HUKUK SOSYOLOJİSİ Dersi Uyma Davranışı soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Toplumsallaşma diye adlandırılan süreç nedir, açıklayınız.
CEVAP:
Sosyal bir varlık olan insan, doğduğu andan itibaren bir “toplumsallaşma” sürecinden geçer. Bireyin çevresindekilerle etkileşimine dayanan bu süreç,
sosyal davranış örüntülerinin kabulü ile sonuçlanır. Bu süreçte birey bir kuşaktan diğerine aktarılan normları, değerleri, tutumları öğrenme ve içselleştirme sürecinden geçer. Birey, çocukluktan başlayarak, doğduğu anda hazır bulduğu belli normlara uymaya zorlanır, böylece adım adım “toplumca kırılmış” bir hale gelir (Fichter, 2016, s. 27). Bu noktada karşımıza “toplumsal norm” ve “toplumsal rol” kavramları çıkar. Bireyden toplumsal norm ve rollere “uyma” davranışı göstermesi beklenir.
#2
SORU:
Toplumsal norm kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Toplumsal norm, bir grubun üyelerinin etkileşime geçmesiyle oluşan grup üyelerince anlaşılan, grup üyelerine rehberlik eden ve/veya grubun üyelerini belli bir toplumsal davranışa zorlayan kurallar ve standartlar olarak tanımlanabilir (Cialdini/ Trost, 1998, s. 151, 152). Basitçe ne yapılması veya yapılmaması gerektiğini düzenleyen onaylama ve onaylamamaya ilişkin toplumsal tutumdur. Çöp atmaya, içki içmeye, ne zaman ayakta durulup oturulacağına, ne zaman konuşulup susulacağına ilişkin neredeyse insan davranışının tüm yönleriyle
ilgili toplumsal normlar vardır. Toplumsal normlar, toplumsal yaptırımlar aracılığıyla zorla kabul ettirilir. Bu yaptırımlar, kuralları ihlal eden insanları baskı altına alır (Sunstein, 1995, s. 10-14).
Birçok toplumsal norm, güçlü bir şekilde “toplumsal roller”i tanımlamaktadır. Yani rollerin her biri karmaşık toplumsal normlarla çevrilidir (Sunstein, 1995, s. 10-14). Birey tarafından oynanan tüm roller, toplumsaldır zira pek çok kişi tarafından paylaşılan tek tip hareketlerle temsil edilir. Bu, pek çok kişinin aynı rolü hemen hemen aynı biçimde oynadığı anlamına gelir. Örneğin bir erkek,
ailede baba, iş yerinde satıcı, takımda kaptan, siyasal partide aday rollerini oynar ve bu rollerin senaryosu bellidir. Bu erkek, her yerde aynı kişidir ama
o an içinde bulunduğu topluluğun kurumsallaşmış rollerini oynamaktadır (Fichter, 2016, s. 111). Kişiler oynadıkları roller aracılığıyla kim olduklarının bilincinde olurken aynı anda bu rollerinin getirdiği toplumsal normlara da uymaktadır. Bu, zor işleyen bir süreç değildir, zira insanlar rollerinin gerektirdiği toplumsal normları kolaylıkla içselleştirir. Bu rollerin ihlali toplumda rahatsızlığa neden olur ve birey, toplumsal yaptırımlara tabi tutulacağından bu rollere uygun davranışlar sergiler (Sunstein, 1995, s. 15, 16).
#3
SORU:
Sosyal etki nedir, açıklayınız.
CEVAP:
Aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğunun rollerine uygun davranması, davranışlarının benzer olması, ortak değer yargılarını paylaşması ve benzer tepkiler göstermesi sosyal psikologlar tarafından “sosyal etki”yle açıklanmıştır. Sosyal etki, toplumsal olarak uyarılmış davranış değişikliğidir. Dolayısıyla sosyal etki, birey bir kişi ya da grubun etkisiyle davranışını değiştirdiğinde söz konusu
olur. “Uyma” davranışı da bireylere var olan toplumsal normlara uyma yönünde baskı hissettiren bir sosyal etki türüdür (Kayaoğlu, 2013, s. 186). Uyma, “itaat”, “benimseme” ya da “özdeşleşme” şeklinde görülebilir.
#4
SORU:
Toplumsal statü ve toplumsal rol kavramlarını açıklayınız.
CEVAP:
Toplumsal statü ve toplumsal rol birbirine karıştırılan kavramlardır. Toplumsal statü, toplumsal yapıdaki kişi, sınıf veya kategorinin pozisyonunu gösterir. Yani toplumda yer alan geçerli sosyal değer ölçütlerinin kullanılmasıyla ulaşılan bir
değerlendirmedir. Statü, başkalarıyla karşılaştırıldığında bireyin sosyal yerinin neresi olduğunu anlatır. Oysa toplumsal rol, kişinin ne yaptığıyla ilgilidir. Rol, bireyin statüsünün ölçülmesinde kullanılan ölçütlerden sadece biridir. Rolün
yanında servet, soy, cinsiyet, yaş ve diğer ölçütler statüyü belirler.
#5
SORU:
İtaat (compliance) kavramını açıklayınız.
CEVAP:
İtaat (compliance), bireyin, diğer bir birey ya da gruptan olumlu bir reaksiyon almayı umduğu durumda uyma davranışı göstermesidir. Uyma davranışı, belli bir ödül ya da onaylanmak veya belli bir cezalandırmadan kurtulmak ya da kınanmamak için yerine getirilir. Örneğin bir gruba girmek için birey, sadece o grup için “doğru” fikirleri ifade etmeye çabalar. Özellikle bazı bireyler, bulundukları her durumda, iletişime geçtiği herkesi memnun etmek için hep istenilen şeyi söyler ve yapar. İtaat durumunda birey, kaynağın (etkilemek/
baskısından kurtulmak istediği kişi ya da grubun) kendisinden istediği şekilde davranır. Birey, istenen davranışı, o davranışın doğruluğuna inandığı için
değil, tatmin edici bir sosyal etki yaratmak için gerçekleştirir. Dolayısıyla, itaat sonrası birey, davranışı nedeniyle ortamdaki diğer kişilerce hoşnutlukla karşılanması nedeniyle memnun olur (Kelman, 1961, s. 62).
#6
SORU:
Özdeşleşme (identification) kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Özdeşleşme (identification), bireyin bir başka kişi ya da grup ile kendini tanımlayan (selfdefining) bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istediği durumda uyma davranışı göstermesidir. Kendini tanımlayan ilişki ile kişinin benliğinin bir parçasını şekillendiren ilişki kastedilmektedir. Özdeşleşme, kendisini tanımladığı kişi ya da grup ile istenen ilişkinin kurulması ya da devam ettirilmesinin bir yoludur (Kelman, 1961, s. 63). Bireyin kurmak ya da devam ettirmek istediği bu ilişki, farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Klasik özdeşleşme durumunda birey kaynağın rolünün tamamı ya da bir parçasını yüklenir. Bu durumda kendi rolünü, kaynağın rolüyle tanımlamaya başlar yani onun gibi olmaya çalışır. Onun yaptığını yapar, söylediğini söyler, inandığına inanır. İlişkinin karşı tarafı olan kaynak, genellikle birey tarafından istenilen role sahiptir ve onun sahip olmadığı özellikleri taşır. Komünist Çin’deki beyni yıkanan ve hapishane çalışanlarının tutum ve inançlarını benimseyerek diğer mahkûmlara onlar gibi davranan mahkûmun davranışı klasik özdeşleşmeye örnek verilebilir (Kelman, 1961, s. 63). Bireyin kurmaya ya da devam ettirmeye çalıştığı ilişki, karşılıklı rol ilişkisi de olabilir. Bu durumda iki taraf da rollerini birbirine göre tanımlayacaktır. Bu tip bir ilişki iki tarafın birbirinden karşılıklı beklentileri varsa söz konusu olacaktır. Arkadaş ilişkisi bu türdendir (Kelman, 1961, s. 64). Özdeşleşmenin itaatten farkı, özdeşleşmede kaynağın fikirlerine ve davranışlarına inanılmasıdır (Kelman, 1961, s. 64). İtaatte ise karşı tarafı
memnun etmek için hareket edilir. Ayrıca itaatten farklı olarak özdeşleşme nedeniyle gösterilen uyma davranışı sonrası, birey ilişki üzerindeki olumlu etkiden dolayı memnun olur (Kelman, 1958, s. 53).
#7
SORU:
Benimseme (internalization) kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Benimseme (internalization), birey uyarılan davranışın içeriğini (içerdiği fikir ve davranışları) ödüllendirici bulduğu zaman gerçekleşir. Yani bireyin uyma davranışı sergilemesinin sebebi, davranışın içeriğinin kendi değer sistemi ile uyumlu
olmasıdır. Örneğin, davranış bir sorunun çözümü için yararlı olabilir ya da bireyin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olabilir. Bu durumda, değerlendirme sürecinden sonra beklenen davranış mantıki gerekçelerle kabul edilir. Örneğin birey, bir uzmanın tavsiyelerini kendi sorunlarıyla alakalı bulup benimseyebilir (Kelman, 1961, s. 65). Bu şekilde benimsenen davranış bireyin mevcut değerleri ile entegre olma eğilimindedir. Dolayısıyla, benimsemeden kaynaklanan tatmin, davranışın bizatihi kendisinden elde edilir (Kelman, 1958, s. 53).
İtaat, özdeşleşme ve benimsemede yaşanan süreçler, karşılıklı birbirini dışlamaz. Teoride açık ve net olarak birbirinden ayrılan bu uyma biçimleri, gerçek hayatta aynı olayda bir arada da karşımıza çıkabilir (Kelman, 1961, s. 65).
#8
SORU:
Sosyal psikolojide sosyal etki araştırması, açık sosyal güçlere doğrudan yanıt olarak ortaya çıkan dramatik psikolojik fenomenlerin gösterilmesi ve açıklanmasıyla ünlüdür. Bu alanda yaptıkları etkileyici deneylerle öne çıkan isimler kimlerdir?
CEVAP:
Sosyal psikolojide sosyal etki araştırması, açık sosyal güçlere doğrudan yanıt olarak ortaya çıkan dramatik psikolojik fenomenlerin gösterilmesi ve açıklanmasıyla ünlüdür. Bu alanda yaptıkları etkileyici deneylerle öne çıkan isimler, Muzafer Sherif, Stanley Milgram ve Solomon Asch’tir (Kelman, 1974, s. 128).
#9
SORU:
Türk-Amerikan sosyolog Sherif’e göre oto-kinetik hareket, sosyal
etkinin araştırılmasında önemli bir fenomendir. Zira deneysel olarak
oto-kinetik hareketler yaratmak kolaydır. Bu yüzden Sherif, üç evreden
oluşan bir deney gerçekleştirmiştir. Üç evreli bu deneyde cevaplamaya
çalıştığı sorular nelerdir?
CEVAP:
Üç evreli bu deneyde cevaplamaya çalıştığı sorular şunlardır: Birey karşılaştırma imkânı olmayan istikrarsız bir durumda nasıl davranır? Dış referans noktaları ortadan kaldırıldığında ne yapacaktır? Karmaşık cevaplar mı verecek yoksa kendi referans noktasını mı oluşturacaktır? Peki aynı istikrarsız durumda bir grup insan ne yapacaktır? Bir grup standardı ya da referans noktası oluşacak mıdır? (Sherif, 1935, s. 17).
#10
SORU:
Türk-Amerikan sosyolog Sherif’in deneyinin evrelerini açıklayınız.
CEVAP:
Deneyin ilk evresinde tek tek odaya alınan deneklere, aşağıdaki talimatlar
okunmuştur:
“Oda tamamen karanlık olduğunda, size ‘hazır ol’ sinyali vereceğim ve bir ışık
göstereceğim. Kısa bir süre sonra ışık hareket etmeye başlayacak. Hareket ettiğini görür görmez, butona basın. Birkaç saniye sonra ışık kaybolacak. O zaman bana hareket ettiği mesafeyi söyleyin ve tahmininiz olabildiğince doğru olsun” (Sherif, 1935, s. 23).
Deneklerin her biri kendine göre bir ölçü belirtmiştir. Bu ölçü, birbirinden
habersiz olan her denek için birkaç gösterimden sonra her bir deneğe özgü bir
ortalamaya dönüşmüştür (Sherif, 1935, s. 24-27).
İkinci evrede Sherif, denekleri topluca odaya almış ve aynı talimatları
“lütfen diğer insanları beklemeden butona basın” ifadelerini ekleyerek yerine
getirmelerini söylemiştir. İlk deneğin butona basmasıyla diğer denekler kendi
fikirlerinden caymış ve birbirlerinden etkilenerek hareket etmiştir. Böylece bir
grup ortalaması gelişmiştir. Yani bireysel standartların yerini, grup standartları almıştır (Sherif, 1935, s. 28, 29).
Son aşamada bireyler, ilk deneyde olduğu gibi tek tek laboratuvara sokularak deney tekrarlanmıştır.
Sonuçta her deneğin kendi standartlarına göre değil, grup halinde oluşturulan standartlara göre davrandığı görülmüştür (Sherif, 1935, s. 34).
#11
SORU:
Solomon Asch, grubun, bireyin karar alma davranışı üzerine etkisine dair bugün hala adından söz ettiren psiko-sosyal bir deney yapmıştır, bu deneyi açıklayınız.
CEVAP:
Solomon Asch, grubun, bireyin karar alma davranışı üzerine etkisine dair bugün hala adından söz ettiren psiko-sosyal bir deney yapmıştır. Bu deneyde bir kişi, grubun diğer tüm üyeleriyle radikal bir çatışma ilişkisine konulmuş ve bu durumun, onun üzerinde yarattığı etki niceliksel olarak ölçülmüştür.
Asch’in deneyinde gruplar, sekiz kişiden oluşmaktadır. Bu gruplardan, belirli bir çizginin (x) uzunluğunu eşit olmayan (a, b ve c) üç çizgiden biri ile eşleştirmesi istenmiştir. Grup üyeleri kararlarını kamuya açıklamıştır. Bu monoton “test”in
ortasında gruptan sadece bir kişi kendisini aniden tüm grup üyeleriyle çelişkili bir durumda bulmuş ve bu çelişki deney süresince tekrarlanmıştır.
Söz konusu gruplardaki tüm üyeler, gerçek denek haricinde, deneyden haberdardır. Onlardan çizginin uzunluğu, apaçık sadece üç çizgiden biriyle örtüşmesine rağmen yanlış cevabı oy birliğiyle vermeleri istenmiştir. Denekler ise, kendilerinden önce oy birliğiyle verilen yanlış cevap karşısında azınlık konumda kalmıştır. Deneyin sonunda durumdan habersiz deneklerin %32si, yanlış olduğunu bildikleri halde çoğunluğun kararına uygun cevabı vermiştir.
Denekler, gerçeği yakalamak için birbirlerinin yardımına ihtiyaç duymamaktadır, zira gerçek apaçık ortadadır. Fakat deneklerin üçte biri çoğunluğun oluşturduğu grup normuna, çoğunluğa katılmaya dair güçlü bir eğilim hissettikleri için
karşı çıkmamayı tercih etmiştir (Asch, 1951, s. 226-229).
#12
SORU:
Muzafer Sherif ve Solomon Asch'in yaptıkları her iki deney neyin kişinin uyma davranışları üzerinde büyük oranda belirleyici olduğunu ortaya koymuştur?
CEVAP:
Her iki deney sosyal etkinin kişinin uyma davranışları üzerinde büyük oranda belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Peki sosyal etkiye rıza gösterme derecesi nereye kadar gitmektedir? Bu sorunun cevabı Stanley Milgram tarafından yapılan bir deneyle verilmiştir.
#13
SORU:
Milgram'a göre itaat kavramını tanımlayınız.
CEVAP:
Milgram’a göre itaat, toplumsal yaşamın temel bir unsurudur. Otorite, komünel hayatın bir gerekliliğidir ve başkalarının emirlerine karşı meydan okuma ya da teslim yoluyla yanıt vermek zorunda kalmayan yalnızca tecrit edilmiş bir
adamdır. O’na göre itaat davranışı, özel olarak bugünle ilgilidir. Zira 1933-45 yılları arasında milyonlarca masum kişi, emir üzerine sistematik bir şekilde katledilmiştir. Gaz odaları inşa edilmiş ve ölüm kampları kurulmuştur. Bu insanlık dışı politikalar, tek bir kişinin kafasında ortaya çıkmış, ancak çok sayıda kişi emirleri yerine getirdiği için büyük bir katliama sebep olmuştur (Milgram, 1963, s. 371).
Fakat Milgram’a göre kendi çalışmasında ele alınan itaat şekli, itaatin sadece başkalarına karşı saldırı eylemleri gerektirdiğini düşündürmemelidir. Zira aynı zamanda itaat, çok sayıda üretken işlev de görür. Nitekim toplumun kendisi, itaatin varlığının kanıtıdır. İtaat, yardımseverlik ve şefkat eylemlerine dayanarak saygıdeğer ve eğitici olabileceği gibi imha edici de olabilir (Milgram, 1963, s. 371).
#14
SORU:
Milgram'ın itaatin imha edici olabileceğini gösteren deneyini açıklayınız.
CEVAP:
İtaatin imha edici olabileceğini gösteren deney, Yale Üniversitesi’nde yapılmıştır. Denekler, New Haven ve çevresinden 20 ila 50 yaşları arasında 40 erkekten seçilmiştir. Deneklere bir gazete ilanı ve doğrudan posta talebi ile ulaşılmıştır ve başvuranlara, hafıza ve öğrenme üzerine bir çalışmaya katılacakları söylenmiştir. Denekler posta kâtibi, lise öğretmeni, satıcı, mühendis, işçi gibi meslek gruplarındandır ve eğitim seviyeleri ilkokulu bitirenden doktora yapana kadar değişmektedir. Deneye katılan deneklere $4.50 ödenmiştir. Bununla birlikte,
ödemenin tek koşulunun sadece laboratuvara gelmek olduğu ve deneyi tamamlamasalar bile paranın kendilerine ödeneceği söylenmiştir (Milgram,
1963, s. 372).
Deney gözlemcisi rolü, 31 yaşındaki bir lise biyoloji öğretmeni tarafından oynanmıştır. Bu kişi, deney boyunca ruhsuz ve sert bir görünüşe sahiptir. Gözlemci, gri bir teknisyen ceketi giymiştir. Kurban rolü ise, rol için eğitilmiş 47 yaşındaki bir muhasebeci tarafından oynanmıştır. Kurban, deneklerin çoğunun ılımlı ve sevimli bulduğu İrlanda kökenli bir Amerikalıdır (Milgram, 1963, s. 372).
Deneklere okunan metin, denek tarafından elektrik şoku verilmesini haklı çıkaracak şekilde tasarlanmıştır. Konu, ceza ile öğrenme arasındaki varsayımsal ilişkidir ve konuya genel bir giriş yapıldıktan sonra şunlar söylenmiştir:
“Fakat cezanın öğrenme üzerindeki etkisine dair çok az şey biliyoruz, çünkü bu konuda neredeyse hiçbir bilimsel çalışma yapılmamıştır. Örneğin ne kadar
cezanın öğrenme için en etkili olduğunu bilmiyoruz. Dolayısıyla bu çalışmada farklı meslek ve yaşlardaki yetişkinleri bir araya getiriyoruz. Ve bazılarının öğretmen ve bir kısmının ise öğrenci olmalarını istiyoruz. Farklı insanların öğretmenler ve öğrenciler olarak birbirlerine ne gibi etkileri olduğunu öğrenmek ve cezanın bu durumda öğrenme üzerinde ne gibi bir etkisi olacağını bulmak istiyoruz. Bu nedenle, birinizden bu gece burada öğretmen olmanızı ve diğerlerinin de öğrenci olmasını isteyeceğim. İçinizden herhangi birinizin bir tercihi var mı? (Milgram, 1963, s. 373)”
Daha sonra denekler kimin öğretmen ve kimin öğrenci olacağını belirlemek için bir şapkadan kâğıt çekmiştir. Denek her zaman öğretmen ve suç ortağı kurban her zaman öğrenci olacak şekilde kağıtlar ayarlanmıştır. Hemen sonra, öğretmen ve öğrenci bitişik bir odaya götürülmüş ve öğrenci bir “elektrikli sandalye” aparatına bağlanmıştır. Öğrencinin bileklerine bir elektrot takılmış ve “kabarcıklar ve yanıkları önlemek için” elektrot macunu uygulanmıştır. Deneklere, elektrotun bitişik odada şok jeneratörüne bağlandığı söylenmiştir. Deney gözlemcisinin güvenilirliğini artırmak için, “şoklar aşırı derecede ağrılı olabilse de, sürekli bir doku hasarına neden olmaz” diye açıklama yapılmıştır. “Öğretmen” ve “öğrenci” birbirini duyabilecek ancak göremeyecek şekilde ayrı odalara alınmıştır (Milgram, 1963, s. 373).
Deneyden önce öğretmene 45 voltluk bir elektrik şoku uygulanarak öğrenciye uygulayacağını sandığı şokun neye benzediği hakkında bir fikir verilmiştir (Milgram, 1963, s. 373). Daha sonra öğrenciye öğretmesi amacıyla öğretmene sözcük çiftlerinden oluşan bir liste verilmiş ve öğretmen bu listeyi öğrenciye bir kere okumuştur. Ardından öğretmen listeyi oluşturan sözcük çiftlerinin ilk sözcüklerini teker teker okumuş ve okuduğu her sözcük için öğrenciye dört adet seçenek sunmuştur. Öğrenci de bu seçenekler arasından doğru olduğunu düşündüğü cevabı bildirmek için önünde yer alan dört düğmeden birine basmıştır. Verdiği cevap yanlış ise, her yanlış cevap sonucu giderek artan elektrik şoklarına maruz bırakılmıştır. Cevap doğru ise öğretmen sonraki sözcük çiftine
geçmiştir (Milgram, 1963, s. 373). Denekler, öğrencinin verdiği her yanlış yanıta
karşılık onun gerçek şoklara maruz kaldığını düşünmekteydi. Gerçekte ise şok uygulanmamıştır. Onun yerine deneğin, kurbanın acı çektiğini sanması için çığlıklardan oluşan bir ses kaydı dinletilmiştir. Voltajın birkaç defa artırılmasından sonra kurban, kendisini yan odadaki denekten ayıran duvarı yumruklamaya ve voltaj artırımıyla artık sorulara cevap vermemeye başlamıştır (Milgram, 1963, s. 374).
Bu noktada denekler, deney gözlemcisine danışmış ve ondan devam etmeleri gerektiğine dair bir yanıt almıştır. Denek elektro şok uygulamakta isteksizliğinin devam edeceğini gösterdiyse, deney gözlemcisi, aşağıdaki ifadeler ile yanıt vermiştir. Bu ifadeler, sırayla kullanılmıştır ve denek, 4. ifadeye rağmen talimata uymadıysa deney sonlandırılmıştır (Milgram, 1963, s. 374):
“1. Lütfen devam edin.
2. Deney için devam etmeniz gerekiyor.
3. Devam etmeniz çok önemli.
4. Devam etmekten başka şansınız yok”.
Denek, öğrencinin kalıcı bir fiziki hasara uğraması halinde kendisinin sorumlu olup olmadığını sorduğunda deney gözlemcisi, “Şoklar ağrılı olabilir, ancak kalıcı bir doku hasarı söz konusu değil, bu yüzden lütfen devam edin” diyerek cevap vermiştir. Denek yine de devam etmek istemezse, deney gözlemcisi, “Öğrenci tüm sözcük çiftlerini doğru öğrenene kadar devam etmelisiniz. Bu yüzden lütfen devam edin” demiştir (Milgram, 1963, s. 374).
Deney gözlemcisinin komutlarıyla 40 denekten her biri beklenen kopuş noktasının ötesine geçmiştir. 20 voltluk şoktan önce hiçbir denek durmamıştır. 40 denekten sadece 5 tanesi, 300 voltluk seviyesinin üstüne çıkmayı reddetmiştir. Dört denek, 300 voltun üstüne çıkmış ve daha sonra devam etmeyi reddetmiştir. İki denek, 330 voltluk seviyede, diğer üçü de 345, 360 ve 375 voltta durmuştur. Sonuç olarak sadece 14 denek deney gözlemcisine meydan okumuştur. 40 deneğin 26'sı emirlere uyarak, en güçlü şoka ulaşana kadar (450 volt) kurbanını
cezalandırmaya devam etmiştir. Bu noktada, oturuma ara verilmiştir (Milgram, 1963, s. 375, 376).
Deneyin çeşitlemeleri daha sonra Milgram ve dünya genelinde farklı isimler tarafından yapılmış ve birbirine yakın sonuçlara ulaşılmıştır.
#15
SORU:
Birbirinden oldukça farklı olan üç deneyin ortak yanı nedir?
CEVAP:
Birbirinden oldukça farklı olan üç deneyin ortak yanı, sosyal etkiyi ve onun meydana getirdiği uyma davranışını incelemeleridir. Uyma davranışı, grup
büyüklüğü, grubun söz birliği, mevkii ve saygınlığı ve yüz yüze olma faktörlerinden etkilenmektedir.
#16
SORU:
Grubun Büyüklüğü kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Milgram ve meslektaşları Leonard Bickman, Lawrence Berkowitz yaptığı deneyde kişi sayısı arttıkça, deneklerin uyma davranışlarının arttığını gözlemlemiştir.
Bu deneyde denekler, otuz dakikalık denemelerde New York’un çok kalabalık sokaklarından birinin 15 metrelik bir kaldırımdan geçen 1.424 yayadır. Deney, 1968 yılında kış aylarından iki günde öğleden sonra gerçekleştirilmiştir. Seçilen bölgenin karşısındaki bir ofis binasının altıncı katındaki pencereden çıkan bir
sinyalle bir uyarıcı grup kalabalığın arasına girmiş ve durup, altıncı katın penceresine bakmıştır.
Bu bakış 60 saniye sürmüştür. Bu sürenin sonunda grup dağılmak üzere uyarılmıştır. Bu işlem, farklı boyutta bir uyarıcı grup kullanılarak tekrar edilmiştir.
Altı farklı büyüklükte uyarıcı grubun her biri için rasgele düzenlenmiş beş deneme yapılmıştır. Uyarıcı grup, 1, 2, 3, 5, 10 ve 15 kişiden oluşturulmuş ve bu grupların pencereye bakışının sürdüğü 60 saniye boyunca gözlem alanından hareketli resimler çekilmiştir. Hareketli resimler, gözlem alanından geçen kişilerin
toplam sayısını ve davranışlarını belirlemek için analiz edilmiştir. Sahaya giren kişilerin sayısı, yukarı bakan kişilerin sayısı ve duran kişilerin sayısı hesaplanmıştır. Gelip geçenlerden durup yukarıya bakanların sayısı uyarıcı grup,
1 kişiyken %4 15 kişiyken asistan %40 olmuştur (Milgram, 1969, s. 81).
Bu sonuçlardan, daha büyük grupların, bireyi uyma davranışına itici gücünün daha fazla olduğu
söylenebilir.
#17
SORU:
Grubun Söz Birliği kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Yukarıda Asch’in grup normu oluşumuna dair yaptığı deney anlatılmıştır. Bu deney, yalnızca “söz birliği halinde bir çoğunluk”un muhalefetine maruz kalma koşulunun, gözlenen etkilerin seyrini ve gücünü belirlemede belirleyici bir rol oynayabileceğini ortaya koymuştur. Asch, bundan hareketle bir dizi ardışık
varyasyonda oy birliği olmayan çoğunluğun etkilerini araştırmıştır. Deneyi farklı koşullarda tekrarlayan Asch’in vardığı sonuç ise şöyledir: Üç kişinin oybirliği çoğunluğu, bir muhalif içeren sekiz kişinin çoğunluğundan daha etkilidir (Asch, 1951, s. 231). Bu durum, azınlığın önemini göstermektedir.
#18
SORU:
Mevkii ve Saygınlık (Prestij) kavramlarını açıklayınız.
CEVAP:
Psikolojide bir çalışmanın, belli bir kurumda yapılması, ölçüm için teknik ekipman yeterliyse ve süreç yetkin bir şekilde yürütülüyorsa çalışma verilerinin değerlendirilmesinde herhangi bir önem arz etmez. Fakat bu durum Milgram’ın deneyi için geçerli değildir. Zira deney gözlemcisinin emirlerine uyulmasında onun güçlü bir kurumsal arka planın olması önemlidir. Örneğin Milgram’ın deneyi
gerçekleştirdiği Yale Üniversitesi, neredeyse tüm deneklerin saygı duyduğu bir kurumdur. Deneklerin birçoğu deneyin Yale Üniversitesi tarafından yapılmasının kendilerini güvende hissettirdiğini ve başka kurum tarafından yapılıyor olması durumunda deneye katılmayacaklarını belirtmiştir (Milgram, 1947, s. 69).
Bu nedenle otoritenin mevkii ve saygınlığı, itaat açısından ciddi bir önem arz etmektedir. Bu varsayımı doğrulamak için Milgram, deneyini Yale Üniversitesi yerine Bridgeport’ta bulunan eski bir binada bilinmeyen bir kurum adına tekrarlamıştır. Deneyin diğer bütün koşulları ilk deneyle aynıdır (Milgram, 1947, s. 70).
Deney, şehrin alışveriş merkezinde yer alan üç odalı bir dairede yapılmıştır. Laboratuvar, özensiz döşenmiş, pis ve az çok saygı uyandıracak bir durumdadır. Denekler, deneyin özel bir şirket tarafından endüstriye katkı sağlamak amacıyla yapıldığı konusunda bilgilendirilmiştir (Milgram, 1947, s. 71).
Deneyin sonunda ilk deneydeki %65’lik oran, %48’e kadar düşmüştür (Milgram, 1947, s. 70, 71). Yani yüksek saygınlığa ve mevkiye sahip bir kaynaktan gelen sosyal etkide uyma davranışı daha fazla olmaktadır.
#19
SORU:
Otoriteye Yakınlık kavramını açıklayınız.
CEVAP:
Milgram araştırmasının çeşitli kısımlarında otoriteye yakınlığın uyma davranışı üzerine etkisini incelenmiştir. Milgram, deney gözlemcisinin fiziksel yakınlık ve gözetimin derecesini farklılaştırarak deneyi tekrarlamıştır. Bir durumda deney
gözlemcisi, denekten bir adım uzaktadır. İkinci durumda deney gözlemcisi ilk talimatları verdikten sonra, ortamı terk etmiş ve diğer talimatları telefonla vermiştir. Üçüncü durumda denek, talimatları gözlemcinin bıraktığı ses kaydından öğrenmiş yani denek, gözlemciyi hiç görmemiştir (Milgram, 1947, s. 65).
Deney gözlemcisi, ortamdan ayrıldığında itaat oranı oldukça düşmüştür. Birinci durumdaki oran, ikinci durumdakinin neredeyse üç katıdır. Birinci durumda 28 denek, talimatlara uymuşken, ikinci durumda sadece 9 denek uymuştur. Denekler, gözlemcinin gözetiminde olmadığında ise, talimatları yerine getirdiklerini söylemiş fakat söylenen daha az voltaj vermiş ya da hiç vermemiştir. Sonuç olarak bu göstermektedir ki, otoritenin fiziksel mevcudiyeti uyma davranışı için çok önemlidir (Milgram, 1947, s. 66).
#20
SORU:
Stanley Milgram, 1957 yılında ulusun uyma davranışı üzerine etkisini görmek için Norveç ve Fransa’yı seçtiği deneysel bir çalışmaya başlamıştır. Uyma davranışını bu yönden incelemeyi birkaç nedenden dolayı seçmiştir, bu nedenler nelerdir, açıklayınız.
CEVAP:
Stanley Milgram, 1957 yılında ulusun uyma davranışı üzerine etkisini görmek için Norveç ve Fransa’yı seçtiği deneysel bir çalışmaya başlamıştır. Uyma davranışını bu yönden incelemeyi birkaç nedenden dolayı seçmiştir.
İlk olarak ulusal bir kültürün var olduğu ancak erkekler ortak davranış standartlarına uyarsa söylenebilecektir. Bu da, tüm kültürel davranışın temelini oluşturan psikolojik mekanizmaya işaret edecektir.
İkinci olarak, uyma günümüzdeki sosyal eleştirilerin çoğunda yer alan bir konu haline gelmiştir; eleştirmenler insanların başkalarının görüşlerine karşı çok hassaslaştığını ve bunun modern toplumda sağlıksız bir gelişmeyi temsil ettiğini savunmaktadır.
Son olarak, uymayı ölçmek için iyi deneysel yöntemler geliştirilmiştir. Ulusun uyma davranışı üzerindeki etkisini ölçmek istediği deneyde, Asch’in deneyinden ilham alan Milgram, çizgiler yerine akustik tonları seçmiştir. Deneklerin beşi işbirlikçidir ve altıncı sırada olan deneğe toplumsal baskı yapmak için talimat almıştır. Deneklere iki ses dinletilmiş ve hangisinin daha uzun olduğunu söylemeleri istenmiştir. Beş işbirlikçi önce cevap vermiş ve cevapları altıncı sırada olan denek tarafından duyulmuştur. İşbirlikçilerden 30 denemenin 16’sında yanlış cevaplar vermeleri istenmiştir. Deney sonucunda Fransız deneklerin yüzde 59’unun çoğunluğa uyduğu; Norveçlilerde ise yüzdenin 75’e çıktığı görülmüştür.