XIX. YÜZYIL TÜRK DÜNYASI Dersi KUZEY TÜRKLERİNDE UYANIŞ VE REFORM soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

XIX. Yüzyılda Rusya yönetiminde yaşayan Türk topluluklarının sosyal ve kültürel hayatlarını açıklayınız.


CEVAP:

Rusya yönetiminde yaşayan Türk topluluklarının sosyal ve kültürel hayatlarında açık farklılıklar vardı; bazıları hâlâ göçebe halinde yaşadıkları halde, bazıları medenî hayatın en yüksek basamaklarına kadar ilerlemişlerdi. Bu kavimler değişik zamanlarda Rus istilasına uğradılar. XVI. yüzyıldan beri Rus hâkimiyetinde yaşayan bölgeler (İdil boyu) ile Türkistan’ın kuzeyindeki Kazak bozkırları, güneydeki Türkmen ülkesi ve vassal olarak hayatını sürdüren bölgeler (Buhara, Hive hanlıkları) arasında önemli medenî farklar mevcuttu. Öncekiler kapitalizm öncesi, hatta kapitalist gelişme aşamasına erişmişken, diğerlerinin çoğu hâlâ göçebe ve kabilevî bir hayat tarzını sürdürmekteydiler. Kazan’da ve Bakü’de ticaret burjuvazisi yükselmekteydi. Türkistan’da ise Rusların yeni ele geçirdikleri topraklar hâlâ feodal veya feodal-öncesi aşamadaydı. Türkistan’ın göçebe halkları (Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpaklar, Türkmenler ve Özbeklerin bir kısmı) kabilevî yapılarını sürdürmekteyken, Özbekler ve Fars dilli Tacikler yerleşik bir hayat sürmekteydiler (Bennigsen-Quelquejay 1961: 4-5).


#2

SORU:

XIX. Yüzyılda Rusya Türkleri'nde dini yapı nasıldı?


CEVAP:

Dinî bakımdan, bu kavimlerin büyük bir kısmı Sünni idiler. Bunların neredeyse hepsi Sünniliğin Hanefi koluna mensuptular. Sadece Kafkasya’da yaşayan Azerbaycan Türkleri büyük ölçüde Şii idiler. Bu dönemde Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerin büyük bir kısmı dört dinî merkeze bağlıydılar. Bunlardan birincisi olan Kırım Müftülüğü idi; Rus işgalinden sonra da yerinde bırakılmıştı. Volga boyunda yaşayan Müslümanlar için Orenburg Müftülüğü, Kafkasya Sünnileri için Kafkasya Müftülüğü ve Şiiler için Kafkasya Şeyhülislamlığı bulunmaktaydı.


#3

SORU:

XIX. yüzyılda Rusya'da yaşayan Türk toplulukları hangi coğrafyalarda yaşamaktaydılar?


CEVAP:

Bunlar esas olarak üç ana öbekte toplanıyordu: 1. Volga havzasındaki Tatar-Başkurtlar; 2. Kafkasya’da yaşayan Türkler; 3. Orta Asya’da yaşayan Türk halkları. Türkistan’ın kuzeyinde geniş Kazak bozkırları uzanır. Güney Türkistan’ın batı tarafı Hazar denizinden başlar; büyük bir kısmı çöllerle kaplıdır. Biraz ortaya doğru gelince Amuderya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde Harezm bölgesi bulunur. Bunun güneyinde yer alan iki büyük nehir arasındaki Maveraünnehr uzanır. Bu geniş topraklarda esasen 5 büyük topluluk yaşamaktaydı: Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler ve Karakalpaklar.


#4

SORU:

1552 ve 1556 yılları arasında Türk-Rus ilişkilerinde pek çok sonuç doğuran ve Osmanlı Devleti ile Rusya'nın sınırdaş olmasına sebep olan gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

1552’de Kazan Hanlığı Ruslar eline düştü. Kazan Hanlığı’nın düşmesi önemli sonuçlara yol açtı. İdil boyunda VI. yüzyıldan beri devam eden Türk hâkimiyeti son buldu. Rusların Hazar sahillerine, Kafkasya’ya ve doğuya doğru yayılmasının önü açılmış oldu. Rusya Kazak bozkırlarına ve Sibirya’ya doğru ilerleme imkânı buldu. Bu yüzyılın son çeyreğinde Rus-Kazakları (Kozaklar) doğuya doğru ilerleyerek Sibir Hanlığını ele geçirdiler. 1556’da Astrahan Hanlığı’nın da Ruslar eline geçmesiyle Rusya ve Osmanlı devletleri sınırdaş oldular. Türkistanlı hacıların geçiş güzergâhı olan Astrahan yolu tıkandı. Türkistan hanlıkları bu yolu yeniden açabilmek için Rus hükümdarına başvurmak zorunda kaldılar.


#5

SORU:

Kazan’ı ve Astrahan’ı ele geçiren Rus Devleti'nin XVIII. yüzyıla kadar Müslüman Tatarlara karşı süren tutumu, Tatarları nasıl etkiledi?


CEVAP:

Tatarlar, iki yüz seneden fazla ağır bir baskı altında kaldılar. Rus Devleti, bu süre içinde onları baskı yoluyla Hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Bu baskılar Tatarları pasif direnişe ve İslam dinine daha sıkı sarılmaya yöneltti. Baskılardan uzak durmak için, Tatarların önemli bir kısmı köylere ve uzak yerlere yerleşmek zorunda kaldılar. Bu zorlamalar tamamen sonuçsuz kalmadı; az sayıda da olsa bazı Tatarlar ve Tatar aristokrasisinin önemli bir kısmı Hıristiyanlığı kabul etti. Ortodoksluğa giren ilk Tatarlar “Eski Kreşinler” (Hıristiyanlar) adıyla anılır.

Baskı siyaseti XVIII. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. Büyük Petro (1682-1725) zamanında Hıristiyanlığa geçen Tatarlar vergiden ve askerlikten muaf tutuluyordu. 1740’ta hükümet bir fermanla İslam dininde ısrar edenlerin vergilerini iki katına çıkardı. Bundan iki yıl sonra ise yeni bir kararla Kazan vilayetindeki camiler yıktırıldı; kısa bir süre içinde 418 cami yerle bir edildi. Bütün bu baskılar Tatarlar arasında din değiştirenlerin sayısını pek arttırmadı.


#6

SORU:

Başkurtların Rus hakimiyetinden sonra 1664’te Seyid Batır adındaki aksakalın önderliğinde ayaklanmalarına neden olan sebepler nelerdir?


CEVAP:

Rus hâkimiyetinin ilk döneminde Başkurt soyluları (mirzalar) ve kabile reisleri (beyler) ayrıcalıklarını korudular. Fakat Rus hükümeti giderek bu ayrıcalıkları almaya, Başkurt topraklarına Rus göçmenler yerleştirmeye başladı. Yeni gelenlerle ülkenin eski sâkinleri olan Başkurtlar arasında sürüp giden bir mücadele başladı. Tabiat ve madenler bakımından zengin olan Başkurt ülkesinin yerli ahalisi gittikçe fakirliğe itildi.
Ruslar 1579’da Ufa kalesini inşa ettiler. Rus savaşçıları, soyluların çocukları ve diğer memurlar buraya gelip yerleştiler. Onları başıbozuk Ruslar izledi. İlk dönemde Rus hükûmeti Başkurtları gücendirmemeye özen göstermekte ve onlardan nispeten daha az vergi almaktaydı. Fakat sonraları Başkurtların zengin ve geniş topraklarını ellerinden almaya başladı; bu durum Başkurtlar arasında memnuniyetsizlik ve huzursuzluklara yol açtı. Baskı ve gasplardan bıkmış olan Başkurtlar çeteler oluşturarak Rus merkezlerine baskınlar yaptılar. Başkurtlar 1664’te Seyid Batır adındaki aksakalın önderliğinde ayaklandılar.


#7

SORU:

Tatar uyanışının öncelikle Kazan Tatarları arasında çıkmasının nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Uyanış hareketinin öncelikle Kazan Tatarları arasında çıkması tarihî ve diğer şartların ürünüdür. Ticaret yollarının kesiştiği Volga boyunda, Hıristiyan Ruslarla komşu olarak yaşayan Tatarlar, Türk kavimleri içinde yerleşik hayata epey önce geçen bir halktı; ataları olan Bulgarlar zamanından beri bölgede iktisadi bir güç oldular. XVIII. yüzyılın sonunda Rusya’nın verdiği ticari hakları iyi bir şekilde kullanarak zenginleşen Tatar tacirlerinin katkısıyla Kazan ve çevresinde kültürel bir canlanma ve uyanış hareketi ortaya çıktı. Bulundukları coğrafyanın yarattığı dinî sorunlar üzerinde kafa yoran Tatar ulamasının sahip olduğu tartışma geleneği de bu uyanışta etkili oldu.


#8

SORU:

İslam ilahiyatını “rasyonalist” esaslara göre sorgulayan biri olarak sunulan,  Tatar dinî reform düşüncesinin babası sayılan Molla Ebunnasr Kursavî’nin fikrî oluşumu nasıldır?


CEVAP:

Kursavî’nin fikrî oluşumu şöyledir: Meçkere medresesindeki tahsili sırasında yetenekli olduğunu gösterdi. Bazı konularda hocasının söyledikleri ile yetinmedi. Bu dönemde ilim merkezi ve kültür kaynağı olarak kabul edilen Buhara şehrine gitti. Orada çok revaçta olan kelâm ilmiyle uğraştı; bu konuda son derece iyi yetişti; hocalarını bile geride bıraktı. Fakat bir noktadan sonra, bütün bu öğrendiklerinin dinî açıdan ne işe yarayacağını konusunda kendini sorguladı. İlim adına biriktirdiği şeylerin birtakım zanlardan ve Yunan felsefesinin uzantılarından ibaret olduğu kanaatine varıp pişmanlık duydu. Yunan felsefesi yerine iman düşüncesine (hikmet-i imaniye) yönelmeye karar verdi. Kitap ve Hadis konularını araştırmaya başladı ve giderek bu ilimlerde ustalık kazandı. Büyük tefsir ve hadis âlimlerinin, tasavvuf ehlinin eserlerini inceledi. Buhara’nın tanınmış şeyhlerinden Niyazkulu Türkmanî’ye bağlandı ve dört yıl onun sohbetlerinde bulundu. Bundan sonra yazmakla ve talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Eserlerinde içtihat kapısının açılmasını savundu; taklidi reddetti.


#9

SORU:

XIX. asırda Kazan Tatarları arasında ortaya çıkan ve Kursavî ve Mercanî gibi Tatar din âlimlerinin öncülüğünde başlayıp, Sovyet döneminin başlarına kadar etkili olan reform hareketini kısaca açıklayınız.


CEVAP:

XIX. asırda Kazan Tatarları arasında güçlü bir dinî reform hareketi ortaya çıktı. İlahiyat konularında fikir yürütme becerisine sahip olan Tatar uleması, İslam dünyasından gelen öze dönüşçü eğilimlerin de etkisiyle reformist bir söylem geliştirdi. Reformcular, geri kalmışlıktan kurtulmanın çarelerini İslam’ın özüne dönmede ve yabancı tesirlerden arınmada görüyorlardı. Kursavî ve Mercanî gibi Tatar din âlimlerinin öncülüğünde başlayan bu hareket sonraları modernist eğilimlerle de birleşerek Sovyet döneminin başlarına kadar etkili oldu. Diğer Türk bölgelerinde de benzer bazı eğilimler olsa da, bunların hiçbiri Kazan’daki kadar güçlü bir harekete dönüşmedi.


#10

SORU:

Dinî reform akımının en önemli temsilcisi kabul edilen Şihâbüddin Mercanî'nin asıl önemi hangi sebepten ileri gelmektedir?


CEVAP:

Mercanî'nin asıl önemi ıslahçılık ile modernizm arasında durmasından kaynaklanmaktadır. Ömrünün son yirmi yılında Rusya Müslümanları modernlikle daha fazla yüz yüze gelmişlerdi. Rus sosyal hayatına karışan fakat dine de sıkı bir şekilde bağlı olan Tatar tüccârı, yeni gelişmeler karşısında eski tarzdaki İslam anlayışının yüklediği formüllerden sıkıntı duyuyordu. Mercânî gibi saygın bir din âliminin İslamiyet ile modernliği uzlaştıran yeni yorumları onların kendi hayat tarzlarına uygun düşüyordu.


#11

SORU:

Ziyaüddin hazretleri tarafından tarikatı Rusya Müslümanları içinde temsil etmesi için tam yetki (icazet) verilen, 1872’de dine aykırı (bid’at) inançlar yaymakla suçlanan ve Rus yetkililerin müdahalesiyle tutuklanarak sürgüne gönderilen reform yanlısı ulemadan kabul edilen şeyh kimdir?


CEVAP:

Zeynullah Resulî, 10 yıl içinde gösterdiği olağanüstü gayretleri sonunda tarikat içinde yükseldi. 1869’da hac ziyareti vesilesiyle uğradığı İstanbul’da doğruca Gümüşhaneli Şeyh Ahmed Ziyaüddin hazretlerine gitti. Ondan çok etkilendi. Hac dönüşünde yeniden uğradığında, Ziyaüddin hazretleri ona tarikatı Rusya Müslümanları içinde temsil etmesi için tam yetki (icazet) verdi.

1872’de dine aykırı (bid’at) inançlar yaymakla suçlandı; Orenburg’daki Dinî İdare’ye şikâyet edildi; burada sorguya çekildi. Konuya Rus yetkililer de müdahale ettiler ve şeyhi tutuklayarak sürgüne gönderdiler (Rızaeddin b. Fahreddin 1917: 5-16).


#12

SORU:

Kazan’daki medrese eğitiminden sonra tahsilini ilerletmek için 7 yıl Buhara medreselerinde eğitim alan Âlimcan Barudî'nin daha sonra Kazan'a döndükten sonra açtığı okulu kısaca açıklayınız.


CEVAP:

Kazan’a döndüğünde Muhammediye Medresesi adıyla ünlenen bir okul açtı. Medresesinde Buhara’dakinden oldukça farklı bir program uyguladı. İhmal edildiğini düşündüğü Kur’an, Hadis ve İslam tarihi derslerine ağırlık verdi. Doğa bilimleri, matematik, tarih ve coğrafya derslerini medrese müfredatına dâhil etti.


#13

SORU:

Âlimcan Barudî, Şeyh Zeynullah ve Çistay şehrinde Şeyh Muhammed Zâkir Efendi gibi kişilerin, tarikat ve medreselerdeki eğitim faaliyetlerinin faydaları nelerdir?


CEVAP:

Rusya’daki Müslüman tarikatlar, milliyeti muhafaza etmek açısından oldukça büyük faydalar temin ettiler. Âlimcan Barudî, Şeyh Zeynullah ve Çistay şehrinde Şeyh Muhammed Zâkir Efendi gibi kişiler, tarikat ve medreselerdeki eğitim faaliyetleri vasıtasıyla halkı Ruslaşmaktan korudular. Medreselere Avrupa bilimlerinin girmesine sebep olmanın yanında, kadınların sosyal hayata katılmalarında dinî bakımdan bir sakınca olmadığı fikrini işlediler. Saygın kişilikleri sayesinde bu fikrin halka kolayca kabul edilmesini sağladılar.


#14

SORU:

Dinî reformcular içinde en çok yazanı ve en ağır başlısı Rızaeddin b. Fahreddin’in fikrî oluşumuna Tercüman gazetesinin etkisini açıklayınız.


CEVAP:

Onun fikrî oluşumuna etki eden iki unsurdan biri Tercüman gazetesidir. Daha medrese yıllarında tanıdığı bu gazete sayesinde edebiyattan ve dünyada olup bite-ni takip etmekten lezzet almaya başladı. Dilde Türkçülük yolunu seçmesi ve Türk kavimlerinin birliği ülküsüne bağlanması bu sayede oldu. İsmail Gaspıralı’nın or-taya koyduğu yeni metotla (usûl-i cedîde) eğitimi daima destekledi; Müslüman kadınların özgürleştirilmesi fikrine büyük bir duyarlılık gösterdi.


#15

SORU:

Rızaeddin b. Fahreddin'e göre, İslam milletlerinin geri kalmasının sebebi nedir?


CEVAP:

Rızaeddin b. Fahreddin'e göre, İslam milletlerinin geri kalmasının sebebi son asırlarda İslam dünyasında din anlayışının özünden sapması, yani akidenin bozulmasıydı. Eğer Müslümanlar tekrar eski güçlerine erişmek istiyorlarsa, İslamı selefin anla-dığı yolda anlamaya çalışmalıydılar. Musa Cârullah da bu konuda onunla aynı görüşteydi. Gaspıralı ve Akçura gibi laik bir reformcu olan Zeki Velidi Togan ise bunun aksinin doğru olduğunu ileri sürüyordu (Togan 1914: 733-43).


#16

SORU:

Dinî ıslah hareketinin en tanınmış temsilcilerinden biri olan Musa Cârullah’ın fikrî kişiliğini kısaca açıklayınız.


CEVAP:

Musa Cârullah’ın fikrî kişiliği, Avrupaî Rusya ile Müslüman Doğu ikileminin izlerini taşır. Hayatının önemli bir kısmı Rostov, Kazan ve Petersburg şehirlerin-de, Rus kültür muhiti içinde geçti. Selef dönemini idealize etmesi, taklidi reddedip içtihat kapısının açılmasını savunması ve kelâm karşıtlığı onun fikirlerinin teme-lini oluşturur. Batı ve Rus kültürü ile olan yakın teması, onun düşüncelerine bir esneklik ve serbestlik sağlamıştır.


#17

SORU:

Dinî ıslah hareketinin en tanınmış temsilcilerinden biri olan Musa Cârullah'ı en çok rahatsız eden konu neydi?


CEVAP:

Onu en çok rahatsız eden konu, İslam dünyasındaki fikrî durgunluk ve umur-samazlıktı. Müslüman dünyasının ilk asırlarındaki dinamizm, fikir hürriyeti ve içtihat yapma gibi özelliklerinin sonraki asırlarda yerini taklit anlayışına bırak-tığını düşünüyor, gerilemenin esas sebebini buna bağlıyordu. Fikirleri daraltan mezhep taassubu yüzünden medrese eğitiminin bozulduğunu, kadınların sosyal hayatın dışına itildiğini, bunları iktisat ve hukuk alanındaki bozulmaların takip ettiğini söylüyordu. Gerilemeden en çok ulemayı sorumlu tutuyordu. XVI. asırda Hıristiyan dünyası Martin Luther gibi büyük bir “müceddit” sayesinde ilerlerken, İslam ulemasının eski kitaplara şerh ve haşiyeler yazmakla meşgul olduklarını, Müslümanların aklının taklitçi fakihlerin ve mağrur kelâmcıların elinde esir ol-duğunu söylüyordu. Onun fikrince Müslümanların kurtuluşu aklı tutkunluktan kurtarmakla ve mezheplerin koyduğu sınırları yıkmakla mümkündü. Son dönem fıkıhçılarının din anlayışını dar kalıplar içine hapsettiklerini belirttikten sonra, Müslümanlar arasında birlik sağlanması için ve yüzyıllar boyu devam eden Şiîlik-Sünnîlik gibi ayrılıkların giderilmesi ve bu dar kalıpların yıkılması gerektiğini ifa-de etti. Kelâmcıları da keskin bir dille eleştiren Cârullah, onların boş tartışmalarla Müslümanların zihinlerini işgal ettiklerini, Yunan felsefesinin faydasız tartışma-larını İslam dünyasına taşımak suretiyle İslam dininin sade olan akidesini karma-şık hâle getirdiklerini öne sürdü. Çağdaş meselelere cevap vermekten uzak olan kelâm ilminin medrese müfredatından çıkarılması gerektiğini ifade etti.


#18

SORU:

Musa Cârullah’ın fikirleri Türkiye'de nasıl karşılık bulmuştur?


CEVAP:

Cârullah’ın fikirleri Türkiye’de de geniş yankı uyandırdı. Onun yazılarına ilgi duyanlar daha çok Türkçü ve Batıcı aydınlardı. Şeyhülislamlık makamı (Bâb-ı Meşîhat) onun fikirlerini şüphe ile karşıladı, hatta 1913’te dine aykırı görüşler içerdiği gerekçesiyle onun dört kitabının toplatılmasını istedi. Şeyhülislam Mus-tafa Sabri Efendi, Cârullah’ın eski İslam âlimlerine (fakihlere, kelâmcılara ve tef-sircilere) yönelttiği suçlamaları haksız buldu ve fikirlerinde tutarsız olduğunu iddia etti.


#19

SORU:

Rusya Müslümanlarının yenilik arayışlarının organize olması ve güçlü bir harekete dönüşmesinde Gaspıralı’nın rolü nedir?


CEVAP:

Rusya Müslümanlarının yenilik arayışlarının organize olması ve güçlü bir ha-rekete dönüşmesi XIX. yüzyılın son çeyreğinde Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi ve usûl-i cedit mektepleri sayesinde oldu. Dinî reformculardan farklı olarak, Gas-pıralı “ıslah” veya “tecdit” peşinde değildi; Gaspıralı, İslam inancında saflığa gi-derek Asr-ı Saadet modelini yeniden yakalama amacını gütmüyor, toplumu düze çıkarmanın çarelerini dinî söylemin dışında arıyordu. Bu dönemde dinî konulara değil, seküler ilgilere sahip olan ve Batı’yı daha iyi tanıyan bir aydınlar grubu orta-ya çıktı. Bu grubun önde gelen temsilcileri olarak, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Zeki Velidi (Togan) ve Sadri Maksudi sayılabilir. Onların öncelikleri, inanç konu-larından ziyade toplumsal sorunlardı. Bu aydınlar dinî reformcuların fikirlerini takdir etmekle birlikte, onların çözümlemelerinden tatmin olmamakta ve giderek daha seküler alana kaymakta idiler.


#20

SORU:

XIX. yüzyılın son çeyreğinde modernist eğilim ve dinî reformculuğun durumu nasıldı?


CEVAP:

XIX. yüzyılın son çeyreğinde modernist eğilim ağırlık kazanırken, dinî reform-culuk gerilemekteydi. 1906 senesinde reformcu ulemadan Âlimcan Barudî’nin medresesindeki Islahçı talebelerin isyanı, dünyevî bir yönelişin göstergesiydi; ıslah edilmiş bir medresenin talebeleri bir noktadan sonra bu ıslahı yeterli bul-muyorlardı. Medresenin kurucusu olan Âlimcan Barudî, reform yanlısı olmakla birlikte, talebelerin gözünde “eskilik taraftarı” konumuna düşmüştü. Musa Cârullah talebelerin hoşnutsuzluğunu gidermek ve onları İslam daire-sinde tutabilmek için uğraşıyordu. Eski İslam âlimlerinin eserleri arasında tale-belere dinamik ve inkılâpçı mesajlar verebilecek kitaplar (kendi deyimiyle selef eserleri) bulmak için çırpınıyor, İslam klasikleri içinde “yeni fikirler” ve “yeni fel-sefeler” bulunabileceğine inanıyordu. Bu yüzden İslam tarihinde hür fikirleriyle tanınan Ebulalâ el-Maarrî’den tercümeler yaptı. Fakat bütün bu çabalar ıslahçılı-ğın gerilemesini durduramayacaktır. Mercanî ve onun yolundaki dinî ıslahçıların fikirleri artık çağın gerisinde kalmakta, modern kafaları ikna edememekteydi.