OSMANLI TARİHİ (1876-1918) Dersi İMPARATORLUKLARIN TASFİYESİ: I. DÜNYA SAVAŞI soru cevapları:

Toplam 34 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

I. Dünya Savaşı’nın sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Bir taraftan Fransız ihtilalinin etkileri ile Avrupa’da milliyetçilik akımlarının imparatorlukları tehdit etmesi; diğer taraftan da Almanya’nın kısa zamanda Avrupa’nın en gelişmiş ekonomik ve askeri güç haline gelerek, Sedan savaşında (1870-71) Fransa’yı yenmesi, Avrupa’da kurulu denge sistemini bozmuştur. Başka bir ifade ile büyük devletlerin jeopolitik ve ekonomik alanlarda bitmek bilmeyen ihtirasları ve dünyayı paylaşım arzuları Avrupa’daki siyasi ilişkileri iyice gerginleştirmiş ve eski ittifaklar çözülerek yeni bloklaşmaların kurulmasına neden olmuştur. Devletlerin milli çıkarlarına göre değişim göstermekle birlikte; genel olarak bir tarafta Almanya’nın, diğer tarafta da Fransa ve İngiltere’nin başını çektikleri ittifaklar oluşmaya başladı. AlmanFransız çekişmelerinin meydana getirdiği istikrarsızlık neticesinde Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya arasında Üç İmparator Ligi kuruldu. Ancak Rusya’nın Balkanlarda Slavlar üzerindeki Panslavist arayışları ve onlara egemen olma politikaları bloğun bir süre sonra çözülmesine neden oldu. Ardından Almanya ve Avusturya-Macaristan arasında, Rusya’ya karşı yeni bir ittifak imzalandı. Zira Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda önemli ölçüde Slav kökenliler yaşamakta idi ve Rusya’nın politikaları bu ülkeyi tehdit ediyordu. Ayrıca ünlü devlet adamı Bismark sonrası Almanya’nın Rusya’ya karşı politikaları da değişmişti.


#2

SORU:

I. Dünya Savaşı’nda hangi devletler ne sebepten ittifak kurmuştur?


CEVAP:

Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya ittifakına bir süre sonra İtalya’nın katılımı ile Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya üçlü ittifakına dönüştü (1882). Bu gelişmeyi değerlendiren Fransa ise, Almanya’ya karşı Rusya ile bir askeri ittifak imzaladı (1894). Ardından İngiltere 1904’te Fransa ile 1907’de de Rusya ile ikili anlaşmalar imzalayarak I. Dünya Savaşma giden yolda İtilaf Devletleri bloğunu oluşturdular. İngiltere ve Fransa bu politikaları ile muhtemel bir harpte Rusya’nın insan kaynaklarını kullanabilmek uğruna, Türk boğazlarını Rusya’nın ihtiraslarına terk ettiler. İngiliz ve Fransız diplomatlar muhtemel bir savaşta Rusya’nın İstanbul ve boğazlara hâkim olmasına razı olabileceğini Ruslara ifade ettiler. Çünkü İngiliz ve Fransız politikacıları artık Osmanlı Devletinin hayatını tamamlamış ve mirasının paylaşılma zamanının geldiği görüşünde idiler. Diğer taraftan, bütün zaafiyetine rağmen 20. yüzyılın başında Avrupalı devletlerin sömürgeleştiremedikleri tek ülke Osmanlı Devleti idi. Özellikle bu günkü Ortadoğu topraklarının Osmanlı kontrolünde olması batılı sömürgeci devletlerin ekonomik çıkarlarına ters düşüyordu. Bu topraklar hem sömürgelerinin geçiş yolları üzerinde idi ve hem de Petrol başta olmak üzere pek çok hammadde kaynaklarına sahipti. Ayrıca ekonomide kömürün önemi nisbi olarak azalmış ve yerini p e t r o l almaya başlamıştı. Nitekim
yukarıda sözü edilen İtilaf oluşumunun temelinde yatan bu anlayıştan dolayı, tarih boyunca İngiliz ve Fransızlar ile iyi ve dostane ilişkiler geliştiren Osmanlı Devleti kısa zamanda yalnızlığa terk edildi. Bu blok karşısında ise Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya ittifakı bulunuyordu. Ancak İtalya bu ittifakı sürdürmekte tereddütlü idi. Muhtemel bir savaşta hangi blokta yer alacağına henüz karar vermemişti. Aynı şekilde stratejik önemlerine binaen kendilerine yapılan ittifak önerileri karşısında Balkan ülkeleri de kararsız idiler.


#3

SORU:

Osmanlı Devleti neden ittifak devletlerinden olmuştur?


CEVAP:

itilaf ve ittifaklar içindeki tüm hesaplar Osmanlı Devleti üzerinde düğümleniyordu. Bunun farkında olan Osmanlı Devleti de denge siyaseti takip edip, mümkün olduğunca herhangi bir bloğun yanında yer almamaya çalışıyordu. Buna rağmen 1882’de Mısır’ı işgal eden İngiltere başta olmak üzere -Almanya hariç- Avrupa devletlerinin Osmanlı coğrafyası üzerindeki siyasi emellerini uygulamaya koyan ve uluslararası politikaların konusu haline getiren yaklaşımları, 1887’den sonra İngiltere’ye karşı Osmanlı-Alman yakınlaşmasına sebep oldu. Hiç şüphesiz bunda Osmanlı Devletinin iktisadi ve mali arayışları da etkili olmuştu. Nitekim bu tarihten sonra Almanya’ya Bağdat demiryolu imtiyazı verildiği gibi, Osmanlı ordusu ve silah sistemi de Almanlar ile yapılan askeri işbirliği ile yenilendi. II. Meşrutiyetin 1908’de ilanının ardından İttihat ve Terakki Partisi hükümetleri dünya ahvalini yeniden değerlendirmişlerdir. Kendilerini İngiliz-Fransız ittifaklarına yakın hissetmekle birlikte, başlangıçta tarafsızlık veya yalnızlık diye ifade edilebilecek bir politika takip etmişlerdi. Ancak kısa zamanda Bosna Hersek’in Avusturya tarafından ilhakı, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilanı ve İtalya’nın Trablusgarb’ı işgal etmesi İttihatçıları yeni arayışlara itmiştir. İngiltere ve Fransa ile ittifak kurmak için teşebbüslerde bulundular ise de sonuç vermemiştir. Ardından patlayan Balkan Savaşlarında (1912-13) bu bloğun Osmanlı karşıtı politikaları Osmanlı Devletini adeta Almanya-Avusturya ittifakına zorlamıştır. Hatta savaştan kısa bir süre önce İttihatçılar, İngiltere’nin arzusu doğrultusunda, Almanya’yı da rahatsız edecek şekilde İngilizler ile Mart 1913 ve Haziran 1914’te, Dicle-Fırat nehirlerinde taşımacılık, Basra Körfezi ve Arap Yarımadasında sınır düzenlemelerini ihtiva eden anlaşmalar yaparak iki ülke arasındaki sorunları çözme yolunda adım atmışlar ise de İtilaf devletleri bu jestleri görmemezlikten gelmişlerdir. Bu da dünya savaşı arifesinde Osmanlı Devletini alternatifsiz bırakarak ittifak devletlerine yakınlaştırmıştı.


#4

SORU:

I. Dünya Savaşı’nı tetikleyen asıl sebep nedir?


CEVAP:

Avrupa’da çeşitli siyasi emellerden ve çıkar çatışmalarından doğan bloklaşmalar Avrupalı güçleri birbirine karşı düşmanca tavır almaya yöneltip I. Dünya Savaşının eşiğine getirdi. Savaş için sadece bir kıvılcıma ihtiyaç vardı. O da Avusturya-Macaristan veliahdının Saraybosna’da bir Sırplı genç tarafından 28 Haziran 1914’te öldürülmesiyle ortaya çıktı. Bu vahim olay üzerine 28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan’a savaş ilan etti. Zaten uzun zamandan beri ilişkileri gergin olan Avrupa devletleri kısa süre içinde kendilerini savaşın içinde buldu ve savaş 3 Ağustos 1914’ten itibaren bütün Avrupa’yı sardı. Aynı gün İtalyanlar üçlü ittifakı terk ederek tarafsızlıklarını ilan ettiler.


#5

SORU:

Osmanlı Devleti, neden Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girdi?


CEVAP:

Savaşın sürdüğü Akdeniz’de İngiliz donanması önünden kaçan Goeben ve Breslav adlı iki Alman savaş gemisi 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’ndan geçme talebinde bulundu. Söz konusu gemiler için giriş izni Enver Paşa tarafından verildi. Osmanlı Devleti bu durumu dünyaya bir senaryo ile açıklamak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti savaştan önce İngiltere’ye iki adet savaş gemisi sipariş etmişti. İngiltere, savaş çıkınca, parası peşin ödenen ve inşası tamamlanıp Sultan Osman ve Reşadiye diye isimlendirilen savaş gemilerini uluslar arası hukuka aykırı olarak teslim etmedi. Osmanlı hükümeti de İngiltere’nin bu hukuksuz davranışına mukabil, Çanakkale’den giriş yapan bu iki savaş gemisini Almanya’dan satın aldığını açıkladı. Ardından gemilerin adları Yavuz Sultan Selim ve Midilli olarak değiştirildi, bordasına Türk bayrağı çekildi ve mürettebatına da Osmanlı üniforması giydirildi. Bu aslında bir açıdan Osmanlı Devletinin tarafsızlığını da koruma çabası idi. Ancak bu tarafsızlığını daha fazla koruyamadı. 15 Ağustos’ta ise Osmanlı donanmasının başına, Goeben (Yavuz) gemisi ile gelen Tümamiral Wilhelm Souchon getirildi. Bu durum, Almanların Osmanlı ordusundaki nüfuzunu pekiştirdiği gibi kısa zamanda tezgâhladıkları Karadeniz olayı ile Osmanlı Devletini vaktinden evvel harbe sürükledi. Almanlar Türk aydınları ve askerler arasında savaşa bir an evvel girilmesi konusunda yoğun propagandalar yapmakta idiler. Hatta Osmanlı Devletinin eski gücünü ancak bu yolla kazanabileceğini ileri sürmekteydiler. Ayrıca Rusya’nın Avusturya’yı yenmesi halinde İstanbul’un tehlikeye gireceğini ve Almanya’nın tek başına Rusya’yı durduramayacağı tehdidini de dile getiriyorlardı. Bu arada Almanya’nın Avrupa Cephesinde Marne savaşını kaybetmesi Osmanlı Genel Kurmayını endişelendirdi. Osmanlı askerleri arasında eksiklerin tamamlanması için savaşa girmeden bir yıl daha beklenmesi gerektiğini savunanlar ortaya çıktı. Bunlar arasında Sofya ateşe militeri olan Yarbay Mustafa Kemal de vardı. Almanlar bu endişeyi hissederek Osmanlı Devletini bir an önce savaşa zorlamak için 27 Ekim 1914’de Enver Paşa’nın da muvafakatini alarak Amiral Souchon komutasında Osmanlı donanmasını Karadeniz’e çıkarttılar. Osmanlı donanması 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusların Sivastopol ve Odessa limanlarını topa tutmuş ve iki Rus gemisini de batırmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında I. Dünya Harbine fiilen girmiş oldu. Bu olayların ardından 2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devletine resmen savaş ilan etmiş, Osmanlı Devleti de 11 Kasım’da aynı devletlere savaş açarak, 23 Kasım’da bütün Müslümanları kutsal cihada çağırmıştır.


#6

SORU:

Osmanlı Devleti hangi cephelerle savaşmıştır?


CEVAP:

Osmanlı gazetelerinin “harb-i umumi” dediği ve ABD’nin savaşa katılmasından sonra Cihan Harbi olarak isimlendirilen tarihin kaydettiği o zamana kadarki en büyük savaşın tarafları arasında hem nüfus hem de asker gücü bakımından büyük dengesizlik vardı. İtilaf devletlerinin toplam nüfusu, sömürgeleri dahil, 1 milyarı bulurken İttifak Devletlerinin toplam nüfusu ancak 170 milyon kadardır. Silah altına alınan asker sayısı ise İtilaf Devletleri (Rusya 12 milyon, İngiltere 8 milyon 900 bin, Fransa 8 milyon 400 bin, İtalya 5 milyon 600 bin, ABD 4 milyon 750 bin, Japonya 800 bin, Sırbistan 800 bin, Romanya 750 bin, Belçika 300 bin, Yunanistan 250 bin, Portekiz 100 bin, Karadağ 50 bin) toplam 42 milyon 700 bin kişi. İttifak Devletlerinin silah altına aldığı asker sayısı ise (Almanya 11 milyon, Avusturya Macaristan 7 milyon 800 bin, Osmanlı Devleti 2 milyon 900 bin, Bulgaristan 1 milyon 200 bin) toplam 22 milyon 900 bin civarındadır.


#7

SORU:

Kafkas İslam ordusunun I. Dünya Savaşı’ndaki yeri ve önemini açıklayınız.


CEVAP:

Kafkas İslam Ordusu: Kafkas Cephesinde 1918 yılında Osmanlı Devletinin lehine gelişmeler olmaya devam etti. 28 Mayıs 1918'de Mehmet Emin Resulzade liderliğinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti. Ancak Bakü ve civarında Azerbaycanlı Türklere yönelik Ermeni Taşnak ve Bolşevik saldırıları yaşandı. Bunun üzerine 4 Haziran 1918'de Azerbaycan Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti arasında dostluk antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya dayanarak Azerbaycan, Kafkaslarda yaşanan Türk ve Müslümanlara yönelik saldırıların durulması için Osmanlı Devletinden yardım talep etti. Osmanlı Devleti müttefiki Almanların karşı çıkmasına rağmen Kafkas İslam Ordusu adıyla yeni bir ordu kurdu ve başına Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa getirildi. Kafkasya'ya hareket eden Osmanlı Ordusu bölgedeki 10 Haziran 1918'de Gence'ye Müslüman Türk ahalinin sevgi gösterileri ile girdi. 27 Haziran'da 30 bin kişilik Bolşevik-Ermeni ordusu ile Karameryam-Gökçay karayolu boyunca çarpışan Kafkas İslam Ordusu, düşmanı yenip çekilmesini sağladı. Bakü'ye yönelen Türk ordusu, 15 Eylül 1918'de Bakü'yü Ermeni ve Rus işgalinden kurtarıp şehre girdi. Azerbaycan'ı bağımsızlığına kavuşturan Kafkas İslam Ordusu 1130 şehit vermiştir. Kafkas İslam Ordusu Ekim 1918'de Dağıstan'a da bir birlik göndererek burasını da Osmanlı topraklarına katmıştır. Mondros Mütarekesinden sonra Kafkas İslam Ordusu Bakü’den çekilmiş ancak başta komutan Nuri Paşa olmak üzere pek çok subay ve asker Azerbaycan Cumhuriyeti hizmetinde kalmıştır.


#8

SORU:

Ermeni İsyanının sebeplerini açıklayınız?


CEVAP:

Osmanlı Devleti Kafkas Cephesinde Ruslarla Çanakkale Cephesinde İngiltere ve Fransa ile ölüm kalım mücadelesine girmiş iken bu durumu fırsat olarak görüp değerlendirmek isteyen çevreler vardı. Bunların başında Ermeni örgütleri gelmekteydi. Çok sayıda Osmanlı vatandaşı Ermeni savaş öncesi veya sırasında Rusya’ya geçip gönüllü askeri birlikler oluşturdular. Başta Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu’nun hemen her yanında örgütlü bir şekilde harekete geçip çete faaliyetlerinde bulundular koordineli isyan hareketlerine giriştiler. Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan etmesinden kısa süre sonra Ağustos 1914’te Zeytun’da isyan çıkmıştır. Kısa süre içerisinde Anadolu’nun birçok yerinde olaylar başlamış, yapılan aramalarda ele geçen silah ve cephane miktarı Ermeni komitelerinin uzun süredir bir isyana hazırlandığını göstermiştir. Zeytun ve Maraş bölgesinde olayların bitmemesi üzerine bölgede incelemelerde bulunan Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey’in raporu neticesinde bu bölgedeki Ermeniler Mart 1915’te Konya bölgesine tehcir edildiler (göç ettirildiler). Bir süre sonra, Konya civarında da toplu olarak bulunmaları mahzurlu bulunduğundan Osmanlı siyasi sınırları içinde bulunan Suriye’nin kuzeyine tehcir edilmişler ve böylece göç ve iskân süreci fiilen başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinden sonra Aralık 1914’te Osmanlı ordusunun başlattığı Sarıkamış Harekâtı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 


#9

SORU:

Sevk ve iskan kanununu açıklayınız.


CEVAP:

- Savaş esnasında ordu, kolordu ve fırka kumandanları ve vekilleri ve müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine, memleket savunmasına, asayişin muhafazasına ilişkin icraatlara muhalefet silahla saldırı ve mukavemet görürlerse en sert şekilde cezalandırmaya yetkili ve zorunludurlar.

- Ordu ve Müstakil Kolordu ve Fırka Kumandanları askerî icaplar gereği veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar ahalisini tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân edebilirler.

- Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.

- Bu kanunun hükümlerinin yürürlüğünden Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı sorumludur. Bu kanunla özet olarak casusluk ve hıyanetleri hissedilen köyler ve kasabalar halkı tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân edilebilecekti. Kanunda dikkat çeken husus bir unsurun adının geçmemesidir. Her ne kadar, Ermeni komitelerinin faaliyetleri ve isyanlar sevk ve iskân kanununun hazırlanmasında etken olsa da, özellikle Ermeni unsuru için çıkarılmış değildir. Nitekim tehcir edilen Ermeniler dışında Rumlardan, Hicaz bölgesinde Araplardan ve Filistin sahilindeki Yahudilerden tehcir edilenler de olmuştur. Sevk ve iskân kanununun uygulanmasında güvenliğin tehdit edilmesi esas alınmıştır.


#10

SORU:

I. Dünya Savaş Ermeniler için nasıl sonuçlanmıştır?


CEVAP:

Ermenilerin tehciri, Osmanlı siyasî sınırları içinde yer alan bugünkü Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerine yapılmıştır. Türk ordusunda asker olarak hizmet eden Ermenilerin aileleri bulundukları vilayet
dâhilinde yer değiştirmişler ve güney bölgelerine sevk edilmemişlerdir. Ayrıca, memur, milletvekili aileleri, hasta, sakat kişiler ve hizmetine ihtiyaç duyulanlar ilk anda sevk edilmemişlerdir. Tehcir işlemi 1917 yılına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra sevk olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin güney bölgelerinde (Suriye ve Irak’ın kuzeyi) yaklaşık 500.000 Ermeni iskân edilmiştir. Anadolu içinde yer değiştiren Ermeni vatandaşlar da olmuştur. Sonuçta, yurt dışına gidenlerle beraber yaklaşık 700.000-800.000 kişi sevk işleminden etkilenmiştir. Tehcirde hayatını kaybeden Ermeniler için en önemli ölüm sebebi salgın hastalıklar olmuştur. Ayrıca, ola çıkan Ermeni kafilelerine yağma ve gasp amaçlı çete saldırıları da söz konusu olmuştur. Bazı aksaklıkların yaşanması ve Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü bazı görevlilerin ihmal ve suiistimalde bulunmaları ve ferdî suçların yaşanması neticesinde Hükümet 1915 sonbaharında Soruşturma Heyetleri görevlendirmiş ve ardından Divan-ı Harb’ler oluşturulmuştur. Burada yargılanan 1.667 kişiden bazıları idam cezası alırken, pek çok kişi de suçunun ağırlığına göre hapis, işten çıkarma vs. gibi cezalar almıştır. 1915-1916 yargılamaları olarak bilinen bu süreç, Osmanlı Hükümetinin vatandaşlarının mal ve canlarını korumak ve sevkin sorunsuz gerçekleşmesi hususundaki yaklaşım ve samimiyetini göstermektedir. Birinci Dünya Savaşı olaylarında firar ederek Kafkasya’ya giden ve burada hayatını kaybedenler de dâhil 250.000-300.000 kadar Ermeni kaybı olduğunu söylemek mümkündür. Savaş esnasında kuşkusuz en büyük sıkıntıyı siviller yaşamışlardır. Bu durum, özellikle Doğu Anadolu Müslümanları için de geçerlidir. Savaş yıllarında ve daha sonra Milli Mücadele döneminde yüz binlerce Müslüman komite saldırıları neticesinde göç etmek zorunda kalmış ve hayatlarını kaybetmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; 1915 yılında yaşanan tehcir, savaş esnasındaki isyan, komite faaliyetleri, ülke güvenliği ve bütünlüğünün tehdit edilmesi üzerine gerçekleşmiştir.


#11

SORU:

I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesinin yeri ve önemini açıklayınız.


CEVAP:

Şark meselesinin gündeme geldiği tarihten itibaren batılı devletlerin boğazlar üzerindeki siyasi emelleri bir tarafa, bu son Çanakkale seferi ile elde edilmek istenen hedefler şunlardı; Boğazlar ve İstanbul’un alınmasıyla Osmanlı Devleti ikiye bölünmek suretiyle saf dışı edilecekti böylece müttefiklerden ayrılacaktı. Üçlü ittifakın (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti) Baltık-BoğazlarBasra eksenindeki jeostratejik kuşağının Boğazlar-Basra kanadından koparılarak, Alman bloğu tek başına orta Avrupa’da sıkıştırılacaktı. Böylece tarafsızlıklarını korumakta olan Balkan Devletleri, İtilaf devletleri (Fransa, İngiltere, Rusya) saflarına çekilecek ve Tuna nehri yolu açılacaktı. Ayrıca Kafkas Cephesi’nde Rusya karşısındaki Türk kuvvetlerinin bir kısmının bu cepheden çekilmesi sağlanarak, Rusya’nın rahatlaması da amaçlanmıştı. Boğazların açılmasıyla Rus ordusuna daha çabuk ve daha rahat şekilde malzeme akışı sağlanacak, durma noktasına gelmiş olan Rus ticareti canlandırılacaktı. Rusya’nın ihraç edemez hale geldiği Rus buğdayının ihracının sağlanmasıyla Batı ülkelerindeki buğday fiyatları makul bir seviyeye çekilecek ve yiyecek sıkıntısı önlenecekti. Öte yandan, Rusya dışındaki itilaf devletleri, Rusya’ya verdikleri taahhüdün aksine boğazların Rusya’nın kontrolüne geçmesinden de endişe duymaktaydılar. Bu cepheyi bir an önce açarak Rusya’dan önce boğazlara yerleşmek istiyorlardı. Aslında aynı kaygı Ruslarda da vardı. Onlar da bu cephenin açılmasını desteklemelerine rağmen, kendisinden önce müttefiklerinin boğazları ve İstanbul’u ele geçirmelerinden de endişe duyuyordu. Çanakkale cephesinin asıl mimarları olan İngiliz ve Fransızların ana hedefi, Akdeniz’in stratejik güvenliğini garanti altına almak idi. Bu ana sebeplerin dışında hiç şüphesiz tali/ikincil sebepler de vardı. Bunlar arasında, Rus başkomutanlığının yardım talebine hızlı cevap vermek; Trakya ve civarında bulunan büyük Türk birliklerinin yığınaklarını Balkanlar istikametinde kullanılmasını engellemek; İslam âleminde itilaf devletlerine karşı kutsal savaş (cihad) ilan eden Hilafet’in itibarini sarsarak, sömürgelerindeki Müslüman tebaalarını sindirmek sayılabilir. Osmanlıların Süveyş kanalına yapacakları saldırıyı İngilizlerin haber almış olmalarının da Çanakkale cephesinin açılmasında etkisinin olduğu söylenebilir. Balkan harplerinden büyük kayıplarla çıkan ve mukavemet zaafı gösteren Osmanlı ordusunun Çanakkale’de devrin en büyük ve güçlü donanmasına karşı direnemeyeceği öngörüsü de İtilaf devletlerini cesaretlendiriyordu. Nitekim bütün bu sebepler birleştiğinde İtilaf devletleri için Çanakkale’de bir cephe açmak kaçınılmaz olmuştu. Batılı kaynaklarda “Gelibolu Savaşları”, yerli kaynaklarda “Çanakkale Muharebeleri” diye anılan savaşlar, Kasım 1914-Ocak 1916 tarihleri arasında işte bu cephede gerçekleşmiştir. 12. Deniz muharebelerinin sonuçlarını açıklayınız. Cevap: Boğaza giren ve şiddetli top atışlarıyla tabyaları bombardıman eden İngiliz-Fransız Birleşik filosu, Çanakkale Boğazının iki yakasından açılan karşı atışlarla ve Erenköy koyuna dökülen mayınların etkisiyle mevcutlarının yüzde 35’ini kaybedip çekilmek zorunda kaldılar. Manevralar sırasında mayınlara çarpan Bouvet, Ocean, Irresistible savaş gemileriyle iki muhrip ve yedi mayın arama gemisi battı. Gaulois ve Inflexible da dâhil yedi zırhlı gemi görev yapamaz hale geldi. Yedi buçuk saat süren deniz muharebesi Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanmış, düşman Türk ileri mayın hatlarına dahi ulaşamamıştı. Bu saldırıyı başarılı bir şekilde püskürten Çanakkale Mevki Kumandanı Cevad Paşa’ya “18 Mart Kahramanı”, Padişah Sultan V. Mehmed Reşad’a da gazi unvanı verildi. Bu savaşlarda meydana gelen insan kaybı ise Türk tarafında 26 şehit, 53 yaralı iken; düşman tarafında 800 ölü olarak tespit edilmişti. 


#12

SORU:

Kara muharebelerinin sonuçlarını açıklayınız.


CEVAP:

Bir yılı aşkın sürede devam eden muharebelerde her iki taraftan da büyük insan kayıpları verildi. İtilaf Devletleri, Çanakkale’ye 410.000 İngiliz, 79.000 Fransız olmak üzere yarım milyona yakın asker göndermişlerdir. Çanakkale’ye savaş müddetince katılan Türk birliklerinin sayısı ise 500.000’e yakındır. İngiltere’nin kaybı 43.000’i ölü olmak üzere 205.000 olmuştur. Savaşa katılan Fransızların zayiatı 49.000’dir. Bu rakamlar hâlâ sabitleşmiş rakamlar değildir. Özellikle Fransız ve İngilizler sömürgelerinden getirdikleri askerlerden oluşan kayıpları açıklamadığı için bu rakamların daha fazla olma ihtimali yüksektir. Türk tarafı için verilen şehit, yaralı, kayıp ve hastalık sayılarında da bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Ancak Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığının belgelenen tespitlerine göre “Türklerin zayiatı; kara muharebelerinde 57.084, deniz muharebelerinde 179 olmak üzere toplam 57.263 şehittir. Geri kalanı ise yaralı, kayıp ve esirlerle hava değişimi, hastaneye gönderilenler ve çeşitli hastalıklardan ölenler olmak üzere toplam 211.000 ile 218.000 arasındadır.’’


#13

SORU:

Kapitülasyonların kaldırılmasını açıklayınız.


CEVAP:

Kapitülasyonların Kaldırılması: Osmanlı Devleti'nde XVI. Asırdan buyana yabancılara tanınmış imtiyazlar, zaman içinde iktisadi, siyasi ve toplumsal sıkıntılara sebep oluyordu. Savaş ortamım değerlendiren İttihat Terakki Hükümeti 8 Eylül 1914'teki toplantısında kapitülasyonları kaldırdığını ve bütün devletlerinin vatandaşları için dünyada geçerli olan hukuk kurallarının uygulanmasını kabul etti. Sultan V. Mehmet Reşat tarafından onaylanan karar yabancı elçiliklere bir nota ile duyuruldu. Yabancı devletler şiddetle karşı çıkmalarına rağmen Osmanlı Devleti kararı tek taraflı olarak uyguladı. I. Dünya Savaşı'nın sonunda İstanbul'a gelen işgal kuvvetlerinin ilk icraatlarından biri Kapitülasyonların kaldırılmasını tanımadıklarını bildirmek oldu. Sevr Antlaşmasında da genişletilerek yer alan Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla tamamen ortadan kalktı.


#14

SORU:

I. Dünya Savaşının Osmanlı Devleti açısından sonuçlarını açıklayınız.


CEVAP:

Osmanlı Devleti 2.500.000 kilometrekare toprakta 22 milyon nüfusa sahip olarak Dünya Harbine girmiş savaşın sonunda 1.250.000 kilometrekare toprakta 10 milyon nüfusla kalmıştı. Savaş boyunca silah altına alınan asker sayısı 2.850.000 civarındadır. Savaş sonunda muharebede ölen 305.000, hastalıktan ölen 466.000, Yaralı-sakat kalan 303.000, savaş Esiri 200.000 kişi civarında. Firarilerle beraber toplam savaş kaybı 1.500.000 ile 1.700.000 arasındadır. Savaş yıllarında ülkedeki enflasyon oranı yüzde 1.250 civarındadır. İşgallerle beraber yüz binlerin göçü yaşanmış ve korkunç sivil kayıplar söz konusu olmuştur. Ülkedeki sanayi altyapısı kullanılamaz hale gelmiştir.


#15

SORU:

Birinci Dünya Savaşı'na giden yolda Avrupa ülkeleri hangi ittifak ilişkilerine girdiler?


CEVAP:

Büyük devletlerin jeopolitik ve ekonomik alanlarda bitmek bilmeyen ihtiraslar› ve dünyayı paylaşan arzuları Avrupa’daki siyasi ilişkileri iyice gerginleştirmiş ve eski ittifaklar çözülerek yeni bloklaşmaların kurulmasına neden olmuştur. Devletlerin milli çıkarlarına göre değişim göstermekle birlikte; genel olarak bir tarafta Almanya’nın, diğer tarafta da Fransa ve İngiltere’nin başını çektikleri ittifaklar oluşmaya başladı.  Almanya ve Avusturya-Macaristan arasında, Rusya’ya karşı yeni bir ittifak imzalandı. Bu yeni ittifaka bir süre sonra İtalya’nın kat›l›m› ile Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya üçlü ittifakına dönüştü (1882). Fransa ise, Almanya’ya karşı Rusya ile bir askeri ittifak imzaladı (1894). Ardından İngiltere 1904’te Fransa ile 1907’de de Rusya ile ikili anlaşmalar imzalayarak I. Dünya Savaşı'na giden yolda İtilaf Devletleri bloğunu oluşturdular. 


#16

SORU:

Osmanlı Devleti’nin ittifak güçlerine yakınlaşmasının sebepleri nelerdir


CEVAP:

II. Meşrutiyet’in 1908’de ilanının ardından ittihat ve Terakki Partisi hükümetleri dünya ahvalini yeniden değerlendirmişlerdir. Kendilerini İngiliz-Fransız ittifaklarına yakın hissetmekle birlikte, başlangıçta tarafsızlık veya yalnızlık diye ifade edilebilecek bir politika takip etmişlerdi. Ancak kısa zamanda Bosna Hersek’in Avusturya tarafından ilhakı,  Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilanı ve İtalya’nın Trablusgarb’ı işgal etmesi ittihatçıları yeni arayışlara itmiştir. İngiltere ve Fransa ile ittifak kurmak için teşebbüslerde bulundular ise de sonuç vermemiştir. Ardından patlayan Balkan Savaşlarında (1912-13) bu bloğun Osmanlı karşıtı politikaları Osmanlı Devletini adeta Almanya-Avusturya ittifakına zorlamıştır. Hatta savaştan kısa bir süre önce ittihatçılar, İngiltere’nin arzusu doğrultusunda, Almanya’yı da rahatsız edecek şekilde İngilizler ile Mart 1913 ve Haziran 1914’te, Dicle-Fırat nehirlerinde taşımacılık, Basra Körfezi ve Arap Yarımadasında sınır düzenlemelerini ihtiva eden anlaşmalar yaparak iki ülke arasındaki sorunları çözme yolunda adım atmışlar ise de itilaf devletleri bu jestleri görmemezlikten gelmişlerdir. Bu da dünya savaşı arifesinde Osmanlı Devletini alternatifsiz bırakarak ittifak devletlerine yakınlaştırmıştır.


#17

SORU:

19. yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başında demir-çelik, kimya, elektrik ve makine sektöründe önemli atılımlar gerçekleştiren ülke hangisidir?


CEVAP:

Almanya, XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başında demir ve çelik üretimi başta olmak üzere elektrik, makine ve kimya sektöründe önemli gelişmeler gerçekleştirdi. Modern dönem iktisadi kalkınma sürecinde önemli rol oynayan demiryolu alt yapısının geliştirilmesi konusunda diğer Avrupa ülkelerini geçti. Almanya 1914 yılında çelik üretiminde İngiltere çelik üretiminin iki katına çıkmıştı. Bu üretim patlaması Almaya ve İngiltere arasında sömürge arayışını bir başka ifade ile hammadde ve pazar rekabetini had safhaya ulaştırdı.


#18

SORU:

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na nasıl dahil oldu?


CEVAP:

Osmanlı Devletinin sahip olduğu stratejik özellikleri dikkate alan ve savaşta Halifeliğin nüfuzunu da itilaf devletleri aleyhine kullanmayı hedeşeyen Alman İmparatorluğu, Osmanlı hükümetine bir ittifak teklif etti. Esasında Osmanlı hükümet adamları arasında bu konuda bir fikir birliği yoktu. Almanya’nın tarafında olmak isteyenler ve tarafsız kalmak arzusunda olanlar vardı. Ancak askeri erkân ve özellikle Enver Paşa ve taraftarları Almanlar ile ittifakı zorunlu görmekte idiler. Nitekim onların istekleri doğrultusunda savaşın bütün Avrupa’yı sardığı günün arifesinde, 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması imzalandı ve 27 Ağustos’ta onaylanarak yürürlüğe girdi.


#19

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalma çabaları ve bu çabaların sonuçsuz kalma nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Almanya’nın Rusya’ya savaş ilanından bir gün sonra imzalanan bu anlaşmanın ikinci maddesine göre, Osmanlı Devletinin artık müttefiki olan Almanya safında Rusya’ya karşı savaşa girmesi gerekiyordu. Osmanlı Devleti buna binaen ülkede seferberlik ilan etmekle beraber, dünyaya silahlı tarafsız kalacağını da açıkladı. Bu süreçte de Osmanlı Devleti yöneticileri, İngiltere, Fransa ve Rusya temsilcileri ile yaptıkları görüşmelerde, Osmanlı Devletinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü garanti altına alacak münferit anlaşmaların imzalanması halinde tarafsızlığın korunabileceğini belirterek, anlaşma çareleri aramışlardır. Ancak bu teşebbüsleri sonuç vermemiş, ilgili devletler Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti edecek hiçbir anlaşmaya yanaşmamışlardır. Bu durumda Osmanlı Devleti Almanya ile daha da yakınlaşmak durumunda kalmıştır.


#20

SORU:

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na fiili olarak girdiğini gösteren olay hangisidir?


CEVAP:

Almanlar Osmanlı Devletini bir an önce savaşa zorlamak için 27 Ekim 1914’de Enver Paşa’nın da muvafakatini alarak Amiral Souchon komutasında Osmanlı donanmasını Karadeniz’e çıkarttılar. Osmanlı donanması 28- 29 Ekim 1914 gecesi Rusların Sivastopol ve Odessa limanlarını topa tutmuş ve iki Rus gemisini de batırmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında I. Dünya Harbine fiilen girmiş oldu. Bu olayların ardından 2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devletine resmen savaş ilan etmiş, Osmanlı Devleti de 11 Kasım’da aynı devletlere savaş açarak, 23 Kasım’da bütün Müslümanları kutsal cihada çağırmıştır.


#21

SORU:

1911’de genel bütçenin yüzde 24,8’i olan Osmanlı Harbiye bütçesinin 1914’te yüzde 17,6’ya gerilemesinin nedeni nedir?


CEVAP:

Osmanlı Ordusu savaş öncesinde Balkan yenilgisinde sorumluluğu bulunan yaşlı mektepli subayları tasfiye etti. Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın insiyatifi ile 1914 başında 1.100 kadar subay ordudan emekliye sevk edilmiş ve genç subayların önü açılmıştır. Orduda yeniden yapılanmaya gidilmiştir. Bütün bunlara rağmen Osmanlı Harbiye bütçesi 1911’de genel bütçenin yüzde 24,8 iken 1914’te bu oran yüzde 17,6’ya gerilemişti. Bütçedeki fark kalkınma yatırımlarına ayrıldığı ve kalkınmış toplum sayesinde güçlü bir ordu olabileceği konusunda bilinçlenme olarak yorumlanmıştır.


#22

SORU:

Birinci Dünya Savaşı’nın taraşarı olan itilaf ve ittifak güçlerinin savaşa katılan güçleri hakkında kısaca bilgi veriniz?


CEVAP:

Osmanlı gazetelerinin “harb-i umumi” dediği ve ABD’nin savaşa katılmasından sonra Cihan Harbi olarak isimlendirilen tarihin kaydettiği o zamana kadarki en büyük savaşın taraşarı arasında hem nüfus hem de asker gücü bakımından büyük dengesizlik vardı. İtilaf devletlerinin toplam nüfusu, sömürgeleri dahil, 1 milyarı bulurken İttifak Devletlerinin toplam nüfusu ancak 170 milyon kadardır. Silah altına alınan asker sayısı ise İtilaf Devletleri (Rusya 12 milyon, İngiltere 8 milyon 900 bin, Fransa 8 milyon 400 bin, İtalya 5 milyon 600 bin, ABD 4 milyon 750 bin, Japonya 800 bin, Sırbistan 800 bin, Romanya 750 bin, Belçika 300 bin, Yunanistan 250 bin, Portekiz 100 bin, Karadağ 50 bin) toplam 42 milyon 700 bin kişi. İttifak Devletlerinin silah altına aldığı asker sayısı ise (Almanya 11 milyon, Avusturya Macaristan 7 milyon 800 bin, Osmanlı Devleti 2 milyon 900 bin, Bulgaristan 1 milyon 200 bin) toplam 22 milyon 900 bin civarındadır.


#23

SORU:

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda kaç cephede savaşmıştır?


CEVAP:

Dünya tarihinde ilk defa bu kadar çok devlet ve millet birbiri ile savaşa giriyor ve toplam 65 milyon asker üç kıtanın karalarında, denizlerinde ve havada 4 yıl boyunca mücadele edeceklerdir. Bu “harb-i umumi” içinde Osmanlı Devleti on cephede savaşmak zorunda kaldı.


#24

SORU:

Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlı Devleti hangi cephede 60 bin kayıp vermiştir?


CEVAP:

22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında Kafkas Cephesi’nde cereyan eden Sarıkamış muharebelerinde Türk ordusu soğuk kış şartlarında 2-3 bin metre yükseklikteki dağlık arazide donarak yok olmuştur. Türk ordusunun kaybı 60 bin Rus ordusunun kaybı ise 32 bin civarındadır.


#25

SORU:

Kafkas İslam Ordusu hakkında kısaca bilgi veriniz?


CEVAP:

Kafkas Cephesinde 1918 yılında Osmanlı Devletinin lehine gelişmeler olmaya devam etti. 28 Mayıs 1918’de Mehmet Emin Resulzade liderliğinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti. Ancak Bakü ve civarında Azerbaycanlı Türklere yönelik Ermeni Taşnak ve Bolşevik saldırıları yaşandı. Bunun üzerine 4 Haziran 1918’de Azerbaycan Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti arasında dostluk antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya dayanarak Azerbaycan, Kafkaslarda yaşanan Türk ve Müslümanlara yönelik saldırıların durulması için Osmanlı Devletinden yardım talep etti. Osmanlı Devleti müttefiki Almanların karşı çıkmasına rağmen Kafkas İslam Ordusu adıyla yeni bir ordu kurdu ve başına Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa getirildi. Kafkasya’ya hareket eden Osmanlı Ordusu bölgedeki 10 Haziran 1918’de Gence’ye Müslüman Türk ahalinin sevgi gösterileri ile girdi. 27 Haziran’da 30 bin kişilik Bolşevik-Ermeni ordusu ile Karameryam-Gökçay karayolu boyunca çarpışan Kafkas İslam Ordusu, düşmanı yenip çekilmesini sağladı. Bakü’ye yönelen Türk ordusu, 15 Eylül 1918’de Bakü’yü Ermeni ve Rus işgalinden kurtarıp şehre girdi. Azerbaycan’ı bağımsızlığına kavuşturan Kafkas İslam Ordusu 1130 şehit vermiştir. Kafkas İslam Ordusu Ekim 1918’de Dağıstan’a da bir birlik göndererek burasını da Osmanlı topraklarına katmıştır. Mondros Mütarekesinden sonra Kafkas İslam Ordusu Bakü’den çekilmiş ancak başta komutan Nuri Paşa olmak üzere pek çok subay ve asker Azerbaycan Cumhuriyeti hizmetinde kalmıştır.


#26

SORU:

Sevk ve Tehcir Kanunu neyi içeriyor, kısaca açıklayınız?


CEVAP:

27 Mayıs 1915 tarihinde geçici sevk ve iskân kanunu (tehcir kanunu) çıkarılmış ve aslında bir süre önce fiilen başlamış olan tehcir işlemi kanuna bağlanmıştır. Toplam 4 maddelik ve kısaca tehcir kanunu olarak bilinen geçici sevk ve iskân kanunu şöyleydi:

Savaş esnasında ordu, kolordu ve fırka kumandanları ve vekilleri ve müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine, memleket savunmasına, asayişin muhafazasına ilişkin icraatlara muhalefet silahla saldırı ve mukavemet görürlerse en sert şekilde cezalandırmaya yetkili ve zorunludurlar.

  • Ordu ve Müstakil Kolordu ve Fırka Kumandanları askerî icaplar gereği veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar ahalisini tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân edebilirler.
  • Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.
  • Bu kanunun hükümlerinin yürürlüğünden Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı sorumludur.

#27

SORU:

Sevk ve Tehcir Kanunu kapsamında tehcir edilen Ermenilerin tehcir bölgeleri ve sayıları hakkında kısaca bilgi veriniz?


CEVAP:

Sevk işlemi öncelikle Doğu Anadolu’da savaş bölgesinde gerçekleşmiştir. Daha sonra Batı bölgelerinden de sevk yapılmıştır. Ermenilerin tehciri, Osmanlı siyasî sınırları içinde yer alan bugünkü Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerine yapılmıştır. Türk ordusunda asker olarak hizmet eden Ermenilerin aileleri bulundukları vilayet dâhilinde yer değiştirmişler ve güney bölgelerine sevk edilmemişlerdir. Ayrıca, memur, milletvekili aileleri, hasta, sakat kişiler ve hizmetine ihtiyaç duyulanlar ilk anda sevk edilmemişlerdir. Tehcir işlemi 1917 yılına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra sevk olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin güney bölgelerinde (Suriye ve Irak’ın kuzeyi) yaklaşık 500.000 Ermeni iskân edilmiştir. Anadolu içinde yer değiştiren Ermeni vatandaşlar da olmuştur. Sonuçta, yurt dışına gidenlerle beraber yaklaşık 700.000-800.000 kişi sevk işleminden etkilenmiştir.


#28

SORU:

İtilaf devletlerinin Çanakkale Cephesi’ni açmak istemelerinin temel nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Boğazlar ve İstanbul’un alınmasıyla Osmanlı Devleti ikiye bölünmek suretiyle saf dışı edilecekti böylece müttefiklerden ayrılacaktı. Üçlü ittifakın (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti) Baltık-Boğazlar-Basra eksenindeki jeostratejik kuşağının Boğazlar-Basra kanadından koparılarak, Alman bloğu tek başına orta Avrupa’da sıkıştırılacaktı. Böylece tarafsızlıklarını korumakta olan Balkan Devletleri, İtilaf devletleri (Fransa, İngiltere, Rusya) saflarına çekilecek ve Tuna nehri yolu açılacaktı. Ayrıca Kafkas Cephesi’nde Rusya karşısındaki Türk kuvvetlerinin bir kısmının bu cepheden çekilmesi sağlanarak, Rusya’nın rahatlaması da amaçlanmıştı. Boğazların açılmasıyla Rus ordusuna daha çabuk ve daha rahat şekilde malzeme akışı sağlanacak, durma noktasına gelmiş olan Rus ticareti canlandırılacaktı. Rusya’nın ihraç edemez hale geldiği Rus buğdayının ihracının sağlanmasıyla Batı ülkelerindeki buğday fiyatları makul bir seviyeye çekilecek ve yiyecek sıkıntısı önlenecekti. Öte yandan, Rusya dışındaki itilaf devletleri, Rusya’ya verdikleri taahhüdün aksine boğazların Rusya’nın kontrolüne geçmesinden de endişe duymaktaydılar. Bu cepheyi bir an önce açarak Rusya’dan önce boğazlara yerleşmek istiyorlardı. Aslında aynı kaygı Ruslarda da vardı. Onlar da bu cephenin açılmasını desteklemelerine rağmen, kendisinden önce müttefiklerinin boğazları ve İstanbul’u ele geçirmelerinden de endişe duyuyordu.


#29

SORU:

Kapitülasyonların kaldırılma sürecini kısaca açıklayınız?


CEVAP:

Osmanlı Devleti’nde XVI. Asırdan buyana yabancılara tanınmış imtiyazlar, zaman içinde iktisadi, siyasi ve toplumsal sıkıntılara sebep oluyordu. Savaş ortamını değerlendiren İttihat Terakki Hükümeti 8 Eylül 1914’teki toplantısında kapitülasyonları kaldırdığını ve bütün devletlerinin vatandaşları için dünyada geçerli olan hukuk kurallarının uygulanmasını kabul etti. Sultan V. Mehmet Reşat tarafından onaylanan karar yabancı elçiliklere bir nota ile duyuruldu. Yabancı devletler şiddetle karşı çıkmalarına rağmen Osmanlı Devleti kararı tek taraşı olarak uyguladı. I. Dünya Savaşı’nın sonunda İstanbul’a gelen işgal kuvvetlerinin ilk icraatlarından biri Kapitülasyonların kaldırılmasını tanımadıklarını bildirmek oldu. Sevr Antlaşmasında da genişletilerek yer alan Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla tamamen ortadan kalktı.


#30

SORU:

Irak Cephesinde kazanılan Kutulammare zaferinin önemini açıklayınız?


CEVAP:

Halil Paşa’nın Kutulammare’de kazandığı zafer özellikle İngiliz tarihi bakımından çok önemlidir. Çünkü böyle bir hezimet “1783’teki Yorktown ile 1942 yılındaki Singapur arasında Britanya İmparatorluk birliklerinin yaşadığı en büyük kitlesel teslim oluşlarıydı.”


#31

SORU:

ABD, Birinci Dünya Savaşı’na nasıl dahil oldu ve dengeleri ne yönde değiştirdi?


CEVAP:

ABD’nin Savaşa Girmesi: İtilaf Devletleri, Rusya’nın ihtilalle beraber savaştan çekilmesi ile önemli ölçüde güç kaybına uğradılar. Bu kaybı telafi edebilmek için ABD’nin kendi saflarında savaşa katılmasını istiyorlardı. Alman savaş gemilerinin ABD ticari gemilerini batırmaları ABD’yi başından beri yakınlık duyduğu İtilaf Devletleri yanında 2 Nisan 1917’de savaşa soktu. ABD’nin savaşa katılımı İttifak devletleri için sonun başlangıcı olduğunu söylememiz mümkündür. 26 Haziran 1917’de ise Yunanistan İtilaf Devletleri yanında savaşa dâhil oldu.


#32

SORU:

Balfour Deklarasyonu hakkında kısaca bilgi veriniz?


CEVAP:

İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, 2 Kasım 1917’de uluslar arası Siyonist hareketin önderlerinden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek Filistin’de Yahudilere bir yurt kurulması çabalarını İngiltere’nin destekleyeceğini bildirdi. Bu deklarasyon İsrail devletinin kurulması için uluslararası alanda çok önemli bir kilometre taşı teşkil eder.


#33

SORU:

Teşkilat-ı Mahsusa nedir, kısaca açıklayınız?


CEVAP:

1911’de kurulan Osmanlı karşı istihbarat birimidir. Operasyon yapma yetkisi de olan Teşkilat-ı Mahsusa, Balkan, Trablusgarp ve I. Dünya Harbinde önemli görevler ifa etmiş 1918’de ilga olmuş bir kısım mensubu Milli Mücadele’de değerli hizmetlerde bulunmuşlardır.


#34

SORU:

Doğrudan Osmanlı Devleti’nin cephesi olmayıp Osmanlı’nın müttefiklerine destek verdiği cepheler hakkında kısaca bilgi veriniz?


CEVAP:

Osmanlı Devleti savaş içinde müttefiklerine yardım için askeri birlikler gönderip onlarla birlikte 1916-17 yıllarında savaşmışlardı. Dolayısıyla bu cepheler doğrudan kendi cepheleri değildi. Avrupa’da yer alan bu cepheler Galiçya, Romanya/Dobruca ve Makedonya cephelerinde müttefikleriyle birlikte Rusya, Romanya ve Fransa’ya karşı mücadele etmişlerdir. Bu cephelerde toplam 115 bin kişilik üç Türk kolordusu 40 bin kayıp vermiştir.