadisesinin ülkedeki siyasi muhalefet açısından önemi nedir?
CEVAP:
Tarih kitaplarında 24 Aralık 1930’da Derviş Mehmet ve çevresindekilerin “şeriat isteriz” diye ayaklandıkları ve olaya müdahale eden teğmen Kubilay’ı öldürdükleri olay olarak anlatılır. Olayın ardından Menemen’i aşan geniş çaplı tutuklamalara girişilmiş ve General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığındaki mahkeme, 30’a yakın kişiyi idam edip çok sayıda kişiye hapis cezası vermiştir. Resmî tarih yazımı açısından bu olay devrimlere karşı çevrelerin “irticai bir isyanı”dır. Tarih kitaplarında 24 Aralık 1930’da Derviş Mehmet ve çevresindekilerin “şeriat isteriz” diye ayaklandıkları ve olaya müdahale eden teğmen Kubilay’ı öldürdükleri olay olarak anlatılır. Olayın ardından Menemen’i aşan geniş çaplı tutuklamalara girişilmiş ve General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığındaki mahkeme, 30’a yakın kişiyi idam edip çok sayıda kişiye hapis cezası vermiştir. Resmî tarih yazımı açısından bu olay devrimlere karşı çevrelerin “irticai bir isyanı”dır. Bu anlatıma karşı çıkanlara göre ise “inkılaplara” karşı kesimlerin sindirilmesi için kurgulanmış görünen karanlık bir olay. Gerçek hangisi olursa olsun, Serbest Cumhuriyet Fırkasının hemen ardından yaşanan Menemen Hadisesi’nin, tıpkı İzmir Suikastı sonrasında olduğu gibi ülke çapında muhalefetin bastırılmasını beraberinde getirdiği doğrudur.
#37
SORU:
“Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti” hangi amaçla kurulmuştur?
CEVAP:
Tarih ve kültür alanında da devlete yüklenen toplumu biçimlendirme misyonu çerçevesinde, 1930’da “Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti” (sonraki adıyla Türk Tarih Kurumu) kuruldu ve bir “Türk tarih tezi” oluşturulmaya çalışıldı.
#38
SORU:
“Türk Dilini Tetkik Cemiyeti” hangi amaçla kurulmuştur?
CEVAP:
1932’de Türk Dilini Tetkik Cemiyeti (sonraki adıyla Türk Dil Kurumu) kuruldu ve cemiyet, 1935’e kadar “Türk dilinin yabancı kökenli sözlerden temizlenmesi” için çalışmalar yürüttü.
#39
SORU:
Tek parti yönetimi döneminde rejime karşı her türlü muhalif ve potansiyel muhalif teşebbüs ve hareketlerin susturulması konusunda Nazım Hikmet ve Mehmet Akif nasıl etkilenmiştir?
CEVAP:
İzmir suikast girişimi çerçevesinde yapılan yargılamalarla 1926 yılı itibarıyla rejime karşı her türlü muhalif ve potansiyel muhalif teşebbüs ve hareketler kesin olarak susturulması konusunda önemli bir mesafe kaydedilmişti. Ünlü şair Nazım Hikmet, 1920’li ve 1930’lu yıllarda çeşitli zamanlarda hapis cezasına çarptırılmış ve son olarak 1938’de girdiği cezaevinden, 1950’de Demokrat Partinin iktidarındaki siyasi afla çıkmıştır. Bu dönemde, siyasi gidişatı onaylamayan isimler arasında olduğu bilinen İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif de 1925’te Türkiye’yi terk ederek Mısır’a yerleşmiş ve sağlığının ciddi anlamda bozulduğu 1936’ya kadar ülkeye dönmemiştir.
#40
SORU:
Halk Evleri neden kurulmuştur?
CEVAP:
Siyasi sistemin ilkelerini topluma yaymak ve o yönde bir siyasi sosyalleşme ortamı oluşturmaya yönelik bir misyonla 1932’de kuruldu. Emre Kongar’a göre halkevlerinin en önemli nedeni, ideolojik eğitimde Halk Partisine yardımcı olmaktır.
#41
SORU:
Laikliğin Türkiye’ye özgü bir anlamda yorumlandığının göstergesi nedir?
CEVAP:
Devletin laikleştirilmesi sürecinde Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği ile Vakıflar Umum Müdürlüğünün kurulmuş olması devlet-din işlerinin birbirlerinden tamamen ayrılmadığının; laikliğin Türkiye’ye özgü bir anlamda yorumlanmasıyla dinin devlet denetimi altına alındığının bir göstergesidir.
#42
SORU:
Memurlara şapka giyme zorunluluğu ne zaman getirilmiştir?
CEVAP:
Büyük kentlerde devlet memurları ve aydınlar arasında şapkanın yaygınlaştığı üç aylık bir hazırlık döneminden sonra 25 Kasım 1925’te çıkan bir yasayla memurlara şapka giyme zorunluluğu getirildi ve diğer bütün başlıklar yasaklandı.
#43
SORU:
Tekke, zaviye ve türbeler ne zaman kapatılmıştır?
CEVAP:
30 Kasım 1925’te tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleri olan tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, müritlik, dervişlik gibi unvanlar yasaklandı.
#44
SORU:
İskipli Atıf Hoca ne zaman idam edilmiştir?
CEVAP:
“Frenk Mukallitliği [Batı Taklitçiliği] ve Şapka” kitapçığının yazarı İskilipli Atıf Hoca, İstiklal Mahkemesi tarafından 4 Şubat 1926’da idam edildi.
#45
SORU:
Camilerde Türkçe ezan ve kuran ne zaman okunmaya başlanmış ve ezan ne zaman yeniden Arapça okunmaya başlamıştır?
CEVAP:
1932’den itibaren camilerde ezan ve Kuran Türkçe okunmaya başlandı. “Tanrı uludur” seklinde başlayan Türkçe ezanı ilk kez 30 Ocak günü Fatih Camii’nde Hafız Rıfat Bey okudu. 3 Şubat 1932’deki Kadir gecesinde Ayasofya Camii’nde Türkçe ezan ve Kuran okundu. Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle Arapça ezan ve kamet okumak yasaklandı. Uzun yıllar süren bu uygulamaya, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra Demokrat Partinin iktidara gelmesinin hemen ardından, 16 Haziran 1950’de TBMM’nin bu yasağı kaldırmasıyla son verildi ve ezan yeniden Arapça okunmaya başlandı.
#46
SORU:
Soyadı kullanılması ne zaman zorunlu hale getirilmiştir?
CEVAP:
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu’nun benimsenmesiyle bütün vatandaşların ön adlarıyla birlikte bir soyadı kullanmaları zorunlu hâle getirildi. Kanun altı aylık bir hazırlık döneminden sonra 24 Aralık 1934’te yürürlüğe girdi.
#47
SORU:
Mustafa Kemal Paşa’ya ne zaman Atatürk soyadı verilmiştir?
CEVAP:
TBMM 24 Kasım 1934’te Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk soyadını verdi. 17 Aralık 1934’te bir başka Türk vatandaşının Atatürk soyadını alması yasaklandı.
#48
SORU:
Toplumdaki geleneksel hiyerarşik ve dinsel içerikli unvanlar ne zaman kaldırılmıştır?
CEVAP:
26 Kasım 1934’te çıkan kanunla “bey”, “efendi”, “paşa”, “ağa”, “hoca”, “hacı”, “hafız”, “molla”, “hanım”, gibi bütün geleneksel unvanlarla savaşta alınanlar dışındaki madalya ile nişanların kullanımı yasaklandı.
#49
SORU:
Saat ve takvim ne zaman değiştirilmiştir?
CEVAP:
26 Aralık 1925’te saat ve takvim değiştirilmiştir.
#50
SORU:
Rakamlar ne zaman değiştirilmiştir?
CEVAP:
20 Mayıs 1928’de rakamlar değiştirilmiştir.
#51
SORU:
Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabulü ne zaman yapılmıştır?
CEVAP:
1 Kasım 1928’de Arap harflerinin yerine Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabul edildi. Buna göre, 1 Aralık 1928’den başlayarak gazete, dergi ve kitap dışındaki bütün yayınlar Latin harfleriyle yayımlandı. Kitapların basımında yeni harflere tamamen geçiş 1 Ocak 1929’da gerçekleştirildi. Ayrıca yine 1 Ocak 1929’dan itibaren bütün kamu kuruluşları ile özel kuruluşların işlemlerinde Latin harflerinin kullanılması zorunlu hâle getirildi. Okullarda Latin harfleri kullanılmaya başlandı ve eski yazıyla yayımlanmış kitaplarla öğretim yasaklandı. Eski harflerden yeni harflere geçiş süreci, halkın Latin harfleri dışındaki başvuruların kabul edilmeyerek geri çevrilmeye başlandığı 1 Haziran 1929’da tamamlandı.
#52
SORU:
Millet Mektepleri ne zaman ve niçin açılmıştır?
CEVAP:
1 Ocak 1929’dan itibaren halkın yeni harfleri öğrenmesini sağlamak amacıyla Maarif Vekâletinin denetiminde Millet Mektepleri açıldı ve ülke genelinde bir okuma-yazma seferberliği başlatıldı.
#53
SORU:
Ağırlık ve uzunluk ölçüleri ne zaman değiştirilmiştir?
CEVAP:
26 Mart 1931’de kabul edilen Ölçüler 26 Mart 1931’de kabul edilen Ölçüler Kanunu’yla geleneksel ağırlık ve uzunluk ölçü birimleri olan okka, dirhem, arşın, endaze ve kulacın yerini, metre, gram, litre gibi ölçü birimleri aldı.
#54
SORU:
Eğitim alanında laikleşme nasıl gerçekleştirilmiştir?
CEVAP:
Eğitim alanındaki laikleşme 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile gerçekleştirildi. Bu Yasa’yla bütün okullar Maarif Vekâletine bağlandı; kısa bir süre sonra da bakanlık bütün medreseleri kapattı. Eğitimde çeşitlilik ve çoğulculuğun sona ermesini ve eğitim devletin bir işlevi hâline getirilmesini ifade eden bu Kanun’un ardından, Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun olmayan eğitim yasaklandı ve dinî eğitim veren okullarla Arapça ve Kürtçe eğitim yapılan okullar kapatıldı.
#55
SORU:
“Merkez-Çevre” çatışması Türkiye’nin siyasal yaşamını nasıl etkilemiştir?
CEVAP:
Tek parti yönetimi boyunca alttan alta, çok partili sisteme geçildikten sonra da açık olarak ortaya çıkan bir “merkez-çevre” çatışması Türkiye’nin siyasal yaşamının merkezine oturmuştur. 1930’da güdümlü olarak kurulmuş olsa da Serbest Cumhuriyet Fırkasına verilmiş olan halk desteği bu çerçevede açıklanabilir. Ayrıca çok partili sisteme geçildikten sonra, 1950 seçimlerinde Demokrat Partinin ezici bir çoğunlukla iktidara gelmiş olması da yine bu çerçeve içinde değerlendirilebilir.
Şerif Mardin’in “merkez” ile “çevre” seklinde açıkladığı bu toplumsal kesimler arasındaki ayrım, siyasi düzeyde iki ana ideolojik çizginin rekabeti seklinde yansımasını bulmuş ve bu ayrım, farklı dönemlerde farklı siyasi aktörler, siyasi partiler ve liderler tarafından günümüze kadar ulaşmıştır.
#56
SORU:
“Takrir” kelimesinin anlamı nedir?
CEVAP:
Takrir önerge, bildirme ve siyasi nota anlamına gelmektedir.
#57
SORU:
“Dörtlü Takrir” kimler tarafından verilmiştir?
CEVAP:
1945 yılında Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Celal Bayar tarafından verildiği için “dörtlü takrir” ismini almıştır.
#58
SORU:
Dörtlü Takrir’de belirtilen talepler nelerdir?
CEVAP:
Takrirde dile getirilen üç talep ise;
• Millî egemenliğin doğal sonucu olan meclis denetiminin anayasanın ruhuna uygun olarak gerçekleşmesini sağlayacak tedbirlerin alınması,
• Yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini anayasanın öngördüğü genişlikte kullanabilmeleri ve
• Bütün siyasi parti çalışmalarının bu esaslara uygun olacak şekilde yeniden düzenlenmesidir
#59
SORU:
Çok partili hayata ne zaman geçilmiştir?
CEVAP:
1946’da Demokrat Partinin kurulmasıyla resmen, 1950’de onun iktidar olmasıyla da fiilen çok partili hayata geçildiği ifade edilir.
#60
SORU:
“Çok partili hayata geçiş” ifadesinin neden yanlış olduğunu düşünenler vardır?
CEVAP:
“Çok partili hayata geçiş” ifadesinin yanlış olduğu, “çok partili hayata dönüş” veya “yeniden geçiş” demek gerektiğini düşünenlerde vardır. Ahmet Kuyaş, “çok partili hayata dönüş” ifadesini tercih edenlerdir. Bu yaklaşıma göre farklı kimliklerin yarıştığı bir siyasi ortamın tesisi, 1946’dan çok önce de mevcuttu. İkinci Meşrutiyet sonrası, İttihat Terakki’nin yanında Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Ahrar Fırkası ve Osmanlı Sosyalist Fırkası gibi siyasi aktörlerin damgasını vurduğu, bugünkünden daha geniş bir siyasi yelpaze ve canlı bir siyasi tartışma ortamı vardı.
#61
SORU:
Demokrat Parti ne zaman kurulmuştur?
CEVAP:
Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da kurulmuştur.
#62
SORU:
Demokrat Partinin en popüler sloganı nedir?
CEVAP:
Demokrat Parti’nin en popüler slogan “Yeter Söz Milletindir!” seklindedir.
#63
SORU:
Demokrat Partinin 1948 yılında yapılan ara seçimlere katılmamasının nedeni nedir?
CEVAP:
1946 yılı içinde yapılan ve “açık oy gizli sayım” kuralıyla gerçekleştirilen seçimlerin CHP lehine sonuçlanması, DP’nin yaygın biçimde “hileli seçim” eleştirilerini de beraberinde getirdi. DP ülke çapında seçimi kazandığını ama “attığı oyun sandıktan çıkmadığı” suçlamasını yöneltti. Özellikle parti-devlet bütünleşmesine ve kamu görevlilerinin seçim sonuçlarını CHP lehine manipüle ettiğine ilişkin şikâyetler sonuçsuz kalınca DP 1948 yılında gerçekleştirilen ara seçimlere katılmadı.
#64
SORU:
Demokrat Partinin 1950 yılında yapılacak seçimlere katılmama yönünde tutum almasına rağmen 1950 seçimlerine katılmasının nedeni nedir?
CEVAP:
Seçimler öncesindeki dönemde değişen şartlar, yasal bazı güvencelerin sağlanması ve seçimlerin adil yapılacağına ilişkin olarak verilen teminatlarla DP seçimlere katılmaya karar verdi. Seçimlerin genel, eşit, tek dereceli, gizli oy ve açık sayım ve çoğunluk ilkelerine göre yapılmasına ilişkin Seçim Kanunu kabul edilmiş, ayrıca DP’nin talebi olan “seçimlerde adli teminat” (seçimlerin yargı denetiminde olması) ilkesi de yürürlüğe girmişti.
#65
SORU:
14 Mayıs 1950 tarihinin Türkiye siyasi tarihi açısından önemi nedir?
CEVAP:
14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP açık bir farkla galibiyet elde etti. Bu sonuç, çok partili siyasi hayata dönüşü ve demokrasi tarihinde bir dönüm noktasını ifade ediyordu. Çok partili hayata dönüş, tek başına otomatik olarak demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla gerçekleşmesini sağlamadı ama o yolda önemli bir aşamayı ifade etti.
#66
SORU:
Tek parti döneminde “Atatürk devrimleri” olarak da adlandırılan Kemalist uygulamaları doğru gören yaklaşım neden doğru görmüştür?
CEVAP:
O döneme damgasını vuran ve “Atatürk devrimleri” olarak da adlandırılan Kemalist uygulamaları doğru gören bir yaklaşım, dönemin koşulları gereği bazı uygulamaların gerçekleştiğini, geleneksel toplumsal yapıyı dönüştürmeye ve yeni bir toplum yaratmaya ilişkin köklü değişimin başka türlü gerçekleştirilemeyeceğini savunur ve toplum belirli bir olgunluk seviyesine gelinceye kadar “vesayetçi” uygulamaları meşru görür.
#67
SORU:
Tek parti dönemi uygulamalarına karşıt olan görüş nedir?
CEVAP:
Tek partinin bir zorunluluk olmadığı hâlde yaşandığını, tercih edilen o modernleşme modelinin yanlış olduğunu, geleneksel kurum ve değerlerle mevcut toplum yapısının hedef alınmasının toplumun dokusunu bozduğunu, demokrasi ve özgürlük kaybını ifade ettiğini ve anlamlı bir modernleşmeyi de geciktirdiğini, bu tarz bir modernleşmenin ayrıcalıklı bir zümrenin egemenliğini meşrulaştırdığını savunan bir yaklaşım da vardır.
#68
SORU: Birinci Grup ve programı nedir?
Birinci Grup ve programı nedir?
CEVAP: Birinci Grup: Meclis içinde Mustafa Kemal ve çevresindeki milletvekillerinden oluşan, birlikte hareket eden ve bu anlamda bir siyasi parti nüvesi olarak da değerlendirilebilecek örgütlenmenin de temelini ifade eder. Birinci Grubun programı, Misak-ı Millî’nin sağlanması ve devlet teşkilatının Anayasa çerçevesinde adım adım oluşturulması olarak belirlenmişti.
Birinci Grup: Meclis içinde Mustafa Kemal ve çevresindeki milletvekillerinden oluşan, birlikte hareket eden ve bu anlamda bir siyasi parti nüvesi olarak da değerlendirilebilecek örgütlenmenin de temelini ifade eder. Birinci Grubun programı, Misak-ı Millî’nin sağlanması ve devlet teşkilatının Anayasa çerçevesinde adım adım oluşturulması olarak belirlenmişti.
#69
SORU:
İkinci Grup ve programı nedir?
CEVAP: İkinci Grup: Meclis içinde Mustafa Kemal’in şahsındaki yetki toplulaşmasına, hukukun temel ilkelerine ve millî egemenliğe aykırı yetki, örgütlenme ve uygulamalarla Başkumandanlık Kanunu’nun öngördüğü olağanüstü yetkilere karşı çıkarak, İstiklal Mahkemelerinin kaldırılması, Meclis Başkanlık Divanının tarafsızlığının sağlanması ve temel hak ve hürriyetlerin dokunulmazlığı konularında muhalefet yürüten grup.
İkinci Grup: Meclis içinde Mustafa Kemal’in şahsındaki yetki toplulaşmasına, hukukun temel ilkelerine ve millî egemenliğe aykırı yetki, örgütlenme ve uygulamalarla Başkumandanlık Kanunu’nun öngördüğü olağanüstü yetkilere karşı çıkarak, İstiklal Mahkemelerinin kaldırılması, Meclis Başkanlık Divanının tarafsızlığının sağlanması ve temel hak ve hürriyetlerin dokunulmazlığı konularında muhalefet yürüten grup.
#70
SORU:
Lozan Antlaşması'nın içeriği ve önemi nedir?
CEVAP: 1923 İlkbahar’ıyla yaz başında yapılan seçimlerin ardından 11 Ağustos 1923’te ilk toplan- tısını yapan İkinci Meclis Lozan Antlaşması’nı onayladı. Bu Antlaşmayla kapitülasyonlar kaldırıldı, Türkiye’ye kabotaj hakkı tanındı. Antlaşmaya göre, Müslüman olmayan azınlık- lar Müslümanlar kadar özgür ve yasalar önünde onlarla eşit olacak ve kendi ana dillerini istedikleri gibi kullanabileceklerdi. Antlaşmanın azınlıklarla ilgili maddeleri temel yasa sayılacak ve Antlaşma metni hükümlerine aykırı kural konamayacak ve işlem yapılamaya- caktı. Bu haklar Milletler Cemiyeti tarafından da güvence altına alınacaktı.
Türkiye, Yunanistan’dan talep ettiği tazminattan vazgeçerken Mudanya Ateşkes görüş- meleri sırasında geleceği konusunda mutabakata varılamayan Karaağaç bölgesi Yunanlılar tarafından tazminat olarak Türkiye’ye verildi. Yine de iki temel konuda kesin bir anlaş- maya varılamadı. Bunlar Musul ve Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunlarıydı. Konfe- rans, bu iki temel sorunun çözümünün daha ileri bir tarihe bırakılması kararlaştırılarak 24 Temmuz 1923’te sona erdi.
Lozan Antlaşması’nın konumuz açısından önemli olan diğer bir yönü de savaşın sona ermesi, dış tehdidin ortadan kalkması ve sınırların güvence altına alınmasıyla artık ülke içindeki siyasi atmosferin de değişecek olmasıydı.
1923 İlkbahar’ıyla yaz başında yapılan seçimlerin ardından 11 Ağustos 1923’te ilk toplan- tısını yapan İkinci Meclis Lozan Antlaşması’nı onayladı. Bu Antlaşmayla kapitülasyonlar kaldırıldı, Türkiye’ye kabotaj hakkı tanındı. Antlaşmaya göre, Müslüman olmayan azınlık- lar Müslümanlar kadar özgür ve yasalar önünde onlarla eşit olacak ve kendi ana dillerini istedikleri gibi kullanabileceklerdi. Antlaşmanın azınlıklarla ilgili maddeleri temel yasa sayılacak ve Antlaşma metni hükümlerine aykırı kural konamayacak ve işlem yapılamaya- caktı. Bu haklar Milletler Cemiyeti tarafından da güvence altına alınacaktı.
Türkiye, Yunanistan’dan talep ettiği tazminattan vazgeçerken Mudanya Ateşkes görüş- meleri sırasında geleceği konusunda mutabakata varılamayan Karaağaç bölgesi Yunanlılar tarafından tazminat olarak Türkiye’ye verildi. Yine de iki temel konuda kesin bir anlaş- maya varılamadı. Bunlar Musul ve Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunlarıydı. Konfe- rans, bu iki temel sorunun çözümünün daha ileri bir tarihe bırakılması kararlaştırılarak 24 Temmuz 1923’te sona erdi.
Lozan Antlaşması’nın konumuz açısından önemli olan diğer bir yönü de savaşın sona ermesi, dış tehdidin ortadan kalkması ve sınırların güvence altına alınmasıyla artık ülke içindeki siyasi atmosferin de değişecek olmasıydı.
#71
SORU: Tek Parti Dönemi olarak geçen dönem hangi aralıktadır?
Tek Parti Dönemi olarak geçen dönem hangi aralıktadır?
CEVAP: Cumhuriyetin kurulmasını izleyen gelişmeler, kısa zamanda “Tek Parti Dönemi” olarak adlandırılan ve resmen 1946’ya, fiilen 1950’ye kadar sürecek olan bir dönemi başlattı. Si- yasi bakımdan bu dönemin ayırıcı vasfı, TBMM’deki “İkinci Grup”un tasfiyesiyle birlikte, sosyoekonomik ve ideolojik olarak o grubun temsil ettiği çeşitlilik ve çoğulculuğun da siyaset dışı kalmasıydı.
Cumhuriyetin kurulmasını izleyen gelişmeler, kısa zamanda “Tek Parti Dönemi” olarak adlandırılan ve resmen 1946’ya, fiilen 1950’ye kadar sürecek olan bir dönemi başlattı. Si- yasi bakımdan bu dönemin ayırıcı vasfı, TBMM’deki “İkinci Grup”un tasfiyesiyle birlikte, sosyoekonomik ve ideolojik olarak o grubun temsil ettiği çeşitlilik ve çoğulculuğun da siyaset dışı kalmasıydı.
#72
SORU:
Tek parti yönetiminin ekonomik ve toplumsal dokusu nasıldır?
CEVAP: Tek parti yönetiminin ekonomik ve toplumsal dokusuna bakıldığında ise ağırlıklı ola- rak üç kesimden oluştuğu tespit edilebilir. Merkezinde asker ve sivil bürokrat kesimin yer aldığı bu yapıda, devlet eliyle oluşturulan sermaye ve ticaret kesimiyle (millî müteşebbis- ler) eşraf ağırlıktadır. Bu anlamda dönemin egemenlik ilişkileri açısından belirgin özel- liği, yeni yönetici elitlerle toplumun geri kalan kesimleri arasında, ideolojik ve kültürel gerilimin yanında, gelir ve statü farkında somutlaşan bir kopuş veya uzaklaşma olgusu- nun belirginleşmesidir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara romanında bu kopuş veya ayrışmayı ele alır.
Tek parti yönetiminin ekonomik ve toplumsal dokusuna bakıldığında ise ağırlıklı ola- rak üç kesimden oluştuğu tespit edilebilir. Merkezinde asker ve sivil bürokrat kesimin yer aldığı bu yapıda, devlet eliyle oluşturulan sermaye ve ticaret kesimiyle (millî müteşebbis- ler) eşraf ağırlıktadır. Bu anlamda dönemin egemenlik ilişkileri açısından belirgin özel- liği, yeni yönetici elitlerle toplumun geri kalan kesimleri arasında, ideolojik ve kültürel gerilimin yanında, gelir ve statü farkında somutlaşan bir kopuş veya uzaklaşma olgusu- nun belirginleşmesidir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara romanında bu kopuş veya ayrışmayı ele alır.
#73
SORU:
İki Farklı Modernleşme Modeliyle ne ifade ediliyordu?
CEVAP: İki Farklı Modernleşme Modeli: Modernleşme için izlenecek model hangisi olmalıydı? Mehmet Akif, “seçici bir Batılılaşma”yı öngören modernleşme önerisiyle kendi değerlerini koruyarak Batı’nın bilim ve teknolojisini almak gerektiğini savunuyordu. Japonya’yı örnek veriyor ve “Alalım garbın ilmini fennini [bilimini, tekniğini] / verelim mesaimize[çalışmamıza] son süratini” diyordu. Buna karşı total bir Batılılaşma isteyenler ise “geri kalmamıza sebep olan” kurum ve değerlerin yerine, devlet gücünü ve kamusal eğitimi kullanarak Batılı kurum ve değerleri yerleştirmeyi savunuyordu. Abdullah Cevdet “Medeniyet Avrupa medeniyetidir, bunu gülü ve dikeniyle ithal etmek mecburidir” diyordu.
İki Farklı Modernleşme Modeli: Modernleşme için izlenecek model hangisi olmalıydı? Mehmet Akif, “seçici bir Batılılaşma”yı öngören modernleşme önerisiyle kendi değerlerini koruyarak Batı’nın bilim ve teknolojisini almak gerektiğini savunuyordu. Japonya’yı örnek veriyor ve “Alalım garbın ilmini fennini [bilimini, tekniğini] / verelim mesaimize[çalışmamıza] son süratini” diyordu. Buna karşı total bir Batılılaşma isteyenler ise “geri kalmamıza sebep olan” kurum ve değerlerin yerine, devlet gücünü ve kamusal eğitimi kullanarak Batılı kurum ve değerleri yerleştirmeyi savunuyordu. Abdullah Cevdet “Medeniyet Avrupa medeniyetidir, bunu gülü ve dikeniyle ithal etmek mecburidir” diyordu.
#74
SORU:
Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı süreci nasıl işlemiştir?
CEVAP: Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı: Cumhuriyet Dönemi’nde sivil ve siyasi haklar adına atılan en önemli adım, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınmasıydı. Ondan önce, 1930 yerel seçimlerinde, ilk kez kadınların da katıldığı “tek dereceli” seçimler yapılmış ve dönemin ünlü kadın hakları savunucuları Nezihe Muhittin ve Suat Derviş Hanımlar, Serbest Cumhuriyet Fırkasından (SCF) aday olmayı tercih etmişlerdi. Sabiha Zekeriya (Sertel) ise bağımsız aday olmayı tercih etmişti. Pek çok Avrupa ülkesinden önce gerçekleşen bu düzenleme, haklı bir gurur kaynağı olarak tarihteki yerini almıştır.
Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı: Cumhuriyet Dönemi’nde sivil ve siyasi haklar adına atılan en önemli adım, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınmasıydı. Ondan önce, 1930 yerel seçimlerinde, ilk kez kadınların da katıldığı “tek dereceli” seçimler yapılmış ve dönemin ünlü kadın hakları savunucuları Nezihe Muhittin ve Suat Derviş Hanımlar, Serbest Cumhuriyet Fırkasından (SCF) aday olmayı tercih etmişlerdi. Sabiha Zekeriya (Sertel) ise bağımsız aday olmayı tercih etmişti. Pek çok Avrupa ülkesinden önce gerçekleşen bu düzenleme, haklı bir gurur kaynağı olarak tarihteki yerini almıştır.
#75
SORU: 1924 Anayasası’nın Uygulanması nasıldır?
1924 Anayasası’nın Uygulanması nasıldır?
CEVAP: 1961’de yeni bir anayasa yapılıncaya kadar, bir başka deyişle hem tek parti döneminde hem de 1945’te çok partili düzene geçildikten sonra yürürlükte kalan ve bütün eksikliklerine rağmen çoğulcu bir düzen için elverişli bir çerçeve çizen 1924 Anayasası, Tek Parti Dönemi boyunca, ağırlıklı olarak da 1927 seçimlerinden sonra, 1921 Anayasası’nın aksine, uygulanmayan ve kâğıt üzerinde kalan bir anayasa olmuştur. Tek Parti Dönemi’nde, 1924 Anayasası’na hiç yansımayan şeflik sistemi, dönemin tek partisi olan CHP’nin tüzük ve programlarında resmîleşmiş; parti başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Atatürk ve İnönü’yü büyük yetkilerle donatırken Meclisin ve onu oluşturan milletvekillerinin yetkilerini alabildiğine daraltan
bu tüzük ve programlar, dönemin gerçek anayasaları hâline gelmiştir.
1961’de yeni bir anayasa yapılıncaya kadar, bir başka deyişle hem tek parti döneminde hem de 1945’te çok partili düzene geçildikten sonra yürürlükte kalan ve bütün eksikliklerine rağmen çoğulcu bir düzen için elverişli bir çerçeve çizen 1924 Anayasası, Tek Parti Dönemi boyunca, ağırlıklı olarak da 1927 seçimlerinden sonra, 1921 Anayasası’nın aksine, uygulanmayan ve kâğıt üzerinde kalan bir anayasa olmuştur. Tek Parti Dönemi’nde, 1924 Anayasası’na hiç yansımayan şeflik sistemi, dönemin tek partisi olan CHP’nin tüzük ve programlarında resmîleşmiş; parti başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Atatürk ve İnönü’yü büyük yetkilerle donatırken Meclisin ve onu oluşturan milletvekillerinin yetkilerini alabildiğine daraltan
bu tüzük ve programlar, dönemin gerçek anayasaları hâline gelmiştir.
#76
SORU: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şeklinde yeni bir partinin kurulmasına götüren gelişmeler nelerdir?
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şeklinde yeni bir partinin kurulmasına götüren gelişmeler nelerdir?
CEVAP: Yeni bir partinin kurulmasına götüren gelişme, 20 Ekim 1924’te, Menteşe mebusu Esat (İleri) Efendi’nin, Mübadele, İmar ve İskân Vekili Refet (Canıtez) Bey’e yönelttiği ve mü- badil ve muhacirlerin yerleştirilmeleri sırasında görülen sorunları ve yapılan yolsuzluk- ları eleştiren soru önergesiydi. Bakanın cevabı tatmin edici bulunmayınca soru önergesi gensoruya dönüştürüldü. Bu arada önce Kazım (Karabekir) Paşa sonra Ali Fuat (Cebesoy) Paşa askerî görevlerinden istifa ederek Meclis toplantılarına katılmaya başladı. Mustafa Kemal Paşa bu istifaları bir “paşalar komplosu” olarak nitelendirdi ve komutanların mil- letvekilliğinden istifa ederek ordudaki görevlerini sürdürmelerini istedi. Ali Fuat ve Ka- zım Paşalara ek olarak Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa da bu talebe uymadı, öteki komutanlar milletvekilliğinden istifa ettiler.
Yeni bir partinin kurulmasına götüren gelişme, 20 Ekim 1924’te, Menteşe mebusu Esat (İleri) Efendi’nin, Mübadele, İmar ve İskân Vekili Refet (Canıtez) Bey’e yönelttiği ve mü- badil ve muhacirlerin yerleştirilmeleri sırasında görülen sorunları ve yapılan yolsuzluk- ları eleştiren soru önergesiydi. Bakanın cevabı tatmin edici bulunmayınca soru önergesi gensoruya dönüştürüldü. Bu arada önce Kazım (Karabekir) Paşa sonra Ali Fuat (Cebesoy) Paşa askerî görevlerinden istifa ederek Meclis toplantılarına katılmaya başladı. Mustafa Kemal Paşa bu istifaları bir “paşalar komplosu” olarak nitelendirdi ve komutanların mil- letvekilliğinden istifa ederek ordudaki görevlerini sürdürmelerini istedi. Ali Fuat ve Ka- zım Paşalara ek olarak Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa da bu talebe uymadı, öteki komutanlar milletvekilliğinden istifa ettiler.
#77
SORU: Şeyh Sait İsyanı’nın neden yaşandığı konusundaki görüşler nelerdir?
Şeyh Sait İsyanı’nın neden yaşandığı konusundaki görüşler nelerdir?
CEVAP: Şeyh Sait İsyanı’nın neden yaşandığı konusunda iki farklı ve zıt görüş bulunmaktadır. Genellikle inkılap tarihi kitaplarındaki açıklama, o dönemde ortaya çıkan Musul mesele- sinden dolayı İngilizlerin Kürtleri kışkırtması nedeniyle bu isyanın yaşandığıdır. Karşı bir tez ise Cumhuriyetle beraber ülkedeki Kürt varlığının reddedilmesi, halifeliğin kaldırıl- masıyla inanç bağının koparılması ve devletin Türk etnik kimliğine dayalı hâle getirilmesidir.
Şeyh Sait İsyanı’nın neden yaşandığı konusunda iki farklı ve zıt görüş bulunmaktadır. Genellikle inkılap tarihi kitaplarındaki açıklama, o dönemde ortaya çıkan Musul mesele- sinden dolayı İngilizlerin Kürtleri kışkırtması nedeniyle bu isyanın yaşandığıdır. Karşı bir tez ise Cumhuriyetle beraber ülkedeki Kürt varlığının reddedilmesi, halifeliğin kaldırıl- masıyla inanç bağının koparılması ve devletin Türk etnik kimliğine dayalı hâle getirilmesidir.
#78
SORU: İzmir Suikastı’nın sonuçları neler olmuştur?
İzmir Suikastı’nın sonuçları neler olmuştur?
CEVAP: 1 Ağustos’ta açılan Ankara’daki duruşmaların suikast girişiminin yargılanmasından çok, geçmişle hesaplaşma şeklinde seyretti. Bu duruşmalarda eski İttihatçılarla İkinci Grup üyelerinden âdeta geçmişteki davranışlarının hesabını vermeleri istendi. Davanın açılış konuşmasını yapan mahkeme savcısı, sanıkları önce İzmir suikastından sorumlu tuttu ve bunun bir hükûmet darbesi hazırlığı olduğu şeklinde görüş belirtti. Konuşmasının devamında suikast girişimine pek değinmeyen savcı, bunun yerine, eski İttihat ve Terakki mensuplarından, Birinci Dünya Savaşı sırasında bu partinin iktidarı kötüye kullanması- nın ve sorumsuz siyasetinin cevabını vermelerini istedi. Hesabının verilmesinin istendiği bir başka önemli nokta da İttihatçıların 1923’te yaptıkları kongreydi. Eski İkinci Grup mensuplarının ise hem İttihatçılarla ilişkileri araştırılıyor hem de Birinci Meclisteki mu- halefetlerinin hesabını vermeleri isteniyordu. Bir başka deyişle davalar siyasi bir niteliğe bürünmüş, savcı sanıklarla suikast arasında doğrudan bir bağ kurmaya bile çalışmamıştır.
1 Ağustos’ta açılan Ankara’daki duruşmaların suikast girişiminin yargılanmasından çok, geçmişle hesaplaşma şeklinde seyretti. Bu duruşmalarda eski İttihatçılarla İkinci Grup üyelerinden âdeta geçmişteki davranışlarının hesabını vermeleri istendi. Davanın açılış konuşmasını yapan mahkeme savcısı, sanıkları önce İzmir suikastından sorumlu tuttu ve bunun bir hükûmet darbesi hazırlığı olduğu şeklinde görüş belirtti. Konuşmasının devamında suikast girişimine pek değinmeyen savcı, bunun yerine, eski İttihat ve Terakki mensuplarından, Birinci Dünya Savaşı sırasında bu partinin iktidarı kötüye kullanması- nın ve sorumsuz siyasetinin cevabını vermelerini istedi. Hesabının verilmesinin istendiği bir başka önemli nokta da İttihatçıların 1923’te yaptıkları kongreydi. Eski İkinci Grup mensuplarının ise hem İttihatçılarla ilişkileri araştırılıyor hem de Birinci Meclisteki mu- halefetlerinin hesabını vermeleri isteniyordu. Bir başka deyişle davalar siyasi bir niteliğe bürünmüş, savcı sanıklarla suikast arasında doğrudan bir bağ kurmaya bile çalışmamıştır.
#79
SORU: Açık Oy Gizli Sayım nedir ve nasıl yapılmıştır?
Açık Oy Gizli Sayım nedir ve nasıl yapılmıştır?
CEVAP: Açık Oy Gizli Sayım: Demokrasiyi mümkün kılan kurallardan biri de “gizli oy açık tasnif ”tir. Ancak bu kural Tek Parti Dönemi boyunca tersinden uygulanmıştır. Örneğin, 1930 yerel seçimlerinde vatandaşlar ellerinde oy verecekleri partinin pusulası sandık başına gelmişlerdi. “Açık oy” pek çok sorunu da beraberinde getirmişti. “Gizli sayım” sisteminin sakıncası ise oy sayımının kapalı biçimde ve iktidardaki tek partinin belirlediği bürokratlarca yapılmasıydı. Bu da seçimin sonucunu bir anlamda iktidar partisinin tercihine bırakmak demekti. SCF yerel seçimlerin galibi olduğunu düşünüyordu, pek çok gözlemcinin de kanaati bu yöndeydi ama “sandık sonuçları” iki il dışında her ilde CHP’nin kazandığını söylüyordu.
Açık Oy Gizli Sayım: Demokrasiyi mümkün kılan kurallardan biri de “gizli oy açık tasnif ”tir. Ancak bu kural Tek Parti Dönemi boyunca tersinden uygulanmıştır. Örneğin, 1930 yerel seçimlerinde vatandaşlar ellerinde oy verecekleri partinin pusulası sandık başına gelmişlerdi. “Açık oy” pek çok sorunu da beraberinde getirmişti. “Gizli sayım” sisteminin sakıncası ise oy sayımının kapalı biçimde ve iktidardaki tek partinin belirlediği bürokratlarca yapılmasıydı. Bu da seçimin sonucunu bir anlamda iktidar partisinin tercihine bırakmak demekti. SCF yerel seçimlerin galibi olduğunu düşünüyordu, pek çok gözlemcinin de kanaati bu yöndeydi ama “sandık sonuçları” iki il dışında her ilde CHP’nin kazandığını söylüyordu.
#80
SORU:
Menemen Hadisesi nasıl ve sonuçları neler olmuştur?
CEVAP: Menemen Hadisesi:
Tarih kitaplarında 24 Aralık 1930’da Derviş Mehmet ve çevresindekilerin “şeriat isteriz” diye ayaklandıkları ve olaya müdahale eden teğmen Kubilay’ı öldürdükleri olay olarak anlatılır. Olayın ardından Menemen’i aşan geniş çaplı tutuklamalara girişilmiş ve General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığındaki mahkeme, 30’a yakın kişiyi idam edip çok sayıda kişiye hapis cezası vermiştir. Resmî tarih yazımı açısından bu olay devrimlere karşı çevrelerin “irticai bir isyanı”dır. Bu anlatıma karşı çıkanlara göre ise “inkılaplara” karşı kesimlerin sindirilmesi için kurgulanmış görünen karanlık bir olay. Gerçek hangisi olursa olsun, Serbest Cumhuriyet Fırkasının hemen ardından yaşanan Menemen Hadisesi’nin, tıpkı İzmir Suikastı sonrasında olduğu gibi ülke çapında muhalefetin bastırılmasını beraberinde getirdiği doğrudur.
Menemen Hadisesi:
Tarih kitaplarında 24 Aralık 1930’da Derviş Mehmet ve çevresindekilerin “şeriat isteriz” diye ayaklandıkları ve olaya müdahale eden teğmen Kubilay’ı öldürdükleri olay olarak anlatılır. Olayın ardından Menemen’i aşan geniş çaplı tutuklamalara girişilmiş ve General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığındaki mahkeme, 30’a yakın kişiyi idam edip çok sayıda kişiye hapis cezası vermiştir. Resmî tarih yazımı açısından bu olay devrimlere karşı çevrelerin “irticai bir isyanı”dır. Bu anlatıma karşı çıkanlara göre ise “inkılaplara” karşı kesimlerin sindirilmesi için kurgulanmış görünen karanlık bir olay. Gerçek hangisi olursa olsun, Serbest Cumhuriyet Fırkasının hemen ardından yaşanan Menemen Hadisesi’nin, tıpkı İzmir Suikastı sonrasında olduğu gibi ülke çapında muhalefetin bastırılmasını beraberinde getirdiği doğrudur.
#81
SORU:
Halk Evleri ne amaçla kurulmuştur?
CEVAP: Halk Evleri: Siyasi sistemin ilkelerini topluma yaymak ve o yönde bir siyasi sosyalleşme ortamı oluşturmaya yönelik bir misyonla 1932’de kuruldu. Emre Kongar’a göre halkevlerinin en önemli nedeni, ideolojik eğitimde Halk Partisine yardımcı olmaktır
Halk Evleri: Siyasi sistemin ilkelerini topluma yaymak ve o yönde bir siyasi sosyalleşme ortamı oluşturmaya yönelik bir misyonla 1932’de kuruldu. Emre Kongar’a göre halkevlerinin en önemli nedeni, ideolojik eğitimde Halk Partisine yardımcı olmaktır
#82
SORU: Türkiye’de siyasetin birbiriyle mücadele eden iki ana siyasi çizgi hâlinde şekillenmesi nasıl olmuştur?
Türkiye’de siyasetin birbiriyle mücadele eden iki ana siyasi çizgi hâlinde şekillenmesi nasıl olmuştur?
CEVAP: Anadolu’da 1920’de Birinci Meclisin kurulmasıyla beraber başlayan ve 1923’te Tek Parti Dönemi’nin kurulmasıyla devam eden gelişmeler, Türkiye’de siyasetin birbiriyle mücadele eden iki ana siyasi çizgi hâlinde şekillenmesini de beraberinde getirdi. Ancak bu ayrım sadece siyasi fikirler düzeyinde veya ideolojik bir ayrım değildi. Siyasi ayrışma ve gerilim- ler, aynı zamanda sosyolojik düzeyde, asker ve sivil bürokratlar, tüccarlar ve eşraf ile top- lumun diğer kesimleri arasındaki, daha önce ifade edilen ayrımdan da bağımsız değildi. Askerî ve sivil bürokratlar, aydınlar, sanayiciler, büyük tüccarlar gibi eğitimli kesim- lerce yoğun olarak desteklenen bütün bu reformlar özellikle kentsel kesimlerde büyük ölçüde etkili oldu. Kentlerde, Cumhuriyet Halk Fırkasının 1931 programında “fırka, mil- letimizin birçok fedakârlıklarla yaptığı inkılaplardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sa- dık kalmayı ve onları müdafaa etmeyi esas tutar” şeklinde tanımlanan inkılapçılık ilkesine bağlı yeni bir Cumhuriyet kuşağının yetişmesinde büyük rol oynadı.
Anadolu’da 1920’de Birinci Meclisin kurulmasıyla beraber başlayan ve 1923’te Tek Parti Dönemi’nin kurulmasıyla devam eden gelişmeler, Türkiye’de siyasetin birbiriyle mücadele eden iki ana siyasi çizgi hâlinde şekillenmesini de beraberinde getirdi. Ancak bu ayrım sadece siyasi fikirler düzeyinde veya ideolojik bir ayrım değildi. Siyasi ayrışma ve gerilim- ler, aynı zamanda sosyolojik düzeyde, asker ve sivil bürokratlar, tüccarlar ve eşraf ile top- lumun diğer kesimleri arasındaki, daha önce ifade edilen ayrımdan da bağımsız değildi. Askerî ve sivil bürokratlar, aydınlar, sanayiciler, büyük tüccarlar gibi eğitimli kesim- lerce yoğun olarak desteklenen bütün bu reformlar özellikle kentsel kesimlerde büyük ölçüde etkili oldu. Kentlerde, Cumhuriyet Halk Fırkasının 1931 programında “fırka, mil- letimizin birçok fedakârlıklarla yaptığı inkılaplardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sa- dık kalmayı ve onları müdafaa etmeyi esas tutar” şeklinde tanımlanan inkılapçılık ilkesine bağlı yeni bir Cumhuriyet kuşağının yetişmesinde büyük rol oynadı.
#83
SORU: Dörtlü Takrirdeki Üç Talep nedir?
Dörtlü Takrirdeki Üç Talep nedir?
CEVAP: Dörtlü Takrirdeki Üç Talep:
Takrir önerge, bildirme ve siyasi nota anlamına gelmektedir. 1945 yılında Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Celal Bayar tarafından verildiği için bu ismi almıştır. Takrirde dile getirilen üç talep ise (1) millî egemenliğin doğal sonucu olan meclis denetiminin anayasanın ruhuna uygun olarak gerçekleşmesini sağlayacak tedbirlerin alınması, (2) yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini anayasanın öngördüğü genişlikte kullanabilmeleri ve (3) bütün siyasi parti çalışmalarının bu esaslara uygun olacak şekilde yeniden düzenlenmesidir.
Dörtlü Takrirdeki Üç Talep:
Takrir önerge, bildirme ve siyasi nota anlamına gelmektedir. 1945 yılında Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Celal Bayar tarafından verildiği için bu ismi almıştır. Takrirde dile getirilen üç talep ise (1) millî egemenliğin doğal sonucu olan meclis denetiminin anayasanın ruhuna uygun olarak gerçekleşmesini sağlayacak tedbirlerin alınması, (2) yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini anayasanın öngördüğü genişlikte kullanabilmeleri ve (3) bütün siyasi parti çalışmalarının bu esaslara uygun olacak şekilde yeniden düzenlenmesidir.
#84
SORU: Tek Parti Dönemi dönemi nasıl bir süreçtir?
Tek Parti Dönemi dönemi nasıl bir süreçtir?
CEVAP: Tek Parti Dönemi, başlangıçta da belirtildiği gibi siyasi sistemin temel çizgileriyle şekillendiği dönemdir ve bu yönüyle uzun zaman geçmesine rağmen günü- müze ilişkin etkileri de devam etmektir. Özellikle “Kurtuluş Savaşı” sürecinde etnik, dinî, mezhebi, siyasi bakımlardan çeşitlilik arz eden ve birlikte hareket eden toplum kesimleri- nin temsilcilerinin, TBMM’nin açılışını izleyen birkaç yıl içinde gösterdikleri demokratik duyarlılık bugün de ilgi çekici bir demokratik tecrübe olarak önümüzdedir.
Tek Parti Dönemi, başlangıçta da belirtildiği gibi siyasi sistemin temel çizgileriyle şekillendiği dönemdir ve bu yönüyle uzun zaman geçmesine rağmen günü- müze ilişkin etkileri de devam etmektir. Özellikle “Kurtuluş Savaşı” sürecinde etnik, dinî, mezhebi, siyasi bakımlardan çeşitlilik arz eden ve birlikte hareket eden toplum kesimleri- nin temsilcilerinin, TBMM’nin açılışını izleyen birkaç yıl içinde gösterdikleri demokratik duyarlılık bugün de ilgi çekici bir demokratik tecrübe olarak önümüzdedir.
#85
SORU: Eğitim alanındaki laikleşme nasıl gerçekleşti?
Eğitim alanındaki laikleşme nasıl gerçekleşti?
CEVAP: Eğitim alanındaki laikleşme, daha önce de belirtildiği gibi 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile gerçekleştirildi. Bu Yasa’yla bütün okullar Maarif Vekâletine bağlandı; kısa bir süre sonra da bakanlık bütün medreseleri kapattı. Eğitimde çeşitlilik ve çoğulculu- ğun sona ermesini ve eğitim devletin bir işlevi hâline getirilmesini ifade eden bu Kanun’un ardından, Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun olmayan eğitim yasaklandı ve dinî eğitim veren okullarla Arapça ve Kürtçe eğitim yapılan okullar kapatıldı.
Eğitim alanındaki laikleşme, daha önce de belirtildiği gibi 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile gerçekleştirildi. Bu Yasa’yla bütün okullar Maarif Vekâletine bağlandı; kısa bir süre sonra da bakanlık bütün medreseleri kapattı. Eğitimde çeşitlilik ve çoğulculu- ğun sona ermesini ve eğitim devletin bir işlevi hâline getirilmesini ifade eden bu Kanun’un ardından, Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun olmayan eğitim yasaklandı ve dinî eğitim veren okullarla Arapça ve Kürtçe eğitim yapılan okullar kapatıldı.
#86
SORU: “Geleneksel” ile “modern”in değiştirilmesi kapsamında müzik konusunda ne gibi değişiklikler yapılmıştır?
“Geleneksel” ile “modern”in değiştirilmesi kapsamında müzik konusunda ne gibi değişiklikler yapılmıştır?
CEVAP: 9 Aralık 1926’da Darülelhanda (konservatuar) Türk müziği eğitimine son verilmesi de “geleneksel” ile “modern”in değiştirilmesi kapsamında değerlendirilebilir. Bu yasakla geleneksel alaturka müziğin yerine alafranga müzik konmuş, “modernleşme” sa- nat alanına da yansımıştır. Bu ikilik yıllarca gündemde kalacak, Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Kasım 1934’te yaptığı TBMM açılış konuşmasının ardından, 2 Kasım 1934’te İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) Bey’in genelgesiyle alaturka müzik radyoda 8 ay süreyle tamamen yasaklanacaktır.
9 Aralık 1926’da Darülelhanda (konservatuar) Türk müziği eğitimine son verilmesi de “geleneksel” ile “modern”in değiştirilmesi kapsamında değerlendirilebilir. Bu yasakla geleneksel alaturka müziğin yerine alafranga müzik konmuş, “modernleşme” sa- nat alanına da yansımıştır. Bu ikilik yıllarca gündemde kalacak, Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Kasım 1934’te yaptığı TBMM açılış konuşmasının ardından, 2 Kasım 1934’te İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) Bey’in genelgesiyle alaturka müzik radyoda 8 ay süreyle tamamen yasaklanacaktır.
#87
SORU:
Hukuk alanında laikleşme yönünde atılan adımlar nelerdir?
CEVAP: Hukuk alanında da temelinde laikleşme olan bir dizi yasa çıkartılarak geniş kapsamlı bir reform gerçekleştirildi. İlk olarak 8 Nisan 1924’te, önceleri Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı olarak çalışan ve din yasalarını uygulayan Şeriyye Mahkemeleri kaldırıldı ve bu tür davaları görme yetkisi Adliye Vekâletinin Nizami Mahkemelerine devredilmesiyle eğitim- den sonra yargı organlarının da birliği sağlandı. Bu önemli adımı 1926’da Batılı ülkelerden çeviri ve uyarlama yoluyla alınan dört yeni kanun izledi. Bunlar, 17 Şubat 1926 tarihli Me- deni Kanun, 1 Mart 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu, 22 Nisan 1926 tarihli Borçlar Kanu- nu ve 29 Mayıs 1926 tarihli Türk Ticaret Kanunu’dur. İsviçre’den alınan Medeni Kanun’la kişilerin aile, miras ve eşya hukuku alanlarında geçerli olan dine dayalı hukuk kuralları, yerini laik hukuk kurallarına terk etti. Yine İsviçre’den alınan Borçlar Kanunu’yla bu alan da laikleştirildi. Ceza Kanunu İtalya’dan, Ticaret Kanunu ise Almanya ve İtalya’dan alındı. Bu kanunları 23 Mayıs 1928’de Türk Vatandaşlığı Kanunu, 4 Nisan 1929’da Ceza Muha- kemeleri Usulü Kanunu, 18 Nisan 1929’da İcra ve İflas Kanunu ve 13 Mayıs 1929’da Deniz Ticaret Kanunu izledi. Böylece üç yıl gibi kısa bir süre içinde hukuk sistemi kökünden değiştirilmiş oldu.
Hukuk alanında da temelinde laikleşme olan bir dizi yasa çıkartılarak geniş kapsamlı bir reform gerçekleştirildi. İlk olarak 8 Nisan 1924’te, önceleri Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı olarak çalışan ve din yasalarını uygulayan Şeriyye Mahkemeleri kaldırıldı ve bu tür davaları görme yetkisi Adliye Vekâletinin Nizami Mahkemelerine devredilmesiyle eğitim- den sonra yargı organlarının da birliği sağlandı. Bu önemli adımı 1926’da Batılı ülkelerden çeviri ve uyarlama yoluyla alınan dört yeni kanun izledi. Bunlar, 17 Şubat 1926 tarihli Me- deni Kanun, 1 Mart 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu, 22 Nisan 1926 tarihli Borçlar Kanu- nu ve 29 Mayıs 1926 tarihli Türk Ticaret Kanunu’dur. İsviçre’den alınan Medeni Kanun’la kişilerin aile, miras ve eşya hukuku alanlarında geçerli olan dine dayalı hukuk kuralları, yerini laik hukuk kurallarına terk etti. Yine İsviçre’den alınan Borçlar Kanunu’yla bu alan da laikleştirildi. Ceza Kanunu İtalya’dan, Ticaret Kanunu ise Almanya ve İtalya’dan alındı. Bu kanunları 23 Mayıs 1928’de Türk Vatandaşlığı Kanunu, 4 Nisan 1929’da Ceza Muha- kemeleri Usulü Kanunu, 18 Nisan 1929’da İcra ve İflas Kanunu ve 13 Mayıs 1929’da Deniz Ticaret Kanunu izledi. Böylece üç yıl gibi kısa bir süre içinde hukuk sistemi kökünden değiştirilmiş oldu.