KENT SOSYOLOJİSİ Dersi Osmanlı Kentleri ve Kentleşme soru cevapları:

Toplam 64 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Osmanlı kentlerini anlatan en önemli kaynaklar hangileridir?


CEVAP:

Osmanlı insanının, şehirleri fethettikten sonra bu şehirlerde yaptıkları imar faaliyetleri 15. Yüzyılın çağdaş kaynaklarından örneğin Aşıkpaşazade (1393-1481) ya da Neşri (v. 1520) tarihinden takip edilebilmektedir. Osmanlı tarihini anlatan bu kaynaklar, her bir padişahın tarihini anlatırken onların şehirlere yaptıkları katkıları ve yatırımları tek tek zikretmişler ve kendilerine bu vesile ile de hayır dualarda bulunmuşlardır. Şehirlerin imar sürecini ifade etmek için bu kaynaklarda şenlendirme terimi kullanılmaktadır.


#2

SORU:

Şenlendirme nedir?


CEVAP:

Şenlendirme; şehirlerin imarı, ihyası, âbat edilmesi, nüfuslandırılması, huzur ve güvenliğinin temini ve iaşesinin (gıda) temini gibi şehircilik ve şehirleşme faaliyetlerine denir.


#3

SORU:

Osmanlı şehirleri ve fetih arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı siyasî yapı ve kültürü, içinde bulunduğu toplumsal âdet ve geleneklere aşırı duyarlıdır ve fethettiği toplumların maddi ve kültürel zenginliklerinden de etkilenmiştir. Fakat geleneklerin ötesinde dikkate aldığı güçlü bir İslam hukuku ve Türk-İslam devlet geleneği uygulaması da vardır. Bu hukuk ve gelenek bir şehrin fethi aşamasında başlardı. Eğer şehir sulh/barış ile fethedilirse, İslam hukukuna ve Osmanlı uygulamasına göre şehir halkının canına ve malına dokunulmazdı. Erken dönemler için Bursa’nın (1326; önce savaş sonra sulh) ve Edirne’nin (1361) fethi buna örnek verilebilir. Bu durumda, mevcut gayrimüslim şehir halkının güvenle şehirde yaşaması için tek şart cizye (baş) vergisi vererek (haracgüzar) göstermesiydi. Fethedilen şehrin halkı kendi mülklerinde oturmaya devam eder, fetih sonrası gelen göçmenler ise yeni mahalleler kurarak şehrin imarına girişirlerdi. Zamanla, insanlar arası mülk alışverişi ile ya da gelen göçmenlerin gelmesi ile heterojen mahalleler ve şehir meydana gelirdi.


#4

SORU:

Eğer bir şehrin fethi sulh (barış) ile değil de savaşla/zorla olmuşsa o şehir halkına nasıl davranılırdı?


CEVAP:

Eğer bir şehrin fethi sulh (barış) ile değil de savaşla/zorla (anveten) oldu ise, fetihten sonra o şehrin halkının esir alınması ve mallarına el konulması kanunî bir haktı. Galata bölgesi ise sulh ile alındığı için muamele başka olmuştur


#5

SORU:

İstanbul’un Fethi ile İstanbul’da yaşayan halk nasıl etkilenmiştir?


CEVAP:

İstanbul’un Rum halkı esir edilmiş, evlerine, fetihle birlikte gelen ya da göç eden insanlar yerleşmiştir. Tüm ibadethanelerin camiye çevrilmesinde (kılıç hakkı) hukuken mümkün hale gelmiştir. Şüphesiz bu durum, esir olan halkın fidyesini ödeyerek hürriyetini kazanmasına ve şehirde oturmaya devam etmesine engel değildir. Ya da
göçle gelen gayrimüslimlerin şehirde farklı muamele görmesine de yol açmamaktadır. İstanbul örneğine devam edersek, her ne kadar fetihle birlikte Rumlar esir edilmiş ve mallarına el konulmuşsa da, teori ile pratik ya da norm ile uygulamada, uygulamanın önemini bizi gösterircesine, Fatih Sultan Mehmet hürriyetlerini ve mallarını Rumlara
geri vermiş, ibadethanelerin ise sadece bir kısmını camiye çevirmiştir. Böylece çok sayda Rum diğer gayrimüslimlerle birlikte İstanbul’da yaşamaya devam edebilmiştir. Nitekim 20. yüzyıla kadar Rumlar, Müslümanlardan sonra İstanbul’da en fazla nüfusa sahip (%20 civarı) unsur olmuştur.


#6

SORU:

Şehir ve kanunnameleri kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Güven ortamı ile fethin ilk aşaması tamamlandıktan sonra ikinci aşama olarak yerel âdetlerin ve demografik bilgilerin öğrenilmesine (tahrirler) ve buna göre kuralların konulmasına yönelik “sancak/şehir kanunnameleri”nin hazırlanmasına geçilmiştir. Dolayısıyla Osmanlılarda her şehrin kendine özgü, yerel şartları dikkate alan kanunları vardır. Böyle bir tespit şüphesiz bir şehrin önceki halini bilerek yeni halinde bir süreklilik sağlama niyetinin de göstergesidir. Bir anlamda bu yöntem, geçmiş kültür ve geleneklerin öğrenilmesi ve yaşatılması sonucunu da doğurmuştur.


#7

SORU:

Tapu tahrirleri niçin yapılmıştır?


CEVAP:

Tüm unsurlarıyla birlikte nüfusun ve ayrıca mülklerin tespitine yönelik sayımlar (tapu tahrirleri) yapılmıştır. Böylece bir taraftan şehrin fetihten sonraki hali her açıdan tasvir edilirken diğer taraftan bundan sonra o şehirde nasıl bir şenlendirmeye ihtiyaç olduğu da tespit edilmiştir.


#8

SORU:

Ayrıntılı tahrir defterleri bizlere o şehrin ne tür bilgilerini vermektedir?


CEVAP:

Ayrıntılı tahrir defterleri bizlere o şehrin nüfus yapısı (hane sayısı, etnik-dini durum, cinsiyet gibi), topoğrafik/yerleşim durumu (mahalle-köy sayıları ve büyüklükleri, mimari eserler), sosyal yapısı (kişilerin unvanları-sıfatları), iktisadi durumu (toprak tasarruf türleri, vergi çeşit ve miktarları, ürün, üretim çeşit ve miktarları, meslekler, servet dağılımı) gibi konular hakkında bilgiler verir.


#9

SORU:

Osmanlı şehirlerinde uzun süre istikrar ve adaletin sağlanmasında neler önemli olmuştur?


CEVAP:

Bugün elimizde olan dört bin civarındaki tahrir defteri ile neredeyse tüm Osmanlı kazaları ile ilgili bilgiler takip edilebilmektedir. Kanunnamelerdeki güncellemeler gibi bir şehrin temel bilgileri için yapılan sayımlar ve kayıtlar da belirli aralıklarla güncellenmektedir. Bazen tahrir, bazen avârız, bazen cizye ve bazen de nüfus defterleri ve temettuat sayımları gibi adlandırmalarla şehirler ve köylerin nüfus, mülkiyet, üretim ve vergi verileri toplanmıştır. Böylece şehirlerde ve köylerinde meydana gelen her türlü değişim takip edilmiş ve buna göre şehirlerin kapasiteleri ve yükümlülükleri de gözden geçirilmiştir. Şehirler için uzun dönemli istikrar ve adaletin sağlanmasında bu tür takip ve güncelleştirmeler oldukça önemli olmuştur.


#10

SORU:

Osmanlı şehir hayatı ile ilgili kurumsal ve mesleki bilgiler nereden takip edilebilmektedir?


CEVAP:

Genel kanunnamelerden de şehir hayatı ile ilgili kurumsal ve mesleki bilgiler takip edilebilmektedir. Mesela şehirdeki ekmekçiler, kasaplar, aşçılar, börekçiler, yaş yemişçiler, yoğurtçular, turşucular, helvacılar, şerbetçiler, terziler, çukacılar, abacılar, iplikçiler, kazzazlar, dellallar, takyeciler, haffaflar, gön tacirleri, eskiciler, saraçlar, hallaçlar, demirciler, kazancılar, nalbantlar, bıçakçılar, bennâlar, neccarlar, kiremitçiler, hamamcılar, boyacılar, berberler, cerrahlar... Ya da vakıflar, mumhane, kapan, liman ve sabunhane gibi
meslek ve kurumlara dair düzenlemeler de yine kanunnamelerden takip edilebilmektedir.


#11

SORU:

Osmanlı şehirlerinde adalet, güven ve huzurun tesisi nasıl sağlanmıştır?


CEVAP:

Fetih ve sonrasındaki sayımlarla birlikte gerçekleştirilen diğer bir uygulama şehre, adliye ve belediye işlerinden sorumlu bir yönetici (kadı) ve emniyet ve asayişten sorumlu bazı yöneticilerin (subaşı, yasakçı, ağa, şehremini...) tayininin yapılmasıydı. Böylece fethedilen bir şehirde güvenlik, otorite ve adalet olarak detaylandırabileceğimiz süreç tamamlanmış olurdu. Osmanlı idari bölümlemesi eyalet, sancak, kaza, nahiye ve köylerden oluşmaktadır.


#12

SORU:

Osmanlı şehirlerinde adaleti sağlamak için kimler atanmıştır?


CEVAP:

Adaleti sağlamak için ise kaza ve sancaklardan oluşan şehirlerde kadı, müftü ve mahkemede görevli muhzir (mübaşir) ve kâtip gibi görevliler mevcuttu. Ayrıca şehirlerin ölçeklerine göre şehir kethüdası (yerel yönetici), mimar başı, su yolcu gibi görevlilerle vakıf, tekke ve loncaların kendilerine mahsus birçok görevlisi de bulunmaktaydı. Anlaşılacağı üzere, fetihle birlikte bazı temel görevliler şehirde adalet ve düzeni sağlamak üzere görevlendirilmekte daha sonra şehrin gelişen ihtiyaçlarına göre idari ya da şehrin kendi kurumlarına pek çok görevli atanabilmektedir.


#13

SORU:

Osmanlı şehirlerinde herhangi bir anlaşmazlığın giderilme süreci nasıl işliyordu?


CEVAP:

İster Müslüman olsun isterse gayrimüslim, insanlar anlaşmazlıklarını öncelikle mahalledeki din görevlisi ve ileri gelenler, loncalar ya da müftülük gibi müesseseler aracılığı ile anlaşma yoluyla çözmeye (sulh) çalışmaktadır. Belge gerektiren ya da anlaşmayla çözülmesi mümkün olmayan meseleler için ise yine Müslim ya da gayrimüslim olsun başvuru merci yerelde kadı mahkemeleri genelde ise İstanbul’daki Divan olmuştur. Bu işleyişin 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar da böyle devam ettiği görülmektedir. Şehirlerin fethi ile başlayan ve yüzyıllarca süren bu ilke ve uygulamalar şüphesiz insanların gündelik hayattaki adalet ve güvenlik ihtiyacını karşılamaktadır.


#14

SORU:

Osmanlı şehirlerinde kadılar hangi işleri yürütürlerdi?


CEVAP:

Kadılar Osmanlı şehirlerinde sadece hukuki işlere bakmazlar, şehrin gündelik yaşamını ve altyapısını takip ederler, kurumların ve iktisadi hayatın (iaşe) adaletle, güvenle ve süreklilik çerçevesinde bir verimlilikle çalışmasını sağlar, şehri idare ederlerdi. Kadılar devletin şehirdeki görevlisi ve şehrin devlet nezdindeki temsilcisiydiler. Kaza yani şehir kelimesinin kadılıktan kalma bir kullanım olduğunu akılda tutarak bu kazalara ait bugün elimizde Şeriyye Sicilleri denilen ve kadıların tuttuğu yirmi binden fazla defter bulunmaktadır.


#15

SORU:

Kurumların birbirini denetlemesi nasıl bir işbölümü ile gerçekleşmekteydi?


CEVAP:

Güçler ayrılığı ya da kurumların birbirini denetlemesine benzer bir işbölümü vardı. Subaşı ve benzeri statüdeki görevliler asayişi, eminler-Muhtesipler iktisadi-mali işleri,  kethüdalar esnaf örgütlerini, imamlar ve diğer din görevlileri mahalleleri ve cemaatleri, mütevelliler vakıfları sevk ve idare ederlerdi. Ancak tüm bu idari görevlerin ve yürütmenin denetleyicisi ve herhangi bir anlaşmazlıkta karar merci kadı ve mahkemesiydi.


#16

SORU:

Osmanlı şehirlerinde süreklilik nedir?


CEVAP:
  • Birincisi, ilkesel olarak Osmanlıların İslam ve Türklükten kaynaklı ilke ve adetleri kendi idari süreçlerinde devam ettirmeleridir. Fetih yöntemleri, yapılan tahrirler ve idari icraatlar bu sürekliliğin unsurları olarak görülmelidir.
  • İkincisi ise fethedilen şehirlerin var olan örf ve adetlerine yönelik hassasiyet ve bunları Osmanlı sistemini adapte etme uğraşısı ile ortaya çıkan sürekliliktir. Özellikle sancak kanunnameleriyle yapılmak istenenin bu olduğu söylenebilir. Zira böylece Balkan şehirleri için Bizans, Macar ve feodal örflerin ve Anadolu şehirleri için Kayıtbay
    Kanunundan diğer beylik kanunlarına kadarki adetlerin tespiti yapılmaktadır.
  • Üçüncü olarak, süreklilik ilkesiyle anlatılmak istenen şehrin mimari unsurlarının ve yapılı çevrenin yakılıp yıkılması yerine olabildiğince tamir edilerek ve yenilenerek kullanılmasıdır. Özellikle 19. yüzyılda Avrupalı devletlerin sömürgeleştirdikleri şehirlerde uyguladıkları şehirleşme politikalarıyla karşılaştırılırsa Osmanlıların şehirlerdeki süreklilikleri sağlama iddiası daha net anlaşılabilir.

#17

SORU:

Osmanlı kentlerinin gelişimini beylikler dönemi nasıl etkilemiştir?


CEVAP:

Süreklilik unsuru çerçevesinde Osmanlıların beylikler döneminden kalan örf ve şehircilik mirasını koruduğu ve ancak belirli bir ölçek genişlemesinden sonra mevcut yapılı çevreyle uyumlu yeni bir imar sürecine giriştiği gözükmektedir. Kütahya ve Uşak şehrinde Germiyanoğullarının mimari ve şehircilik mirası başta Ulu Camileri olmak üzere korunurken etrafına pek çok yeni eser Osmanlılar zamanında eklenmiş ve gerek strüktür ve gerekse de tarz açısından etkileşimler yaşanmıştır. Kastamonu ve Amasya civarında Çobanoğulları ve Candaroğulları mirası, Tokat, Sivas ve Kayseri gibi şehirlerde ise Danişmendliler ve Selçuklu mirası aynı şekilde korunarak günümüze ulaşmış ve fakat gerektikçe de Osmanlılar zamanında bu şehirlere çeşitli işlevlere sahip eserler eklenmiştir. Özetle buradaki vurgu yeni imar faaliyetleriyle olduğu kadar var olan eser ve yapıların yüzyıllarca korunup işlevsel hale getirilmesi şehirle bütünleşme yoluyla Osmanlı şehirlerinde sürekliliğin sağlanmasıdır.


#18

SORU:

Osmanlı şehirlerinde heterojen yapı nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı şehirlerinde pek çok farklı dinî ve etnik unsurdan insan aynı mahallede karışık oturabiliyordu. Osmanlı kaynakları, heterojen denilen, çeşitli grupların bir arada yaşadığı ve aralarında iletişim ve etkileşimi ifade eden örneklerle doludur. “Getto” denilen sadece bir gruba mahsus bölgeler hiçbir Osmanlı şehrinde gözükmemektedir. Oysa Avrupa şehirlerinin pek çoğunda özellikle Yahudiler için “getto” denilen mahaller söz konusudur. Bugün Toledo’da, Prag’ta, Paris’te “Yahudi Mahallesi” olarak gezilen yerler geçmişte, başka bir yerde oturmasına izin verilmeyen bir dinî unsurun mahalleleridir. Başka dinî ve etnik unsurlar için de benzeri mahaller oluşturulmuştur. Modern dönemde karantina uygulamalarının Avrupa’daki başarısı da getto kültürünün bir uzantısı olarak yorumlanmaktadır.


#19

SORU:

Osmanlıda şehirleri için kendini yönetme ilkesi nedir?


CEVAP:

Osmanlı şehirleri için, özellikle de klasik dönem yani 19. yüzyıl öncesi, söylenebilecek bir ilke kendi kendini yönetme ilkesidir. Şehirdeki işlevlerin idaresi ve altyapı hizmetlerinin inşası ve sürdürülebilir kılınması anlamındaki bu kendi kendini yönetme/ikame etme ilkesi Osmanlı şehirlerinin pek çoğunda izleri görülebilecek bir ilkedir. Modern belediyeciliğin üstlendiği birçok şehir fonksiyonu yani şehrin alt ve üst yapı uygulamaları tam anlamıyla yerel aktörler ve kurumlar tarafından icra ve idare edilmekte idi. Merkezi devletin fetih sonrası yaptığı sayımlar ve kanun düzenlemelerinden sonra, idareci olarak kadı ve asayiş için bir görevli (subaşı vb.) tayini yapılır ve diğer işler yerel unsurlara bırakılırdı. Müslüman ve gayrimüslimler, üzerlerine düşen vergiyi ödüyorsa ve huzur bozucu bir durum yoksa merkezin bir şehre müdahale etmesi söz konusu olmazdı. Kontrol edici (tayinler, beratlar yoluyla) ve düzenleyici (kanunlar, arzlar, narhlar yoluyla) bir konumda duran merkez, şehirlerin altyapı ve üstyapı uygulamalarını ve iskân süreçlerini yerel aktör ve kurumlara bırakırdı.


#20

SORU:

Osmanlı şehirlerinde nüfus ve iskân arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı şehirciliğinin ilk boyutunda insan unsuru ile ilgili tanımlamalara bakılmalıdır. Fetihten hemen sonra yapılan nüfus ve tapu tahrir sayımlarında mevcut nüfus ve bu nüfusun yapısı tespit edilmektedir. Elimizde olan dört bin civarındaki tahrir defteri ve diğer nüfusla ilgili avârız, cizye ve temettuat kayıtları bize bu konularda çok ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Sayımlardan elde edilen sonuçlara göre o şehre yönelik bir iskân politikası belirmektedir. Bazen merkezi kararlar yardımıyla o şehirlere nüfuslar sevk edilmekte bazen de şehrin büyümesine paralel olarak ya da şehrin bir cazibe merkezi haline gelmesiyle şehirlere göçler olmaktadır. Kendi kendini idame ettirecek yani sürdürülebilir bir şehircilik, iaşe (beslenme) ve güvenlik sistemi ile kurulan şehirler buna uygun nispetlerde nüfusu da barındırmaya başlamaktadır.


#21

SORU:

Fetihle birlikte başlayan Osmanlı şehirlerinin imarı kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlılar şehirleri fethettiklerinde mevcut halkın yerleşmiş olduğu mahallere özellikle de kale içi bölgelere fetih hukukuna göre savaş ya da sulh ile muamele ederdi. Eğer sulh ile alındı ise şehir halkı mülklerinde oturur ve cizyelerini (baş vergilerini) öderlerdi. Fetihle gelen yeni nüfus ise kalede boş mülk varsa boş mülklere, yoksa ya da daha fazla mülke ihtiyaç varsa kalenin dışına -Tahtakale: Kale altı- yerleşmeye başlardı. Şehir barış ile değil savaş ile fethedildi ise mevcut mahallere Osmanlı halkının yerleşmesi söz konusu idi. Yerli halk ise sultanın başka türlü bir kararı yoksa -af ve mülklerin iadesi gibi- kiracı olarak izin verilen mülklerde otururdu. Ya fethe katılan kişilerin kiracısı ya
da devletin-vakıfların kiracısı olurdu. Her hâlükârda fetih öncesi yerleşim alanları korunur, canlandırılırdı.


#22

SORU:

Osmanlı şehirleri için “Ne kadar planlı?” sorusuna nasıl bir cevap verilebilir?


CEVAP:

“Bu süreç ne kadar planlı ilerlemektedir?” sorusu Osmanlı şehirleri için de önemli bir sorudur. Roma şehirleri ve İslam/Osmanlı şehirleri örneğinde planlı ve plansız olarak birbirinin zıttı bir şehir yerleşim ve genişleme tartışması yapılmaktadır. Oysa plansız denilen şehirlerde “organik” bir planlama olabileceği zamanla yaygınlaşan bir kabul olmuştur. Bu çerçevede, Osmanlı şehirlerinde mevcut ve yeni yerleşim alanların ihtiyaç temelli olarak yeniden düzenlendiği ve bu düzenleme sürecinde bazı mimari eserlerin öncülüğünde (külliye ve ibadethaneler) “organik” yani şehirlilerin ihtiyaç ve taleplerine göre şekillenen bir planlamanın söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.


#23

SORU:

Külliye nedir?


CEVAP:

Külliye esas olarak yeni kurulacak bir yerleşim bölgesinde ihtiyaç duyulabilecek alt ve üstyapı hizmetlerinin neredeyse tamamını karşılayacak şekilde bir işleve sahiptir. Bir külliye içerisinde, ibadethaneler, eğitim kurumları, yeme-içme alanları, sağlık birimleri, konaklama mekânları, mezarlıklar, hamamlar, çarşılar, su kaynakları ve yollar gibi pek çok birim ve altyapı hizmeti bir araya getirilerek bir yerleşim bölgesinin ihtiyacı olan unsurlar sağlanmış olmaktadır. Böylece külliyeler şehrin odak noktalarına dönüşmüşlerdir. Bu odağın etrafında hem bu külliyede istihdam edilen yüzlerce kişi için hem de şehre yeni gelen nüfus için zamanla mahalle dediğimiz ikamet birimleri oluşmuştur. Külliyeler şehrin diğer merkezleri ile çok dengeli bir mesafeye yerleştirildikleri için de zamanla oluşan bu yeni yerleşim alanı şehirden ayrı bir şehir değil şehrin bir parçası haline gelmiştir.


#24

SORU:

Osmanlı şehirlerinde mahalle kültürü nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Mahalleler Osmanlı şehirlerinin en önemli tanımlayıcı unsuru ve iskân alanlarıdır. Ayrıca, bazı ticari ilişkilerin, gündelik yaşamın, dinin, kültür ve kimliğin de dokunduğu mekânlardır. Mimarisi ve yerleşim düzeni itibariyle yapılacak analizlerin ötesinde mahalleler idari bir birim olarak devletin, vergi toplamaktan insanların zincirleme birbirinden sorumlu olmasına kadar uzanan işleri çerçevesinde de incelenebilir. Hâlihazırda mimarlık/sanat tarihçileri ve siyasi/idari tarihçiler bu açılardan derinlemesine mahalle tanımları ve analizleri yapmışlardır. Burada belki biraz daha şehir perspektifinden ve sosyolojik unsurları da katarak mahallenin tartışılmasında fayda vardır. Bu da insan ve
toplum unsurunu mimari eserler ve idari işlevlerle birlikte mahalle ortamında düşünerek mümkündür. Mahallenin nüfus ve nüfus yapısı, sosyo-kültürel özellikleri, fiziki ve
mimarı unsurları, idari görevlileri ve diğer mahalleler ve şehir bütünlüğü içerisindeki yeri bu konumlandırmanın araştırma unsurlarıdır.


#25

SORU:

Osmanlı şehirlerinde evlerin yapısı ve kullanım biçimi nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Mahallelerde bulunan evlerin yapısı ve kullanım biçimi içe dönük olarak, avlulu ve genelde iki kat olarak inşa edilen evler mahremiyetin, kadın-erkek ilişkilerinin, komşuluk bağlarının ve toplumsal sorumluluğun önemli yansımalarını içinde barındıran yapılardır. Hatta evdeki bu izdüşümlerin bir kısmı sokağa da taşar ve bazen avlusuz sıra evlere bahçe işlevi gören çıkmaz sokaklardan oluşan mahalle düzeni ortaya çıkar. İki katlı evlerde ilk katlar kiler, mutfak yani günlük kullanımlara tahsis edilir, ikinci kat ise sofa-eyvan ile avluya da bakan odalardan oluşur. Büyük şehirlerde birkaç ailenin değişik kat ve odaları paylaştığı evler de mevcuttur.


#26

SORU:

Osmanlı şehirlerinde evlerin yapımı (inşası) nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Evlerin yapımını ilgili loncadan ustalar üstlenir ve lonca da süreci takip eder. Daha büyük bir inşaat ise ya da İstanbul gibi bir şehirde inşaat yapılıyorsa, şehir mimarı ya da kadıdan da evin hem büyüklüğü hem sokak mesafeleri hem de mimarisi açısından izin alınır ve teftişe tabi tutulur. Bu süreçte en önemli husus, evlerin diğer evlere göre konumudur. Yeni yapılacak evin, başka bir evin avlusunu görmemesi, geçişini engellememesi ve yine başka bir evin manzarasını bozmaması esastır. İnşaat malzemeleri köşk gibi büyük yapılar için bazen kârgir olabilmekle birlikte genelde ahşap çatma, yığma kerpiç ve ahşaptandır.


#27

SORU:

Osmanlı şehirlerinde mahalle idari olarak nasıl işlemektedir?


CEVAP:

İdari olarak ise sultanın beratıyla atanan imamın/din görevlisinin pek çok mahallede dini görevlerinin yanı sıra mahallenin olup biteninden de devlete karşı sorumluluğu olduğu anlaşılmaktadır. İnsanlar bireysel olarak kanunlara karşı sorumlu olmakla birlikte mahallede yaşayanların birbirine karşı ve imamın ya da din görevlisinin de bütün mahalleliden sorumlu olduğu tarihi bir gerçektir. Zincirleme olarak birbirinden sorumluluk anlamına gelen bu tür bir mekanizmaya en iyi örnek olarak mahalle vergi sandıkları verilebilir. Osmanlılar zamanında pek çok vergi, şahıslar kadar mahallenin tüm nüfusu ve iktisadi kapasitesi dikkate alınarak hesaplanıp toplandığı için 18. Yüzyılda mahalleliler tarafından avarız/vergi sandıkları oluşturulmuş, devlete ödenecek vergiler burada toplanan paradan ödenmiştir.


#28

SORU:

Osmanlı şehirlerinde ticaret alanları nasıl şekillenmiştir?


CEVAP:

Şehir planlamasının ve mekân organizasyonunun külliye ve iskân mahalleri kadar önemli unsurlarından biri de ticaret alanlarıdır. Şehrin iç iktisadi ihtiyaçları için ve yine şehrin başka şehirlerle irtibatının odağı olan bu alanlar bedesten, han ve esnaf-zanaatkârların dükkânlarının bulunduğu açık/kapalı/uzun çarşılardan oluşmaktadır. Bedesten ya da Bezzâzistan kıymetli madeni ve tekstil ürünlerinin alınıp satıldığı, şehirdeki sayısı bir ya da ikiyi geçmeyen, mimari biçimleri hanlardan oldukça farklı üstü açık olmayan kârgir, korunaklı-güvenli mekânlardır. Örneğin Bursa bedesteni Yıldırım Bayezid zamanında yaptırılmış, dört kapılı 14 kubbeli bir yapıdır.


#29

SORU:

Osmanlıda çarşılar nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Çarşılar bedesten ile hanlar arasında çanakçılar, kalaycılar, demirciler, yorgancılar, bakırcılar gibi pek çok dükkânın bir arada olduğu ve şehrin gündelik ihtiyaçlarını karşılayan perakende sektörünün bulunduğu alanlardır. Şehirlerde bedesten merkezli olarak, bu ticari birimlerin yani han, hamam, çarşı ve ibadethanenin oluşturduğu kısım genel olarak bugün merkezi iş alanları (MİA) diye adlandırılan bölgedir. Bunlara ilaveten bazı büyük şehirlerde daha küçük çarşı-pazarın olduğu ikinci bir ticari bölge olabilmekte ayrıca debbağhane (tabakhane), mumhane, sabunhane, değirmenler gibi şehrin çeperinde bulunan bazı sektörler ile mahallelerde bulunan küçük esnaf dükkânları da ticari hayatın önemli birimleri olarak şehirlerde yerlerini alabilmektedir. Özetle, çarşı ve dükkânlar bir taraftan şehrin iktisadi ihtiyaçlarını karşılayıp şehri başka şehirler ile ticaret ilişkiler çerçevesinde birbirine bağlarken diğer taraftan çok değerli mülklerinden sağlanan gelirleriyle de şehrin alt yapı-üst yapı hizmetlerini sağlayan kurumları beslemişlerdir.


#30

SORU:

Osmanlıda hanlar nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Hanlar ise bedestenin etrafında, şehrin gündelik tüketim malzemelerinin toptan alınıp satıldığı, ipek, pirinç, tuz gibi çeşitli ürünlere göre özelleşen, üstü açık ticaret ve konaklama birimlerdir. Bursa hanlarından bazı örnekler vermek gerekirse Orhan Gazi zamanında yaptırılan ilk han Bey ya da Emir Hanı’dır. İlk zamanlar bedesten olarak
ipek ticaretinde kullanılmıştır. Fidan Hanı ise Mahmut Paşa tarafından yaptırılmış alt ve üst katında 70 dükkân ve 18 mahzenden oluşmaktadır. Avlusunda bir çeşme ve
çeşmenin üstünde mescidi mevcuttur. Ayrıca Bursa’da İpek Han, İvaz Paşa Hanı, Fidan/Mahmud Paşa Hanı, Koza Han/Acem Hanı, Pirinç Hanı, Bezir Han, Tuz Han ve Yoğurt Han gibi otuz kadar han daha mevcuttur.


#31

SORU:

Osmanlı şehirlerinde iskân mahalleri ile ticari alanların ilişkisi nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı şehirlerinin iki merkezi öğesi olan iskân mahalleri ile ticari alanların ilişkisi Osmanlı şehirleri için üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Genel olarak bakıldığında şehir planlama düşüncesi çerçevesinde Osmanlı şehirlerinde bu iki işlevin birbirinden ayrıldığı görülmektedir. İskân işlevi mahallelere, iktisadi işlevler şehir merkezi denilebilecek Ulu Cami, bedesten, han ve çarşıların olduğu kısma bırakılmıştır. Mahallelerden bahsederken üzerinde durulan mahremiyet, kadın-erkek ilişkileri gibi ilkeler düşünüldüğünde böyle bir ayırım tutarlı gözükmektedir. Ancak daha ayrıntılı incelendiğinde, mahallenin iskân işlevi, ticari alanların iktisadi işleve dayanmasına yönelik ayrımın tekrar düşünülmesi ve sorgulanması gerektiğini ortaya koymaktadır.


#32

SORU:

Vakıf nedir? Nasıl işlemektedir?


CEVAP:

Vakıflar çok işlevli yapısı ile Osmanlı şehirciliğinin kilit mekanizmalarından biridir. Belirli bir menkul (taşınabilir) ya da gayrimenkul (taşınmaz) malın, kamusal fayda lehine kişisel mülkiyetten çıkarılıp tüzel kişiliğe dönüştürülmesi olan vakfetme süreci öncelikle bir hayır işi olarak görülmelidir. Her ne kadar bazı vakıf türlerinde vakfedenin özel mülkünü güvence altına almak gibi bazı menfaatleri içerse de vakıfların en temelde sevap niyetiyle yapıldığı vakfiye metinlerinde ve kişilerin vakfetme amaçlarında açıkça belirtilmektedir.


#33

SORU:

Şehirler ve şehircilik açısından vakıfların önemi nedir?


CEVAP:

Şehirler ve şehircilik açısından ise vakıflar iki açıdan önemlidir:

  • Birincisi mülkiyet açısından; bir şehir merkezinde olması dolayısıyla değerlenen mülklerin vakıflar aracılığı ile kamusallaştırılarak menfaatlerinin tekrar şehirliye dönmesi sağlanmakta ve şehrin birçok alt-üst yapı hizmetleri bu gelirlerle karşılanmaktadır. 
  • İkincisi ise çok farklı düzeylerde sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin az ya da çok değerli mallarını vakfederek şehir hayatına katılması sağlanmakta ve böylece o şehre dair bir kent bilincinin, sorumluluğunun gelişmesi temin edilmektedir.

#34

SORU:

Osmanlı şehirlerinde bedesten, han, dükkân vb. kamusal yerleri mülkiyeti kime aittir?


CEVAP:

Osmanlı şehirlerinde bedesten, han ve dükkânlardan başlayarak neredeyse tüm kamusal eserlerin ve işlevlerin “vakıf” olması ve vakıf mekanizması ile yönetilmesi esas olarak şehirlerin önemli bir kısmının vakıf mülkü olduğunu da göstermektedir. İlaveten, şehirlerde yapılan mimari eserlerin yalnızca içinde bulunduğu şehirde değil, çok değişik coğrafyalarda gelir getirici vakfedilmiş arazileri ya da mülkleri olduğu için vakıflar Osmanlı şehirleri arasındaki ağları kurmanın ve takip etmenin de iyi bir vasıtasıdır.


#35

SORU:

Modern dönem öncesinde, şehirlerin büyümesi ve sürdürülebilir olması açısından en önemli unsurlar nelerdir?


CEVAP:

Modern dönem öncesinde;

  • Güvenlik ve
  • İaşe (beslenme) sistemi şehirlerin ortaya çıkması, büyümesi ve sürdürülebilir olması açısından en önemli iki unsur idi.

Güvenliği sağlamak için şehir surlarla çevrelenir, mümkünse denizlerden ve ana yol güzergâhlarından biraz uzakta kurulurdu. İaşe yani şehrin gündelik yeme-içme
ihtiyacının karşılanabilmesi için ise nehir/ dere kenarları ve dağ yamaçları tercih edilir, şehirlerin ticaret yollarını kullanabilecek şekilde belirli bir mesafede olmasına dikkat
edilirdi.


#36

SORU:

Osmanlı iktisadi sisteminin temel başarıları nelerdir?


CEVAP:

Osmanlı iktisadi sisteminin iki temel başarısından;

  • Biri malların yerinde üretim ve tüketimi ile artık ürünlerin diğer kazalara ve İstanbul’a iletildiği “kaza sistemi”ni kurabilmiş olmasıdır.
  • İkincisi ise iktisadi faaliyetleri yürüten aktörlerin yani esnaf ve zanaatkârın, hammaddenin temininden ürünlerin üretilme ve satılma usul, miktar ve standartlarını  belirleyen lonca sisteminin verimliliğidir.

#37

SORU:

Lonca sistemi nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı kentlerinde lonca sisteminin kurumsallaşma süreci tam olarak bilinmiyor, ancak kentlerdeki esnaf ve zanaatkârlara yönelik ilke ve adetlerin olduğu ve bunları takip eden gruplaşmaların bulunduğuna dair şimdilik sadece ipuçları vardır. Özellikle kanunnameler gibi hukuki düzenlemeler ve şehirdeki hayatın düzenini sağlayan kişiler (kadı, muhtesip) iktisadi hayatın ve ilişkilerin başıboş bırakılmadığını göstermektedir. Bir ekmeğin üretilme standardı, kullanılan hammaddenin temini, malzemesi, pişirme süreci ve
üretilen ekmeğin niteliği ve fiyatı zaten kurallara bağlanmıştı. 


#38

SORU:

Loncaların en önemli görevi nedir?


CEVAP:

Loncaların en önemli görevi, şehrin nüfusuna göre gerekli gündelik ihtiyaçları karşılayacak iktisadi sistemi kurmaktı: Hammaddelerin temini, hangi sektörden ne kadar ustaya, dükkâna ihtiyaç bulunduğunun tespiti, sonra da bunların iş yapma usul ve esaslarının belirlenmesi ve takibi. Her bir esnaf ve zanaatkâr grubunun kendi loncası bulunur, lonca olma sistematiğine erişemeyen iş kolları da en yakın lonca sahibi iş koluna yamak olurdu.


#39

SORU:

Medreseler kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı şehir hayatının önemli bir kurumsal parçası da o şehirdeki entelektüel niteliğin ve faaliyetlerin artmasına yönelik kurumların kurulmasıdır. İznik şehrinin fethinden hemen sonra kurulan ilk Osmanlı medresesi (Orhaniye Medresesi, 1331) ve sonra Bursa, Edirne ve diğer fethedilen şehirlerde külliyeler içerisine dâhil edilen ilim mekânları bunun tarihsel örnekleridir. Şehirlerde çocuklara yönelik eğitim mektep ve ibadethanelerde yapılırken, daha ileri seviyedeki eğitimler medreselerde yapılmakta idi.

Osmanlı coğrafyasının her yerine yayılmış olan medreseler kendi aralarında niteliksel olarak bir hiyerarşiye tabi tutulmakta, İstanbul’daki Süleymaniye, Fatih, Ayasofya medreseleri bu hiyerarşinin en tepesinde görülmekteydi. Medreseler, ileri eğitim kurumları olarak bütün bir kente ve hatta başka şehirlerden gelen ilim taliplerine hizmet emişlerdir. Tıpkı külliyeler, çarşılar, Cuma camileri ve tekkeler gibi medreseler de şehir içi ve şehirler arası etkileşimi sağlayan kurumlardır.


#40

SORU:

Tekkeler kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlı toplumunda tasavvufi hayat gündelik yaşamın ve alışkanlıkların bir parçası idi. Tasavvufu, sadece mistik yani öbür dünyayla ilgili bir alan olarak tanımlamak ve anlamaya çalışmak şüphesiz Osmanlı toplumundaki yeri açısından tasavvufa ve sûfîliğe indirgemeci bir yaklaşım olur. Zira burada bahsi geçen dönem bu dünya ve öteki dünyanın günümüzdeki gibi birbirinden kopuk olarak algılanmadığı ve yaşanmadığı bilakis sufîliğin gündelik şehir hayatının, insanın fiil ve tasarruflarının bir parçası olduğu dönemdir.


#41

SORU:

Tekke çerçevesinde ibadet ve barınma kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Sufîlik çerçevesindeki toplumsal gerçekliğin şehirdeki mekânsal karşılığı zaviye, dergâh, âsitâne, hankah ya da tekkelerdi. Çeşitli tarikatlara mensup bu tür mekânlar mizaç ve meşreplerine göre şehirdeki insanları kendilerine çeker; buralarda hem tarikatın zikir ve virdleri yapılır hem de bu mekânlar aç ve açıkta kalan insanlara bir barınak olurdu.


#42

SORU:

Tekke çerçevesinde sanat merkezleri kısaca nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

İbadet ve barınma yerinin ötesinde üçüncü bir işlev olarak tekkeler, şehirlerin sanat merkezleridir. Osmanlı el sanatlarının ve musikisinin icra yerleri çoğu zaman tekkeler olmuştur. Bu açıdan bir şehri şehir yapan, köyden-kırsaldan ayıran unsurlardan biri olarak “gelişmiş sanat faaliyetleri” esas alınacaksa bunu Osmanlı şehirlerinde takip etmenin mekânı özellikle tekkelerdir.


#43

SORU:

Osmanlının ilk dönem şehirlerinde tekke ve dervişlerin oynadıkları rol nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Osmanlıların ilk dönem şehirlerinde tekke ve dervişlerin oynadıkları rol ise ayrıca önemlidir. Özellikle Balkan şehirlerinde olmak üzere Osmanlıların fethinden sonra şehirlere iskân sürecinde ve şehrin İslami ilke ve ahlak kurallarına adapte edilmesinde ya da genel olarak geçiş dönemlerinde tekke ve dervişlerin rolü kaynaklarda çokça vurgulanmıştır. Bazen de şehrin kenarlarında bina edilen dergâhların hem bulundukları bölge için güvenlik sağlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkmaları ve zamanla yerleşim alanına dönüşmesi hem de gelip geçen insanlar için konaklama mekânı olmaları Osmanlı şehir ve şehirleşmesi için ayrıca önemli olmuştur.


#44

SORU:

Osmanlı şehirlerindeki tekkeler arasındaki etkileşim nasıl açıklanabilir?


CEVAP:

Son olarak tekkeler, çok geniş coğrafyalara yayılan tarikatların şehirlerdeki manevi ve mekânsal uzantıları olduğu için Osmanlı şehirlerini de mensup oldukları tarikatlar ve tekkelerle irtibatlandırmaktaydı. Anadolu’nun derinliklerinde bir şehirde olan tekke ile Balkanların Üsküp’ünde olan bir tekke birbiri ile ilişkili olduğundan içinde bulundukları şehirle etkileşimleri kadar başka tekke ve şehirlerle de bu şekilde etkileşime geçebilmektedirler. Dervişler pek çok şehir dolaşarak şehirlerin kimliklerini birbirine yaklaştırmakta ve her birinin niteliğini zaman içerisinde başka şehirlere taşıyabilmektedirler.


#45

SORU:

Şenlendirme ne demektir?


CEVAP:

Şehirlerin imarı, ihyası, âbat edilmesi, nüfuslandırılması, huzur ve güvenliğinin temini ve iaşesinin (gıda) temini gibi şehircilik ve şehirleşme faaliyetlerine denir.


#46

SORU:

20. yüzyıla kadar hangi halk Müslümanlardan sonra İstanbul'da en fazla nüfusa sahip olmuştur?


CEVAP:

20. yüzyıla kadar Rumlar, Müslümanlardan sonra İstanbul’da en fazla nüfusa sahip (%20 civarı) unsur olmuştur.


#47

SORU:

Fethin ilk aşaması tamamlandıktan sonra şehirle ilgili ikinci aşamada nelerin hazırlanması gerekir?


CEVAP:

Güven ortamı ile fethin ilk aşaması tamamlandıktan sonra ikinci aşama olarak yerel âdetlerin ve demografik bilgilerin öğrenilmesine (tahrirler) ve buna göre kuralların konulmasına yönelik “sancak/ şehir kanunnameleri”nin hazırlanmasına geçilmiştir.


#48

SORU:

Tahrir defterleri hangi bilgileri barındırır?


CEVAP:

Tahrir defterleri bizlere o şehrin nüfus yapısı (hane sayısı, etnik-dini durum, cinsiyet gibi), topografik/yerleşim durumu (mahalle-köy sayıları ve büyüklükleri, mimari eserler), sosyal yapısı (kişilerin unvanları-sıfatları), iktisadi durumu (toprak tasarruf türleri, vergi çeşit ve miktarları, ürün/ üretim çeşit ve miktarları, meslekler, servet dağılımı) gibi konular hakkında bilgiler verir.


#49

SORU:

Osmanlı idari bölümlemesi nelerden oluşmaktadır?


CEVAP:

Osmanlı idari bölümlemesi eyalet, sancak, kaza, nahiye ve köylerden oluşmaktadır.


#50

SORU:

Osmanlı şehirlerinde Kadılar'ın görevi nedir?


CEVAP:

Kadılar Osmanlı şehirlerinde sadece hukuki işlere bakmazlar, şehrin gündelik yaşamını ve altyapısını takip ederler, kurumların ve iktisadi hayatın (iaşe) adaletle, güvenle ve süreklilik çerçevesinde bir verimlilikle çalışmasını sağlar, şehri idare ederlerdi. Kadılar devletin şehirdeki görevlisi ve şehrin devlet nezdindeki temsilcisiydiler.


#51

SORU:

Osmanlı döneminde şehirlerdeki asayişi kim sevk ve idare ederdi?


CEVAP:

Subaşı ve benzeri statüdeki görevliler asayişi sevk ve idare ederdi.


#52

SORU:

Osmanlı şehirlerinde kim iktisadi-mali işleri sevk ve idare ederdi?


CEVAP:

Osmanlı şehirlerinde eminler-muhtesipler iktisadi-mali işleri sevk ve idare ederdi.


#53

SORU:

Fetihten hemen sonra yapılan nüfus ve tapu tahrir sayımlarında mevcut nüfus ve bu nüfusun yapısının tespiti için hangi kaynaklardan yararlanılmıştır?


CEVAP:

Fetihten hemen sonra yapılan nüfus ve tapu tahrir sayımlarında mevcut nüfus ve bu nüfusun yapısı tespit edilmektedir. Elimizde olan dört bin civarındaki tahrir defteri ve diğer nüfusla ilgili avârız, cizye ve temettuat kayıtları bize bu konularda çok ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.


#54

SORU:

Külliye içerisinde hangi birimler ve unsurlar vardır?


CEVAP:

Bir külliye içerisinde, ibadethaneler, eğitim kurumları, yeme-içme alanları, sağlık
birimleri, konaklama mekânları, mezarlıklar, hamamlar, çarşılar, su kaynakları ve yollar gibi pek çok birim ve altyapı hizmeti bir araya getirilerek bir yerleşim bölgesinin ihtiyacı olan unsurlar sağlanmış olmaktadır.


#55

SORU:

Şehir planlamasının ve mekân organizasyonunun külliye ve iskân mahalleri kadar önemli unsurlarından biri nedir?


CEVAP:

Şehir planlamasının ve mekân organizasyonunun külliye ve iskân mahalleri kadar önemli unsurlarından biri de ticaret alanlarıdır. 


#56

SORU:

Şehir planlamasının ve mekân organizasyonunun külliye ve iskân mahalleri kadar önemli unsurlarından biri olan ticaret alanlarında neler bulunmaktadır?


CEVAP:

Şehir planlamasının ve mekân organizasyonunun külliye ve iskân mahalleri kadar önemli unsurlarından biri de ticaret alanlarıdır. Şehrin iç iktisadi ihtiyaçları için ve yine şehrin başka şehirlerle irtibatının odağı olan bu alanlar bedesten, han ve esnaf-zanaatkârların dükkânlarının bulunduğu açık/kapalı/uzun çarşılardan oluşmaktadır.


#57

SORU:

Kıymetli madeni ve tekstil ürünlerinin alınıp satıldığı, şehirdeki sayısı bir ya da ikiyi geçmeyen, mimari biçimleri hanlardan oldukça farklı üstü açık olmayan kârgir, korunaklı-güvenli mekânlar nasıl adlandırılır?


CEVAP:

Bedesten ya da Bezzâzistan kıymetli madeni ve tekstil ürünlerinin alınıp satıldığı, şehirdeki sayısı bir ya da ikiyi geçmeyen, mimari biçimleri hanlardan oldukça farklı üstü açık olmayan kârgir, korunaklı-güvenli mekânlardır.


#58

SORU:

Bedestenin etrafında, şehrin gündelik tüketim malzemelerinin toptan alınıp satıldığı, ipek, pirinç, tuz gibi çeşitli ürünlere göre özelleşen, üstü açık ticaret ve konaklama birimleri nasıl adlandırılır?


CEVAP:

Hanlar bedestenin etrafında, şehrin gündelik tüketim malzemelerinin toptan alınıp satıldığı, ipek, pirinç, tuz gibi çeşitli ürünlere göre özelleşen, üstü açık ticaret ve konaklama birimlerdir.


#59

SORU:

Debbağhane başka nasıl adlandırılır?


CEVAP:

Tabakhane


#60

SORU:

Hayır işi olarak görülen, belirli bir menkul (taşınabilir) ya da gayrimenkul (taşınmaz) malın, kamusal fayda lehine kişisel mülkiyetten çıkarılıp tüzel kişiliğe dönüştürülmesi sürecine ne denir?


CEVAP:

Belirli bir menkul (taşınabilir) ya da gayrimenkul (taşınmaz) malın, kamusal fayda lehine kişisel mülkiyetten çıkarılıp tüzel kişiliğe dönüştürülmesi olan vakfetme süreci öncelikle bir hayır işi olarak görülmelidir.


#61

SORU:

Loncaların en önemli görevi nedir?


CEVAP:

Loncaların en önemli görevi, şehrin nüfusuna göre gerekli gündelik ihtiyaçları karşılayacak iktisadi sistemi kurmaktı: Hammaddelerin temini, hangi sektörden ne kadar ustaya, dükkâna ihtiyaç bulunduğunun tespiti, sonra da bunların iş yapma usul ve esaslarının belirlenmesi ve takibi.


#62

SORU:

Hangi kurum, ileri eğitim kurumları olarak bütün bir kente ve hatta başka şehirlerden gelen ilim taliplerine hizmet etmiştir?


CEVAP:

Medreseler, ileri eğitim kurumları olarak bütün bir kente ve hatta başka şehirlerden gelen ilim taliplerine hizmet etmiştir.


#63

SORU:

Tekkeler hangi kısımlardan oluşmaktaydı?


CEVAP:

Tekkeler, şeyhin ve ailesinin haremliği, dervişlerin selamlığı, yeme içme için taamlık ve ibadet-zikr için çilehane, semahane, pişkadem ve dedegan, türbeler ve hazire/mezarlık gibi kısımlardan oluşmaktaydı.


#64

SORU:

Şehirler ve şehircilik açısından vakıflar hangi iki açıdan önemlidir, açıklayınız?


CEVAP:

Şehirler ve şehircilik açısından vakıflar iki açıdan önemlidir: Birincisi mülkiyet açısından; bir şehir merkezinde olması dolayısıyla değerlenen mülklerin vakıflar aracılığı ile kamusallaştırılarak menfaatlerinin tekrar şehirliye dönmesi sağlanmakta ve şehrin birçok alt-üst yapı hizmetleri bu gelirlerle karşılanmaktadır.

İkincisi ise çok farklı düzeylerde sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin az ya da çok değerli mallarını vakfederek şehir hayatına katılması sağlanmakta ve böylece o şehre
dair bir kent bilincinin, sorumluluğunun gelişmesi temin edilmektedir.